ABD Resesyonu ve Benim 2.5/1.5 Ay Onceki Yazim

Ben sene basindan beri ABD resesyona girecek diyordum. Bunu soylerken de iskembeden sallamiyordum. Gercekten de Amerika gecen senenin son ceyreginde ufak bir daralma yasadi. Ancak maymun istahli Amerikali tuketiciler devletin verdigi adam basi $600, cocuk basi $300 degerindeki vergi iadelerini daha almadan harcamaya girisince ekonomi de gecici olarak daralmadan cikti. Ceklerin tuketicilerin eline gectigi 2. ceyrekte Amerikan ekonomisi %2.8 gibi yuksek bir hizla buyudu hatta. Ben de bu surecte kendimi 4-5 sene boyunca resesyon ve kriz tahmini yapan Roubini gibi hissettim bir miktar. Bir miktar diyorum cunku cok da kotu hissetmedim. Nedenine gelince, ben tahminlerime paralel olarak borsadaki kagitlarimi satip faize gecis yapmistim. Borsa ise dusmustu. Oysa Roubini felaket tellalligi yaparken ne kagit almis, ne de kagit satmisti. Ulan madem kendine o kadar guveniyordun, biraz para yatirip hedge foncu Paulson gibi bir senede $3.7 milyar kazansaydin. Tek kurus kazanamamis adam.

Neyse Roubini'yi bir tarafa birakalim ve resesyona geri donelim. Ilk ceyrek buyume rakamlarindan sonra ekonominin ilk iki ceyrekte resesyona girmeyecegi aciklik kazanmisti. Boylece yaz aylarina geldik. Temmuz ayiyla birlikte ben bekledigim sinyali otomobil satislarindan aldim. Haziran ayinda yuksek petrol fiyatlarindan dolayi otomobil ve dort ceker satislari %20-30 civarinda azalmisti. Bu Amerika'da nadiren gorunen bir olaydir. Zaten o siralarda hatirlarsaniz petrol fiyatlarinin $140'dan $100'a dusecegi tahmininde de bulunmustum. Amerikali tuketiciler nihayet petrol fiyatlarina boyun egmislerdi. Bu gecici miydi yoksa kalici miydi zaman gosterecekti.

Sonra Agustos geldi. Temmuz otomobil satis rakamlari aciklandi. Temmuz ayinda da otomobil ve dort ceker satislari Haziran'daki gibi %20-30 oraninda azalmisti. Azalma az yakit harcayan kucuk otomobillerde az idi ama bu yeterli degildi. Petrol fiyatlari da gerilemeye baslamisti.Iste bu siralarda Amerikan ekonomisinin resesyona girecegine olan inancim iyice artti. Deniz Gokce de tum bunlarin uzerine ve ikinci ceyrekteki buyume rakamlari da %3.1'e revize edildikten sonra "savas cikmaz ve petrol fiyatlari yukselmezse Amerikan ekonomisinin resesyona girmeyecegini" belirten bir yazi yazdi.

Ben de acik yakalamisim, hic durur muyum? Amerikali tuketicilerin 18 yil aradan sonra tuketim harcamalarinin azalacagini bunun da ekonomiyi ufak bir resesyona sokacagini belirten yazimi 14 Agustos gununde patlattim. Ayni yazida bunun petrol fiyatlarinin artmayacak olmasina ragmen gerceklesecegini belirterek Deniz Gokce'nin goruslerinin hatali oldugunun altini cizdim. Ayni yazinin sonunda da 11500'de olan Dow Jones endeksinin ve 1285 olan S&P 500 endeksinin %10 deger kaybedecegini belirttim. Bu yazidan bir kac gun once ise Turk borsasinin da pahali oldugunu ve elimde uzun bir suredir tuttugum Akbank hisselerini sattigimi da sizlerle paylasmistim.

Aradan 2.5 ay gecti. Piyasalarda firtinalar koptu. Bizim borsa %40, Amerikan borsasi %30 deger kaybetti. Nihayet bugun Amerikan ekonomisinin ucuncu ceyrek buyume rakamlari aciklandi ve buyume orani -0.3 cikti. Yani bir tahminim daha gec de olsa dogru cikmis oldu.

Beni Deniz Gokce'den ayiran sey bu makro tahminleri kendi yatirimlarimi yonlendirmek icin yapiyor olmamdir. O yuzden de "iyimser" veya "karamsar" olmak gibi bir luksum yok. Olacaklari ne kadar isabetli tahmin edebilirsem kazancim da o kadar cok artiyor cunku. Mesele bundan ibaret.

Son olarak bir de sunu soyleyeyim. Ben burada her konu uzerine her zaman tahmin yapmiyorum. Oyle bir seye tesebbus etsem tahminlerimin dogru cikma olasiligi %50'yi fazla gecmez. Ben burada tahmin yapiyorsam tahminimin dogru cikma olasiligi en azindan %60-70 gibi bir rakamdir, yoksa tahmin yapmiyorum.

Soylemeyi unuttum. 14 Eylul tarihinde de Deniz Gokce hala sunlari soyluyordu:

"Birçok kötümser ABD işsizlik oranının son ayda yüzde 6.1 düzeyine çıkmasını doğru değerlendirmiyorlar. İşsizlik oranı “lagging indicator”, yani durgunluktan sonra artan bir sinyal veren bir endikatördür, bu nedenle resesyon geliyor mesajı vermiyor gibi duruyor, tersine, dediğimiz gibi mevduat ve kredi bankaları soruna dahil olmazsa, işsizlik artışı durgunluğun dibine varmaktayız anlamına bile gelebilir"

Ben de onun bu sozlerine karsi su satirlari yazmisim:

Ati alan Uskudar'i gecti. Amerika'da issizligin %6.1'e yukselmesi Avrupa'yi durdurmaya yetti de artti bile. Esek olmus, hala pazarligini yapmaya devam ediyor. Entellektuel boyutta ABD'nin resesyona girip girmeyecegini merak ediyorsa ben kendisiyle bahse girmeye hazirim. Bir sene icerisinde ABD ekonomisi resesyona girecektir (bence bunun olasiligi %70). Kaybeden TEGV'e 500 YTL bagis yapsin.

Keske Deniz Gokce bu yazimi gorup benimle bahse tutussaydi. TEGV 500 YTL kazanmis olurdu. Bir dahaki sefere insallah!!
Read More!

Liberal Daltonlar

Küresel alemin zenginleri liberalizm adı altında geri kalmış ülkeleri, pardon gelişmekte olan ülkeleri sömürmek için kafa yorarken, yerli liberaller de sürü halinde dolaşarak yandaş medyadan seslerini duyurarak kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar.

Özellikle liberal daltonlar bu işin öncülüğünü yapıyorlar. Kimler mi? Tabi ki Mehmet Altan-Eser Karakaş ve Şahin Alpay. Dördüncü ise değişken.Bir gün Gülay Göktürk olur bir gün Emre Aköz. Mevsimine ortamına göre değişir. Zaten bizdeki liberalizm de aslından farklı değil mi? Ordu düşmanlığının, vatan sevgisini ırkçılık olarak pazarlamanın, taşeron terör örgütüne özgürlük savaşçısı adı altında masumiyet kazandırma ve meşrulaştırma çabalarının liberal etiketi almak için kriter olarak algılanması bu deformasyonun sonucu değil mi?

Batıdaki liberaller son krizle ilgili mahcubiyet içinde, devletin sistemi zamanında kontrol etmemesine ve geç müdahale etmesine atıfta bulunarak bir anlamda öz eleştiri yaparken bizim daltonlar kraldan çok kralcı kesilerek, finansal serbestliğe devlet müdahalesini eleştirerek faturayı yine devlete çıkarıyorlar.

Eee taklit liberallik de ancak bu kadar olur. Zaten şimdiki popüler liberaller geçmişin hızlı sosyalistleri değil miydi? Şimdi moda liberalizm. Bakarsınız yakın gelecekte batıdan yeni bir rüzgar eser bizimkiler de yeni bir çakma ideoloji ile karşımıza çıkarlar. En kötü ihtimal muhafazakar etiket cepte. İçerdeki rüzgar böyle kuvvetli esmeye devam ederse bir gün karşımıza takkeli de çıkabilirler.

Son bir hatırlatma hafta sonu liberal düşünce kongresi İstanbul’da. İlgilenenler e-konomist.net’ten takip edebilirler. Konuşmacılar arasında Murat Hoca gibi değerli akademisyenler de mevcut.
Read More!

Dikkat çekici bir öneri

Fatih Özatay, Serdengeçti zamanında TCMB'de başkan yardımcısıydı. Oradan ayrıldıktan sonra akademik hayata geri döndü. Bir taraftan da Radikal'de yazı yazıp makroekonomik sorunlar konusunda hükümetin bir kulağından girme fırsatını bile bulamayan çözüm önerilerinde bulunup duruyor. Bugünkü yazısında yine dikkat çekici bir öneri var. Meğerse TCMB'nin elinde krize müdahale etmekte kullanılabilecek ciddi bir kaynak varmış. Yerel seçim için işsizlik sigortası fonunu yağmalamakla meşgul olan hükümet bunu dikkate alır mı, alırsa da önerilen şekilde kullanmak yerine seçim ekonomisi aracı olarak kullanmaya çalışmaz mı bilmiyorum ama sizin de haberiniz olsun istedim. Read More!

Kafanıza saksı mı düştü?

Gazeteci Faruk Bildirici yeni bir kitap yazmış. Bir ermeni vatandaşımızın büyüklerinden dinlediği anıları anlatıyor. Bugünkü Hürriyet'te kitabın tanıtımı var. Daha ilk paragrafları okumamla şaştım kaldım doğrusu. Resmi söyleme uymayan bu cümleler Hürriyet'in editörlerinin gözünden nasıl kaçmış anlayamadım. Herhalde kafalarına saksı falan düştü. Bakalım bu yazıya nasıl tepkiler gelecek. 1915'te neler olmuş samimi olarak merak edenlerdenseniz siz de bu yazıya bir göz atın derim. Read More!

Hukuk Sokağı: Blogger yasaginin kalkmasi

Severek izledigim sakincali bloglardan 5posta'dan:
Bu blogger olayında başkaldırının ve isyanın dozu düşecektir. İdare edenler iyi bir stratejiyle işi fazla uzatmadı. Yoksa insanlar cidden bazı yasaklara karşı topyekün bir hareket başlatabilirdi. Denediler, yokladılar bir… Yatakta da sormadan, hazırlamadan kız arkadaşının lülesine parmakla hafif hafif değdirmeler yapan erkekler vardır. Yılışıktır bunlar… Adam gibi olayı önceden tartışarak mutabakatla bu işi yapmak varken, akıllarınca yoklarlar. Bakalım ah-ıh diyecek mi? Demezse, vur kamaşullahı otobana!!! Allahtan sizin bildiğiniz kızlardan değilmiş blogcular. Şimdilik önden ve oralla devam. Fırsatını bulunca bir daha deneyecektir yılışık adam.
Yazinin linki (18 yasindan kucukler tiklamasin:)
Bi de su var: kandanadam/Adil bir adalet Read More!

Ben Boyle Adalet Sisteminin Icine ...

Turkiye'nin en sevmedigim yonlerinin basinda adalet sistemi gelir. Sanki insanlari suclu olmaya tesvik etmek istiyormusuz gibi bir izlenime kapilirim cogu zaman. Serbest piyasa sisteminin islemesinin bir numarali kurali adalet sisteminin saglam, tutarli, hizli ve dogru olmasidir. Bu sadece ekonominin iyi islemesini degil, ulkenin de daha yasanabilir olmasini saglar. Turkiye'de olan ve olmamasi gereken bir kac ornek vermek istiyorum:

1. Rahsan Affi: Rahsan Ecevit'ten hala bu nedenden dolayi tiksinirim. Suclulari yakalamissin, iceri koymayi basarmissin. Bu gerizekali cikip bir iki tane "kader kurbanini" bahane edip en azili suclulari topluma saliyor. Ulkenin altina dinamit koyup patlatsa ulkeye daha az zarar verirdi.

2. Kara Para Affi: Kuresel Kriz bahane edilip ulkemizde senelerce vergi kacirip, kacakcilik yapip, veya uyusturucu ticareti yapip milyarlarca kazanan insanlar icin cikarilan aftir. Genelde basarili bir performans cizen Unakitan'in midemi bulandirmasina neden olmustur.

3. Vergi Affi: Vergi kaciran veya vergi borclarin odemeyenlere faizlerin %25 oldugu bir ortamda %3 ceza odeterek vergi borclarinin zamana yayilmasi. Bu da kuresel kriz bahanesiyle karsimiza cikti son gunlerde. Vergi kaciranlara senelik %22 odul dense daha yeridir. Bu arada "vergisini zamaninda odeyen Turkiye'de esektir, hatta bu kisilerin babasi da vergilerini zamaninda oduyorsa o zaman bu kisiler essogluessektir" mesajinin bir kez daha verilmis olmasi Turkiye'deki keriz sayisini azaltacaktir diye dusunuyorum. Unakitan midemi bulandiriyorsun.

4. Kredi Karti ve Bilimum Aflar: Genelde kredi karti, ogrenci affi, SSK/Bagkur prim affi vs. seklinde karsimiza cikan bu aflar siradan vatandasin ahlakini bozmaya yonelik kesfedebildigimiz uygulamalarin basinda geliyor.

5. Zaman Asimi: Hapse koymak istemedigim cevresi genis kisiler icin cikarilmis bir uygulamadir. Adam oldur, buyuk capli dolandiricilik yap, mahkemen habire ertelensin, sonra bir de bakmissin ki zaman asimindan tahliye olmussun. Bence yakinda vergi borclarina da zaman asimi kuralini uygulamaya baslariz.

6. Delil Yetersizligi: Daha yeni oldu. Cocuk tecavuzcusunu asacaklarina serbest biraktilar. Ben diktator olsam o herifi serbest birakan hakimin evine gonderirdim, hakimin kizlari ve torunlariyla birlikte gul gibi yasasinlar.

7. Dandik cezalar ve indirimler: Hapiste curumesi gereken kisilere "mahkemedeki iyi halinden oturu" veya bir suru sudan sebeplerle ceza indirimi verilmesi. Ulan mahkemede kotu davransa ne yazar? Hapishanede kotu davransa ne yazar? 20 yil yatmasi gereken adam 2 sene sonra hapisten cikiyor. Zaten bu yuzden de artik Rahsan Affina ihtiyac duyulmuyor.

8. Alakasiz Cezalar: Fatih Terim Osman Tanburacinin biyigina ve anasina sovdu diye hakkinda 2 yil hapis istemiyle dava acilmis. Mac sonrasinda havaya kursun sikip adam oldurenler 6 ay yatiyor, kufur edene 2 yil ceza mi vereceksiniz? Yuh artik. Kitap okuma cezasi vereceksiniz, Fatih Terim'e verin iste. Hic sevmedigim bir karakterdir ama bu kadari da fazla artik.

9. Sucsuzlarin Cezalandirilmasi: Blogger'da hesabi olan bir kisi suc isledi diye bloggerda hesabi olan herkesin cezalandirilmasi abzurdlugu. Allahtan bu tur hakimlerden orduda yok. Yoksa Diyarbakir'da uc bes tane PKK yatakcisi var diye sehre Atom bombasi falan atarlardi. Gerci boyle bir sey yapmilmis olsa bu sefer de Blogger kararini alan hakim de obur tarafi boylamis olurdu. Etme bulma dunyasi diye buna denir herhalde.

Listeye daha eklenecek seyler vardir. Siz ekleyin. Ama okuyucularimiza bir tavsiye vermek istiyorum. Is sahibiyseniz, veya serbest meslek icra ediyorsaniz vergi vermeyin, zarar gosterin, tesviklerin pesinden kosun. Zamaninda verginizi oduyorsaniz bu devletin uygulamaya calistigi uygulamalara karsi geliyorsunuz demektir. Belli mi olur bir gun sizi de verginizi vaktinden oduyorsunuz diye cezalandirmaya calisirlar.

Bi saniye. Zaten cezalandiriyorlar. Tavsiyemi degistiriyorum o zaman. Esekler essekliklerine devam etsinler, kendilerini cezalandiranlari is basinda tutacak oylari kuzu kuzu versinler. Read More!

1, 2, 3 yetmez 4, 5, 6 olsun!!!

Ortalıkta rest mest lafları dolaşırken hükümet bir yandan IMF ile görüşmeleri sürdürüyor. Dünkü Sabah'ta Okan Müderrisoğlu'nun (ekonomik konularda Ankara'daki en kulağı delik gazetecidir, takip etmenizi tavisye ederim) yazısında hangi konularda anlaşmazlık olduğu yazılıyordu. Yazının 2009'daki büyümeyle ilgili kısmı beni güldürdü. Biliyorsunuz, hükümet 2009 yılı için yüzde 4'lük büyüme hedefi belirledi. IMF ise büyümenin yüzde 2.5-3 arasında olacağını tahmin ediyor ve bu hedefin düşürülmesini talep ediyormuş. Buna karşılık Erdoğan ise "Düşük büyüme oranını kimse bize tavsiye etmesin. Yüzde 2- 3 büyümeyle kimse heyecanımızı gölgeleyemez" diyesiymiş. Aferin! Yalnız yüzde 2-3 ile yetinilmeyip de niçin yüzde 4'le yetinildiğini anlayamadım. Elinizi tutan mı var? Madem büyüme sizin istediğinizle oluyor neden hedefi yüzde 5-6 hatta 7 falan koymuyorsunuz? Bu arada 2008'deki büyümeyi de şimdi yüzde 4 olarak tahmin eden (bana kalırsa o da yüksek) hükümetin geçen yıl ne kadarlık bir hedef belirlediğini hatırlayanınız var mı acaba? Read More!

Rest bunun neresinde?

Şu bizim gazeteci milleti bir alem. İlle dikkat çekici bir başlık atıp yazılarını okutacaklar. Başlık içeriğe uyuyor mu uymuyor mu hiç önemi yok. Vatan'daki "Merkez'den IMF'ye rest" başlıklı yazıyı görünce nasıl bir restmiş bu diye merak edip baktım. Tabii ortada ne rest var ne de başka birşey. Başkan Yılmaz mealen "Şu anda IMF'nin parasına ihtiyacımız yok ama güven açısından bir anlaşma yapılsa iyi olur" diyor. Elhak ben de aynı fikirdeyim. Bu sözlerden rest anlamı çıkarmak için hakikaten aptal olmak lazım. Read More!

Yuce Turk adaleti subyancilara calisiyor!

NTVMSNBC'den:
İlköğretim 8. sınıf öğrencisi B.Ç. için İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan gönderilen raporda “çocuğun beden ve ruh sağlığının bozulmadığı”nın anlaşıldığını belirterek, müvekkillerinin tahliye edilmesini istedi. Mahkeme heyeti de mahkemeye dün ulaşan, “B.Ç’nin beden ve ruh sağlığının bozulmadığına oy birliğiyle karar verilmiştir” ibaresinin yer aldığı rapor doğrultusunda “suç vasfının değiştiğini” dikkate alarak sanıkların tahliye taleplerini kabul etti.
Turkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletiymis.
Kicima anlatin! Read More!

Kredi kartlari

Ekonomi bloglarindan CafeEkonomi'de sacma sapan bir yazi gordum. Onceden bu tarz cahilce felaket senaryolari sadece gazetelerde yer aliyordu, blog dunyasi genisleyince bloglarda da basladi demek. Gazetelerde hala yer aliyor ama artik kaniksadik, deginmeye gerek gormuyorum.
Yazida Turkiye'de kredi karti kullaniminin yayginlasmasinin ABD'deki subprime mortgage krizine benzer felaketlere yol acacagi soyleniyor. Hatirlayan olursa, Turkiye'de kredi kartinin yayginlasmasina dayali felaket senaryolari Sinan Aygun'un esasli malzemelerindendi. Sonra Ergenekon falan cikti Sinan Aygun bu isleri birakti (ya da ATO artik fazla arastirma yapmiyor).

Oncelikle ABD'deki supbrime sorunuyla Turkiye'deki kredi karti kullaniminin artisi arasinda alaka kurmak icin ABD'de olan biteni hic anlamamis olmak gerek.

Yazida, tipik Turk medyasi uslubu ile kredi karti borcu olan bir vatandasin bunalima girmesi, intihar etmesi ornek olarak sunulmus. Sinan Aygun de insanlarin merhamet damarina basip duygu somurusu yapmayi cok severdi. Sonra rakamlar verilmis. 70 milyonluk ulkede 40 milyon kredi karti varmis, bu bilgi siki durun uyarisi ile verilmis. Bu kadar kredi karti fazla gelmis. Halbuki bu kredi kartlari toplamda 40 milyon kisiye ait degil. Kredi karti sahiplerinin cogunlukla birden fazla karti var. Bu 40 milyon kredi karti da kabaca 15-20 milyon kisiye ait. Turkiye'de yetiskin nufus yaklasik 50 milyon. Yani Turkiye'de kredi karti sayisi fazla degil, tam tersine cok dusuk.

Kredi karti, en basta insani nakit tasima zorunlulugundan kurtarmasi olmak uzere binbir faydasi olan bir arac. Tabi her arac gibi bunu da kotuye kullanmak mumkun. Kotuye kullananlarin olmasi bu aracin kotu oldugu anlamina gelmiyor. Kredi kartlarinin bir fonksiyonu da kayitdisi ekonomiyle mucadelede etkin bir arac olmasi. Zaten kayitdisi ekonomiden nemalanan ticaret erbabinin temsilcisi olan Sinan Aygun'un kredi kartlari ile asil sorunu da bundan kaynaklaniyordu. 50 milyon yetiskin nufusun hepsinin cebinde kredi karti olsa, butun alisverisler kartla yapilsa, nakit dolasimi azalsa kayitdisi ekonomi buyuk oranda azalir.

Neyse, yazida verilen diger rakam (felaketin boyutunun ne kadar buyuk oldugunu anlatmak icin kullanilmis) kart borcunu odemeyen 741 bin kisi oldugu. Zamanim fazla yok, rakamlari gidip kontrol etmedim, dogru olarak varsayiyorum. Ama yazida kisi-kart sayisi iliskisi karistirildigi icin bu rakam sorunlu kisi sayisini mi gosteriyor, yoksa sorunlu kart sayisini mi anlayamadim. Fark etmez, iki ihtimali de degerlendirelim.

40 milyon kartta sorunlu kart sayisi 741 bin ise, yuzde 2 gibi bir orana tekabul ediyor. Yok 20 milyon kiside 741 bin kisi sorunlu ise bu da yuzde 4 oranina denk geliyor. (Aslinda sorunlu kartlar da cogunlukla ayni kisilere ait oldugundan bu oran muhtemelen buradaki hesaplardan daha dusuk) Bu oranlar bankacilik sektorunde "sorun yasanabilecek seviyelere" gore devede kulak. Kapikule'nin otesinde kimseye boyle bir felaket senaryosu anlatmayin, size gulerler.

Yazida dogru bir nokta da var: "Bu konuda da bankaları suçlamak yine en aptalca çözüm olacaktır" denmis. Hatta yazidaki tek dogru bu desek yeridir. Baska yanlislar da var ama fazla hirpalamayalim. Sevdigimiz bir blog. Reklamin iyisi kotusu olmaz, reklam da yapmis oldum. Read More!

82 Anayasasina HAYIR!

Read More!

Borsa&Dolar :Stand by modu

Dolar Borsa hakkındaki fikirlerimi daha once aciklamistim ama acikcasi doların bu kadar cabuk 1.7 yi gorecegini de dusunmemistim. peki bundan sonra ne olur?
İste tartismanın bu kısmı hem cok yakın bir tarihe odaklandığı hemde yeterli bilgi olmadıgı icin zor bir tahmin surecini iceriyor. uf ya ne aptal bir yasak bu yazı da yazılamıyor, grafik bile koyamıyorum. her neyse tadı kactı bu işin kısaca benim kişisel fikrim şu, dolar 1.7 zirvesinin pekde ustune cıkmaz belki bi 1.75 gorur o kadar sonra da geriler. borsa da biraz yatay seyir izler bundan sonra. Aciklanan ihracat ithalat petrol fiyatları ic ve dıs uretim verilerine gore de her iki degiskenin hareketi belirlenir. yani benim kisisel fikrim doları olanlar bu noktada ytl ye gecerek kendilerini stand by moduna alabililler. Aciklanan ic dis verilere de kulak kapartsınlar. ha dolar borcu olanlar ise, kısa donemli kazanc elde edebilme dusuncesiyle hareket etmesinler bence dolarda kalsınlar, pasa pasa borclarını odesinler...ha birde su dolardan zarar eden şirketler iyi bir ekonomist bulundursunlar şirketlerinde.

dtunnel.com diye bir site var oraya giriyor http://ekonomiturk.blogspot.com/ yazıyorsun siten karsında.

herkese iyi hafta sonları

rdynk
from Sacma Bir Yer, yada bilgiden korkan ulke

not:aslında bu yazıyı dun aksam (pazar aksamı) yazmıstım junior'ın yerinde uyarısıyla wordpresse tasimaya calistim ama beceremedim ben de bugun tekrardan yazıyı buraya koydum.

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir. Read More!

Finansal Krizin Gelecegi ve Borsa

Ben fazla vakti olan birisi degilim, haftasonu da olan bos vaktimde blogu wordpress'e tasimaya yeltendim ama sonuctan memnun degilim. Simdilik hem blogspot'ta hem de wordpress'te yazilari yazmaya devam edecegim, blogspot yasagi kalktigi zaman da wordpress'i birakacagim.

Tahmin edeceginiz gibi bu haftasonu yazi yazmaya vakit bulamadim. Onun yerine Inan Dogan'in Taraf da krizin gelecegiyle ilgili yazdigi yaziyi buraya tasiyacagim. Hatirlarsaniz Inan bundan onceki yazisinda borsanin yil sonuna kadar 27500'un altina dusecegini yazmisti (biz ise burada daha curetkar davranarak borsanin 25000'in altini gorecegini soylemistik, kim daha iyi siz karar verin :)) Simdiki yazisi ise goreceli olarak biraz daha iyimser. Amerika'nin resesyonun icinde oldugunu ama Obama'nin yeni harcamalariyla ekonomiyi resesyondan cikaracagini belirtiyor. Turkiye'nin de resesyona girecegini soyluyor ama hafif gececek diyor. Borsa'da ise 25 bin seviyelerinden alim yapmayi dusundugunu soyluyor. Ben size bu konuda bir uyarida bulunayim, borsanin nerede dusmeyi birakacagini kestirmek hem fuzuli hem de riskli bir is. O yuzden borsa duserken ben kademeli olarak alim yapmayi tercih ediyorum. Gelecek hakkinda iyimser olabilirsiniz ama onemli olan sizin degil, diger yatirimcilarin gorusleridir. Cogunluk karamsar olmaya devam ettigi surece size de alim icin daha uygun firsatlar gelecektir. Ben kendi hesabima borsadaki payimi %20'nin uzerine cikarmiyorum su gunlerde. Fiyatlarin uygun oldugunu dusunmeme ragmen sabirli davranmayi tercih ediyorum. Neyse vaktim yok, Inan Dogan'in yazisini aktariyorum:

Amerikan ekonomisinin yönünü tahmin etmek istiyorsanız yapmanız gereken şey tüketim harcamalarının yönünü tahmin etmektir. Çünkü ekonominin neredeyse yüzde 70’ini bu tüketim harcamaları oluşturuyor. Bugün içinde bulunduğumuz kriz, eylül ayında derinleşmeden önce tüketim harcamaları azalmaya başlamıştı. Bunun ilk işaretleri, haziran ayından büyük otomobil ve SUV’lere (4x4 arazi araçları) olan talebin yüzde 30 civarında düşmesi idi aslında.
Varil fiyatı 120 doları geçen petrol nihayet tüketicilerin bütçesini sıkmış, ve tüketiciler radikal kararlar almak zorunda kalmışlardı. Ben de bundan cesaret alarak temmuz ayı ortasında petrol fiyatları 140 dolar iken Turkishtime’daki köşemde petrol fiyatlarının 100 dolarının altına düşeceği tahmininde bulunmuştum. Henüz Amerika’nın üçüncü çeyrek büyüme rakamları açıklanmadı ama ben petrol fiyatlarındaki aşırı yükselmenin Amerikan tüketicisine ilk darbeyi vurduğunu ve ekonomiyi resesyona soktuğunu düşünüyorum. Bunun üzerine eylül ayında kredi piyasaları inanılmaz bir şekilde daraldı, şirketler battı, tüketici güven endeksi çok büyük oranda daraldı. Bunun neticesinde eylül ayında tüketim harcamaları yüzde 1,2 oranında daralma gösterdi. Aslına bakarsanız onca patırtı ve gürültüye rağmen bu daralma o kadar da kötü değil.
KRİZ TÜKETİMİ ERTELECEK
Piyasalara çok büyük bir belirsizlik hâkim. Kötü haberler sadece Amerika’dan değil, Avrupa’dan da geliyor. Kurtarma paketlerinin içeriği, çalışıp çalışmayacağı, daha ne tür yeni problemlerin bizleri beklediği bilinmiyor. Bu belirsizlik ortamında şirketlerin risk alıp yatırım yapmasını, tüketicilerin de harcamalarını arttırmasını beklemek saflık olur. Zaten son bir kaç haftadır kredi kullanarak harcama yapmak isteyen bir kısım tüketiciler kendilerine borç verecek birilerini bulamadıklarından tüketimlerini ertelemek durumunda kaldılar. Bu yüzden ekim ayında Amerikan ekonomisindeki daralmanın şiddetlenerek devam ettiğini söyleyebiliriz. Bundan sonra hükümetin daralmanın önüne geçebilmek için atacağı iki adım var: Birincisi zaten şu an yüzde 1.5 gibi çok düşük bir seviyede olan gecelik faiz oranlarını yüzde 0.5’e düşürmek; ikincisi de ekonomide şok etkisi yaratacak çok büyük bir Keynezyen harcamaya imza atmak. Bu, Bush hükümetinin son günlerinde mi yoksa Obama’nın ilk aylarında mı uygulamaya konur şimdiden kestirmek güç. Muhtemelen gelecek ay seçimlerden sonra görece ufak bir ek harcama paketi geçirilir, yeni başkan geldiği zaman da asıl harcamalar başlar. Bu yüzden de ben yaz gelmeden Amerikan ekonomisin resesyondan çıkacağını düşünüyorum. O zamana kadar da hükümet bankalara bir kaç defa daha sermaye aktarmaya devam edecektir. Anlayacağınız çalkantıların sonu gelmeyecek.
Öte taraftan Avrupalı tüketiciler Amerikalılardan daha hassaslar ve daha çabuk tepki veriyorlar. Amerika bu senenin başında resesyon olacağını öngörüp vatandaşlara 150 milyar dolarlık vergi iadesi yapmıştı. Bu nedenle de ikinci çeyrekte Amerikan ekonomisi bu kriz ortamına rağmen yüzde 2,8 hızla büyümüştü. Avrupa ise bu tür bir hamle yapmadığı için önde gelen birçok Avrupa ülkesinde büyüme oranı negatif çıkmıştı. Bu çeyrekte de Avrupa’da çok sayıda ülkenin büyüme oranı negatif çıkacak ve Avrupa teknik olarak resesyona girmiş olacak. Neticede Avrupa’daki resesyon da en az Amerika’daki kadar büyük olacaktır. Avrupa ekonomilerini ve politikacılarını çok yakından tanımadığım için krize ne tür bir politika ile cevap vereceklerini tahmin etmeye yeltenmeyeceğim. Yine de dediğim gibi, Avrupa’nın durumu Amerika’dan daha iyi olmayacak.
Türkiye konusunda ise çok karamsar değilim. Her ne kadar bundan iki hafta kadar önce İMKB 31 bin’in üzerindeyken bu yıl içerisinde 27 bin 500’ün altına gerileyeceğini tahmin etmiş olsam da bizim ekonomimiz o kadar da zor durumda değil. Bizi bekleyen en büyük problem özel kesimin bir yıl içerisinde çevrilmesi gereken 40 milyar dolarlık döviz cinsinden borçları ve 30-35 milyar dolara düşmesini beklediğim cari açık var. Avrupa’daki resesyon yüzünden genel olarak talepte bir daralma gözlemleyeceğiz.
KISA VADE İÇİN TÜRKİYE BEKLENTİLERİ
Ancak Türkiye’den sermaye çıkışı yüzünden Türk lirası değer kaybedecek ve ihracatçılarımız biraz rahatlayacaktır. Enerji fiyatlarının düşmesi de üzerimizdeki yükü hafifletecektir. Bizim de resesyona girmemiz oldukça muhtemel, ancak bu, Avrupa’nın yaşayacağı resesyondan daha hafif geçecek.
Finansal piyasaların kısa vadedeki yönünü ise tahmin etmek hiç kolay değil. Borsanın hangi seviyelere kadar düşeceğini bilemiyorum; ancak, ben kendi hesabıma 25 bin seviyelerinden ufak bir miktar alım gerçekleştiriyorum. Aynı görüşü enerji fiyatları için de paylaşıyorum. Petrol fiyatları kimi analistlere göre 50 dolara kadar gerileyebilirmiş ancak ben 60 doların petrolde pozisyon açmak için de uygun seviyeler olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, portföyümün büyük çoğunluğunu hâlâ faizde tutuyorum.
Read More!

Mikro reform meselesi

NTVMSNBC’den:

Başbakan Erdoğan, IMF ile biran önce anlaşılması yönündeki çağrılara karşı çıkarak, “Kriz döneminde, IMF’nin isteklerine boyun eğerek, yarınları karanlığa gömmeyeceğiz” dedi.

Turkcesi:

“Reform yapmamakta kararliyiz. Sonuna kadar direnecegiz.”

Hayirli olsun!.



Read More!

Ekonomi Turk Wordpress'de

Ekonomi Turk'u bir sureligine Wordpress'e tasidim. Turkiye'den baglananlar Blogger problemi cozulene kadar yazilarimiza Wordpress'ten ulasabilirler.

Blogger kapatilmasiyla ilgili yargi kararini destekledigimi belirtmeliyim. Insanlarin daha yaratici olmasini tesvik eden bu tur uygulamalara devam edilmesine ve halkimizin zararli nesriyattan korunmasina her zaman ihtiyacimiz olacak.

Hatta wordpress'in de kapatilmasi ihtimaline karsi baska yerlere de kopyalayayim blogu (hazir elim degmisken). Read More!

Siteye Erişimin engellenmesi

Türkiye'den siteye erişim engellenmiş durumda. Engelleme Ekonomiturk'e özel değil. Ne yazık ki uygulama tüm blogspot sitelerini kapsıyor. Aynı durumdaki Geocities'e bin yıldır erişim sağlanamadığı göz önünde bulundurulursa siteyi eğer mümkünse toptan taşımayı düşünmeliyiz. Ya da belki de ben İngiltere'ye taşınmama fikrimi yeniden düşünmeliyim. Ne dersiniz sayın ekonomix? :))

Karşımıza çıkan yazı:

T.C. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Mahkemesi 20.10.2008 tarih ve 2008/2761 sayılı kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir.

Allah rahmet eyleye. Read More!

Ezber bozumu-2

Bu da Engin Ardic'tan gelsin:
Atatürk demokrat değildi, otoriterdi.
Kurduğu rejim "bürokrasinin toplum üzerinde vesayeti" rejimidir, İnönü tarafından da pekiştirilmiştir, adamlar asıllarına aykırı bir iş yapmıyorlar!
Aslında bu bürokrasi de gökten zembille inmedi, Atatürk, Osmanlı'nın bürokrat vesayetini "radikalize" etti. Ona çağdaş bir görünüm kazandırdı. "Toplumun ağabeyi olan bürokrat" kimliğini, Hilmi Yavuz'un pek seveceği deyimle, "temellendirip yeniden üretti" ...
Yani, kökleri çok derinlerdedir "demokrat olmayan" vatandaşların...



Read More!

Ezber bozumu

Sevan Nişanyan yine bazilarinin ezberini bozuyor:

Son beş yüz yılda icat edilip insanlığın genel kullanımına sunulan uygarlık ürünlerinin hepsi, ama HEPSİ, Batı’nın on-oniki tane ülkesinden çıkmış. 1500 gibi bir tarihten bu yana Doğu’nun - Hind’in, Çin’in, İslam ülkelerinin, hadi Afrika’yı da sayalım - insan medeniyetinin evrimine dişe gelir BİR TANE BİLE katkısı olmamış.


Bu arada ustadin Yanlış Cumhuriyet kitabinin reklamini yapayim. Onceden internette vardi ama simdi yayinlandigi icin kaldirilmis, okumak istiyorsaniz gidip satin almak zorundasiniz.

Yazinin linke tiklanarak gorulecek kalan kismi buraya yazilacak.
Read More!

Yorgo'nun Hazin Hikayesi

Evvel zaman icinde kalbur saman icinde, develer tellal iken pireler berber iken Yunanistan'in Pire kentinde Yorgo isminde bir memur yasarmis. Pire belediyesinin su ve kanalizasyon idaresinde 40 yil calistiktan sonra 2006 yilinin basinda emekli olan Yorgo, emekli ikramiyesi olarak 50000 avro para alir. Daha onceden biriktirdigi paralarla da kendine Mikonos adasinda iki oda bir yazlik alan Yorgo hayatinin geri kalan gunlerini huzur icerinde gecirmek icin buraya yerlesir.

Ada'da Turk televizyonlarini da izleyen Yorgo avronun deger kaybetmesinden korkarak parasini dolara yatirmaya karar verir. O zamanlar 1 avro 1.2 Amerikan dolarina esit oldugundan 50000 avrosuna karsilik 60000 dolar alir. Gelecek hakkinda umutludur.

Aradan 2.5 yil gecer, dolar avroya karsi deger kaybetmis ve son gunlerde 1.6 sinirini gecmistir. Yatirim bankalari dolarin gerilemeye devam edecegini, hatta bazilari dolarin 1.75 avroya kadar duseceginden bahseder. Tam bu siralarda Yorgo adaya tatile gelen Alman Hans ile tanisir. Hans Yorgo'ya elindeki paralari nasil Turk lirasina cevirdigi, sonra da Turk hazine bonolarina yatirip dunyanin parasini kazandigini anlatir. Hans Yorgo'ya "salaklik etme oglum, bak Yigit Bulut ve Gungor Uras bile bu isin ne kadar balli kaymakli oldugundan bahsediyor. Ben de 1.3 YTL'den bozdurdugum dolarlarimi YTL'den %18 faiz kazandiktan sonra 1.2 YTL'den geri aldim, bir senede %25'den fazla kar yaptim. Hatta bu sene Turkiye'ye getirecegim parayi bes katina cikardim." der. Agzi sulanan Yorgo da Turkiye'ye yatirim yapmaya karar verir.

Ama once dolardan yaptigi zararlari da karsilamak icin mobilyaci olan kayincosu Niko'ya gider ve $140000 borc alir. Kafasinda Hans'in bahsettigi hesabi yapar ve bir senede $60000'ini $120000'a dondurecegini dusunur.

23 Temmuz gunu Turkiye'ye gelip 1.2 YTL'den dolarlarini bozdurup eline gecen 240000 YTL ile bir yil vadeli hazine bonosu alir. Hanimi Alexis'e bu durumdan hic bahsetmez ama, surpriz yapmayi planlamaktadir. Bu arada dolarin daha fazla deger kaybetmesine karsi onlem olarak 3 ay vadeli piyasada 1 euro= 1.56 dolarlik fiyattan euro almak uzere de anlasma yapar. Boylece hem Turkiye'den balli kaymakli faiz kazanirken hem de dolarin deger kaybetmesinden de cukkayi cebe indirecektir.

Aradan uc ay gecer ve isler hic de umdugu gibi gitmez. Nasil olduysa Turk lirasi dolara karsi deger kaybetmeye baslar. Onceleri endiselenmeyen Niko dolar guclendikce iyice kaygilanmaya baslar. 23 Ekim gunu 1 dolar 1.7 YTL degerine ulasir. Turk lirasini degerini takip eden Yorgo'nun kayincosu Niko daha fazla dayanamaz ve Yorgo'ya elindeki bonolari sattirip dolar aldirir. Bonolari satip dolara ceviren Yorgo'nun eline sadece $150000 gecer. Ama daha once dolarlari 1 euro=1.56 dolardan cevirmek uzere anlasma yaptigindan eline sadece 96000 avro gecer. Niko ise Yorgo'dan $140000 talep etmektedir. Niko 96000 avroyu 1.3'den dolara cevirir ve eline sadece $125 gecer. Paranin hepsini Niko'ya verir ama yetmez. Ev fiyatlarinin dustugu ortamda yazligini ipotek ederek bankadan $15000 borclanir ve borcunu kapatir.

Niko ise bu arada olanlari ablasina yetistirir. Yorgo'nun emeklilik ikramiyesi olan 50000 avruyo Turk piyasalarinda kaybettigini, ustune ustluk yazliklarini ipotek ettirdigini ogrenen Alexis bosanma davasi acar. Yorgo ise kendisini bu yatirimi yapmaya tesvik eden Hans'tan ve gazete koselerinde Turk bonolarindan %30-40'lik karlarin kazanildiginin reklamini yapip milleti bu piyasalarda kumar oynamaya tesvik eden Yigit Bulut ve Gungor Uras'tan intikam almak icin yemin eder.

Oysa Hans da ayni durumdadir. Kaldirac kullanarak Turk piyasalarina son bir kez daha giren Hans elinde ne var ne yok kaybeder ve bunun acisina dayanamayarak kendisini Berlin'de trenin onune atarak intihar eder.

Yorgo'nun Yigit Bulut ve Gungor Uras'a ne yaptigini anlatan hikayenin ikinci kismini okuyucularimiz TEGV'e 50 YTL bagis yaptiktan sonra yayinlayacagim. Gorusmek uzere...
Read More!

AYM'den beklenen bir gerekceli karar daha

" Ozgurluk yalnizca ve daima farkli dusunenlerindir. " - Rosa Luxsenburg

Anayasa Mahkemesi'nin AKP'nin kapatilmasi davasiyla ilgili gerekceli karari, beklendigi gibi Anayasa degisikligi iptali kararinin ardindan, bugunku Resmi Gazete'de yayinlandi.

Usenmedim, okudum.
Iddianame ve savunmalardan yapilan alintilarla bir hayli uzamis olan gerekceli kararda dikkati ceken en onemli unsur su ki; AKP'nin kapatilmasi temennisinde olanlarca bile cok zayif ve pek cok hatalarla dolu oldugu kabul edilen iddianamede yer verilen 400 kadar gerekceden yalnizca 30 kadari, Parti'nin 'laiklige karsi odak' oldugu kanaatine ulasan AYM uyeleri tarafindan kabul gormus. Gerekceli karari haber yapacak medya da sanirim bunun ustunde duracaktir.

Bu arada yazimin basindaki deyisi de gerekceli karardan alintiladim. Baskan Kilic, karsioy gerekcesini yazarken kullanmis. Gerisi laf-u guzaf! Read More!

Yargi Vesayeti

Cumhuriyet tarihimizin (askeri yonetim donemlerini saymazsak eger) en buyuk hukuka tecavuz olayinin resmidir. Bunun ustune ne desek bos artik.

Linkteki karari butunuyle okumak da bos derseniz (-ki oyle), kararin sonundaki, Baskan Kilic ve Sacit Adali’nin karsioy gerekcelerini okuyun yeter derim. Meslektaslarina gereken hukuk dersini vermisler, ama anlayana tabi.

Bundan boyle okullarda Anayasa Hukuku dersi verirken, hocalarimizin yuzu kizarmayacak mi, onu merak ediyorum.

Ben yazarsam sert yazacagim. Bu nedenle, Sabah’tan Emre Akoz’un kisa bir analiziyle konuyu bagliyorum:

Bazı aymazlar AYM'nin verdiği kararı "laikliği savunuyor" diyerek alkışlıyor. Bu
şakşakçıların hatalarını şöyle özetleyebiliriz:

1) Üniversitede türban takmakla laikliğin hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Devlet, "elemanı olmayan", reşit insanların giyimine kuşamına karışamaz. Sokaktaki türbanlı kadın laikliği zedelemiyor da, üniversitedeki öğrenci mi zedeliyor?

2) AYM'nin üyeleri bu kararı alırken Anayasa'yı çiğnedi. Çünkü Anayasa, tartışmaya yer vermeyecek biçimde AYM'nin Anayasa değişikliklerini ancak "şeklen" inceleyebileceğini, "içeriğe" ise dokunamayacağını belirtiyor. Bunları yazan 148.inci madde çiğnenmiştir. Bu suçtur . Üyelerin cezalandırılması gerekir. ( Tuhaf bir durum: Suç işledikleri apaçık ama böyle bir yargı mekanizması yok.)

3) AYM'nin 5 Haziran'da açıkladığı, gerekçesini de dün yayınladığı kararın bir başka vahim yanı da, Meclis'in yetkisine el atmasıdır. Yani AYM, Meclis'e ve sadece Meclis'e ait olan bir yetkiyi gasp etmiştir. Bunu yaparken kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetkiyi, kendine vehmederek kullanmıştır.

4) Şakşakçıların göremediği nokta şudur: AYM, bu yetki suiistimalini ve gaspını Anayasa'nın değiştirilemez maddelerine atıf yaparak sağlıyor.
Bu olayda atıf yapılan temel kavram "laiklik". Ancak yol bir kere açıldı: Ekonomiden siyasete, herhangi bir konuda yapılacak değişiklik, "demokrasi", "sosyal devlet" ve "hukuk devleti" gibi değiştirilemez ilkelere atıfta bulunarak iptal edilebilir. Read More!

IMKB 25000

IMKB benim tahminlerim dogrultusunda 25000 sinirinin da altina dustu. Bir tahminim daha dogru cikmis oldu. Bundan sonra ne olacak?

Cok sonra! Read More!

Vergi oranlarının ekonomik büyümeye etkisi Nedir?

IEA'dan Richard Wellings, vergi - büyüme ilişkisine ilişkin enteresan saptamaları olan bir yazı yazmış.
Vergiler 1960'larda artırılmasaydı İngiltere'nin şimdikinin iki katı, Fransa'nın ise üç katı daha büyük ekonomilere sahip olabileceğini iddia ediyor ve yüksek vergilerin zenginlerin bir avukat ve muhasebeci ordusu beslemelerine ve yetenekli kişilerin üretken işler yerine bu işleri yapmaya temayül ettiği saptamasını yapıyor.

Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir    Borsa Yorumları    Petrol Fiyatları    Standart Sapma

Bu vesileyle IEA'nın yeni bir blog denemesinden de sizi haberdar edeyim dedim.

Not: IEA ana sayfasında 1 Nisan 2008'den beri İngiltere hükümetinin ne kadar para harcadığını gösteren bir sayaç var. Biz de bu bloga öyle bir şey koyabiliriz belki...



Yazinin linke tiklanarak gorulecek kalan kismi buraya yazilacak.
Read More!

Haydar Bas'in Nobel Odulu Calindi!

izlenimler'de fethi bey uyarmis. nobel ekonomi odulu megerse haydar bas'in hakkiymis. konunun aslini google'da arastirinca, yeni mesaj gazetesinden su yazi karsima cikti: tiklayin.

ben okudum. istifade ettim. en carpici bolumleri secip asagiya yaziyorum ki siz de istifade edin. hakikatlerden mahrum kalmayin:

"...Bilim dünyası ve insanlık ailesi, Prof. Dr. Baş’ı referans göstererek veya göstermeyerek Milli Ekonomi Modeli’nden istifade etmeyi sürdürüyor. Nitekim ABD Başkan adayı Barak Obama, 165 milyar dolarlık tüketici kesime yardım paketini açıklayan Başkan Bush’a, bu, senin görüşün değil, aslı 250 ve 500 YTL maaş olan Milli Ekonomi Modeli’nin projesidir, diyor açık açık.

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler    Bilgisayar Nedir    Teknoloji Nedir

...Prof. Dr. Stiglitz, Nobel ödülü de alıyor. Prof. Dr. Stiglitz, Prof. Dr. Baş’ın model ve tez halinde insanlığın önüne koyduğu ekonomi görüşlerinden ve iktisat (iktisat nedir) matematiğinden aldığı bazı pasajları kendi bilimsel görüşüymüş gibi yazıyor, çiziyor, konuşuyor. Son zamanlarda da güya IMF karşıtı söylemlerle dünyayı turluyor.
Prof. Dr. Kerimov, bu akademisyen arkadaşların yapmaları gereken iş, ilim haysiyetine uygun olarak referanslarını açıklamaları, sosyalizm ve kapitalizmde rastlanılması mümkün olmayan bu görüşlerin kaynağı Milli Ekonomi Modeli’dir, sahibi de Prof. Dr. Baş’tır diye açıklama yapmalarıdır, diyor.
Anlayacağınız, sadece Türkiye’deki öğleden sonra günaydın denmesi gereken siyasetçiler ve ekonomistler Prof. Dr. Baş’ın çözümlerini kendilerininmiş gibi seslendirmiyorlar; yabancılar da aynı şekilde çalıyorlar. Prof. Dr. Baş’tan çalıyorlar, Nobel Ödülü alıyorlar.
Halbuki taşıma veya çalma su ile, değirmen dönmez."
Read More!

Ipsala Tekirdag Silivri

Yunanistan’a açılan kara sınır kapısı İpsala’dan yurda giren yabancılar, İstanbul’a ulaşmak için Tekirdağ ve Silivri’den geçerler. Bu iki yerleşim yeri bölgenin turizm ve eğlence merkezi olmakla birlikte, güneye inemeyenler için yazlıkların bulunduğu sayfiye yeri özelliğini de taşır. Bulgaristan’a açılan dünyanın en büyük ikinci kara sınır kapısı Kapıkule’den (birincisi ABD-Meksika sınırında) yurda girenler ise yine Silivri üzerinden İstanbul’a ulaşırlar. Bu iki yerleşim merkezi hem stratejik hem de turistik özellikleri olan, Trakya’nın gözbebeği ve ülkenin vitrini konumunda ekonomik olarak da yatırıma müsait metropol adaylarıdır.

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler    Bilgisayar Nedir    Teknoloji Nedir

Öyle ki yat limanı, İstanbul’a kadar uzanan metro projeleri ile 5 M’li hipermarketleri golf otelleri ile hatta yasaklanmadan önce Yahudi turistlerin İsrail’den özel turlar ile geldikleri kumarhaneleri ile batının en hareketli bu turistik bölgesinin bundan sonra ismini yazılı ve görsel medyada çok daha sık duyacağız. Neden mi ? İşinin ehli Devlet-i Aliye’nin planlama uzmanı bürokratlarının dahiyane fikirleri ile Avrupa’nın sayılı cezaevlerinden biri Silivri Cezaevi hizmete girdi. Kardeşi Tekirdağ cezaevi daha önce tedavüle çıkmıştı. Onbirbin yanlış okumadınız 11.000 küsür mahküm kapasiteli bu kompleks ülkenin en azılı katil,terörist,tecavüzcü,dolandırıcı aday ve aday adaylarını misafir etmeye hazır.

. Sadece bu kadarla kalsa da iyi. Mahküm sayısının birkaç katı mahküm yakınları ve örgüt mensuplarını da düşünürseniz, mahkeme ve tutukluluk süresince böyle bir şehirde yaşayan insan profilinin, birkaç yıl içerisinde ne kadar değişime uğrayacağını tahmin edebilirsiniz.

Yabancı ülkelerde suç ile alakalı potansiyelin normal halkın gündelik yaşantısını tehdit etmemesi için cezaevleri mümkün olduğunca yerleşim yerlerinden uzakta planlanırken, hatta çoğu zaman ıssız adalar seçilirken bizde tam tersi uygulama ile İstanbul’un göbeğinden kaldırdığımız cezaevlerini, yine aynı hataya düşerek geleceğin metropollerine ve sayfiye yerlerine taşıyoruz.

Dünyanın gelmiş geçmiş en enlü cezaevi Alcatraz adasındaki Alcatraz Cezaevi beş yıldızlı turistik otel olmaya hazırlanırken, biz turistik mekanlara yeni cezaevleri açıyoruz.

Keşke planlamayı yapan kamu yetkililerinin bu konudaki gerekçelerini ve hangi liyakatla o koltukta oturduklarını bilebilsek.

Read More!

Dolarin Artisiyla Ilgili Haber

NTVMSNBC'de dolar'in artisiyla ilgili su haberin altina yazilan bir okuyucu yorumu:

"...Biz yurtdışına makina ihraç eden bir firmayız ama ara mallar yurtdışından geliyor ve bu fiyatları bir anda nasıl karşılayacağız ve nasıl ihracatı döndürücez."

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler    Bilgisayar Nedir    Teknoloji Nedir

Yapilmasi gereken sey cok acik ama yetkililer hala harekete gecmedi. Ekonomix'in yillar once onerdigi gibi, dolar kurunu bizim ithalatimizda 1 YTL, ihracatimizda ise 2 YTL yapacak bir kanun hukmunde kararname bekliyoruz Bakanlar Kurulumuzdan. Read More!

Faiz Indirimi ve Memnuniyet

Merkez Bankası'nın işleri iyi yönettiğini kaydeden [Ulaştırma Bakanı Binali] Yıldırım, "Faiz indirimi dışında Merkez Bankası'ndan memnunuz" şeklinde konuştu.

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler    Bilgisayar Nedir    Teknoloji Nedir

Bunlarin hepsi numunelik! Read More!

Free Market Nedir Ne Demektir

In a truly free market this particular financial crisis would never have happened

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler    Bilgisayar Nedir    Teknoloji Nedir

Free Market nedir ne demektir sorusunun cevabini yukaridaki linkten alabilirsiniz. Read More!

Blog Dunyasindan Haberler

Stres Abi diye bir blog acilmis, bana dayimi hatirlatti. Televizyonun karsisina koy, yorumlariyla gulmekten kirip gecirsin sizi. Agiza alinmayacak kufurler de eder. Stres Abi kufursuz konusuyor ama arada o da adami gulmekten kirip geciriyor. Tavsiye ederim.

Damacana benim yazdigim yazilari takip etmenizi saglayacak bir RSS yazmis. Hay Allah biz kendi kendimize boyle RSS yazabiliyormuymusuz? Bir yasima daha girdim.

Son olarak Ekonomici diye bir ekonomi blogu acilmis. Bana sanki bizim konsepti almislar gibi geldi ama alsalar ne olur almasalar ne olur. Blog dunyasina ne kadar cok ekonomi yazari katilirsa o kadar iyidir derim. Read More!

Helikopter Ben (Bernanke)

ABD'de Fed ve Hukumet resesyonu onlemek icin tuketiciyi destekleyecek yeni bir paket hazirligindaymis. Devlet sene basinda yaptigi gibi yine dogrudan mali yardim yontemiyle en az 150 milyar dolar daha "para dagitacak" vatandaslara.

Bernanke Friedman'in varisligine oynuyor sanirim, onun teorilerini gercekte test etme sorumlulugunu ustleniyor adeta. "Helicopter Money" kavrami liqiudity trap sorunu ve deflasyonun onune gecilmesi icin Friedman tarafindan ortaya atilan ve bir hayli meshur olan bir hipotezdi. Bernanke de onceki konusmalarinda bu kavrama atifta bulunarak boyle bir politikanin acikca enflasyonist olacagini soylemisti. Simdi ise bu ortamda ayni politikayi destekliyorsa acaba deflasyondan mi korkuyor, yoksa resesyonun cok daha derin olmasindan mi? Her ne kadar kisa vadeli faizler 0%'a dogru yaklassa da (piyasada 1% civari) henuz deflasyon belirtisi oldugunu sanmiyorum ABD'de. Bu durumda Bernanke "money is not neutral in the short-run" tezini de ispatlayarak Nobel adayligina oynuyor bence.

Acikcasi konu hakkinda okumaya devam ettikce makro hocamin sesi yankilandi kulaklarimda. Dersleri cok iyi dinlememisim sanirim, birkac saattir daha net anlamaya calisiyorum durumu oraya buraya bakarak. Aslinda blogumuzun kidemli iktisatcilarindan (iktisat nedir) Dr Jekyll ve hatta hayatta ise Tugrul Hoca bizi bu Fed'in ve hukumet'in vermeye calistigi reaksiyonlar ve olasi makro sonuclari hakkinda bilgilendirebilirse kendim adina cok sevinecegim. Tabi vakitleri varsa...

Bu arada ayrica bu hizda para basan bir ulkenin parasi nasil deger kaybetmez? Karsisinda deger kazanacak bir para birimi olmadigi icin mi?
Read More!

Reel sektör etkilenmez mi demiştiniz?

ABD'de USPS tarihinde ilk kez işçi çıkarabileceğini açıklamış.

Zira pul ücretlerini arttırmak sıkı kurallara bağlıymış, bu yüzden posta'lardaki azalma pul ücretlerinin artışıyla telafi edilemeyecekmiş. Keza, ücretler biraz daha artırılırsa müşterilerin elektronik posta'ya dönmelerinden korkuluyormuş. Mesele dönüp dolaşıp USPS'in özelleştirilmesine kadar gelmiş.

Türkiye'de de Ford Otosan üretimine bir hafta ara vermiş.


Birileri reel sektör etkilenmez mi demişti?

Ek:

Türkiye'de Telekomunikasyon Kurumu Başkanı "Bu dönemde GSM operatörlerinin bir tek işçi bile çıkardığını görmek istemiyorum. Bu konuda yaptırım gücümüz yok ama döner dolaşır farklı yollardan da ceza yağdırırız" demiş.

ABD'de KİT bile sebebini de açıklayarak işçi bile çıkarabiliriz diyor, bizde özel sektöre aba altından sopa gösteriliyor, işçi çıkarırsanız başka yönden cezalandırırım diyor. Ben bilemem ama bu cümle suç bile olabilir. Bence özel sektör yetkilileri krizde batmamak için ne yapmak gerekirse yapmalıdır zannımca - kanuna uygun olmak kaydıyla tabi.

Kimbilir belki de kanunla şirketlerin batmasını yasaklarlar da kurtuluruz. Read More!

Aktütün hadisesindeki iletişim kazaları

Erdogan'ın Taraf gazetesine yerinizi bilin diyerek azarlamasından sonra ozellikle Erdogan'a yakın medyanın yorumlarına biraz daha dikkat ediyorum. Hatta daha once Erdogan'ın konusmasının bir "yol ayrımı"nı gosterdigini belirten bir yorum da yazmıstım Cuneyt'in yazısının altına. Zaman gazetesinden Ekrem Dumanlı "Aktütün hadisesindeki iletişim kazaları" başlıklı bir yazı yazmış. Yazı Aktütün sonrası yaşanan iletişim kazalarından yola çıkarak durumu guzelce analiz etmiş. Ama ne yazıkki tum yazıda bir kere bile Erdoğan'ın konuşmasından (aslında hicbirseyinden) bahsedilmemiş. Sanki bu süreçte bir başbakan yok, onun Tarafa yonelik ve Başbugu destekler tarzda "destek" konusması yok ve sanki bu konusmanın uslubu ile Syn. Başbugun konusmasının uslubu farklı.

Okurlarımız ne demek istedigimi gayet iyi anlamışlardır sanırım. Bu tarz bir çifte standart, görmeme bence KORKUTUCU bir durum. Cunku yandas medya diye bir taraf eleştirilirken, geri kalan kesimin de farklı olmadığını ortaya koyar ki bu cok kotu. Yazıyı Ekrem Dumanlı'nın kendi sözleriyle bitiriyim (Ben aynı yazıyı Basbuğ Paşa yerine Erdoğan Paşa diye yazardım): "Devlet gücünü elinde tutan kişinin (asker de olsa sivil de olsa) kendisini korkutmasından haz duymaz bu millet. Üstelik kamuoyu Başbuğ'dan 'fırça' ya da 'tehdit' değil, somut iddialara somut cevaplar bekliyordu. Nitekim bu üslubu ne halk benimsedi, ne de tehdit altında bulunan gazeteciler. Başbuğ Paşa'yı üslubundan dolayı eleştirmeyen kalmadı; ona en yakın duranlar bile 'söyledikleri doğru olsa bile üslubu yanlıştı' demek zorunda hissetti kendini". (the end). Read More!

Iyimserlik mi zor Realistlik mi?

Deniz Gokce bugunku yazisinda "karamsar olmak cok kolay iyimser olmak zor"
anafikirlik bir yazi yazmis. Bana sorarsaniz ikisi de kolay. Asil zor olan realist olup olacaklari en az hatayla zamaninda dogru tahmin edebilmek. Yoksa Turkiye'deki yazarlarin cogunun ezelden beridir oldugu gibi karamsar olmak, veya Deniz Gokce gibi surekli iyimser olmak maharet degil. Zorlugu nerede anlamis degilim.

Ben sene basindan beri Amerikan ekonomisinin resesyona girecegini, bunun da hem Avrupa'yi hem de bizi etkileyecegini soyluyorum. Gecen sene islerin yolunda gidecegini ve borsamizin %50 deger kazanacagini soyluyordum. Bu sene ise borsamizin deger kaybedecegini soyluyorum. En son Agustos ayinda borsamiz 43000 seviyesinde iken borsanin abarttigini ve cok yuksek oldugunu soylemistim.

Agustos ortasi gibi yazdigim bir yazida ise Amerikan ekonomisinin petrol fiyatlarinin dusmesine ve dusuk seyredecek olmasina ragmen resesyona girecegini soylemistim. Bu ifadede bulunmamin sebebi yine Deniz Gokce'nin "petrol fiyatlari ziplamazsa Amerika resesyona girmez" seklindeki "iyimser" ifadesi idi. Petrol fiyatlari benim bekledigim gibi $100'in altina dustu ve Amerikan ekonomisi resesyonda. Ben sasirmadim, Deniz Gokce sasirmistir.

Lafi uzatmaya gerek yok, olabiliyorlarsa realist olup islerin iyi gidecegi zamanlar kadar kotu gidecegi zamanlari da zamaninda tahmin etsinler.

Not: Deniz Gokce'ye guvenip borsa yatirimlarina girismeyin. Ancak onun yaptigi gibi surekli TL faizine yatirim yaparsaniz ne kisa vadede ne de uzun vadede pisman olursunuz, hem de geceleri daha rahat uyursunuz. Bunu da soyleyelim. Read More!

Sistem-Sizlik

Sistemin işleyişi kamu veya özel hiç fark etmiyor. Dejenerasyonun son perdesinde işe uygun adam prensibinin yeri, ahbap-çavuş prensibi ile ikame ediliyor.Devlette atanmışların en yükseği statü olarak müsteşar.En bilgili en yetkili Makam’da oturan en yüksek Devlet memuru.İcraatın başında bulunan bu en rütbeli memurlar her iktidar değişikliğinde ya kızağa çekilip bankamatik memuru oluyorlar, ya da tamamıyla uzmanlık alanlarının dışında başka bir bakanlıkta icracı, en yetkili olarak görevlendiriliyorlar.

Tüm bakanlıkların kendi görev ve sorumluluklarını düzenleyen mevzuatları bulunduğundan, en tepedeki yetkilinin en alttaki personel kadar bilgisinin bulunmadığı bir ortamda biz de sorunların çözülmesini bekliyoruz. Acı olan taraf da bürokrasideki böyle absürd bir sistemin bugüne kadar medyada ve kamuoyunda sorgulanmamış olması.

Hal böyle iken sorunların çözümü konusunda teknik bilgiye dayanan hararetli sistem tartışmalarına girilmesi, trajikomik bir çabadan öteye gitmiyor. Çünkü çözüm üretmekle sorumlu en yetkili Makam’da, oluşturulan fikir yağmurunun damlaları altında şemsiyesi ile oturan yetkililer mevcut.

Eğitim olsun, ekonomi olsun, sağlık… vesaire olsun, uzun vadeli makro politikalar oluşturulurken, önceliğin sistem tartışmalarından çok etik altyapı çalışmalarına verilmesi gerekli. Aksi takdirde uzmanlık alanına bakılmadan siyasi-etnik-dini kayırmacılıkla sorumluluklar dağıtıldığından uzmanlık alanı eğitimcilik olan biri karşımıza bir dönem turizm müsteşarı, ertesi dönem sağlık müsteşarı bir sonraki dönem orman müsteşarı olarak çıkabilir. Böyle bir manzarada sistem tartışması yapmak şuna benziyor. Elinizde kasaptan, manavdan, bahçıvandan kurulu bir futbol takımınız var ve bir üst lige yükselmek istiyorsunuz. Rakip takımların hepsi profesyonel futbolculardan oluşuyor. Sizin teknik ekibiniz de 3-5-2 mi? yoksa 4-4-2 mi? oynarsak şampiyon oluruz diye sistem tartışmasında bulunuyor.

Herkesin her işi yaptığı, son dönemde özellikle imam hatip kökenlilerin her işe aday olduğu bu etik olmayan sorumluluk dağıtımının sonuçları, özel sektörde ticari zarar olarak faturalandırılırken, kamuda devlet zararı, komik uygulamalar, fuzuli yatırım ve zincirin son halkası olarak da vatandaş mağduriyeti şeklinde tecelli ediyor.


Read More!

Gokhan Ozgun'den Basbakan'a

Agzina saglik Gokhan Ozgun. Yazi asagida, linki burada:


"27 Nisan’ın ertesi günü gazetelerini, bul, oku, başbakan. Bak bakalım kaç kişi doğru yerde durmuş, kaç kişi yanlış?

Artık ben bilemiyorum, o zaman neye doğru diyordun? Neye yanlış? Şimdi neye doğru diyorsun? Neye yanlış? O zaman yanlış yerde duranlar, şimdi doğru yerde mi duruyor? Yoksa, o zaman doğru yerde duranlar, şimdi yanlış yerde mi?

Ben bunun içinden çıkamam. Sen nasılsa çıkarsın içinden. Çünkü ‘doğru’ yerdesin. ‘Doğru’ yerdekilerin içinden çıkamayacağı hiç bir ‘iş’ yoktur bu memlekette.

Artık ne dediğin anlaşılmıyor başbakan. Ama nerede durduğun allah için her yerden görünüyor. Evet, doğru yerdesin. Artık, hem niyetsizsin hem de büyük kısmet peşindesin. Hem böyle bir abesle iştigal edip hem de kazançlı çıkmak için en doğru yerdesin. Türkiye’desin.

Geçen sene yanlış yerdeydin. Düzelttiler.

Bu memlekette yalnızca ‘doğru yerler’ vardır. Başka da bir şey yoktur. Dosdoğru hakikatler yoktur mesela. Unutmuştuk. Hatırlattın başbakan.

Ertuğrul Özkök’le yeni bir söyleşi vakti gelmedi mi başbakan? Hem artık ‘doğru yerde’ buluşursunuz. ‘Doğru yerde’ oturursunuz. Yeter ki doğru yerde durun, ondan sonra istediğiniz kadar eğri konuşabilirsiniz.

Onlar zaten senle birlikte daha ‘doğru’ işler yapmak için ‘uzlaşmak’ istiyorlardı başbakan.

Onlara dikkat et. Hiç yanlış yere düşmezler. Onların siyaseti yanlış yere düşmeme siyasetidir. Bak, Irak’ta jet uçuran Ertuğrul Özkök şimdilerde senin dış politikana hayran. Niye mi? Çünkü artık doğru yerdesin. Doğru yeri asla kaybetmeme siyasetindesin.

Mesele ‘doğru’ yerse, sakın yanlış anlama başbakan, ama onlardan, hasmın ilan ettiklerinden öğreneceğin çok şey var. Çünkü, doğrunun ve yanlışın bu memlekette ‘yer’den ibaret olduğunu onlar ezelden beri biliyorlar.

Bir, yeri olanlar vardır bu memlekette, bir de, yeri olmayanlar. Yeri olanlar, doğru yerdedir. Yeri olmayanlar, yanlış yerde. Bütün ama bütün mesele bundan ibarettir. Gerisi hikâye.

Geçen sene senin de yerin yoktu başbakan. Yanlış yerdeydin. Bu sene yerli yerindesin maşallah.

Kapatma davasının ertesinde gazetelerde yazılanları tekrar oku başbakan. Kim doğru yerde, kim yanlış yerde, bize bir söyle. Üzerinden çok zaman geçmedi, doğrular yanlışlar aynıdır. Ama, belli ki seninle birlikte ‘yer’ değiştirmişler.

Aydın Doğan’ın Hilton için dediği gibi, boşuna mı edindin bu yeri sen de başbakan? Arkadaşların yardımıyla orayı ‘doğru yere’ çevirirsin artık.

Artık yavaş yavaş doğru yerde duruyorsun zaten. Senden önceki bütün başbakanların durduğu yerde duruyorsun.

Doğru yer orası, biliyorsun. Çünkü orada durduğun vakit, başın birilerinin ayaklarına değiyor. Kimin ayaklarına değiyor söylemeyeyim. Başı da ayağı da rencide etmeyeyim.

“Biz doğru yerdeyiz, gerisini yanlış yerde duranlar düşünsün” demişsin, başbakan. Ne güzel demişsin. Ama bunu daha iyi ifade edebilirdin.

Bak işte burada uzman görüşü veriyorum sana başbakan. İşim buydu, yıllarca kelimelerle uğraştım. Her ifadenin en kısasını, en vurucusunu aradım.

Senin söylediğini senden daha iyi ifade eden biri vardı bu memlekette. Kulakları çınlasın, Yasin Hayal. (Kime niyet, kime kısmet...)

“Akıllı ol Orhan akıllllı” derken Orhan Pamuk’a, aynı şeyi söylüyordu. ‘Doğru yeri’ işaret ediyordu. ‘Doğru yerde’ dur Orhan, yoksa ‘gerisini sen düşünürsün’ demek istiyordu.

Yasin Hayal’in ifade gücüne sahip olmanı temenni ederim, başbakan. Aynı derdi senden daha iyi, daha kısa ve daha vurucu anlatmış. Gerisini artık sen düşün başbakan. Sen düşün.

Duydun mu başbakan?.. Şehit anası Havana Yeşil, Başbuğ’a hitaben “.... bu iddialar doğru mu, bana cevap vermek zorundasınız” demiş.

Ne diyelim şimdi ona? Yanlış yerde mi duruyorsun diyelim? Çünkü yanlış yerde duruyorsa, belli ki ‘gerisini o düşünecek’ Çocuğunun mezarının başı yanlış yer midir?

Doğru yerdesin, başbakan, doğru yerde.

Doğru yerde duranların zaten iyi kötü ‘bir hukuku’ vardır bu memlekette. Başka hukuka da ihtiyaçları yoktur. Gerisine de karışmazlar. Yani, bir şey daha anlaşıldı bu vesileyle başbakan, yeni anayasa manayasa, artık Hak getire. Belli ki doğru yerde duranların gerisini düşünmeyen ‘hukukuyla’ idare edeceğiz.

Biz yanlış yerdeyiz. Doğrudur. Çünkü durduğumuz yerde başımız kimsenin ayaklarına değmiyor. Dilimiz de hayasızların diline dolanmıyor. Gerisini de artık sen düşün başbakan, sen düşün."
Read More!

IMKB- En Fazla Yukselenler &Dusenler (2008 YTD)


.
Read More!

Orduyu yipratmak...

Yine alinti yapiyorum. Okurumuz I. Cuneyt'ten (basligi begenmediyse degistirebilirim):

... birakin bu "dört yanimiz düsman dolu, ordumuzu yipratmayalim" martavallarini. Benim ömrüm bu zirvalari dinleyerek gecti. Biktim artik "Türkiye'nin özel kosullari"ni, „dis mihraklari“ dinlemekten. 25 yildir herhalde "Türkiye'nin cografyasi" yüzünden bitmiyor bu savas degil mi?

ABD'nin komsusu Kanada, Meksika olabilir ama adamlar dünyanin dört bir yaninda savasiyorlar, var mi ötesi? Ingiltere kezâ her yer asker yolluyor. Böyle sacma, baskamalip argümantasyon görmedim.

Ingiltere'nin demokrasisini referans aliyoruz, cünkü bir yargic cikip "müslümanlar seriat uygulamali" deyince adami sokak ortasinda vurmuyorlar, 301’den yargilamiyorlar, asker cikip „herkes haddini bilsin“ diye laf sokmuyor.

Merak etmeyin, ayni terör belasi Avrupa ülkelerinde de oldu. IRA, ETA, RAF, K.Tugaylar vs. Dünyada terörle mücadele eden tek ülke Türkiye degil. Fakat 25 yilda 40.000 ölü veren tek ülke Türkiye. Bir garabet yok mu bu iste sizce? Anli sanli Türk ordusu arazinin engebeli olmasindan, topografya yüzünden mi bitiremedi bu isi? Bu kadar basit mi? Acin gözlerinizi biraz da lisede milli güvenlik hocamin söyledigi "Türkiye'nin dört yani düsmanla cevrili, tetikte olmaliyiz" martavallarindan baska bir seyler anlatin. Dört yanimiz düsmanla cevrili oldugu icin mi Kibris harekâtinda kendi gemimizi 5 saat bombaladik? Dört yanimiz düsman dolu diye mi Diyarbakir cezaevinde milletin kicina cop soktular? Dört yanimiz düsman dolu diye mi hâlâ OHAL istiyor asker, sanki (galiba Yildirim Türker'in süper lafiyla) orada hic "BUHAL" olmusmus gibi?

Türkiye’nin ihtiyaci olan sey daha fazla demokrasi. Daha fazla seffaflik. Türkiye’nin ihtiyaci olan sey siyasîler kadar askerin de hesap verebilmesi. Asker bu ülkenin krali degil, fakat kendi üslerinde, bu ülkenin siradan insanlarindan kopuk kral gibi yasiyorlar. Kimse elestiremiyor, soru soramiyor, hesap zaten hic soramiyor. Ne anladim ben bu isten? Vatansa hepimizin vatani, öleceksek zaten külliyen bir savas ciksa hepimiz gider ölürüz. Ama ben askerin isini iyi yapmasini istiyorum, onun disinda da öyle toplum mühendisligini, ülkenin demokratiklesmesine köstek koymayi, siyasetin icinde siyasî parti gibi davranmayi birakmasini.

Size bir sey söyleyeyim. Türk ordusunun dünyada bu derece itibar görmesinin en önemli nedenlerinden biri ne biliyor musunuz? Gözünü kirpmadan zayiat verebilmesi ve verilen zayiatin hesabinin sorulmamasi. 2. Cihan Harbi’nde Eisenhower ile Zhukov’a atfedilen bir muhabbet vardir: Eisenhower Zhukov’a bir mayin tarlasina rastladiklarinda mayinlari nasil temizlediklerini sorar, Amerikalilar askeri sokmadan önce cünkü tarlayi temizlemektedirler. Zhukov’un yaniti: „Birinci kitayi tarlaya sürerim, mayinlar patlar, arkadan gelen üzerlerinden gecer“. Türk ordusu da öyle, öl babam öl.

Hayatinizda hic gidip kaldiniz mi Tunceli’ye? Oralarda insanlar nasil yasiyor biliyor musunuz? Batman’da trafik lambalari kirmizi-sari-MAVI, niye biliyor musunuz? 25 yildir „Türkiye’nin cografyasi ve komsulari“ yüzünden mi gencecik cocuklar bu örgüte katilip duruyor? Tayfun Talipoglu’nun ne görüp de zamanin icisleri bakani Ismet Sezgin’e telefon acip „Sayin bakanim, burada dünyanin gözü önünde PKK’ya adam yaziyorlar“ dedigini biliyor msuunuz? Tekrar ediyorum, 25 yil! Benim hayatim PKK ile gecti. Bugün standart basinda okudugum her seyi en az 15-20 defa duydum. Askerin bu demeclerini „herkes haddini bilsin, orduyu yipratmayin, akan kana ortak olursunuz vs.“ kac defa dinledigimi bilmiyorum. Hepimiz ayni durumdayiz. Fakat siz cikip hâlâ Türkiye’nin cografyasi, dis mihraklarin taseronu terör örgütünden dem vuruyorsunuz, el insaf yahu!

Taraf isterse uyusturucu parasiyla finanse edilsin. Ne yazdigi önemli, nasil finanse edildigi degil. Birakin bu ucuz komplo teorisyeni ayaklarini. Elinize bir Amerikan gazetesi aldiginiz zaman künyesini acip kimler mi finanse ediyor diye bakiyorsunuz? Türkiye’de oldu mu hemen bir capanoglu araniyor, yok kim finanse etmis, yok kim haber servis ediyormus, yok arkasinda hangi “dis mihraklar” varmis… Yahudiler finanse ediyor aslinda, dünyayi da onlar yönetiyor ya, fesuphanallah.. Read More!

Genelkurmay başkanına...

(Ahmet Altan'in Taraf gazetesindeki yazisi. Tamamen alintiliyorum:)

Siz, böyle saygısız, nezaketsiz, tehditkâr bir konuşma üslubunu benimseme cüretini nereden buluyorsunuz?

Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu sizin?

Siz kimi korkutmaya çalışıyorsunuz?

Korkutabileceğinize inanıyor musunuz gerçekten?

Bakın ben size dostça bir şey söyleyeyim general, vazgeçin bu kaba tehditlerden, öfkeli jestlerden, asabi mimiklerden.

Bunlar bizi korkutmaya yetmez.

Ha, sanmayın ki bu ülkede "derin devlet" dendiğinde kimin kastedildiğini bilmiyoruz, sanmayın ki patlayan arabalardan, ensesinden vurulan adamlardan haberimiz yok.

Sadece umurumuzda değil.

Bunu anlayabiliyor musunuz?

Bazı insanların, ülkeleri özgür ve mutlu olsun diye her şeyi göze alabileceğini kavrayabiliyor musunuz?

Bunu kavramaya çalışın.

Bırakın bu korkutma çabalarını.

Bunlar yakışıksız işler.

Üstelik gerçeği ortaya çıkarma çabasından bizi vazgeçirmeye de yetmez.

Siz bir şeyler söylediniz dün.

"Herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya" davet ettiniz galiba.

Siz, "doğru yerin" neresi olduğunu biliyor musunuz?

"Doğru yer" neresidir biliyor musunuz?

Doğru yer, insanın mesleğini dürüstçe ve gereklerini yerine getirerek yaptığı yerdir.

Biz, "doğru yerde" duruyoruz.

Mesleğimizin gereğini dürüstçe yerine getiriyor ve gerçekleri, yıllardır yalanlarla kandırılan bu halka açıklıyoruz.

Siz doğru yerde durmuyorsunuz.

Kendi mesleğinizin gereklerini yerine getirmiyorsunuz.

Sizin mesleğinizin gereği, size emanet edilen o genç askerleri korumaktır.

Karakol baskınını an be an gösteren kamera kayıtlarına rağmen gerekli tedbirleri almamak, istihbarat raporlarına aldırmamak, çatışma başladıktan sonra yeterince yardım göndermemek ve o çocukları ölüme terk etmek sizin suçunuzdur.

Görevinizi yerine getirmediniz.

Neden?

Niye o çocukları korumadınız?

Bunun için yargılanmanız gerektiğini biliyorsunuz değil mi?

Tabii savcıların sizi mahkemeye çağıramayacağına, sizi yargılayacak bir merci olmadığına güveniyorsunuz.

Ama bu, yargılanmanız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.

Tabii, bir de istifa müessesesi denilen bir şey var.

Sanırım sizin o müesseseden pek haberiniz bulunmuyor.

Başbakanın, hükümetin, parlamentonun sizden hesap sormaması da sizi cesaretlendiriyor.

Ama bir de halk var bu ülkede. ı

Gerçekleri duymak isteyen bir halk.

Ve, o sizin peşinizi bırakmaz.

Biz de bırakmayız.

Arkanıza kuvvet komutanlarını alıp kameraların önüne geçerek asabi bir şekilde medyaya verdiğiniz "muhtıra" bu gerçeği değiştirmez.

Siz bize Aktütün'ü anlatın.

O çocuklar niye öldü?

Niye baskını önlemediniz?

Bir de pek anlayamadığımız bir sözünüz var.

"Bu tip saldırılar karşısında her ordunun vereceği cevap ve tepki bellidir."

Ne demek bu?

Birincisi bir saldırı yok, saldırmıyoruz, gerçekleri açıklıyoruz.

İkincisi, "her ordu" böyle eleştiriler karşısında nasıl tepki veriyor?

Siz nasıl tepki verdiklerini bilmiyorsunuz.

Gelişmiş ülkelerde böyle bir facianın sorumlusu olanlar derhal görevlerinden alınıp yargılanırlar.

Ama sizin aklınızdaki bu değil, açıkça anlaşılıyor.

O zaman, nedir o "ordunun vereceği tepki"?

Ordular, kendilerine saldıran "düşmanı" yok etmek için eğitilirler.

Bizim gerçekleri açıklamamızı bir "saldırı" olarak nitelediğinize göre bizi de "düşman" olarak görüyorsunuz.

Eee, ne yapacaksınız?

Saldıracak mısınız, gazeteyi mi bombalayacaksınız, F-16'ları mı göndereceksiniz?

Siz ne dediğinizin farkında mısınız?

Baskını daha önceden bildiğiniz halde o çocukları korumayacaksınız, bunu açıklayan gazeteleri de, "ordu tepkisiyle" korkutmaya çalışacaksınız.

General, "doğru yerde" durun.

Haddinizi aşmayın.

Bizim ülkemizde, yetmiş milyon insanın boğazından kesip verdiği paralarla ayakta duran bizim ordumuzla, bizi tehdit edemezsiniz.

Ordu, sizin hatalarınızı kapatmak için kullanacağınız bir tehdit aracı değildir.

Haa, bir de "bölücü terör örgütünün eylemlerini başarılı gibi gösterenler, akan ve akacak olan her damla kanın sorumlusu olurlar" sözünüz var.

Bakın bunu doğru söylüyorsunuz.

Ama "başarılı gösteren" kim?

Baskının önlenmediğini açıklayan gazeteler mi yoksa baskını bile bile önlemeyenler mi?

O kandan kimin sorumlu olduğunu şimdi anladınız mı?

Sorumluluğu hissediyor musunuz?

Hissetmelisiniz.

Ve tehditleri bırakıp gerçekleri açıklamalısınız.

Tehditlerinizden ve üslubunuzdan hoşlanmadık.

Gerçekleri söyleyin bize.

Gerçekleri.

Biraz cesaret yeter buna.

Cesaretiniz de öfkeniz kadar büyük olduğunda bize gerçekleri söyleyeceğinize eminiz.

O günü bekliyoruz. Read More!

Cilalı Ekonomi Devri

Gölge kabine üyesi olarak benim partnerim de Bakan Tüzmen. Bakan alışılanın aksine renkli kişiliği ve yaptığı işi pazarlama teknikleri ile bugüne kadar fazla yıpranmadan koltuğu kollamayı başardı. Kriz ortasında bir TV programı, Bakanı dinliyorum gözlerim kapalı. Diyor ki;

-Siz uyurken biz çalışıyoruz endişeye gerek yok.
-Krizle ilgili tedbirleriniz.
-Biz bu çalışmaları her zaman yapıyoruz, krizi fırsata dönüştürebiliriz.
-Nasıl olacak?
-İndirilmiş gümrük tarifeleri nasıl rekabeti arttırdıysa, üretimi uzak doğuya kaydırdıysa, artan petrol fiyatları da bizim için yeni bir fırsat oluşturuyor.Bu durumda navlun, maliyetleri arttıracağı için tüketim merkezlerine yakın üretim üsleri ülkemiz için yeni bir fırsat olacaktır.
Vesaire vesaire.

Bakanın tahminleri kargaları bile güldürecek düzeyde. Şöyle ki;
Kriz olsa da uzak doğudaki işçilik ücretleri ile kayıt dışılığı azaltmaya çalıştığımız şu dönemde göbeğimizden bağlandığımız AB uyum yasaları çerçevesinde ülkemizdeki işçilik ücretlerinin, yükselen navlun ücretleri sayesinde rekabet edebileceğini iddia etmek tam bir umut tacirliği. Sadece Çin’den gelen iki konteyner kurşun kalemin ülkenin bir yıllık kalem ihtiyacını karşılayacağını düşünürsek, navlundaki artışın üretim yerleri ile alakalı stratejileri değiştirmeyeceğinin en somut göstergesi.

Ülkenin ekonomi gerçeklerinin en yetkili ağızlardan bu kadar aleni demagojiye dayanan yorumlar ile ifade edilmeye çalışılması, ekonomi ile ilgili ortada bir yol haritasının olmadığının ve anlık politikalar üretildiğinin de bir göstergesi.

Bakana dönecek olursak yeni dönemde serbest bölgelerin de yeniden yıldızının parlayacağını iddia ederek bence kendi yıldızını parlatmaya çalışıyor. Benim bildiğim serbest bölgeler kurulduğu yıllardan beri vergi avantajları ve özel statüleri ile ülke ekonomisine faydadan çok, hayali ihracat ve kaçakçılığın adresi olmayı başarabilmiş yegane oluşumlar.Uzun yıllardan beri Sayın Bakanın sorumluluğunda olduğunu da düşünürsek ayrı bir yazı konusu.

Anlayacağınız malzeme bol.
Read More!

İki çelişkili haber...

Bugünkü Hürriyet Gazetesinin web versiyonunun ekonomi köşesinde iki haber var.

Biri bu

Diğeri de şu

Ya TCDD zam bahanesini yanlış buldu, mesela "dolar çok yükseldi" deselerdi daha iyi olurdu, ya da TCDD o kadar yavaş işleyen bir kurum ki petrolün bir sürelik yüksek seyrine göre daha yeni pozisyon alıyor. Her durumda saçma yani... Read More!

Ne bu hiddet, bu celal!

Bugunku Radikal bu mansetle cikmis.

“Ne bu hiddet, bu celal!”

Daha once de, yine bir baska nezaketsizlikleri nedeniyle belirtmistim. Uniformalilarin sivillerle olan iliskilerinde sivil, yani medeni olculeri bir kenara birakarak, muhataplariyla mesleki aliskanliklariyla omuzlarindaki yildiz hesabina gore davranis ve tutum gostermelerini kabullenmek mumkun degil.

Ahmet Altan’in "Siz böyle saygısız, nezaketsiz, tehditkar bir konuşma üslubunu benimseme cüretini nereden buluyorsunuz?”diye baslayan yazisi, pek yerinde ve onurlu bir durus olmus bence.

Verilen cevabın uslubundan ve sertliğinden şikayet edenler bence dönüp bir de kendilerine baksınlar. Açık söylüyorum; biz haklıyız ve doğru yerdeyiz. Gerisini yanlış yerde duranlar düşünsün” deme zilletini gosterenleri de Millet’e havale ediyorum.

Uzulerek goruyorum ki, Basbakan’in demokrasi ve ozgurlukler konusundaki durusu her gecen gun biraz daha sekilleniyor. Memlekette ifade hurriyeti olmamasi nedeniyle, hakim gucun sillesini yemis Basbakan’nin demokrasi ve ozgurlukler sevdasi, sanirim, kendisini sisteme kabul ettirene kadarmis.

Cok yazik!

Bir kamu gorevlisi, devletin acziyetinin acikca goruldugu muessif bir hadise sonrasinda Millet'e hesap verecegine, nasil oluyor da kameralar karsisinda saga sola boyle bagirabiliyor anlamak mumkun degil.

Cok yazik!

Not: Bugun Taraf gazetesi web sitesine erisemedigimden dolayi, link veremedim. Basina kotu bir sey gelmesinden endise etmekteyim. Read More!

God knows everything

Kriz gelismelerini takip eden gozlerinizi ekranlardan kaldirin ve su habere bir bakin derim:

A US judge has thrown out a case against God, ruling that because the defendant has no address, legal papers cannot be served.
The suit against God was launched by Nebraska state senator Ernie Chambers, who said he might appeal the ruling. (.....)
Mr Chambers sued God last year. He said God had threatened him and the people of Nebraska and had inflicted "widespread death, destruction and terrorisation of millions upon millions of the Earth's inhabitants".
He said he would carefully consider Judge Polk's ruling before deciding whether to appeal.
The court, Mr Chambers said, had acknowledged the existence of God and "a consequence of that acknowledgement is a recognition of God's omniscience".
"Since God knows everything," he reasoned, "God has notice of this lawsuit."

Nebraska’da Tanri’ya karsi acilan bir dava sonucunda, Yargic, davaliya usulune uygun tebligat yapilmadigi gerekcesiyle davanin reddi yonunde hukum vermis.

Nebraska eyalet senatoru olan davaci Ernie Chambers, insanlarin Allah tarafindan olume, helak olmaya ve terore maruz birakildigi iddiasiyla gecen sene dava acmis.

Yargic Polk’un kararinda, Tanri’nin varliginin kabul edildigini belirten Senator Chambers, bu kabullenmenin da Tanri’nin herseyi bildigi anlamina geldigini, bu durumda Tanri’nin bu davadan da haberi oldugunu soylemis. Boylece, davanin Tanri’ya bildirilmis oldugunu iddia eden Chambers, karari degerlendirdikten sonra temyize gidebilecegini belirtmis.

Hatirlayacaksiniz, bir kac gun once de bir baska Amerikali, piyasalardaki cokuse ‘Allahsiz’ yatirimcilarin neden oldugu iddiasinda bulunmustu. Read More!

IMKB-Bahis


Read More!

Merkez Bankasi ve Doviz

Merkez Bankasi hergun gerceklestirdigi doviz alim ihalelerine ara verdigini acikladi.

"...Türk bankalarının likidite durumlarını daha da güçlendirmek amacıyla 16 Ekim 2008 tarihinden başlamak üzere döviz alım ihalelerine ara verilecektir. Böylelikle, döviz alım ihaleleri yoluyla kalıcı olarak döviz piyasasından çekilen likiditenin sistemde kalması hedeflenmektedir. "

Ben ne yaptim bu haberden sonra. Bir miktar doviz aldim. Bakalim sistemde kalan likidite nereye gidecek. Read More!

Küresel Krizi Konusmaya Devam

Aslında kuresel krizle ilgili dusuncelerimizi paylastik ama iki noktaya dikkat cekmek istiyorum. 1) Borsa ornegin pazartesiden itibaren yukseliyor, bu birbiri ardına gelen kurtarma operasyonlarının gecici etkisinden baska bisey degil 2) reel ekonomik veriler (yada gazetede gordugunuz evini kaybeden işini kaybeden uretimi durduran fabrikaların istatistiki sonucları) geldikce borsanın (Borsa Yorumları) kafasına odunla vurulmus gibi olacak 3) bununla birlikte hızlı dususun yerini daha yumusak bir gerilemeye bırakması mantıklı 4) bu aradaki guzel olay petrol fiyatlarındaki gerileme, enflasyon, cari acik ve buyume uzerinde pozitif etkileri olacak 5) bence dolarda 1.2-1.3 aralıgını unutmakta fayda var, ben 1.3-1.4 aralıgının da yakında gecilerek doların 1.4-1.5 aralıgında yer alabilecegini ongoruyorum 6) unutulmamalıdır ki her kurtarmanın bir maliyeti vardır 7) ekonomi sosyal bir bilimdir ve devamlı bir degisim icindedir, krizlerde bu durumun bir sonucudur.(the end) Read More!

Osmanlı'da neden ekonomik kriz olmazdı?

Okuyup öğrenelim.

Güngör Uras'la filan daha az uğraşalım bence bundan sonra. Yatıp kalkıp bu adamla uğraşmak da gerekebilirdi.

Aynı yerden bir de şu yazıya ulaşabiliyorsunuz.

Ekonomik kriz ve krizden yahudilerin sorumlu tutulması, hmm bu senaryoyu hatırlıyor gibiyim. Devamında ne geliyor? Lebensraum'un işgali, toplama kampları ve atom bombası.

Allah'ım madem yarattın, bari takip et.

Yazı bu kadar, aşağıya tıklamanıza gerek yok.


Yok diyorum niye ısrarla tıklıyorsunuz ki? Yatırım tavsiyelerimize de böyle uyuyorsanız yandık demektir. Read More!

Panik, Depresyon, Buhran

Bilmeyenler icin soyleyelim biz icinde bulundugumuz krizin tahminini en iyi yapanlardaniz. Oyle senelerce kriz geliyor kriz geliyor diye ortalarda dolasanlardan degiliz. 2007 senesinde IMKB'nin patlama yapacagini ve 60000'i bulacagini tahmin etmistik. 2007'nin sonunda da "Kriz geliyor" basligi atarak 2008 yilinda faizin kazandiracagini, enflasyona endeksli bonolari sevdigimizi soylemistik. Yani simdiki krizi neredeyse borsalarin tam zirvede oldugu bir zamanda tahmin etmistik.

Bugunlerde Turk medyasina bakarsak gecmis donemlerde oldugu gibi "kriz edebiyati" yapmaya hiz verdiler. Basladilar demiyorum cunku bunlar her seyin gunluk guneslik oldugu zamanlarda da kriz edebiyati yapiyorlardi. Efendi efendi piyasalari analiz etseler soyleyecek sozum yok, ama gerizekali gerizekali sozler soylemekten ileri gitmiyorlar. Ustune ustluk milleti iyice panige sokacaklar.

Diger kil oldugum durum ise simdiki krizin sorumlusu olarak Amerika'yi secmis olmalari. Sanki Avrupa'da hic konut balonu olusmadi? Gerizekali Avrupalilar Amerikalilar gibi zarar edeceklerini onceden gorerek buna care aramak yerine uzun bir sure hic bir sey olmamis gibi davrandilar ve ancak yumurta kapiya dayaninca eteklerindeki taslari doktuler. Simdiki krizde Avrupa'nin payi Amerika'dan daha fazladir. Kriz Amerika'da basladi sonra Avrupa'ya yayildi soylemleri safsatadan baska bir sey degildir. Cin borsasinin dusmesi de herkesten once basladi cunku Cinliler kendi borsa balonlarini kendileri yarattilar. Rus borsasinin dusmesine gelince, burada da Amerika'yi suclamak yanlis. Ben mi onlara Gurcistan'i isgal edin dedim. Adamlarin derdi Gurcistan'a girip petrol fiyatlarini ziplatip cikar saglamakti, ellerinde patladi.

Size isin dogrusunu anlatayim.

Gecen hafta Turk borsasinin bu sene icerisinde 25000'i gorecegi tahminini yaptim. Ama bundan depresyon ve buhran cikacak, butun dunya ekonomisi cooook uzun sure kuculmekten kurtulamayacak anlamini cikarmayin. Ekonomiler sonsuza kadar buyuyemez, arada dususler her zaman olur. O yuzden onumuzdeki aylarda yasayacagimiz duraklama sizleri karamssar yapmasin. Sadece hazirlikli olun.

Gelismis ulkelerin finansal krizle ilgili attiklari adimlar sorunu buyuk olcude cozecektir. Simdilik koyduklari rakamlar yeterli olmayacak ama daha sonra bunlara ekleme yaparak problemi cozeceklerdir. Problem cozulene kadar Amerika, Avrupa ve Turkiye resesyona girecektir ama bu resesyon medyanin ileri surdugu kadar derin olmayacaktir. Yani 2001'deki gibi bir resesyon yasamayacagiz. Abartmanin alemi yok.

Borsalar da dusse dusse bir %25 daha duser, ondan sonra tekrar yukselise gececektir. Simdiki problem o kadar buyuk degil. Dunya ekonomisi yillik $40 trilyon dolarlik bir buyukluge sahip. Bu krizin toplam maliyeti $2, hadi Roubini gibi iyice abartip tahmin yapiyorsaniz $3 trilyon dolar. Yani toplam maliyetin dunya ekonomisine orani en fazla %7.5. Yahu bizim sosyal guvenlik sistemi her sene bu oranda aciklari veriyor. Bir kere de vermiyor, her sene veriyor. Bizim ekonomi de buna ragmen oldukca saglikli. Bir kerelik bir darbenin dunya ekonomisini buhrana sokacagini soylemek isguzarlik, baska bir sey degil.

O yuzden abartanlara kulak asmayin. Sinirlerinizi de bozmayin. Gercekler ne ise onlari anlamaya calisin, doldurusa gelmeyin. Read More!

Finansal Kriz Zamaninda ne yapmak gerek?

Bugünlerde herkese varsa borçlarını kapatmaya çalışmalarını, masrafları kısıp, kenara bir miktar para ayırmaya çalışmalarını söyleyip duruyorum.
Özel sektörde çalışan kimsenin iş garantisi yok. Krizin önce reel sektörü vuracağı söyleniyor. Birçok kişinin işi şu sıra sallantıda olabilir. Fakat etrafa bakıyorum ve inanılmayacak işlerle karşılaşıyorum. Mesela tanıdığım birkaç kişi yükseliyor diye dolar almış, bir diğeri daha sonra belki imkan olmaz, kriz mriz var diye cep telefonunu yenilemiş, birçoğu ise bu kriz sanki uzayda yaşanıyormuş gibi duruma ilgisiz vaziyetteler. Eminim düştüğü için hisse senedi (hisse senedi nedir?) satıp, zararı realize edenler de az değildir. Ya bende bir anormallik var ki, olabilir kabul ediyorum, ne de olsa uzaylıyım, ya da insanlar tuhaf bir psikoloji içindeler.

Bence zaman şu soruların yanıtını aramanın zamanı:

Allah korusun işinizi kaybedersiniz birikimleriniz ile ne kadar dayanabilirsiniz?

Alternatif bir gelir kaynağı yaratabilir misiniz?

Ailenizin, özellikle ebeveynlerinizin ve kardeşlerinizin maddi durumu konusunda rahat mısınız? Yoksa yetişkin insanlar olarak bazıları ile konuşulmasına ve onlara yol gösterilmesine ihtiyaç var mı?

Tasarruflarınız güvencede mi?

Hangi masrafları kısabileceğinizi düşündünüz mü?

Durumunuz uygunsa kimlere yardım edebilirsiniz? (Böyle zamanlar tassarufun ve dayanışmanın artması gereken zamanlar bence).

Sağlığınızı korumak için tedbir alıyor musunuz?

Depresyona girmeden bu zamanı atlatabilmek için para harcamanızı gerektirmeyen hobileriniz var mı?

Eğlence masraflarını kısmak gerekecek ama bunun ailenizle daha kaliteli zaman geçirmek için bir fırsata dönüştürülebileceğinin farkında mısınız? Read More!

Paul Krugman Nobel Kazandi

paul krugman. pazartesi sabahini cogu iktisatci (iktisat nedir) merakla bekliyordu. ve merak son buldu. nobel ekonomi odulu, ticaret ve iktisadi cografya alaninda yaptigi yenilik yaratan calismalari sebebiyle paul krugman'a gitti.

daha sonra, musait bir zamanda, daha detayli bir seyler yazarim insallah. simdilik, sicagi sicagina yazilanlardan birkac tanesine sizi yonlendireyim:

sunu nobel komitesi hazirlamis: tiklayin. marginal revolution'da tyler cowen'in yazisi da gayet kapsamli ve krugman'la ilgili baska yazilara cokca link iceriyor. yine ayni blog'da alex tabarrok, krugman'in en bilinen katkilarindan yeni ticaret teorisi (new trade theory) hakkinda bilgi vermis. ayrica, pek sicak degil ama, surada da krugman'in iktisada yaptigi katkilar uzerine kapsamli bilgi var: tiklayin. avinash dixit, krugman 1991'de john bates clark madalyasi aldiginda bunu yazmis. Read More!

Borsa Performanslari- Update

Kapanis fiyatlariyla borsalar.


Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir.

inovasyon nedir    Borsa Yorumları    Petrol Fiyatları    Standart Sapma Read More!

Fon Yoneticisi Marc Faber Kimdir?

Marc Faber, Isvicre kokenli, unlu bir yatirim danismani ve fon yoneticisi imis. Ben de yakinlarda ogrendim. Gloom Boom Doom web sitesinin de editoru. Gecenlerdeki (Haziran 2008) bir yazisinda, Amerikan ekonomisi hakkinda carpici bir yorum yapmis:

" The federal government is sending each of us a $600 rebate.
If we spend that money at Wal-Mart, the money goes to China.
If we spend it on gasoline it goes to the Arabs.
If we buy a computer it will go to India.
If we purchase fruit and vegetables it will go to Mexico, Honduras and Guatemala.
If we purchase a good car it will go to Germany.
If we purchase useless crap it will go to Taiwan and none of it will help the American economy.

The only way to keep that money here at home is to spend it on prostitutes and beer, since these are the only products still produced in US. I’ve been doing my part. "

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler    Bilgisayar Nedir    Teknoloji Nedir

Turkcesi ise soyle:

"Federal hukumet bize $600 degerinde bir geri odeme yapiyor.
Eger bunu Wal-Mart'da harcarsak para Cin'e gidecek.
Benzin alirsak ise Araplara.
Bir bilgisayar alirsak Hindistana.
Sebze ve meyve alirsak Meksika, Honduras ve Guatemala'ya gidecek.
Duzgun bir araba alirsak Almanya'ya.
Gereksiz cercope yatirsak Tayvan'a gidecek ve bunların hic biri Amerikan ekonomisine fayda saglamayacak.

Parayı ulkemizde tutmanın tek yolu hayat kadinlarina ve biraya harcamak. Cunku artik ABD'de uretilen tek sey bunlar.
Ben uzerime duseni yapiyorum."

Ne dersiniz? Dogru mu soyluyor?
Read More!

Otomotiv Bakanı: Moraller Yüksek Tutulacak, Tut

Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan katıldığı oto fuarı etkinliğinde bazı açıklamalar yapmış. Sanayicilere morallerinizi yüksek tutun diyen bakanın açıklamasında bir iki yer dikkatimi çekti:
KENDİNİ ’Otomotivin Bakanı’ olarak tanımlayan Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, 12’inci kez kapılarını ziyaretçilere açan İstanbul Uluslararası Otomobil Fuarı ’Autoshow’ da sektöre kriz de destek sözü verdi. Çağlayan, ABD’de patlak veren finansal krizin Avrupa’ya sıçradığını belirterek, "Hükümet olarak hangi risklerle karşı karşıya olduğumuzun farkındayız. Rehavete kapılmadık. Krizin etkilerinden minumum etkilenmek için gece gündüz çalışıyoruz. Görevimizin başındayız. Krizin olası etkilerinden başta otomotiv sektörü olmak üzere tüm sektörleri koruyacağız" dedi. Çağlayan, krizin derinleşmesi halinde otomotiv sektörünü ayakta tutmak için gereken her türlü desteği vermeye hazır olduklarını belirterek, Amerika ve Avrupa’dan sonra Türk hükümetinin de gerektiğinde otomotiv sektörünün yanında olacağının sinyalini verdi.
Zafer bey önce otomotiv bakanıyım demiş, baktı alınan, gücenen olacak, diğer sanayi kolları biz eşşek miyiz diyecekler 'başta otomotiv' diye potunu düzeltmeye çalışmış. Halbuki kendisi en az Süleyman Demirel kadar boş laf çevirmede uzman biridir, bu gaflete düşmesini beklemezdim. Bu arada sadece otomotivciler değil bizler de huzur içinde moralli olabiliriz, zira tahminimizin aksine bakanlar görevlerinin başındaymış. Ben Zafer Çağlayan geçen ay istifa etti zannediyordum, şu görevin başındayım lafından sonra doğruyu öğrenmiş oldum. Bir de ABD, Avrupa otomotiv için ne yapmış bilmediğimizden Türk hükümeti otomotiv sektörünün nasıl yanında olabilir onu düşünmeye çalışalım.

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler    Bilgisayar Nedir    Teknoloji Nedir

Bence Türk hükümeti evvel eski zaten otomotiv sektörünün yanında, hatta içindedir. Geçen gün sabah vakti evden çıktım, yaşadığım küçük şehirde ben minibüs beklerken 8-10 tane gıcır gıcır makam otosu arka arkaya önümden geçti. İçlerinde birer adet arkada ciddi pozda oturan Allah bilir hangi yüce makamın sahibi olmakla gururlu amirler, memurlar bulunuyordu. İşte otomotiv sektörüne çözüm, mevcut durumda sadece memurların bir kısmına sağlanan makam otosunun (bazıları saltanat diyor) şu kriz döneminde tüm devlet memurlarına, hatta onların birinci derece yakınlarına birer adet alınarak yaygınlaştırılması otomotiv sektörünü şaha kaldıracaktır. Hatta yerli üretim buna yetmeyeceğinden bakanın atağı dünya otomotiv devlerine de ilaç olacaktır. Dolayısıyla an itibariyle görevinin başında olan Zafer Çağlayan'ın şu çözümümü de dikkate alacağını tahmin ediyorum. Misal geçenlerde tasarruf amaçlı olarak Audi Q7 alan sayın Bolu valisi bazı düzen bozucuların tepkisini çekmişti ama bakın aslında yaptığı düpedüz Alman otomotiv sanayisine bir destek. Küreselleşen dünyada sadece kendi otomotiv sanayimizi düşünmek herhalde ayıp olacaktır. Kendimizin nesi var derseniz Toyota, Honda, Fiat, Renault, Hyundai gibi Türk şirketlerini kastediyorum tabii.

Daha işin her araca ilave bir şoför istihdamıyla işsizlik sorununu çözmesi, yakıt tüketimini arttırmasıyla Türk kimya sanayiine destek olması, hatta tepetaklak petrol fiyatlarına destek çıkması ve yan sanayiyi canlandırması kısımlarına değinmedim. Şu akılla AKP beni en azından bakan yahut bakan danışmanı yapmalıydı ama başarılı adamı tutmazlar bu memlekette kardeşim.

Neyse ben gene de moralimi yüksek tutayım.
Read More!