Fed Faiz Indirimi Iddiasi

Bundan 3 hafta once "Fed 31 Ekim toplantisinda yine EN AZ 50 baz puan indirecektir" seklinde ucuk bir tahmin yapan Baybars Sezen'i elestirmis ve su sozleri soylemistik:

Buradan soyluyorum. Eger Baybars Sezen'in tahmini dogru cikarsa blogun sol tarafinda "Piyasalarin Gercek Krali: Baybars Sezen, Borsa'da 10 Warren Buffett gucundedir" kosesi acacagim. Bundan sonra Allah 5'dir dese bile "o soyluyorsa dogrudur" diyecegim. Ama bir sartla. Eger Baybars Sezen'in tahmini dogru cikmaz ise simdiden bir okuyucumuzdan (veya Baybars Sezen'in kendisi de olabilir) TEGV'e 10 YTL bagis yapacagina dair soz almam lazim. Varsa bu bahse girecek bir babayigit ciksin karsima.

Tunc K. rumuzlu bir okuyucumuz gercekten de bir adim one cikti ve 10 YTL'ye bahse girdi.

Maalesef Fed faizleri sadece 25 baz puani dusurdu. 10 uyeden bir tanesi ise faizlerin dusurulmemesi yonunde oy kullandi. Genellikle herkes oylamada ayni oyu kullanir, bu sefer oyle olmadi. Yani ortada iki olasilik vardi: buyuk olasilikla faizler 25 baz puani dusurulecekti, ve kucuk bir olasilik da faizlerin hic dusurulmemesi yonundeydi. Faizlerin 50 baz puani dusurulme olasiligi neredeyse sifirdi. Beklenen gerceklesti. Yuksekten ucan Baybars Sezen yanildi, surpriz de olmadi. Simdi okuyucumuzdan TEGV'e 10 YTL bagis yaptigini gosteren e-dekontu email adresimize gondermesini bekliyoruz.

Read More!

Erdal Inonu

Turkiye'den dogru durust politikaci cikmaz. Cogu ekonomiden, devlet yonetiminden anlamaz, hemen hemen hepsi de karaktersizdir. En yakinlarinin cigerini uc kurusa satan cinstendirler. Erdal Inonu Turk politikasina atilmis en beyefendi insandi. Bu secimlerde aday olsaydi, kalkar ucaga atlar, Turkiye'ye sirf ona oy vermek icin giderdim; kendisini o kadar severim. Once insan olmak lazim.

Hurriyet Inonu'nun basindan gecen olaylarin bir kismini sutunlarina tasimis. Benim en begendigim su:

Bir miting öncesi SHP’li milletvekili, İnönü’ye çok sık yapılan bir eleştiriyi gündeme getirdi.
-“Sayın Genel Başkan’ım, siz iyi konuşamıyorsunuz. Bakın Özal’a esip gürlüyor.”-“Peki ne yapmam gerekiyor” diye sorar İnönü
-“Sayın İnönü, konuşmaya başladığınızda şöyle yumruğunuzu masaya vuracaksınız. İşte biz böyle partiyiz. Adamı şöyle yaparız, böyle yaparız” diye kükreyeceksiniz.”
Erdal İnönü, miting alanındaki otobüsün üzerine çıkar ve kürsüye yumruğunu vurup konuşmaya başlar: ”Biz öyle bir partiyiz ki, adamı” der ve durup yanında duran kendine akıl veren milletvekiline dönerek şöyle der:
-“Devamını arkadaş söyleyecek.”
Read More!

On Puanlik Uzman Sorusu

2007'nin ucuncu ceyreginde, yani Temmuz-Agustos-Eylul aylarinda, Amerikan ekonomisi darbe uzerine darbe yemisti. Kimi ekonomistlere gore ev fiyatlarindaki balon patlamis, yuzbinlerce Amerikali evlerinden olmus, bir suru kredi kurulusu iflas etmis, kaldirac kullanarak yatirim yapan bir cok banka buyuk zararlar etmis, konut piyasasi durmus, ustune ustluk petrol fiyatlari yuksek seyrine devam etmis, ve hatta dolar euro karsisinda 1.4 degerine kadar dusmustu. Bu ekonomistler "Amerikan ekonomisi darbe yedi, bu bizi de kotu etkileyecek" seklinde sozlerle isin ucunu Turkiye ekonomisine kadar getirdiler.

Aradan zaman gecti, ve veriler gelmeye basladi. Simdi 10 puanlik uzman sorumuzu soruyoruz. Amerikan ekonomisi 3. ceyrekte ne kadar buyudu? Ya da bu ekonomistlerin anlayacagi dilden soruyu tekrar soralim. Amerikan ekonomisi 3. ceyrekte ne kadar kuculdu?

Amerikan ekonomisi kuculmedi. Hatta 2006'nin 1. ceyreginden beri en buyuk buyume rakamina ulasti. Evet, Amerikan ekonomisi 3. ceyrekte %3.9 buyudu (neredeyse Turkiye kadar buyumus adamlar). Sakalimiz yok ki sozumuz dinlensin.

Ekleme: Bu arada insaat sektoru 3. ceyrekte %20 kuculmus. Ancak insaat sektorunun ekonomideki payi %5 oldugu icin bu toplam buyumeyi sadece 1 puan dusurmus. Hic akillarina "ulan bu insaat sektoru 5 yil boyunca %15-20 buyurken Amerikan ekonomisi neden Cin kadar hizli buyumuyordu?" sorusu gelmedi mi?
Read More!

İslamda faiz ve Türkiye'de yüksek faiz meselesi

Taha Kıvanç ismiyle yazan Fehmi Koru (Cumhurbaşkanı'nın roommate'i aynı zamanda) bugünkü yazısında Cumhuriyet'in kaptanı İlhan Selçuk'a giydireyim derken aynı tuzağa kendisi düşmüş. Biz şu küçücük blogta üzerimize vazife olmayan ve iyi bilmediğimiz konularda yazı yazmaktan çekinirken İlhan Selçuk'un din ve Kuran hakkında, Fehmi Koru'nun da ekonomi ve faiz konusunda yazması ancak cahil cesareti dediğimiz durumla açıklanabilir.

Aslında durum oldukça simetrik görünüyor. İlhan Selçuk ırkçı İttihatçıların günlük bülteninde (gazete demiyorum dikkat edin) kaptan köşkünde, Fehmi Koru da AKP'nin bülteninde kaptan köşkünde. İlhan Selçuk din ve Kuran konularında bilgi sahibi değil, aklı sıra Kuran'dan ayetleri alt alta sıralayıp dalgasını geçecek. Fehmi Koru da ekonomi konusunda bilgi sahibi değil o da "yüksek faiz politikası uygulanıyor" tezinden hareketle aklı sıra sözümona faiz politikasını eleştirecek.

Fehmi Koru demiş ki:
"Türkiye'nin en yüksek faizle paranın el değiştirdiği ülkelerden biri olduğu doğru elbette. Son 20 yıldır uygulanan finans politikaları yüzünden Türkiye 'sıcak para tiryakisi' oldu; parayı çekebilmek için de ona yüksek getiri sağlamaktan başka çare yok. Hükümetler de sırf 'Con Ahmet'in devr-i daim makinası' durmasın diye yüksek faizden vazgeçemiyorlar. "

Yapmayın Fehmi Bey. Gazetede okumasam yukarıdaki paragrafı bizim e-recep yazdı zannedecğim. Ufak bir hatırlatma yapalım. Bizim e-recep adında bir okuyucumuz vardı. Güngör Uras'ın proxy'si gibi çalışıyordu. Güngör Uras'la aynı masada rakı içmiş olmasını ekonomiden iyi anladığının kanıtı olarak sunmuştu yanlış hatırlamıyorsam. Bir müddet yorumlarda nilüfer ve erecep isimlerini kullanarak terör estirmişti. Sonra "bir kitap okudu hayatı değişti", hidayete erdi. Dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağının Rothschild ailesinin olduğunu keşfettikten sonra alemlere veda etti. Kendi blogunda bu durumu şöyle açıklıyor:

"Internet'te yaptığım kısa bir araştırmadan sonra karşıma korkunç bir komplo teorisi çıktı. Yabancı kaynaklı bu yaygın teoriye göre tüm dünyadaki Merkez Bankaları, Masonik bir cemiyetin kontrolünde. Biraz daha eşeleyince dünyadaki tüm bankaların da aynı Masonik cemiyetin kuklaları olduğunu anladım. Eşeledikçe hayretim artıyordu. Sonunda çok şaşırtıcı sonuçlara ulaştım.Hazırlamış olduğum bu bloga gelince, evet, sorununun kökenini ve teorik çözümünü doğru tespit etmişim. Ancak bahsettiğim teori doğru ise, benim önerdiğim çözümün pratik olarak çözüm üretmesi imkansız. Yanlış duymadınız, bu sorunun çözümü yok. Çünkü Masonik bu dev cemiyet herşeye her zaman hakim. Nasıl planladılar ise öyle olmuş, nasıl planladılar ise öyle de olacak. "Bunca cari açığa rağmen bu para nasıl ve neden içeri girmeye devam ediyor" diye düşünmeyi bırakın. Çünkü anlamı yok. Para giriyor, çünkü onlar öyle istiyor. Bir planları var, Türk toplumuna, siyasetine şekil verecek ve yeni bir raya sokacaklar. Belki de nadasa bırakacaklar. Bilemiyorum. Tahmin bile edemiyorum. Yüksek faiz - düşük kur işi de onlar ne zaman planladılarsa o zaman bitecek. Bize düşen, sadece oturup beklemek."

Fehmi Koru'nun yazısına geri dönelim. Tıpkı İlhan Selçuk'un Kuran'dan bir kaç ayeti alt alta yazması gibi Fehmi Koru da bir kaç uyduruk medya uzantısının yaptığı değerlendirmeleri genel doğrular olarak alıntılarsa ortaya böylesine komik bir durum çıkar. Şimdi faiz oranlarının birer sonuç olduğunu mu anlatsak, yüksek olduğu iddia edilen faiz oranlarının daha bir kaç yıl öncesine göre (hele bir de 1990'lı yıllarla karşılaştırsak nasıl olur?) oldukça düşük olduğunu mu göstersek, meselenin Con Ahmet'in devri daim makinası olmadığını mı anlatmaya çalışsak bilemedim.

Diğer yandan Fehmi Koru'nun görüşlerine başvurduğu "uzman" kişi de nasıl uzmansa aşağıdaki değerlendirmeleri yapmış:

"Türkiye'deki Müslüman çevreler faiz yasağına kişisel ve ticarî hayatlarında sıkı sıkıya uyuyorlar. Bankayla çalışması mutlaka gerekiyorsa, paralarını faiz getirmeyen cari hesaplarda tutuyor inançlı insanlar. Ticari hayatını İslâmî esaslara göre düzenleyen sanayiciler, tüccarlar da banka kredisi kullanmıyorlar. Görüştüğüm kişi, “Son yıllarda büyüyen Anadolu sermayesi bu başarısını bankalarla faizli iş yapmamasına borçlu; kredi alanlar battı, onlar dimdik ayakta” dedi bana."

Hatta daha vahim durum da şu:
"İslâm'ın faiz yasağı herkesi bağlamasına rağmen, kamu alanı bu yasağın dışında sayılıyormuş: “Kamuya ait hükümler farklıdır. Devletten-devlete muamelelerde mütekabiliyet esası vardır sözgelimi. Kendi vatandaşlarına farklı, yabancılara farklı usuller uygulayabilir devlet. Ayetleri okuyunca anlaşılıyor zaten: Faiz yasağı bireyler içindir. Buna rağmen, dünyayı faiz çirkinliğinden kurtarmak üzere çaba gösteririz.”"

Suyundan da koyun sayın uzman! Faiz yasağı bireyler içinmiş. Yani sen kredi alamazsın ama şirket kurup alabilirsin. Yok ya! Bu da modern "kabültü vehebtü" hikayesi sanırım. Dini bu gibi uzmancıkların elinde oyuncak ederseniz durum bu! Ekonominin durumu da farklı değil ya neyse.

Bu arada neredeyse unutuyordum. Ekonomi Türk'ün kaptan köşkünde oturan Ekonomix İslamda faiz konusunu daha önce işlemişti: bir, iki, üç, dört. Daha sonra da Dr Jekyll şu yazısıyla tartışmaya katılmıştı.

Bu yazıyı İlhan Selçuk'un düştüğü durumla dalga geçen Fehmi Koru'nun aynı duruma düştüğüne ve ortadaki çarpık zihniyetin her iki yakada da farklı olmadığına dikkat çekmek için yazdım. İslamda faiz ve Türkiye'deki faiz oranları birbiribden farklı konular. İleride farklı yazılarda bu konuları işleriz.

Ekonomix'e özel not: Soros Ekim ayı paralarını yatırmadı. Bu yüksek faiz düşük kur politikasını bedava savunamam, ona göre.

Fehmi Koru'ya özel not: Yazınızın sonunda "İlhan Selçuk'un şu sıralarda dinî konulara özel bir ilgi göstermesi takdire şâyan. Başka soruları olursa, bu işleri bilen uzman, cevaplamak üzere hazır bekliyor." demişsiniz. Ekonomi konusu ilginizi çekerse Ekonomi Türk olarak sorularınızı cevaplamak için hazır bekliyor olacağız.
Read More!

Merkez Bankasinin Gizli Gucu

Merkez Bankasini en yakindan takip eden yazarlarin basinda Ugur Gurses gelir, zaten kendisi de eski bir Merkez Bankasi calisanidir. Hatirlarsaniz Merkez Bankasi bu ay faizleri 50 baz puani indirdigi zaman ben Merkez Bankasinin 25 baz puani yapmasinin beklendigini, ekstradan yaptigi 25 baz puanlik indirimin Oguz Satici ve saz arkadaslarinin baskilari sonucu oldugunu belirtmistim.

Gecen hafta yayinlanan enflasyon raporunda da benim bu gorusume kanit olarak Merkez Bankasinin enflasyon tahminlerinin yukseldigi yazildi. Evet, temmuz ayinda 2008 senesi icin %3.2'lik bir enflasyon tahmini yapiyorlardi, ekim ayinda bu rakami %4.1'e yukselttiler. Ben 2008 sonunda bu rakamin daha da yukselecegini iddia ediyorum.

Ugur Gurses'in bugunku yazisini okursaniz ustu kapali bir sekilde benim ilk paragrafta soylediklerimi soyledigini farkedeceksiniz:

Peki, Banka'nın faiz indirimleri sonucu, bunun orta ve uzun vadeli faizlere etkisi hesaplanmamış mıydı? Özellikle faiz indirimlerinin sürpriz biçimde eylül ayına çekilmesi, ikinci faiz indiriminin 50 baz puan yapılmasının etkileri iyi hesaplanmamış olmalı. Madem 'temkinlilik' ileride gündeme gelecek, 16 Ekim tarihinde bu tahminler kurulun elinde yok muydu? 'Gazete ilancılarının' baskısını 'def etmek' için mi 50 baz puan indirim yapıldı?

Yine de cok buyuk bir hata degil. Eger bu tur faiz indirimlerinin devami gelirse yanlis olur. Merkez Bankasinin elindeki tek silah faiz, kursunlarini bosa harcamamalidir. Toplumu, sanayicileri, ve politikacilari mikro reformlari yapmalari konusunda ikna etmesi lazim. IMF'nin birakacagi boslugu Merkez Bankasi doldurabilir ve ekonomi uzerinde daha fazla kontrole sahip olabilir. Ekonomi konusunda ulkemizde en cok bilgisi olan insanlar Merkez Bankasinda calismaktadirlar. Oysa ulkenin ekonomi politikalarinda Merkez Bankasinin agirligi birikimlerine kiyasla kucuk kalmaktadir. Ekonomiden anlamayan saklabanlar hem hukumette hem is dunyasinda hem de medyada ekonomiye Merkez Bankasindan daha cok yon vermektedirler.

Merkez Bankasinin muhtac oldugu kudret kadrolarindaki ekonomistlerde mevcuttur.

Read More!

Askeri Harcamalar

Turkiye'nin askeri harcamalari hakkinda dogru durust yazilmis bir yaziya ulasamadim, kendim yazayim dedim. Ilk ulastigim rakamlar 1998-2003 yillari arasini kapsiyor. Bu yillarda Turkiye GSYIH'nin %4.9'u kadar bir rakami savunma icin harciyormus. Standard sapmasi cok az.

Dunya'daki toplam askeri harcamalara ait 1988-2006 tarihleri arasindaki su grafige ulasabildim. Askeri harcamalar soguk savasin bitmesiyle dusmeye baslamis ve 1998'e kadar %30 civarinda dusmus, sonrasinda ise ozellikle teror saldirilari, Ruslarin, Araplarin ve Cinlilerin zenginlesmesi sonucu tekrar 1988'deki seviyesine yukselmis.

Turkiye'ye donecek olursak 2004 yilinda $10.1 milyarlik harcama yapilmis. Daha sonraki yillara ait verilere ulasamadim. Bugunku Hurriyet'te kaynak, yil, vs. belirtilmeden Turkiye'nin harcamalarinin $9.9 milyar olduguna dair bir haber gordum ama boyle gazetecilik olmaz.

Ben de edindigim izlenimlere gore yorum yapacagim. Gorunen o ki askeri harcamalarimiz krizden sonra dolar olarak asagi yukari sabit kalmis. GSYIH'a oran olarak ise 2004'den itibaren dusmeye baslamis. Kriz oncesinde gelirimizin %5'i civarinda seyreden askeri harcamalar tahminime gore GSYIH'nin %3'u civarina gerilemis. Anlayacaginiz dolarin dusmesi butce acigimizin onemli olcude azalmasina sebep olmus. Reel olarak da askeri harcamalarda azalma var, bu da askerlerin de butce aciklarinin azalmasinda katkisi oldugunu gosteriyor.

Gerci 2003 sonrasinda teror saldirilarinda ciddi azalmalar vardi, bu sene ise bu saldirilardaki artislarla birlikte askeri harcamalar da onemli olcude artacaktir. Ozellikle butce aciginin ve borc stokunun oransal olarak dusmesinden cesaret alarak, ve halkin tepkisini de yanina alarak askeri harcamalarda ciddi artislar gorebiliriz.

Diger soylenmesi gereken nokta ise Turk ordusunun ucretsiz askerlerden olusmasi. Aslinda askerlerin senelik ucretlerini de askeri harcamalar icerisine dahil etmemiz gerekiyor. Yaklasik 700-800 bin civarinda askere sahip Turkiye'de bunun ulkeye maliyeti de $5 milyar civarinda. Yani Turkiye'nin askeri harcamalari $15-20 milyar dolar arasinda. Onumuzdeki bir kac yilda da bu miktarin artmasi kacinilmaz gibime geliyor.

Askeri Harcamalarda tartisilan konulardan bir tanesi de askeri harcamalarla ekonomik buyume arasinda olan iliskidir. Amerika gibi ulkelerde bu iki degisken arasinda pozitif bir iliski vardir cunku askeri harcamalar ve odenen ucretler yurticinde kalir, yani bir nevi Keynezyen sosyal harcama gibi. Turkiye'de ise durum farkli, askeri harcama yaptigimiz zaman bu genellikle ithalat yaparak gerceklesiyor. O yuzden de bu acidan milli geliri azaltici bir etki yapiyor. Yurticinde yapilan harcamalar da milli geliri arttirici bir etki yapiyor, net etki ise bana sorarsaniz sifir civarinda seyrediyordur. Read More!

Mikro Reform Nedir, Ne Demektir Anlamayanlar

Mikro reform nedir, ne demektir anlamayanlar, ya da yapilmasi gereken reformlardan cekinenler, gectigimiz aylarda Merkez Bankasina ciddi sekilde yuklendiler. Sanki ekonomiyi canlandirmanin tek yolu faizleri indirmekmis gibi bir hava yaratildi. Isler o kadar basit degil.

Turkiye bir cok acidan cok pahali, bir cok acidan da cok ucuz bir ulke. Bu ulkedeki fiyatlarin cesitli vergilerle ve politikalarla yamultuldugunun belirtisi. Fiyatlarin yanlis oldugu bir ulkede bu fiyatlara bakilarak verilen kararlar da yanlis olur. Mesela gecen sene bir ton biyodizel ureticisi turemisti. Tanju Colak bile bu ise girmisti. Niye?

Ulkemizde akarkayit uzerinde cok buyuk vergiler var, bu vergiler dogalgazda veya biyodizelde yok mesela. Bunun bir sonucu tuple calisan arabalarin yollari doldurmasi oldu. Diger bir sonucu ise maliyeti benzinden daha yuksek olan biyodizelin uretilmeye baslanmasi oldu. Bu hem kaynaklarin israfina yol aciyor hem de gida fiyatlarinin yukselmesine. Amerika'daki gerizekalilar cevrecilik adina bu ise el attilar, Turkiye'dekiler ise vergi arbitraji yapiyorlar.

Yuksek vergilerin diger bir sonucu ise akaryakit kacakligi, bu kacakciligin onlenmesi icin polis harcamalari, vs. vs. Bir alandaki carpikligi gidermek icin diger alanlarda carpikliklar yaratiyoruz ve bu dalga dalga ekonominin geneline yayiliyor. Boylece enerjimizi verimsiz bir sekilde harciyoruz.

Mikro reformlar genelde piyasalarin serbestlesmesi ve dogru fiyatlarin olusmasini hedefliyor. Fiyatlarin vergilerle (veya kartellerle) yamultulmadigi durumlarda ise fiyatlar daha dusuk uretim ise daha yuksek oluyor. Fatih Ozatay da bugunku yazisinda bu konuya deginmis ama yanlis baslik atmis. Baslik, fiyatlari dusurerek issizligi azaltabiliriz degil, fiyatlari ve issizligi ayni anda azaltabiliriz olmaliydi. Bunun disinda yazi guzel.
Read More!

Ekonomi'nin Koordinasyonu

Ugur Gurses ekonomi yonetimini elestirmis. Biz de Mehmet Simsek Gidici baslikli yazimizda bu konuya deginmistik ama Ugur Gurses'in analizi daha iyi. Ekonomi Yonetiminin ne kadar amatorce calistigini gozler onune seriyor. Guven vermiyorlar. Read More!

Ordumuz Bu Ulkenin Gozbebegi

Turk subaylari iyi niyetli kisiler, oyle Pakistan'dakiler gibi geldiler mi gitmek bilmeyen tipler degiller. Turk askeri ise vatan evlatlari, analarin babalarin ne emeklerle ne umutlarla yetistirdikleri cocuklarimiz.

Halkimiz ise hem duygusal hem de savasci, tehlikeli bir kombinasyona sahip. Akilci degiliz. Haftabasindan beri medyanin kiskirtmalari meyvelerini bati sehirlerimizde vermeye baslamis. Bursa'da sahipleri Mardinli diye mağaza yağmalandı. Ayvalık'ta, ataları Afrika'dan gelenler bile hedef oldu. Parti binaları taşlandı. Muğla'da tinerci adam bıçakladı, ülkücüler Doğululara saldırdı.
Ote yandan terorle mucadeleye yon veren pasalarimiz da halkimizdan cok farkli davranmiyor gibi gorunuyor. Mesela Buyukanit "Bize bu acıları yaşatanlara, o acıları hayal bile edemeyecekleri yoğunlukta yaşatacağız" diye gozdagi vermis. Bir okuyucumuz da zaten bu acilari yasata yasata bugunlere geldik diyor ve su uc linki (bir, iki, uc) gondermis. Yapilmasi gereken yakaladiklarimiza hayal bile edemeyecekleri yogunlukta acilar yasatmaktan ziyade, daha cogunu yakalamak ve daha azinin daglara cikmasini saglamaktir.

Subaylara karsi en ciddi elestiri Sedat Laciner'den gelmis:

Teröre karşı düzenli birlikleri kullanmak son derece hatalıdır, çünkü ordular terörle mücadeleye göre dizayn edilmemişlerdir. İlk önce kalabalık ve ağır hareket eden düzenli birlikler ile teröre karşı mücadele edilmez. ABD, Avrupa, daha doğrusu gelişmiş hiçbir ülke bu işi böyle yapmıyor. Diğer bir deyişle Türkiye terörle mücadelede kullandığı yöntem açısından dünyanın tersine bir yönde ilerliyor. Düzenli birlikler ile terörle mücadeleyi sadece Afrika ve Asya’nın az gelişmiş ülkelerinde görmek mümkün…Terör bölgesi olarak tanımlanan Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesindeki toplam asker sayımız 250.000’den fazla. Elbette bu askerlerimiz dış tehdit için de buralarda konuşlanmış durumdalar, fakat temel hedef PKK terörü. Askerlerin tamamına yakını dağda, ovada terörist kovalıyor. Peki, 250.000 askerin karşısında kaç terörist var? Son verilere göre Türkiye sınırları içindeki terörist sayısı 1.500 civarında. Örneği biraz daha spesifikleştirelim: Gabar Dağı Türk askerinin korkulu rüyası. Dağa çıkmak çok zor. Dağ teröristlerin yuvası durumunda ve sık sık şehit verilen bir nokta. Hatta bir siyasi parti, iktidara gelirlerse Gabar’ı teröristlerden temizleyeceklerini, Türk bayrağını dağın zirvesine çekeceklerini dahi söyledi. Şu anda da dağın çevresinde iki tugay teröre karşı görev alıyor. Akçay ve Siirt tugayları tamamen Gabar’a dönük olarak görevlendirilmiş durumdalar. Yani neredeyse 10.000 askerin Gabar’daki teröristlere namluyu doğrulttukları anlaşılıyor… Hal böyle olunca dağın bir tür Kandil Dağı olduğunu ve dağda 3.000-5.000 teröristin yuvalandığını düşünebilirsiniz. Hayır, yanıldınız… Dağdaki toplam terörist sayısı sadece ve sadece 35. Yani tüm bu düzenek 35 terörist için hazırlanmış durumda. Bu teröristler ellerinde silah, dağda neredeyse canları istediği gibi dolaşıyorlar. Dağa çıkışlar zorlu ve tuzak kurmaya müsait yollardan geçiyor. Dağın dört bir yanından sular akıyor… Meyve ağaçları dağı teröristler için ayrı bir ‘güzelliğe’ sokuyor. Dağda bol miktarda sığınak yapan teröristlerin silah ve yiyecek depoları da var. Asker özellikle kış aylarında teröristlerin dağda rahatça gezindiğini biliyor. Fakat operasyon yapamıyor. Operasyon yapacağı zaman da topluca, çok sayıda asker dağa doğru yürüyor. Bu tür operasyonlarda PKK kayıp vermiyor değil, fakat kayıpları çok az. Teröristlerin hepsini öldürseniz ne olur ki? Topu topu 30-40 terörist ölür. Yerlerine de yenileri gönderilir. Eğer bir dağı sadece 35 terörist kontrol edebiliyorsa, bu terör örgütü için kolay bir iş olur.

Binlerce askerin 20-30 teröristin, bazen 3-4 teröristin peşinden koştuğu olaylara bizler ‘operasyon’ diyoruz. Son derece verimsiz bir yöntem. Çoğu zaman hava desteğinin zayıf olduğu, gerekli teçhizatın askerde olmadığı bir yöntem. Tam bir balyozla sivrisinek avlama örneği… Oysa ki 35 teröristi ortadan kaldırmak için en az onlar kadar esnek hareket edebilen, emir-komuta zincirinin olabildiğince gevşetildiği, ileri teknoloji ile donatılmış, en önemlisi profesyonel ve işinin ehli en fazla 100, bilmediniz 150 komandoya ihtiyaç vardır. Yani 100-150 rambo türü askere ihtiyacınız var. Sadece teröre karşı eğitilmiş birimlere ihtiyacınız var. Dağların çevresinde yine askeri birimler bulundurarak bu nokta vuruşu yapabilen terör ekiplerine destek olabilirsiniz. Ancak asıl mücadeleyi terör timleriyle, yani ‘sineklik’le yapmak zorundasınız. Aksi takdirde 10.000 askeri, eli silahlı 35 kişinin karşısına dizmek demek felakete davetiye çıkarmak demektir.

Subaylarimiz iyi niyetli, ancak terorle mucadelede iyi niyetten ziyade akil ve teknoloji kullanmak gerekiyor. 3-5 aylik egitimli askerleri yillarini daglarda gecirmis terorist komandolarin onune surmeye devam edersek simdikinden cok farkli bir resim gorebilecegimizi zannetmiyorum. Read More!

Enflasyon Raporu

Merkez Bankasi enflasyon raporunu yayinlamis. Adamlar ne tahmin yaparmis be. Petrol fiyatlari bekledikleri gibi $65 degil $75 gerceklesmismis, 2006 yılından bu yana süregelen hızlı
artışlar sonrasında oluşan yüksek bazın da katkısıyla gıda fiyatlarındaki artışlarının zaman içinde yavaşlayacağı varsayılmışmis, ancak, geçen süre zarfında gıda fiyatları bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yüksek artışlar sergilemeye devam etmişmis. Neticede yil sonu enflasyon tahminini %7.3'e yukseltmisler.

Hatirlatiriz, bu senenin basinda enflasyon tahminleri %5.1 idi; simdi %7.3'e cikti. Ters koseye yatmaya devam ediyorlar.

2008 yili sonu icin tahminlerini de revize etmisler: 2007 yılının kalanında ve 2008 yılının ilk aylarında politika faizlerinin ölçülü olarak indirildiği ve sonrasında bir süre sabit tutulduğu varsayımı altında, enflasyonun 2008 yılı sonunda yüzde 2,5 ile 5,7 arasında (orta noktası 4,1), 2009 yılının üçüncü çeyreğinde ise yüzde 1,7 ile 5,5 (orta noktası 3,6) arasında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

Evet, gecen sefer tahminleri %3.2 idi, simdi %4.1'e yukselttiler. Elestirilerimde hakli oldugum yine ortaya cikiyor. Hukumetin harcamaci politikalarini ve Merkez Bankasinin acil bir sekilde faiz indirmesini goz onune alarak 2008 sonunda enflasyonu %5'in altinda gorebilecegimizi cok umut etmiyorum.
Read More!

Faiz Disi Fazla

Gunun incisini Mehmet Simsek soylemis, biz Zafer Caglayan'dan boyle laflari beklerdik ama kir atin yaninda duran ya huyundan ya da suyundan kaparmis:

"Faiz dışı fazlayı düşürmeseydik ciddi vergi artışı yapmamız gerekirdi"

Dogru soylemis, butce acigi vermemek icin vergi artisi yapmak gerekir tabii. Onca populist harcamadan sonra ciddi vergi artisi yapmadigimiza gore faiz disi fazla haliyle dusecekti. Read More!

Sendikalar ve Fatih Terim

Izlenimler "Bu grev ucret grevi degildir" diyen Haber-Is sendikasina sol krose gecirmis.

Ondan hemen once de Fatih Terim'in ingilizce konusmasiyla dalga gecmis. Simdi okuyucularimiz yanlis anlayacak, hemen aciklayalim. Dalga gectigi Fatih Terim'in "ben ders almam, veririm" seklindeki yaklasimi aslinda. Bu lafi soylemese "Internet Mahir" kivamindaki ingilizcesiyle de kimse ugrasmazdi. Read More!

Yerli Malı Yurdun Malı Herkes Onu Kullanmali?

Bir okuyucumuz su soruyu yoneltmis:

ATO Baskani Sinan Aygun "Yerli mali tuketelim ulkemizi kalkindiralim" diyor... Kaynagini hatirlamadigim ama emaillerde dolasan aciklamayi asagiya ekledim. Sinan Aygun'un asagidaki argumanlarina bir ekonomist olarak nasil bakiyorsunuz, fikrinize gercekten cok onem veriyorum, blogda bu konuya deginirseniz ya da bana email yazarsaniz cok sevinirim,

"ATO Başkanı Sinan Aygün, ithal ürünler yerine Barkodu '869' ile başlayan yerli malı ürünleri satın alma çağrısı yaptı. Aygün, tüketim malı ithalatına giden her 6 bin 500 doların Türkiye'de bir kişiyi işsiz bıraktığını belirterek, '869'u al, çocuğun işsiz kalmasın' dedi. Aygün, yaptığı yazılı açıklamada, yabancı markalı ürünlerin market raflarını istila ettiğini ve ithal ürün tüketimi nedeniyle Türkiye ekonomisinin çıkmaza girdiğini kaydetti. Aygün, bir ürünün barkoduna bakarak hangi ülkeye ait olduğunun anlaşılabileceğini anımsatarak, Türkiye ekonomisinin kurtuluşunun 869 rakamında gizli olduğunu savundu. Aygün, şöyle konuştu: 'Türkiye ekonomisi bugün güçlü ekonomiler karşısında bağımsızlık savaşı veriyor. Bu savaşta parolamız 869'dur."

Sinan Aygun olayi cok basite indirgemis. Sanki herseyimiz mukemmelmis de tek problem alisveris yaparken yerli malini yabanci maldan ayirdedemeyen embesil tuketiciymis. Her firsatta tuketicilerin aleyhine olacak politikalari isteyen Sinan Aygun, hic utanmadan tuketiciden bir de pahali mallari almasini istiyor.

Yerli mallari daha kaliteli veya daha ucuz olsaydi zaten bu "yerli mali kullanin" soylemiyle karsilasiyor olmazdik. Problemin cozumu bu mallarin tuketiciler tarafindan gerizekali bir karar verilerek alinmasi degildir. Her islerini ahbap-cavus iliskisiyle halletmeye alismis ureticilerimiz/tuccarlarimiz, burada da ayni yonteme basvuruyorlar.

Acaba Sinan Aygun makam otomobili olarak yerli uretimi Anadol marka bir arabaya mi biniyor dersiniz? Binmemesi de gerekir. Olmasi gereken rekabette kim one cikiyorsa onun malinin alinmasidir. Almayana ben salak/naive derim. Sinan Aygun'un sormasi gereken soru "yerli mallari neden rekabet edemiyor?" sorusudur. Cevabini biz burada cok verdik. Bu sefer cevap yerine soru soralim:

Devlet senede 220 milyar YTL para harciyor ve bu harcamalar reel olarak da her sene %5-10 artis gosteriyor. Niye?
Read More!

Mehmet Simsek Gidici

Biz secimlerden once Mehmet Simsek'i destekledigimizi ama diger dangalak politikacilarin onu yasatmayacagini "Kiz Seni Yerler Yerler" baslikli yazimizda ifade etmistik. Daha secimlerin uzerinden 3 ay gecmeden Mehmet Simsek ilk imtihanini kurtlar sofrasinda (Kurtlar Sofrasi diye bir dizi olsa tutar mi acaba?) vermeye baslamis. Hurriyet'in haberine gore Mehmet Simsek IMF gozden gecirmeleri icin ek tedbir alinmasi gereklidir demis, Nazim Ekren tüm tedbirlerin bütçe hesabı içinde düşünüldüğünü, ayrıca bir ek tedbir alınmayacağını söylemis.

Mehmet Simsek dün SSK primlerindeki 5 puanlık indirim için imkânları bulunmadığını belirterek "Bu aşamada indirimi yapamayacağız" demiş. Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan ise 5 Ekim'de yaptığı açıklamada, 1 Ocak 2008'den itibaren işveren SSK primlerinde 5 puanlık bir düşüş sağlanacağını belirtmiş.

Hosgeldin Memet! Daha bunlar baslangic. Yarin "mikro reform yapalim" dediginde Zafer abin sana mikro reformun ne demek oldugunu da gosterecektir. Ayak diretirsen populizme sapmaya baslamis Tayyip abin sana haddini bildirecektir. Neticede is "ya bu deveyi bizim istedigimiz gibi gudeceksin, ya da bu diyardan gideceksin"e dayanacaktir. Read More!

Sigara Kacakciligi

Onceki gunku yazimizda sigara uzerine konan yuksek vergilerin kacakciligi arttirdigini, bundan da PKK'nin kazanc sagladigini, ve sehitlerimiz sayisini etkiledigini iddia etmistim. Bunun uzerine bir okuyucumuz "Almanyada da malbaro 3.5-4 eurodan satiliyor, orada teror yok sehit de yok." sekilinde yorum yapti.

Bu yoruma ben simdilik cevap vermeyecegim, okurlarin cevap vermesini istiyorum. Cok kapsamli ve ekonomi teorisini de kullanan bir cevap alirsam anasayfaya koyacagim. Bir kac ipucu vereyim:

1. Sucun ekonomisi (economics of crime)
2. Firsat maliyeti (opportunity cost)
3. Amerika'da uyusturucu ile savas (War on drugs in America) vs. Amerika'daki yuksek sigara fiyatlari (sigara yasagi)

Bu soruya duzgun bir cevap vererek ekonomiden anladiginizi gosterebilirsiniz. Iste size firsat. Read More!

Kuzey Irak’a ambargo

Hepimizin yüreğini yakan terör olaylarının ertesinde ‘teröristleri destekleyen Kuzey Irak yönetimine karşı ne yapabiliriz?’ konusunu tartışmaya başladık. En çok askeri çözüm üzerinde duruluyor ama bazıları bunun maliyetinin taşıyabileceğimizden fazla olacağını düşünüyor. Bu yüzden son günlerde ekonomik ambargo çözümü daha fazla dillendirilir oldu. Bu görüşü savununlar Irak’a sattığımız mal miktarını sınırlandırarak ya da tamamen durdurarak Kuzey Irak yönetimini cezalandırmayı hedefliyor. Bu bana pek akılcı bir çözüm gibi gelmiyor. Çünkü,
- Türkiye, Irak’ın en fazla ticaret yaptığı ülke. Türkiye bildiğim kadarıyla Irak’a yılda 2,5- 3 milyar dolar civarında mal satıyor. Bu mal satışının durdurması Irak’ın değil, Türk işadamlarının cezalandırılması anlamına gelir. (Bu yüzden ABD ya da AB ülkeleri, ıvır zıvır ülkelere insan haklarına saygı gösterilmediğini gerekçe göstererek ‘şak’ diye ambargo koyarken, insan hakkının ‘İ’ sinin bulunmadığı Çin için böyle bir yöntemi aklından bile geçirmiyor). Iraklılar parayı verdikten sonra Türkiye’den ithal ettikleri malları başka bir ülkelerden de temin edebilirler.
- Ticaret insanları birbirine yaklaştıran, anlamaya çalışmaya zorlayan bir faaliyettir. Ticaretin önlenmesi ise diyalog yollarını kapatır. Türkiye’nin Ermenistan’a, ABD’nin Küba’ya, Batı’nın Kıbrıs’a uyguladığı kısıtlamalar sorunları çözmediği gibi kronik hale getirmedi mi? Read More!

Neye Niyet Neye Kismet

Ekonomide en sevdigim kavramlardan bir tanesi de "unintended consequences"dir. Politika yapicilarin bir yeri yapmaya calisirken hic hesap etmedikleri baska bir seyi bozmalari durumunu ifade eder, ya da kisaca "neye niyet neye kismet" de diyebiliriz. Mesela Demirel 90'li yillarda issizlige cozum olarak erken emekliligi getirdi. Boylece erken emekli olan memurlarin yerlerine yenileri konularak issizlik problemi bir parca cozulmus oldu. Haa, bu arada SSK aciklarinin sicramasi, ulkeyi krizlerden krizlere suruklemesi, son care olarak dincilerin (AKP oluyor bu) iktidara gelmesi, AKP'nin butce aciklarini kapatmak icin sigara ve ickiye zam yapmasi, vs. vs. Demirel'in hesap etmedigi sonuclar olmus.

Evet, piyasalara suni yontemlerle mudahale etmek beklenmedik sonuclar dogurabilir. Dinci AKP "gunah vergisi" almak adina icki ve sigaraya zam yapinca once bilyeli raki siseleriyle tanisma firsatina kavustuk. Radikal'de cikan habere gore de terorist PKK senede $200 milyon civarinda bir gelire kavusmus. Sigara kacakcilari 2.5 milyar YTL gelir elde ediyorlarmis, sinirdan sahte sigaralari gecirirken de PKK'ya %10 harac veriyorlarmis. Eh iste, kime niyet kime kismet!

Vatan evlatlarinin kanlari sizce Demirel'in mi, yoksa Erdogan'in mi ellerinde? Read More!

Buffalo - Sehir Ekonomisi

Urban economics (sehir ekonomisi) ekonominin onemli dallarindan bir tanesidir. Mankiw'in onerisiyle Ed Glaeser'in Buffalo hakkinda yazdigi yaziyi sizlerle paylasmak istiyorum. Bu hafta teror konusunu isliyoruz, ve getirilen cozum onerilerinden bir tanesi de bolge ekonomisinin kalkindirilmasi. Buffalo hakkindaki yaziyi okudugunuz zaman disaridan para harcayarak bir bolgenin ekonomisini kalici olarak kalkindiramayacagimiz hissine kapiliyorsunuz. Ekonominin dinamikleri neticeyi belirliyor. Yani mikro reformlar olmadan, sadece para harcayarak Guneydogu'nun ekonomisini kalici sekilde canlandirmamiz zor gorunuyor. Neyse yaziyi kendiniz okuyun, ne demek istedigimi daha iyi anlarsiniz.

Bu arada benim de Buffalo'ya gitmisligim vardir. Siradan bir Amerikan sehri gibidir, en onemli ozelligi Niagara Selalelerinin yanibasinda olmasi. 1905 yilinda Amerika'nin en buyuk 5. sehri imis, Chicago'dan daha buyukmus, sonra cokus baslamis. Sehrin en meshur yemegi tavuk kanatlari (buffalo wings). Read More!

Yoksullar Kafayi Yemis

Hurriyet'in haberi:

Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Fonu ile Açık Toplum Enstitüsü’nün desteklediği ve Doç. Dr. Hakan Yılmaz’ın yürüttüğü "Türkiye’de Orta Sınıfı Tanımlamak" adlı çalışmada, Türk halkının yüzde 58.3’ü kendini ’tam ortada’ görüyor. "Kaç para kazanmak isterdiniz" sorusuna yüzde 34.9’luk bir kesim, "1200 ile 2 bin 400 YTL arası" yanıtını veriyor.

Arastirmaya gore hane halklarinin %40'i ayda 750 YTL'nin altinda gelir elde ediyormus. Bu insanlara ne kadar kazanmayi isterdiniz diye sorduklarinda 1200 ile 2400 YTL arasinda cevabini veriyorlarmis.

Kafayi yemis bunlar! Kamu-Sen'e gore 4 kisilik bir ailenin yoksulluk siniri 2106 YTL imis. Bu yoksullar niye yoksulluk sinirinin altinda olan bir gelir hayal ederler? Ya bu yoksullarda bir yanlis var, ya da sendikalarda. Read More!

Bir Teroristin Gozunden

Insanlara su teror problemini adim adim cozelim seklinde bir oneri getirdim ama aldigim cevaplardan memnun olmadigimi belirtmeliyim. Kimisi direkt analize dalmis, kimisi bu olay psikolojiktir rakamlarla cozulmez demis, vs. Herneyse, biz o zaman yine bildigimizi okuyalim.

Okuyucularimizin yorumlarina bakarsaniz, binbir turlu yorum gorursunuz, kafanizin karismasi isten bile degil. Peki bu olaya nasil bilimsel yaklasabiliriz?

1992 Nobel Odulu Sahibi Gary Becker "Sucun Ekonomisi" alaninin onculerindendir. Teror konusu da suctan cok farkli degildir. Bir terorist terorist olmaya karar verirken getirisine ve goturusune bakarak karar verir. Istisnalar vardir, aile baskisi veya terorist organizasyonun zorlamasiyla da terorist olanlar vardir. Ama insanlari terorist olmaya iten bazi "genel etkenlerin" varligi da ortadadir diye dusunuyorum.

Zaten bu konuda yapilmis calismalar da var. Mesela 2002 yilinda Dorothy Manning su sonuca ulasmis:

"This article considers whether the economic model of crime can be applied to terrorist activity. It concludes that the model does explain both secular and religiously motivated terrorism: policy–makers wishing to reduce terrorist activity should aim at devising policies which increase costs and/or decrease benefits to change terrorist incentives. The 'war' should continue as long as the probable costs to society incurred by terrorist activity are greater than the costs of abatement."

Diger bir calisma ise "A law and economics perspective on terrorism" baslikli Nuno Garoupa, Jonathan Klick, Francesco Parisi tarafindan Public Choice (Leiden: Jul 2006. Vol. 128, Iss. 1-2 p. 147) dergisinde basilmis. Makalede soylenenlerden en cok su ilgimi cekti. Terorism, adi suclardan ziyade organize suclar kapsamina girer. O yuzden de bu baslik altinda yapilmis calismalara bakilmalidir. Teror sucunu isleyen ile bundan fayda saglayanlar farkli kisilerdir. Faydalar organizasyon icerisinde dagilir. O yuzden sadece teroristi degil, onu tesvik edenleri veya terorden cikar saglayanlari da cezalandirmak gerekir. Ornek olarak da Israilde teroristlerin cekirdek ailesinin evlerinin yikildigi veriliyor.

Eski terorist basi Semdin Sakik da

"Geçmişte çocukları dağa çıkan aileler, çocuklarını ikna edip indirmek için akla hayale gelmeyen yöntemler uygularlardı. O dönemde dağda olmanın aileye getireceği siyasi, ekonomik rant yoktu. Hatta, o aile çevre içinde tecrit durumundaydı. Ama, 30 yılda bu konuda da bir değişim yaşandı. Şu anda çocukları dağda olanlar, dağda kimsesi olmayanlardan daha fazla siyasi ve ekonomik rant sağlayabiliyorlar. Örneğin, çocukları dağda olan ya da dağda vurulan ailelerden birileri belediyelere alınıyor, belediye imkanlarından yararlandırılıyor. DTP milletvekilleri ve yöneticilerinin hemen tamamının vurulmuş veya dağda yakını bulunuyor." diyor.

Gerisini siz anlayin.

Ilginc bir konu. Cozumune ulasmak icin bu konuda yapilmis calismalari okumak ve Turkiye'ye uyarlamak gerekiyor. Ayrica Turk halkinin gercekten ne kadarlik bir bedel odemek istedigini de iyi tespit etmek gerekiyor. Demokrasi, insan haklari gibi konulardan ne kadar uzaklasacagimiza ve fasizme ne kadar yaklasacagimiza da karar vermemiz gerekiyor. Herkesin bu bahsettigim konulardaki tercihleri (veya varsayimlari da diyebiliriz) farkli oldugu icin ortaya attiklari "cozum" onerileri de farkli oluyor. Kimisi bastiralim, bedel onemli degil, onemli olan ulke butunlugu diyor. Kimisi de sunlari soyluyor:

O topraklarin bize getirisi goturusunden daha fazla, cok buyuk yatirimlar yapsak bile getirisini yukseltemeyiz. Ote yandan askeri cozumun maliyeti cok yuksek, hem can kaybi hem de para kaybi. Teroristleri daglardan kovalasak bu sefer sehirlere inecekler. Insanlar kavun degil ki dibini koklayip anlayasin, asimetrik enformasyon probleminden dolayi teroru sifira indirmek imkansiz. Ya simdiki yapida hem kan hem de para kaybederek o topraklari elimizde tutmaya devam edecegiz, ya da akilli hareket edip o topraklari elimizden cikaracagiz.

Ben ise daha problemin ve tercihlerimizin ne oldugunu bile bilmedigimizi, bu kosullar altinda yaptigimizin bir kor dovusunden oteye gitmedigini dusunuyorum. Aklin, mantigin, bilginin ve bilimin olmadigi yerde duygularla/varsayimlarla isleri idare etmeye calisiyoruz gibime geliyor. Bu kafayla gidersek askere, zor aliriz teskere.

Not: Bizim soylediklerimize yakin bir yaziya buradan ulasabilirsiniz. Read More!

Borç rekoru kimdeymiş?

Hafta başından beri terör sorununa odaklanınca ekonomide ne olup bitiyor biraz gözden kaçırdık. Bugün ekonomi basınına şöyle bir göz atınca gördüm ki batı cephesinde yeni birşey yok! Malum odaklar AKP hükümetine karşı sürdürdükleri ekonomik gerilla mücadelesine aynen devam ediyor. Bugünkü Milliyet'te yer alan bir habere göre, cumhuriyet döneminin borçlanma rekoru AKP hükümetindeymiş. Acaba gerçekten öyle mi, gelin birlikte bakalım.

Verdiğim linke tıkladığınızda göreceğiniz gibi, bu habere dayanan hesap merkezi yönetim borç stokunun dolar olarak karşılığı dikkate alınarak yapılmış. İşte birinci yanlış. Yüzde 70'i YTL cinsinden olan borcun hepsini siz dolar cinsinden hesaplamaya kalkarsanız, kurların AKP döneminde hep gerilemesi nedeniyle elbette böyle rakamlara ulaşırsınız (bkz. yüzde hesaplama). Fakat ulaştığınız bu rakamlar gerçeği yansıtır mı? Hayır. Gerçi sizin de amacınız gerçeğe ulaşmak falan değil hükümete gol atmak ya neyse.

Habere dayanan hesaptaki ikinci yanlış da hükümetlerin iktidar sürelerinin dikkate alınmaması. 3-5 ay iktidarda kalan bir hükümetin borçlanmasıyla 50-60 ay iktidarda kalan bir hükümetin borçlanması elbette aynı olmayacak. Doğrusu burada hükümetlerin iktidar sürelerini de dikkate alıp mesela ay başına düşen borçlanmayı dikkate almak olurdu.

Ben bu iki eleştirime uygun olarak yeni bir hesap yaptım. Öncelikle YTL cinsinden borç verilerini aldım. Tabii enflasyon nedeniyle geçmiş yıllara ilişkin YTL cinsi verileri almak pek anlamlı olmayacağı için, TCMB'nin internet sayfasındaki enflasyon hesaplayıcısından (sağ alt köşede, hesaplama araçları içinde) yararlanarak onların Eylül 2007 fiyatlarıyla karşılığını buldum. Sonra da hem hükümetlerin toplam borçlanmalarını hem de ay başına düşen borçlanmalarını hesapladım. Sonuçlar aşağıdaki tabloda.

Borç rekoru AKP hükümetindeymiş! Hadi be sende!!! Adamlar bugünkü fiyatlarla 356.5 milyar YTL düzeyinde devraldıkları borç stokunu 58 ayda 341.5 milyar YTL'ye indirmişler. Yani her ay 258 milyon YTL net borç ödemesi yapmışlar. Bundan iyisi şamda kayısı. Borç rekorunun kimde olduğunu da bi zahmet tablodan siz bulun. 1990'lı yılların pisliklerini temizlemeye çalışırken dünya başına yıkılan Ecevit neyse de, 1990'lı yıllarda bombanın pimini çeken Baba ile Bacı nerede yatacak çok merak ediyorum doğrusu.

Read More!

Sırada ne var?

Bir spor yazarı Beşiktaş-Liverpool maçı hakkındaki yazısına şu satırlarla başlamış:

"Balkan savaşında şehit düşen askerlerimiz nedeniyle formasına siyah rengi alan Beşiktaş, taraftarı ile hem ecdada layık olmaya çalışan bir nesil olduğunu gösterdi, hem de güney doğuda haince şehit edilen çocuklarımız için adeta gövde gösterisine dönüşen bir veda töreni düzenledi."

Sanırsınız Birinci Dünya Savaşı'nın rövanşı yapılıyor. Beşiktaş'ın gollerini Liverpool'dan Hyypia (kendi kalesine) ve Brezilyalı Bobo atmış ama bunlar ayrıntı. Ver gazı yavrum!

Ertuğrul Özkök Kandil bize yetmez daha ilerisi diyor. "Az bile yazıyor"muş. Öyle diyor. Goebbels olmaya kararlı! Namın yürüsün be Ertuğrul!

Yeni transferi ırkçı dallama da aklınca "aklıselim" diyenleri tiye almış: "Deniyor ki, "aman aklıselim..."Yavuz Selim'i biliyorum ama, aklıselim diye birini tanımıyorum ben ecdadımızdan.Var mı tanıyan?" diyor.

Akşam'da Yavuz Semerci'nin yazısını görünce dilim tutuldu:

"Barzani’nin Türk ortaklarını arıyoruz. Cadı avı gibi bir şey... "

Sırada ne var?

Kürt vatandaşların kapılarını işaretlemeye ne zaman başlıyoruz?
Irak'ı fethettikten sonra mı Cezayir seferinden sonra mı?

Ya Ermeniler? Onlar da kapsama alınacak mı?

Almanlarla ittifak aranacak mı? Yoksa bir Türk dünyaya bedel mi? Malum, onlar yenilince biz de yenilmiş sayılıyoruz ya, bence bu kez ittifak yapılmasın. (Ama UEFA'ya itiraz eder hükmen mağlubiyet kararını Ali Şen'in dostları sayesinde kaldırtırız diyorsanız o başka!)

Enver zaten kahraman. Hadi bir de Talat Paşa'yı milli kahraman yapın, yakışır size.

En iyi Kızılderili hangisiydi? ölü olan mı?

Yeni Yakup Cemil kim olacak? Yeni bir Çatlı mı yaratacaksınız, Yeşil'i mi bulacaksınız, yoksa Ogün Samast ya da Yasin Hayal işinizi görür mü?

Savaşı bayrak satışlarıyla mı finanse edeceksiniz, yoksa tankları Erke mi yürütecek?

Söyleyecek bir şey bırakmadınız. Yatacak yeriniz yok! Read More!

Teşhis budur!

Arkandayız paşam, elimizde viski bardağı... Teşhis budur.

Vatan uğruna gerekirse Cabernet Sauvignon bile içeriz.

Engin Ardıç / Akşam Read More!

PKK ve Iran

New York Times'in haberine gore PKK Iran'da da aktifmis, hatta Amerika'nin onlari Iran'a karsi desteklediklerini iddia ediyorlar. Agustos ayinda 108 Iran askerini oldurmusler, 1 tane de helikopter dusurmusler. En azindan soyledikleri o. Ekranlara bir tane de esir aldiklari Iran askerini getirdiler. Video'nun sonunda kendi mezarliklarini vs. gosteriyor, duvarda Apo'nun da resmi var. Ilginc bir video, izlemenizi tavsiye ederim. Read More!

Terore Adim Adim Cozum

Dunden beri teror konusunu isliyoruz. Bu konuda 3 yazi yazildi (teror biter mi, teror nasil cozulur, teror nasil cozulmez), 40 civarinda yorum yapildi, isler arapsacina dondu. Siyaset meydani gibi her kafadan bir ses cikiyor. Bizim uzmanlik alanimiz ekonomi ve insanlarin ekonomik davranislari. O yuzden teror konusu da uzmanlik alanimiza teget geciyor.

Konuyu toptan tartismak yerine farkli bir yontem izleyip basamak basamak tartismayi denemek istiyorum bu sefer. Sizin katiliminiz sart. Ortak bir fikre yaklastiktan sonra bir sonraki asamaya gecmeyi planliyorum.

Ilk asamada tartismak istedigim su: teror (veya Kurt sorunu) probleminin cozumu sonucunda asagidakilerden hangileri saglanmalidir?

a. Ulkede ayrilikciligi (Turkiye topraklarinda bir Kurt devletini) destekleyen Kurtlerin orani %10'un altinda olmalidir.
b. Teror saldirilarinda sehit olan asker sayisi senede 10'u gecmemelidir.
c. PKK mensubu teroristlerin sayisi 1000'in altinda olmalidir.
d. Bolgenin kalkinma hizi ulkenin kalkinma hizindan fazla olmalidir.
e. Kurt devletine verdigimizden (x km2) daha fazla toprak verilmemelidir.
f. Kuzey Irak'ta Kurt devleti kurulmamalidir.
g. Kuzey Irak'ta Kurt Devleti kurulmus olmalidir.

Rakamlari degistirebilirsiniz veya eklemeler yapabilirsiniz. Yorumlarinizi bekliyorum.

Borsa nedir?
GSYH, CPI ve GSYH Deflatoru
Fraktal nedir? Read More!

Oguz Satici: Terorizmi Devlet Yaratiyor

Hep Oguz Satici mi laf ebeligi yapip gercekleri bukecek, biraz da biz yapalim. Hurriyet'in haberine gore

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı, yüksek faiz politikasının, “dünyanın en yüksek faizlerini” kendilerine ödettiğini iddia ederek, sözü edilen politikanın “ekonomik terör ortamı” yarattığını savundu.

Yuksek faizlerin sorumlusu bunca yildir har vurup harman savuran, ayagini yorganina gore uzatmayan, surekli butce acigi veren devlet politikalaridir. Oguz Satici bu sozleriyle devletin ekonomik teror yarattigini belirtmis. Bir tek " dokulen liralarimizin hesabi ne pahasina olursa olsun sorulacaktir" ya da "vergiler olmez, karteller bolunmez" demedigi kalmis. Su teror konusunu da kendi cikariniza alet ettiniz ya, how low can you go? dedirtiyorsunuz insana. Read More!

Nasil Ev Sahibi Olunur?

Begenmezsen Okuma nasil ev sahibi oldugunu anlatiyor, darisi ev sahibi olmayan 25 milyon vatandasimizin basina. Read More!

Terör sorunu nasıl çözülmez?

Herkesin çözüm için parlak fikirleri var. Ben biraz geri çekilip sorunun nasıl çözülmeyeceğine dikkat çekmek istiyorum.

1. Bir defa bazı angut gazetelerin bugün attığı manşetlerdeki gibi, Fener'in PSV Eindhoven'ı yenmesiyle çözülmez. Beş atsa da çözülmez, on atsa da çözülmez. Tıpkı geçen haftaki geri zekalı milli takımımızın maçtan önce asker selamı vermesiyle çözülmediği gibi.

2. Eline bayrak alanın sokağa çıkmasıyla, medyanın da gaz vermesi ile hatta linç kültürünü meşrulaştırmayı bırakın özendirecek tutumuyla hiç çözülmez.

3. Bazı ırkçı dallamaların attığı sloganlarla çözülmez. Geri zekalı medyanın yangına körükle, hatta benzin bidonlarıyla gitmesiyle hiç çözülmez.

4. Vatan, millet, bayrak temalı ve içi boşaltılmış kavramlara yeni anlamlar yükleyerek ve bundan medet umarak çözülmez.

5. Bir asıra yakın bir süredir İttihat ve Terakki (İvT) salaklarının başımıza açtığı sorunları görmezlikten gelerek, ve bugün can çekişen İvT anlayışını pohpohlayarak çözülmez.

6. Bir kısım teröristi milli kahraman haline getirip bir kısım teröristi vatan haini ilan etmekle çözülmez.

7. Kürt meselesini PKK olayıyla birleştirerek bu sorun çözülmez.

8. Bir çok geri zekalı Türk (ve müslüman) 11 Eylül yaşandığında için için sevinmişti. Bu kafayla çözülmez.

9. Kıbrıs meselesindeki "illa iki ayrı devlet isterim" politikası ile "Irak'ta asla ayrı devlet istemem" anlayışındaki çıkmazları görmeden bu mesele çözülmez.

10. Faşizan politikalarının yol açtığı ve büyüttüğü sorunları aynı faşizan politikalarla çözemezsiniz.

11. Geçmişinde yaptığın ve desteklediğin terör eylemlerinin üstüne gidemiyorsan, benim teröristim kahramandır vatana hizmet etmiştir anlayışını sürdürüyorsan terör sorununu çözemezsin. İki hafta sonra Susurluk'un 11. yılı dolacak. Sorumlular neredeler?

12. Genelde terör özelde PKK meselesinde Uğur Mumcu suikastını aydınlatamazsan terörü çözemezsin.

13. Uyuşturucu trafiğinde emniyet-istihbarat-terör üçgeninindeki bağlantıları gün ışığına çıkarıp sorumluları cezalandıramıyorsan terör sorununu çözemezsin.

14. PKK meselesinin devamından medet uman, çıkar sağlayan ve İvT kalıntılarının arasında devlet yapılanmasına kök salmış zihniyeti ve odakları ortaya çıkaramıyorsan, hiç boşuna uğraşma bu sorunu çözemezsin.

15. Kan üzerinden siyaset yapan politikacılarınla bu sorunu hiç çözemezsin.

16. Burada sıralanan maddelerin bugün gelinen durumla bağlantısını kuramıyorsan, bağlantı kurulmasını istemiyorsan, ve bağlantı kurulmasını engelliyorsan terör sorununu çözemezsin!

17. İnsanları faşizm ve demokrasi arasında tercihe zorlayı faşizmi allayıp pulluyorsan (hele bunu medya kırmızı bayraklar ve hissi hamasi sloganlar eşliğinde yapıyorsa) terör sorununu çözemezsin.

Edit: Izlenimler: Oyuun mu oynuyoruz Read More!

Bu sorun nasıl çözülür?

Tanıdığım bir aile var. Şiddetli geçimsizlikten muzdarip. Kadın, kocasının kendisini istediği gibi yaşatamadığını, bırakın istediği gibi yaşatmayı insan gibi bile davranmadığını iddia ediyor. Ailenin gelir durumuna, yaşam koşullarına ve içeriden sızan dedikodulara bakarsanız bu iddialarda gerçeklik payı var gibi. Kadın, bari bana en azından insan gibi davran, biraz imkan tanı da kendimi geliştireyim, gelir düzeyimizi ve de yaşam koşullarımızı birlikte iyileştirelim diyor. Ya da boşanalım, bırak beni gideyim, başımın çaresine bakayım diye de ilave ediyor. Buna karşılık erkek ne kadının isteklerini yerine getiriyor (belki de getirmek istiyor da getiremiyor, tam bilemiyoruz) ne de boşanmanın lafını ettiriyor. Kadın, kocasına isteklerini kabul ettirebilmek için zaman zaman kendi çapında şiddete başvuruyor ama karşılığını misliyle alıyor. Şiddete ilk başvuran kadın olduğu için dışarıdan bakanlar da sorunu hep o çıkarıyormuş gibi görüyor. Bazıları bu sorunun çözümünün boşanma olduğunu düşünüyor ama arada sırada işlerinin düştüğü kocanın tepkisinden çekindikleri için bunu açıkça söyleyemiyor. Aile içindeki bu geçimsizliği kendi çıkarlarına ulaşmak için kullananlar da var. Bu arada çiftin çocukları da var ve boşanma halinde onlara ne olacağı da ayrı bir sorun.

Siz olsanız bu aileye çözüm için ne tavsiye ederdiniz? Read More!

Terorizm Biter mi?

Oldukca ciddi bir konu bu, fazla espri yapmadan yazi yazmaya calisacagiz. Oncelikle iki tepkiyi ele alacagim. Birincisi duydugum en ...... tepki:

"Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, terör örgütü PKK'nın Hakkari'nin Yüksekova ilçesi Dağlıca mevkiinde gerçekleştirdiği saldırıyı protesto etmek amacıyla 12 şehit için 12 gün boyunca 1 dakikalık “ışık kapatma eylemi” yapılması çağrısında bulundu. Saldırıyı kınayan Aygün, “resmi ve özel kuruluşların, ev ve işyerlerinin, milli birlik ve beraberliğin sembolü olan Türk bayrağı ile donatılması” çağrısı yaptı."

Bunlarin terorizme bulduklari cozumler de ekonomiye bulduklari cozumler kadar abes/yersiz/vs. Isterseniz “ışık kapatma eylemi”ni 1.5 dakikaya cikaralim, yarim dakikasi da "yuksek faizleri" protesto etmek icin olsun. Evleri, isyerlerini, vs. ise bayraklarla donatmak ne Abdullah Gul'un cumhurbaskanliginin onene gecebildi, ne de terorun onune gecebilir. Bu iki oneri de kendi kendimizi kandirmaktan baska bir ise yaramaz. Tek bir faydasi var, 12 dakikalik elektrik tasarrufu.

Ikinci tepki basbakanin, cumhurbaskaninin ve genelkurmay baskaninin uyesi oldugu MGK'dan geldi. Hayatinda para kazanmamis hovarda zengin kizlari gibi "Bedeli neyse oderiz" seklinde ozetlenebilecek bir aciklama yaptilar. Diyelim ki bedeli 70 milyon can olsun, oder misiniz?

Teror "bedeli neyse oderiz" seklindeki yaklasimlarla cozulecek bir problem degildir. Her probleme nasil yaklasmaniz gerekiyorsa bu probleme de o sekilde yaklasmaniz gerekir. PKK'nin amaci nedir? Nereden kaynak bulur? Bunlarin onune nasil geceriz? gibi sorularin cevaplanmasi gerekir.

1. PKK'nin amaci bir suru zir cahil'in belirttigi gibi "Turkiye'yi tahrik etmek" degildir; PKK'nın amacı, Türkiye'nin güneydoğusunda, kuzey Irak, İran ve Suriye'nin bir bölümünde bağımsız ve demokratik bir devlet kurmaktir.

2. PKK nereden kaynak bulur? PKK yandaslarindan hem yurticinde hem de Avrupa'da para toplayarak belli bir kaynak olusturmaktadir. Ayrica uyusturucu kacakciligi, harac gibi yasadisi yollardan da kaynak yaratmaktadir. PKK askerleri ise hem gonullulerden hem de zorla kacirdiklari cocuklardan olusmaktadir. En azindan eskiden boyleydi. Simdi de cok degismis oldugunu zannetmiyorum. Yerlesim olarak da hem Turkiye'nin icindeki daglik alanlari hem de Turkiye sinirina yakin daglik alanlari kullanmaktalar. Eskiden Suriye de destek olurdu bunlara ama artik cogunlukla Turkiye'de ve Kuzey Irak'ta konuslanmislar. Politik olarak da bir cok Avrupa ve Dogu bloku ulkesi PKK'ya sempati ile bakmaktadir. Muttefiklerimiz arasinda PKK'ya terorist gozuyle bakan bir ABD vardi, onlarda 2003 teskeresinden sonra yangina korukle gitmeye basladilar. Dort yildir suren korukleme cabalari etkilerini simdi gostermeye basladi.

Cozum nedir peki?

Cozumu dusunuyorsaniz maliyetlerini de goz onune almaniz gerekiyor. Ayrica ulkenin cozum bekleyen bir cok baska problemi var, onlari da goz onunde bulundurmaniz lazim.

Mesela PKK terorunu mu cozmeliyiz yoksa Trafik terorunu mu? Bir hafta sonunda 12 asker sehit verdik, yer gok milliyetci basliklarla dolu. Biz her hafta sonu trafik terorune 18 kurban veriyoruz. Bu sadece bu hafta sonuna veya bu ayki tum hafta sonlarina veya bu yilki tum haftasonlarina veya son 10 senedeki haftasonlarina mahsus bir durum degil. Neredeyse ezelden beridir boyle. Bu trafik kazalarina cozum olacak duble yollarin yapilmasi icin ne yapiyoruz, ya da denetimlerin ve cezalarin arttirilmasi icin? Duble yollara 10 milyar YTL harcayarak her sene 1000 kisinin hayatini kurtarabiliriz, ya da ayni 10 milyar YTL'yi askeri helikopter/bomba/arac icin harcayarak belki 100 askerimizin hayatini kurtarabiliriz. Hangi insan hayati daha onemli? Bir askerin hayati kac sivilin hayatina esittir?

Evet cozum icin ilk onerimiz askeri harcamalarin arttirilmasidir. Mart ayinda "Zorla Guzellik" baslikli bir yazi yazip bu yazi da zorla guzellik olacagini iddia ettik. Yalniz dikkat edin, bu problemi tamamen degil kismen cozer. Askeri harcamalar yaparsak, asker sayisini arttirirsak, profesyonel askeri birlikler kurarsak, Irak'in icerisine PKK kamplarina askeri saldirilarda bulunursak bunlar problemi kismen cozer. Maliyetini iyi hesap etmemiz gerekir, o ayri konu. Insanlar simdi "buyuk beklenti" icerisindeler, tezkere cikti, Kuzey Irak'a girersek problem bitecekmis diye kendilerini avutuyorlar. Problem bitmez. Biz oraya girsek bile adamlar karsimiza cikmayacaklar, saklanacaklardir. Ayrica yurt icinde de bir suru terorist var.

Problemin etkisini azaltmanin diger bir yolu da PKK'nin beslendigi kaynaklari azaltmaktir. Yurtdisinda para toplanmasi konusunda yapilacabilecek cok sey yok. Yurticinde yine "guc kullanarak" (polis sayisinin arttirilmasi, adli sistemin duzenlenmesi gibi) uyusturucu kacakciligi, harac toplanmasi gibi kaynaklarin azaltilabilecegini tahmin ediyorum (tamamen bitiremeyiz yine). Yurt icinde yapabilecegimiz en etkili faaliyet PKK'ya gonullu katilanlarin sayisini azaltmak olacaktir. Bunun cozum yollarindan bir tanesi genel refah seviyesinin yukseltilmesidir. Insanlari zenginlestikce teror gibi marjinal faaliyetlere daha az katilirlar (yine de tamamen bitmez).

Diger bir cozum ise Kurtlerin demokratik yollardan hak elde edebilmelerine olanak tanimaktir. Bunlar da ilimli Kurtlerle, teror yanlisi Kurtlerin arasini acmakta oldukca basarili olur. Kaldi ki adamlar ister Kurtce konussun, ister kusdili ne farkeder. Biz de burada herkes ingilizce ogrensin diyoruz, biz de mi ayrilikciyiz yani?

Yine de Turkler, problemi tum ciplakligiyla ortada tartisma olgunluguna sahip mi pek emin degilim. Amerikalilar degil mesela. Neticede biz askeri mudahaleci cozume agirlik verip problemleri (bunu sehit sayisi olarak tanimliyorum, Kurtlerin duydugu rahatsizlik genis halk kesimlerinde de problem olarak algilanmiyor zaten) buyuk olcude azaltabiliriz diye dusunuyorum. Ama ara ara bu problem gelip bizleri yine rahatsiz etmeye devam edecektir. Bu sefer ki rahatsizligimiz Amerika yuzunden elimizin kolumuzun baglanmis olmasi aslinda.

Bit kac ucuk oneri de getirebilirim. Mesela Turkiye Kuzey Irak'ta PKK'nin kuracagi bir devleti destekleyecegini aciklayabilir. Turkiye'deki PKK yandaslarinin da buraya gocmeleri tesvik edilebilir. Boylece problem Barzani ve saz arkadaslarinin problemine donusuverir. Turkiye'de teror saldirisi oldugu zaman gidecegimiz adres belli olmus olur. Kuzey Irak'ta biz istesek de istemesek de bir Kurt devleti nasilsa kurulacak. Bari bu durumu kendi cikarimiza gore yonlendirelim. (Bu konu uzerine yorum yapmadan uzun uzadiya dusunun)

Hem ozetleyeyim, hem de baslikta sordugum soruya cevap vereyim. Teror bitmez. On Milyarlarca YTL harcarsak azaltabiliriz; buna deger mi, ya da bu paralari daha cok insan hayatini kurtarabilecegimiz alanlara harcasak daha iyi olmaz mi sorularinin cevabini siz verin. Azinlik haklarinin arttirilmasi ve ekonomik iyilestirmeler de teror saldirilarinin azalmasina katkida bulunur; Kurtleri cesaretlendirecek bu tur adimlar atmali miyiz (turbanin serbest birakilmasi da dincileri cesaretlendirir soylemini akliniza getirin bu soruyu cevaplarken) sorusuna da siz cevap verin.

Yorum birakacak arkadaslardan bir ricam olacak. Bir askerin hayati kac sivilin hayatina bedeldir, rakamsal olarak yanitlarlarsa sevinirim. Madem devletin yapmasi gereken harcamalardan bahsediyoruz, toplum icin neyin ne kadar onemli oldugunu bilmek de hakkimiz degil mi?

Flas haber, Flas Haber: Sinan Aygun 12 gun boyunca bir dakika isik kapatma eylemi yerine 12 ay boyunca Guneydogu'ya her ay 1 milyar YTL yatirim eylemi yapilacagini acikladi. Read More!

Turkler ve Sigara

E-mail ile elime gecen ilginc bir yaziyi ilginize sunuyorum. Olay bir Amerikan universitesinde geciyor, oradaki sigara icen Turk ogrencileri gozlemleyen Rus asilli bir Amerikali ogrenci tarafindan yazilmis. Amatorce yazilmis ama yine de guzel, en begendigim cumlesi su:

"...This sense of otherness grows as the days go on, as the Turkish boys sit on the lawns and smoke with a happiness American smokers do not have anymore." Read More!

Bloomberg Markets ve Yalman Onaran

Benim en begendigim finans dergisi Bloomberg'in cikardigi Bloomberg Markets dergisidir. Bu ayki sayisinda Bloomberg'in Turkiye ofisini de kuran Yalman Onaran'in Bear Stearns hakkinda yazisi da var. Bazi makalelerine internetten ulasabiliyorsunuz ama bazilarina ulasmak icin abone olmaniz gerekiyor.

Hep gazetecileri elestirecek halimiz yok, bazilarini da on plana cikaralim. Yalman, gazeteciligin zirve okulu Columbia mezunu. Daha once AP'de de calismis, simdi de Bloomberg'de muhabirlige devam ediyor. Kendisiyle 5-10 dakika ayak ustu sohbet ettim, hemen Sakip Sabanci ile karsilasmasini anlatti. Sabanci'ya "Sakip Aga, sen Turkiye'nin en zengin adamlaridan birisin, nasil Bloomberg'in olmaz" demis ve Sabancilarin Bloomberg terminali almasina vesile olmus.

Evet, Bloomberg parasinin cogunu terminal satislarindan elde ediyor, terminal basina aylik $1500 aliyorlar. Televizyon, radyo, dergi hepsi bu amaca hizmet ediyor. Sirketin kurucusu Michael Bloomberg sermayeyi kendisini isten cikaran Salomon Brothers'i dava ederek kazaniyor. Bloomberg'in piyasa degeri $25 milyar hesap ediliyor. Simdi New York belediye baskani olan Mayk Bloomberg sirketin %20'sine sahip. Kendisi Yahudi. "What can we learn from Jews?" baslikli bir kitap mi yazsam ne yapsam! Read More!

Çekirdek enflasyon ve para politikası

Bugün geldiğimiz noktada iş dünyasının Merkez Bankası'na yönelik para politikası eleştirilerinde haklı bir taraf varsa o da şu anda Merkez Bankası'nın politika faiz seviyesinin olması gerekenden yüksek olduğu. Evet politika faizleri yüksek. Ama iş dünyasından ayrıldığım nokta ben Merkez Bankası'nın bırakın şok faiz indirimini, hızlı faiz indirimine gitmesini sakıncalı buluyorum. Hatta geçen hafta yapılan 50 baz puanlık indirim, iş dünyasındaki bir sürü insanı tatmin etmemiş olsa bile benim için hızlı faiz indirim kategorisine girmektedir. Bugün MB faizleri 25 baz puan indirirken bile kırk kere düşünmek ve temkinli davranmak zorundadır. Peki hem faiz seviyesini yüksek buluyorum hem de faiz indirimine karşı çıkıyorum, bu nasıl oluyor? Burada bir çelişki yok mu?

Cevap vereyim. Bugün gelinen noktadaki çelişkilerin sorumlusu 2005 yılından itibaren uygulanan yanlış para politikası yönetimidir. Bunda bugünkü yönetimin payı olduğu kadar asıl büyük hata geçmiş yönetime aittir. Bu arada aşağıda yazacaklarıma karşı hemen "bütün herşey olup bittikten sonra bunları yazmak kolay" şeklinde bir itiraz gelebilir. Hatta itiraf etmek gerekirse ben de o tarihlerde meseleyi ıskalayanlar arasındaydım. Dolayısıyla o tarihlerde yazdıklarımda bugünkü düşünceme ters şeyler bulabilirsiniz. Ben kendimi "özür dilerim, o günlerde bu durumu yanlış değerlendirmişim" diyerek ya da Hürriyet gazetesinin yaptığı gibi geçmiş yazılarımı arşivden kaldırarak savunabilirim. Ama sorumluluk sahibi olarak iş başında bulunan MB yöneticilerinin bunu yapma lüksü yok. Zaten bu nedenle eşşek yüküyle maaş alıyorlar. Aramızdaki fark bu.

Bu küçük savunmadan sonra yanlış para politikası kararlarının bizi nasıl bugünkü çıkmaz duruma getirdiğini anlatayım:

1. Eski MB yönetimi (yani 2005 yılında işbaşında olan Serdengeçti-Özatay ekibi) yükselen enflasyon tehlikesini göremedi. Özellikle 2005 yılı ikinci yarısından itibaren iç talepte görülen kuvvetli trend ve enflasyondaki yükseliş Merkez Bankası yöneticileri ve Para Politikası Kurulu üyeleri tarafından görülemedi. Gerek tüketici kredi rakamları, gerek tüketimle ilişkili veriler (Tüketici Güven Endeksi anketleri, CNBC-E Tüketim endeksi) gerekse enflasyonun kendisi 2005 yılının ikinci yarısından itibaren enflasyonist bir eğilim ortaya koymaktaydılar. Ekim 2005'te 7.5 seviyesine düşen yıllık enflasyon sonraki aylarda istikrarlı bir şekilde yükselmeye başladı. Merkez Bankası'nın çekirdek enflasyon olarak göz önünde bulundurduğu yıldızlı endeks bu gelişmeyi yakalayamadı. Peki çekirdek enflasyon ne demektir? Çekirdek enflasyonun, tanımı gereği önümüzdeki dönemde enflasyon oranlarinin gidişatına ilişkin bilgi vermesi gerekir. Eğer bu bilgiyi bana vermiyorsa çekirdek enflasyonun hiç bir anlamı yoktur. O günlerde moda olan enflasyon düşmedi ama çekirdek enflasyon düşüyor açıklamasının bu açıdan hiç bir kıymeti yoktur.

2. Yükselen enflasyon tehlikesi görülemeyince gerekli tepki verilemedi. Diyelim enflasyonu tahmin etmenize yarayan çekirdek enflasyon endeksi sizi yanıltıyor. Ve diyelim Ekim ayından itibaren yükselen enflasyon tehlikesini göremediniz. Hadi diyelim yükselen iç talebi de göremediniz. 2005 Aralık ayına geldiğinizde orta vade hedefiniz yüzde 5. Kendi yaptırdığınız ankette ortalama beklenti yüzde 6.1. Yani kendi deyiminizle kredibilite açığınız 1.1 puan. Üstelik açıktan enflasyon hedeflemesine geçiyorsunuz. Verilmesi gereken tepki nedir?

Hatırlayalım bizim MB ne yapmış: 2005 yılı Ekim ayı başında yüzde 14.25 olan politika faiz oranı yüzde Aralık ayında yüzde 13.50'ye çekilmiş. Her ay 25 baz puanlık indirim yapılmış.

Beyler, bayanlar! Enflasyon yükselecekse faizleri indirmezsiniz, yükseltirsiniz. Hadi diyelim yükseltmediniz, sabit tutsaydınız piyasaya enflasyonu ciddiye alıyor mesajı vermez miydiniz?

Doğru politika, Kasım ve Aralık aylarında faizlerin sabit tutulup 2006 Ocak ayından itibaren ölçülü faiz artırımına gidilmesi idi. MB yönetimi bunu yapmadı. Neden yapmadı?

3. Bir ihtimal daha var: Belki de eski Merkez Bankası yönetimi yükselen enflasyon tehlikesini gördü ama başka nedenlerden dolayı gerekli tepkiyi vermedi. Bu da kuvvetli bir ihtimal. Yükselen iç talep ve enflasyon tehlikesinin bu konuda en geniş veri setine sahip olan MB yönetimi tarafından görülmemiş olması zaten pek de olası değil. Ancak Serdengeçti-Özatay yönetimi enflasyon dışındaki nedenlerden dolayı verilmesi gereken tepkiyi vermemiş olamaz mı? Çünkü 2006 yılında denkleme başka değişkenler de dahil olacaktı: TCMB başkanlığı ataması. Bu da zaten biliniyordu ve spekülasyon konusu idi. Doğru tepkinin verilmemesi için olası nedenler: politik baskı, TİM baskısı, ya da iktidara şirin görünüp yeniden yönetime seçilme arzusu olabilir mi? Pek tabi bu tür nedenlerle MB yönetimi faizleri artırmaktan çekinmiş olabilir. Ama bu onları masum yapmaz.

4. Doğru tepki verilseydi Mayıs 2006'daki türbülansa TCMB hazırlıklı yakalanmış olurdu, kredibilitesi artardı. Gerek TCMB başkanlığı ataması nedeniyle, gerekse de uluslararası türbülans nedeniyle oluşan puslu havada para politikasının sendelediği ve ne yaptığı pek de belli olmayan bir dönem var: Aralık 2005-Temmuz 2006 dönemi. Önce ne olduğuna bakalım sonra basiretli politika izlenseydi neler olabilirdi ona bakalım.

MB PPK faiz oranlarını Aralık 2005'te 13.50'ye çektikten sonra Ocak ayından itibaren beklemeye başladı. Mart-Nisan dönemi başkanlık ataması ve veto gürültüsü ile geçti. Yeni başkan Nisan ayındaki toplantıda hoşgeldin partisi verdi ve enflasonda aşağı trendin devam edeceğini söyleyerek 25 baz puanlık indirime gitti. Bir hafta sonra Nisan ayı enflasyon rakamları MB ile dalga geçer gibiydi. Afedersiniz ama MB yönetimi piyasanın gözü önünde eşşekten düşmüşe döndü. Yetmedi. 25 Mayıs'taki PPK toplantsında denildi ki: "Yılın ilk dört ayında enflasyonda gözlenen yükselise ragmen, alkollü içecekler-tütün, enerji, altın ve islenmemis gıda fiyatları gibi para politikasının kontrolü dısındaki kalemler ayrıstırılarak hesaplanan endeksteki artıs, Nisan ayı da dahil olmak üzere, düsük ve istikrarlı seyretmeye devam etmektedir." MB yine enflasyonun aşağı trendinin devam edeceğini iddia etti. Oysa ki türbülans hafif hafif başlamıştı. Bir hafta sonra Haziran başında Mayıs enflasyonu açıklanınca MB ikinci şamarı yedi. Bunun üzerine olağanüstü toplantı kararı alındı. 7 Haziran tarihli toplantıda 175 baz puanlık faiz artırımı kararı açıklandı. İki hafta arayla MB tarafından yapılan iki toplantı ve yerlere serilen kredibilite. Beyler, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi? Dediler netekim. Sonra ne oldu? 2 hafta sonra yeniden toplandılar. 20 Haziran 2006. Karar? "orta vadede enflasyonda öngörülen düsüsle beraber politika faizlerinin de düsüs yönünde olacagı bir görünüm esas alınmaktadır." Peki hadi buna da inandık diyelim. Beş gün sonra yeniden olağanüstü toplantı ve boru değil 225 baz puanlık faiz artırımı. Dünyada bir ay içinde üç kez toplanıp peş peşe burnunun önünü göremeyen açıklamalar yapan başka bir MB ben bilmiyorum. Sonra Temmuz ayında kimsenin anlamadığı ve hiç bir etkisi olmayan 25 baz puanlık faiz artırımı da neyin nesiydi Allah aşkına? Üstelik beklentilerin altında gelen Haziran ayı enflasyonuna rağmen.

Peki ne yapılabilirdi? Ocak ayından itibaren her toplantıda enflasyon düşme eğilimi göstermediği için 25 baz puanlık faiz artırımı yapılsaydı ne Nisan ve Mayıs aylarının enflasyon rakamları açıklandığında apışıp kalırdınız, ne de piyasanın oyuncağı olurdunuz. Hatta enflasyon rakamları yüksek çıkınca (yüksek çıkmasını kimse beklemiyordu ama bu bir mazeret olabilir mi?) piyasa "hmm MB'nın bir bildiği varmış" demez miydi? ve bu durum kredibilitenizi yükseltirdi. Böylece Haziran ayında yaşanan neredeyse haftada bir toplanma komedisine de mecbur kalınmazdı. Haziran ayına gelindiğinde toplam 6x25=150 baz puanlık artışa ulaşırdınız. Bir de Nisan ayındaki gereksiz 25 baz puanlık indirimi ekleyin, etti mi size 175 baz puan. Haziran ayındaki ilk toplantıda artırım oranı bu değil miydi zaten?

Peki yanlış para politikasının faturası ne olmuştur?

5. Yanlış para politikasının faturası 200-250 baz puanlık yüksek faiz olmuştur. Eğer basiretli politika izlenseydi Haziran ayındaki ikinci olağanüstü toplantıya ve Temmuz ayındaki artırıma gerek kalmazdı. Piyasa çalkantısına karşı da kendinden emin bir tavır sergilerdiniz. Tıpkı 2003 ve 2004'te hatta 2005'in başında yapıldığı gibi. Temmuz ayından itibaren zaten iç talep daraldı. Bunu görüp faizler yüzde 15 (Kasım ve Aralık 2005'te inidirim yerine sabit tutulsaydı o zaman yüzde 15.50) seviyesinde tutulabilirdi. Ama kredibilite bekaret gibi bir şey. Bir kez kaybettiniz mi geri kazanamıyorsunuz. İsterseniz her gün toplanın. Bugün kimse MB'nın enflasyon öngörülerine inanmıyorsa, enflasyon beklentileri enflasyon hedefinin bir kaç puan üstündeyse bu MB'nın kendi suçu. Maalesef, dün yediğiniz hurmalar bugün midemizi tırmalıyor.

6. Bugün hızlı faiz indirimi gelecekte midemizi tırmalayacak. Bunu açmaya gerek var mı? Yazı zaten epey uzadı. Ama bugün hızlı faiz indirimine neden karşı olduğum gayet açık zannediyorum. Yok açık değilse, açarız bir dahaki sefere. Read More!

Vergilerde Trend


Bizim devletin kuculmesi gerektigini savundugumuzu eski okuyucularimiz bilir. Bunun nedenlerinden bir tanesi de devletlerin (bizim veya diger devletlerin) harcamalarinin yukari trendde olmasi. Her gelen politikaci yeni bir icat cikarip once harcamalari arttiriyor, ardindan da vergiler arttirilarak acik kapatilmaya calisiliyor. Basit bir dongu ama oldukca zararli.

Turkiye de bu yola cok pis bir sekilde girmis vaziyette. Son 5 yilda butce aciklarini kapatmak icin ortaya atilan "gecici vergiler" kalici hale geldi, hukumet de simdi yeni harcama alanlari yaratmanin pesinde. Turkiye'de vergilerin ekonominin icindeki payi %32.5'e yukselmis. Bu rakam 1975 yilinda sadece %16 imis. Verdigimiz vergiler oransal olarak ikiye katlanmis. Diger ulkelerin durumu da bizden cok farkli degil. Gercekten kapitalizm sosyalizmi yendi mi dersiniz?
Read More!

Anlamadığım birşeyler oluyor Danimarka krallığında!

Yanlış anladıysam biri beni düzeltsin ama geldiğimiz durum şu:

1. İhracatçılar yükselen ihracat rakamlarından şikayetçi.

2. TL'nin gün geçtikçe değer kazanması ihracatı durma noktasına getirdi. (Bir günlük durdurma eylemi)

3. Merkez Bankası nasıl yaparım da herkesin ağzına bir parmak bal sürerim derdinde.

4. Hem faiz oranını hem de kur oranını Merkez Bankasının belirleyebileceğini iddia eden Merkez Bankacılar türemiş (=Fatih Ozatay/ Fatih bey hiç yakıştıramadık size doğrusu).

5. Hem hükümet hem Merkez Bankası cari açık ve enflasyon sorunlarına karşı kamu musluklarını açmayı en uygun çözüm olarak benimsemişler.

6. Hükümet bütçe açığını artırarak, yani kamu tasarrufunu azaltarak toplam tasarrufların artacağını düşünüyor.

7. Merkez Bankası piyasalarda ve ekonomide uzun süren belirsizlik ve türbülans döneminde stabil kalınmasını içine yediremedi ve parti başlasın kararı ile içkileri dağıtmaya başladı (normalde toplaması gerekiyordu)

8. Enflasyon hedefi tutmayınca Merkez Bankası biraz da para basalım belki o zaman düşer şeklinde bir deneme yanılma yoluna gidiyor.

9. Ilk dört maçında 12 (Türk gibi başlamak diye bir deyim var mıydı?), sonraki 6 maçında 6 puan alan Fatih Terim'in takımı aslında kim ne derse desin başarılı! Ödül de verirlerse şaşmamalı. (Norveç ve Bosna Hersek maçlarından toplam 2 puan alırsak ben takımı istikrarlı sayacağım, üç puandan fazla puan alırlarsa mucize diyeceğim. Bırakın 2008'i, bence 2010 treni bile kaçmak üzere)

Kaçırdığım bir şey mi var? Read More!

Esnafa Vergi Saldirisi?

Evvel zaman icinde, kalbur saman icinde esnafin devlete 9 milyar YTL vergi borcu varmis. Nasil olmussa bir gun devlet bunu toplamaya karar vermis.

Sinan Aygün yaptığı açıklamada, Maliye’nin başlattığı uygulamayı “esnafa vergi saldırısı” olarak nitelendirdi. Aygün, "Maliye Bakanlığı bayramdan sonra 130 bin esnafa 9 katrilyonluk vergi saldırısı başlattı" dedi. Hesaplarına blokaj konulan esnafın, paralarını kullanamamaları yüzünden çek ve senetlerini ödeyemeyecek hale geldiklerine dikkat çeken Aygün, “Esnafın sicili bozuluyor, kara listeye düşüyor, işleri durma noktasına geliyor” dedi.

Ote yandan 17 Ağustos'ta 1999 depreminde 195 kişinin öldüğü binaların müteahhidi Veli Göçer, oğlu ve ortağı 'ruhsat başına' katlanan cezayla 25'şer yıl ağır hapse çarptırıldı. Karardan sonra hapishaneye goturulmek istenen Veli Gocer durumu kendisine yapilmis bir saldiri olarak niteledi. Ozgurlugunun elinden alinmak istendigine dikkat ceken Gocer "muteahhitin sicili bozuluyor, kara listeye düşüyor, işleri durma noktasına geliyor” dedi. Ayrica "adam oldurmek elbette onaylanacak bir durum degil, ancak cezasi da bu sekilde olmaz. Benim isime ne zaman gelirse o zaman cezami cekmeliyim, siz istediginiz kadar faiz isletin" dedi.

Memurlarin, iscilerin maasindan trink diye vergileri kesilirken esnafa niye ayricalik yapilsin? Uc kurus alacaklari olsa yeri gogu inletirler, 9 milyar YTL vergi borclari var, istiflerini bile bozmuyorlar. Memleketimden isadami manzaralari iste!

Not: Matematigi zayif olanlar icin soyleyelim esnaf basina ortalama vergi borcu 70,000 YTL. Az buz rakam da degil. Read More!

Fatih Terim Sorguda!

Blogumuzda futbol yazılarını genelde Ekonomix yazar. Patronun affına sığınarak bugün ben de iki çift laf etmek istiyorum. Milli takımımızın başına gelenler malum. 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'na gitme hakkını kaybettik gibi birşey. Her ne kadar aile içinde ve arkadaşlar arasında umarsamıyormuş gibi yapsam da içim kan ağlıyor. Buna mukabil, halkımızın çoğunluğu gibi, bu olayı Fatih Terim'den kurtulma fırsatı olarak görmüyor da değilim.

Hürriyet'te yer alan bir habere göre, Futbol Federasyonu bugün Başkan Haluk Ulusoy'un çağrısı üzerine olağanüstü toplanıyormuş. Ulusoy, bu toplantıdan sonra da Fatih Terim ve yardımcıları ile bir araya gelecekmiş. Güya son gelişmeler üzerine Terim sorguya çekilecekmiş.

Durun bir tahmin yapayım. Bu toplantılar sonrasında Ulusoy, Terim ile birlikte kameraların karşısına geçecek ve sırtını sıvazlayıp hocamızın arkasındayız türü laflar edecek. Gönlümden geçen Terim'in görevine son verilmiştir açıklamasının yapılması ama hiç de öyle birşey olacağını sanmıyorum. Amaç en azından Norveç maçına kadar durumu idare etmek bence. Bakarsınız bir mucize olur da Norveç'i (ve tabii sonrada Bosna-Hersek'i) yenip 2008 biletini alırız. Bu mucize gerçekleşirse Fatih Terim, benim gibi "içimizdeki Yunanlılar"a verip veriştirip egosunu biraz daha büyüterek yoluna devam eder. Mucize olmaz ise de bir aylık görev karşılığı 165 bin YTL'yi daha cukkaya atar, az şey mi?

Terim sorgu odasınaymış! Hadi oradan! Güldürmeyin adamı be!!!

Not: Benden daha iyimser tahminleri olan varsa yorumlar kısmına yazsın da bu saf arkadaşlarımızı tanıyalım. :) Read More!

Zengin Koca Ariyorum?

Asagida ingilizcesini verdigim yazinin turkcesine Iktisadiyat'tan veya Kansoy'dan ulasabilirsiniz. Zengin koca arayan bir kizin verdigi ilan ve buna gelen cevap bir ders niteliginde. Gencler kusura bakmasin ama orijinali benim icin daha anlasilir:

What am I doing wrong?Okay, I’m tired of beating around the bush. I’m a beautiful (spectacularly beautiful) 25 year old girl. I’m articulate and classy.I’m not from New York . I’m looking to get married to a guy who makes at least half a million a year. I know how that sounds, but keep in mind that a million a year is middle class in New York City, so I don’t think I’m overreaching at all.Are there any guys who make 500K or more on this board? Any wives? Could you send me some tips? I dated a business man who makes average around 200 - 250. But that’s where I seem to hit a roadblock. 250,000 won’t get me to central park west. I know a woman in my yoga class who was married to an investment banker and lives in Tribeca, and she’s not as pretty as I am, nor is she a great genius. So what is she doing right? How do I get to her level?Here are my questions specifically:- Where do you single rich men hang out? Give me specifics- bars, restaurants, gyms-What are you looking for in a mate? Be honest guys, you won’t hurt my feelings-Is there an age range I should be targeting (I’m 25)?- Why are some of the women living lavish lifestyles on the upper east side so plain? I’ve seen really ‘plain jane’ boring types who have nothing to offer married to incredibly wealthy guys. I’ve seen drop dead gorgeous girls in singles bars in the east village. What’s the story there?- Jobs I should look out for? Everyone knows - lawyer, investment banker, doctor. How much do those guys really make? And where do they hang out? Where do the hedge fund guys hang out?- How you decide marriage vs. just a girlfriend? I am looking for MARRIAGE ONLYPlease hold your insults - I’m putting myself out there in an honest way. Most beautiful women are superficial; at least I’m being up front about it. I wouldn’t be searching for these kind of guys if I wasn’t able to match them - in looks, culture, sophistication, and keeping a nice home and hearth.

THE ANSWER

I read your posting with great interest and have thought meaningfully about your dilemma. I offer the following analysis of your predicament.Firstly, I’m not wasting your time, I qualify as a guy who fits your bill; that is I make more than $500K per year. That said here’s how I see it.Your offer, from the prospective of a guy like me, is plain and simple a crappy business deal. Here’s why. Cutting through all the B.S., what you suggest is a simple trade: you bring your looks to the party and I bring my money. Fine, simple. But here’s the rub, your looks will fade and my money will likely continue into perpetuity…in fact, it is very likely that my income increases but it is an absolute certainty that you won’t be getting any more beautiful!So, in economic terms you are a depreciating asset and I am an earning asset. Not only are you a depreciating asset, your depreciation accelerates! Let me explain, you’re 25 now and will likely stay pretty hot for the next 5 years, but less so each year. Then the fade begins in earnest. By 35 stick a fork in you!So in Wall Street terms, we would call you a trading position, not a buy and hold…hence the rub…marriage. It doesn’t make good business sense to “buy you” (which is what you’re asking) so I’d rather lease. In case you think I’m being cruel, I would say the following. If my money were to go away, so would you, so when your beauty fades I need an out. It’s as simple as that. So a deal that makes sense is dating, not marriage.Separately, I was taught early in my career about efficient markets. So, I wonder why a girl as “articulate, classy and spectacularly beautiful”as you has been unable to find your sugar daddy. I find it hard to believe that if you are as gorgeous as you say you are that the $500K hasn’t found you, if not only for a tryout.By the way, you could always find a way to make your own money and then we wouldn’t need to have this difficult conversation.With all that said, I must say you’re going about it the right way.Classic “pump and dump.”I hope this is helpful, and if you want to enter into some sort of lease, let me know. Read More!

Taylor Kuralı ve Fatih Özatay'ın Yazısı

Anladığım kadarıyla Fatih Özatay'ın Taylor kuralı hakkindaki bugünkü yazısı bazı yanlış anlamalara neden olmuş. Ekonomix'in Oguz Satici yazısına yorum yazan bizim Ahmet Bey, Özatay'a verip veriştiriyor. Kendisine durumu orada biraz izah etmeye çalıştım ama pek başarılı olamadım galiba. Ayrıca bizim Ahmet Bey bile bu yazıyı yanlış anladıysa mutlaka başka yanlış anlayanlar da vardır diyerek burada daha teferruatlı bilgi vermeye karar verdim.

Öncelikle Fatih Özatay olmadığımı belirterek başlayayım (buna mukabil Deniz Gökçe olduğuma ilişkin söylentiler hakkında yorum yok diyorum; heh, heh, heh. [umarım Deniz Bey kızmaz. :)]). Fakat açıkça söyleyeyim Fatih Özatay Türkiye'de hayran olduğum iktisatçıların (iktisat nedir) başında gelir. Yazılarını neredeyse 10 yıldır takip ederim, bugüne kadar hiçbir yamuğunu görmedim. Merkez Bankası'nda görevli iken başardıkları da ortada. Başkalarını bilmem ama yazıları genelde benim anlayacağım kadar açıktır. Herhangi bir yazısını anlamasam bile bunu o konudaki bilgimin yetersizliğine veririm (muhtemelen bu da doğrudur, çünkü ben kendi halinde bir iktisatçıyım) ve ek kaynaklardan daha fazla bilgi edinmeye çalışırım. Kendisine güvenim o ölçüdedir yani.

Bugünkü yazısını anlamak için ise öyle ek kaynaklara falan bakmama gerek kalmadı. Çünkü geçen yıl bu konu üzerinde biraz çalışmıştım. Özatay yazısında belirtmemiş ama ele aldığı konu literatürde Taylor Kuralı diye bilinir. Bu Taylor 2001-2005 arasında ABD'de Hazine Bakan Yardımcısı olarak da görev yapmış olan Stanford Üniversite'sinden John B. Taylor'dur. Taylor, 1990'lı yıllarda, galiba FED'in politikalarını izleyerek, bir para politikası kuralı geliştirmişti. Sonradan bu kurala onun adına izafeten Taylor Kuralı denilmiştir. Taylor'un bu konu hakkındaki orijinal makalesi şudur. Şu sayfadan bu konu hakkındaki başka makalelere de ulaşılabilir.

Konunun özeti Özatay'ın bugünkü yazısında anlattığı gibidir. Taylor'un geliştirdiği kuralın orijinalinde merkez bankası politika faizlerini enflasyonun hedeften ve çıktının potansiyel çıktı düzeyinden sapmasına (yani büyümeye) göre indirip yükseltir. Bu tam da ABD'de FED'in uyguladığı politikadır. Enflasyon hedeflemesi sistemini uygulayan ülkelerde ise bu politika söylemde sadece enflasyona bakılarak uygulanıyor gibidir. Fakat bu pek de gerçeği yansıtmaz. Özellikle enflasyon hedeflemesinin dezenflasyona (yani yüksek enflasyonun düşürülmesine) değil de enflasyonun belli bir düzeyde tutulmasına yönelik olarak uygulandığı ülkelerde büyüme de tamamen göz ardı edilmez. Bu arada Taylor Kuralı'nı sadece enflasyonu dikkate alacak şekilde daraltanlar olduğu gibi başta reel kur seviyesi olmak üzere başka değişkenleri de dikkate alacak şekilde genişletenler de olmuştur. Reel kur seviyesinin dikkate alınması tabii ülkenin rekabet gücüyle ve dış dengesi ile yakından ilgili olduğunun düşünülmesindendir.

İşte Özatay bugünkü yazısında, bana kalırsa, ihracatçılara bu konuda bilgi veriyor ve gazetelere ilan vermek gibi abuk sabuk işlerle uğraşacağınıza konuyu böyle bilimsel yanından ele alıp gelin de öyle tartışalım diyor. Biz de böylece onun istediği gibi konuyu tartışmaya açmış olduk. Belki önümüzdeki günlerde bazı köşeyazarları da bu ortaya kafa vurmaya çıkar. Fakat konunun esas muhatabı olan ihracatçılardan pek umudum yok. Neden derseniz, ne Oğuz Satıcı ve tayfasında ne de kendilerine kılavuz olarak aldıkları kişiler de (yüksek faiz, düşük kur türküsünü çalanlar canım) tartışmayı bu yönde ele alacak bir donanım olduğu kanaatinde değilim.

Yazıyı bitirmeden Özatay'ın Türkiye'deki para politikasının enflasyon, büyüme ve reel kuru dikkate alacak şekilde uygulanabilir olup olmadığı konusunda açtığı tartışmadaki görüşümüzü de belirtelim. Bana kalırsa henüz para politikasını bu şekilde uygulayacak seviyeye gelmiş değiliz. Neden derseniz, bizde henüz dezenflasyon süreci sona ermiş değil. Enflasyonda yüzde 4 olarak belirlenmiş olan orta vadeli hedefi hala görebilmiş değiliz. Ne zaman bu hedefe ulaşır ve de enflasyonu burada kalıcı olarak tutabileceğimiz kanaatine varırsak, para politikasını başka şekillerde de uygulama imkanını düşünürüz. Ha, enflasyonu yüzde 4'e kadar indirmekten vazgeçer de bugünkü seviyelerde tutmayı yeterli görmeye başlarsak o zaman iş değişir tabii. Fakat enflasyonu yüzde 4'e indirmekten vazgeçebilir miyiz o da başka bir tartışma konusu. Yazı baya uzadı, onu da başka bir zaman ele alalım. Read More!

Varan Bir

Secim oncesinde faiz disi fazlaya "kaynak" gozuyle bakan CHP'yi elestiren AKP, secim sonrasinda soylemini degistirdi. Sorularimizi yanitlayan Maliye Bakani Unakitan "faiz disi fazla kaynak degil, kaymaktir, kaymak kaymak" dedi. 700 milyar YTL'lik Turkiye ekonomisinde boylece 7 milyar YTL'lik kaymak bir anda yaratilmis oldu.

Bizim de Merkez Bankasina enflasyon hedefine ulasmada en buyuk destek olarak maliye politikasini gosterdigimiz yazinin daha murekkebi kurumadan (aslinda klavyedeki parmak izlerimiz silinmeden desem daha dogru olur) %3.2'lik enflasyon tahminine ilk golu kendi defans oyunculari atmis oldu.

Her ne kadar Unakitan mali disiplinin 2008’de de süreceğini ve yapısal reformların devam edeceğini söylese de, gorunen koy kilavuz istemez. Merkez Bankasina faizi indir baskisini Oguz Satici vasitasiyla yapan hukumet harcamalari da arttirarak butce disiplini politikasina son verdigini 2008 butcesiyle gostermis oldu. Yanlis anlamayin, 2008'de verilecek 17 milyar YTL'lik butce acigi normaldir, dunya uzerinde butce fazlasi veren ulkeler azinliktadir. Bu bizi hic bir sekilde krize, turbulansa surukleyecek bir gelisme de degildir.

Ancak bizim amacimiz gelecek yillardaki buyumemize destek olacak yatirimlar veya vergi azaltmalari icin kaynak yaratmak degil miydi? Elimizde olmayan 17 milyar YTL'yi harcayarak nasil kaynak yaratmis oluyoruz biri bana aciklarsa sevinirim. Bugunku yuksek buyume icin yarinki yuksek buyumeyi feda ediyoruz.

Bunun altinda yatan dusunce ise, kimse dile getirmese de, istihdamin arttirilmasidir. Istihdami 90'li yillarda sun-i yollarla arttirmanin neticesini krizlerde gorduk. Istihdami arttirmanin yolu faizleri ve enflasyonu kalici olarak dusurecek politikalar izlemektir. Bes senedir biz bunlari yapiyorduk, artik eskiye geri donuyoruz gibime geliyor.

Bu aciklama uzerine Merkez Bankasi ne dusunur bilemem. Insanin boyle "dostlari" olduktan sonra, who needs an enemy? Bence faizleri 50 baz puani kim ne derse desin dusurmek, kim ne derse desin, "hizli" indirim kategorisine girer, ozellikle butce harcamalarinda gevseme sinyallerinin oldugu bir ortamda. Merkez Bankasinin onunde iki alternatif var. Birincisi faizleri daha yavas dusurmek (veya hic dusurmemek), ikincisi ise 2008 yili icin yaptiklari %3.2'lik enflasyon tahminlerini yukari yonde revize etmek. Unakitan'in memurlara dedigi gibi 2+2=4 Read More!

TİM üzerine bir yazı

Dünkü yazıma yorum yazan Molgu rumuzlu arkadaşımız, Oğuz Satıcı ve TİM hakkında birkaç ilginç lakırdı etmişti. Ben de bunları kendi blogunda daha etraflıca yazıp hepimizi bilgilendirmesini rica etmiştim. Sağolsun, bir dediğimizi iki etmemiş, hemen yazmış (Gerçi bize referans vermemiş ama olsun). Yazısını okuyunca Oğuz Satıcı ile Kürşat Tüzmen'in niye heryerde böyle edi ile büdü gibi dolaştıklarını anladım. Başka ilginç bilgiler de var. Mutlaka siz de bir göz atın. Read More!

Istifa?

Anlam veremedigim bir sekilde bugunku Yunanistan macindan sonra Fatih Terim istifaya cagirilmis. Kendisi de sasiriyor zaten, "hayatimda ilk defa istifaya çağırıldım" diyor.

Fatih Terim'in 96 maci daha var. Bosna macindan sonra "yuz kere oynasak boyle bitmezdi" demisti. Eh iste, 4 mac oynandi, geriye kaldi 96. Ben ise hala "yuz kere oynasaydik boyle bitmezdi" lafini Yunanistan'i yendigimiz ilk mac icin mi, yoksa Norvec'le zor bela berabere kaldigimiz mac icin mi soyledi tam şeedemedim.

Not: Izlenimler de Fatih Terim sendromunu irdelemis. Read More!

Oguz Satici'ya Bir Oneri

Ekodok Oguz Satici'ya 3 oneride bulunmus. Ben daha etkili bir oneride bulunmak istiyorum. Dikkatinizi cekti mi bilmiyorum ama bugun Hindistan borsasi %9.2 deger kaybetti, islemlere ara verildikten sonra kayiplarinin onemli bir kismini geri aldi.

Biz nelerden sikayet ediyoruz ya da korkuyoruz. Cari aciktan ve ulkemize giren sicak paradan degil mi? Birincisi adamlar cok yuksek miktarlarda paralar kazaniyorlar, ikincisi de birgun cekip giderlerse halimiz nice olur degil mi? Cozum cok basit.

Hemen Meclisten bir kanun gecirerek YTL satip dolar alanlara %10 islem vergisi koydugunuzu ilan edin. Birincisi, bizim sirtimizdan para kazanmis olanlardan cikmak istedikleri zaman %10 vergi almis oluruz. Ikincisi kisa vadeli giris cikis yapmak isteyenler %10'luk vergiyi vermemek icin girmeyeceklerdir. Boylece cikmalari da mumkun degil. Ucuncusu, piyasalar bu sok haber uzerine dalisa gececek, bir kac gun icinde dolar 2 YTL'ye cikacaktir.

Bu oneriyi begenmediyseniz sermaye giris cikislarina direkt sinirlama getirmeyi de deneyebilirsiniz. Boylece hem doviz kurunu hem de faizi istedigimiz gibi belirleyebiliriz. Hem xenophobia'dan muzdarip Turk halki da bunu destekleyecektir. Read More!

Butce Acigi ve Merkez Bankasi

Merkez Bankasi serisindeki yazilarimiza devam ediyoruz. Oncelikle sunu belirtmeliyim ki Merkez Bankasi yonetiminden hukumette oldugumdan cok daha fazla hosnuttum. Elestirdigime bakmayin.

Hukumet secim yolunda butce disiplinini elden birakti ve bu Turkiye'ye 1 sene gibi bir zaman kaybettirdi. Bunun da otesinde "secim zamaninda bile populizme sapmadi" madalyasini kazanamadi. Oysa populizm yapmasaydi ve butce disiplininden sapmasaydi da secimlerden %45 civarinda oyu yine alirdi.

Once rakamlari verelim. Yilin ilk 9 ayinda butce giderleri %19, butce gelirleri %11 artmis. Neticede butce acigi 12.2 milyar YTL olarak gerceklesmis. Harcamalar icerisinde goze batan kalemler sunlar:

1. Sosyal Guvenlik Kurumuna yapilan 25 milyar YTL'lik transferler
2. Saglik Harcamalari: 5 milyar YTL
3. Tarim Destekleme Alimlari: 5 milyar YTL

Secim biteli 3 ay oldu, bunlar Sosyal Guvenlik problemini cozmek yerine ortalikta cirit atiyorlar.

Biz AKP'ni secim ekonomisi uygulayacagini daha Mart ayinda soylemistik. Ben sahsen butce aciginin cok daha buyuk olacagini hesapliyordum, neticede sene sonunda butce aciginin 25 milyar YTL civarinda olacagini tahmin ediyordum. Harcamalar konusunda hakli ciktim, ancak gelirler konusunda aldiklari tedbirler (5 milyar YTL'lik IMF paketi) ve Telekom'dan gelen erken odeme butce acigini azaltti. Durum kotu degildir, ancak iyi de degildir. Bu sene butce fazlasi verseydik, enflasyon daha cabuk duser, faizler de daha erken inerdi.

Onumuzdeki sene hukumet butce fazlasi vermeyi hedefleyecektir. Merkez Bankasinin yaptigi indirimler ekonomik buyumeyi hizlandirarak vergi gelirlerini arttiracaktir. Ote yandan faiz giderleri bir miktar azalacaktir. Secim ekonomisi de uygulanmayacagina gore butce fazlasi vermek problem olmayacaktir. Ancak mikro reformlar konusunda cok umutlu olmadigimi bir kez daha belirteyim. Yine de butce disipliniyle de cok seyler basarabiliriz.

Merkez Bankasinin enflasyonla savasta iki tane yardimcisi var: butce politikasi ve guclu YTL. 2008'de butce destek olmaya devam edecektir, guclu YTL ise her zaman surpriz yapabilir. Ote yandan daha once de siraladigim riskler var. Bugun itibariyle Merkez Bankasinin 2008 yili icin nokta enflasyon tahmini %3.2; benim nokta tahminim ise %5.2. Ayrica ben enflasyonun yukari yonde surpriz yapma olasiliginin cok daha fazla oldugunu dusunuyorum. Gelecek sene sonunda kimin hakli ciktigini gorecegiz. Hem bu sefer karsimdaki rakip daha guclu, en azindan erken zamanda enflasyon yuksek cikacak gibi gorunurse adamlar faizleri yukselterek tedbir de alabilirler. Read More!