Islamda Faiz (1. Bolum)

Ben muslumanliktan cok anlamam, yine de islamda faizin ve kumarin yasak oldugunu duymustum. Izlenimlerden Fethi Bey de su soruyu yoneltince bir tartisma baslatayim dedim:

"Geleceğe dönük planlarda birçok insan İslamdaki faiz yasağı sebebiyle içinde tahvil, bono, banka faizi olan alternatiflere yönelemiyor. Bu konuda "aslında bunlar faiz değildir" dışında pratik öneriler getirebilir misiniz?"

Bu soruya cevap verebilmek icin once Islam'daki yasak nedir, boyutlari nelerdir bir ogrenmemiz gerekiyor. Ilk buldugum kaynak sunlari soyluyor:

...Bu konuya ayrılmış bulunan Bakara Suresi’nin 275-279. ayetlerinde şöyle buyrulur: “Faiz yiyen kimseler (kabirlerinden) tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların bu hali, alışveriş de (ticaret) faiz gibidir demelerindendir. Oysa ki Allah, ticareti helal, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse geçmişte olan kendisinindir ve işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar. Allah faizi mahveder, sadakaları çoğaltır. Allah hiçbir günahkâr kâfiri sevmez. Ey iman edenler, Allah’tan korkun, eğer gerçekten inanıyorsanız, faiz olarak arta kalan (ana paranın üzerindeki) miktarı almayın. Şayet bunu yapmazsanız (faize devam ederseniz), Allah ve Rasulü ile savaşa girdiğinizi bilin. Tövbe ederseniz ana sermayeniz sizindir. Ne haksızlık ederseniz, ne de haksızlığa uğratılırsınız.”

Bu ayette Allah Teala, faiz ile alışverişin farklı olduğunu vurgulayıp, faiz alıp vermenin dünya ve ahiretteki kötü sonuçlarına işaret etmiş, bu arada, ana paradan fazla kısmın da faiz olacağını belirtmiştir. Kur’an’ın bu üslubu faiz yasağı konusunda açık ve kat’î bir delalettir. Öte yandan bu ayetlerde geçen “riba” kelimesi, kapalı bir kelime olmayıp, vahyin ilk muhatabı olan Araplar arasında bilinen ve uygulanan yaygın faiz şeklini ifade eder. O da, vadeye karşılık alacakta artış yapma uygulamasıdır.

Buna ilave olarak Hz. Peygamber, kendi döneminde uygulanan işlemleri ve alım-satım türlerini de, ya faize yol açacağı, ya da faiz olduğu için yasaklamıştır. Mesela “eşya-yı sitte” veya “emval-i ribeviyye” hadisi diye meşhur bir hadiste şöyle buyurulmuştur: “Altına mukabil altını, gümüşe mukabil gümüşü, buğdayla buğdayı, arpa ile arpayı, hurma ile hurmayı, tuza mukabil tuzu satmayınız. Ancak eşit miktardan ve peşin olursa o müstesna. Her kim artırır veya fazla alırsa faiz alıp vermiş olur. Bunda alan ile veren arasında fark yoktur.” (Buhari, Bûyu/77-81. Müslim, Mûsakât, 79-85 )

Diger bir kaynak ise Islami kurallara uygun bankacilik yapan ozel finans kurumlarinin faaliyetlerini irdelemis. Ben bu konudaki goruslerimi daha sonra aciklayacagim, simdilik onlar ne demis bir bakalim:

"1- Mudaraba ve Muşaraka:
Fon kullandırma bakımından İslamî bankacılığın özünü oluşturan yöntemlerdir. Ancak getiri sağlamada uzun vadeli olduğundan, bu muamelelere yeterli oranda yer verilemektedir. Mudaraba ve Muşarakanın şeriatı uygunluğu tartışılmaz bir hususdur.

2- Leasing İşlemleri:
Finansal kiralama kanununa uygun olarak yapılan leasing işlemleri makine ve teçhizatın kurumca satın alınarak müşteriye kiralanması ve bedelinin taksitler halinde geri alınması işlemidir. Bizce faiz yasağı kapsamı dışındadır.

3- Murabaha:
Bu yöntemde müşterinin ihtiyaç duyduğu hammadde, makine v.s. onun namına satın alınır ve üzerine bir kar koyarak müşteriye devredilir. Mal bedeli müşteri tarafından ÖFK’ya taksitler halinde geri ödenir.
Murahabanın örtülü faizi içerdiği, normal ticarette bulunması gereken risk faktörünü içermediği, getirinin önceden belli olması nedeniyle ticarî kârdan ziyade faize benzediği ileri sürülmektedir. Bu tenkitleri haklı görmenin mümkün olmadığını düşünmekteyiz. Şöyle ki;

• Murahaba şekil olarak sipariş üzerine yapılan bir ticarettir ve bu şekilde ticaret her piyasada yaygın bir uygulamadır.

• Fiyatlamada kullanılan maliyet artı (cost plus) yöntemi normal ticarette sık kullanılan bir metottur. Ticarette satıcının maliyetin üzerine belirli bir yüzde kar payı koyması son derece olağandır. Yani kar marjı önceden bellidir.

• Murahabanın normal ticaretteki riski içermediği iddiası da doğru değildir. Çünkü aynen normal ticarette olduğu gibi alıcının (müşterinin) ödememe riski vardır. Buna literatürde piyasa riski veya karşı taraf riski denir.
Murahabadaki vade farkının diğer bankalardaki faiz oranı civarında seyretmesi nedeniyle aslında örtülü faiz olduğu çok tenkit edilen hususlardan biridir.
Bizce bu eleştiri de yersizdir. Çünkü piyasadaki her tüccar, peşin fiyatın üzerine vade farkını koyarken enflasyon oranını hesap etmek zorundadır. Bu oranın altındaki vade farkı satıcıyı zarar ettirir. Aynı şekilde ÖFK’lar da murahaba işleminde maliyet bedelinin üzerinde en az enflasyon oranı kadar vade farkı koymak durumundadır. Enflasyon oranı ise faiz oranını belirleyen başlıca unsurdur ve faizle az çok paralel seyreder. Dolayısıyla vade farkı ile faiz oranının birbirine yakın olması doğal, hatta ekonomik bir zarurettir.
Bu nedenle, vade farkının faiz oranına yakın olması murahaba işlemine faizli işlem niteliğini kesinlikle kazandırmaz. Yukarıda belirttiğimiz gibi; özel finans kurumları faize dayalı bir ekonomide faaliyet göstermektedirler; fon kullandırmadaki fiyatlamaların mevcut faiz oranından etkilenmemesi mümkün değildir.
Bu açıklamalarımız aynen leasing işlemleri için de geçerlidir.

4- Mal Karşılığı Vesaikin
Alım-Satımı
Özel Finans Kurumlarına ait fon kullandırma şekilleri arasında “gri alan” oluşturan bir yöntemdir. Vadeli olarak gerçekleştirilmiş bir ihracat partisine ait belgeler, ihracatçıdan peşin para karşılığı satınalınır; sonra aynı ihracatçıya vade farkı eklenerek geri satılır, bedeli taksitlerle geri alınır. Örneğin, 50 bin dolarlık vesaiki, kurum müşteriden 45 bin dolara satın alır ve bu tutarı kendisine peşin olarak öder; aynı anda belgeleri ona vadeli olarak 50 bin dolara geri satar. 5 bin dolar kurumun kârı, müşterinin maliyetidir.
Ne kadar iyi niyetle bakılırsa bakılsın, bu işlemin bir iskonto muamelesi olduğunu göz ardı etmek çok güçtür. Gerçi, söz konusu belgelerin malı temsil ettiği ve alınıp satılanın murabahada olduğu gibi, ticarî bir mal olduğu, kısaca yapılan işin ticaret olduğu iddia edilebilir. Ancak, böyle bir savunmasının geçerliliği çok tartışmalıdır. Çünkü bu muameleye konu olan ihracat, bitmiş bir ihracattır. Mal, Türkiye gümrüklerinden çıkmış, muhtemelen alıcının bulunduğu ülkeye vararak, gümrükten geçmiştir veya en azından Türkiye sınırları dışında bir yerde yoldadır. Her hâl ve kârda, söz konusu belgelerdeki malın mülkiyeti artık ihracatçıda değildir. Ancak, ihracatçı alacaklı durumdadır ve bu belgeler arasında bulunması gereken, lehine düzenlenmiş bir poliçe veya senet alacağının kanıtıdır. Kurumun satın aldığı ve geri sattığı belge, malın kendisi olmadığına göre, malla ilgili alacağın kanıtıdır. İhracatçının vadeli alacağı bugünden kendisine ödenmiş ve karşılığında bir bedel tahsil edilmiştir. Başka ifadeyle, müşteriye zaman satılmıştır. Bunun finanstaki ismi paranın zaman değeridir ve karşılığında alınan, verilen faizdir, ribadır.
Yabancı ithalatçının ve bazen de ayrıca kefil olan bankanın imzasını taşıyan poliçe veya senet bir finans enstrümanıdır. Bu belge ithalatçı tarafından nakit ödemeye bir alternatif olarak düzenlenir. Yani, dışalımcı malın mülkiyetinin kendisine aktarılması karşılığında, böyle bir borç belgesi düzenlemiştir. Bu senet iki amaca hizmet eder:
a- Sözkonusu dış ticaret işleminden doğan borç-alacak ilişkisini kanıtlar.
b- İhracatçının, vadeyi beklemeden ihracat bedelini bir banka veya mali kurumda iskonto etmek suretiyle nakde kavuşmasını sağlar.
Buradan çıkacak bir sonuç; ÖFK’nın bitmiş (sevk sonrası) ihracatı değil, hazırlık aşamasındaki (sevk öncesi) ihracatı desteklemeye uygun yapıda olduğudur. İhraç edilecek malın bünyesine girecek ham madde ve ara mallar ihracatçıya murabaha yoluyla kazandırılabilir. Veya hazır bir mamûl malın ihracatı söz konusu olduğu hallerde, bu mal yine murabaha yöntemiyle ihracatçıya satılabilir. "


Yazi uzadi, ikinci bolumunde arastirmamiza devam edecegiz.

4 Yorum Var.:

Investor dedi ki...

Asya bank'ın halka arzından sonra düzenli bir yükselişehakim olan asyabanktan sonra aynı durumun albarakatürk ile de gerçekleşeceğine şüphe yok uzun vadede çok iyi hisseler.

Son olarak sayın ekonomix hocambanka hisselerinizin olduğunu biliyoruz ama bu islami banka hisselerinden hiç bahsetmediniz.Merak ettim dogrusu...

Mahmut Alpi dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
mr. brooks dedi ki...

Ben alintinin murabaha ile ilgili kismina iki serh dusmek istiyorum. Uzerine biraz dusunmus oldugum bir konudur. Bu alintidaki aciklamalar genel yaklasimi yansitiyor olsa da bana eksik geliyor.

Murahaba şekil olarak sipariş üzerine yapılan bir ticarettir ve bu şekilde ticaret her piyasada yaygın bir uygulamadır.

Evet siparis uzerine yapilan ticaret yaygindir. Fakat o tur ticarette siparis verenin mali direk alma ile ilgili parasal degil, baska problemleri vardir.
saticiya ulasamiyordur, aradaki saticinin katlanmak zorunda olmadigi extra baska maliyetlere katlanmasi gerekiyordur gibi...

burada oyle bir durum yok. mali ayni fiyati verse asil saticisindan alabilecek birisi sadece parasal sebeplerle alamiyor.

Çünkü aynen normal ticarette olduğu gibi alıcının (müşterinin) ödememe riski vardır.

Herhangi bir alisverisde bu turden bir riskin olup olmamasi iki argumani da hakli cikarmaz. Onemsizdir de zaten. Faizle borc alanin da borcunu odememe riski vardir mesela.

Dini konularda bilgimi yeterli gormuyorum ama ben bu cikarimlarin saglikli olup olmadigindan supheliyim biraz.

Konuyu alintilarla ele aldiginiz icin tesekkurler, sizin yorumunuzu da bekleriz.

mr. brooks dedi ki...

yorum yazdığım konuda sami uslu ve ahmet kurucan yazılar yazıyordu: (özellikle ahmet kurucan bu konuları iyi bilir)

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=69428&keyfield=6D75726162616861

http://arsiv.zaman.com.tr/1996/12/13/kose/fikih_dunyasi/index.html