Kuraklik ve Limon Fiyatlari

Kuresel isinma oldu, ciftcilerimiz magdur kaldi teranelerini bir suredir dinliyoruz. Hatta secimlerden once kurakliktan dolayi ciftcilere "yardim" yapilmasiyla ilgili bir suru haberler de okuduk.

Gercekten de ciftcilere "vergi veren vatandastan" toplanan paralari vermeli miyiz? Devlet paralari agaclardan toplamiyor, benzine vergi koyuyor, otomobile vergi koyuyor, KDV topluyor, ucretlilerden vergi kesiyor. Sonra da toplanan paralarin bir kismini kimin sesi daha fazla cikarsa onlara dagitiyor. Bu dogru mu?

Limon ile ilgili su haberi okuduktan sonra siz karar verin. Gecen sene 750 bin ton limon uretimi yapilmis ve ciftci limonun kilosunu 15 YKr'a satiyormus. Carpma bilen okuyucularimiz ciftcilerin eline gecen sene 112.5 milyon YTL para gectigini hesap edebilirler.

Bu sene ise kure isinmis (bir senede kendini nasil bu kadar cabuk gosteriyorsa?!) ve uretim 300 bin ton'a dusmus, yani %60 azalmis. Arzda azalma meydana geldigi icin fiyatlar bu sene 5 katina cikarak 75 YKr'a yukselmis. Yine carpma bile okuyucularimiz ciftcilerin eline bu sene 225 milyon YTL para gececegini hesap edebilirler.

Ciftcilerin maliyetinin %10 yukseldigini kabul edersek, bu sene karlarinin gecen seneye kiyasla 100 milyon YTL'den daha fazla yukseldigini gorebiliriz. Yani kuresel isinma ciftcileri degil tuketicileri vurmus, ciftciler goreceginiz uzere "bayram" ediyorlar. Gokten yagmur yagmamis ama para yagmis.

Bir de bunun uzerine kalkip ciftcilerin uretimi dustu, devlet yardim yapsin lakirdilarini etmeyelim lutfen. Olmasi gereken bir sey varsa o da devlet ciftcilere kuraklik vergisi getirsin ve ciftcilere havadan gelen bu 100 milyon YTL'ye el koysun.

Asil problem ciftcilerin sigorta yaptirmamasinda. Kuraklik gercekten belli bolgelerde bircok ciftciyi vuruyor ve bunlar neredeyse hic uretim yapamiyorlar. O yuzden de yukselen fiyatlardan yararlanamiyorlar. Kuraklik olmayan bolgelerdeki ciftciler de satis gelirlerini 5 katina cikariyor. Kurakligin vurdugu ciftciler parayi devletten istiyor. Olmasi gereken kurakliktan etkilenmeyen ciftcilerin kurakliktan etkilenenlere para vermesi. Biz buna ekonomide sigorta yaptirmak diyoruz.

Kendi probleminizi kendi aranizda halledin kardesim, siradan vatandas limona 75 kurus odeyerek uzerine duseni zaten yapiyor, bir de onlardan topladiginiz vergileri bir kez daha ciftcilere dagitmayin. Read More!

Dolar'la Borçlanmak Riskli

Doların zayıflamasını FED’in faiz indirimine bağlama eğilimi hayli güçlü. Ancak şunu unutmayalım; FED uzun süredir faizini ‘göreceli olarak’ yüksek tutuyor. Artırıma başladığı Haziran 2004’te faiz %1, parite (dolar/euro) 0.81’di. Üç küsur yıl sonra gelinen noktada faiz 4.75 ve parite 0.75. Bütün bu dönem boyunca parite en fazla 0.84’e tırmanabildi, ortalama 0.77 düzeylerinde ‘süründü’ durdu. Dünyada, ‘döviz kurları günlük faizle açıklanabilir’ tezini savunan ‘yüzbinlerce’ iyi eğitimli uzman bulunduğunu kabul ederim. ‘Sen onlardan daha mi iyi bileceksin’ diye sorabilirsiniz. Evet gördüğünüz gibi bazen daha iyi bilebiliyorum. Ama bu konuda yalnız da değilim. Bugünlerde çok sayıda Türk; dolar cinsinden yükümlülük altına girmekten kaçıyor, dolar’da parasını biriktirmeyi yeğliyor. Niye ‘yüksek faiz-düşük kur’ teorisini görmezlikten geliyorlar ? Çünkü bilinçli yada bilinçsiz olarak uzun yıllardır ‘parayı basıp’ teorileri test eden onlar, uzmanlar değil. Deniz bey de dönem dönem bu teoriye abone oluyor. Halbuki uzman görüşlerini ‘kendi tasarruflarını yönlendirerek’ test etmiş olsaydı bu teoriyi ağzına almayabilirdi (bir televizyon programında tasarruflarını daha çok emlağa yatırdığını söylemişti).

Ben 1998’de ‘yüksek faiz-düşük kur’ teorisinin üzerine çarpı koydum. ‘Sessiz çoğunluk’ ta böyle bir ilişki olmadığını sezgisel olarak farkında. Konudan haberi olmayan başkalarına akıl vermekle görevlendirilmiş uzmanlar. Bu uzmanların ‘niye carry trade tayfası bunca yıldır BOJ’dan aldığı sıfıra yakın maliyetli borçları kullanarak doların başını göğe erdiremedi ?’ sorusuna verecekleri cevapları yok. Bakın bugün bile bu tür ticaretin getirisi kağıt üzerinde yüksek gözüküyor: FED faizi – BOJ faizi = 4.75 – 0.5 = 4.25. Al, tepe tepe kullan. Değil mi ? Ama siz Japon ev kadınlarının yerine olsaydınız bu işe bulaşmadan önce iki kez düşünürdünüz: ‘Dolara yatırım yaptığım dönemde Yen’in %10 değer kazanmayacağından nasıl emin olabilirim ?’. (Bu arada Japon erkeklerinin ve bekar hanımlarının carry trade işine girmemiş olmalarının sosyolojik bir açıklaması olmalı. Aslında ‘Japon ev kadınları’ efsanesinin bir çeşit hurafe olmadığına dair elimizde kanıt var mı ? Geçenlerde bu hanımların bizim Süleymaniyenin çevresinde görüldüğüne dair bir söylenti okumuştum. Fotoğrafla desteklenen bu haberi bir kanıt olarak görmek kolay değil.)

Ben ‘önümüzdeki kısa dönemde’ dolar hiç değer kaybetmez iddiasında değilim. Ancak gelin konuyu bir de 2009’da tekrar değerlendirelim. Bu yazıma referans verip ‘bülbül gibi şakıyacağımdan’ hiç şüpheniz olmasın. Ne yapayım. Bir türlü Ekonomix gibi alçakgönüllü bir 'beyefendi' olmayı beceremiyorum.

Ahmet Çavuşoğlu Read More!

Dolar Nereye Duser?

Turk insani merak ediyor, dolar ne olacak diye. Hemen soyleyelim. Dolar gelecek ayin sonunda 1.15 YTL'yi gordukten sonra 1 hafta icerisinde 1.18 YTL'ye kadar cikar, sonraki iki hafta 1.12 YTL'ye kadar duser, ve Kasim ayini 1.13 YTL'den kapatir. Dolar dususunu Araliktan Mart basina araliksiz olarak surdurerek 1.01 YTL seviyelerine kadar geriler. Mart basinda ise, her sene oldugu gibi, cikan krizde ilk etapta 1.33 YTL'ye. sonra da 1.5 YTL'ye kadar cikar. 2008 sonunda ise dolar tekrar 1.2 YTL'ye dusecektir.

Bunun boyle olacagini bildigim icin Japon Merkez Bankasindan %0.5 faizle 12 trilyon Yen para aldim, ustune Japon ev hanimlarinda da 9 milyar dolar borclandim, paralarin hepsini TL'ye cevirdim, Subat sonuna kadar faizden mala vuracagim, ondan sonra da paralarin hepsini dolara cevirip bir de oradan paralari toplayacagim.

Evet, finansal piyasalarda dovizin onceden izleyecegi yonu "Brownian motion" diye tabir edilen yontemi kullanarak hesaplayabiliyoruz. Amerikali bilimadamlari bunu cok onceden bilmelerine ragmen tum dunyadan bir sir gibi sakliyordu. Bir tesaduf eseri ortaya cikti. Bundan sonra doviz kurlarinin nereye gidecegini herkes onceden bildigi icin finansal piyasalarda bir ilk gerceklesecek ve herkes bundan kar saglayacaktir.

Ancak bu yontemi kullanabilmeniz icin oncelikle Brownian motion'in ne oldugunu internet arastirip ogrenmeniz gerekiyor. Ben ogrenmek istemiyorum diyen okuyucularimiz icin biz bu konuda bir yazilim gelistirdik, 49 YTL karsiligi okuyucularimiz bu yazilima sahip olabileceklerdir.

Not: Elektrige para vermek istemeyen okuyucularimiz icin ise "Erke 2" isimli cihazi gelistirdik, buna da sadece 99 YTL odeyerek omur boyu bedava elektrik kullanmaniz mumkun olabilir. Read More!

Rekabet Kurumu ve Tekeller

Devletin bir cok konuda ne kadar gereksiz (zararli) oldugunu cogu zaman belirttim burada. Duzenleme yapanlar cogu zaman tuketicilerden ziyade kendi cikarlarini (duzenlemeler olmasa onlar da issiz kalacaklardir) koruyan kisilerdir. Rekabet Kurumu da bu duzenleyicilerden bir tanesi. Niye mi?

Rekabet Kurumunun amaci piyasada serbest rekabetin kok salmasini saglamaktir. Bu kurumun duzenleyici rolune soyunmasi gereken piyasalar gercekten vardir mesela. Ama hic dokunmamasi gereken piyasalar da vardir. Bugun su haberi gorunce cinlerim tepeme cikti:

"Sanayi ve Ticaret Bakanı Çağlayan, Media Markt açılışındaki aşırı indirimlerin rekabete uygunluğu konusunda Rekabet ve Reklam Kurullarınca inceleme başlatıldığını açıkladı"

Fiyatlar cok dusukmus diye inceleme baslatmislar!!! Elektronik esya perakende piyasasi duzenleme yapilmasi gereken bir piyasa degil. Isteyen istedigi fiyattan satsin, isterse adamlar bedavaya versinler, bu piyasada "Tekel" olusmasi riski yoktur. Farzedin ki piyasada sadece 1 tane perakende sirketi var (tekel diyelim), hayvan gibi fiyatlardan mallari satiyor (satmaz ama satiyor diyelim). Boyle bir durumda bu piyasaya ikinci bir oyuncunun girmesinin onunde ne tur bir engel var Allahaskina? Aynen Media Markt'in yaptigi gibi iki sayfa ilan verirsiniz, dusuk fiyatlarla insanlarin ilgisini cekersiniz, ve tekeli 2 gunde cokertirsiniz.

Rekabet Kurumunda ekonomiden anlayan bir tane bile adam yok mu bunun boyle oldugunu gorebilen? Caglayan girdigi iki pozisyonu da gole cevirmesini becerdi bu arada. Maalesef golleri kendi kalesine atiyor.

Rekabet Kurumu piyasaya girip, rekabeti arttirmak ve neticede fiyatlari dusurmek isteyen bir sirkete bu sekilde bir muamele uygulayarak piyasaya yeni sirketlerin girmesinin maliyetini arttiriyor aslinda. Bu da rekabeti arttirmak bir yana azaltiyor. Read More!

İslam ve İktisat

is-guc derken blogdan uzak kaldim. bir de baktim ki ekonomik meselelere islam'in bakisi tartisiliyor. din adamlarinin iktisat konusundaki bilgisizliklerine aldirmadan fetvalar vermeleri eskiden beri beni rahatsiz ettigi icin, ben de surada iki kelam etme geregi hissettim.

ekonomix son yazisini bir yerlerde bir seyler ters diye bitirmis. ters olan sey 7. yuzyilda var olmayan, var olmasi hayal bile edilemeyecek olan iktisadi iliskileri ve kurumsal yapiyi, o zamanin basit iktisadi iliskilerini kistas alarak degerlendirmeye calismak. yani bugday ticaretinden opsiyon piyasasi uzerine sonuclar cikartmaya calismak abes; ve abes oldugu kadar (aslinda tam da abes oldugu icin) benim anladigim sekliyle islamin ozune ters.
din adamlari islam dinini cok iyi biliyor olabilirler ama iktisattan anlamiyorlar. bu yuzden de insanlari muhtemelen yanlis yonlendiriyorlar. (muhtemelen diyorum, zira benim islam bilgim, onlarin iktisat (iktisat nedir) bilgisinden fazla degil.)

islam bilgisi kuvvetli olmasa da, iktisat bilgisi kuvvetli olan bir insan olarak, ben islamin yasakladigi faizin iktisatcilarin "rant" diye isimlendirdigi sey oldugunu dusunuyorum. yani uretimden kaynaklanmayan, uretilmis olanin el degistirmesiyle elde edilen deger.

iktisatcilarin reel faiz dedigi sey, rekabetci piyasa ekonomisinde sermayenin getirisine esittir. yani paraniz varsa ve bununla bir is kurarsaniz, tum masraflari dustukten sonra, elde edeceginiz kar rekabetci piyasa ekonomisinde reel faizin getirisine esittir. bu sasirtici bir sonuc degil. zira siz o yatirimi yapmasaniz ve parayi bir bankaya yatirsaniz, banka o parayi baska bir girisimciye kaynak olarak verecek. neticede, piyasa mekanizmasi reel faizi sermayenin getirisine esitleyecek. bu su demek, bankaya para koyan bir insan, dolayli olarak baska birinin kuracagi bir ise yatirim yapiyor ve bu yatirimin getirisini kazanc olarak elde ediyor. bankanin burada islevi bir araci olarak cebinde para olanla paraya ihtiyaci olani bulusturmak.

tabii bankalar tum islemlerini islami kurallara gore yapmadiklari (mesela yeri geldiginde icki ureticisine de kaynak sagladiklari) ve de faaliyetlerinin bir bolumu rant saglama faaliyetleri oldugu icin, bir musluman bankalarla iliski kurmaktan kacinabilir. o durumda dogrudan yatirimi finanse eden yatirim araclarina yonelebilir. (ofk'lar hakkinda fazla bir bilgim yok. ama bir alternatif olabilirler tabii.)

tabii, reel faizin icerisinde risk primi de olabilir. bu da borc alanin ustlendigi riskin bedelidir. yani haksiz bir kazanc degildir. moral hazard (ahlaki tehlike), incentives vs. gibi iktisadi kavramlar uzerinden bu risk priminin var olmasinin olmamasindan daha "dogru" olacaginin tartismasini yapabiliriz. ama o kadar zamanim yok.

bu arada riskli yatirimlari kumar olarak adlandirmak da abes. neyin kumar olup neyin olmadigina karar vermek icin, o yatirimin uretkenligine bakmaliyiz riske degil. zira risk her seyde var. yani bir is kurmak da riskli bir aktivite, buna karsilik parayi faize yatirmak risksiz. o zaman reel bir yatirim yapmak mi kumar, faize yatirmak mi? goruluyor ki riskli olan her sey kumardir, kumar da kotudur demek abes.

bunlarin uzerine bir de soyle dusunun. cebinizde paraniz var ama isletme tecrubeniz yok. paranizla bir is kurmaniz mi daha iyidir, yoksa is kuracak birine "rekabetci piyasa faizi" uzerinden borc vermeniz mi? kim o parayi daha uretken bir sekilde kullanir; istihdam yaratabilir? bir insanin bilmedigi bir ise girmesi riskli degil midir? bir de o parayi baskasinin iyi kullanabilecegini dusununce, bilmedigi ise giren kisinin toplum kaynaklarini gereksiz riskler alarak carcur etmekte oldugu soyleyemez miyiz? sorular, sorular... cevaplari hepimiz dusunelim.

ozetle, kabaca rant olarak tabir ettigimiz, kaynagini uretimden almayan kazanclar disinda ben haram olabilecek bir sey gormuyorum. tabii rant illa ki kotu bir sey mi olmak zorunda? faydasi olamaz mi? ya da turkiye'de piyasalar ne kadar iyi isliyor? faizler dahil fiyat mekanizmasi uretime mi, yoksa uretmeden bolusume mi yonelik isliyor? bunlar uzun mevzular. daha da cok mevzu var tartisilabilecek ama ben uzatamayacagim.

sozun ozu, ben 7. yuzyildaki bugday vs. ticaretini kistas alarak din adamlarinin verdigi dini ogutleri dikkate almiyorum. benim tercihim iktisat bilgimi, islamin ozune iliskin bilgilerimle karsilastirip vicdanimin hakemliginde kararlarimi almak. tabii ekonomix'in dedigi gibi. her koyun kendi bacagindan asilir. siz istediginizi yapabilirsiniz.

not: bu arada yukaridaki tartismadan, islam esaslariyla yonetilen bir ulkede, mali ve parasal istikrarin tam olmasi ve piyasalarda tam rekabetin tesis edilmesi gerektigi sonucu da cikabilir.

not 2: su siralar epey bir yogunum. eger yorumlara cevap veremezsem kusuruma bakmayin. Read More!

Rahmi Turan: Gizem Cozuluyor

Megerse Hurriyet gazetesi bizim buraya tasidigimiz duruma 27 Agustos tarihinde su cevabi (cevap diyebilirseniz tabii ki) vermis:

"Yolları Hürriyet sayfalarında buluşmak dışında pek kesişmezdi ama... Olmuş işte. Yazarların görüşlerine ilişkin olmadığı için bu konuya değinmek gerekiyor çünkü okurların dikkatini çeken bir durumla karşı karşıyayız.Okur Mehmet Demir, "Rahmi Turan 19 Ağustos 2007 tarihli yazısında Fransa’nın Le Monde gazetesinde çıkan bir Türkiye değerlendirmesinden alıntı yapmıştır. Alıntı oldukça uzundur. Ancak asıl sorun bu alıntının Ahmet Altan’ın Mayıs ayı başında gazetem.net adlı sitede yazdığı ’3. Dünya Savaşı Türkiye’den Çıkacak’ başlıklı yazısının Le Monde gazetesinde Fransızca’ya çevrilerek yayınlanmış hali olmasıdır. Rahmi Turan da bu yazının oradan tekrar Türkçe’ye çevrilmiş halini aktarmış ama Ahmet Altan’a ait olduğunu söylememiş" diyor."

Ben Fransizca bilmem ama hemen bir arastirma yaptim ve Ahmet Altan'in yazisinin Le Monde'da 13 Haziran 2007 tarihinde yayinlandigini buldum. Maalesef buldugum kaynak sadece abonelere acik oldugu icin link veremeyecegim ama yazinin sonunu asagiya aktaracagim:

"Si une troisième guerre mondiale devait advenir, je pense qu'elle pourrait surgir de cette crevasse. J'aimerais que ce scénario soit étudié par les deux camps qui se font face en Turquie. Par l'Europe, qui se comporte de manière insolente avec un pays dont l'héritage impérial est à la fois magnifique et pathétique, et qui tente de repousser la Turquie hors de son aire, et par l'Amérique, qui croit jouer au plus malin en menant double jeu dans sa politique à l'égard de la Turquie.

Que le conflit sanglant qui semble se profiler en Turquie puisse mettre le feu au monde entier n'est pas une éventualité si éloignée que vous le pensez. La première guerre mondiale a bien commencé par deux coups de revolver.

Ahmet Altan

Traduit de l'anglais par Gilles Berton

Commentateur politique au quotidien " Hurriyet ",

auteur de fictions"

Yaziyi Rahmi Turan acaba ....yle mi okumus/cevirmis? Yazinin altinda essek kadar yaziyla "Ahmet Altan" imzasi var. Bir de utanmadan kendi yazdigi yazinin sonuna "Ünlü Le Monde Gazetesi'nin yorumu özetle böyle... Elin yabancısı bile Türkiye'de yaklaşan tehlikeyi görüyor, biz ise hálá ahmakça tartışmalar içindeyiz" cumlesini yazmis.

Elin yabancisi? bile? ahmakca? Evet, biz gercekten de ahmakca seylerle ugrasiyoruz. Mantikli seylere sira gelmiyor.

Neticede Hurriyet bizim sordugumuz soruya ç şikki cevabini vermis. Biz de yedik!!

ç. Le Monde bu yaziyi Ahmet Altan'dan asirmistir. Tesadufen Rahmi Turan da bu yaziyi neredeyse aynen Ahmet Altan'in yazdigi sekilde tercume etmistir. Tesaduf iste. Read More!

Islam ve Ekonomi

Selcuk Hakan "Din bilginim sana soyluyorum, Ekonomix'im sen anla" diyerek bizi kibar bir dille elestirmis, bilmedigin konularda ahkam kesme demis. Cogunlukla hakli bir elestiri. Yine de son bir sey soyleyeyim. Din konusu kisi ile Allah arasindadir, yarin bir gun insana "ben sana faiz almayacaksin demedim mi, niye aldin?" diye sorarlarsa "Valla Ilahiyat Profesoru Suleyman Ates vardiydi, o faiz yasagi eskidenmis, simdi alabilirsiniz dedi diye faiz aldim" diye mi cevap verecegiz. Muhtemelen buna karsilik alacagimiz cevap "Haa, Suleyman oyle dediyse tamamdir" olmayacaktir. Neticede her koyun kendi bacagindan asilacaktir. Benim burada yaptigim yorumlar da baskalarindan cok kendim icindir.

Kendim icin cikardigim sonucu soyleyeyim, oldukca radikal bir sonuc. Simdiki ekonomik sistemde islami prensiplerle birebir ortusen bir sekilde yasam surdurmek cok zordur. Insanlar sifir faizle (ister nominal deyin, ister reel) borc para vermek istemezler, piyasa olusmaz. Para piyasasinin olmamasi bir cok verimsizlige (israfa) yol acar. Bu da islamin ozu ile celismektedir.

Ote yandan din en alt %10 zeka seviyesine sahip insanlar tarafindan bile kolay anlasilir olmalidir. Bizim gibi en ust zeka seviyesine sahip insanlar bile bu islerin icerisinden cikamiyorsa "ters" bir seyler vardir.

Cozum ilahiyat profesorleri de degil. Islam o kadar kapsamli bir din ki sadece ilahiyat profesoru olmak degil, her seyin profesoru olmak gerekiyor. Bakin bir cok kisinin el ustunde tuttugu Hayrettin Karaman "dolar almak caiz midir" sorusuna ne kadar hatali bir cevap veriyor:

"Milli para ile başka milletlerin paralarını peşin olarak alıp satmak, değiştirmek ve paranın değerini korumak amacıyla bunu bir süre harcamayıp saklamak veya faizsiz olarak ödünç vermek, ortağa vermek... caizdir."

Doviz almak spekulasyondan baska bir sey degildir. Doviz alarak "milli paranizin degerini koruyamazsiniz", dovizin yonunu kimse %100 isabetle kestiremez. Bakin gecen sene 1 dolar 1.45 YTL iken ve eski Merkez Bankasi baskani insider trading (bkz. definition of insider trading) suclusu Gazi Ercel, populer ekonomist Asaf Savas Akat "dolar cok super kazandiracak" naralari atarken kac kisi 1 sene sonra dolarin 1.21 YTL ile yerlerde surunecegini tahmin edebilirdi? O gunlerde dolar alanlar paralarinin degerini ne kadar korumustur?

Bir yerlerde bir seyler ters.

What is Insider Trading Anomaly
Recent Academic Studies on Insider Trading
Insider Trading in Netherlands
Insider Trading Returns
Definition of Insider Trading
Is Insider Trading Legal?
How Insiders Use Private Information and Don’t Get Caught?
SEC Regulation on Insider Trading: Section 10b Read More!

Hep Ayni Hata

Mahallenin ablası çok satan bir roman okuduktan sonra konu hakkında inanamayacağınız şekilde ahkam keser. Da Vinci Code adlı kitabı okuyan biri çıkar size kutsal kase, templar hakkında konferans verir, Bir başkası kalkar "altın oranı biliyo musun sen?" diyerek sanki üzerinde ihtisas yapmış gibi nutuk atar.

Mahallenin delikanlısı bir fps oynar, tüm silahlar hakkında atıp tutmaya başlar. m4 şöyle silah, magnum böyle silah der ardından "şimdi bi sniperım olacaktı kii" diye ekler. Bir yarış oyunu oynar, "baba evo çok iyi kaçıyo yaaa" der, siz farklı bir araçtan örnek verdiğiniz zaman, örnek verdiğiniz araç o oyunda yer almadığı için "o da bişey mi olm evo daha iyi" diyerek inat eder. hatta bunlar çeşitli yarış ortamlarında da atıp tutmaya çalışırlar bazen. Need for speed underground çıktıktan sonra bunların popülasyonu da katlanarak artmıştır. otomobiller üzerinde çok derin bilgi sahibi olan bir arkadaşınızla yine onun garajında oturmuş type-r için kullanmak istediği yeni süspansiyon sistemi hakkında konuşmaktayken konuya karışıp "honda'ya koni amortisör yakışır" diyecek kadar luzumsuz modellerine de rastlayabilirsiniz.

Mahallenin bakkalı müşterilerine en iyi ağrı kesiciyi tavsiye eder bir de üzerine nakarat döşer. En çok satanıdır o ilaç. O da ticareti bilir ama ilaç ne işe yarar bilmez, neyi çözer bilmez.

Mahallenin imamı çıkar hutbeye ve son ekonomik gelişmeler hakkında değerlendirmelerde bulunur. Haramı helali birbirine karıştırır fetvalar buyurur. Buyurdukça gülünecek hale gelir. Dini bilir ama ekonomiyi bilmez. Dini katlederken dine hizmet ettiğini zanneder.

Ah o bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar. Keske herkes iyi bildiği işi yapsa...

Yazının bir kısmı itüsözlük'ten uyarlanmıştır. Read More!

Borsa ve Kumar

Uc gundur islama uygun yatirim araclarini tartisiyoruz. Faiz konusunda soylediklerimden kafama takilanlar yok, acik bir konu. Yalniz kumar konusunda okuyucularimizin (aslinda benim de) kafamizda bazi soru isaretleri var. Karsimiza cikan bir arguman su:

"Kumarin, sonucu belirsiz iktisadi faaliyetlerden ayirici yani; ortada katma deger yaratmaya dayali bir faaliyet olmamasidir bence. Malın değeri sabittir ve şansa bağlı olarak el değiştirir. Ticarette ise tüccarın kari konur. Sonucun belirsizligi kumar kriteri degildir."

Finansal piyasalarda islem gerceklestirdiginiz zaman insanlara iki turlu hizmet sunmus oluyorsunuz. Birincisi piyasaya derinlik kazandiriyorsunuz, boylece diger insanlar icin islem maliyetleri azalmis oluyor. Ikincisi islem goren mallarin degeri hakkinda insanlara bilgi veriyorsunuz. Eger verdiginiz bilgi gercekten dogru ise, sizin aldiginiz malin (hisse senedi nedir, doviz kuru, opsiyon, vs.) fiyati yukariya cikiyor ve siz verdiginiz hizmetin karsiligini aliyorsunuz.

Yukaridaki mantigin yanlisi nerede biliyor musunuz? Doviz kuru piyasalarinda alim satim yapanlar bilir, fiyatlar anlik degisir. Siz simdi tanesini $1.3987 aldigini 1000000 adet euroyu 15 saniye sonra $1.3989'dan satip $200 kar ederseniz bu kariniz gercekten sizin sundugunuz hizmetin bir sonucu mudur, yoksa rastgele hareket eden anlik doviz kurlarinin sonucu mudur? Bana sorarsaniz neticede az veya cok sansin sonucu para kaybedip kazanacaksiniz. Haa, euroyu 1 yil elinizde tutup (dogru analiz yaptiniz diyelim) $1.4695'den sattiniz diyelim. Neticede yapmis oldugunuz $70060 karin ne kadari gercekten sizin analiziniz sonucu? Bana sorarsaniz $1 bile sansa bagli kazanmis veya kaybetmis olsaniz bile bu kumardir. (Cogu haram olan bir seyin azi da haramdir)

Ote yandan tamamen beyin gucune (sansa degil) dayali bir oyun olan satranci para karsiligi oynadiginizi dusunelim, diyelim ki kazanan kaybedenden $10000 alacak. Bu faaliyetinizi reklam yaparak duyurdunuz ve bir TV istasyonu ile anlastiniz, ulke capinda 100 kisi duzenlediginiz yarismaya katildi. Toplanan para yarismanin nihai galibine odul olarak verilecek. Ayrica TV gelirlerinden elde edeceginiz parayi da her katilimciya oynadiklari oyun sayisiyla orantili olarak dagitacaksiniz. Yani bir yandan da "izleyicilere" bir hizmet sunuyorsunuz. Bu satranc turnuvasina katilmak kumar midir?

Ticaret de yukaridaki ornek gibidir: bir yandan insanlara bir hizmet verirsiniz ve bunun karsiliginda kar edersiniz, ote yandan sansa bagli olaylar kariniz azalir veya artar. Cevaplamamiz gereken sorular sunlar: Elde ettiginiz karin tamami mi helaldir, yoksa sadece verdiginiz hizmetten kaynaklanan kismi mi? Bu ikisini birbirinden her zaman ayirmak kolay midir?

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir. Read More!

Insan Beyni

The human brain tricks us whenever it can! I cdnuolt blveiee taht I cluod aulaclty uesdnatnrd waht I was rdanieg. Aoccdrnig to a rscheearch at Cmabrigde Uinervtisy, it deosn't mttaer inwaht oredr the ltteers in a wrod are, the olny iprmoatnt tihng is taht the frist and lsat ltteer be in the rghit pclae. Tihs is bcuseae the huamn mnid deos not raed ervey lteter by istlef, but the wrod as a wlohe. Amzanig huh? Yaeh, and I awlyas thought slpeling was ipmorantt. Read More!

Islamda Faiz ve Kumar

Onceki yazimizda islamda faizin ve kumarin tanimini anlamaya calismistik.

Kur'an faizi cok acik bir sekilde su sozlerle yasakliyor: Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse geçmişte olan kendisinindir ve işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.

Hz. Muhammed ise faiz tanimina su sozlerle aciklik getiriyor: “Altına mukabil altını, gümüşe mukabil gümüşü, buğdayla buğdayı, arpa ile arpayı, hurma ile hurmayı, tuza mukabil tuzu satmayınız. Ancak eşit miktardan ve peşin olursa o müstesna. Her kim artırır veya fazla alırsa faiz alıp vermiş olur. Bunda alan ile veren arasında fark yoktur.”

Ozetleyecek olursak:

1. Kur'an da bahsedilen faiz, ekonomistlerin "reel faiz" dedikleri enflasyonun uzerinde gerceklesen faiz miktari imis. Matematiksel olarak reel faiz=0 kurali konmustur diyebiliriz.

2. Hem alan hem veren suclu ise reel faizin sifirdan kucuk olmasi da sifirdan buyuk olmasi da gunahtir demektir.

Ote yandan kumar tanimi icin uygun bir kaynak bulamadim ama su kosullari iceren durumlari kumar olarak atfedebiliriz:

1. Sonucu kesin olmayan bir olaya istirak etmek.
2. Kazanmaniz halinde maddi kazanc elde etmeniz, kaybetmeniz halinde maddi zarar etmeniz.

Simdi bu tanimlara bakarak mevcut yatirim araclarinin degerlendirmesini yapalim. (Yaziyi cok uzun buluyorsaniz asagida kalin harflerle sonucunu yazdim)

a. Banka'ya para yatirmak: Eger bankadan aldiginiz reel faiz=0 degil ise bu gunahtir. Sifir faizle yatiriyor olsaniz da gunahtir, enflasyonun uzerinde bir faizle yatiriyor iseniz de gunahtir. Zaten bankalar da sizden topladiklari bu parayi faiz kazandiklari kredilerde kulladiklari icin reel faiz=0 durumunda dahi gunah islemis oluyorsunuz (gunaha alet oldugunuz icin). O yuzden gunah islememek icin bankaya hic bir surette para yatirmamaniz gerekiyor.

b. Tahvil/Hazine Bonosu: Devlete verdiginiz borcun reel faizi sifira esit ise bunu yapabilirsiniz. Ancak genellikle bunlarin reel faizi sifirdan yuksektir, bazen de sifirin altinda gerceklesir. Bunlarin faizlerinin sifir olma olasiligi cok dusuktur. O yuzden gercek bir muslumanin bunlardan da uzak durmasi gerekir diye dusunuyorum. Enflasyona endeksli kagitlardan alip, enflasyonun uzerinde ellerine gecen faizi devlete geri veren vatandaslarimiz ise (baska bir kurali ihlal etmiyorlar ise) bunu yapabilirler. Neticede amac reel faiz=0.

c. Borsa: Borsada faiz kullanan sirketlere yatirim yapmak tahmin edeceginiz uzere yasaktir. Tum islami kurallara uyan bir sirketin borsada islem gordugunu varsayalim. Bu sirketin hisse senedini alip satmak kumar tanimi icerisine girer. Bir hisse senedini aldiginiz zaman onun gelecekte alacagi deger (temel ozelliklerinin yanisira) sansa baglidir. Bir hisse senedinin bes sene sonra hangi fiyattan islem gorecegini bilmiyoruz. Bu yuzden de alim satim oldugu zaman sansa bagli olarak (az ya da cok) kar veya zarar etme durumumuz soz konusudur. O yuzden bu da islama gore yasak olmalidir. Ama eger bir hisse senedini sadece dagittigi kar payi icin alirsaniz ve sonsuza kadar elinizde tutarsaniz, bu sirketin dagittigi kar payi (bence) gunah olmaz.

d. Altin/Gumus: Eskiden herseyin fiyatinin altin/gumus turu degerli madenlerle belirlendigi zamanlarda paranizin altinda durmasi gunah degildi. Ancak gunumuzde fiyatlar yerel para birimleri uzerinden belirleniyor, altinin degeri ise (bazi temel degiskenlerle birlikte) sansa bagli olarak degistigi icin kumar kategorisine girer. Bu yuzden altina yatirim yapmak gunahtir. Taki olarak altin almak (tuketim amaciyla) gunah olmayabilir, diger yasaklari kontrol etmek gerekir.

e. Doviz: Dovizin de altindan farki yoktur, degeri (bazi temel degiskenlerle birlikte) sansa bagli olarak degisir. O yuzden dovize yatirim yapmak da gunahtir.

f. Opsiyonlar: Opsiyonlarin degeri de sansa bagli olarak degisir. O yuzden bunlar da gunahtir.

g. Nemalar: Devletin verdigi nemalar da reel faizi sifir olmadigi icin gunahtir.

h. Gayrimenkul: Gayrimenkul fiyatlari da (temel faktorlerin yaninda) sansa bagli olarak degistigi icin alim-satim yapilmasi kazanc veya zarar dogurdugu icin gunahtir. Ancak bir gayrimenkulu sonsuza kadar elinizde tutmak kaydiyla ondan elde edeceginiz gelirler gunah kapsamina girmez.

i. Yatirim Fonlari: Yatirim fonlarinin cogunlugu yukarida bahsettigimiz enstrumanlara yatirim yaparlar. O yuzden bunlar da gunahtir. Istisnai olarak yatirimcilardan topladiklari paralari tamamen islami kurallara uyarak faaliyetlerde bulunan isletmelere pay karsiligi koyan fonlara yatirim yapilabilinir. Herkesin tu kaka dedigi Hedge Fonlar bu is icin bicilmis kaftandir.

Olaya bir de tuketim tarafindan bakalim:

a. Kredi almak: Kaynagi ne olursa olsun (ister devlet, ister ozel sektor, ister sahis) reel faizi sifir olmayan kredi kullanmak gunahtir.

b. Pesin fiyatina taksitle alisveris: Islami kurallara tamamiyla uyan bir sirketin ayni mali farkli fiyattan satmamasi gerekir. Enflasyon hic bir zaman sifir olmadigi icin pesin fiyatina taksit uygulanmasi pesin verenlere daha yuksek bir fiyat odettigi icin gunahtir. O yuzden boyle bir uygulama yapilmamalidir. Taksit uygulamasina gidilecekse taksitler enflasyon farkini icermelidir.

c. Kredi kartlari: Kredi kartlarini veren sirketler faiz geliri elde etmek amacini tasirlar. Eger kartlara uygulanan reel faiz sifira esit degilse bu kredi kartlarinin kullanilmasi gunahtir (kredi cekmeseniz bile, cunku faiz yemek isteyen bir sirkete bu eyleminde yardimci oldugunuz icin)

d. Sigorta: Sigorta sirketleri sizden topladiklari paralari genellikle gunah niteledigimiz enstrumanlara yatirirlar, o yuzden sigorta yaptirmak da gunahtir (alet oluyorsunuz). Eger islami kurallara gore sirketlere topladiklari paralari koyan bir sigorta sirketi varsa o zaman belki bu soruya farkli bir cevap verebiliriz. Bu sefer de sigorta yaptirmak kumar oynamak gibidir, neticede olay gerceklesirse bir kazanan ve bir kaybeden olacaktir. O yuzden bu da gunahtir.

Son olarak Ozel Finans Kurumlarina bir bakalim.

a. Eger bu kurumlar sizden topladiklari fonlari sirketlere hisse karsiliginda veriyor ise bu uygulama kurallara uygundur. Bu bizim yukarida "i" kisminda bahsettigimiz yatirim fonlariyla ayni kategoriye giriyor demektir zaten.

b. Leasing: Bunun kurallara uygun olabilmesi icin uyguladigi faiz orani reel faiz=0 olmalidir. Masraflar ayrica odenmelidir. Reel faizin ne olacagini onceden bilmedigimiz icin bu uygulamalarin cogunlugu sifirdan farkli bir reel faiz kullanir. O yuzden gunahtir.

c. Murabaha: Bu yöntemde müşterinin ihtiyaç duyduğu hammadde, makine v.s. onun namına satın alınır ve üzerine bir kar koyarak müşteriye devredilir. Mal bedeli müşteri tarafından ÖFK’ya taksitler halinde geri ödenir. Bunun kurallara uymasi icin en onemli sart musterinin ihtiyac duydugu hammaddeyi, makineyi nereden alacagini bilmemesi veya bunu yapabilecek beceriye sahip olmamasidir. Eger adamlarin elinde para (sermaye) olsaydi bu mali kendileri alabilir miydi sorusunun cevabi evet ise murabaha gunahtir. Bence bu sorunun cevabi her zaman evettir. Neticede OFK broker degil, adamlarin islevi finansman saglamak; musteri ise kendi hammaddesini nereden alacagini bilmiyorsa bence hic o isi yapmasin. Neticede bu bir finansmandir, uygulanan reel faiz sifirdan farkli ise gunahtir. Cogunlukla da reel faiz sifirdan yuksek oldugu icin gunahtir.

Ozetleyecek olursak islami sirketlerden hisse alan fonlarin disindaki tum yatirimlar gunahtir. Bana kalirsa OFK'lara para koymak da gunahtir. Ayrica yatirimi sadece tuketimi yaptiginiz para cinsinden yapabilirsiniz, degerli madenler uzerinden spekulasyon yapamazsiniz. Parayi harcarken de dikkatli olmalisiniz, cunku faiz her yerde (acik ve gizli olarak) karsimiza cikmaktadir. Gercek muslumanlarin bundan sakinmasi gerekir. Yoksa Kur'an da soylendigi gibi "Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar."

Bu arada AKP hukumetinin neden aklina gelmedi anlamak mumkun degil. Musluman yatirimcilar icin sadece enflasyon kadar faiz veren (reel faiz=0) tahvillerden piyasaya neden surmuyorlar? Bu tahvillerin ihracini da hazine direkt olarak kendisi yapabilir, borclanma maliyetleri de duser. Laiklerin de buna karsi cikacagini zannetmiyorum.

Not: Bu konularda diger bir kaynak da Hayrettin Karaman isimli ilahiyat profesoru imis. Ancak ben yanitlarinin bir kismini sevmedim, benimkilerle de celisiyorlar zaten. Bu arada Fethi Bey, kusura bakmayin dogru durust alternatifler sunamadim. Read More!

Yuh Artik: Rahmi Turan

Coktan secmeli sinav yapiyorum, tek soru ama biraz uzun.

Bakin Ahmet Altan 7 Mayis 2007 tarihinde ne yazmis:

"Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.
Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.
Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.
Cumhuriyet boyunca süren “kültürel bölünme” artık iyice keskinleşti.

Şimdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dansetmemiş, hiç karı koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde floresan lamba yakan, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var.

Diğer yanda ise kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dansetmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allah’a inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada gidilen bir gezmede içki de içmiş, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, Batı standartlarına yakın bir grup var.

Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.
Onları, Batı’daki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kilise müziği, dini resimler, İncil’in sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirecek kültürel bir zemin yok.
Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden farklı.
Hatta birbirine düşmanca.
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış.
Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar. Ve her seçimi kazanacak siyasi bir güçleri var artık.
İkinci grup ise azınlıkta. Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor. "


Bakin Rahmi Turan 19 Agustos 2007 tarihinde ne yazmis:

"BİR süre önce, Fransız Le Monde Gazetesi'nde, Türkiye ile ilgili önemli bir yazı çıktı...

Ülkemizin bugünkü durumuna adeta ayna tutan ilginç yorumdan bazı bölümleri beraber okuyalım:

"Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.
Bu ülke, korkulduğu gibi ırk ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.
Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.
Cumhuriyet boyunca süren 'kültürel bölünme' artık iyice keskinleşti.

Bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türkü ile arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş, karı-koca birlikte hiç lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli, kalabalık bir kitle var.

Diğer yanda ise, kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allah'a inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, Batı standartlarına yakın bir grup var.

Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.

Onları, Batı'daki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kültürel bir zemin yok.
Hayatları, inanışları, zevkleri birbirinden farklı.Hatta birbirine düşmanca...
* * *
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmıştır.Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Ve her seçimi kazanacak siyasi güçleri var.

İkinci grup ise azınlıkta...

Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.

Bu noktada da tarihi bir çelişki ortaya çıkıyor."

Sorumuz geliyor.

Asagidaki ifadelerden hangileri dogrudur:

a. Rahmi Turan bu yaziyi Le Monde Gazetesinden degil, Ahmet Altan'dan asirmistir.
b. Le Monde bu yaziyi Ahmet Altan'dan asirmis, sonra yaziyi Turkce basmistir. Rahmi Turan da bunu " " isareti arasinda gosterdigi icin ortada bir sorun yoktur.
c. Olay "b" sikkinda soylendigi gerceklesmistir ama Rahmi Turan bazi kelimeleri degistirdigi icin problem vardir.
ç. Le Monde bu yaziyi Ahmet Altan'dan asirmistir. Tesadufen Rahmi Turan da bu yaziyi neredeyse aynen Ahmet Altan'in yazdigi sekilde tercume etmistir. Tesaduf iste.
d. Rahmi Turan ve Ahmet Altan aslinda ayni kisilerdir, o yuzden problem yoktur.
e. Rahmi Turan ve Ahmet Altan ayni kisilerdir, ama Ahmet Altan kendi yazdigi yaziyi Le Monde gazetesinde gordugunu dusundugu icin bunamistir. Acilen doktora gorunmesi lazimdir.
f. Rahmi Turan aslinda bunamistir, Ahmet Altan'in yazisini okurken gozlerinin onune Le Monde yazisi geldiginden kazayla Ahmet Altan diyecegine Le Monde demistir.
g. Ortada bir problem yoktur cunku iki yazi ayni degildir. En son cumlede Ahmet Altan paradoks demistir, Rahmi Turan ise celiski demistir. Suclu turkce kelimeler kullanmayan Ahmet Altan'dir, hatasini duzelttigi icin Rahmi Turan'a tesekkur borcludur.
h. Rahmi Turan yer darligi cektigi icin yaziyi kisaltmistir, buna ragmen yer bollugu ceken yazarlarin kullandigi "* * *" paragraf ayiracini kullanarak yer israfi yaptigi icin hatalidir.
i. Aslinda bu yazinin orijinali Rahmi Turan tarafindan 1987 yilinda "Kara Murat: Olum Yolu" kitabinin 105. sayfasinda yayinlanmistir. Bu yaziyi asil Ahmet Altan asirmistir. Ayni zamanda arkadaslar arasinda Rahmi Turan'a "Nostradamus Rahmi" de denir.
j. Burasi Turkiye, iki tane ODTU'lu 40 tane makaleyi calip piskin piskin "biz yazmistik" derken Rahmi Turan'i yanlis kaynak gosterdigi ve yaziyi degistirdigi icin elestirmek elestirilecek bir davranistir. Rahmi Turan'a bu davranisindan oturu 10000 YTL prim verilmesi gerekir, en azindan digerleri gibi "kendim yazdim" demiyor. Alkis.

Dogru cevabi bilen okuyucularimiz arasinda yapilacak cekiliste 2 okuyucumuza ODTU Edebiyat Doktorasi derecesi verilecektir.

Bu arada okuyucularimizdan bir tanesi bu yaziyi Ahmet Altan, Ertugrul Ozkok ve Rahmi Turan'a gonderirse sevinirim; onlarin da bu konudaki goruslerini ogrenmek isterim.

Not: Bu yaziyi ben yazdim ama fikir (ya da bunu ortaya cikaran) Ekonomi Toplum blogundan Keynesian006 isimli okuyucumuza aittir. Tesekkur ediyoruz. Read More!

Elektrik Fiyatlari

Serhan Cevik Turkiye'deki elektrik fiyatlarinin Avrupa ortalamasinin yarisindan biraz fazla oldugunu soyluyor. Benzin fiyatlari ise Avrupa ortalamasinin uzerinde seyrediyor. Demek ki Turkiye'de elektrikle calisan (gece prize tak, pilleri sabaha kadar doldur; pil biterse benzinle calismaya devam eden) otomobil uretmenin zamani coktan gelmis. Gerci tuple calisan otomobiller de guzel fikir, bir sekilde Avrupa'ya ithal ederek iyi para kazanabiliriz. Read More!

Islamda Faiz (1. Bolum)

Ben muslumanliktan cok anlamam, yine de islamda faizin ve kumarin yasak oldugunu duymustum. Izlenimlerden Fethi Bey de su soruyu yoneltince bir tartisma baslatayim dedim:

"Geleceğe dönük planlarda birçok insan İslamdaki faiz yasağı sebebiyle içinde tahvil, bono, banka faizi olan alternatiflere yönelemiyor. Bu konuda "aslında bunlar faiz değildir" dışında pratik öneriler getirebilir misiniz?"

Bu soruya cevap verebilmek icin once Islam'daki yasak nedir, boyutlari nelerdir bir ogrenmemiz gerekiyor. Ilk buldugum kaynak sunlari soyluyor:

...Bu konuya ayrılmış bulunan Bakara Suresi’nin 275-279. ayetlerinde şöyle buyrulur: “Faiz yiyen kimseler (kabirlerinden) tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların bu hali, alışveriş de (ticaret) faiz gibidir demelerindendir. Oysa ki Allah, ticareti helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse geçmişte olan kendisinindir ve işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar. Allah faizi mahveder, sadakaları çoğaltır. Allah hiçbir günahkâr kâfiri sevmez. Ey iman edenler, Allah’tan korkun, eğer gerçekten inanıyorsanız, faiz olarak arta kalan (ana paranın üzerindeki) miktarı almayın. Şayet bunu yapmazsanız (faize devam ederseniz), Allah ve Rasulü ile savaşa girdiğinizi bilin. Tövbe ederseniz ana sermayeniz sizindir. Ne haksızlık ederseniz, ne de haksızlığa uğratılırsınız.”

Bu ayette Allah Teala, faiz ile alışverişin farklı olduğunu vurgulayıp, faiz alıp vermenin dünya ve ahiretteki kötü sonuçlarına işaret etmiş, bu arada, ana paradan fazla kısmın da faiz olacağını belirtmiştir. Kur’an’ın bu üslubu faiz yasağı konusunda açık ve kat’î bir delalettir. Öte yandan bu ayetlerde geçen “riba” kelimesi, kapalı bir kelime olmayıp, vahyin ilk muhatabı olan Araplar arasında bilinen ve uygulanan yaygın faiz şeklini ifade eder. O da, vadeye karşılık alacakta artış yapma uygulamasıdır.

Buna ilave olarak Hz. Peygamber, kendi döneminde uygulanan işlemleri ve alım-satım türlerini de, ya faize yol açacağı, ya da faiz olduğu için yasaklamıştır. Mesela “eşya-yı sitte” veya “emval-i ribeviyye” hadisi diye meşhur bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Altına mukabil altını, gümüşe mukabil gümüşü, buğdayla buğdayı, arpa ile arpayı, hurma ile hurmayı, tuza mukabil tuzu satmayınız. Ancak eşit miktardan ve peşin olursa o müstesna. Her kim artırır veya fazla alırsa faiz alıp vermiş olur. Bunda alan ile veren arasında fark yoktur.” (Buhari, Bûyu/77-81. Müslim, Mûsakât, 79-85 )

Diger bir kaynak ise Islami kurallara uygun bankacilik yapan ozel finans kurumlarinin faaliyetlerini irdelemis. Ben bu konudaki goruslerimi daha sonra aciklayacagim, simdilik onlar ne demis bir bakalim:

"1- Mudaraba ve Muşaraka:
Fon kullandırma bakımından İslamî bankacılığın özünü oluşturan yöntemlerdir. Ancak getiri sağlamada uzun vadeli olduğundan, bu muamelelere yeterli oranda yer verilemektedir. Mudaraba ve Muşarakanın şeriatı uygunluğu tartışılmaz bir hususdur.

2- Leasing İşlemleri:
Finansal kiralama kanununa uygun olarak yapılan leasing işlemleri makine ve teçhizatın kurumca satın alınarak müşteriye kiralanması ve bedelinin taksitler halinde geri alınması işlemidir. Bizce faiz yasağı kapsamı dışındadır.

3- Murabaha:
Bu yöntemde müşterinin ihtiyaç duyduğu hammadde, makine v.s. onun namına satın alınır ve üzerine bir kar koyarak müşteriye devredilir. Mal bedeli müşteri tarafından ÖFK’ya taksitler halinde geri ödenir.
Murahabanın örtülü faizi içerdiği, normal ticarette bulunması gereken risk faktörünü içermediği, getirinin önceden belli olması nedeniyle ticarî kârdan ziyade faize benzediği ileri sürülmektedir. Bu tenkitleri haklı görmenin mümkün olmadığını düşünmekteyiz. Şöyle ki;

• Murahaba şekil olarak sipariş üzerine yapılan bir ticarettir ve bu şekilde ticaret her piyasada yaygın bir uygulamadır.

• Fiyatlamada kullanılan maliyet artı (cost plus) yöntemi normal ticarette sık kullanılan bir metottur. Ticarette satıcının maliyetin üzerine belirli bir yüzde kar payı koyması son derece olağandır. Yani kar marjı önceden bellidir.

• Murahabanın normal ticaretteki riski içermediği iddiası da doğru değildir. Çünkü aynen normal ticarette olduğu gibi alıcının (müşterinin) ödememe riski vardır. Buna literatürde piyasa riski veya karşı taraf riski denir.
Murahabadaki vade farkının diğer bankalardaki faiz oranı civarında seyretmesi nedeniyle aslında örtülü faiz olduğu çok tenkit edilen hususlardan biridir.
Bizce bu eleştiri de yersizdir. Çünkü piyasadaki her tüccar, peşin fiyatın üzerine vade farkını koyarken enflasyon oranını hesap etmek zorundadır. Bu oranın altındaki vade farkı satıcıyı zarar ettirir. Aynı şekilde ÖFK’lar da murahaba işleminde maliyet bedelinin üzerinde en az enflasyon oranı kadar vade farkı koymak durumundadır. Enflasyon oranı ise faiz oranını belirleyen başlıca unsurdur ve faizle az çok paralel seyreder. Dolayısıyla vade farkı ile faiz oranının birbirine yakın olması doğal, hatta ekonomik bir zarurettir.
Bu nedenle, vade farkının faiz oranına yakın olması murahaba işlemine faizli işlem niteliğini kesinlikle kazandırmaz. Yukarıda belirttiğimiz gibi; özel finans kurumları faize dayalı bir ekonomide faaliyet göstermektedirler; fon kullandırmadaki fiyatlamaların mevcut faiz oranından etkilenmemesi mümkün değildir.
Bu açıklamalarımız aynen leasing işlemleri için de geçerlidir.

4- Mal Karşılığı Vesaikin
Alım-Satımı
Özel Finans Kurumlarına ait fon kullandırma şekilleri arasında “gri alan” oluşturan bir yöntemdir. Vadeli olarak gerçekleştirilmiş bir ihracat partisine ait belgeler, ihracatçıdan peşin para karşılığı satınalınır; sonra aynı ihracatçıya vade farkı eklenerek geri satılır, bedeli taksitlerle geri alınır. Örneğin, 50 bin dolarlık vesaiki, kurum müşteriden 45 bin dolara satın alır ve bu tutarı kendisine peşin olarak öder; aynı anda belgeleri ona vadeli olarak 50 bin dolara geri satar. 5 bin dolar kurumun kârı, müşterinin maliyetidir.
Ne kadar iyi niyetle bakılırsa bakılsın, bu işlemin bir iskonto muamelesi olduğunu göz ardı etmek çok güçtür. Gerçi, söz konusu belgelerin malı temsil ettiği ve alınıp satılanın murabahada olduğu gibi, ticarî bir mal olduğu, kısaca yapılan işin ticaret olduğu iddia edilebilir. Ancak, böyle bir savunmasının geçerliliği çok tartışmalıdır. Çünkü bu muameleye konu olan ihracat, bitmiş bir ihracattır. Mal, Türkiye gümrüklerinden çıkmış, muhtemelen alıcının bulunduğu ülkeye vararak, gümrükten geçmiştir veya en azından Türkiye sınırları dışında bir yerde yoldadır. Her hâl ve kârda, söz konusu belgelerdeki malın mülkiyeti artık ihracatçıda değildir. Ancak, ihracatçı alacaklı durumdadır ve bu belgeler arasında bulunması gereken, lehine düzenlenmiş bir poliçe veya senet alacağının kanıtıdır. Kurumun satın aldığı ve geri sattığı belge, malın kendisi olmadığına göre, malla ilgili alacağın kanıtıdır. İhracatçının vadeli alacağı bugünden kendisine ödenmiş ve karşılığında bir bedel tahsil edilmiştir. Başka ifadeyle, müşteriye zaman satılmıştır. Bunun finanstaki ismi paranın zaman değeridir ve karşılığında alınan, verilen faizdir, ribadır.
Yabancı ithalatçının ve bazen de ayrıca kefil olan bankanın imzasını taşıyan poliçe veya senet bir finans enstrümanıdır. Bu belge ithalatçı tarafından nakit ödemeye bir alternatif olarak düzenlenir. Yani, dışalımcı malın mülkiyetinin kendisine aktarılması karşılığında, böyle bir borç belgesi düzenlemiştir. Bu senet iki amaca hizmet eder:
a- Sözkonusu dış ticaret işleminden doğan borç-alacak ilişkisini kanıtlar.
b- İhracatçının, vadeyi beklemeden ihracat bedelini bir banka veya mali kurumda iskonto etmek suretiyle nakde kavuşmasını sağlar.
Buradan çıkacak bir sonuç; ÖFK’nın bitmiş (sevk sonrası) ihracatı değil, hazırlık aşamasındaki (sevk öncesi) ihracatı desteklemeye uygun yapıda olduğudur. İhraç edilecek malın bünyesine girecek ham madde ve ara mallar ihracatçıya murabaha yoluyla kazandırılabilir. Veya hazır bir mamûl malın ihracatı söz konusu olduğu hallerde, bu mal yine murabaha yöntemiyle ihracatçıya satılabilir. "


Yazi uzadi, ikinci bolumunde arastirmamiza devam edecegiz. Read More!

Reel Faiz Nasil Hesaplanir?

Deniz Gokce bu konuda guzel, kapsamli bir yazi yazmis.

Ben de 8 ay once bu konuda guzel bir yazi yazmistim, asagiya aktariyorum:

Reel faiz olmasi gerekenden daha yuksek soylemine Serhan Cevik de katilmis. Reel faiz oyle bir sey ki bugunden ne olacagini tahmin etmek NBA sampiyonunun kim olacagini onceden tahmin etmek gibi bir sey. Ne olabilecegi hakkinda simdiki faiz oranlarina bakarak tahmin yurutebiliyoruz ama yine de ne olacagini bilmiyoruz gercekten.

Mesela gecen sene faizler sene basinda %14 civarinda idi, Merkez Bankasi enflasyon hedefi %5, piyasada yapilan anketler ise enflasyonun %6 civarinda olacagini tahmin ediyordu. Gecen sene insanlara 2006 yilinda reel faizler ne olacak diye sorsaydik alacagimiz cevap %8-9 civarinda bir rakam olurdu herhalde. Peki 2006 yilinda reel faizler gercekten ne kadardi? Enflasyon %10'a yakin gerceklestigine gore 2006 yilinda da reel faizler sadece ve sadece %4 olarak gerceklesmis efendim.

Oncelikle bir konuyu acikliga kavusturalim. Gecen senenin ortalarindan itibaren "dunyanin en yuksek reel faizini oduyoruz" seklinde iskembeden atilan iddialari duyuyoruz. Bilmeyenler icin soyleyelim, gecen senenin basinda Brezilya'da faizler %17'nin uzerinde idi ve 2006 yilinda Brezilya'da enflasyon %3 olarak gerceklesti. Demek ki 2006 yilinda Brezilya'daki reel faizler %14'un uzerinde gerceklesmis. Tabii Turk insani kendi basina arastirmasini, hesaplama yapmasini sevmediginden ekonomi kose yazarlari da iskembeden sallamakta bir sakinca gormuyorlar.

2007 yilindaki reel faizler olmasi gereken noktada mi sorusuna geri donmeden once reel faizlerin nasil hesaplanmasi gerektigine bir bakalim. Reel faizler nominal faizlerden gerceklesen enflasyon orani cikarildiginda geriye kalan faizlere denir. Nominal faizlerin sene basinda %20.5 seviyesinde oldugunu biliyoruz. O zaman bulmamiz gereken tek sey 2007 yilinda enflasyonun ne seviyede gerceklesecegidir. Bunun icin Merkez Bankasinin hedefledigi enflasyon oranina mi bakmaliyiz, yoksa duzenlenen anketlerde beklenen enflasyon oranina mi? Cevap hicbiri. Dogru cevap hazine bonosu alan yatirimcilarin agirlikli enflasyon beklentisi ve bunun standart sapmasi olacak. Neden bu kisilerin beklentisi onemli de, diger kisilerin beklentisi onemli degil? Cunku parayi bastirip bonoyu alanlar bunlar da ondan.

Teorik olarak enflasyon beklentisi nominal faizlerin seviyesini belirler, reel faizlerin uzerinde beklenen enflasyon oraninin standart sapmasi daha onemlidir. Gecen sene insanlar enflasyonun %6 civarinda cikacagini beklerken enflasyon 4 puan daha yuksek cikarak bir cok bono yatirimcisinin canini yakti, volatilitenin cok da dusuk olmadigini yatirimcilara gosterdi. Ayni yatirimcilar 2007 senesinde ayni hataya dusmek istemiyorlar, bunda da haklilar. (Sutten agzi yanan yogurdu ufleyerek yer durumu)

Simdi Serhan Cevik cikip da "reel faizler secim yilinda %10 olmalidir" diye buyurursa bizim ona soyleyecek tek seyimiz var. Baba elinin altinda milyarlarca dolarlik fonlar var, Morgan Stanley hem kendi parasini hem musterilerinin parasini OLMASI GEREKENDEN en azindan 350 baz puani fazla faiz veren Turk Hazine Bonolarina yatirirsa ve bu yatirima 1'e 5'lik bir kaldirac uygularsa senelik %17.5'luk bir "alpha" yaratir ki 2007 senesine damgasini vurur, sene sonunda calisanlarina milyon dolarlik bonus (ikramiye) dagitirlar. Elinizi kolunuzu tutan yok. Buyrun piyasaya.

Goreceginiz uzere nominal faizler 6 aydir ayni seviyelerde seyrettigine gore demek ki ortada bizim ortaya koyamadigimiz veya rakamlara dokemedigimiz, ama piyasalar tarafindan fiyatlandirilan bir risk var. Bu isi Merkez bankasinin kisa vadeli faizleriyle de aciklamamiz mumkun degil, cunku uzun vadeli faizler de yuksek.Serhan Cevik olaya yatirim acisindan degil, ekonominin temel gostergeleri acisindan yaklasmis. Bu acidan baktigimizda borclari reel olarak azalmaya baslayan bir ulkenin gercekten de yuksek reel faiz vermesi normal degil. Biz de bunu biliyoruz da enflasyonun 2007 senesinde %10'un altinda olacagini nereden cikarmis onu tam anlayamadik. Belki de enflasyon %15 olacaktir, bunun boyle olmayacaginin garantisi var midir? O zaman bonozedelere enflasyon farki kadar ekstra bir odeme yapilacak mi?

Reel faizlerin ne oldugunu onceden bilmenin yolu enflasyona endeksli bonolardir. Bunlara yillar oncesinden gecmis olmamiz gerekirdi ama hala nedense (cahilligimizden olabilir) ayak suruyoruz. Burada yapilan yatirimcilara reel faiz uzerinden bono satmaktir, enflasyon yuksek cikarsa enflasyon farkini da yatirimcilara odemektir. Boyle yaptiginiz taktirde enflasyon riskini yatirimcinin sirtina yuklememis oluyorsunuz, neticede daha dusuk faizlerden borclanmaniz mumkun hale geliyor. Ortada boyle bir enstruman olsaydi reel faizlerin gercekten ne oldugunu bilecek ve ona gore konusabilecektik.

Not: Subat ayinin sonlarina dogru enflasyona endeksli bonolar piyasaya suruldu ve bu bonolarin odedigi faiz %10'un biraz altinda idi. Read More!

En yüksek reel faiz nirde?

Geçen hafta bazı gazetelerde aşağıda gördüğünüz kaynağı belirsiz tabloyu içeren bir haber vardı. Ben bu tabloyu Radikal'deki haberden aldım. Tabii, nasıl bir mazoşist duyguyladır bilmem, bizde gazetecilerin tek derdi her fırsatta kendi ülkelerine dayak atmaya çalışmak olduğundan bu haberlerin hepsinde en yüksek faizin Türkiye'de olduğuna dikkat çekilmişti. Benim ilgimi ise listenin ikinci sırasında yer alan İzlanda çekti. Her ne kadar çok küçük olsa da batılı ve de zengin bir ülke olan İzlanda'nın neden bizimle faiz yarışına girdiğini merak ettim. Bu merakımı gidermek için de bu ülkenin merkez bankasının internetteki sitesine bir ziyarette bulundum.

Yok hayır, dertleri "yüksek faiz-düşük kur" politikası uygulayıp ülkelerine sıcak para çekmek değilmiş. Yapmaya çalıştıkları şey sadece enflasyonu düşürmek! Nasıl, şaşırdınız değil mi? Yahu enflasyonu düşürmek için bu kadar yüksek faiz verilir mi be!!! Bizim bildiğimiz faiz sadece kuru düşürüp ülkeye sıcak para çekmek için yüksek tutulur. Biz enflasyonla mücadele falan bilmeyiz.

Sıkı durun, şimdi daha da şaşıracaksınız. İzlanda'da enflasyon ne kadar dersiniz? Geçen yıl bir ara yüzde 8'e kadar çıkmış ama şu anda yüzde 4 civarında. Yani bizim ulaşmak için uğraşıp durduğumuz seviye. Fakat adamlar ille de yüzde 2.5 olsun diye tutturmuşlar. Şu kadarcık fark için zavallı İzlanda halkının paracıklarını carry trade'ci asalaklara pompalayıp duruyorlar. Bakın şimdi merak ettim, İzlanda'da da Ege Cansenler ve Güngör Uraslar var mı acaba?

Bizim dinozor köşe yazarları bunu bir türlü anlamayacak ama bari siz anlayın. Bugün dünyada modern merkez bankacılığında tek hedef fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu hedefe ulaşmak için kabul gören tek yol ise faizlerle oynamaktır. Enflasyon yükselişe geçince merkez bankaları faizleri iç talep üzerinde etki gösterinceye kadar yükseltmeye çekinmez. Aha buyrun, geçmişinde bizim gibi bir yüksek enflasyon tecrübesi olmayan İzlanda bile 2004 yılından bu yana faizi sürekli artırarak neredeyse bizimle aynı seviyeye getirmiş. Bizim Merkez Bankası da 2002'den beri faizlerle oynayarak enflasyonu düşürmeye çalışıyor. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin, bu konuda başarısız oldukları söylenebilir mi? 2002 başında yüzde 70'lerde olan enflasyon bugün yüzde 7'lerde. Ekonomi de fıstık gibi büyüyüp gidiyor. Daha ne istiyorsunuz anlamadım ki? Bırakın adamları da rahat rahat çalışsınlar.

Ha, bu arada belki İzlanda'da reel faizin ne kadar olduğunu da merak etmişsinizdir. Hemen söyleyelim. Eğer mevcut enflasyon oranlarını yani yüzde 4.2'yi dikkate alırsanız reel faizleri yüzde 9.6 ediyor (1.1425/1.042=1.096). Aynı hesapla Türkiye'deki reel faiz ise şu anda yüzde 9.2 düzeyinde çıkıyor (1.1725/1.074=1.092). Şimdi söyleyin bakalım, dünyada en yüksek reel faiz nirde?

Read More!

Faizi kökleyip, istikrarı pekiştirmeye ne dersiniz ?

Aşağıdaki yazıyı Mart 2007’de kaleme almış ama yayınlamayı unutmuşum. Batı Cephesinde değişen pek bir şey olmadığı için güncelliğini yitirmiş sayılmaz.

‘‘ Gündemi günü gününe takip etmek; kavrayışımızı zayıflatır, olup biteni anlamamızı engeller. Eser Karakaş’ın bir zamanlar söylediği gibi; ülkemizde ilk bakışta sanki çok şeyler oluyormuş gibi gözükür ama aslında hiçbir şey olmaz. Bir atlı karınca üzerindeyiz, devimim var ama dairesel, belli zaman aralıklarıyla aynı şeyleri tartışıp duruyoruz.

Sabah kalktım ve gazeteleri okumaya başladım (iki haftada bir yaparsanız çok zarar veremezler). Ekonomi sayfalarında yazılanları ciddiye alacak olursak büyükçe bir dalga ülkemizi fena halde sarsmaktadır. Borsa (Borsa Yorumları) dibe vurmuş, faizler yükselmiş ve en vahimi dolar 1.4’e fırlamış. Asaf beyin 3.5 bariyerine pek fazla bir şey kalmamış (bildiğiniz gibi ‘kriz’ diyebilmemiz için doların 3.5’un üstüne çıkması gerekiyor). Belkide ‘cari açık’ uyarıları yapan ‘yüksek faizle sicak para çekiliyor, sonumuz nereye varacak’ diye başımızın etini yiyen büyüklerimizi daha fazla ciddiye almalıydık. Okumuyorum, ama bu dalgaya da derin manalar yükleyenler olacaktır. Üç aydan gerisini ‘hatırlamakta’ zorlandığımız için, manaların ‘manasızlığını’ işaret eden çıkmaz nasıl olsa.

Şimdi durumumuza bir bakalım. Ülkemiz batmak üzere midir, ona karar verelim. Dalgalanın artçıları da gelecek. Hem gelmese ne farkeder ? İlerde bizi bekleyen başkaları olmayacak mı ? (Bu cümleleri geçen seneki dalga sırasında yazdığım yazıdan aynen kopyaladım, takdir edersiniz bundan sonra gelecek yaklaşık yüz kadar dalga için benim de ‘ekonomik’ davranmam gerekmekte). Özetle söylemek istediğim şu: Her bir dalgayı teker teker ele alamayız. Bunlardan önümüzde ‘yüzlercesi’ var. Bu kapsamda ne Merkez Bankasi’na görevler biçmenin anlamı var, ne de kendimizde özel bir eksiklik bulmanın.

Dalga ortamının karakteristiği nedir ? Sizi yukarı doğru sürüklerken, aslında aşağı doğru hareket için enerji toplaması, veya bunun tam tersi. Sinüsoidel devinim. Bunun farkında olmayan bir Merkez Bankası, müdahaleleri ile gereksiz yere dalgalanmayı artırabilir.

En çok neden korkuyoruz ? Sermayenin bizi terk etmesinden, değil mi ? Ama HAVUZUN BİR PARÇASI OLMAYA DEVAM ETTİĞİMİZ SÜRECE, giden geri gelir. Daha sonra yeniden gitmek şartıyla elbette. Fakat dert etmeyin. Sonra yeniden gelecekler. Böyle sürüp gidecek. Tek yönlü ve sürekli hareket imkansız. Başınız mı döndü ? Yapmayın. Dalga kuramı da yetersiz aslında, üzerine bir de Kaos teorisini eklemlemek gerekiyor.

Ben dalga havuzunda aktif para politikalarına inanmıyorum. Ulusal para otoritesinin gücünün sınırları var. Bu Türkiye için de geçerli, ABD için de. Kamu maliyesi hala işin merkezinde duruyor, değişen hiç bir şey yok. Her ne kadar cıvıtma eğilimi gösterse de, özellikle geçen sene piyasalardan yediği yumruktan sonra hükümetin kamu maliyesini koyvermeyeceği anlaşıldı. Şimdilik faizleri tutup işin çığrından çıkmasını engelleyen bu gibi. Eğer Merkez Bankası faizleri hazinenin ödeme kapasitesinin üzerine pompalamak gibi ahmakça bir davranış sergilemediği takdirde, TL niye tek yönlü ve kalıcı hareket yapsın ki ?

Hepimiz sıkı maliye politikalarının istikranın temel unsuru olduğunu kabul ediyoruz değil mi ? Sıkı maliye politikaları ne sonuç yaratır hocam ? Borçlanma ihtiyacını azaltarak ‘faizleri baskılar’. Ama biz eğer ‘yüksek faizle’ gelen istikrara inanıyorsak, hükümetin bırakın maliyeyi sıkmayı, alabildiğine koyverip gitmesi faydalı olmaz mıydı ? Bu şekilde ‘faizi kökler’ istikrarımızı pekiştirebilirdik. Dalga malga kalmaz, her bir tarafi süt liman yapabilirdik. Buyrun ‘yüksek faiz-düşük kur’ teorisyenleri. Açıklayın lütfen.

Eğer zaman bulabilirsem ‘yüksek faiz-düşük kur’ kuramını evire çevire pataklayacağım. Bu kuramı savunanların bırakın matemetiği, toplama çarpmayı bile bilmediklerini size göstereceğim. İçimdeki şiddet eğilimlerini ancak bu şekilde ‘faydalı’ işlere kanalize edip iyi bir yurttaş haline dönüşebiliyorum. Şimdilik hoşçakalın.’’

Ahmet Çavuşoğlu Read More!

Altin

Bir okuyucumuz su mesaji gondermis:

"YILIN İLK YARISIDA YAPTIĞINIZ YORUMA GÖRE ALTINDA ÇIKIŞ OLMAYACAĞINI YERİNDE SAYACAĞINI BELİRTMİŞTİNİZ.

BUGÜN ALTIN,REKORA KOŞUYOR. ŞU AN ALTIN FİYATI:735,99 BURADA TAHMİNİNİZ TUTMADI. SORUM,BU YÜKSELİŞ DAHA NE KADAR SÜREBİLİR? TÜRK EKONOMİSİNE ZARARI MI YOKSA FAYDASI MI OLUR?"


Piskin bir cevap verelim. Tahmini yaptigim 8 Ocak 2007 tarihinde 1 gram altini Turkiye'de 28.54 YTL'den satin alabiliyordunuz. Bugun ise ayni 1 gram altini 28.67 YTL'den satabiliyorsunuz. Goreceginiz uzere altin fiyatlari benim tahmin ettigim gibi yerinde saymistir. Nasil cevap ama?

Tabii TEGV'e 10 YTL bagis yapan bir okuyucumuz bu soruyu yoneltmis olsaydi bambaska bir cevap verebilirdim. Bu cevabi ogrenmek istiyorsaniz TEGV'e 10 YTL bagis yapmaniz, ya da sene sonunu beklemeniz gerekecek. Yine de Arif olan yukarida verdigim cevaptan da gercekte ne cevap verecegimi anlayabilir. Read More!

Enflasyon ve Buyume

Orhan Karaca enflasyon ve buyume uzerine iki tane yazi yazmis. Oncelikle ekonominin bu sene %5 civarinda buyuyecegi tahminini yapiyor, veriler de buna isaret ediyor. Ote yandan enflasyonun da %6-7 araliginda gerceklesecegini soyluyor.

Hemen arsivlere gittim ve 2 Subat tarihinde Deniz Gokce enflasyon icin %4.8 tahminini yaparken ben %6-7 arasinda gerceklesecek tahminini yaptigim yaziyi buldum. Eski okuyucularim benim karamsar oldugum iki konunun enflasyon ve issizlik oldugunu iyi bilirler. Bugun enflasyon konusuna deginecegim. Ben senenin basinda "uzmanlar" %4'luk enflasyon hedefine bakip reel faizler %14 seklinde hesaplamalar yaptiklari zaman enflasyonun hedefin uzerinde gerceklesecegini savunuyordum. Eger Merkez Bankasi gercekten enflasyonu indirmek istiyorsa faizleri arttirmalidir diyordum. Neticede benim hakli oldugum ortaya cikmis oldu. Enflasyon ne bu sene ne de gelecek sene %4'e inmeyecektir.

Niye boyle diyorum? Simdi faizleri indirmeye basladik. Bunun arkasi gelecek, 1-2 puanla sinirli kalmayacaktir. Bu da faize duyarli sektorlerde buyuk bir canlanmaya neden olacaktir. Bankalar simdi bosuna yukselmiyorlar. Ic talepteki toparlanmayla birlikte buyume de hizlanacak ve bu enflasyonu dusurucu degil yukseltici bir etki yapacaktir. Ote yandan TL'deki degerlenme onumuzdeki yilda azalacak ve doviz cephesinden enflasyondaki azalmaya bu seneki kadar bir destek gelmeyecektir. Ucuncu olarak Cin ve Hindistan'in hizli buyumesinin bir neticesi olan yuksek petrol fiyatlari, yuksek hammadde fiyatlari ve yuksek gida fiyatlari etkisini surdurmeye devam edecektir. Hindistan'in buyumesi de %9'un uzerine cikmis, Cin neredeyse %12 ile buyuyor. Guncel Analizde yayinlanan su yazi gida fiyatlarindaki yukselisi gozler onune seriyor.

Kaldi ki hukumet istihdami arttirmak uzerine "3 aylik acil eylem plani" seklinde saklabanliklara da baslamis vaziyette. Yani ekonomik buyumeyi destekleyecek politikalari uygulamaktan cekinmeyeceklerdir. (Yine de issizlik oranini %7 gibi bir rakama dusurebileceklerini zannetmiyorum)

Bu sartlar altinda ben enflasyonun %4'un altina dusecegini dusunemiyorum. Merkez Bankasi da maalesef hayal kuruyor. Bu son cumleyi okurken benim genelde Merkez Bankasini destekleyen yazilar yazdigimi da aklinizda bulundurun. Neticede 2008'de ekonomik buyume devam eder ama enflasyon da %5'in uzerinde seyreder diye dusunuyorum. Read More!

Carry Trade Nedir?

Bir okuyucumuz carry trade nedir diye sormus ve su soruyu yoneltmis:

Carry trade'i kimler yapıyor? Hedge fonlar mı? Bir de buradaki mantığı tam çözemedim. Japonya merkez bankası kime hangi teminata güvenerek Kredi veriyor? Bu işleyişi anlatabilir misiniz?

Bilenler cevap versin. Bilmeyenler cevabi arastirip bulsunlar (buradaki yorumlara bakmadan bulun).

Bir de ek soru sorayim: bu isi yapmanin tek yolu Japnya'dan borc para almak mi (japon yeni satip carry trade yaptigimizi varsayin)?

Carry trade hakkinda su iki yaziyi okuyarak da guzel bilgiler edinebilirsiniz:
1. Ertuğ Yaşar: Bir carry trade masalı
2. İzlanda Kronasızedeler Read More!

Borsada Yatirim (Ikinci Bolum)

Niye al-sat yapmayi sevmedigimi acikliyordum. Borsadaki bugunku gelismelerle paralel bir ornek vereyim. Hatirlarsaniz gecen Cuma gunu "Ben Demistim" baslikli bir yazi yazmis ve bu yazida 4 hafta once AKBNK 7.2 iken bankalarin cok ucuz oldugunu soyledigimi soylemistim.

Diyelim ki 17 Agustos tarihinde AKBNK'i ucuz diye 7.2 YTL'den aldim ve gecen Cuma'ya kadar bekledim. Cuma gunu AKBNK iyice yukseldigi icin (ne bileyim grafige bakip teknik analiz vs. yaptigimi farzedin) "nasilsa son 1 aydaki seyrettigi seviyelere doner, ben de ucuz fiyattan tekrar alirim" dusuncesiyle sattigimi varsayin. Demek ki alis fiyatim 7.2 satis fiyatim 8.8 YTL olarak gerceklesmis. Bu durumda hisse basina 1.6 YTL kar yapiyorum ve bunun vergisi olarak da 0.16 YTL kesinti yapiyorlar. Ayrica al-sat komisyonu da %0.5, yani yaklasik olarak hisse basina 4.5 kurus olarak gerceklesecek demektir. Demek ki 8.8 YTL'den sattiktan sonra ertesi tekrar almak istersem en fazla 8.6 YTL gibi bir fiyat odemeliyim.

Iyi de ben bu al-sat'i kar yapmak icin yapiyorum degil mi? O yuzden en azindan her seferinde %2-3 kar yapmaliyim ki ugrastigima degsin. Demek ki alim icin AKBNK'in 8.4-8.5 gibi bir fiyata dusmesini beklemeliyim.

Peki gercek hayatta neler oldu ona bir bakalim. AKBNK bir iki gun yerinde saydiktan sonra bugun tam tamina %12 deger kazanarak 9.8 YTL'den kapatti. Eger ben Cuma gunu elimdeki kagitlari satmis olsaydim simdi dizlerimi dovuyor olacaktim. Niye sattim, iki kurus kar etmek icin %12'lik getiriden oldum diye kahrolacaktim.

Isin dogrusu sudur. Hisse fiyatlari dusebilir de cikabilir de. Dustugu zaman ben karli cikarim, ciktigi zaman ben zarar ederim. Uzun vadede ise hisse fiyatlari yukariya gittigi icin arada sirada gerceklesen ani yukselisleri kacirma ihtimalim daha yuksek.

Aklimda kaldigi kadariyla size Amerika'da yapilmis bir arastirmanin sonuclarini soyleyeyim. S&P500 endeksine pasif yatirim yapanlar 15 yillik surede %15 getiriye sahip olmuslar. Ayni zaman diliminde halka acik fonlara (mutual funds) yatirim yapanlar %12-13 arasinda ortalama getiri elde etmisler. Fonlar sonucta piyasanin uzerinde getiri saglayamiyorlar, yine de her sene "ucretlerini" ve alim satim masraflarini yatirimcilardan kesiyorlar, bu da ortalama getirilerde kendisini gosteriyor. Ama ilginc olan istatistik bu degil. Ilginc olan istatistik, kendi halinde kendi portfoyunde al sat yapan yatirimcilarin getirisi. Ayni donem icerisinde al sat yapan kucuk yatirimcilarin ortalama getirisi sadece ve sadece %5 olmus. Bu denyolar hisseler iyice dibe vurdugu zamanlarda panige kapilip satiyormus, iyice yukselene kadar da bekleyip zirveye yakin yerlerde "gaza geldikten sonra" alim yapiyorlarmis.

Ben de bu analize katiliyorum. Medyadaki yazarlar da ayni mentaliteye sahipler. Sizce benim o yaziyi 17 Agustos tarihinde yazmam bir tesaduf muydu? 16 Agustos tarihinde korku iyice tavan yapmis, S&P500 1370 seviyesine kadar gun icerisinde dusmustu (bugun 1529'dan kapandi, yani %10'dan fazla yukselmis o gunden bugune). Biz de kulagimiza gelen onca karamsar korku dolu argumandan sonra o yaziyi yazmistik. Bence kucuk yatirimciyi takip ederek piyasanin dip ve tepe noktalarini kaba da olsa tahmin edebiliriz (alin doktora tez konusu size).

Ozetleyeyim. Ben su halimle kendime (aslina bakarsaniz kimseye guvenmiyorum) piyasa zamanlamasi yapma konusunda guvenmiyorum, siz neye guvenerek dogru zamanda alip satacaginizi dusunuyorsunuz? En iyisi pasa pasa elinize para gectikce borsaya koyun, 10 sene de dokunmayin. Neticede karli cikarsiniz.

Bu konuya ilgi duyanlar etkin pazar hipotezi uzerine su yaziyi da okuyabilirler.

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir. Read More!

Borsada Yatirim

Bir okuyucumuz "neden borsanin oynakligindan faydalanip alim satim yapmiyorsunuz, kariniz daha fazla olurdu" manasina gelen bir soru yoneltmis. Borsada yatirim yaparken sevmedigim iki sey vardir. Birincisi aciga satistir (Amerika'da uygulandigi sekliyle), ikincisi al-sattir.

Aciga satistan baslayalim. Gecen sene Can Adatepe isimli bir okuyucumuz vardi, kriz cikacagi beklentisiyle 1'e 10 kaldiracla VOB'da kumar oynardi, ne oldu bilmiyorum kendisine. 8 Ocak tarihinde biz kendisine su tavsiyede bulunmustuk:

"Dusuk sermayeyle leverage kullanarak short yapiyorsunuz, bence dikkatli olun derim, borsanin kisa vadede ne yapacagi hic belli olmaz."

Kendisi de bize hitaben sunlari soylemisti: "Ya bir de ben sizin şu "long only" konservatif düşünce tarzınıza alışamadım (sırf bu yazı için değil bu yorumum, genel olarak düşünce tarzınızın bu olduğu gibi bir sonuç çıkarttım, bütün yazılarınızı takip ediyorum da). Tamam iyi hoş, gerçekten ortalamada yükselir borsalar (Borsa Yorumları), uzun vadede hep kazanırız falan da... Bunlar zaten Benjamin Graham'den beri herkesin bildiği şeyler. Bence artık daha devrimci olmak lazım piyasayı dövebilmek için (beat the market :p)"

Tabii benim elestirdigim aciga satis (short) uygulamasi. Devrimci olmak "gereksiz risk almak" demek degildir. Muhafazakar bir yaklasimla da ozellikle Turkiye'de piyasanin uzerinde getiri elde edebilirsiniz. Biz neredeyse 2 senedir burada bunu sizlere gostermeye calistik. Ortalama %75 hisse senedi ve %25 bono ile IMKB'den daha dusuk risk alarak daha yuksek getiriler elde ettim, hem de gozlerinizin onunde.

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir.
Devami Sonra Read More!

Kisisel Finans

Turkiye'de insanlara para biriktirin, yarini da dusunun dediginiz zaman yuzunuze sanki onlara kufur etmissiniz gibi bakiyorlar. Kafasi calisan cok fazla insan yok maalesef. Amerika'da kisisel finans uzerine bir suru blog var ama Turkiye'de bir tane bile yok. Yine de ufak ufak filizlenmeye basliyor gibi gorunuyor.

Begenmezsen Okuma isimli blogda T'Pol kendi deneyimlerini bizlerle paylasmaya basladi. Umarim gerisi gelir. Benim bu konuda sevdigim bloglarin basinda My Money Blog geliyor, begendigim noktalari bu kisi portfoyunu ve birikimlerini duzenli olarak okurlariyla paylasiyor, bankalarin, araci kurumlarin yaptiklari promosyonlari takip ediyor, okurlarini bilgilendiriyor. Buna benzer bir blog Turkiye'de ilgi gorebilir, meydan bos. Read More!

Matematik Olimpiyatlari

Finans piyasalarinda calisip iyi para kazanmanin yollarindan bir tanesi de cok iyi matematik bilmektir. Eger matematiginize guveniyorsaniz Matematik Olimpiyatlarinda lise ogrencilerine sorulan sorulari cozmeyi deneyebilirsiniz. 1960 yilindan beri sorulmus tum sorulara bu sayfadan ulasabilirsiniz. Usengec okuyucularimiz icin sorulardan bir tanesi ben asagiya aktariyorum, bilegine guvenenler cozsun:

The positive integers a and b are such that the numbers 15a + 16b and 16a - 15b are both squares of positive integers. What is the least possible value that can be taken on by the smaller of these two squares?

Kisa Bilgi: Matematik Olimpiyatlarinda en son 2007 senesinde Cafer Yildirim isimli "inek" ogrencimiz Altin Madalya kazanmis. Altin Madalya kazanabilmek icin 6 sorunun 4.5'ini dogru cevaplamak gerekiyor. Birinci olabilmek icin genellikle sorularin tamamini dogru cevaplamak gerekiyor. Ulkelerin performansina baktigimiz zaman en basarili ulkeler sirasiyla: Cin, Rusya, Kore, ABD, ve Japonya. Ben en cok ABD'nin ilk 5 icerisinde yer almasina sasirdim. Turkiye ise genellikle 20. sirada yer aliyor, 2007 senesinde 17. olmusuz. Bence cok iyi bir sonuc. Read More!

Anayasa yapmak sizin neyinize ulan!

Okuyucular fazla tepki gösteriyor diye siyasi yazı yazmayayım diyorum ama duramıyorum. Çünkü bu aralar memleket adeta siyasi kriz fabrikası gibi çalışıyor. Aha şimdi de yeni anayasa meselesi cinleri tepeme çıkardı. Malum, AKP yeniden tek başına iktidara gelir gelmez yeni bir anayasa yapmak için hazırlıklara başladı. 12 Eylül cuntasının ürünü 1982 Anayasası'ndan bugüne kadar herkes şikayetçi olduğu için bu girişime olumlu bakılması gerekirdi ama pek de öyle olmadı. E tabii yeni anayasa şeriatçıların(!) öncülüğünde hazırlandığı için, malum kesim, daha düne kadar tu kaka ettikleri 1982 Anayasası'na sarıldı. Bildiğiniz gibi bu kesim halkımız AKP'yi yeniden iktidara taşıdığında da bu ülkeye demokrasinin bir numara büyük geldiğine hükmedip askerin yolunu gözlemeye başlamıştı. Bu itibarla 12 Eylül cuntasının hazırlattığı anayasaya sahip çıkmaları da aslında kendilerine acayip yakıştı.

Geçen bahardaki cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında demokrasiyi tıkanma noktasına getiren 367 hokkabazlığının mucidi Sabih Kanadoğlu şimdi de "Bu meclis anayasa yapamaz" demiş. Gerekçesi de anayasaların ancak bu konu için özel olarak seçilmiş kurucu meclisler tarafından yapılabileceğiymiş. Peki kurucu meclisler nasıl veya ne zaman oluşturulabiliyor? Ülke bir savaştan ya da otoriter bir yönetiminden çıktıktan sonra, yani devlet yeniden kurulurken. Yani kısacası beyefendi sadece şu andaki iktidara değil gelecekte demokratik rejim içindeyken yeni bir anayasa yapmaya niyetlenebilecek herkese de "Anayasa yapmak sizin neyinize ulan! Anayasaları sadece darbeci askerler yapar. Oturun aşağıya!" diyor.

Yahu, lafta hukukçu geçinen bu adamların ağızlarından çıkanları kulakları duyuyor mu acaba, çok merak ediyorum. Bir toplum eğer yaşayışını düzenleyen temel kuralları beğenmiyor ve değiştirmek istiyorsa neden bunu seçilmiş siyasi temsilcileri aracılığıyla yapamasın? Bir toplumun yaşayışını düzenleyen temel kuralları yapma yetkisi neden sadece belli bir dönem o toplumu yönetme yetkisini silah zoruyla ele geçirenlere ait olsun? Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır, nasıl bir demokratlıktır? Anlayan beri gelsin. Çıldıracağım yarabbim!!

Yapar beyefendi yapar. Bu meclis bal gibi de yeni bir anayasa yapar. Eğer ille de yeni anayasalar ancak olağanüstü dönemlerde yapılır diye ısrar ediyorsanız, yaşadığımız şu dönemin de olağanüstü bir dönem olduğunu kabul edin gitsin. Neden derseniz, bu dönem Türkiye Cumhuriyeti tarihinde başarıya ulaşamayan ilk askeri müdahaleye sahne oldu (1960'lardaki, ordunun tümünün değil de sadece bir kısım unsurlarının kalkıştığı başarısız darbe girişimlerini saymıyorum). Halk, sandıkta, sırtını askere dayayanlara silleyi yapıştırdı. Bazılarına bakılırsa, ikinci cumhuriyet kuruldu. Eee, ikinci cumhuriyet kurulduysa ona yakışacak yeni bir anayasa yapmanın da zamanıdır. Haa, şu andaki meclisi de halkın atadığı bir kurucu meclis olarak kabul edin. Kurucu meclisleri hep darbeciler mi atayacak? Bu kez de halkımız atamış olsun, ne çıkar? Kapiş? Read More!

Güngör Uras'ı takdir edelim

İşte size basit bir soru. Acaba TL değer kaybederken borsamız değer kazanabilir mi ? Siz bunun üzerinde kafa patlatırken bir diğeri geliyor. Bir taraftan işadamlarımıza daha düşük faizle kredi verme iştahı kabarırken, öbür taraftan döviz fiyatları artabilir mi ?

Sayın Güngör Uras, pek de eğitimli olmadığı anlaşılan bir işadamı grubuna hitaben kaleme aldığı yazılarında Merkez Bankasının faiz indirimlerinden ne beklenmesi gerektiğini açıklığa kavuşturuyordu. Borsa ve döviz elele yükselecek. Ekonomi daha hızlı büyürken diğer taraftan ithalat azalacak, cari işlemler açığı düzelecek vs vs..

Güngör bey çok sevilen ve analizlerine geniş 'halk' kesimlerince önem verilen bir şahsiyet. Eğitimi ve tecrübesi nedir bilmiyorum. Ancak bunun bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Dünyanın hızla değiştiği, bilinenlerin nerdeyse tamamen yenileriyle ikame edilmesi gerektiği günümüz koşullarında hala 'talep edilen' adam olmasını gıptayla izliyorum. Bakın, yüzde doksan dokuzumuz bunu başaramayacak. Geçenlerde ntv'de yayınlanlan bir programda, sunucunun doğru cevabı alacağına gayet emin tarzda yönelttiği 'Hocam piyasalarda ne oluyor ?' sorusu aklıma geliyor. Cevabı dinlemedim ama hocanın eğer varsa bilgi noksanlığını gayet iyi idare ettiğinden en ufak bir hiç şüphem yok. Dinleyenler mutlaka tatmin olmuşlardır. Sonuç: Ne yapıyorsan yap en önemli işin satış !

Neyse konumuza geri dönelim. Varlıkların değerlenmesi, kredi faizlerinin düşmesi, devletin borçlanma maliyetlerinin gerilemesi bir tek şartla yani güçlü TL ile gerçekleşir. Bunlar aynı zamanda ekonomiyi aktive eden unsurladır. Elbette ekonominin aktive olmasıyla tasarruf/yatırım oranının azalmasını yani cari işlemler açığının artmasını bekleriz. Eğer Merkez Bankasının günlük faiz indirimleriyle beklenen yurdışından gelen tasarrufların geri gitmesiyse, buna paralel olarak kredi faizlerinin düşmeyeceğini, insanların iş bulma şansının artmayacağını, yeni işyerleri açılmayacağını bilmeliyiz. Bunları bilebilmek için o hiç beğenmediğimiz Türk eğitim sisteminin ilköğretim aşamasını geçmiş olmak yeterli.

Ahmet Çavuşoğlu Read More!

Borsadaki Yuksek Kazancim

Yatirim yaparken en cok parayi kan govdeyi gotururken dogru analizi yaparsaniz kazanirsiniz. Bu zamanlarda yanlis analiz yaparsaniz ayvayi yersiniz. Bakin gerizekali yorumcularin ne alim yapin ne de satim anlamina gelen "piyasalarin dalgalandigi zamanlarda ani kararlar vermeyin" turunden bir ifadede bulunmuyorum. Piyasayi iyi analiz ediyorsaniz boyle zamanlarda ya alim yapin ya da satim diyorum. Eee, boyle zamanlarda isin competanlari dahi analiz yapmakta zorlaniyor, o da ayri mesele.

Simdi iki tane ornek verecegim. Gecen ayi hatirlarsaniz kan govdeyi goturuyordu, ozellikle Amerika'da. Bizim piyasalarimiz da bu krize tepki vermis, benim takip ettigim bankalardan AKBNK 7.20'e, GARAN 7'e kadar dusmustu. Iste AKBNK'in 7.20 civarinda oldugu o gunlerde su yazida su satirlari yazmistim:

"Bugunlerde gozlemledigimiz sermaye yerdegistirmesinin kisa vadeli etkileri abartili olabilir. Mesela Turk bankalari cok ucuzladi. Toz duman yatistigi zaman bu kagitlar yine deger kazanacaktir. Faizlerin indirilmesi biraz daha uzun bir zaman alabilir ama faizlerin arttirilmasini beklemiyorum. Askerler de darbe yapacak gibi gorunmuyor, nerede o eski askerler be!!"

Gordugunuz uzere bu analizin uzerinden tam 4 hafta gecti ve AKBNK bugun 8.80'den, GARAN 8.5'den kapandi. Gordugunuz gibi faizden bir senede kazanamayacaginiz parayi (%20) borsada 1 ayda kazanabiliyorsunuz. Isin tek kotu tarafi bu tur "promosyonlarin" her gun olmamasi.

Ikinci ornek icin mart ayindaki dalgalanmaya veya sene basindaki petrol fiyatlarinin dustugu zamanki dalgalanmaya da gidebiliriz. Ama ben biraz daha oncesine gitmek istiyorum: 25 Eylul 2006

O zamanlar sitemizin mudavim okuyucularindan olan Tunc K. birazdan sizlerle paylasacagim analizin uzerine "Siz bu işten anlamıyorsunuz hırsın bilginin önünde gidiyor,yatırım felsefen yok,para işi aşırı iddayı kaldırmaz." seklinde bir yorumda bulunmustu. Tabii o zamanlar borsa 35000 civarina dusmus, dolar 1.6 YTL civarlarinda seyrediyor. Ben de GARAN hisselerini 4.2 YTL'den alali henuz 1 ay olmus, hisseler de yerinde sayiyor. Neyse "ben demistim" kismina gelelim.

25 Eylul 2006 tarihinde gozlerimi hirs ve asiri iddia bürümüs bir sekilde su yorumu yapmistim:

"Simdi piyasalarda ne oluyor onu aciklayalim. Uluslararasi piyasalarda petrol, dogal gaz, bakir, demir vs. gibi commodity denilen mallarin fiyatlarinda onemli dususler gozleniyor. Ulkemizde de benzin fiyatlarinin dusmesinden bunu gozlemlemissinizdir (evet benzin fiyatlarinin dusmesinin sebebi tuketici boykutu degil uluslararasi petrol fiyatlarinin dusmesi idi). Bu dususe bagli olarak bu hammaddeleri ureten ulkelerin para birimlerinde, sirketlerinin ve tahvillerinin degerinde dusus gozlemliyoruz. Nedeni ise petrol ihrac eden bir ulkenin fiyatlardaki dususlere paralel olarak gelecekteki gelirlerinde de dusus olacak olmasi.

Simdi Turkiye bu hammaddeleri ihrac eden degil ithal eden bir ulke. Petrol ve dogal gaz fiyatlarinda dusus olmasi bizi olumsuz degil olumlu etkileyecek bir gelisme, o yuzden de piyasalarda gordugunuz hareketlilik Turkiye icin olumsuz degil olumlu bir gelismedir. Turk varliklarini satip fiyatlarinin dusmesine neden olan gerizekalilarin kim oldugunu bilmiyorum ama bu bana bir cesit keriz silkeleme olayi olarak gorunuyor. Atiyorum ama, muhtemelen diger ulkelerdeki kayiplarini telafi etmek icin Turkiye'de bir kar realizasyonuna giden yabanci yatirimcilar bu gerilemenin arkasinda olabilir. Anlayacaginiz niye dusus oldugunu bilmiyorum ama bildigim tek sey Turk varliklarinin son gelismelerden sonra dusmesi degil yukselmesi gerektigi. O yuzden eger elimde nakit param olsaydi hic korkmadan bono veya hisse senedi alirdim.

Piyasalarda yeni bir dalgalanma oldugunu iddia eden oculere ise soyleyecek tek sozum "hic durmayin elinizde ne var ne yoksa satin da millet ucuzdan biraz kagit alabilsin" olacak."

Eveeeeeet. Bu yorumun uzerinden 1 yil gecti, sayisiz felaket senaryolari uretildi o gunden bugune. Rakamlara bakalim, mac nasil bitmis ogrenelim. IMKB %45'e yakin bir artis gostermis son 1 yilda, benim aldigim ve sizlerle de (o zamanlar adet oldugu uzere) paylastigim GARAN hisseleri ise %100'un uzerinde artis gostermis. Bir koyup 2 almisim anlayacaginiz. Dolar da YTL karsisinda 1.25'i zorluyor. Ellerinde ortalama $90 milyar tutan "akilli" Turk yatirimcilari da dolar bazinda -%20 (ya da yaklasik olarak $17 milyar dolar) kazanmalarinin sevincini yasiyorlardir herhalde.

Peki ben simdi ne diyorum? Hic utanmadan, cekinmeden, sırıta sırıta BEN DEMISTIM diyorum, daha ne diyeyim.

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir. Read More!

Merkez'in faiz indirimi

Vay, vay, vay. Önceki yazımız için Zafer Çağlayan'dan özür mü dilesek ne? Baksanıza, Merkez Bankası bir dediğini iki etmedi, faizi hemen indirdi. Sen neymişsin be Zafer abi. Kusura bakma, seni biraz hafife aldık galiba.

Şaka bir yana, Merkez Bankası'nın faiz indirimi benim için sürpriz oldu. Ben faiz indiriminin ekimde başlayacağını düşünüyordum. Zaten çoğunluk da öyle bekliyordu. Yani bu indirim herkes için sürpriz oldu.

Merkez bankaları sürpriz yapmayı sever. Sürpriz kararların daha etkili olduğuna inanılır. Yalnız bildiğim kadarıyla bu konu literatürde tartışmalıdır. Bazıları da merkez bankalarının kararlarının öngörülebilir olması gerektiğini savunur. Neyse, bu konuda fazla bilgim yok, o yüzden susayım. Belki bizim takımdan bu konuyu daha iyi bilen bir arkadaş bizi aydınlatır. Mesela uzun zamandır ortalarda görünmeyen Densiz arkadaşımızın bu konuda daha fazla bilgisi olduğunu sanıyorum. :)

Yalnız Zafer Çağlayan'ın faiz indirimi istemesinden hemen sonra Merkez Bankası'nın indirime gitmesi pek şık olmadı. Baksanıza Akşam Gazetesi bu indirimi hemen "Politik indirim" diye yaftalamış. Piyasada da hemen indirimin siyasi baskı ürünü olduğu yönünde şüpheler oluşmuş.

Zafer Çağlayan'ı hala küçük gördüğümden midir bilmem, doğrusu ben bu indirimi onun bu son açıklamasıyla ilişkilendirmiyorum. Fakat bu kararda aylardır her kesimden gelen "İndir artık şu faizi" baskısının da etkisi olmuştur. Ben geçen yılki dalgalanma sırasında Merkez Bankası'nın aşırı tepki vererek faizi biraz fazlaca yükselttiğini düşünüyorum. Daha sonra da indirim için fırsat çıkmayınca faiz o yüksek seviyede kaldı. Yani Merkez Bankası bir nevi "yüksek faiz tuzağı"na takılıp kaldı. Eylülde enflasyonun ne olacağı belli değil. Düşebilir de, yükselebilir de. Evet, Merkez Bankası aylardır faizi ekimde indireceğim diye beyanda bulunup duruyordu ama belki de eylülde enflasyon yükselirse ekimde bu indirime gerekçe bulamam diye korktu. Böylece hazır fırsat oluşmuşken faizi bir miktar indirip aylardır süren baskıları biraz frenlemek istemiş olabilir. Böylece eylülde eğer enflasyonda yükseliş olursa ekimde faiz indirimine gitmeme olanağını da yaratmış oldu. Bu durumda belki "Madem enflasyonda düşüş eğilimi yok neden eylülde faiz indirdin" diyen 3-5 kişi çıkabilir ama faiz hala yüksek seviyede olduğu için onların sesleri cılız kalacaktır. Eylülde enflasyonda düşüş olduğu taktirde ise Merkez Bankası, "Ben bunu öngörmüştüm" diyerek gönül rahatlığıyla ekimde faiz indirimlerine devam edecektir. Read More!

Buyume, Butce Acigi, Faizler

Deniz Gokce ikinci ceyrekteki %3.9'luk buyume rakamini bekledigini, bunun surpriz olmadigini ve yilsonunda %5 ve uzerinde buyume bekledigini belirtiyor. Ugur Gurses ise buyumenin beklentiler dahilinde gerceklesmesi buyume rakamlarinin iyi oldugu anlamina gelmez diyor (Hurriyet ekonomi servisinde calisiyor olsaydim Deniz Gokce'ye laf sokuyor derdim ama Allaha sukur orada calismiyorum). Ayrica hane halki beklentilerinin siyasi nedenlerle bozuldugunu, VIX'e bakarak Amerika'da son 20 yilin en buyuk dalgalanmasinin yasandigini (bunun bizim ihracatimizi ve disaridan ucuza aldigimiz kredileri olumsuz etkileyecegini belirtiyor), ve hukumetin daha bir halt yapmadigini belirtiyor. Neticede 2007'deki buyumenin %4 olmasinin "zor" olacagini soyluyor.

Fatih Ozatay ise ekimde Merkez Bankasinin faiz indirimine gitmeye baslayabilecegini belirtiyor.

Medyada guvendigimiz ekonomi yazarlarinin gorusleri bu sekilde. Bir de biz ne dusundugumuzu soyleyelim.

Oncelikle birden bire batip batmamanin olcusu %4'luk buyume oluverdi. Benim bildigim resesyon tanimi iki ceyrek ust uste negatif buyumedir (daralma yani). O yuzden buyume ha %4 olmus, ha %5 olmus bence cok onemli degil. Buyuyorsaniz buyuyorsunuzdur, %4 de %5 de orta derecede buyume rakamlaridir.

Buyume rakamlarinin bu kadar dusmesinin sebebi Merkez Bankasinin faizlerinin "yuksek" olmasidir. Bu faiz meselesini cok tartistik. Neticede faizler bir suredir tuketimi yavaslatarak etkisini gosteriyordu. Ilk ceyrekteki yuksek ihracat rakamlari bunun uzerini ortunce fazla gurultu cikmamisti, simdi cikti.

Unakitan da butcenin yilin ilk 8 ayinda 8.4 milyar YTL acik verdigini belirtmis. Temmuz rakamlarini "beklentileri" bozmasin diye yayinlamadilar, Temmuzda butce 6.1 milyar YTL acik vermis. Bir dangalakligi baska bir dangalaklikla duzeltmeye calistilar anlayacaginiz. Yine de ilk sekiz aydaki butce acigi cok dusuktur. Benim beklentilerimin cok altinda gerceklesmistir. O yuzden bravo diyorum.

Simdi toparlayacagim konuyu. Once Ugur Gurses'e bir cevap verelim. Iceride ne olup bittigini daha tam olarak bilmiyoruz, disarisi hakkinda nasil bu kadar emin konusabiliyoruz anlamiyorum. Ugur Gurses volatilite endeksinin ne oldugunu anlamis da, hangi cesaretle bu endeksin simdi yasadiklarimizin son 20 yilin en buyuk dalgalanmasi oldugunu gosterdigini soylemis onu anlayamadim. Buna gelene kadar 1990, 1998 ve 2000-2002 arasindaki dalgalanmalar var. Daha 5-6 sene once NASDAQ degerinin %75'ini kaybetti, ne cabuk unutuyorsunuz bunlari? Simdiki dandik dalgalanmayi en tepeye yerlestiriyorsunuz. Olmamis. Ote yandan disaridaki dalgalanma eger reel sektore yansir ise Merkez Bankasi piyasayi yine dolara bogacaktir, bu durumda ihracatimiz olumsuz etkilenecektir ama krediler de ucuzlayacaktir. Hatta dolarin degeri daha da duseceginden bizim gibi dolar borclanan bir ulke icin olumlu olacaktir. Ekonomi yonetimi hakkinda ise Ugur Gurses'in simdiki karamsar yaklasimina ben de sahibim. Ancak daha bir kac hafta once kendisi bu konuda benden daha iyimser yazilar da yazmiyor degildi.

Toparliyorum. Butce acigi olumlu, disaridaki dalgalanma ise olumsuz; yine de ben de Fatih Ozatay gibi ekim ayinda Merkez bankamizin faizleri yavasca indirmeye baslayacagini bekliyorum. Bu durum bu yilki buyumeyi cok etkilemese bile gelecek yilki buyumeyi olumlu etkileyecektir. Yine de Merkez Bankasinin enflasyon beklentilerinin hala yuksek seyretmesinden dolayi faizleri cok fazla indirebilecegini zannetmiyorum. Politik belirsizligin beklentileri bozdugu ve bunun gelecekteki buyumeyi olumsuz etkileyecegi yonundeki goruslere de katilmiyorum, bizim ulkemizde beklentiler cok cabuk degisebiliyor, faizler indirilmeye baslandiginda ne dedigimi hissedeceksiniz. Neticede buyumenin %4 ya da %5 olmasi cok bir fark ifade etmiyor benim icin. Yine de bu konuda Ekodok ile benzer beklentilere sahip oldugumu, ekonomik buyumenin 2007 yilinin tamaminda %90 ihtimalle %4'un uzerinde olacagini tahmin ediyorum. Read More!

Sen oyna Zafer sen oyna

Dün yazacaktım, fırsat olmadı. Neyse, üzerinden fazla geçmedi, bugün de yazabilirim. Şu habere bakılırsa, yeni sanayi bakanımız Zafer Çağlayan, ikinci çeyrekte büyümenin yavaşlaması üzerine, Merkez Bankası faizi hemen indirmelidir demiş. Yalnız konuşmasında ikinci çeyrekteki büyümenin yüzde 5'lik hedef çerçevesinde olduğunu da belirtmiş. Eee, o zaman bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Madem büyüme hedef çerçevesinde, o zaman neden Merkez Bankası'nın hemen faiz indirmesi gerekiyor, onu anlayabilmiş değilim.

İçinizde bilenler vardır, bu Zafer Çağlayan son seçimde milletvekili seçilmeden önce Ankara Sanayi Odası Başkanı idi. Başkentin iş dünyasındaki diğer temsilcisi Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün tam anlamıyla hani şu sirklerde çocukları güldüren kırmızı burunlu adamlardan (neme lazım, hakaret olmasın diye ismini vermeyip tanımını yaptım ama anladınız siz onu) olduğundan onun yanında göze çok batmıyordu ama bende o zaman da pek iyi bir izlenim bırakmamıştı. Fakat bakan olduğunda Deniz Gökçe ve Uğur Gürses hakkında olumlu yazılar (bir, iki) yazdığından "Dur bakalım ne olacak" demiştim. O kadar ki bu arada bizim Ekonomix'in bu konuda Uğur Gürses'e yaptığı eleştiriyi de sadece okumakla yetinmiştim. Buyrun işte, dakika bir gol bir. Zafer Bey'in bakan olur olmaz ilk işi bağımsız Merkez Bankası'na akıl vermek oldu.

Belki bazılarınız burada "Ne olacak canım, bakan düşüncesini söylemiş" diyebilir. Bu konuda sen, ben, bizim oğlan düşüncesini söyleyebilir ama hükümetin bir bakanı söyleyemez. Daha doğrusu kamuoyu önünde söyleyemez. Yoksa kapalı kapılar ardında toplandıkları zaman istediğini söylesin. Çünkü hükümetin bir bakanı böyle konuştuğu zaman bu bağımsız Merkez Bankası'na müdahale olarak algılanıyor. Gerçi Merkez Bankası bu söylenenlere pek kulak asmıyor ama o zaman da hükümet ile Merkez Bankası arasında bir çatışma varmış gibi bir hava ortaya çıkıyor. Bu da ekonominin sağlıklı bir şekilde yönetimi için pek iyi olmuyor. Muhatabanın dikkate almadığı bu tür açıklamalar bakanların kendileri için de pek iyi olmuyor, onu da söyleyeyim. Çünkü böyle konuşmaya devam eden bakanlar bir süre sonra boş boş konuşan adamlar konumuna düşüyor. Bu da giderek ciddiye alınmamaya başlamalarına neden oluyor.

Neyse, bu açıklamasıyla Zafer Çağlayan hakkındaki olumsuz intibamı teyit etmiş oldu. Sanırım Zafer Çağlayan kabineye sadece hükümet ile iş dünyasının arasını sıcak tutmak için alındı. Kendisinden bunun dışında bir şey beklemek pek doğru olmaz. Biz zaten bunun dışında birşey beklemiyoruz ama hani siz de beklemeyesiniz diye söylüyorum. Read More!