İMF’ye Borcun Sıfırlanması ve Dış Borç Durumu

    Türkiye, IMF’ye olan kredi borcunun 421 milyon dolarlık son taksitini 14 Mayıs'ta ödeyerek 19 yıl sonra ilk kez IMF’ye olan borcunu sıfırlamış oldu.
    
    Borcun sıfırlanmasının makro-ekonomik etkisinden ziyade psikolojik olarak Türk Halkı’nda bıraktığı etkiye baktığımızda ise sosyal medyadaki tepkilere ve haber sitelerindeki haberi sunuş şekillerinden yola çıkarak  son derece olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumun nedenini sorgulamak için 52 yıllık IMF-Türkiye tarihine bakmamız gerekiyor.


    IMF-Türkiye Stand-By Anlaşmaları :


   

     Stand-by İngilizce ‘desteklemek’ anlamına gelmektedir ve IMF ile yapılan bir anlaşma türü olup IMF’nin ülkelerin ödemeler dengesinin ihtiyaçları için ayırdığı fonun terimsel karşılığıdır. 

    SDR ise 1970'te uluslararası likitideyi arttırmak için IMF tarafından yaratılan özel bir uluslararası rezerv aracıdır.




     IMF’den ilk borcu 1 Ocak 1961 yılında alan Türkiye bugüne kadar IMF ile 19 stand-by anlaşması yaptı.
   
    1 Ocak 1961 tarihinde IMF ile ilk stand-by anlaşması imzalandı. Türkiye'nin çektiği kredi tutarı 37.5 milyon SDR olarak gerçekleşirken kaynağın ancak  yarıya  yakını kullanıldı.
    
    1961 yılından 1978 yılına kadar her sene düzenlenen stand-by anlaşmaları genelde kısa solukluydu.
   
    1970'li yılların başından 1978 yılına kadar yaşanan durgunluk sonrası ard arda gelen 73 Petrol Krizi ve 74 Kıbrıs Barış Harekatı ve uygulanan ambargo sonucu zorlanan ekonomi nedeniyle 1978 yılında IMF ile ikinci stand-by anlaşması için imza atmak mecburiyet olmuştu.
    
    Cumhuriyet tarihinin en yüksek stand-by anlaşması ise Şubat 2002'de yapılan 12.821 milyon SDR’lik kredi anlaşması oldu. Bu anlaşmalar sonucu 2004 yılının temmuz ayı sonuna geldiğimizde IMF’ye olan toplam borç 21.6 milyar $’ı bulmuştu.
    
    Tüm bu anlaşmaların siyasi propaganda haline dönüşmesi ise çok geç olmadı. 60 Darbesinin hemen ertesinde başlayan borç alımı zaten bu nedenle siyasi malzeme olmaya çok müsait bir konumdaydı. Hem muhalefet hem iktidarın dönem dönem bu malzemeden yararlanması ise halkın bilinçaltında İMF'ye nefret olarak kaldı.
    
    Tabi ki bu borçlarla yapılan altyapı çalışmalarının, kurulan fabrikaların ve ödenen diğer borçların kısmen olumlu etkisi olduğunu belirtmekte fayda var. Kısmen dememin nedeni alınan borçların verimli kullanılamaması ve hatta bir kısmının hiç kullanılamaması sonucu gereksiz borç yükünün altına girmiş olmamızdandır.
    
    10 Mayıs 2008’de yapılan son stand-by anlaşmamızdan kalan 10 milyar $’lık kredi borcundan kalan 421 milyon $’lık son taksitin de ödenmesiyle 19 yıl sonra ilk kez borç sıfırlanmış oldu.
    
    52 yıllık bu süreç’in Türk Halkı’nda bıraktığı, deyim yerindeyse ‘bıkkınlığın’ son bulması yurtta geniş çaplı bir sevinçle karşılandı. Öyle ki yurdumuzun güzel insanlarından bir kesim İMF'nin cenaze namazını bile kıldı.
    
    Ancak IMF’ye olan borcun sona ermesi maalesef dış borcumuzun azaldığı anlamına gelmemektedir.
    
    Bu durumu Hazine Müsteşarlığı’nca yayımlanan ve TCMB tarafından izlenen Türkiye brüt borç stoku ve verilerinden görebiliriz:















    
    Bu tablodaki verilere göre; Türkiye’nin kamu ve özel sektör dış borç stokları çoğunlukla artan trendler sergilemiştir.
    
    Brüt dış borç stoğumuzun GSYİH’ye oranına baktığımızda ise IMF’den Cumhuriyet tarihimizin en yüksek kredisini aldığımız 2002 yılında  %56.2 ile en yüksek seviyeylerde olduğunu görüyoruz.
    
    Bu durum her ne kadar IMF’den aldığımız borç ile dış borç stoğumuzun GSYİH’ya oranı arasında bir paralellik olduğunu gösterse de ilerleyen yıllara baktığımızda IMF’den aldığımız borcun azalmasına rağmen dış borç stoğumuzda artış ağırlıklı değişimler olmuştur. Bu artışlar özellikle özel sektör ve kamu sektöründe meydana gelmiştir.

    Sonuç olarak; İMF'ye borcu sıfırlayıp Dünya Bankası'ndan 20 yıl vadeli borç almaya bir kredi kartıyla diğer bir kredi kartını ödemeye çalışmanın devlet boyutundaki hali dersek pek de yanlış olmayacak ve bu durumun göz boyama aracı olarak siyaset sahnesindeki tazeliğini koruyacağını düşünüyorum.



    NOT: Bu yazı benim hayatımda yazdığım ilk yazı ve dolayısıyla ilk teknik analiz olduğu için insaflı davranmanızı rica eder her türlü eleştiriye açık hatta ihtiyacım olduğunu belirtmek isterim. :)
Read More!