Devletin Derdi (2. Bolum)

Bu serinin ilk yazisinda sadece islerine gelen istatistiklere bakip ekonomi yorumu yapan kose yazarlarini elestirmistik. Bunlarin yaptiklari bir futbol macini sadece "topa sahip olma yuzdesine" bakarak veya "kaleye atilan sut" istatistiklerine bakarak degerlendirmek gibi bir sey. Istatistikler yanlis degildir ama macin geneli hakkinda size her seyi her zaman anlatmak icin yeterli degillerdir. Yapilmasi gereken adam gibi macin tamamini seyredip, tum istatistiklere bakip, daha onceki maclardaki performansla kiyaslayip oyle yorum yapmaktir.

Kose yazarlarinin yaptiklari ikinci yanlis ise "kesfettiklerini" dusundukleri problemlere onerdikleri sipsak cozumler. Sanki ilkokula giden cocuklarinin matematik problemini cozuyorlar sanirsiniz. Turkiye'nin problemleri bir gunde olusmadi, bir gunde de cozulemez. Fildisi kulelerinden faizleri indirelim, doviz kurunu yukseltelim diyerek milletin beynini bulandiriyorlar; cozume katkidan cok zarar veriyorlar.

Egri oturup dogru konusalim.

Turkiye'nin problemi cari acik degil. Cari acik Turkiye'nin problemlerinin bir sonucu. Cari aciktan yola cikarak Turkiye'nin kok problemlerinin ne olduguna bakalim. Cari acik ihrac ettigimizden (turizm gelirlerini de ihrac rakamlarina dahil ediyorum) daha fazlasini ithal etmemiz neticesinde ortaya cikiyor. Niye ihracattan daha fazla ithalat yapiyoruz peki?
Bunun uc nedeni var. Ilk neden ithal ettigimiz hammaddelerin (petrol ve dogal gaz gibi) ulkemizde olmayan mallar olmasi. Ikinci neden ithal ettigimiz makineleri ve aramallarini ulkemizde uretecek teknolojiye sahip olmamamiz. Ucuncu neden ise ithal ettigimiz urunlerin ulkemizde uretilenlerden daha ucuz veya daha kaliteli olmasi.

Devalüasyon Nedir    Verimlilik Nedir    Altın Yorumları    Hedge Fon Nedir    Resesyon Nedir    Nükleer Santraller

2005 yili icerisinde 19 milyar dolarlik petrol ve dogal gaz ithal etmisiz. 2006 yilinda ortalama petrol ve dogal gaz fiyatlari yukseldigi icin bu rakam sene sonunda 20 milyar dolarin uzerine cikacaktir. Bu problemi cozmenin bir yolu Turkiye'de petrol ve dogal gaz uretmektir. Ulkemizde cok petrol var ama yabancilar bizim uretmemize izin vermiyor geyigine girmenin tam zamani ama maalesef kazin ayagi oyle degil. Bu isten cikis yolu kisa vadede gorunmuyor. Dogal kaynaklar (gunes, ruzgar, ethanol, vs.) kullanilarak enerji uretilme yoluna gitmekte cozum degil cunku bunlarin uretim maliyeti petrolden daha fazla. Kisa vadede benim gorebildigim iki cozum yolu var. Tuketici dernekleri arabalarin su ile kalorifer kazanlarinin da normal hava ile calismasi icin eylem yaparsa, veya yuce meclisimiz bu konuda bir kanun gecirip Cumhurbaskanimiz da onaylarsa Turkiye'nin enerji problemini kokunden cozmus oluruz. Nasil cozum ama? Doviz kurunun yukselmesi cozumunden daha mantikli bir cozum. Turk lirasi deger kaybetse bile fiyat esnekliginden dolayi bizim tuketimimizde cok bir azalma olmayacaktir. Neticede sadece benzine ve isinmaya daha yuksek bir bedel odeyecegiz, cari acigimiz azalmayacaktir. Ben size benim cozumum daha iyi demistim!!!

Cari acigin yuksek olmasinin ikinci nedeni ise makine, techizat ve ulkemizde uretemedigimiz aramallarinin ithalatidir. Neden bizde bu urunleri uretecek teknoloji yok? Bu sorunun cevabi ulkemizin en onemli problemini ortaya cikaracaktir. Herhangi bir uretimin (teknoloji uretimi buna dahil) olabilmesi icin o alana yaptiginiz yatirimin karsiligini alabiliyor olmaniz lazim. Eger uzerinde yillarca calistiktan ve tonlarca para harcadiktan sonra ortaya cikardiginiz urun iki gun sonra yolun karsi tarafindaki ureticiler tarafindan piyasaya sunuluyorsa ve siz bu konuda bir sey yapamayacaginizi biliyorsaniz bastan teknoloji uretimi isine girismezsiniz. Turkiye'deki problem de burada. Mevcut kanunlar ureticilerin bu haklarini korumaktan uzak, cignenen kanunlarin uygulanmasinda bosluklar var, ve verilen cezalar da caydiriciliktan uzak. Gelismis ulkeler ile gelismekte olan ulkeler arasindaki en buyuk fark burada. Iyi isleyen bir adli sistem serbest piyasa ekonomisinin en onemli kosullarindan bir tanesidir. Bunu ne kadar vurgulasam azdir.

Teknoloji uretilememesinin ikinci bir nedeni olarak kalifiye eleman yetersizligini soyleyebilirsiniz ama bu da endustriden yeterince talep gelmemesinden kaynaklanmaktadir.

Simdi doviz kurlarinin yukselmesi 2005 yilinda yaklasik 9 milyar dolar civarinda olan makine ve techizat ithalatimizi bir miktar dusurebilir, yuksek kurlar bizim daha az makine almamiza ve daha fazla isci calistirmamiza yol acar. Yine de bir cok sektorde isciler makinelerin yerini tutamaz (3000 tonluk presin yaptigi isi kac isci yapabilir?) ve ureticiler bu makineleri yuksek kurdan almak zorunda kalirlar. Bu yuzden yuksek doviz kurlari bu alanda da bizi olumsuz olarak etkileyecektir.

Cari acigin yuksek olmasinin ucuncu nedeni ise ithal ettigimiz urunlerin kendi urettigimiz urunlerden daha ucuz/kaliteli olmasidir. Ithal urunler bizim urettigimiz urunlerden neden daha ucuz peki? Bu sorunun cevabi da Turkiye'nin diger bir problemine isik tutacaktir. Mayis ayinda yazdigimiz Erdemir'in neden demir cevheri ithal ettiginin analizini yapan yazimizi okursaniz ulkemizdeki kucuk ve orta boy ureticilerin hala ne kadar verimsiz calistiklarini gorebilirsiniz. Bu, sirketlerimizin rekabetten uzak olmalarindan, isini bilen profesyonel eleman calistirmamalarindan, devletin tesviklerle bunlari korumasindan ve dengesiz vergi sisteminin ekonomik kararlari carpitmasindan kaynaklanmaktadir. Bu konuyu baska bir yazida detayli olarak daha sonra tartisabiliriz.

Peki doviz kurlarinin yukseltilmesi bu alanda cari acigi kapatir mi? Bu soruya verilebilecek en guzel cevap "yanlis soruyu soruyorsunuz" olacaktir. Ben bugunku problemlerin devletin dunku problemlere urettigi cozumlerden kaynaklandigini dusunen birisiyim. Bir alanda "iyi niyetle" yapilan isler baska bir alanda "yeni" problemler olarak karsimiza cikiyor hep. Doviz kurunun yukselmesi bir kac urun piyasasini bir muddet icin koruyacak ve cari acigin az da olsa dusmesine yardimci olacaktir ama bizim amacimiz cari acigi dusurmek degildir. Bizim amacimiz ekonominin uzun vadede yuksek büyüme oranları yakalamasini, rekabetci olmasini ve istihdam yaratmasini saglamaktir. Cari acik bugun onumuze ekonomi bilmeyenler tarafindan "problem" diye sunulan ama "problem" olmayan bir konudur. Vaktimizi ve enerjimizi bununla harcamamiz israftir.

Turkiye'nin problemlerinin bir kismini 11 Ocakta yazdigimiz su yazida tartismistik. En buyuk problem, hemen hemen kimsenin tartismadigi, adli sistemidir. Neredeyse bunun kadar onemli ve neredeyse kimsenin kafasinin basmadigi "devletin piyasalara mudahale aliskanligi" problemi de ulkenin gercek problemlerine cozum uretmesinin onundeki en buyuk engellerden bir tanesidir. Devletin yapmasi gereken caliskan, girisimci insanlarin onunden cekilmesi; piyasalardan ve ekonomiden elini cekerek ulkenin hedeflerine ulasmasini saglayacak rekabet ortamina zemin hazirlamasidir. Ne yazik ki bu konular hic bir zaman gundeme gelemiyor. Toplumda fikirlerin olusmasinda en buyuk etken olan medya ekonomiden anlamiyor, bos tenekeler dolu tenekelerden daha fazla ses cikariyor. Neticede yanlis problemlere yanlis cozumler uretiyoruz, ve maalesef iki yanlis bir dogru yapmiyor. Read More!

Siz de mi Faik Bey?

Bakiniz ben Faik Oztrak'a saygi duyarim. 2001 krizi sonrasi zor donemde Hazine Mustesarligi yapmistir. Su anda TUSIAD ve Koc Universitesi'nin 2004 yilinda birlikte kurduklari Ekonomik Arastirma Forumu'nun direktorudur. Bu forum 2006 yilinda iki guzel calisma yapmistir. Türkiye'nin Üretim ve Dış Ticaret Yapısında Dönüşüm: Küresel Yönelimler ve Yansımalar ve "Tarih Tekerrür Edecek mi? Türkiye'de Cari Açık Gelişmeleri ve Beklentileri Üzerine bir Değerlendirme" . Bir vakit olsa bu calismalar hakkinda bir iki yorum yapmak isterdim ama imkan olmuyor.
Faik Oztrak Milliyet gazetesindeki kose yazisinda diyor ki:
Geçen ay açıklanan işgücü istatistikleri bu yılın ikinci üç aylık döneminde imalat sanayiinde çalışan sayısında bir yılda yüzde 2,2 artış olduğunu gösteriyordu. Oysa bu hafta açıklanan imalat sanayiinde üretimde çalışan sayısında yüzde 1,1 oranındaki azalma bununla çelişiyor.... TÜİK'in yayımladığı imalat sanayiine ilişkin iki ayrı veri arasındaki fark giderek açılıyor.
TÜİK, Kristof Kolomb gibi yumurtayı dik tutmayı beceriyor. Ama bu arada yumurtanın kırıldığının farkında değil.
Yapmayin Faik Bey. Merkez Bankasi'nin o kadar emek harcayip hazirladigi, insanlar zaman ayirip okusunlar diye uc ayda bir yayinladigi Enflasyon Raporlarinda ne yaziyor hic merak etmez misiniz:

"Bu noktada, imalat sanayi istihdamına iliskin söz konusu iki anketin türetilmesinde kullanılan veri kaynaklarındaki farklılıkların anlasılması, anket sonuçlarının yorumlanması açısından önem kazanmaktadır.
Imalat Sanayi Üretimde Çalısanlar Endeksi imalat sanayinde faaliyet gösteren tüm kamu is yerleri ile özel sektörde 10 ve daha fazla kisi çalısan imalat sanayi is yerlerinin katma degerinin yaklasık % 89'unu olusturan orta ve büyük ölçeklili yerlerinde uygulanan ‘Üç Aylık Sanayi Üretim Anketi ile derlenmektedir.
‘Hane Halkı İş gücü Anketi’ ise, Türkiye çapında yüzyüze anket yoluyla, belirlenen örnekleme çerçevesinde derlenmektedir.

Devalüasyon Nedir    Verimlilik Nedir    Altın Yorumları    Hedge Fon Nedir    Resesyon Nedir    Nükleer Santraller

2004 yılı üçüncü çeyreginde imalat sanayinde üretimde çalısanlar endeksine dahil firmalarla üretimde çalısan sayısının, Hane Halkı İş gücü Anketi’nden elde edilen imalat sanayi istihdamına oranı yüzde 19,1, bu firmalarda toplam çalısanların (üretimde ve diger islerde) oranı ise yüzde 24,3’tür.

Dolayısıyla, imalat sanayi katma degerinin büyük bir kısmını olugturan firmaların istihdamdaki payı oldukça düsüktür. İmalat sanayinde çalısanlar endeksinin türetilmesine yönelik anketin, alt sektörler bazında katma degerin yüzde 89’unu olusturan firmalara uygulanması nedeniyle, bu firmalardaki verimlilik ve birim maliyet gelismeleriyle tutarlı genel fiyatlama davranısını daha iyi yansıtması beklenebilir.
Buna karsılık, Hane Halkı İş gücü Anketi verilerinin ekonomideki genel istihdam ve dolayısıyla istihdam kaynaklı talep artıslarına daha iyi gösterge olması beklenmelidir." Enflasyon Raporu 2006-I, sayfa 34.
TUIK'nun sucu mu her yayindan sonra alta bu notu dusmemek?

Milliyet gazetesi ile basladik Milliyet ile bitirelim:

Hatırlayınız, iç borç stokumuz 2000 yılında 36 milyar YTL, 2001 yılında 122 milyar YTL idi. O yıllarda "İç borç stokunu konsolide edelim. Yeniden yapılandıralım... Bunu yapmanın zamanıdır. Şimdi yapılmazsa bu borç giderek ödenemez hale gelecek" diyerek yazdık, çizdik. Dinleyen olmadı.
Bugün iç borç stoku 252 milyar YTL. Bundan sonra yeniden yapılandırmak neredeyse imkânsız. Sadece faiz ödüyoruz. Hem de yüzde 21 faiz ödüyoruz. Bütçenin yüzde 30'u faize gidiyor. Borç stoku azalmıyor. Devamlı büyüyor." Gungor Uras, Milliyet, 29 Eylul 2006)
2001 yilinda 122 milyar olan ic borc, bugunku fiyatla 232 milyardir. Yani ic borcun reel artis hizi 4.5 senede kumulatif olarak %8 olmus. Milli gelirimiz ise %40 buyumus. Benim soylemek istedigim aslinda bu degil. 2001'de butcenin %52'si faize giderdi, bugun %30'u. Ama soylemek istedigim bu da degil. Borc stoku nominal olarak azalmaz - taa ki butce fazla verene kadar. Benim elimdeki veriler 1979'a kadar gidiyor. 1979'dan beri tek bir kez bile butce fazla vermemistir. O yuzden de borc (nominal olarak) hep artmistir. Son 12 itibari ile butce acigi milli gelirin %1'i civaridir ve bu son 27 senenin en iyi degeridir. Ama ne yazik ki asil soylemek istedigim bu da degildi.
Maryland'de doktora yaparken Robert Schwab isminde bir hocamiz vardi. Ekonominin 3 kurali vardir derdi. (1) Arz=Talep; (2) Marjinal Fayda=Marjinal Zarar, (3) No free lunch (ekonomide bedava yemek yoktur).

Konsolidasyon demek servet transferi demektir. Ic borcun konsolidasyonu demek (ic borc buyuk olcude yerli bankalar tarafindan finanse edildii icin) bankalardan devlete transfer yapmak demektir. Ne yazik ki bankalar para basmiyorlar. Mevduat veya disaridan borc seklinde aldiklari parayi kullaniyorlar. Eger bir sirketin bilancosunun varlik tarafini azaltirsaniz (yani varlik olarak tuttugu tahvilleri silerseniz/azaltirsaniz) yukumluluk tarafinda bir seyin eksilteceksiniz. Bu eksilen sey ya mevduattir ya da bankanin dis borclari. Eger konlidasyonun bedelini mevduattan cikarirsaniz bir daha bankaya para yatiracak enayi bulamazsiniz. Bedelini yabancilar odesin derseniz kolay kolay dis kaynak bulamazsiniz, ikincisi sizi mahkemelerde surundururler.

Bakiniz Kemal Dervis ne diyor:
Türkiye'de Hazine bakanlığının sorumluluğunu kabul ettiğimde ilk düşündüklerim arasında, elbette 'bu borcu azaltarak yapılandırmak mümkün mü' sorusu vardı. Ancak borcun niteliği ve politik ortamı değerlendirdiğimde zorunlu yeniden yapılanmanın mümkün olmayacağı görüşüne vardım.Bir kere borcun yüzde 60'tan fazlası Türk bankalarına idi. Bu aynı zamanda mevduat, yani devletin vatandaşa borcu demek. O bankalara olan devlet borcunu azaltır, vadeyi uzatır ya da faizi azaltırsanız bankalar mudilerine de ödemeleri hiç değilse kısmen sınırlamak zorunda kalacaktı. Dolayısıyla iç borcu azaltarak yeniden yapılandırmak demek mevduatı da azaltarak yeniden yapılandırmak anlamına geliyordu.
Bunu çok önemli bir konu olarak vurgulamak istiyorum.IMF ve Dünya Bankası borçları hariç - çünkü onları yeniden yapılandırmak çok daha zor - dış borcu yeniden yapılandırmak, iç borca göre daha kolay. Dış borcu azalttığınızda, dışarıya kaynak transferini kısıyorsunuz. İç borçta ise ülke içi transferi durduruyorsunuz.
Aslında mevduatı yeniden yapılandırmak başka ülkelerin başvurduğu bir şey. Bazen son çare olarak kabul edilebilir. Ama toplumun tepkisi ve siyasi şartlar önemli. O günkü hükümet konuya haklı olarak politik fizibilite açısından da bakmak zorundaydı. Kurun çökmesinden sonra, o hükümet bir de mevduatın bir kısmına haciz koysaydı, herhalde politik kıyamet kopardı. Hükümet bıçak sırtındaydı. 'Mevduatı yeniden yapılandıracağız' denilse hükümetin yerinde duramazdı. Zorla olabilir miydi? Belki empoze edilebilirdi. Ama o gün bu çok çok zordu. Yeniden yapılandırma yapılsa herhalde uluslararası piyasalarda da büyük darbe yerdik. Darbeyi ne kadar sürede unutturabilirdik bilmiyorum. Ayrıca bunu yaparken elbette konvertibiliteye de son vermek gerekiyordu. Çünkü vatandaşın parasını yurtdışına göndermesine izin vermek olmazdı.
Zamanın Başbakanı ve Başbakan Yardımcısı'yla bu konularıkısa da olsa tartıştık ve daha ayrıntısına girmeden onlar da böyle bir seçeneğin gerçekçi olmadığını, düşünülmemesini söyledi. Tüm bunlara karşın başka çare olmasaydı Türkiye borcu döndürememe krizine yuvarlanabilirdi. Ancak çare vardı ve bunu oluşturmak için elden geleni yaptık. Yani 'bu borç döner, ekonomi de büyümeye geçer, kriz başka şekilde atlatılabilir' seçeneği gerçekçiydi. " (Kemal Dervis)
Hadi diyelim ki Kemal Dervis zaten yabanci ajani bir vatan haini. Peki Faik Oztrak ne diyor ona bakalim:

[B]ankacılığın ciddi sıkıntıları, kamunun ciddi miktarlarda borçları var. Borcun önemli kısmı da iç borç. Yapılandırmaya kalktığınızda bankaların pasif tarafını (mevduat) da yapılandırmalısınız. Ayrıca kurun yükselmesi yabancı para cinsinden borçlanan şirketleri ciddi bir ödeyememe sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Bu ortamda 'ben bu borcu ödemiyorum' dediğinizde çok uzun dönem borçlanma olanağı bulamayabilirsiniz. Finansal kaynaklar, geyiğin suyun kenarına gelmesine benziyor. Korkuttuğunuzda suyun kenarına gelmiyorlar. O politikayı seçtiğinizde çok uzun dönemi borçlanma yapmadan, eldeki borcu ödemeyi sürdüreceksiniz. Bu nedenle FDF belki de çok fazla düşmeyebilirdi. Ya da çok uzun süre çok yüksek FDF ile gitmek zorunda kalabilirdik. Diğer önemli konu, mali sisteme güven. Bir kere bunu yaparsanız bankalarda mevduat tutma hevesi uzun süre gelmeyebilirdi. Bu büyüme açısından ciddi bir sorun. Konvertibiliteyi kaldırsanız bile uzun vadede şirketler aracılığıyla transfer fiyatlandırmalarıyla sermaye siz farketmeden dışarı kaçıyor. Sermaye kaçktıkça bu yük çalışana yıkılıyor.
Öte yandan 'Borçları ödemiyorum' dediğinizde Rusya ve Arjantin örneği veriliyor. Rusya zengin petrol kaynağıyla kendini kısa sürede toplayabildi. Arjantin'i sıkça örnek olarak veriyorlar ama Arjantin'in durumu hiç iyi değil. Geçen yıl yükselen piyasalar bir büyüme sağladı ama gelinen nokta ile geçen yıl yakaladığı büyümeyi karşılaştırırsanız Arjantin'in GSMH'si bu krizi yaşamadan önceki seviyesinden çok daha düşük. " (Faik Oztrak)
Sayin kose yazarlari: Hic bir zaman ortaya koydugunuz "alternatif" politikalarin maliyetinden bahsetmiyorsunuz. Orasi neresi soyleseniz de biz de gelsek, her gun bedava yemek yesek. Read More!

Su Yazidaki Yanlislari Bulun

Uygulanan politikalar, faizi yükselterek döviz girişini sürdürmeyi hedef alıyor.
Bu politikaların olumsuz yanları ile ilgili olarak iktisatçı (Iktisat nedir) Mustafa Sönmez'in bir değerlemesi var.
Mustafa Sönmez diyor ki, mayıs-haziran dalgalanmasının ardından iç borçlanmada faizleri tırmanışa geçti... Gösterge niteliğindeki iç borçlanma faizinin iki ayda 5 puan arttırılmasının nedeni, TL'den dövize kaçış tehlikesinin önlenmesi.... Sıcak para, yüksek faizlerle geri dönmektedir ama yüksek faiz hem bütçenin faiz giderleri hem de özel sektörün dış borçlanma riskini büyütmektedir.
Dalgalanma öncesi ... toplam bütçe harcamalarında yüzde 28 payı olan faizin, mayıs ayında... payını 1 puan artırdığı, ağustosa gelindiğinde ise ... bütçedeki payının da yüzde 30'lara dayandığı görülüyor.
Faizin bütçe içindeki yükü artınca, Maliye yeni vergi kaynakları arayışına yöneliyor. Şu günlerde gündeme gelen yeni vergi paketi yüksek faiz afyonunun bedeli nereden, yüksek faizin faturasını ödemeyi hedefliyor. (OLAYLARIN İÇİNDEN / Tevfik Güngör)
Ben sadece 3 tane yanlis buldum (neyse ki yazan bir ekonomist, yoksa daha fazla yanlis olabilirdi), baska bulan varsa soylesin.
Birinci Yanlis: "Gösterge niteliğindeki iç borçlanma faizi iki ayda 5 puan arttırıldi" derken Mustafa Bey'in dili surcmus herhalde. Arttirilan MB'nin gecelik faizi.

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Hazine tahvilleri uzun vadeli yatirim araclaridir (Turkiye'de uzun vadenin tanimi 1.5 senedir). Bu faizlerin seviyesini piyasa belirler. Diger bir deyisle,Hazine piyasanin karsisina elinde silahla cikip bana su faizle su kadar para vereceksin, yoksa vururum seni diyemez (gelecek secimde CHP basa gelirse belki bu sistemi uygulayip faizleri indirmeyi basarir). Hazine tahvilleri icin ihale acilir, piyasadaki oyunculardan teklif alinir, herkes hangi faiz ile ne kadar tahvil almak istediklerini Hazine'ye bildirir. Hazine, kendi borclanma programina gore bir borclanma miktari (veya faizi) belirler, ona uygun teklifleri kabul eder. Ne kadar cok borcunuz varsa dondurmeniz gereken, o kadar kotu teklifleri kabul etmek zorunda kalirsiniz. Ekonomideki en eski kurallardan biri arz-talep iliskisidir. Ne kadar cok (borclanma) talebiniz varsa faizler o kadar yuksek olur. Eger son 4 sene reel faizler %40'lardan %10'lara dusmusse bunda butce aciginin (yani borclanma ihtiyacinin) azaltilmasinin buyuk etkisi olmustur.
Merkez Bankasi ise kisa vadeli (gecelik) faiz oranlarini belirler, borclanma faizlerini degil. Bildigim kadari ile MB (henuz) gecelik bono cikarmiyor. Sicak paracilar da MB'na para yatirmak icin gelmiyorlar.
Peki gecelik faizler, borclanma faizlerini etkiler mi?
Son iki ayda enflasyon beklentilerindeki artisa paralel olarak (12 aylik beklentilerde artis 3 puana yakindi) MB gecelik faiz oranlarini 4.25 (yillik bazda 4.95) puan arttirdi. Yani reel faizi aslinda 2 (IKI) puan arttirmis oldu. Ayni donemde Hazine faizleri 4.95 degil, 8 puan artti.
Mayis ayinda MB'nin gecelik faizi (yillik bazda) %14.2 iken uzun vadeli faizler 13 civarindaydi. Simdi gecelik faiz %19.1, gosterge faizi %22'ye yakin.
Eger bu rakamlarin birbirinden farkli oldugunu gorebiliyorsaniz Mustafa Bey'in bir adim onune gectiniz demektir. Eger MB gecelik faizlerle oynamasaydi ve %14.2'de biraksaydi bile, uzun vadeli faizler dusmezdi diyorsaniz iki adim ondesiniz. Hatta daha ileri gidip bu durumda uzun vadeli faizlerin %22'lerin daha da ustune cikacagini soylerseniz (cunku enflasyon egiliminin yukseldigi yerde yerinden oynamayan MB, atesle oynuyordur, MB 'ni yonetenlerin akil sagligindan suphe edilmeye baslanir, tahmin edeceginizi uzere bu da piyasalari tedirgin eder) arayi epey acmissinizdir.
Uzun vadeli faizler, MB'nin gecelik faizinden 3 puan yukaridaysa, hala nasil bir insan "tahvil faizlerini MB yukseltti" diyebilir benim aklim ermiyor.
[EK: Bir cok insan, Mustafa Bey dahil, zannediyor ki devlet aslinda dusuk faiz ile borclanabilir, ama sicak para gelsin diye bile bile faizleri yukseltiyor. Bakiniz, devleti ve milleti ile bolunmez bir butun olan ulkemiz hep birlikte 90li yillarda kredi kartini limitine kadar kullandik, hatta astik. O yuzden ancak yuksek faiz ile borc bulabiliyoruz. Ne zaman borclarimizi azaltiriz, o zaman faizler duser. Devleti yuksek faiz ile suclamayi biliyorsunuz da kredi karti borcu tavana ulasmis vatandasi niye suclamiyorsunuz yuksek faiz politikasi uyguluyor diye!]
Ikinci Hata: Faizin butcedeki payi dalgalanma oncesi %28 iken tam tamina iki puan yuksekip %30 olmus. Bunun da sebebi faizlerin artmasi imis.
Biraz sabredin birader, daha yuksek faizin etkisinin gozukmesi icin erken. Faizlerin yukselmesi butceyi oyle hemen etkilemez. Bekleyin biraz daha. Eger Mustafa bey, Hazine'nin Kamu Borc Yonetim Raporu'nu okusaydi gorecekti ki TL cinsi ic borc stokunun Mayis ayinda Macaulay suresi 9.5 ay idi. Borc stokunun suresi demek ne demek? "Borç stokunun süresi stokun olasi bir faiz degisiminden etkilenecegi süreyi göstermektedir." (sayfa 77). Bir alti ay daha disinizi sıkın.
Hem oyle faiz odemeleri maas odemelerine benzemez. [Yani her ay duzenli olmaz. 100 bin lira borcunuz var. Aylik faiz %5'den her ay 5 bin odemezsiniz. %6'ya cikti diye sizin aylik odemeleriniz 5 binden 6 bine cikmaz. Her ay hangi tahvilin vadesi geldiyse onu odersiniz.] Bakin Mart ayinda Gungor Uras ne guzel anlatmis:
Buna karşılık ocak ayında Maliye daha az faiz ödedi. Borç küçüldü, faiz düştü de ondan mı? Hayır... Faiz ödemeleri her ay eşit yük getirmiyor. Özellikle iç borcun ödeme ve faiz dönemleri aylar arasında birbirine kayıyor. Geçen ocak ayında Hazine (iç-dış) 5.2 milyar YTL faiz ödemişken bu yıl 2.2 milyar YTL ödedi...Ocak ayında Hazine'nin iç borç faiz ödemesi 1.4 milyar oldu ama, mart ayında Hazine 5.9 milyar YTL faiz ödeyecek.Halka gerçeği anlatalım. Halkı ( ve Sayın Başbakan'ımızı ) gerçek dışı bilgilerle "uyutmayalım"...
Tabii o yazida niyet baska idi. Ilk ay faiz harcamalari dusuk cikinca kose yazarlarimiz panikledi, sebebini anlatmaya calisiyorlardi. Ama "uyutmayalim" ikazi sanki bugun icin yapilmis!
Bu arada bir kucuk not daha: 2005'de faiz odemeleri butcenin %32'si idi. 2004 yilinda %40, 2003'de %42, 2002'de %45, 2001'de %52. Yaa nereden nereye!
Ucuncu Hata: Mustafa Bey'in Özel İdareler ve Belediye Gelirleri Kanunu Tasarı Taslağı'nda yer alan vergi artislarini ozetlemis ve bu artislarin sebebi olarak da "Faizin bütçe içindeki yükü artınca, Maliye yeni vergi kaynakları arayışına yöneliyor" demis.
Ne diyeyim aferin Kemal Unakitan'a. Nasil da "babalar" gibi odetiyor Hazine'nin borcunu belediyelere. Bir de su dis borcumuzu kasla goz arasinda Yunanistan'a aktarsa isimiz is. Sen cok yasa Kemal Bey!
Son soz: Okuyucu mektuplarina dikkat edin. Ne cikacagi belli olmaz. Read More!

Turkiye'nin Derdi (1. Bolum)

Dun blogumuzu 367 kisi ziyaret etmis, normalde bu rakam 120 civarinda seyrediyordu Carsamba gunleri. Demek ki Deniz Gokce'nin iki gun ust uste bizim blog yazarlarinin yaptigi yorumlardan bahsetmesi bize gecici olarak 240 civarinda yeni okuyucu kazandirmis. Gercekte ne kadar yeni okuyucu kazandigimizi 2 hafta sonra goruruz diye dusunuyorum.

Neyse biz asil isimiz olan ekonomi yorumu yapmaya geri donelim. Bir okuyucumuz "eger cari acik problem degil ise neden Turkiye Mayis-Haziran aylarindaki krizden en cok etkilenen ulke oldu" diye soruyor.

Turkiye'deki kose yazarlarinin cogu ekonomiden anlamaz, bu sadece Ercan Kumcu'ya yonelik bir gozlem degil, neredeyse tum ekonomi yazarlarinin veya politika yazari olup da ekonomi konularinda yazan diger kose yazarlarinin eksikligi. Haliyle bu kisiler ekonominin genel performansini takip etmek icin kulaktan dolma yontemlerle ogrendikleri parametreleri takip ederler. Bu parametreler nelerdir siralayalim:

1. Buyume orani ve kisi basina dusen GSYIH: Bir ekonominin su anki ve yakin gecmisteki durumunu anlamaniz icin en isabetli degiskenlerden birisi budur aslinda. Bizim kose kapmis yazarlarimiz son 4 yilda ekonominin kumulatif %30 buyumesine bakip "Allahallah burada hersey cok yolunda gidiyor, demek ki problemleri bulmak icin baska tarafa bakmamiz gerekli"
deyip ikinci degiskenimize yoneliyorlar.

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

2. Butce Acigi ve Borc stoku: Bu degisken ekonominin gecmisten bugune tasidigi kamburu gosteren en onemli degiskendir. Butce acigi gelecekteki buyumeyi onemli olcude arttiracak altyapi harcamalari icin harcanmissa kotu degildir ama genelde Turkiye gibi ulkelerde butce acigi devletin vatandaslara verdigi rusvetler yuzunden veya vatandaslarin devletten santaj, zor kullanma, ajitasyon yontemleriyle aldigi paralar yuzunden olusur (Ornek istiyorsaniz 2006 yilinda tavukculara, tekstilcilere, findikcilara, memurlara, vs. vermek zorunda kaldigi haraclara bakin). Neyse son yillardaki butce aciklarina bakarsaniz, butce aciginin GSYIH'a oraninin azaldigini gorursunuz. Burada da problem bulamiyorlar ama azmin elinden hic bir sey kurtulmaz.

3. Enflasyon: Enflasyonu tanimlamayacagim, biz enflasyonla buyuduk, cigerini biliriz. Kose yazarlarimiz tek haneli enflasyona bakip kendi kendilerine "Allahallah bir gariplik var, artik isimiz eskisi kadar kolay degil, sikayet edecek hicbir sey bulamazsak enflasyondan sikayet ederdik, simdi onu da yapamiyoruz. Kesin TUIK bu rakamlarla oynuyordur, ondan sikayetci olalim" diyorlar. Yine de yilmiyorlar.

4. Borsa ve faiz: Borsa 4 senede 4'e katladi, faizler %70'lerden %20'lere dustu. Uzun vadeli faiz oranlari bir ara %12'nin altina dustu (konut kredisi). Burada da problem bulamadi kose yazarlarimiz, bir sonraki degiskene yoneldiler.

5. Doviz: Yillarca Turk lirasi degersiz, para pul oldu diye yakinirdik, millet maasini alir almaz doviz burolarina hucum eder dolar mark alirdi. Son 4 yilda dolar ve euro Turk lirasi karsisinda nominal olarak deger kaybetti, doviz burolari kapandi, insanlar yastik altlarina sakladiklari dovizleri bozdurmaya basladilar. Bizim kose yazarlari bos durur mu? Bu sefer de "yahu Turk lirasi cok deger kazandi, biz benzinin litresine 3 YTL degil, 5 YTL vermek istiyoruz" diye sikayet etmeye basladilar. Son dalgalanmadan sonra ise bu sikayetcilerin sesi kesildi.

6. Issizlik: Issizlik oranlarina baktiginiz zaman son 4 yilda cok fazla bir degisikligin olmadigini gorursunuz. Oransal olarak istihdam yerinde saymistir. Oransal olarak yerinde saymistir ama detaylarina bakarsaniz tarimdan diger sektorlere dogru buyuk bir gocun icerisinde oldugumuzu gorursunuz. Ayrica calisma yasina gelmis nufus da arttigi icin aslinda ekonomimiz son 4 yilda yeni is alanlari yaratmis olmasina ragmen issizlik orani sabit kalmistir. Ben kose yazarlarimizin bu konuyu yeterince desemediklerini dusunuyorum, cunku onlarin onunde cok daha istah acici bir konu vardi:

7. Evet bildiniz, Cari Acik: Ekonomide yukaridaki parametrelere bakip cok ciddi sorunlar goremeyen kose yazarlarimiz cari acik konusunun uzerine baliklama atladilar. Bu senenin meselesi degil, takip edebildigim kadariyla son 3 senedir surekli bu konuyu gundeme getiriyorlar. Ercan Kumcu ne diyor: ekonomimizin iki tane sorunu var, cari acik ve siyasi belirsizlik. Krallikla yonetilmiyoruz, her 5 senede bir secim oluyor, o yuzden siyasi belirsizlik uydurmaca bir kavram. Yani Ercan Kumcu'ya ve diger bir cok kose yazarimiza gore ekonominin en buyuk problemi yuksek cari acik. Bu yuzden kafasi karismis okurlarimiz bize gelip cari acikla ilgili sorulari defalarca soruyorlar. Cevaplayalim:

Cari acik bir problem degil, bir sonuctur. Bir hastanin basinin agrimasi gibi. Doktor hastaya "basinizin agrimasi bir problem, agri kesici hap alip bu bas agrisini gecirelim" derse, hastanin yakinlari iki gun sonra hastaneyi basip doktoru esek sudan gelene kadar bir guzel doverler. Doktorun yapmasi gereken bas agrisina neyin sebep oldugunu bulmak ve o sebebi ortadan kaldirmaktir. Nedense ekonomiye ilgi duyan kisiler bu durumu kavrayamiyorlar.

Peki o zaman Turkiye'nin gercek problemleri nelerdir?

Hah! Iste bu guzel bir soru oldu. Bir dahaki yazida bu soruya cevap verecegim, bu yazi haddinden fazla uzun oldu. Read More!

Yanlış taktik

Vatan gazetesinin dünkü haberine göre Fenerbahçe çalıştırıcısı Zico UEFA'da tur reçetesini "ilk 20 dakikada mutlaka gol bulmamız gerekiyor" diye belirlemiş. Haber doğruysa (doğruysa diyrum çünkü Vatan gazetesi kasti yalan-uydurma-düzmece haber konusunda sabıkası olan bir gazete) Fenerbahçe yanlış yolda. Benzer bir şekilde Beşiktaş çalıştırıcısı Tigana da Milliyet'in bugünkü haberine göre hücum oynayacaklarını, en az bir gol atma planı ile sahaya çıkacaklarını söylemiş. Beşiktaş ilk maçta gol yemeden iki farklı sonuç elde ettiği için Fenerbahçeye göre daha rahat, ama o da yanlış yolda.

"İlk 20 dakikada mutlaka gol bulma" planı ilk maçta iki veya daha farklı sonuçla yenilmiş bir takım için mükemmel bir taktik olabilirdi. Ancak ilk maçı kazanan Fenerbahçe için uygun taktik, deplasmanda oynadığının bilinci ile oyunun başlarında mümkün olduğu kadar oyunu soğutmak, takım savunmasından taviz vermeyerek (savunmaya çekilerek demiyorum) rakibin hatasını beklemek olmalıydı. Hatta ilk yarının golsüz bitmesi Fenerbahe için "yeme de yanında yat" şeklinde bir durum olacaktır.

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Benzer şekilde Beşiktaş da gol atmaktan çok sabırla takım savunmasını uygulamalı, rakiplerinin hata yapmasını beklemelidir. Ama Beşiktaş ilk maçtaki 2-0'lık galibiyetten dolayı daha rahat. En az üç gol yemeleri gerek elenmeleri için.

Yine de her iki takımın gol atmayı düşünmekten çok, disipline ve takım savunması yaparak rakibin hatalarını kollamaya ihtiyacı var. Çünkü futbolda, özellikle Türkiye'de oynanan fakir futbolda, goller hücum oyuncularının becerisi ile değil, rakip takımın hataları sonucu oluyor. Takım savunmasını beceremediğimiz için (sanki hücum yapmayı çok iyi beceriyoruz) eğer iki çalıştırıcı da yukarıdaki taktiklerle sahaya çıkarsa sonuç hüsran olacaktır. Burada kilit kelime "takım". Futbol bir takım oyunudur, ama biz onu bireysel bir spora dönüştürmeye çalışıyoruz. Sistem ve takım kelimelerine yabancı oluşumuz sadece futbolda söz konusu değil. İstanbul sokaklarında birazcık dolaşın ve apartmanların balkonlarına, çatılarına bakın. Daha kendi komşularıyla birlikte ortak bir anten almayı becerememiş insanların her balkonda küçük bir çanak koyduklarını göreceksiniz. Üstelik elde edilen sonuç, birlikte hareket edilip kurulabilecek örneğin 6 metre çapındaki bir çanakla dünyanın bütün kanallarını izlemek yerine, kat be kat daha fazla masraf edip, sadece boktan Türk kanallarına mahkum kalmak gibi kısır bir sonuçtur.

Futbola dönelim. Fenerbahçe ve Beşiktaş yukarıdaki taktiklerle sahaya çıkarsa boktan goller yiyerek elleri boş bir şekilde ülkeye dönebilir. Ne yapalım, zaten bizim ligimiz daha zevkli. Hem biz öyle uluslararası rekabet falan sevmeyiz. Dünya Türk olsun!

Hem geçen gün bir kaç Şampiyonlar Ligi maçı izledim. Hiçbiri futbol oynamasını bilmiyor. Topu birbirlerine verip duruyorlar. Şöyle rakip defansı çalımlarla ip gibi dizeceksin ki zevk olsun. Di mi Tümer Metin ve Tuncay Şanlı?

Bu arada, Fenerbahçe ve Beşiktaş elenirse, milli avukatımız Kemal Kerinçsiz'i (yoksa Kerinçli miydi?) göreve çağırıyorum. İki takım aleyhinde de TCK 301'i ihlalden (Türklüğü aşağılamaktan) acilen dava açması gerekecektir!

Son olarak, n'olacak bu cari açık meselesi Hıncal Abi yaa?

Fraktallar
Fraktal nedir?
Çernobil Faciası
Türev Konu Anlatımı: Türev Nedir
Iktisat nedir
Nükleer Kirlilik
Nükleer Santraller
Nükleer Enerjinin Zararları
Gönüllü Çevreci Kuruluşlar
Borsa Yorumları
Altın Yorumları Read More!

Lafla peynir gemisi yürümez, aktif mücadele gerekli

Son günlerdeki iyi haberlerden birisi Türk'ün Türk'e Türk propagandası kapsamında "self-declared" KKTC Cumhurbaşkanının Formula 1 ödül törenine maydonoz edilmesi sonucu FIA tarafından Türkiye'ye 5 milyon dolar ceza kesilmesi oldu.

Bunun neresi iyi haber demeyin.

Uzun uykusuz gecelerimde (gerci geceler hala kısa ama neyse) meselenin göründüğü kadar basit olmadığı kanaatine vardım. Vardığım kanaate göre, meselenin Kıbrısla falan alakası yok.
Olay, Rıfat Hisarcıklıoğlu başkanlığındaki Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin artan cari açık şikayetleri karşısında pasif durumdan vazgeçip, planlı bir şekilde "cari açığa karşı aktif mücadele" girişimlerinin bir sonucu aslında.

Swap Nedir    Deflasyon Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Ekonomi Nedir    Enflasyon Nedir

Türkiye'nin FIA'ya ödeyeceği 5 milyon doların cari açıkla ne alakası var demeyin. Teorik olarak dışarıya 5 milyon dolar fon çıkışı olacağı için (bu çıkış da özel kesimden olacak sanırım) bunun karşılığında cari açık aynı miktarda düşecektir. Hesap karışık geldiyse açarız...

5 milyon doları miktar olarak küçümsemeyin. Bu sadece bir başlangıçtır.

Ekonomi Turk olarak Sayın Hisarcıklıoğlu şahsında TOBB'u kutluyor, cari açıkla aktif mücadele girişimini destekliyoruz. Read More!

Cari Acik Ne Demek

Ercan Kumcu Baris'in tavsiyelerini dinlemis olacak ki bugunku yazisinda cari acik konusuna deginmis, cari acik ne demek merak edenler okusun. Okuma yazma bilmeyenler, bilip de okumak istemeyenler icin ben yazinin bir ozetini burada vermeyecegim. Ancak, ben bu yazida Amerika ile ilgili bambaska bir konuya deginmek istiyorum.

Amerika, Turkiye gibi gelismekte olan ulkelerden cok farkli bir yaratik. Kendine has problemleri var. Onumuzdeki donemde Amerikan ekonomisinin onunde iki tane engel var: goreli olarak yukselen cari islemler acigimiz ve siyasi belirsizlikler.

Şimdiki haliyle, uluslararası piyasalar yüksek olan ve giderek yükselen cari işlemler açığının finanse edilebilirliği konusunda kaygılıdır. Bu kaygının açığın azaltılması yoluyla dağıtılması gerekmektedir. Çünkü, kaygı uluslararası piyasalardaki risk iştahının olumsuza dönmesiyle daha da artmaktadır.Kısa dönemde cari işlemler açığını kontrol altına alabilecek tek etken yüksek hızda giden ekonomik büyümenin yavaşlamasıdır. Ekonomideki yavaşlama iki türlü olabilecektir. Birinci yol, uygulanacak ekonomi politikaları yoluyla iç talep büyümesi kısılacak ve finans piyasalarında dalgalanma yaratmadan ekonomik büyüme düşürülmeye çalışılacaktır. Bu yol tercih edilirse, döviz kurlarında ve genelde finans piyasalarında istikrar bozulmadan, cari işlemler açığı kontrol altına (bkz. altın yorumları) alınmış olacaktır. Enflasyon hedefinden feragat etmeye ihtiyaç olmayacaktır. Aksine, hedefe daha çabuk varılması kolaylaşacaktır.İkinci yol, bizler cari işlemler açığının giderek büyümesini seyrederken, uluslararası piyasalar bu boyuttaki cari işlemler açığını bir noktada finanse etmek istemeyebileceklerdir. Böyle bir eğilim başladığında, oluşacak ortamda, ister yurt dışındaki gelişmelerden kaynaklansın, ister ABD’ye yönelik gelişmelerden kaynaklansın, ABD’deki finans piyasaları karışacaktır. Döviz kurları ve faizler fırlayacak, iç talep doğal olarak bıçak gibi kesilecektir. Ekonomik büyüme bir çeşit kriz yoluyla düşecektir. Enflasyon hedefi rafa kalkacaktır. Birçok açıdan, "sil baştan" durumuna düşeceğiz. Kısacası, Türkiye’de, pardon ABD'de, ekonomik büyüme bir noktada azalmak durumundadır. Zamanında önlem alınmazsa, bunu uluslararası piyasalar gerçekleştirecektir. Çözüm çok acı olacaktır. Önlem alınarak ekonomik büyümenin düşürülmesi durumunda, aynı çözüm çok daha yumuşak bir biçimde sağlanabilecektir. Daha düşük bir cari işlemler açığı ile yeni denge kaçınılmazdır. Yeni dengenin kanlı mı, kansız mı olacağı bilinmemektedir.

Iflas Nedir  Borsa Nedir  Hisse Senedi Nedir  Risk Nedir  Libor Nedir  Ikame Etkisi Nedir

Yukaridaki paragrafta bilmiyorum dikkatinizi cektimi ama bir anda Turkce karakter kullanma yetenegimde mucizevi bir artis meydana geldi. Nasil mi? Direkt Ercan Kumcu'nun Turkiye icin yazdiklarini kopyaladim da ondan. Benim makroekonomi bilgim oyle cok kuvvetli degil, bilenler bana bir aciklasin yahu. Kriz ciktigi zaman bizim gibi rekor seviyede cari aciga sahip ABD'nin parasi niye deger kaybetmiyor, faizleri neden ziplamiyor, borsasi niye yerle bir olmuyor? Neden kriz ciktigi zaman Turkiye'nin cari aciginin 30 kati cari aciga sahip bu ulke bir anda "guvenli" liman oluyor, parasi deger kazaniyor, faizleri dusuyor? Biliyorum, soylemeyin. Amerika buyurken, isler yolunda giderken hammadde balonu olusuyor, kabak petrol ve dogal gaz ithal etmek zorunda olan Turkiye'nin basina patliyor, cari acik firliyor. Amerikan ekonomisi yavaslarken, hammadde balonu patlarken, cari acik yuzunden kabak yine Turkiye'nin basina patlayacak diye yorum yapiliyor. Niye kimse cikip da "Kardesim, hammadde fiyatlari azalmaya basladigina gore Turkiye'nin cari acigi da azalacaktir" demiyor?

Bilimsel olmayacak ama ben bu cari acik bilmecesini cozdum. Sizin senelerdir koselerinizde sacma sapan yazilar yazmaniza ragmen basiniza bir sey gelmedigine gore Turkiye'ye de cari acik yuzunden bir sey olmaz. Kafanizda hala soru isaretleri varsa Baris'in asagida yazdigi yaziyi bir kez daha okumanizi tavsiye ederim, icinizi rahatlatacaktir. Read More!

Yaşlı (Dinozor) ekonomistlere tavsiyeler

Ekonomi Turk yazarlarından Tuğrul (bu arada hoşgeldin Tuğrul) "Genc Ekonomistlere Tavsiyeler" başlığı altında son derece faydalı bir toparlama yapmış. Onun bıraktığı yerden devam ediyorum. Eksik bir şey bırakırsam Tuğrul beni affetsin.

1. Günlük olarak ekonomi ve iş dünyasında ne olup bitiyor öğrenmek için cari açık rakamlarına bakın.
2. Aylık olarak ekonomi ve is dunyasinda ne olup bitiyor ogrenmek icin cari açık rakamlarına bakın.
3. Yıllık olarak ekonomi ve iş dünyasında ne olup bitiyor öğrenmek için cari açık rakamlarına bakın.
4. Piyasalar türbülansa girdiyse, borsa düştü faizler yükseldiyse, enflasyon rakamları yüksek geldiyse, yine cari açık rakamlarına bakın.
5. Ekonomide iyi şeyler oluyorsa, büyüme rakamları yüksekse, kesin bir pislik vardır, siz cari açık rakamlarına bakın.
6. İşsizlikle ilgli yazıları kış döneminde yazın ki zaten mevsimsel olarak yükselen işsizlik oranlarından iyi malzeme çıksın.
7. Mutlak rakamlar asıl göstergedir. Oranlar biraz matematik (aritmetik) gerektiğinden kafa karıştırıcıdır. Ortalıkta kafası en iyi çalışan siz olduğunuza göre, sizin kafanızın basmadığı şeylere sizi okuyanların kafası hiç basmaz.
8. Rakamlara inanmayın. Herhangi bir rakama ihtiyaç duyduğunuzda çekinmeyin, sallayın.
9. Şikayet edecek bir şey bulamıyorsanızi, cari açık rakamlarına bakın.
10. Cari açık rakamlarına bakarken merkez bankasının yayınladığı tablonun sadece en üst satırına bakın. Alttaki satırlar gereksiz detaydır ve sadece kafa karışıklığı yaratır. Cari açık aynı zamanda döviz açığı olduğu için dövizlerimiz cari açık rakamı kadar azalmıştır.
11. Saçmalayın. Örnek: Enflasyon artar ama fiyatlar artmaz. Cari açık=döviz açığı vs...
12. Ekonomi konusunda ahkam kesmeniz için ekonomi (ekonomi nedir?) bilmeniz gerekmez. Bilenleri de gördük.
13. Tüketim kötüdür.
14. İthalat daha kötüdür.
15. İhracat bizim için iyidir, başka ülkelerin ihracatı bizim ithalatımız olacağından çok kötüdür. Keşke sadece biz ihracat yapsak.
16. Bütçe açığı iyidir, benim köylüm, benim memurum, benim fındıkçım, benim tavukçum....
17. Herkesin altında BMW ya da Mercedes yoksa enflasyonun düşmemiştir.
18. Yazacak konu bulamıyorsanız, cari açık rakamlarına bakın.
19. Yazacak konu bulsanız da cari açık rakamlarına bakın.

Iflas Nedir  Borsa Nedir  Hisse Senedi Nedir  Risk Nedir  Libor Nedir  Ikame Etkisi Nedir

(Not: Yazılarıma uzun bir ara vermiştim. Bu yazıyla kendime de bir hoşgeldin diyorum)
(Batıl inançlılara özel not: Bu yazının üzerinde ondokuz (19) vardır. Read More!

Borsa Ne Zaman Yukselir?

Aksam Gazetesinden Saruhan Ozel isimli vatandas "Ikinci Dalga mi?" baslikli bir yazi yazmis. Ben de bu yazinin basligini "Saruhan Ozel Budala mi?" seklinde atacaktim ama vazgectim. Bunlar sanki soru soruyormus gibi baslik atip aslinda olmayan bir durumu olmus gibi gostermeye calisan kisiler. "Ikinci dalga mi?" diye baslik attiginiz zaman okuyucu yazinizi okumasa bile aklindan "evet ikinci dalga gelmis olmali ki boyle bir baslik atilmis" seklinde bir dusunce gececektir. Ben de okuyucularim ayni sekilde budala olup olmadigi konusunda elimde kanit olmayan Saruhan Ozel icin ayni sekilde dusunmemesi icin bu basligi kullanmadim.

Simdi piyasalarda ne oluyor onu aciklayalim. Uluslararasi piyasalarda petrol, dogal gaz, bakir, demir vs. gibi commodity denilen mallarin fiyatlarinda onemli dususler gozleniyor. Ulkemizde de benzin fiyatlarinin dusmesinden bunu gozlemlemissinizdir (evet benzin fiyatlarinin dusmesinin sebebi tuketici boykutu degil uluslararasi petrol fiyatlarinin dusmesi idi). Bu dususe bagli olarak bu hammaddeleri ureten ulkelerin para birimlerinde, sirketlerinin ve tahvillerinin degerinde dusus gozlemliyoruz. Nedeni ise petrol ihrac eden bir ulkenin fiyatlardaki dususlere paralel olarak gelecekteki gelirlerinde de dusus olacak olmasi.

Hisse Yorumları  Marjinal Nedir  Fiyat Kazanç Oranı Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır

Simdi Turkiye bu hammaddeleri ihrac eden degil ithal eden bir ulke. Petrol ve dogal gaz fiyatlarinda dusus olmasi bizi olumsuz degil olumlu etkileyecek bir gelisme, o yuzden de piyasalarda gordugunuz hareketlilik Turkiye icin olumsuz degil olumlu bir gelismedir. Turk varliklarini satip fiyatlarinin dusmesine neden olan gerizekalilarin kim oldugunu bilmiyorum ama bu bana bir cesit keriz silkeleme olayi olarak gorunuyor. Atiyorum ama, muhtemelen diger ulkelerdeki kayiplarini telafi etmek icin Turkiye'de bir kar realizasyonuna giden yabanci yatirimcilar bu gerilemenin arkasinda olabilir. Anlayacaginiz niye dusus oldugunu bilmiyorum ama bildigim tek sey Turk varliklarinin son gelismelerden sonra dusmesi degil yukselmesi gerektigi. O yuzden eger elimde nakit param olsaydi hic korkmadan bono veya hisse senedi alirdim.

Piyasalarda yeni bir dalgalanma oldugunu iddia eden oculere ise soyleyecek tek sozum "hic durmayin elinizde ne var ne yoksa satin da millet ucuzdan biraz kagit alabilsin" olacak. Read More!

Turkiye Ucuza Borclaniyor mu?

Ekonomideki riskleri daha iyi anlayabilmek için, bazı soruların cevabını bilmek ve ekonomideki yeni dengeleri sorgulamamız gerek.
Türkiye daha ucuza borçlanıyor mu?
Hiç bu kadar pahalı olmadı.
[Reel] Faiz % 12.8, enflasyon beklentisi % 7.48. Enflasyonun % 150'si kadar reel faiz veriliyor.
Yaman Toruner, Milliyet, 25 Eylul, 2006
Yaa aynen oyle.
Enflasyon %1, reel faizler %2 olsa, enflasyonun %200'u kadar reel faiz verecektik, degil mi?
O yuzden diyorum keske 90li yillara geri donsek.
Mesela Ocak 1996: enflasyon %78, nominal faizler %157. Reel faiz sadece % 45. Enflasyonun yarisi.
Ahh ne guzel gunlerdi onlar...
Devam ediyorum:
Ithalatin bir finans bicimi olarak kullanilmasi Turk'un yaraticiliginin bir gostergesi degilse nedir? Mercedes, BMW falan veriyoruz borc taksidi geldiginde herhalde.
Büyüme ithalatla finanse edilir durumda.
Yani, üretim yapılmadan, büyüme sağlandı.
Yani GSYIH (toplam uretim) artti ama aslinda artmadi hikayesi. Yine kafam donmeye basladi.
Türk lirasının değerli tutulmasını sağlıyor.
Yüksek faiz, Hazine borçlanmasının faizini de yükseltiyor.

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı
Ve bunu MB nasil basariyor? Gecelik faiz oranlarini yukselterek. Boylece sicak paracilar gelip paralarini MB'na yatiriyorlar, degil mi? Zaten ortada MB bonolari dolasip duruyor.
Keske Yaman Bey, devlet zoruyla faizler indirilmesi gibi harika bir bulusun nasil 1994 krizine yol actigini da anlatsa (bakiniz: Oya Celasun, The 1994 Currency Crisis in Turkey).
Bence insan iskembeden mi atiyor, soyle oturakli atmali ki okuyani yerinden hoplatmali. Mesela bence kamunun ic borcu 3 zartzilyon, dis borcu ise 7 zurtzilyondur.
Devlet borçları ne durumda?

Bu yılın ilk çeyreği itibariyle dış borç 185 milyar dolar. AKP iktidara geldiğinde, yani 2002 sonunda, 130 milyar dolardı.
Devletin iç borcu, aynı dönemde 350 milyar YTL. 2002 sonunda 257 milyar YTL idi.
Yok bana degil Hazine'nin acikladigi rakamlara inanacak kadar safsaniz kamunun dis borcu 2006'nin birinci ceyregi itibariyla 84 milyar dolar, 2002'de ise 86 milyar dolarmis.
Ic borc Augustos 2006 itibari ile 251 milyar TL (2002'de 150 milyar, bugunku fiyat duzeyiyle 220 milyar idi).
Milli şirketlerin kredi ihtiyacı karşılanamıyor. Kredi piyasası yok.
Ozel Sektore acilan kredilerin milli gelire orani:
Aralik 2002___%12.3
Haziran 2006__%30.0
Ozel Sirketlere acilan kredilerin milli gelire orani:Aralik 2002___%7.9
Haziran 2006__%16.2
Dengelerdeki bu bozulma, bir aşamada ülke bütünlüğümüzü tehdit edebilir mi dersiniz?
Tabii eder. 1980 krizinde Balkanlari kaybettik, 1994'de Trablusgarp'i, 2001'de ise Misir elimizden cikti. Izmir'i Yunan'a kaptirmak uzereyiz.
80 senelik istikrar abidesi ne hale geldi 4 senede!
Not: Pazartesi'nin en guzel yazisi odulunu Yaman Bey'e verecektim; taa ki Yigit Bulut'u okuyana kadar:
"11 Eylül saldırısı olmadan DOW endeksinin hareketleri, birilerinin sanki haberi varmış gibi satış yaptığını gösteriyor, acaba ne olabilir"
Bilmem? Acaba internet balonun sonmesi, 2001 Mart'inda Amerika'da baslayan resesyon (iki ceyrek ust uste ekonominin daralmasi) gibi ufak tefek hadiseler olabilir mi? Read More!

Arka Arkaya Pozitif Buyume

BankEuropa Genel Müdürü Cüneyt Genç diyor ki: "İlk defa Türkiye tarihinde 4 yıl arka arkaya pozitif büyüme gerçekleşti."

Yatırım Fonları Nedir?   Altın Fonu Nedir  Komünist Nedir  Komünizm nedir?  Kapitalizm Kapitalist nedir

Ben de diyorum ki kimse bu ulkede iki laf etmeden once buyume rakamlarina bakmaz mi? Ne kadar ciddiyetsiz bir ulkeyiz biz boyle kardesim... Kose yazari olsa haydi neyse, onlarin mazeretleri var. Koskoca banka muduru (en az 40 yasindadir herhalde) 81-88 donemini bile mi hatirlamaz? Pes yahu. Read More!

Ithalat milli geliri arttirir mi? - 4

Artik gina geldi bu konuda yazmaktan, ama cok onemli bir bulus yaptim ve bunu sizinle paylasmak istiyorum.

Gecen gun Aksam gazetesine goz atiyordum. Huseyin Yildiz'in "Nasil Buyuyoruz?" yazisini gorunce once Ekonomix'e okkali bir kufur savurdum. "Iyi marifet isledin degil mi? Senin yuzunden Yasar Erdinc Aksam'dan kacti, yerine Huseyin Yildiz'i aldilar(bakiniz 1, 2, 3, 4, 5). Kina yak uzerine!" diye soylendim.

Hersey "Türkiye kesintisiz büyüme sürecinde ilk kez 5. yıla doğru gidiyor." lafi ile basladi. Buyume rakamlarina bakmadan yorum yapan insanlarda (yani kose yazarlarinda) ortak bir yanilgidir bu. Oysa Turkiye savastan sonra 1955-1978 ve 1981-1988 arasinda da kesintisiz buyumustur.

Hata muhtemelen suradan kaynaklaniyor: 1987'e kadar milli gelir istatistikleri senede bir yayinlanirdi. 1987'den sonra her ceyrek yayinlanmaya baslandi. Eger "Turkiye en fazla kac ceyrek kesintisiz buyumustur?" diye sorarsaniz sadece 87 sonrasindan ornek verebilirsiniz. Cevap 18 ceyrektir. "Turkiye en fazla kac sene kesintisiz buyumustur?" derseniz cevap 1955-1978 donemidir. Keske bunun farkinda olsak. Cehaletimizin ceremesini AKP goruyor. Muhalifler zannediyor ki adamlar mucize gerceklestiriyor. 5 sene kesintisiz buyume ha, ucuyoruz yahu, Avrupa Avrupa duy sesimizi!

VOB nedir?     Taksi Şöförü   A Tipi Yatırım Fonu Nedir?   Olasılık nedir?   Dışsallık Nedir

Olsun, herhes hata yapar dedim, okumaya devam ettim. Once"Türkiye ağırlıklı olarak üretim dışı unsurlarla büyüyor. " lafi biraz kafami karsitirdi. Bir ulkenin GSYIH'si o ulkenin toplam uretimidir. Demek Turkiye'nin GSYIH'si buyuyor, o zaman yaptigi uretim buyuyor, ama aslinda buyumuyor. Ilginc?

Bu mantik zinciri icinde kaybolmak uzereyken anladim ki yazar, sanayi disinda hic bir seyi uretim olarak gormuyormus. Hemen not aldim, diger ulkelerin istatistik kurumlarina bir e-mail gondereyim de rakamlarini duzeltsinleri diye.

Sonraki cumle soyleydi: "Büyüme rakamlarının içeriğini analiz ettiğimizde görüyoruz ki, sanayiinin (yani üretimin) büyümeye katkısı halen çok sınırlı kalıyor. " Ben de baktim, Huseyin Bey hakliymis: 2002'den bu yana ekonomimiz %34.3 buyumus, sanayideki buyume ise %35.4 ile bunun gerisinde kalmis. Cok fena.

Asil can alici kisima geliyoruz: "Yani, büyümeyi üretim değil hizmetler ve ithalde alınan vergiler sağlıyor."

Iste o zaman jeton dustu. Aslinda nicedir supheleniyordum, emin olamiyordum. Demek ki "bu buyume rakamlari sisirilmistir, buyumeyi yaratan ithalat patlamasidir" derken kastedilen ithalat vergisi imis. Buyumeyi yaratan ithalattir derken insanlar ithalat vergisindeki artisa bakiyorlarmis.

Derin bir nefes alip kendi kendime dusundum. Milli gelirin uretim tarafi kabaca dort kisimdan olusur: tarim, sanayi, hizmetler, ve ithalat vergisi. Diyelim ki sanayide uretim yapan bir firma disaridan 50 birimlik ithalat yapip uzerine 50 birimlik katma deger koyup (bunun 20 birimi isci ucreti, 30 birimi kar olsun) 100 birime satiyor. Ulkenin toplam milli geliri (uretimi) 100-50=50.

Diyelim ki devletimiz tuttu ithalata 10 birimlik vergi koydu. O zaman ne olacak? Sanayici ithal mala 50 degil 50+10=60 birimlik para verecek. Yarattigi katma deger 100-50=50 yerine 100-60=40 olacak. Alinan vergi kadar azalacak yani. Ulkenin toplam milli geliri 40+10=50 (sanayi+ithalat vergisi). Degismemis. Bak su ise?

Neden? Cunku ithalat vergisi uretim yaratmaz! Yapilan uretimden devlet pay alir. Mesela firmanin elde ettigi kar azalir (30-10=20) . Hepsi bu.

Ithalatin milli geliri ithalat vergisi araciligi ile arttirtigini dusunuyorsaniz su soruyu sorun kendinize. Devlet, yarin obur gun cikip da ithalat vergilerini sifirladi diyelim. Topladigi ithalat vergisi sifira indi. Ulkenin uretimi, azalan vergi kadar duser mi? Vergiyi yukseltse milli gelirimiz artar mi?

O vergiyi devlete odeyen biz degil miyiz? O zaman verginin miktari pastanin buyuklugunu mu etkiler yoksa pastanin nasil paylasildigini mi?

Mesele suradan kaynaklaniyor bence:

Uretmek icin yatirima, yatirim icin kaynaga ihtiyac vardir. Turkiye'nin tasarruf orani dusuk oldugu icin, bu kaynagi yurt ici tasarruflardan saglayamiyor. Yabanci kaynaga, yani yabanci sermayeye ihtiyaci var. Gelen yabanci sermaye ile yatirim ve uretim finanse ediliyor. Artan uretim ve gelir ile birlikte ithalat da artiyor.

Biz olaya tersden bakmaya alistigimiz icin "Yaa gordugunuz mu, ithalat arttigi icin milli gelir artiyor" diyoruz. Sonra bunun muhasebesini ithalat vergisinde ariyoruz. Pes dogrusu!

Peki bu gidis iyi gidis mi? Nereden baktiginiza bagli. Ne yapalim ic tasarruflarimiz dusuk deyip, kendi yagimizla kavrulmak demek, %4 ortalama buyumeye razi olmak demektir. Bu sayiyi nereden cikardigimi gormek icin bakiniz: http://iktisatyazilari.blogspot.com/2006/08/yabanci-sermaye-buyumeyi-engeller-mi.html

Ic tasarruf oraninin artmasini ben pek mumkun gormuyorum. Nasil artacagini bilen varsa soylesin. Geriye tek sey kaliyor, disaridan kaynak saglamak, yani cari acik vermek. O zaman da bizim buyume hizi, yabanci sermayenin davranisina bagli oluyor. Ekonominin kirilgan olmasi bu yuzden.

Basta Cin olmak uzere Guneydogu Asya ulkeleri (G. Kore, Tayvan, eskiden Japonya) buyumek icin yabanci sermayeye ihtiyac duymuyorlar, cunku kendi tasarruf oranlari %40-50 falan. Onlarin hassas noktasi tam tersi. Disaridan, urettikleri mallar icin, talep bulmak. Ekonomide hic bir zaman bedava yemek (free lunch) yoktur. Neyse bu konuyu baska bir yazimiza birakalim.

Bir yol daha var, ama bu uzun vadeli dusunme gerektiyor - yani tam bize gore. Ulkenin verimliligini arttiracak politikalar izlemek, makro sorunlarimiza mikro cozumler (Iktisat nedir) bulmak. Mesela
ulkemizdeki is ortamini dunyada 91. siradan ilk 20'ye cikarmak (bakiniz: Doing Business in Turkey, World Bank), ulkede hukukun ustunlugunu, siyasi istikrari, rekabet ortamini, altyapiyi tesis etmek vs vs. (bakiniz: Ugur Gurses, Radikal, 18 Eylul 2006 ve Worldwide Governance Indicators, World Bank).

Ama her seye "yuksek faiz, dusuk kur" diye karsilik vermek daha kolay ve seksi iken kim takar bunlari degil mi? Read More!

Egitim Harcamalari

Gazeteciler ortadiregin yaninda olmaya calisan, gorevleri olan dogruyu soylemekten ziyade populist yayin yapan igrenc yaratiklardir. Gazeteciler surdakini alip buraya koysun demiyorum, soyledigim tek sey gazetecilerin gercekleri tarafsiz bir sekilde ifade etmeleri. Tepemi attiran nedir bahsedeyim.

Hurriyet "Zengin ve Yolsulun egitim harcamalarinda 18 kat fark" baslikli bir haber yapmis. Haberde en zengin yuzde 20'lik kesim ile en yoksul yuzde 20'lik kesimin yaptigi ortalama harcamalar karsilastirilmis. Basligi okuyan Turkiye'nin en yoksul kesiminin acaip bir dezavantaj icerisinde oldugunu dusunur. Birincisi 18 katlik rakam yanlis. Niye yanlis? Cunku egitim harcamalarinin icerisine devlet tarafindan saglanan BEDAVA egitim hizmetleri dahil edilmemis. Vatandas BEDAVAya aldigini zannettigi egitim icin de vergi olarak bir rakam oduyor; ayni egitimi alan (veya bu egitimi almak yerine ozel okullara giden) zenginler vergi olarak daha fazla bir rakam oduyor. Yoksul vatandaslari ise cok cuz-i bir miktar vergi odeyerek odedikleri paradan cok daha fazla degerli bir egitimi satin alabiliyorlar.

Eger zengin ve yoksulun egitim harcamalarini karsilastirmak istiyorsaniz yapmaniz gereken iki sey var: birincisi egitim vergilerini de isin icerisine katacaksiniz, ikincisi yapilan toplam egitim harcamalarinin alinan egitimin kalitesine oranina bakacaksiniz. Bunlari yaptiginiz zaman aradaki farkin 18 kattan daha az oldugunu goreceksiniz.

Devalüasyon Nedir    Verimlilik Nedir    Altın Yorumları    Hedge Fon Nedir    Resesyon Nedir    Nükleer Santraller

Haberdeki talihsiz nokta ise gazetecinin yaptigi su aciklama:

"Bu arada eğitim harcamalarındaki bu adaletsizliğe bir de Türkiye'de ailelerin eğitim için daha az para harcamaları ekleniyor. Eğitime ayda sadece 11.4 milyon YTL harcayan en yoksul kesimin içki ve sigara harcamaları ise 91.1 milyon YTL'yi buluyor. En zengin yüzde 20'lik dilimin içki ve sigara harcamaları ise 256 milyon YTL ile eğitim harcamalarına yakın seyretti."

Bu gazeteci arkadasimiz egitim harcamalarindaki oransizligin adaletsizlik oldugunu soyluyor. Bu gazeteci arkadasimiz adalet kavrami ile esitlik kavramini karistiran, turkceden nasibini almamis bir arkadasimiz. Adaletsizligin nerede oldugunu biz soyleyelim. Adaletsizlik yoksul ailelerin paralarini cocuklarinin egitimi icin harcayacaklarina gidip ICKI VE SIGARAya harcamalaridir. Bu cocuklarin gelecekte basarili olabilmelerinin en kestirme yolu iyi bir egitim almalaridir. Anne ve babalari bu konuda ellerinden geleni yapmadiktan sonra devletten cok bir sey beklememek gereklidir. Yine de devletin bu cocuklara anne ve babalarindan daha fazla para harcadigi asikar degil mi? Devlet de parayi agactan toplamiyor, cok kazanan cok vergi veren vatandaslardan topluyor. Demek ki ortada bir adaletsizlik varsa bu zenginlere yoksullar tarafindan yapilan adaletsizliktir.

Maalesef Turkiye'de gazeteciler tarafinda takdir edilmek icin sorumsuz ve yoksul olmak gerekiyor. Read More!

Akaryakit Boykotu

Akaryakit boykotu hakkinda gecenlerde bir yazi yazmis, bu ise onculuk edenlere "salak" demistim. Bu ifademin dogru olma olasiligini yukselten bir haberle karsilastim bugun. Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Genel Başkanı Ali Çetin, düzenledikleri “10 Eylül'de Akaryakıt Alma” kampanyasının 20 Temmuz'da ilan edildiğini hatırlatmis, o tarihte 95 oktan benzinin litre fiyatının 3,09 YTL olduğunu, 58 gün sonra aynı benzinin fiyatının 2,76 YTL'ye gerilediğine işaret etmis.

O tarihte Amerika'da benzinin galonu (3.6 litresi) $3.09 idi, az once depoyu $2.49'dan doldurdum. Sagolsun Ali Cetin'in onculuk ettigi eylem bizim buradaki fiyatlari da dusurdu. Ali Cetin gerizekalisina soyleyecegim tek soz var: "Baba su kampanyaya 258 gun daha devam edersek Turkiye'de benzin fiyatlari sifira iner, sagol ama devamini bekliyoruz. Ayni kampanyayi altin icin falan da yapalim".

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Baris'in bundan 3-5 ay once dedigi gibi kampanya yapalim ve suyun kaynama noktasini 70'e indirelim, boylece muthis enerji tasarrufu yapmis oluruz. Bir gun cay icmeyelim, su kaynatmayalim, karsiligini fazlasiyla aliriz!!! Read More!

Bir "Az Gittik Uz Gittik" Hikayesi

Haberlerde gormussunuzdur belki, Turkiye'nin uluslararasi toplam milli gelir siralamasinda (cari kurlar ile) 19. siradan 20. siraya geriledigini.

Ben, size biraz daha uzun vadeli bir aci ile bu haberi duyurayim dedim. Uzun vade ile kastettigim bir seneden biraz daha fazlasi olacak.

Once iyi haber:

Sekil 1: Turkiye'nin milli gelir buyuklugu ile dunyadaki yeri
(satin alma gucu paritesi)


Sonra kotu haber:

Sekil 2: Turkiye'nin kisi basina milli gelir buyuklugu ile dunyadaki yeri (satin alma gucu paritesi)


Ve en son cirkin haber:

Sekil 3: Turkiye ve uc ulke grubunun kiyaslamasi
Kisi basina milli gelir buyuklugune gore (satin alma gucu paritesi) Turkiye=100


Gelismis ulkeler: Amerika, Fransa, Ingiltere, Almanya, Ispanya
Gelisen ulkeler: Ispanya, Yunanistan, Portekiz
Gelismekte olan ulkeler: Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Romanya

Benim hesaplarima gore, eger son 27 senenin trendi korunursa, ucuncu gruba 43 sene, ikinci gruba 89 sene, ilk gruba ise 125 sene icinde yetisecegiz.

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Kaynak: IMF, World Economic Outlook Database Read More!

Kayip, araniyor: 1 trilyon dolar

Bugun gazeteleri gozden gecirirken beynimden vurulmusa dondum. Turkiye’nin toplam borcu 1.25 trilyon dolara cikmisti:

Türkiye'nin son 26 yılından veriler...
- Türkiye, 1980-2006 arasında 1 trilyon 880 milyar dolardan fazla bir kaynak elde etti.
Bu kaynağın 1.25 trilyon dolardan fazlası iç ve dış borçlanma ile elde edildi... (Yigit Bulut, Radikal)
Borc verilerine bir de ben bakayim dedim: kamunun toplam borc stoku 245 milyar dolar imis (2006 Temmuz itibari ile).

Peki o zaman 1 trilyon dolar borclanma nereye gitmisti?

Yaziyi bastan bir kez daha okuyayim dedim.

Türkiye'nin son 26 yılından veriler...
- Türkiye, 1980-2006 arasında 1 trilyon 880 milyar dolardan fazla bir kaynak elde etti.
Bu kaynağın 1.25 trilyon dolardan fazlası iç ve dış borçlanma ile elde edildi...
- 1980-2006 arasında vergiden elde edilen kaynaklar, borçlanma ile elde edilen kaynakların yarısından az olarak gerçekleşti...
Once kafam toplam yaratilan kaynak olarak verilen 1 trilyon 880 milyar rakamina gitti. Ulkenin 1980-2006 arasi yaratilan kaynak (yani milli gelir) 4 trilyon idi. Kaybolan sadece 1 trilyon dolarlik borclanma degil ayni zamanda 2.1 trilyonluk kaynakmis. Durum gitgide dedektiflik filmlerine donusuyordu.

Sonra farkina vardim, yazar Yigit Bulut. Muhakkak, Turkiye ile kastettigi kamu kesimidir, Turkiye'nin yarattigi kaynaktan bahsederken aslinda devletin yarattigi (daha dogrusu topladigi) gelirleri kastediyordur dedim kendi kendime.

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Hesapladim, toplanan gelirler 1980-2006 doneminde 0.83 trilyon dolarmis. Borclanma ile saglanan kaynak ise 0.23 trilyon. Ikisinin toplami 1.06 trilyon ediyor, 1..88 degil. Olsun, dedim, kose yazisi bu, kimse verilen rakamlari dogru olmakla suclayamaz.

Ayni donemde toplam butce giderleri 1.08 trilyon dolar olmus. Bu rakam demin buldugumuz gelir ve borclanmanin toplamina hemen hemen esit. Zaten oyle de olmasi gerekir. Devlet, yaptigi harcamayi ya vergi gelirleri ile finanse edecek (%80’i buradan gelmis) ya da borclanma ile (%20’si de buradan). Borclanma ile saglanan kaynak, vergi gelirlerinin 2 kati degilmis, aslinda dortte biri imis. Olsun, dostlar arasinda trilyonun lafi mi olur?

Hala cozemedigim, 1 trilyon dolar borclanma neden hesaplarda borc olarak gozukmuyor? Birilerine cok fena kazik atmisiz. Shhhh...Aman caktirmayin! Read More!

Gazetelerden sectiklerim

Ekonomiyle ilgili veriler açıklandı. Türkiye ekonomisi büyüyor! Ama aynı anda yurdun dört bir yanından feryatlar yükseliyor: " Ne büyümesi? Bizim büyüdüğümüz filan yok. Tersine geçinemiyoruz. " Eskiden (mesela 50'lerde, 60'larda) ülke ekonomisi büyürken, her kesim az çok bundan nasiplenirdi. Evet, o zamanlarda da hararetli bir biçimde gelir dağılımının bozuk olduğu söylenirdi ama yine de kalkınmanın, gelişmenin birimi ulusal ekonomiydi. (Emre Akoz, Sabah)
Emre Akoz’u tanimam. Ama resminden en fazla 50sinde gibi gozukuyor. Buna ragmen 50 ve 60li yillar hakkinda cok isabetli kisisel gozlemlerde bulunmus. Kendisini tebrik ediyorum.

Kars'ta "Osmanlı'nın yaptığı han, hamam, konak, cami" ayakta. Ruslar'ın yaptığı "kilise, askeri karargah, ev" de ayakta. Ama Cumhuriyet döneminde yapılan pek çok yapı "dökülüyor." Kars'ın ortasından akan Kars Çayı'nın üstünde, Osmanlı'nın yaptığı "taş köprü" hala sapasağlam. Ama aynı çayın üstünde "20 yıl önce yapılan köprü" yıkılmış. Belediye "yenisini" yapmış. (Yavuz Donat, Sabah)

Swap Nedir    Deflasyon Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Ekonomi Nedir    Enflasyon Nedir

Yoruma gerek var mi?

Bankaların en önemli kaynağı olan mevduatlarda ortalama vade üç ayken, konut kredilerinde vadeler on yıl ve ötesine uzadı. Bazı bankalarımız vade uyumsuzluğunu benzer vadelerde kredi bularak idare ederken, bazı bankalarımız korkutucu boyutlarda vade uyumsuzlukları ile yaşamak zorunda kaldılar. (Ercan Kumcu, Hurriyet)
Benim anlamadigim nokta su: Uc ay mevduat alinca en fazla 3 aylik konut kredisi mi verilebilir? 30 yil vadeli kredi acmak icin 30 yillik mevduat yatiracak bir musteri mi bulmak gerekir? Bati’da da mevduat vadesi bir seneden azdir (tahminim). Ama bu isin icinden turev piyasalarina kullanip cikiyorlar. Mesele acaba vade uyumsuzlugu mu yoksa bu tur araclarin biz de kullanil(a)mamasi mi?

Petrol fiyatları yükselirken likidite boldu ve Türk Lirası değer kazanıyordu, bu sayede enflasyon ve faizler gerileyebildi. Bugün petrol geriliyor, ancak Türk Lirası'nın durumu belirsiz ve böyle olmaya devam edecek gibi görünüyor. Petroldeki belirsizliğin sermaye hareketlerini daraltması ve Türk Lirası'nın değer kaybına sebep olması ise kimsenin düşünmek bile istemediği bir durum olmaya devam ediyor. (Uğur Civelek, Radikal)
Kardesim ne talihsiz ulkeyiz biz boyle? Petrol fiyati yukselir, kriz tehlikesiyle karsilasiriz. Petrol fiyati duser, yine krize toslariz. Acaba hangi senaryoda iyimser olma hakkimiz olacak? Ben makro ekonomiden anlamam. O yuzden petrolun fiyati, neden sermayenin kime ait oldugunu degil de global sermayenin miktarini degistiriyor, benim aklim ermez. Su sozlerdeki hikmete ise hic aklim ermez:

Yönü ne olursa olsun petrol fiyatındaki dalgalanma, gelişmiş Batı ekonomileriyle diğer sanayileşmekte olan ülkeleri farklı yönde etkiliyor. İlki riskini asgariye indirerek gelecekteki maliyetlerinin yüksek kalmaya devam etmesi yönünde hareket ederken, diğerleri piyasa payını büyütmek adına yeni maliyetlere göre fiyat kırarak fırsatçı bir tavır sergiliyor.
Read More!

Ithalat milli geliri arttirir mi? - 3

Ayvaz Özel, Ithalat milli geliri arttirir mi? - 2 yazimizla ilgili cok guzel yorumlarda bulunmus. Gozunuzden kacmasin diye asagida bir kez daha yayinlama geregi hissettim.

İnsanoğlu, mekantilizmin bir bela olduğunu henüz tam olarak kavrayamadı.Elbette değerli birçok filozofun o dönemlerdeki güçlü eleştirileriyle merkantilizm eskisi kadar güçlü değil ama dünyanın mevcut düzenini neo-merkantilizm ekseninde görüyorum.Bugün güçlü gümrük duvarlarından belki çok sözedemiyoruz ancak birçok ara başlık altında (bkz. altın yorumları) (örn: damping, sübvansiyon mazaretleri, bürokratik engeller vs...) merkantilizmin sinsi bir şekilde devam ettiğini görebiliyoruz.

Bunun zıhni arkaplanında ; "ithalatın herzaman kötü, ihracatın ise herzaman iyi olduğu" gibi kıymeti kendinden menkul korumacı öğreti yatar.

Medyada köelerindeki yazarlarımıza baktığımızda da bu öğretinin peşinden giden birçok kalem görebiliriz.Serbest ticaretin engellenmesi nedeniyle yaşanan birçok acı tarihi tecrübeden nasibini almamış (tahminen okumadıklarından) olan bu zatların yaptıkları en büyük hatalardan biri, iharacat fazlasının hayat standartları ile doğrudan hiçbir ilişkisi olmadığını birtürlü kavrayamamaları, sadece bir gelir-gider bilançosundan ibaret olduğunu idrak edememeleridir.

Swap Nedir    Deflasyon Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Ekonomi Nedir    Enflasyon Nedir

Merkantilist düşüncenin özü çok satıp az satın almadır.Halbuki suni müdahalelerle (kota, tarife vs...) oluşturulan bu geçici durum hiçde istikrarlı bir şekilde ihracat eğrisini arttırmayı ilelebet sürdürmenizi sağlamaz.Zira Türkiye'de ithalata engel koymanız, iç piyasada fiyatları yükseltir ve iç piyasa, yerel firmalar açısından daha cazip bir hale gelir.Bu tür varsayımlarda, finansal yönden ülke parasının yine suni bir şekilde değerlenmesin yaratacağı başka ilginç sorunlar bir yana, dış dünya ile rekabet edilmesinin bir nevi yasaklanması, bizim hangi ürünlerde daha verimli olacağımızı, hangi sektörleri terketme gereksinimizin olduğunu, devlet eliyle bozulan 'fiyat sinyalleri' sayesinde bilebilmemizi olanaksız kılar.Bu tıpkı, Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın Avrupa kupalarından yoksun Türkiye liglerinde hüküm sürmesi ile uzun vadede yaşanacak rekabet eksikliğinden oynadıkları futbolun ve kadronun kalitesinin düşeceği gerçeğini kabul etmek kadar aşikardır.

İthalat elbette, kısa vadede toplam üretimi, ülke sınırları dışındaki firmaları yerel firmalarınız aleyhine tercih ettiğiniz için düşürecektir.Fakat ithalatın kısa vadedeki yarattığı dengesizliklerin uzun vadede hem refah artışına yol vereceği hemde üretimi daha sağlıklı bir şekilde artıracağı da iktisadi literatürde önemli bir yer kaplar.İthalat sayesinde vatandaşların tasarruf edecekleri gelirler, ekonomik aktivitenin daha sağlıklı bir üretim tarzına dönüştürülmesine yardımcı olacaktır.
Read More!

Ithalat milli geliri arttirir mi? - 2

Saygideger ekonomist kose yazari buyuklerimiz ile birlikte merkantilizmin cicekli bahcelerinde nese icinde kosusurken, gurultumuz David Ricardo'yu kizdirmis olacak (kendisi ulkemizde Ayvaz Özel olarak da bilinir :) ) guzelce bir azar isittik.

Bunun uzerine, ithalatin nasil milli geliri arttiramayacagini bir onceki yazimda uzun uzun anlattiktan sonra, simdi de ithalatin milli geliri nasil arttiracagini anlatalim dedim.

En son nerede kalmistik? Daha once 50 birime iceriden aldigi aramali isleyip 100 birime satan sanayici, ithalatcinin getirdigi ucuz aramalini kullanarak maliyetini 50'den 20'ye dusurmus, boylece ettigi kar 50'den 80'e cikarmisti. Tabii bu arada gariban aramal ureticisi iflas etmis ve toplam milli gelir 100'den 80'e inmisti.

Hisse Yorumları  Marjinal Nedir  Fiyat Kazanç Oranı Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır

Diyelim ki bizim aramali ureticisi bunun uzerine gitti ithalatcidan 20 birimlik aramali da kendine aldi. Sonra bir imalat tezgahi da kendisi acti. Ithal mali isledi, 100 birim haline getirip satti. Diyeceksiniz niye daha once yapmamisti bunu? Cunku onceden yaptigi kar ile sanayi da yapilan kar ayniydi. Ithalat, sanayinin verimliligini arttirdi. Ulke kaynaklarinin aramali uretiminden islenmis mal uretimine kaymasini sagladi.

Toplam uretim = Sanayi uretimi = (100-20) + (100-20) = 160
Toplam tuketim = Tuketim - Ithalat = (100+100) - (20+20) = 200 - 40 =160

Bakin, simdi de ithalat milli geliri arttiriverdi. Ben sadece bir ornek gosterdim, bir cok ornek daha verilebilir. Mesela azalan maliyetler, sanayicinin optimum uretim noktasini arttirir, daha cok uretim yapmasina imkan verir. Kapasitesini arttirir. Kaynaklar, verimli sektorlere kayar.

Simdi bu olaya iki turlu bakabilirsiniz:

1. "Ithalat sayesinde verimlilik yukseldi, daha once yap(a)mayacagimiz uretimi yapmaya basladik, toplam uretimimiz artti."
2. "Alcak ithalatci! Senin 40 birimlik ithalatin olmasa, milli gelirimiz 200 olurdu."

Sozun ozu su. Bir ulkenin uretimi (milli geliri) yaptigi ithalatin bir sonucu olarak artmaz. Siz tutup da "Türkiye ithal ettiği ticarete konu mallar ile bir ekonomik aktivite yaratıyor ve büyümesini bu yolla sağlıyor." derseniz Y=C+I+G+(X-M) denkleminde ithalatin onundeki eksinin anlamini sorarlar insana. Ithal urunler, ticareti ne kadar canlandirirsa canlandirsin, ne kadar ithalat vergisine sebep olursa olsun (buyumenin, ithalat vergisi sayesinde oldugunu yazan gazeteciler bile okumusumdur!), ithalatin kendisi ulkenin kaynaklarini ve sonunda milli geliri azaltir.

Ama uretim, ithalatin sebep oldugu zincirleme etkiler ile (rekabetin artmasi, kaynaklarin daha verimli alanlara kaymasi, vs) artabilir. Yukaridaki ornekte aramali ithali uretimi arttirmadi (hatta ilk etapta azaltti). Uretimi arttiran, kaynaklarin daha verimli alanlara kayarak ulkenin uretim potansiyelini yukseltmesi oldu.

Ithalatin artmasi, ulkeye zararli mi oldu yararli mi oldu anlamak icin basta sanayi uretimi olmak uzere milli gelire bakin. Bunlar azalmis ise ithalat-verimlilik bagi kopmustur, gorunmez elin elini tutanlar vardir (ulkenin ekonomik, ticari, hukuki altyapisi kaynaklarin verimli kullanilmasina izin vermiyordur). Yok azalmayip, 5 seneden beri yuksek bir buyume hizi saglanmis ise gorunmez el is basindadir.

Not 1: Bir kac ay once su www.hisse.net sitesindeki forumda bu konuda ilginc bir tartisma olmustu.

Not 2: Wikipedia'da Ricardo'nun kiyaslamali rekabet (comparative advantage) teorisi uzerine ilginc bir anekdot vardi:
Stanislaw Ulam once challenged Nobel laureate Paul Samuelson to name one theory in all of the social sciences which is both true and nontrivial. Several years later, Samuelson responded with David Ricardo's theory of comparative advantage:

"That it is logically true need not be argued before a mathematician; that it is not trivial is attested by the thousands of important and intelligent men who have never been able to grasp the doctrine for themselves or to believe it after it was explained to them." — Paul Samuelson
Read More!

Ihracata Bir Uzman Bakisi

Sevgili TEPAV calisanlari,

Yaa kardesim ne diye boyle gereksiz islerle ugrasiyorsunuz. Yuksek faiz, dusuk kur de gec. Kime ne yukselen yildizlardan, dusen elmalardan?

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı







Kaynak:
Recent Developments in the Turkish Economy
Tepav Direktör Güven Sak, Eylül 08 2006 Read More!

Ithalat milli geliri arttirir mi?

Efendim merhabalar,

Ismim Tuğrul Gürgür. Bugun Ekonomi Turk camiasina katildim. Onceki yazilarima buradan ulasabilirsiniz.

Makro ekonomi benim uzmanlik alanim degildir. Doktora programlarinin ilk senesinin sonunda, diger bir cok dalda oldugu gibi, branslasmaya gidilir. Ben, kendi alanlarimi kamu ekonomisi (public economics) ve ekonomik kalkinma (developmental economics) olarak sectim.

Insan simdi geriye baktigi zaman verdigi kararlari sorguluyor. Keske makro okusaydim diyorum. Belki o zaman nasil olup da Turkiye’nin son dort senedir ithalata dayali buyudugunu anlardim. Biz zannederdik ki milli gelir denkleminde Y = C + I + G + (X-M) ithalat (M) eksi olarak etki eder. Herhalde durumun oyle olmadigi sonraki senelerde ogretildi. Ben maalesef kacirdim onlari.

Ogrenmenin yasi yoktur derler. Simdi basit bir tane model kurup ithalat ile ekonomik buyume arasindaki iliskiyi anlamaya calisalim.

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı

Modelimiz iki sektorden ve bir tuketim maddesinden olussun: tarim ve sanayi. Simdilik kapali, dis dunya ile ticarete girmeyen bir ekonomi varsayalim (bizim ekonomistlerin utopyasi yani).

Tarim sektoru hic bir girdi kullanmadan 50 birimlik uretim yapiyor ve bunu sanayiye satiyor. O da isleyip 100 birim haline getiriyor. Stok yok, devlet harcamasi yok, yatirim yok.

Milli gelire uretim hesabindan bakarsak (katma deger ifadesi ile):
Tarim = 50 – 0 =50, Sanayi = 100 – 50 = 50.
Toplam Uretim = Tarim + Sanayi = 50 + 50 =100

Tuketim hesabindan bakarsak:
Tuketim = Ozel tuketim = 100.

Simdi diyelim ki bir vatan haini, kam emici yaratik (diger degisle ithalatci) bu ara malini disaridan 20 birime ithal edip sanayiciye satti. Milli gelir ne sekilde degisir?

Uretim hesabindan:
Tarim = 0, Sanayi: 100 – 20 = 80.
Toplam uretim: Tarim + Sanayi = 0+80 = 80

Tuketim hesabindan:
Ozel tuketim = 100, Ithalat-= 20
Toplam tuketim = Ozel tuketim -ithalat = 100 – 20 = 80

Yaptigim hesaplara gore 80 rakami 100 rakamindan kucuktur. Bir kez daha kontrol ediyorum… evet, kucuk. Ithalat, milli geliri azaltmis

Bu noktada dikkatli okuyucular “A-ha!” diyeceklerdir. “Ithalatcinin elde ettigi kari, devletin alacagi ithalat vergisini hesaba katmadin tabii. Seni hinzir seni.”

Basimizi utanc icinde one egerek, bu sektorleri de modelimize ekleyelim.

Diyelim ki tuccar disaridan 20 birime buldugu malin uzerine 10 birim kar koydu. Devlet de 10 birim ithalat vergisi aldi (gercekci olmayan bir varsayim yapip devletin bu parayi findik ureticilerine subvansiyon olarak verdigini dusunelim. O yuzden devletin harcamasi sifir) . Sanayiciye maliyeti 40 birim haline geldi.

Simdi milli gelir hesabi nasil olacak?

Toplam uretim:
Tarim= 0, Sanayi = 100 – 40 =60, Ticaret = 10, Ithalat Vergisi= 10
Toplam uretim = tarim + sanayi + ticaret + ithalat vergisi = 0 + 60 + 10 + 10 = 80

Toplam tuketim:
Ozel tuketim = 100, ithalat = 20
Toplam tuketim: Ozel tuketim + ithalat = 100 – 20 =80

Bir sey degismedi. Daha dogrusu ithalatcinin karini ve ithal vergisini koydugumuzda degisen sanayicinin elde ettigi kar oluyor. 80'den 60'a indi (burada uretim ile gelir arasinda basitlestirme yapiyorum, uzatmamak icin).

Neden oyle peki?

Cunku bir ekonomide uretim, gelir ve tuketim arasinda uclu bir denge vardir. Seviyeleri ayni olan uc ayri havuz dusunun. Havuzun miktari, ayni anda, hem toplam uretimi, hem uretimin yarattigi toplam geliri, hem de gelirin sebep oldugu toplam tuketimi verir. Bunlar birbirine denktir.

Eger bir ekonomi ithalatini bir birim arttirirsa, tuketim hesabinda, bir birimlik kaynak disariya akmis demektir. Bu bir birimlik ithalat baskasinin geliri olmustur. Iceride ise birilerinin geliri bir birim azalmistir.

Soyle de diyebilirim. Bu bir birimlik ithalat ile baskasinin urettigi mali tukettiniz. Iceride tuketilen miktar bir birim azalacaktir. O zaman uretici bir birim az uretim yapar ve sonunda bir birim az gelir yaratilir.

Biliyorum kulaga hos geliyor: doviz ucuzladi, sicak para akti, ithalat tuketimi cildirdi, iceride ucuz ithal mal bollasti, milli gelir artmis gibi gozuktu, aslinda bu bir balondur, buyume ithalattan meydana gelmistir, vs. vs. Benim de astronomi konusunda ilginc teorilerim vardir. Mesela, aslinda gunesin dunya etrafinda dondugu falan. Gozlemlerim bu teoriyi de dogruluyor aslinda. Her sabah gunesin dogudan dogup batiya dogru hareket etmedigini kim inkar edebilir?

Bilim adamlari ne derse desin ben dogrusunu biliyorum.

Devam edecegim. Read More!

Turk Futbolu ve Digiturk

Gecen hafta digiturk tarafindan internet uzerinden pazarlanan LigTV'ye bir aylik uye oldum. Daha onceki senelerde turkishsoccer.tv ve ipworldtv siteleri tarafindan $30'a satilan bu hizmeti Digiturk'ten $15.95'e satin aldim. Goruntu kalitesi gayet iyi ancak seyrettigim maclarin kalitesini hic begenmedim. Once taraftari oldugum Galatasaray'dan baslayalim: Denizlispor ile sanki mahalle maci oynadilar, onceki iki sene oldukca iyi olan defans cok kotu idi. Yildiz futbolcu diye bahsedilen Arda yeni transfer Inamoto'nun isabetli attigi uzun paslari ayaginda ezmesini gayet iyi beceren ikinci sinif futbolcu huvviyetinde idi. Gorunen o ki basinin iki hafta sisirmesiyle 19 yasindaki cocuk kendini Ronaldinho sanmaya baslamis. Takimin geri kalan kismi da gayet kotuydu. Neticede Galatasaray'dan bu sene bir sey beklemeyin derim, ancak diger takimlar daha kotu olursa bir yerlere gelebilirler. Bordeaux macindan alinan 1 puan bence buyuk basari, nedense Turk milleti bunu buyuk basarisizlik olarak goruyor ve teknik direktor Gerets'in gonderilecegini dusunuyor. Galatasaray grubunda ucuncu olup UEFA kupasina katilabilirse bence buyuk basari ve bu durumda futbolculara prim dagitilmasi gerekir.

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı

Ikinci olarak Fenerbahce'den bahsedelim. Cok futbolculari degisti ama 3 senedir devam eden defans problemleri hala cozulememis. Turkiye'de zaten oyle cok ahim sahim bir defansa ihtiyaciniz yok, ozellikle hucum gucunuz cok fazla ise. Bence Fenerbahce bu senenin sampiyonu olur, iyi oldugundan degil, kotunun iyisi oldugundan. Avrupa'da cok birsey beklemeyin, adi sani duyulmamis takimlari eleyebilir ama biraz disli bir takimla karsilasirsa hemen elenecektir. UEFA kupasinda ceyrek finale cikmayi becerebilirse tum futbolculara devlet madalyasi verilmeli diye dusunuyorum.

Besiktas cok oyuncu almis ama defanslari Fenerbahceden bile daha zayif. Gol atmasini biraz bilen futbolculara karsi oynasalar Trabzon'dan en az 5 yerlerdi. Trabzon da oyle iyi bir takim degil. Kimse dogru durust futbol oynamasini beceremiyor. Iki takim da UEFA kupasindan erken eleneceklerdir.

Turk futbolunun yetistirdigi en iyi futbolcular bu takimlarda olduklarindan milli takimdan da cok bir sey beklenmemesi gerektigini dusunuyorum. Su an mucadele ettigimiz Avrupa Sampiyonasi elemelerini gecebilecegimizi dusunmuyorum.

Kendi gozlerimle maclari izlemesem gazetelerin doldurusuna gelip Turkiye'de futbolun yuksek bir seviyede oynandigini dusunmeye baslayacagim. Yok Galatasaray kolay kura cekmis de, yok Fenerbahce UEFA'da finali hedefliyormus da. Adamlar ekonomiden anlamadiklari gibi futboldan da anlamiyorlar. Nedense basin ekonominin gidisi hakkinda karamsar, futbolun gidisi konusunda ise iyimser. Biz ise gordugumuzu soyluyoruz ve durum basinin yazdiginin tam tersi gibi gorunuyor. Allahtan futbolda skor denen bir kavram var, subjektif bir oyun olsa (boks veya jimnastik gibi mesela) her mactan sonra hakemler hakkimizi yedi diye manset gecerlerdi.

Futbol yazarlari icin ise tek bir sozum var: snake oil salesmen. Read More!