Sistem-Sizlik

Sistemin işleyişi kamu veya özel hiç fark etmiyor. Dejenerasyonun son perdesinde işe uygun adam prensibinin yeri, ahbap-çavuş prensibi ile ikame ediliyor.Devlette atanmışların en yükseği statü olarak müsteşar.En bilgili en yetkili Makam’da oturan en yüksek Devlet memuru.İcraatın başında bulunan bu en rütbeli memurlar her iktidar değişikliğinde ya kızağa çekilip bankamatik memuru oluyorlar, ya da tamamıyla uzmanlık alanlarının dışında başka bir bakanlıkta icracı, en yetkili olarak görevlendiriliyorlar.

Tüm bakanlıkların kendi görev ve sorumluluklarını düzenleyen mevzuatları bulunduğundan, en tepedeki yetkilinin en alttaki personel kadar bilgisinin bulunmadığı bir ortamda biz de sorunların çözülmesini bekliyoruz. Acı olan taraf da bürokrasideki böyle absürd bir sistemin bugüne kadar medyada ve kamuoyunda sorgulanmamış olması.

Hal böyle iken sorunların çözümü konusunda teknik bilgiye dayanan hararetli sistem tartışmalarına girilmesi, trajikomik bir çabadan öteye gitmiyor. Çünkü çözüm üretmekle sorumlu en yetkili Makam’da, oluşturulan fikir yağmurunun damlaları altında şemsiyesi ile oturan yetkililer mevcut.

Eğitim olsun, ekonomi olsun, sağlık… vesaire olsun, uzun vadeli makro politikalar oluşturulurken, önceliğin sistem tartışmalarından çok etik altyapı çalışmalarına verilmesi gerekli. Aksi takdirde uzmanlık alanına bakılmadan siyasi-etnik-dini kayırmacılıkla sorumluluklar dağıtıldığından uzmanlık alanı eğitimcilik olan biri karşımıza bir dönem turizm müsteşarı, ertesi dönem sağlık müsteşarı bir sonraki dönem orman müsteşarı olarak çıkabilir. Böyle bir manzarada sistem tartışması yapmak şuna benziyor. Elinizde kasaptan, manavdan, bahçıvandan kurulu bir futbol takımınız var ve bir üst lige yükselmek istiyorsunuz. Rakip takımların hepsi profesyonel futbolculardan oluşuyor. Sizin teknik ekibiniz de 3-5-2 mi? yoksa 4-4-2 mi? oynarsak şampiyon oluruz diye sistem tartışmasında bulunuyor.

Herkesin her işi yaptığı, son dönemde özellikle imam hatip kökenlilerin her işe aday olduğu bu etik olmayan sorumluluk dağıtımının sonuçları, özel sektörde ticari zarar olarak faturalandırılırken, kamuda devlet zararı, komik uygulamalar, fuzuli yatırım ve zincirin son halkası olarak da vatandaş mağduriyeti şeklinde tecelli ediyor.


5 Yorum Var.:

T'Pol dedi ki...

Elinize sağlık ORPEN, güzel yazı olmuş.

Kubilay dedi ki...

Bence de yazı iyi sayılır yani ama nedense tam 31 kişi oy kullanmış ve 1.75 oy almışsınız. Neymiş? İmam hatiplilere dokundurmanın cezası 30 kişinin kötü diye oylamasıymış... Devlet sistemi geniş bir konu. tartışılabilir aslında.

mr. brooks dedi ki...

oy kullanma gibi bir aliskanligim yok ama kullansam da ortalamadan fazlasini vermezdim.
sebebi:

bu yazida orijinal hicbir fikir yok. (aslinda olmak zorunda degil ama orijinal bir uslup da yok, bilgi de yok, veri yok, perspektif yok, espri yok, "hakikaten ya" dedirtecek yeni hicbirsey yok) genel gecer dogrular bilmemkacinci kez tekrar edilmis. bu devirde ortaokul mezunu biri de bu dumduz yazıyı yazar. sahsen ekonomiturku bu tur yazilar icin takip etmiyorum.

dogru olan seyleri tekrar etmek guzeldir tabi ama yazinin sonunda imam hatip lafinin edilmesi dikkat cekiyor. hatta denememelerin yorumundan da belli; yazinin en dikkat cekici noktasi orasi. o derece duz bir yazi.

genelgecer dogrularla bezenip siyasi fiskelerle dugumlenen yazilar piyasada cok oldugu icin az puan almis olabilir yani. bir de yazildigi yere bagli oluyor. hurriyette olsaydi eminim daha cok puan alirdi.

Adsız dedi ki...

Yazının tahminim rekor bir oylamayla değerlendirilmesi bile başarısının bir kanıtı. Bu konuda tevazu gösteremeyeceğim. Yalnız oy verenlerin gerekçelerini de öğrenmek isterdim. Çünkü yazıda siyasi mesaj içeren bir cümle yok sadece durum tespiti var. Yazıdaki doğrulara kimsenin karşı görüş bildireceğini tahmin etmiyorum. Bu kadar somut doğruları içeren bir yazının bu derecede negatif oylanmasının sebebi ise yazının kalitesi ile değil denememelerin de belirttiği gibi siyasi algılanan son paragraftaki İmam Hatiplilere yönelik tespitle alakalıdır ki bu da yazıda savunulan doğrulardan rahatsız olan bir kesimin olduğu sonucunu doğurur.
Bu derece oylanıp bu kadar az yorum almasının sebebi ise yazıda eleştirilecek noktadan çok devletteki yandaş kadrolaşmasının dile getirilmesinden duyulan hoşnutsuzluk olarak algılıyorum.
Yorum yazma medeni cesaretini gösteren MR. Brooks’u da yanıtlayayım.Yorumcu yazıda orjinallik-bilgi veri ve espri olmadığını beyan ediyor. Yazıyı bir kere daha okumasını tavsiye ederim. Çünkü yazıda yapılan saptamalardan bana göre en önemlisi, kamudaki bu derece keyfi dağıtılan ve uzmanlık gerektiren üst düzey kadroların hiçbir uzmanlık kriteri aranmadan dağıtılması ve bu durumun şimdiye kadar sorgulanmaması idi. Makine mühendisinden turizm müsteşarı olunması bugüne kadar eleştirildiyse de ben rastlamadım. Dillendirilmeyen bir konuya dikkat çekmek orjinallik için kafi bir kriter olsa gerek.Bilgi ve veri konusuna gelince, yazı teknik verileri içeren bir konu olmadığı ve gözleme dayanan yorum içerdiği için bu eleştiri de havada kalıyor. Espiriye gelince, laf sokma üzerine kurgulanan yazılar kastediliyorsa o da benim tarzım değil.

hakan dedi ki...

Eski bir yazı ama maydanoz olayım dedim. Orpen kardeşin yazıları yorumlanacak içerikler taşıyor.

Yazının çoğunluğu doğru önermelerden oluşuyor ama sonundaki İmam Hatip vurgusu asıl amacın bir soruna parmak basmak değil aslında bir kesime vurmak olduğu anlaşılıyor.

Şöyle ki İmam Hatip Lisesi mezunları liseden mezun olduktan sonra üniversitelere de gidebiliyorlar(dı). Üniversite mezunu olan İHL'lilere hala daha İHL'li demek ve lisesini vurgulayıp kazandığı mesleğini dışlamak bence yanlış. Eğer lise mezunu İHL'lilerden bahsediyorsak onların da diğer lise mezunlarından farkı yok çünkü gördükleri program olarak diğer liselerden eksikleri yok. Sadece ekstra dersler görüyorlar.

Aslında ben de İHL'lerin kapatılması gerektiğini düşünüyorum fakat insanlara batıdaki Katolik kilise okulları gibi dinlerini öğrenebilecekleri başka alternatifler sunmadıktan sonra, bu liseler sadece imam yetiştiriyor deyip mezunlarının da başka iş yapamayacaklarını savunmak bana insanlıkla bağdaşmıyor gibi geliyor. Öncelikle dini eğitim/öğretim hakkı toplumun desteklediği bir şekilde sağladıktan sonra İHL'ler kapatılabilir. Çünkü bazıları bu işin suyunu çıkardılar.

İHL'liler avukat olmuş, mühendis olmuş, gazeteci ve akademisyen olmuş bu sizi neden rahatsız ediyor. Batıda Katolik okulu mezunları çok önemli yerlere gelebiliyorlar ve bundan kimse de gocunmuyor. Bu bir tek bizde oluyor. Sebebi de sadece malum alerjiler.

Bundan önceki dönemlerde bir kişi ehil olduğu halde sırf İHL mezunu diye mesleği gözardı edilerek işe alınmayabiliyordu öyle değil mi? Birçok özel şirkette durum hala böyle, İHL'liler ikinci sınıf muamelesi görüyor, isterse üniversiteyi birinci bitirsin, mülakatlarda eleniyorlar. Siz sanırım bunun her yerde böyle olması gerektiğini savunuyorsunuz. Öyle mi?

Yine de yazının ana fikrine karşı değilim. İş ehline verilmeli...