Buyume Surprizi

Piyasadaki buyume beklentisi %5.1 civarinda idi, gerceklesen rakam %6.4. Dikkat edin Hurriyet ve diger ekonomi habercilerinin yaptigi gibi GSMH rakamlarini one cikarmiyoruz, GSYIH rakamlarindan bahsediyoruz. Buyume rakami beklentilerin uzerinde gercekleserek piyasalara "surpriz" yapmis.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar

Bize de surpriz yapti, ben en azindan %7 civarinda bir buyume bekliyordum ilk ceyrek icin. Ikinci ceyrek icin ise %5.5 gibi bir rakam bekliyorum. Piyasalarin ise niye %5.1'lik bir buyume rakami bekledigini anlamis degilim, faizler arttiysa Mayista artti, faiz artisi Ocak-Mart donemindeki buyumeyi niye etkilesin ki? Read More!

Tofas Oto

Bir okuyucumuz YF Securities'in yayinlamis oldugu 28 Haziran tarihli Tofas Oto sirket raporunu bize gondermis ve dusuncemizi soruyor. Ben ne yapardim onu soyleyeyim, siz kendi dusuncenizi kendiniz olusturun.

Oncelikle Turkiye'nin rekabetci oldugu alanlardan birinin otomotiv sektoru oldugunu dusunuyorum. Maalesef 90'li yillarda Dogu Avrupa ulkeleriyle rekabet edemedik ve Otomotiv ureticileri bizim yerimize Dogu Avrupa ulkelerini yatirim icin tercih etti. Yine de son 5 yilda ihracat konusunda onemli basarilar elde ettik. Ote yandan, Turkiye'de trafik ne kadar kotu olsa da bu sehir planlamaciliginin eksikliginden geliyor; Turkiye'de otomobil sahipligi oranlari hala dusuk seviyelerde ve onumuzdeki yillar bu konuda da otomobil ureticilerine onemli firsatlar sunuyor. Potansiyel olarak cok iyi bir sektor.

Devalüasyon Nedir    Verimlilik Nedir    Altın Yorumları    Hedge Fon Nedir    Resesyon Nedir    Nükleer Santraller

Ben otomotiv sirketi hissesi alir miyim peki? Almam. Niye almam aciklayayim. Birincisi yatirimci olarak "uretim" yapan sirketleri tercih etmiyorum, daha cok aracilari, tuccarlari veya piyasayi etkileme gucu olan sirketleri tercih ediyorum. Otomotiv sektorunu eskiden iyi bilirdim, cok rekabetci bir sektordur, maliyetleri surekli asagiya cekmeniz gerekir. Isciler bu sektorde oldukca iyi orgutlenmislerdir, o yuzden bu sirketlerin esneklikleri fazla degildir. Tofas Oto, Fiat'a gobeginden bagli bir sirket ve Fiat da problemleri olan bir sirket. yarin bir gun Fiat'a bir sey olursa bu Tofas'i da olumsuz etkileyecektir. Bu yuzden Tofas'in riskinin (risk nedir?) az olmadigini dusunuyorum. YF'nin Tofas'in degerlemesini yaparken su varsayimlari kullanmis: 2008 sonunda Tofas'in urettigi arac sayisi ikiye katlanacak, satislarindan elde ettigi kar marji %50 artacak ve gelirleri %167 artacak; ote yandan bugun %20 civarinda olan risksiz faizlerin ise %9 olacagini varsayiyorlar. Ben ozellikle sirketin gelirlerindeki artis konusunda yapilan varsayimlari cok gercekci bulmuyorum ama sirketi de cok iyi tanidigim soylenemez. Tum varsayimlarin ongoruldugu gibi gerceklestigini varsayarsak 2008 yilinda itibaren Tofas'in yatirimcilara senelik brut getirisi %17 olacakmis.

Hic riske girmeden 5 yillik tahvil alarak %20'lik bir getiri elde etme imkanim varken (gerci ben Ziraat Yatirim satmadigi icin alamiyorum ama siz bir yolunu bulup alabilirsiniz) daha fazla riske sahip ve riskine gore daha dusuk getirisi olan Tofas'i almam. Ancak sunu da belirteyim ki bugunlerde piyasalar o kadar oynak ki beklentiler cok kisa surede onemli olculerde degisebiliyor; ayrica ben Tofas'i yakindan taniyan bir kisi de degilim, ve otomotiv sektoru cok buyuk potansiyeli olan bir sektor. O yuzden son karar her zaman oldugu gibi size ait. Read More!

Rahsan Ecevit: Umudumuz Şaban!

Ortalıkta müstakbel koca peşinde mi yoksa politik istikbal peşinde mi olduğunu anlamadığım çirkin bir kadın dolaşıyor. Kocası bir aydır ölüm döşeğinde. Zaten kocası her hastalığında dolara ve faizlere bir haller olur. Yalnız bu seferki onunla pek alakalı değil. O ise kocasından ümidi kesmiş kapı kapı dolaşıyor. Sanırsın kendine yeni koca arıyor. Solu mu birleştirecekmiş, Cumhuriyetin kazanımlarını mı koruyacakmış belli değil. Seçimlerde birlikte hareket etmek için Vahdettin’in kapısını da çalacak mı o da belli değil. Siyaseti ve politik geçmişi o kadar eskimiş ve köhnemiş ki “Vahdettin hala aktif politika yapıyor” deseler bir tek o şaşırmaz. Pardon, bir de kocasının ezeli rakibi, ebedi ortağı Çoban var. O da şaşırmaz. O da ailesini güdememiş milleti gütmeye kalkmış. Kırk yılda memleketin bu durumlara düşmesi boşuna değil. “Umudumuz Rahşan!” ve “Kurtar bizi Baba!” sloganları Türkiye’nin acıklı-komik halini yansıtmaya yeter de artar bile. Hiç politikadan anlamayan, hatta hiç Türkiye’yi bilmeyen birine Rahşan’la Nazmiye’nin resimlerini gösterin anında teşhisi koyar: Bu gergef yüzlü, çirkinin çirkini hatun kişilerle bir ömür boyu evliliğe katlanabilen kişilerin yönettiği bir ülkeden ne hayır gelir? Gerçi biz “Yaradılanı severiz yaradandan ötürü’ ama insanda da mide var be kardeşim. Beni idama mahkum etseniz böyle hilkat garibesi dişilerle ömrümü geçiremem.

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Nispeten daha iyi görünüşlü, karısı da nispeten eli yüzü düzgün (en azında gençliğinde) biri ise altında kendi imzası olan ‘Rahşan affı’ ile hapsi boylamaktan kurtulmanın yeterli erdem olduğunu düşünüyor ki 'Türkiye’nin bana ihtiyacı var' diye ortalığa çıkmış. Efendim siz bilmezsiniz, ihaleye fesat karıştırmak yüz kızartıcı bir suçtur. Ama görevi kötüye kullanmak erdemli bir eylemdir. Yaptıysa vatanı için yapmıştır. Hoş, ANAP’a genel başkan seçildiği kongrede vatanseverlerin piri Hazreti Abdullah Çatlı(r.a)’ın milliyetçi oyları kendisine kazandırmak gibi gayretleri de olmuştur ama eskiyi deşelemenin bir anlamı yok. Yurt dışına gidip de mafyadan kumarhaneden yumruk yiyerek burnu sarılı olarak Türkiye’ye dönmesi de anlamsız. Mafya bozuntuları ile telefon kayıtları falan da yoktur. Pir-ü pak olarak karşımızdadır. Bu arada mahkeme kararı da bir hoş. Tam Türkiye’ye has komikliklerden. “Beş yıl içinde aynı suçu işlememek kaydıyla...” Yahu kardeşim, adamın tekrar Başbakan olma gibi bir ihtimali var mı ki aynı suçu tekrar işleyebilsin? Buradan Sayın Tayyip Erdoğan’ı göreve çağırıyoruz. Lütfen koltuğu bir süreliğine sayın Mesut Yılmaz’a devredin de aynı suçu tekrar işleyebilme olanağına kavuşsun. Biz de bu adamdan kurtulalım.

Yılmaz’ın Turgay Ciner’in helikopteri ile gittiği iddia edilen mahkeme salonundan azımsanmayacak bir kalabalık şakşakçı grubu tarafından zafer nidalarıyla karşılanması, ve malum çirkin karının yatır gezer gibi nerede eskimiş, modası geçmiş, köhnemiş siyasetçilerle ittifak arayışına girmesi, bundan da öte bu komikliklerin en ciddisinden en yavşağına bütün gazete ve televizyonlarda en baş haberler arasında yer alması bu yazının yazılmasına sebep olmuştur. Yoksa umurumda değildi. Hakaretamiz lafızlar da kullanmayacaktım. Bu arada bir kısım satılmış yazarlar aynen şunu yazacak kadar utanmaz, arlanmaz, aşağılık olabilmektedirler: “... Mesut Yılmaz, devlet adamı ağırlığını taşıyarak politikaya soyunuyor. Siyasetteki geçmiş birikimi böyle bir role uygun. 1983'ten bu yana aktif olarak siyasetin içinde. Çok önemli bakanlıklarda görev yaptı, başbakanlık yaptı, koalisyonlar kurdu, bozdu. Dünyayı, ekonomisini, siyasetini iyi biliyor.”

Bu ülkeden değil ama bu ülkenin paçavra gazetelerinden ve aşşağılık kalemlerinden iğreniyorum!

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Önümüzdeki senaryo şu: Türkiye yaklaşık 76 partinin oy pusulalarında sıralandığı yeni bir genel seçime gider (hadi 2007 diyelim). Şimdilik bunlardan AKP ve CHP yüzde 10 barajını kesin geçiyor. MHP ve DYP de kıl payı üstte. Etti dört. Bir kısmı işi garantiye almak için bir-iki ittifak yaparlar, seçimden sonra boşanmak şartıyla. Yani 5-6 parti daha meclise girer. Bir de Mehmet Ağar kurnazlıkları ile bağımsız aday olup sonra bir partiye girenler olacaktır. Bir de Güneş Motel benzeri olayları da eklersek 11-12 partili bir meclisimiz olur. Herkesin istediği(!) seçmenin çoğunluk oyları da milli iradenin Kabesi TBMM’ye yansımış olur. Artık koalisyon pazarlıklarının bir kulpundan Baykal, bir kulpundan Demirel, bir kulpundan Mehmet Ağar, bir kulpundan Devlet Bahçeli mi tutar, azınlık hükümeti senaryolarına mı dönülür bilinmez. Birer kulp da Yaşar Nuri Öztürk’e, bir kulp Muhsin Yazıcıoğlu’na, bir kulp Cem Uzan’a, bir kulp Erkan Mumcu’ya verecektim ama kulp yetmiyor ki mübarek! Somuncu baba tekkesine döndü. Haa koalisyon demişken -düğün kambersiz olmaz- Tansu hanımlar neredeler? O olmadan olur mu hiç?. Onu da çağırın efendim. Ülkenin onun engin siyasi birikimlerine de ihtiyacı var. (Unutmadan, gelirken kapıcısı mıydı bulaşıkçısı mıydı bir teyze vardı, yatlar katlar onun üzerine idi onu da getirsin).

Böyle bir meclis uzun süre gidemeyeceğinden, demokrasinin icabı (çok demokratız ya her konuda) 2010 yılında bir erken seçime daha gideriz. Bu arada bütçe açığı gene dağ gibi büyür. Yeni arpalıklar söğüşlenir. 2011-2012 gibi öyle böyle değil bir ekonomik kriz daha gelir. Gene IMF’yi suçlarız, AB’ye ağlarız. Ama bu sefer babayı alırız. Yukarıdaki abartılmış senaryoyu gerçekçi bulmayanlara not: Bu senaryo pekala 4-5 partili bir mecliste de gerçekleşir. Artık o zaman AB’ye mi gireriz, Afganistan gibi mi oluruz belli değil.

Bunları neden yazıyorum? Dikkat çekmek istediğim nokta 2002 seçimlerinin Türk politik tarihinde bir ilk olması. 2002 seçimlerinde ilk kez bir parti lideri demokratik yollarla siyaset sahnesinden silinmiştir de ondan. Daha önce ya yukarıdaki canını alırdı öyle silinirdi, ya da Demirel gibi türlü manevralarla Çankaya’nın tepesinden emekli olunurdu. Hoş, Demirel’in silindiğini iddia etmek biraz komik ama neyse.

Şimdi soruna dikkat çekip de çözüm alternatifi söylememek ucuz felaket tellallığı olacağından bu senaryoya alternatif çözümümüzü söyleyeceğiz. Bugünkü konjonktürde AKP’nin ve Türk siyasetinin yutan elemanı Deniz Baykal’ın CHP’sinin diğer partilerle ittifak yapması zor gibi görünüyor. Kabaca AKP’yi yüzde 30, CHP’yi de yüzde 20 sayarsak geriye kalıyor yüzde 50. Yani AKP-CHP dışı muhalefeti tek çatı altında (altın yorumları) toplarsak üç partili bir meclis görebiliriz. Üçünce partiye FISP diyelim. Fasulye ve Ispanak Severler Partisi. Gülmeyin! Muhtemel parti isimlerinin hemen hemen hepsi rezerve edilmiş olduğundan, ve millet olarak fasulye ve ıspanak sevmeye kimsenin itirazı olamayacağından gayet yerinde bir isim bence. FISP yüzde elli çoğunlukla meclise girer ve tek başına iktidar olur. Ne Cumhuriyet’in kazanımları tehlikeye girer ne de istikrarsızlık olur. Askerin, YÖK’ün, mahkemelerin de gönlü günde üç öğün fasulye ve ıspanak tabldotlarıyla kazanılır. Halkımızın oyları yüce Meclis’e yansır, işsizlik oranı düşer vesaire vesaire...

Image Hosted by ImageShack.usŞimdi gelelim FISP’e lider seçmeye. Böyle bir partide bütün muhalefeti birleştirecek kapasitede bir lider adayı yok diyorsanız yanılıyorsunuz. Peşinen adayımı açıklıyorum, daha iyisini de ne kadar arasanız bulamazsınız: Kubilay Uygun (yandaki resimde görünen zat). Hatırlamayanlar varsa daha meşhur olan lakabı ve ismiyle hatırlatalım: Fırıldak Kubi. Engin siyaset tecrübesi ile her partiye uygun bir kişilik olan Kubi, Rahşan hanımın ve dahi Demirel babamızın yapamadığı birleştirme hamlesini yapacak dirayete sahiptir. Geçmiş deneyimleri bunun en güzel ispatıdır.

Umudumuz Kubi! (Kubi hakkında daha detaylı ama informal bilgileri okumak için tıklayınız.) Read More!

Benzin Zammi

Hurriyet "Benzin zammi isyan ettirdi" baslikli bir haber yapmis, haberi okumaya gerek yok hersey basligindan anlasiliyor zaten. Benzin fiyatlari 3 YTL'nin uzerine cikmis!!!

Soyleyecek cok bir sey yok; kis geldi kar yagiyor millet soguklardan sikayet ediyor. Yazin havalar sicak iken kisin gelmesini isteyenler aciklasin yuksek benzin fiyatlarini. Ihracatcilara bakarsaniz onlar bile ufak ufak sikayet etmeye basladilar. Yooook, bu sefer kurdan sikayet etmiyorlar, hammadde fiyatlari cok hizli yukselmis!!!

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Alti aydir burada yorum yapiyorum, bir seyin farkina vardim. Turk insani hayatta trade-off'larin oldugunu bilmiyor (trade-off'un anlami birazdan anlasilacak sabirli olun). Kaliteli ama ucuz olsun; borsa hep yukselsin hic dusmesin; riski (risk nedir?) dusuk getirisi yuksek olsun; dusuk faize kredi alalim ama faizler duserken de ev fiyatlari yukselmesin; yuksek faizli kredi kartina dayanalim, bugun dunyanin son gunuymus gibi harcama yapalim, sonra da devlet af cikarsin faiz odemeyelim; dolar kuru yukari gitsin ama benzin, araba, vs. fiyatlari yukselmesin; hep atak, baskili oynayalim ama rakibe de gol pozisyonu vermeyelim; buyuk sehirde yasayalim ama trafik sorunu cekmeyelim; bizim damat zengin, yakisikli, ve esine sadik olsun.

Ooldu, gozlerim doldu!!! Read More!

Korrelasyon

Bu yaziyi yazdigim sirada IMKB endeksi %2 artida idi. 9 Haziran Cuma gunu "Korrelasyon Uzerine" baslikli bir yazi yazmis ve Turkiye ile dis piyasalar arasindaki korrelasyonun diger "uzmanlarin" soylediginin aksine cok dusuk seviyelerde oldugunu belirtmistik.

Bugun Ak Yatirim bulteninde soyle diyor: "Yurtdışı piyasalardaki olumsuz seyrin bugün bizim piyasamızda da düşüşe sebep olacağını tahmin ediyoruz. Ayrıca S&P’nin Türkiye’nin görünümünü pozitiften durağana çekmesinin de piyasadaki olumsuz havayı artırmasını bekliyoruz."

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Piyasalarin bu yoruma verdigi cevap acik: Daha cok beklersiniz. Son iki uc gundur Merkez Bankasi etkili bir sekilde doviz kurunu kontrol altina almayi basardi; bunun neticesinde ise faizler yaklasik 2 puan dustu. Simdi bu gelismeler olurken cikip da Nasdaq dustu diye IMKB'de dusecektir seklinde temelsiz yorumlar yaparsaniz boyle madara olursunuz iste. Kredi notunun dusurulmesi haberine gelirsek, Piyasalar ulkenin kredi notunu coktandir dusurdu, faizler bosuna mi artiyor? Borsanin yonunu tahmin etmek istiyorsaniz, bakmaniz gereken ilk sey faizlerdir, Meksika'ya Brezilya'ya veya Botswana'ya bakmaniza gerek yoktur. Read More!

Taksiciler

İstanbul’un legal soyguncuları, yeri geldiğinde hırsızlıktan yeri geldiğinde tacizden çekinmeyen trafiğin bir numaralı teröristleri, yargılanamayan mafya isyanda. Kimlerden bahsediyoruz? Şehir hayatında ne kadar kaçınsak da bazen canımızı, malımızı bazen en sevdiklerimizi emanet etmek zorunda kaldığımız şehir ayıları taksicilerden. İsyanlarına sebep AB uyum yasaları gereği İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı yönerge. Habere hepiniz rastlamışsınızdır. NTVMSNBC’de alıntıladıklarımdan daha geniş bir versiyonu mevcut. Yönergeye göre “2007 sonundan başlayarak 5 yaşından büyük, klimasız, hava yastığı ve GPS’si olmayan taksi kalmayacak. Yönergeye göre aracını temiz tutmayan, kısa mesafeyi veya yağmurlu havayı bahane eden, yolu uzatan sürücülere 50 YTL’den 200 YTL’ye kadar para cezası geliyor. Eğitimden geçmeyen, sertifika alamayan taksi şoförü olamayacak.

Hesapça ayılarımız biraz adam olacak, biz de medeniyet ve insan gibi muamele göreceğiz yani. (Umarız öyle olur, biz ne okumuş ayılar biliyoruz.) Peki Türkiye’de böyle bir kural getirmek kolay mı? Elbette değil. Kural işlerse İstanbul’da 11 bin aracın değiştirilmesi söz konusu. Yani külüstürler ortada kalmayacak. Ayrıca, yeni yasal uygulamayla LPG'li araçların da tarihe karışması bekleniyormuş.

Swap Nedir    Deflasyon Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Ekonomi Nedir    Enflasyon Nedir

Bu durumda taksicilerin bayrak açmasını beklememek olmaz. Nitekim öyle de olmuş zaten. Taksiciler “Klimadan önce canımızı düşünün” demiş ama bu kurallarla taksicilerin öldürülmesinin ne alakası var anlamadım. ‘Taksicilerin öldürülmesi’ önemli değildir demiyorum. Can güvenlikleri tehlikedeyse onunla ilgili önlem alınması için uğraşırsın, ama bunun yukarıdaki kurallarla ilintisi nedir onu soruyorum. Kaldı ki, araçların yenilenmesi, hava yastığı, teknolojik yenilenme en azından trafik kazası ölümlerini azaltacaktır.


İyi niyetimizi devreye sokarak acaba taksiciler “hazır bu kurallar gündeme gelmişken sıkıntılarımızı dile getirelim” diye mi düşünmüşler diye soruyoruz. Ancak taksicilerin asıl amaçlarının hedef saptırma ve meseleyi bulandırma olduğunu haberin devamını okuyunca anlıyoruz. Çünkü önerileri arasında altını (altın yorumları) çizdikleri soruna dair bir çözüm önerisi yok. Ama gariban edebiyatı, ağlanma, sızlanma, devletten teşvik (rüşvet) bekleme sonuna kadar var.

İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Semih Kaçanoğlu, “Yetkililerden klima, iyi arabayı düşünene kadar can güvenliğimizi düşünmelerini istiyoruz. Son üç ayda beş taksici öldürüldü. 6-7 bin gece çalışan taksici sayımız bin 500’e düştü. Böyle giderse korkarım vatandaş gece araç bulamayacak” demiş. Sonra da devam etmiş: “İstanbul’da 18 bin taksiden 7-8 bininde klima bulunuyor. Esnaf araçlarını yenileme gayreti içinde. Hal böyleyken bize sahip çıkılmasını istiyoruz. İstanbul’da günde 1,5 milyon insanı taşıyoruz. Otomotiv sanayii de bize sahip çıkmalı. Biz yeni arabaları almaya talibiz ama 45- 50 ay vade yapsınlar.

Öncelikle sayın Kaçanoğlu’nun ‘son üç ayda beş taksicinin öldürülmesi’nden ‘45-50 ay vade’ konusuna nasıl geldiğini anlayamadık. Yani kredi vadesi uzayınca taksicilerin artık öldürülmeyeceğini mi ima ediyor? Biraz garip.

Sayın oda başkanımızın istekleri kredi vadeleriyle sınırlı değil. Hükümettin bir defaya mahsus ÖTV ve KDV uygulamasını kaldırmasını istiyor. Hatırlatmış: “Sayın Başbakanımızın bu konuda bize verdiği sözü kendisine hatırlatırız. Eğer bize kolaylık sağlanırsa İstanbul’da 10 binin üzerindeki arabayı çekeriz. Onları Anadolu’nun ücra yerlerine satabiliriz.” Yani İstanbul’da kullanamayacak durumda olan arabalar aslında Anadolu’da kullanılabilir. Çünkü bizim canımız can Anadolu insanlarının canı patlıcan. Harika bir bakış açısı doğrusu.

Müşteri mağduriyeti konusuna da değinmiş Kaçanoğlu. Ama haberi hazırlayan mı yanlış aktardı sayın başkanın ağzından çıkanı kulağı mı duymuyor anlayamadık. Şöyle demiş: “Yasal düzenlemelerin yanındayız. İstanbul’da taksi esnafının ‘şurayı bilmiyorum’ demesine bizim de tahammülümüz yok. Saygı, çevre bilgisi, ilk yardım bilgisini öğrenelim. Bu amaçla bir Beyaz Masa kurduk. 212 283 65 46 faks numarasından bizi arayıp şikayetlerini iletsinler. Biz taksiciler şikayet duymak istemiyoruz. 140 meslek kuruluşu arasında en iyi meslek grubu olmaya adayız” dedi. Yani hem Beyaz Masa kurmuşlar, hem de şikayet duymak istemiyorlar. Umarım yanlış anlamışımdır. İkinci olarak "İt iti ısırmaz" diye bir atasözümüz var. Bu beyaz masa hikayeleri, durağa şikayet etme konuları sadece birer tuzaktır. Sonuç vermez. Bir usulsüzlük, bir kanunsuzluk varsa bunun şikayet edilecek merciler bellidir. Bu numaralara kanmayın!

İstanbul Otomobilciler Esnaf Odası Yönetim Kurulu Üyesi Metin Boztepeli ise “Hepimiz airbagli, klimalı arabada çalışmak isteriz. Ama bu uygulama şoför esnafına ağır yükümlülük getirecek. Bizim de devletimizden isteklerimiz var. Bir defaya mahsus ÖTV ve KDV’yi kaldırılarsa araçlarımızı rahat rahat değiştiririz” diye konuştu. Osmaniye Taksi Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Fehmi Şenoğlu da, “Müşterilerimiz ve esnafımız konuya olumlu yaklaşıyor. Ancak borçlanmış esnafımız zorlanacak. Bir araba en az 30 milyara çıkıyor” dedi.

Bu demeçleri dinleyince şoför esnafına acıyasınız geliyor. Ama mesela İstanbul’da bir taksi plakasının 450 bin YTL civarında olduğunu düşününce argümanların saçmalığı göze batıyor. Sonra mesela taksiciler odası başkanından taksici esnafının yakıt üzerindeki vergiler hariç (çünkü onları aslında taksiye binen kişi ödüyor) ne kadar vergi ödediklerini açıklamasını bekliyoruz.

Şimdi gelelim meselenin ekonomik boyutuna. Devletin benim paramı bir kısım mafya bozuntularına peşkeş çekme hakkı yoktur. Bu durumda benim de devletten bilgisayarımı, televizyonumu yenilemesini, abonesi olduğum bilumum yabancı gazete ve dergilerin finansmanını yapmasını istemek gibi taleplerim olacaktır. Yerli gazeteler için kaynak istemiyorum, nasılsa hepsi paçavra.

İkinci olarak, eğer gerçekten 450 bin YTL’lik taksici esnafı yeni araç alamayacak kadar zor durumdaysa bıraksınlar taksicilik yapmayı, plakayı satsınlar, tamamını mevduata yatırsınlar, yıllık 60 bin YTL civarında (=aylık 5,000 YTL) faiz geliri ederler, defolup gitsinler geldikleri yere. Hem İstanbul temizlenir ayılardan, hem biz kurtuluruz hem de onlar açlık sınırının altında gelirle yaşamak zorunda kalmazlar. Ortalıkta taksici mi kalmaz sayın Taksiciler Odası Başkanı? Bırakın da görün bakalım piyasa koşulları kendi kendine o boşluğu dolduruyor mu doldurmuyor mu? Sanki benim için taksicilik yapıyorsun! Kurallar işlesin. İşini yapabilen yapsın yapamayan çekip gitsin. Piyasa koşullarında bir işi yapamıyorsan, demek ki o işi yapmaman gerekir. Devletin taksicileri, dondurmacıları, tekstilcileri korumak kollamak gibi bir görevi yoktur. Devletin halkına iyi hizmet sağlayacak kuralları ve düzeni sağlama görevi vardır.

Umarız bu kurallardan geri adım atılmaz, bizim de neden ‘AB yanlısı’ olduğumuz daha net anlaşılır. Şahsen ben mümkün olduğunca bu mafya bozuntularının kullandığı taksilere binmiyorum, sevdiklerimi de bindirmiyorum. Görevi olmasına rağmen bozuk para taşımayan, verdiğim paramın üstüne el koyan, her daim iğrenç kokan, her daim pişmiş kelle gibi sırıtan, illa ki kendisiyle sohbet etmek zorunluluğum varmış gibi sürekli ahkam kesen, her dakika otuz defa ana avrat küfreden, yalnız binen kadınlara kızlara sarkıntılıktan tacizden çekinmeyen eşkıya bozuntularına canımı, malımı, sevdiklerimi emanet etmiyorum, etmek istemiyorum. Devletin benim güvenliğimi sağlaması, üç beş bin taksiciye rüşvet vermesinden daha önemli bir görevdir.

Bu arada, gelelim kredi ve uzun vade meselesine. Bankalar zaten karlı gördükleri bir işe balıklama atlarlar. Piyasa koşullarında optimum vade oranı ve faiz neyse rekabet ortamı bunu hemencecik sağlar. Devletin bu olaya parmak atmasına gerek yoktur. Read More!

Amerika'da Yasam

Slow news day!! Bugun Mezun forum'da gozume carpan bir yaziyi asagiya aliyorum, sahibi isim vermemis. Amerika'ya yeni gelmis birinin izlenimleri, tamamina katilmasam bile cogunlugu dogru yerinde gozlemler. Umarim ilginizi ceker.

2002 Eylül’ünde Los Angelas, Pasadena’ya mesleki bir seminere geldiğim zaman “turistik” gözle 10 gün gördüğüm ve büyülendiğim Amerika’nın Texas eyaleti Killeen şehrine “göçmen” olarak geldiğimde başıma geleceklerden haberim yoktu. Bir yere turist olarak belli bir süre için gelmekle, orada yaşamını kurmaya çalışmak çok farklı. Çünkü turist olarak geldiğinizde, geri döneceğinizi bildiğiniz için zaman içinde sizi rahatsız edebilecek noktaları görmüyorsunuz, ayrıca gündelik yaşamın rutinleri de sizi sıkmadığından sadece anınızı yaşıyorsunuz; günlük yaşam ve gerçekler ise çok daha farklı.

Girişimden olumsuz bir yazı yazacağımı düşünmenizi istemem, zira her yerin kendine özgü artıları ve eksileri var. Elma ile armutu da karşılaştırmak doğru olmaz diye düşünüyorum. Ankara’da doğmuş büyümüş ve üniversiteden sonra İstanbul’a yerleşip 11 yılını orada geçirmiş bir “city girl”ün Texas’a taşınmasıyla “cowgirl”e dönüşme sürecini ve nihayetinde sekiz aydır Texas’ta küçük bir şehirde yaşayan biri olarak gözlediklerini ve izlenimlerini sizlerle paylaşmak istedim. Tabii ki yazacaklarım sadece kişisel gözlemlerime dayalı olup, tüm Amerika’yı kapsa(ya)maz. Zaten benim ışıklı-büyüleyici, şık ve genelde ince yapılı insanların gezindiği Los Angeles sokaklarından sonra “bigger is better” anlayışından hareketle böceklerinden, kamyonlarına, hatta insanına herşeyin ortalama 2 kat büy]uk olduğu Texas arasında gözlediklerim bile epeyce farklı.

Swap Nedir    Deflasyon Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Ekonomi Nedir    Enflasyon Nedir

Çevremde öncelikle ilk dikkatimi ceken, mimar olarak, 7 tepeli, sokakları labirent ve canlı bir organizmaymışçasına sürekli (fakat maalesef plansız) büyüyen İstanbul’umdan sonra yerleşim alanları ile merkezi iş alanlarının birbirinden ayrı planlandığı, cadde ve sokakların kareli metod defterinde çizilmişçesine birbirine dik ve paralel sistemde bloklardan oluşan bir yapılaşmanın varlığı oldu. Kendiliğinden ve zaman içinde değil, önceden çizilmiş-planlanmış olduğu belli, içinde yaşaması kolay ama süprizi ve tadı olmayan mekanik bir yapılaşma… Tarifler doğu-batı gibi yönlere ya da 2 blok sonra sağa, 1 blok sonra sola şeklinde bloklara dayalı yapılıyordu. Benim yaşadığım bölge, coğrafi açıdan çok düz olduğu ve en yüksek bina 7 katlı olduğu için de başlangıçta etraf gözüme çok düz ve yavan göründü. Nerede Beşiktaş’ın Boğaz’a, Balat’ın Haliç’e nefis vistalar veren gizemli dar sokakları, dik yokuşları… Ayrıca betonarme apartmanlar yerine, bahçeli ahşap evleri de gözüm başta yadırgadı.

İkinci farklılık, sokakların oldukça boş ve temiz olmasıydı. “Nerede bu insanlar, sokaklarda oynayan çocuklar yok mu?” diye aklımdan geçirdiğimi anımsıyorum. Tabii herşey gibi insanların hayatları da o kadar sistemli ve programlı ki, çocukların okulları yoksa bale kursları ya da beyzbol antremanları oluyor. Çalışmayan annelerin en birincil vazifesi, aile tipi bir arabayla çocukları programlarına getirip götürmek. Çünkü burada toplu taşımacılık yok denecek kadar az, bir de sokaklarda çöpün arkasından fırlayarak ödünüzü koparan ve adrenalinizi yükselten kedi-köpekler yok (yerine bol bol sincap görebilirsiniz ya da arabanızın önüne bir geyik fırlayabilir). Yollarda gördüğüm “geyik” tabelaları beni başta epey güldürmüştü. Burada korna sesi duymak neredeyse imkansız, insanlar trafikte inanılmaz sabırlı ve bizdeki uygulamanın tersi, yayalara öncelik tanınıyor. Ama alışkanlık bu ya, ben hala İstanbul'umun kalabalık kaldırımlarını, denizle karışık egzos kokusunu, hatta korna sesi duymayı bile özlüyorum.

Amerika güzel, gerçekten heyecan verici. Herşey sistemli çalışıyor, ama bence eksik olan birşeyler var. İnsanlar birbirlerini tanımıyorlar, zaten buna istek ya da zamanları da yok. Burada iletişim cok sahici değil ve insanlar içten değiller sanki. Korkunç bir izole edilmişlik, üst düzeyde bireyselleşme, konu-komşuluk yok, herkes "kendi" hayatını yaşayıp, "kendi" hedeflerinin peşinden koşuyor, o yüzden de zamanlar kısıtlı, yemekler fast food, arkadaşlıklar yüzeysel, konuşmalar "chat", uykular "nap". Herşey hızlı ve "light" yani, derinlik ve gereksiz ayrıntı yok.

Amerikalılar, objektif olmak gerekirse, herkesin hakkına-özgürlüğüne çok saygılı ve sözlerine sadık, dakik insanlar. Ayrıca güleryüzlüler. İlk geldiğimde en yadırgadığım, hatta hala zaman zaman tuhafıma giden şey, sokakta ya da markette yürürken, tanımadığım insanların “merhaba” demesi, hal hatır sorması, hapşırdıklarında ya da yanınızdan geçerken hafifçe dokunduklarında bile özür dilemeleri oldu. “Tanışıyor muyuz” dememek için kendimi zor tutuyordum ama zamanla gördüm ki, toplumsal bir alışkanlık bu; yani adetten soruluyor. Yoksa gerçekte “who cares?”… Yine de hoşuma gitmediğini söyleyemem. İletişimle ilgili bir not da, kişilerin mahremiyet alanlarına saygılı olmanız gerektiği, yani kuyrukta beklerken (kuyruk ihlali sözkonusu bile olmaz) insanlara fazla yaklaştığınızda rahatsız oluyorlar ve bunu beden dilleriyle belirtiyorlar. O yüzden Türkiye’deki yaklaşma mesafesinin en az 2 katını baz almanızı öneririm. Arkadaşlarla da ya tokalaşılıyor ya da sadece yanaktan 1 kere öpüşülüp bir kucaklaşılıyor, bizdeki gibi 2 yanaktan değil yani : ) Ayrıca “gesture” denen vücut hareketlerinize dikkat etmek gerekiyor, her kültürün kendine özgü bir iletişimi oluyor ne de olsa. Ancak genellemek gerekirse, iletişimde bizim kadar el-kol hareketi yapmadıklarını ve birbirlerine fazla dokunmadıklarını gözlediğimi söyleyebilirim. Eşim Amerikalı olduğundan yakından gözlüyorum : )

Temizlik anlayışları bizdekinin tersi gibi. Herkes bahçesine bakmakla ve kapısının önünü temiz tutmakla yükümlü (bizim şehirde çimler 2 foot’u geçmeden kesilmezse gelip ceza kesiyorlar), haftanın belli günü herkes çöp bidonunu yola çekiyor, çöpler düzenli toplanıyor (herkesin belli çöp limiti var, fazla çöpe para alıyorlar). Burada, bizdekinin tersi, sokaklar çok temiz, evlerde ise ayakkabı ile dolaşılıyor (belki de sokakların temizliğinden), klozetlerde taharet musluğu yok ve genelde her ailede kedi ya da köpek var. Herhalde sokaklarda göremediğimiz kedi-köpek ırkı ev içine alınmış, ailenin bir ferdi gibi kabul ediliyorlar, mezarlıkları bile var.

Değindiğim gibi toplu taşımacılık gelişmemiş (New York, Los Angelas, San Francisco, Chicago gibi büyük şehirleri kasdetmiyorum) ama 1,5 saat uzaklıkta yaşadığım ve büyük şehir addedilen Texas eyaletinin başkenti Austin’de bile gelişmiş bir otobüs sistemi ve metro yok. O yüzden burada araba, ayakkabınız gibi. Bir evde kaç nüfus varsa, o kadar da araba olmak durumunda. Türkiye’de arabasız ve ehliyetsiz yaşamak mümkün olduğu halde, burada insanların ehliyetsiz olmalarına tuhaf bakılıyor. Sadece turistler ve genelde yabancı öğrencilerin arabaları yok, diyebiliriz. Arabalar da Türkiye’deki gibi ulaşılması zor nesneler değil, ikinci el bir arabayı makul fiyatlara alabiliyorsunuz (zaten 1. el araba da pek tercih edilmiyor, ayrıca pazarlıksız araba alana “yeni gelen” ya da “saf” gözüyle bakılıyor). Bu konuda son bir not da, kaldırımlarda arabalar yok ve “değnekçilik” sistemi (!) burada yok.

Sosyal hayata gelince… Büyük metropolitanlar dışında yapılacaklar çok çeşitli değil. "Outdoor" aktiviteleri seviyorsanız şanslısınız. Texas’ın % 80’i sular üzerine kurulu olduğundan (tabii bunun nefes almanıza etkisi başka bir yazı konusu) çok büyük ve güzel gölleri var. Dalma, balıkçılık ya da kamp yapabilirsiniz. Arkadaşlarla göl kenarı barbekü ya da evde mangal partileri çok yaygın. Ama kültürel aktiviteler derseniz, Austin’de seçenekler maalesef İstanbul’daki kadar çeşitli değil. Çok fazla müze yok ama Austin Tarih Müzesi ziyarete değer, insan “yüzlerce yıllık tarihimize rağmen biz niye bunları yapamıyoruz?” diye düşünmeden edemiyor. Burada sinemaya gidebilirsiniz, Texas Üniversitesi’nde bir oyun izleyebilirsiniz ya da (tüm USA için geçerli) BlockBuster’dan bir film kiralar evde izlersiniz. Sinemalarda enteresan birşey, koltuk numarası yok, mola / film arası da yok. Biletini alıp kafana göre oturuyorsun. İlk sinemaya gittiğimde 3 saat kalkmadan oturmak zorunda kaldım ve epey zorlandım. Alaska-Frigo da yok tabii… Allahtan koltuklar rahat ve kocaman (Texas standartlarında) ve de patlamış mısırlar çok lezzetli. Üstüne peynir tozu dökebilirsiniz. Zaten marketlerde de herşeyin tozu-tuzu var (soğan tuzu vs.). Sinemadan sonra markete alışverişe gittik, gece 1’de alışveriş yapmak çok ilginç geldi, en azından kalabalık yoktu (hoş, ben kalabalıklara hasretim ya. Burada büyük marketler 24 saat açık. Çünkü talep var. İnsanlar farklı vardiyalarda çalışabiliyorlar, dolayısıyla birinin gecesi öbürünün gündüzü olabiliyor. Marketlerde envayi çeşit ürünü bulmak mümkün ama çekirdekli tuzlu zeytin ya da Türk kahvesi için büyük şehirlerdeki etnik marketlere gitmek ya da interneti kullanmak gerekiyor. (Yine de tiryakilerinin çaydanlık ve cezvelerini yanlarında getirmeleri şiddetle tavsiye olunur.) Meyve ve sebzeler genelde yıkanmış oluyor ve organik (hormonsuz) olanları pahalı. Bizdekinin tersi, dönmuş ürünler burada daha ucuz, tazeler pahalı. Meyve-sebze konusunda ülkemizin değerini daha bir anladım. Taze meyveler “Flea Market” denen “Bit Pazarları”nda daha uygun bulunabiliyor. Tüketici hakları çok gelişmiş, beğenmediğiniz malı belli süre içinde (bazen hiçbir neden göstermeksizin) iade edebiliyorsunuz, müsteri daima haklı.

Konserlere gelince… 28 Haziran 2003’te San Antonio’da gittiğim Justin Timberlake-Christina Aguilera konseri tek deneyimim ama şunu söyleyebilirim “şov” dünyası nelere müktedir anladım. 30.000’den fazla kişi en ufak itişme-kakışma olmadan yerlerimize yerleştik ve 3,5 saat gerçek dünyadan kopmuşuz. Yaş grubuma pek hitap etmemekle beraber tesadüfen gittiğim konserde gözlediklerim: Biz sahada olduğumuz için ayaktaydık ama herkes numaralı yerinde durmak zorunda idi. Bizden 2 sıra arkaya düşmüş arkadaşımız yanımıza gelmek istediğinde görevliler gelerek uyardı ve arkadaşımız yerine yollandı. Omuzlara çıkmak yasak (düşüp de yaralanırsanız dava açabilirsiniz çünkü). Yani teknoloji ve atmosfer çok güzel ama herşey kurallara bağlanmış. Coşkunuzu yaşayamıyorsunuz ya da kurallar çerçevesinde yaşıyorsunuz. Öte yandan o kalabalıkta ezilen, yaralanan da olmuyor. İhtimal dahilinde ilk yardım odası ve ambulans hazır, bekliyor.
Restoranlara gelince… Bizde suya para veririz ya, burada su genelde ücretsiz. Birşey içmek istediğinizde belirtmezseniz “buzlu” geliyor. İçeceklere genelde bir kere para ödeyip sonra doldurup doldurup tekrar içebiliyorsunuz. “All you can drink” deniyor. Porsiyonlar çok büyük ve maalesef zamanla mideniz genişlediğinde size de normal gelmeye başlıyor. Bizdeki gibi herşeyi ekmekle yemek alışkanlığı yok. Burada insan emeğinin sözkonusu olduğu her yerde (sadece restoranlarda değil, garip gelecek ama taksilerde bile) tutarın yaklaşık %15’i kadar bahşiş vermeniz gerekiyor. Yemeğin artanını da “dog bag” deyip (köpeğime paket yaptırıyorum gibilerinden) paketletme ve eve götürme şansınız var. “All you can eat” açık büfelerde ise istediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz. Söylemeye gerek yok, fast food’un ana vatanındayız. Ucuz ve her yerde oluşları ile zaman sorunu yaşayanların (=tipik Amerikan) kurtarıcısı olsa da, fast food yemek sağlıksız bir seçim ve burada zincir restoranlar Türkiye’deki kadar temiz değil demek haksızlık olmaz. Bir farklılık da, sokaklarda gezen dondurma arabaları var (bizdeki gibi yayan gezmiyorlar), müziğini uzaktan duyan kapısının önüne çıkıyor.

Toplumsal hayatta ilgimi çeken 1-2 nokta ise… aslında sokakların burada çok da güvenli olmadığı, “homeless” denen bir grubun varlığıydı. Bizde de "Sokak Cocukları" vs. var ama burada kimileri bunu kendi tercihiyle yaşam biçimi olarak seçmiş, kimileri de gerçekten evsiz. Aile bağları Türkiye’deki kadar sıkı değil (ben fazla evsizimizin olmamasını buna bağlıyorum) ve herkesin belli yaştan sonra “kendi” hayatı var. Çocuklara erken yaşta kendi işlerini yapmaları öğretiliyor ve aile içi işlerde de katkıları bekleniyor, bizdeki “dokunmayalım ders çalışsın” anlayışı yok. Genelde 18’inden sonra kolej, iş ya da orduya katılarak yaşantılarını çiziyor ve aileleriyle ancak "Christmas" gibi özel günlerde bir araya geliyorlar. Ebeveynler de çok yaşlanınca çocuklarının evine torun bakmaya değil de, “nursing house”lara gidiyorlar. Herkes maddi-manevi sıkıntısından kendisi sorumlu, ben bu anlamda Türkiye’nin çok daha iyi durumda olduğunu ve bu değerlerimizi yitirmemeye çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Texas’ta olduğum için söylemiyorum, gerçekten genelde belli saatten sonra sokakta çok rahat dolaşamıyorsunuz, tehlikeli olabiliyor.

Gündelik hayatta bana ilginç gelen kavramlar ise ilki, "laundrymat"lar, yani çamaşırhaneler. Türkiye’de hemen herkesin evinde beyaz eşyası vardır ama burada öyle değil, çamaşırlarınızı götürüp yıkayabileceğiniz ortak çamaşırhaneler var. İkincisi, GYM’ler çok yaygın. Sağlıklı yaşam trendinin çıkışa geçmesiyle ‘gym’e gitme neredeyse herkesin gündelik olarak yaptığı bir aktivite olmuş. Yerel yönetimin sağladığı ücretsiz tenis kortları vs. de var. Üçüncü olarak, kütüphaneler ücretsiz. Sadece Sosyal Güvenlik Numarası ve adresinizi vererek üye olup bir seferde 3 haftalığına, 20 taneye kadar kitap, kaset, CD, DVD ya da video kaset alabiliyorsunuz. Burada rastlamadım ama kütüphanelerin, büyük şehirlerde evsizlerin rağbet ettiği mekanlar olduğunu duydum. Kütüphanelerde internet olanağı da var. İnternet demişken… Burada internet kullanımı hayatın içine o kadar işlemiş ki; bizdeki gibi sadece fatura ödeme ya da e-mailleşme amacıyla kullanılmıyor, hemen her hizmeti internet üzerinden alma / verme imkanınız var. Local chatroom’larda sanal arkadaşlar edinip sonra gidip şahsen tanışabiliyorsunuz. Uzaktan çalışma (tele-working), home office kavramları çok yaygın. İşinizi evden internet üzerinden yürütmek, kendi işinin sahibi olmak Amerikalılar'ın tercih ettiği çalışma biçimleri. Bunun yanısıra hemen her meslekte “licensed / registered” (lisansli / kayıtlı) olmanız gerekiyor. Masör ya da mimar, farketmiyor, mesleğinizde belli testlerden geçmiş ve yeterliliğinizi ispatlamış olmanız gerekiyor. Bu sınavlar da eyaletten eyalete farklılık gösteriyor. Yani burada herhangi bir hizmet aldığınızda yüklüce para ödemeniz gerekse bile (avukat da tutsanız, doktora ya da masöre de gitseniz) insanların işinin ehli olduğuna güvenebiliyorsunuz, biliyorsunuz ki bu kişiler defalarca test edilmiş. Aklıma gelen bir farklılık da, arabanızla yanaşabileceğiniz ATM’ler var (ilk bakışta benzin istasyonuna benziyor), bir de araba bankacılığı var (-ki o daha da ilginç, arabanızla yanaştığınız istasyonlarda para ve dokümanınızı silindirik bir tüpün içine koyup düğmeye basıyorsunuz, havalandırma kanalı gibi kanallar ile banka içine ulaşıyor, gerekli işlemi yaptıktan sonra aynı kanalla size geri yolluyorlar) ya da arabadan fast food ısmarlayabiliyorsunuz. Bir diğer farklılık da, benzin istasyonlarında kendi benzininizi kendiniz dolduruyorsunuz, Türkiye’deki lüksünüz burada yok. “Kendi işini kendin gör” mantığı. Bayan okuyucular için söyleyeyim, Türkiye’deki lükslerimizden biri olan ev temizliğine yardımcı hanım almak, burada çok pahalı, kuaförler ve güzellik hizmetleri de öyle, ShortCuts adlı zincir kuaförde bir kesim-fön $42 (bu fiyat alışveriş merkezi ici kuaförlerde daha da pahalı). Ev tipi ürünler çok gelişmiş ama işçilik pahalı olduğu için salona gitmek gerçek bir “lüks”.

Özlediklerime gelince… Sokaklardan geçen işportacıların, eskicilerin bağırmasını, ezan sesi duymayı, kalabalık kaldırımları, bu kaldırımlarda koşturan kalabalıkların yüzündeki capcanlı ifadeyi, uzaktan birbirine bağıranları, çınaraltı] kahvelerinin gölgesini, buralarda birisinin size sormadan gelip masaya çay bırakmasını, vapura binmeyi, pazara gitmeyi, çarşı-pazarda pazarlık etmeyi, mahalle bakkalımı / manavımı, kuaförümü, temizliğe yardımıma gelen Ayşe Abla’mı, anneannemin içli köftesini, annemin böreğini, fırın ekmeğini, pastane açmasını (burada maalesef pastane kavramı ve lezzetli açmalar, tatlılar, pastalar yok, marketlerde “cake” adı altında renkli kremalı ve çok lezzetsiz ürünler var pasta yerine), ofiste her öğlen yemekten sonra içtiğim Gül’ün kahvesini, ofisçe yaptığımız yaşgünü kutlamalarını, arkadaşlarımın candanlığını, aile toplantılarımızı, ailemin tüm fertlerini, dünyanin en güzel şehri İstanbul’umu ve Türkiye’mi özlüyorum... Read More!

Yabanci Yatirimcilar

Turkiye'ye yatirim yapan yabancilar ile ilgili yazimiza bir kac ilave yapmamiz gerektigini farkettik. Hisse.net'te Cemal Erzengin isimli arkadasimiz yabanci takasi uzerine cok guzel bir yazi yazmis, profesyonel kose yazarlarinin yazamadigi cinsten (link icin Ekonomist Blog'a tesekkurler). (ekonomi nedir?)

Iflas Nedir  Borsa Nedir  Hisse Senedi Nedir  Risk Nedir  Libor Nedir  Ikame Etkisi Nedir

Kisaca ozetleyelim. Yabancilar (ve yandaki resimdeki vatandasa benzeyen biyikli yabancilar) Turkiye'deki hesaplarini %15 stopajdan muaf olan (Turkiye ile cifte vergi anlasmasi olan) 8 ulkeden birine aktararak islemlerini bu ulkeler uzerinden yapmaya baslamislar. Boylece bir cok Turk yatirimci istatistiklerde "yabanci" olarak gorunmeye baslamis ve sonucta da yabancilarin borsadaki payi istatistiklerin soyledigi %64.2 oraninin altinda bir rakama dusmustur.

Yabancilara stopajin kaldirilmasi yerli yatirimciya ise %10 stopaj uygulanmasi ise yakin bir zamanda borsadaki "yabancilarin" payini %70'in uzerine cikaracaktir. Demek ki "borsada yabancilarin payi" seklindeki hic bir habere kulak asmamak lazimmis. Read More!

Tahvil Nasil Alinir

Ziraat Yatirimdan 2000 YTL tutarinda 27/06/2007 tarihli tahvil aldim. Nasil tahvil alinir diye merak ediyorsaniz anlatayim. Sagolsun islem masrafi olarak 35 YTL kestiler, yani %1.75. Islem masraflarini dustukten sonra senelik getirisi %21.5 olacak. Bakalim o tarihe kadar vergilerde ne tur degisikliklere gidecekler.

Simdiye kadar tahvillere cok ilgi duymadim, ancak faizlerdeki son yukselisler tahvilleri cok cazip hale getirdi. Aslinda almak istedigim tahviller 2011 vadeli tahviller ama maalesef Ziraat Yatirim bunlari satmiyor, 2007'nin otesinde tahvil satmiyorlar. Muhtemelen bunlarin piyasalari cok sig oldugu icin uzak duruyorlardir yoksa %2'e yaklasan komisyonlardan adamlar kose olurdu. Hazine de bono ve tahvil alim satimlarinda araya bankalari araci olarak koyarak kendisi daha yuksek faizlerden borclaniyor. Bunu da sig piyasalara yoruyorum. Tum bu olumsuzluklara ragmen 1 senelik %21.5 getiri elde edecegim, Akbank bir yil vadeli mevduata %15 faiz veriyor. Millet de mal gibi gidip parasini mevduata yatiriyor. Aradaki fark 6.5 puan.

Iflas Nedir  Borsa Nedir  Hisse Senedi Nedir  Risk Nedir  Libor Nedir  Ikame Etkisi Nedir

Hafta sonunda Merkez Bankasi kisa vadeli faizleri %17.25'e yukseltti. Boylece enflasyonu onlemede ne kadar kararli oldugunu bir kez daha gostermis oldu. Yukselen faizler reel ekonominin buyume hizini daha da azaltacaktir, bir kac ay oncesine kadar benim favorim olan banka, cimento, gayrimenkul ve otomotiv sirketleri son gelismelerden zarar gorecektir. Nitekim Akcansa ve Dogus Otomotiv gibi sirketlerin piyasa degeri yariya indi, bankalar da buna yakin bir performans sergilediler.

Bugun 300 adet YKGYO hissesini 2.5 YTL'den sattim. Portfoyumdeki hisse senetlerinin degeri 6900 YTL'ye dustu, 4300 YTL nakit (repo) ve 2000 YTL de 1 yil vadeli tahvilde duruyor. Toplam portfoy degeri 13200 YTL'ye dustu. Borsanin zirvede oldugu donemde portfoyun degeri 17800 YTL'ye kadar yukselmisti. Demek ki tepe noktasindan itibaren 4600 YTL ya da diger bir ifade ile %26 kaybetmisim. Borsa duserken hisselerin bir kismini hedge olmasi amaciyla nakite gecirmem kayiplarimi onemli olcude azaltti. Su an portfoyun sadece %52si hisse senetlerinde ve yakin bir zamanda bu rakami %50'nin altina dusurecegim. Read More!

Durmuş Yılmaz Başkan Fenerbahçe Şampiyon

Campbell, Roberto Carlos, Totti, Crespo, Adriano, Ronaldo, Morientes, Mutu, Makaay, Del Piero, Trezeguet, Henry, Ze Roberto, Djemba-Djemba, Kuranyi ve Ronaldinho (evet yanlış okumadınız Barcelona’dan Ronaldinho) son bir buçuk ayda güzide Türk gazeteleri tarafından Fenerbahçe’ye transfer edildiler. (Daha ayrıntılı listeyi Superspor sitesinde bulabilirsiniz). Peki şu anda geçerli olan kurallara göre Fenerbahçe kaç yabancı futbolcu transfer edebilir? El-Cevab: Bir. Peki burada bir tutarsızlık yok mu? El-Cevab: Kim takar, salla gitsin bizim halk kerizdir, sen önüne ne koyarsan onu yer.

Hayır, konum futbol değil. Çünkü bu komedi sadece spor sayfalarına özgü bir durum değil. Mayıs başından beri aynı gazetelerimizin ekonomi sayfalarını karıştırırsanız, anlı şanlı çok bilmiş profesörlerimizin, ekonomistlerimizin, köşe tutmuş yazarların ne dediklerine göz atarsanız benzer bir listeyi yapmanız mümkün. Peki bu sadece kötü bir rastlantı mı? Kesinlikle değil. “Aşağı mahallede bir yalan uydurdum, yukarı mahallede başkasından duydum ben de inandım” misali, ekonomik kriz senaryoları üretenler, böyle dalgalı kur mu olur diye soranlar (evet böyle dalga olmaz, dalga dediğin ip gibi dümdüz olur, di mi?), perde gerisinden kıs kıs gülenler, bozuk plak misali ‘ben dememiş miydim’ papağanları, yüksek faizle talep balonu yaratanlar, aylardır kurlar yükselsin diye faiz indirilmesini savunup da kurlar da faizler de yukarı gidince pişmiş kelle gibi sırıtanlar, Merkez Bankası’na akıl hocalığına soyunanlar, yok AB meselesi, yok Kıbrıs sorunu, yok türban, yok laiklik, yok Merkez Bankası başkanı ataması, yok erken seçim, yok Danıştay saldırısı, yok Mehmet Ali Erbil’in pipi felaketi, yok devenin pabucu....

Eskilerin deyişiyle: Edep Ya Hu!

Ezberler bozulacak ama biraz geriye gidelim. Ezber nedir? Türkiye ekonomisi 1994 ve 2001 yıllarında iki ciddi krize girmiştir. Peki mesela 1999 yılında ne olmuştur? 1999’da Türkiye ekonomisi yüzde 6.1 oranında küçülmüş, kamu dengesi GSMH’nın yüzde 25’i kadar açık vermiş (faiz dışı fazla diye bir şey yok, faiz dışı açık yüzde 2), enflasyon yüzde 69, hazine faizi yüzde 105, cari açık yüzde 1 civarı, kamu net borç oranı yüzde 45’den yüzde 62’ye zıplamış. Peki 1999’da kriz var mıdır. Hayır, yoktur. Neden? Çünkü dolar 1 Ocak 1999’da 313,475 TL imiş, 31 Aralık 1999’da 541,400 TL olmuş. Yani dolar, yüzde 73 oranında, yani enflasyon oranının biraz üzerinde değer kazanmış (nominal bazda). Bütün yıl genelinde de öyle dikkat çekici bir zıplama falan olmamış. Dolayısı ile kriz falan yok. 1999 deprem yılıdır, kriz yılı değil. 1994 ve 2001’de ise ekonominin diğer değişkenlerinin yanında döviz kurunda ani zıplama yaşanmış. Yani kriz kelimesi bizde dolar kuru ile doğrudan ilişkilendirilmiştir. Dolayısı ile Mayıs başından beri yaşadığımız türbülans kriz midir diye sorarsanız cevabımız hazırdır. Başka hiç bir değişkene bakmaya gerek yok, dolar 1.3’den 1.8’e kadar hızlı bir şekilde geldiğine göre yaşananlar tabi ki bir krizdir. Ne diyelim? Hayırlı krizler beyler!

Hisse Yorumları  Marjinal Nedir  Fiyat Kazanç Oranı Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır

Kusura bakmayın ama seksen yaşındaki ninem “dolar bugün ne oldu” diye soruyorsa, bu milletçe döviz spekülatörü olduğumuzun resmidir. Tanrı sonumuzu hayreylesin!
Evet, yaşananlar bir krizdir. Yaşananlar, bilgisizliğin, cehaletin, döviz fetişizminin, (bazen kasıtlı bazen bilgisizlik sonucu) yalan-yanlış haber yazmaktan bıkmayan, utanmayan, Goebbels’e rahmet okutan güdümlü medyamızın krizidir.

Hatırlayalım: Bu ülke Dünya şampiyonu olmuş Brezilya’dan Fenerbahçe’nin başına teknik direktör getirip de (1994-1995: Parreira) ona soyunma odasında sigara kağıdı arkasında takım tertibi uzatan Ali Şen’lerin ülkesidir. Adamcağız Fener’i şampiyon yaptıktan sonra sessiz sedasız giderken bunu pek izlenmeyen HBB kanalındaki röportajında söylemişti de ekran karşısında benim yüzüm kızarmıştı mahcubiyetten. (Hiddink’i de sopayla kovalamıştık ama o bir kaç yıl daha önce.)

Şimdi, Engin Ardıç gibi herkese saldırmayalım da, yazıya biraz içerik katalım:

1- Öncelikle altını (altın yorumları) çizmemiz gereken şey bugün piyasalarda olanlar hakkında en geniş bilgi birikiminin, veri setinin Merkez Bankası’nın elinde olduğudur. Normal bir ülkede ipini koparan herkes Merkez Bankası şunu yapmalı, bunu da şöyle yapmalı ama şunu da şu saatte yapmalı gibi akıl hocalığı yapacağına, Merkez Bankası’nın ne yaptığını anlamaya çalışır, MB şunu yapabilir, satır arasında şunu demek istedi, tarzı bir yaklaşım içinde olur. Bütün dünyada merkez bankacılar ketum insanlardır. Ne dediklerini anlamak zordur. Hep anlatılır, kendisine “sizi çok iyi anladım” diyen kongre üyesine Greenspan “demek ki yanlış ifade etmişim” diye karşılık verir. Merkez Bankasının ne yaptığını anlamak uzmanlık ister, bilgi birikimi ister, emek ister, en azından üzerinde kafa patlatmak gerekir. Ama Türkiye’de herkes Fenerbahçe teknik direktörü olduğu gibi herkes aynı zamanda Merkez Bankası başkanıdır. Her şeyi daha iyi bilmektedir. Yani kısacası, bu ülkede bilginin, birikimin, uzmanlığın bir değeri yoktur. Herkesin her konuda ötmeye, atıp tutmaya hakkı vardır, hesap verme sorumluluğu yoktur.

2-Türkiye’de Merkez Bankası bağımsızlığının, politikalardaki şeffaflığın, hesap verilebilirliğin anlamı nedir? Türkiye’de Merkez Bankası bağımsızlığı, MB başkanının evinin önündeki ayakkabılarla ve karısının neresini ne kadar örttüğü ile ölçülür. (Laf aramızda, ben de şirketimin başına adam ararken karısının oral seks performansını soruyorum, çünkü evinde tam tatmin olamamış bir insan iş hayatında asla başarılı olamaz.) Merkez Bankası gerek web sitesinden, gerekse basın duyurularıyla sürekli bilgilendirme yapar, veri yayınlar, bilançosu günlük bazda izlenebilir ama kim uğraşacak bunlarla? Sayfalarca açıklama yayınlıyorlar okumak uzun iş. Hem kim okuyor ki? Salla gitsin, sayfayı doldur. Yazdığının doğru olmasının ne önemi var. Nasıl olsa halk kerizdir, ne verirsen yer. Merkez Bankası neredeyse her duyurusunda “döviz kurunun nereye gittiği umurumda değil, benim işim enflasyonla” der, ama boş ver, dolar yukarı gittiyse MB işi bilmiyordur. Herkes bilir ki faiz kararları en az 6-9 ay içinde etkisini gösterir, boşversene sen, iki haftada manşet yaparsın Merkez’in faiz artırımı işe yaramadı diye. Vatan gazetesi utanmadan manşet atmış “Durmuş doları durduramıyor” diye. Altında da “yüzde 30 devalüasyon” başlığı var ama bunun komikliği çok yazıldı çizildi değinmeye gerek yok. Ronaldinho da Fener’de di mi?

3-Artık resim iyice berraklaşmaya başladı ki, bu türbülansın Türkiye’de olanlarla hiç bir alakası yok. Yeni Zelanda’dan Brezilya’ya, Güney Afrika’dan Rusya’ya herkes aynı potanın içinde. Amerika’da enflasyon yüzde 4.2 olmuş, Türkiye’de yüzde 5’lik hedefin tutup tutmayacağı kimin umurunda? Japonya yıllarca yüzde sıfır ile para verirken şimdi faiz artıracak, Türkiye’de stopaj kalkmış ne önemi var? Tekrar edelim. Türkiye’de finansal piyasalar hala çok sığdır. Global denizde bir damladır. Ne hükümet, ne MB başkanı Yılmaz bu türbülansa karşı bir şey yapamaz. Yapmasını beklemek, yabancı çıkışları engellenemiyor diye feryat figan ağlamak cehalet değilse aptallıktır. Bu arada Salih Neftçi dahil kimsenin ben demiştim deme hakkı yoktur. Global risk algılaması ve likidite koşulları hakkında herkes bir şeyler söylüyordu ama kimse zamanlama veremedi, kimse bu büyüklükte bir türbülans öngöremedi. Geçiniz hepsini bir kalem!

4- Peki şimdi ne olacak? Şu anda uluslararası piyasalarda ne olacağını belki Tanrı bile bilmiyor. Dolayısıyla burada kehanet vahiy yoluyla bile mümkün değil. Peki Türkiye’de ne olacak? Global piyasalar durulana kadar, Türk piyasalarında gerginlik sürecek. Ne güzel açıkladım değil mi? Ben bile beğendim. Efendim, Türkiye’nin son 4-5 yılda yakaladığı trendi göremeyenler, yapısal değişimi ıskalayıp her şeyi sıcak paraya bağlayanların “çok kötü şeyler olacak” demelerinden doğal bir şey yoktur. Tekrar edelim: Aslolan bütçe davranışıdır. Bütçede disiplin sürerse, kamunun ekonomideki baskınlığı azalmaya devam ederse (özelleştirmeler), piyasa koşulları yerli yerine oturmaya devam ederse (yapısal reformlar) bırakın sıcak para istediği gibi girsin istediği gibi çıksın. Türkiye’den ne kadar sıcak para çıktığı umurumda bile değil. Efendim dolar kuru 2002 seviyelerine geri dönmüş. E napalım, madem 2002 seviyelerine meraklısınız bir de o günlerde euro-dolar paritesi nerelerdeymiş bir de onu söyleyin bakalım! Bir zahmet ona da biraz kriz yorumu şeeettirseniz, nasıl olur? Elalem (Dexia, NBG, Lukoil, TuranAlem) Türkiye’ye yatırım yapmaya geliyor, onlar aptal bir tek siz akıllısınız? Ronaldinho da Fener’de di mi?

5-Körlük ayrıdır, görme bozukluğu ayrıdır. Kör olan birisinin miyop (yakını görememe) ya da hipermetrop (uzağı görememe) olma durumu yoktur. Dolayısıyla bir kaç sağlam kalem dışında Türk medyası körelmiştir. Ne yakını ne uzağı hiç bir şeyi görememektedir. Şimdi biz yakına bakarsak: Haziran ayında piyasa beklentilerinin üzerinde bir enflasyon, Temmuz ayında ise piyasa beklentilerinin altında bir enflasyon oranı bizi şaşırtmayacak. Ağustos’tan sonra Merkez Bankası enflasyonun düşeceğini öngörüyor. Bakalım bugünkü (Pazar) toplantıdan nasıl bir görüntü çıkacak. Ama daha önemlisi bu ay sonunda birinci çeyrek GSMH büyümesi açıklanacak. İkinci çeyrek ise Eylül sonunda. İlk çeyrek büyümesi ne kadar yüksek çıkarsa çıksın, bu kötümserlikte pozitif etki yaratmayacak gibi görünüyor. Ama Eylül’de açıklanacak rakama dikkat edin derim. Enflasyon da beklendiği gibi düşüş trendine girerse pozitif sürprizler hiç de az olasılık değil. Enflasyonda yıl sonu tek basamak olacak, muhtemelen yüzde 7’lerin hafif üzerinde. Büyüme konusunda hala hedefin üstünde bir rakam bekliyorum. Eh, çeyrekler bazında yüzde 10’lar civarında büyüme trendine girmiş bir ekonomiden yılın ikinci yarısında yüzde 3-4’lere ineceğiz. Bu enflasyonun düşüşü açısından olumlu. Yıllık büyümeyi de 5.5-6 civarında bir yere çekecek. O meşhur “iç talep balonu(!)” da patlamış olacak. Allah bütçemize zeval vermesin.

6-Son olarak, yanlış bilmiyorsam transfer dönemi 1 Eylül'de sona erecek. O tarihte Fenerbahçe’nin aldığı yabancılar da kesinleşmiş olacak. Hep beraber göreceğiz, kimler gelmiş, kimler gitmiş. Ama bunun piyasalar üzerinde etkisi olacağını sanmıyorum. Medya ahlakı mı? Geçiniz efendim bir kalem.... Read More!

Yabancilar ve Turkiye Yatirimlari

Aksam Gazetesinden alinti:

"Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Merkezi Kayıt Kuruluşu'nun verilerine göre nisan sonunda 61.1 milyar dolar düzeyinde bulunan yabancıların Türkiye'deki hisse senedi ve diğer menkul kıymetlere ilişkin portföylerinin toplam tutarı, son 1.5 aylık dönemde 20.3 milyar dolar azalarak 40.4 milyar dolara geriledi. Yabancıların portföyünde yaşanan bu gerilemenin 14.6 milyar dolarının döviz kurundaki yükseliş ve hisse senedi ile Hazine iç borçlanma kağıtlarının fiyatlarındaki düşüşten, 5.8 milyar dolarının ise net çıkıştan kaynaklandığı tahmin ediliyor."

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı

Fazla yorum yapacak birsey yok, 6 milyar dolari disari cikarirken icerideki 15 milyar dolardan olmuslar. Sig finansal piyasalarin en onemli problemlerinden bir tanesi budur, o yuzden Turkiye gibi ulkelere ya kucuk miktarlarda para ile yatirima geleceksin ya da uzun vadeli yatirim yapacaksin. Simdiki calkantiya 6 milyar dolari disari cikarmak isteyen spekulatorlerin katkisinin onemli oldugunu dusunuyorum, o yuzden Merkez Bankasinin doviz satarak bu kisilerin ekmegine yag surmesine karsi cikiyorum. Ote yandan Merkez Bankasi da zor durumda, dolar kuru cok hizli yukari cikarsa icerideki yerli ve yabanci yatirimcilarin portfoyleri deger kaybettigi icin onlarin bir kismi da cikmak zorunda kaliyor (fonlarin yatirimcilari da paralarini geri isteyebiliyor). Nasil Turkiye'deki yatirimci her ayin basinda dusuk getiriye sahip fonlardan cikip yuksek getiriye sahip fonlara hucum ediyorsa yurtdisinda da oyle. O yuzden simdi yurtdisindaki ufak yatirimci gelismekte olan piyasalarin fonlarindan cikip Amerikan hazine bonosu vs. alma yoluna gidiyor. Bu cikislari onceden hesap edemeyen fonlar ise su an oldugu gibi nakit darligina dusuyor ve ellerindeki hisse senetlerini vs. ister istemez satmak zorunda kaliyorlar. Bu da hisse fiyatlarini daha da asagiya itiyor.

Resim Temmuz ayinin basinda daha da belirginlesecek. Read More!

Finansal Kriz Var mi?

Finansal kriz var mi? Bence evet. Dolarin %30, faizlerin 8 puan yukseldigi, enflasyon beklentisinin 5 puan yukseldigi bir duruma kriz denilir. Simdiki krizi derinlestiren durum dolarin son bir kac gun icerisinde cok yukselmesi ve Merkez Bankasi mudahalelerinin de bu yukselisi kesememesidir.

Bundan sonra olacaklari tahmin etmeye baslamadan once Izlenimlerde gordugum bir akademisyenin yaptigi yoruma dikkatinizi cekmek istiyorum:

"Ekonomide hükümetin inisiyatifi çoktan kaybettiğini ve bundan sonra seçimlere kadar geçen zamanın yüreği yanan halkımızın sırtına yeni yükler bindireceğini, 2002′den beri kaydedilen kazanımların tekrar geri gideceğini düşünüyorum."

Akademisyen makademisyen dinlemem, burada biz ne akademisyenleri madara ettik. Boyle tahmin mi olur ya, 2002'den beri kaydedilen kazanimlarin tekrar geri gidecegini dusunuyormus sayin akademisyenimiz. Yani ekonomi %35 kuculecek, enflasyon %70'e yukselecek, faizler %100'e cikacak, 1 dolar 3 YTL olacak, butce aciklari GSYH'nin %16'sina yukselecek, ve hepsinden onemlisi Fenerbahce stadi yikilacak ve kanarya eski kaos ve basarisizlik dolu gunlerine geri donecek. Niye olacak peki bunlarin hepsi? Uc bes tane asiri risk seven hedge fon borc para alip Turkiye'den aldigi bono ve hisse senetlerini satip kaciyor diye. Vay babam vay, olmusuz de haberimiz yok.

Menkul Kıymetler Nedir?  Faşizm nedir?  Özel Üniversiteler  Devlet Üniversiteleri  Türk Bilim Adamı

Tek kelimeyle sacma, umarim akademisyenimiz simdiden evini barkini satip simdiden dolara cevirmistir cunku soyledikleri olacaksa yapilacak en mantikli sey budur. Oyle parasini bankaya falan da koymasin cunku bankalarin bir kismi da batabilir, para da bankayla beraber gidebilir.

Neyse bunu bir kenara birakalim ve ne olabilecegine gercekci bir gozle bakalim. Birincisi yabancilarin bir kismi paralarini YTL'den dolara cevireceklerdir. Yerli yatirimcilara uygulanan %10'luk stopaja karsilik yabancilara %0 stopaj uygulanmasi ise Maliye'nin yaptigi en buyuk yanlislardan biri olmaya aday olacak gibime geliyor. Yerli yatirimci da simdi TL'deki yatirimlarini dolara cevirip disari kaciracak ve eskiden alisik oldugumuz "biyikli yabancilar" kavramini tekrardan hortlatacaklardir. Bu ile etapda dolarin daha da yukselmesine neden olacaktir. Gorunen su ki, onumuzdeki bir kac ay icerisinde dolar daha da yukselmeye devam edecek, faizler de buna eslik edecektir. Bu durumda enflasyonun yukselmesi de kacinilmaz olacaktir.

Simdi bu donguyu kirmanin bir yolu var, o da Merkez Bankasinin dolar kuruna gercekten mudahale etmesi. Serhan Cevik bugunku yazisinda bunu oneriyor. Ben katilmiyorum Serhan Beye. Insanlar risk aliyorsa bunun sonuclarina da katlanmayi ogrenmeliler. Bu yuzden ben Merkez Bankasinin sinirli mudahalelerle cok buyuk sicramalari onlemek kaydiyla satis yapmasini, aksi halde mudahale etmemesini destekliyorum. Nihayetinde sene sonunda enflasyon ha (insanlarin bugun bekledigi gibi) %10 olmus, ha %15 olmus bence cok farketmez. Hatta dolarin cok yukselmesi de bence o kadar kotu degil cunku bir kere yukseldikten sonra tekrar dusus surecine girer. Yani diyorum ki bir kere yukselsin, tam yukselsin, ondan sonra her sene her sene bedel vermekten kurtulalim. Boylece spekulatif yatirim yapan hedge fonlarin canlari da iyi yanmis olur ve bir daha "hedge" yapmadan ulkeye girmezler.

Serhan Cevik'in dedigi gibi bir mudahalede bulunulmasi durumunda ise basari kazanma olasiligimiz vardir, ama basarisiz olursak bu sefer dovizdeki volatiliteyi durduracak silahimiz da elimizden gitmis olur.

Turkiye bu sene %7 hizinda buyumeyecek, enflasyon %5'e, faizler %10'a dusmeyecek ama bu Turkiye tekrar "derin" bir krize girecek demek degildir. Butce aciklarini onemli olcude azalttik, bu da krizlere karsi en iyi sigortalardan bir tanesidir. Biz bosuna kati maliye politikasini basindan beri desteklemiyoruz. Onumuzdeki gunlerde "borsa ne olur? veya "dolar ne olur?" diye merak eden okuyucularimiz var ise onlar icin tahminlerimizi bir kez daha soyleyelim. Borsa dusmeye, dolar yukselmeye devam eder. Read More!

Nostradamus

Hurriyet "Nostradamus'a gore dunya kupasi Ispanya'nin olacak" baslikli bir haber yapmis. Oncelikle Nostradamus'a tebriklerimi iletmek istiyorum. Adam kupayi Suudi Arabistan kazanacak dese bile bence yaptigi tahmin buyuk basaridir cunku 500 yil onceden futbol diye bir oyunun icat edilecegini, dunya capinda oynanacagini ve 2006 yilinda da dunya kupasi olacagini bilmek her babayigidin harci degildir. Bravo!!!

Simdi haberin detaylarina bakalim. Nostradamus Ispanya'nin dunya kupasini kazanacagini soyle ifade etmis: "2006'nın 6. ayı sona erdiğinde İspanya Kralı, ordusuyla Alpler'i geçecek. Belcebu'nun lejyonerleri Avrupa'nın merkezindeki meydan savaşında pusu kuracaklar. Hezimet ve dağılma kötü yüreklilerin üzerine düşecek. Ve Aziz Grial, kazanan Kral ile İspanya'ya dönecek"

Menkul Kıymetler Nedir?  Faşizm nedir?  Özel Üniversiteler  Devlet Üniversiteleri  Türk Bilim Adamı

Allahallah, bu ifade bana sanki Ispanya ordulariyla Avrupayi isgal edecek, tas ustunde tas, bas ustunde bas koymayacak gibi geliyor ama Turkcem zayif herhalde!!!!

Allah sizin gibi gazetecileri davul etsin emi. Editorunuz kafasina da Nostradamus + Medyum Memis kadar tas dussun.

Ekonosturkodamus ise dunya kupasini kesinlikle ve kesinlikle Fransa'nin, Fransa olmaz ise baska bir takimin kazanacagini tahmin ediyor!! Read More!

Sekerbank

Sekerbank Kazaklara hisse basina 10 YTL fiyatla satilmis. Maalesef bu haber aciklandiktan sonra Sekerbank hisseleri iki gunde 9.35 YTL'den 6.3 YTL indi. Hurriyet gazetesinin danistigi uzmanlar bunu su sekilde aciklamaya calismislar:

"Bazı uzmanlar hisseler mevcut piyasa fiyatının üzerinden satılmasına rağmen hisseye satış gelmesinde net bir neden olmadığını belirtirken, bazı analistler de, bedelli sermaye artırımın yatırımcının hoşuna gitmemiş olabileceğini, ya da satın alan banka ile ilgili fazla bilginin olmadığı için böyle bir tepki gelmiş olabileceğini söyledi."

Bir sirketin fiyati bedelli sermaye arttirimi nedeniyle %35 deger kaybetmez, bilmeden konusuyorlar. Digeri de "net bir neden" olmadigini belirtmis. Ben size sirketin hisselerinin niye %35 deger kaybettigini aciklayayim. Kazak Bankasi cagri muafiyeti icin SPK'ya basvuracagini aciklamis. Bu su anlama geliyor: elinde Sekerbank hissesi olan kucuk yatirimci bunlari Kazak Bankasina 10 YTL'den satamayacak. O yuzden de bu 10 YTL'lik fiyatin tek anlami Kazaklarin Sekerbank'a kontrolu ele gecirmek icin piyasa fiyatinin cok uzerinde bir para odedigidir, ama bize bir faydasi olmamistir. Bu durumda Sekerbank'in piyasa fiyati diger bankalarin piyasa fiyati nasil belirleniyorsa oyle belirlenecektir. Sekerbank'in defter degeri 400 milyon YTL civarinda, piyasada Sekerbank'a kiyaslanabilir bankalarin fiyati defter degerinin 1.4-1.5 kati civarinda. O yuzden de Sekerbank'in fiyati 5.5-6 YTL civarinda olmalidir. Nitekim hisseler 6.3 YTL'ye duserek bu seviyeye yaklasmistir; 9 YTL civarindaki fiyati Kazaklarin cagri yapacagini dusunerek belirlenen fiyatti.

Finansbank ve Denizbank satildiktan sonra fiyatlari dusmedi cunku yatirimcilar ellerindeki hisseleri satis fiyati uzerinden satis islemleri tamamlanirken satabilecekler. Bu bankalarin satis islemleri tamamlandiktan sonra eger hala satmayanlar olursa ellerindeki hisselerin fiyati yari yariya azalabilir. O yuzden bu kisileri de simdiden uyaralim, dalginliga gelip de "magdur" olmasinlar. (Eminim bazi kisiler nihayetinde dalginlik magduru olmayi basaracaklardir)

Ben de 100 adet Sekerbank'i 6.3 YTL'den sattim, kalanini da yakinda satarim.

Fraktallar
Fraktal nedir?
Çernobil Faciası
Türev Konu Anlatımı: Türev Nedir
Iktisat nedir
Nükleer Kirlilik
Nükleer Santraller
Nükleer Enerjinin Zararları
Gönüllü Çevreci Kuruluşlar
Borsa Yorumları
Altın Yorumları Read More!

Ufuk Soylemez

Hurriyet'in haberine gore Ufuk Soylemez "Bu yıllardır ülkenin, Hazine'nin, milletin adeta kanını emen, yüksek faiz-düşük kur-kısa vade şeytan ücgeninde, Türk ekonomisinin yeniden kaybolmasıdır, teslim olmasıdır. Birkaç tane kapkaçı fon ile uluslararası ve yerli tefecinin elinde 70 milyonluk ülkenin ekonomisine diz çöktürmesidir."

Yatırım Fonları Nedir?   Altın Fonu Nedir  Komünist Nedir  Komünizm nedir?  Kapitalizm Kapitalist nedir

Vay beeee, adamin soyledigine bakin. Ufuk Soylemez dedigimiz zat 1995-1999 yillari arasinda ekonomi yonetimin icinde olan bir kisi. Icine girdigimiz bu cukuru (Demirel'in actigi) derinlestiren kisilerin basinda gelir kendileri. Kendisi ekonomiyi yonetirken yuksek faiz-dusuk kur- kisa vade seytan ucgenini "basariyla" kullanmistir. Simdi de cikmis utanmadan ekonomi yonetimini yaptigi bu hatadan oturu elestiriyor.

Size dusmez hukumeti elestirmek, akli sira beyaz atli kurtarici prens rolune soyunuyor. DYP'nin oyu anketlerde %9'lar civarinda cikiyor ya, suna bir omuz verelim yukseltelim cabasindalar. Suna inaniyorum ki, bu hukumet ne kadar hata yapsa da alternatifleri olan CHP, MHP, DYP'den cok daha iyi bir yonetim gosterir. Biz bu eski politikacilarin neler yaptigini daha once gorduk, cogu kisinin dedigi gibi "biz bu filmi daha once izledik". Akillari sira "kenarda bir sure daha beklersek halk bizim ne mal oldugumuzu unutur ve bir dahaki secimde biz de parlamentoya tekrar gireriz" stratejisini uyguluyorlar. Aslinda Baykal bu stratejiyi uygulayarak bir bakima basarili olmustu, neden olmasin degil mi?

Neyse, politik yorumlari Izlenimlere birakiyorum. Read More!

Borsa Kazanclarinin Vergilendirilmesi

Stopaj uygulamasinda daha uzerinden 6 ay gecmeden degisiklige gidiliyor. Bu nedense bana Ecevit doneminde yapilan uygulamayi hatirlatti. Yatirim kararlari alirken seksen bin tane degiskene bakarak karar aliyoruz, bunlar yetmezmis gibi isin icerisine bir de hukumetin dansozluklerini katmamiz gerekecek.

Aslina bakarsaniz ben stopajlarin herkes icin kaldirilmasini savunanlardanim, ancak 6 ay once bir karar almissiniz bari bunun arkasinda durun. Her ne kadar almis oldugunuz bu karar benim isime gelse de, hukumete olan guvenimde azalma meydana geldi. Hurriyet'ten uygulamanin detaylarina bakabilirsiniz.

Fraktallar
Fraktal nedir?
Çernobil Faciası
Türev Konu Anlatımı: Türev Nedir
Iktisat nedir
Nükleer Kirlilik
Nükleer Santraller
Nükleer Enerjinin Zararları
Gönüllü Çevreci Kuruluşlar
Borsa Yorumları
Altın Yorumları

Bu karar yabancilarin ulkeden kacisini yavaslatmak icin alinmis bir karar. Hukumetin elinin ne kadar zayif oldugunu gostermesi acisindan onemli. Piyasadaki kurtlar da kan kokusunu aldi ki... Read More!

Dolar Uc Yilin Zirvesinde

Dolar kuru bugun 1.67 YTL'yi gorerek 2003 yilindan beri en yuksek seviyesine yukselmis durumda. Buna iki acidan yaklasabiliriz: birincisi "vay be son 2 ayda dolar %25 deger kazandi" yaklasimi. Ikinci yaklasim ise "Ne? Dolar uc yildir hic artmadi mi?"

VOB nedir?     Taksi Şöförü   A Tipi Yatırım Fonu Nedir?   Olasılık nedir?   Dışsallık Nedir

Evet, dolar son uc yildir YTL karsisinda nominal bazda hic deger kazanmadi, reel anlamda ise deger kaybetti. Nominal dedigimiz zaman 1 dolar kac YTL ediyor ona bakariz. Reel dedigimiz zaman ise iki ulkede gerceklesen enflasyon oranlarini da hesaba katariz. Son uc yilda Turkiye'de fiyatlar Amerika'ya gore %15 daha fazla yukseldi. Bu su anlama geliyor: YTL 2003 yilina kiyasla hala %15 daha degerli.

Merkez Bankasinin mudahale etmemesi iyi oldu. Demek ki bu sefer gercekten volatiliteyi dusurmek icin mudahale ediyor. Yani bir daha ki mudahale seviyesi belki de 1.7 YTL. Read More!

Yasar Erdinc ve Teknik Analiz

Bugun tahminlerden ve performanstan bahsediyoruz. Benim yaptigim tahminler de oldukca yanlis cikacak gibi gorunuyor ama daha zamani gelmedi performans degerlendirmesi yapmak icin. Ote yandan bundan 1 ay once Yasar Erdinc'in borsada ne olacagina yonelik tahminlerini gundeme getirmis ve bu tahminlerin yanlis cikacagi yonunde bir tahminde bulunmustuk. Ilgilenenler o yaziya buradan ulasabilirler.

Yasar Erdinc 2004 yilinda da borsada simdikine benzer bir hareketin gerceklestigini ve 1 ay icerisinde dolar bazinda kaybettiklerimizin %80'ini geri aldigimizi belirtiyor ve gelismeler konusunda endiselenmemizi soyluyor ve panige kapilip kagitlarimizi sattamamizi salik veriyor. Kendisi bu oneride bulundugu zaman IMKB -100 endeksi 36350 seviyesinde ve 1 ABD dolari 1.53 YTL civarinda. Gerci kendisi bu tahmini yaptiktan sonra borsa TL bazinda %8-9 yukseldi ama bu yukselis bugun bildigimiz uzere gecici idi.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar

Yaklasik bir ay sonra bakalim dolar bazinda borsada kaybettiklerimizin ne kadarini geri alabilmisiz. Bugun IMKB-100 34600 seviyesinden kapandi. Demek ki Yasar Erdinc'in tahmininden sonra borsa %5 daha dusmus; bugun dolar ise 1.63 YTL'den kapanmis. Demek ki dolar da %6.5 deger kazanmis. Yani Yasar Erdinc'in tahmini olan dolar bazinda %25'lik artisin aksine dolar bazinda IMKB %11.5 deger kaybetmis. Size gecen ayki yazimda sunu soylemistim: "kisa vadede borsada ne olacagini kimse bilmez, bunu bildigini soyleyen ya yalancidir ya da dunyanin en zengin insani. O yuzden bu tur uyaniklara paranizi ve zamaninizi kaptirmayin, unvanlari "doktor" olsa bile."

Benim unvanim da doktor, benim yaptigim kisa vadeli tahminlere de guvenmeyin. Kisa vadede piyasalarda ne olacagini bilsem portfoyumun getirisi TL bazinda 20 puan, dolar bazinda 35 puan dusmezdi. Yine de goreceli olarak iyi tahmin yaptigimi dusunuyorum. Read More!

Performans Degerlendirmesi

Bundan onceki performans degerlendirmemizi 28 Nisan tarihinde yapmistik. O zaman IMKB 43900 civarinda idi ve benim portfoyun getirisi %47.9 iken IMKB getirisi %37.1 idi. Bu degerlendirmenin uzerinden neredeyse 2 ay gecti ama finansal piyasalar ne depremler gordu bu arada. Neyse once rakamlari verelim sonra da detaylara dalariz.

Ekim ayindan bu yana benim portfoyun getirisi %24.2 oldu; buna karsilik IMKB getirisi %8.1 olarak gerceklesti. Demek ki IMKB endeksine attigim fark iki ayda 10.8 puandan 16.1 puana yukselmis. Normalde sevinilecek birsey ama icimden hic de sevinmek gelmiyor bu duruma. Nedeni ise basit, portfoydeki kagitlarin cogunu borsa ortalama 45000 seviyelerindeyken ekledim ve maalesef toplamda zarardayim. Paramin tamamini Ekim basinda borsaya yatirsaydim getirim %24 olurdu (keza halamin getirisi %24), benim getirim ise TL bazinda sadece %10, dolar bazinda ise -%10 olarak gerceklesti.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar

Peki IMKB endeksine 16 puan fark atmayi nasil becerdim? Nisan ayina kadar hisse secimindeki basarilarimdan dolayi IMKB endeksine 11 puan fark attim, son iki ayda ise sectigim hisseler performansi cok iyi degildi (faiz oranlarinin dususunden faydalanacak, yukselisinden zarar gorecek hisseler portfoyumde agirlikli oldugundan). Ancak son iki ayda da portfoydeki kagitlarin bir kismini satarak portfoydeki nakit oranini yukselttim ve bu hisselerdeki dususu dengeleyen bir faktor oldu. Neticede portfoyun degeri IMKB endeksine kiyasla 5 puan daha az dustu. Boylece toplamda IMKB'ye attigim fark 16 puana yukseldi. Daha once de belirtmistim ama yine belirteyim. Benim hesapladigim getiri oranlari piyasada alim yapildiktan, komisyonlar dusuldukten ve vergiler verildikten sonraki getiriler.

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir. Read More!

Asaf Savas Akat'a Tavsiye

Ben tavsiye vermesine verecegim de, once Serhan Cevik'in isim vermeden Asaf Savas Akat'a yazdigi yazidan bahsetmek istiyorum. Serhan Cevik dunku "Gizemli Vejeteryan Talep Balonu" yazisinda resmen dalga gecmis adamla. Serhan diyor ki "Adam gecen sene resesyona gittigimizi ima eden yorumlar yapiyordu, sonunda ekonominin %7.4 buyudugu anlasildi. Sonra, birdenbire, ekonominin asiri isindigini soylemeye basladi" diyor.

Serhan, Asaf Savas Akat'in nasil tahmin yaptigini anlamadigi icin saskinliga dusmus tabii ki. Ben bu "bilmece"yi aylar oncesinden cozdum. Akad ekonomik tahmin yaparken zaman serisi analizi yontemini kullaniyor. Problem su ki, kullandigi modeller en yakin gecmisteki verilere en buyuk agirligi vererek ve trendi gelecege dogru uzatarak isliyor. Biraz teknik oldu bu aciklamam, sizin anlayacaginiz dilden bir daha anlatmayi deneyeyim. Akad Ispanya-Tunus macini izliyor diyelim, 30. dakikada Akad Tunus'un onde olmasina bakarak Tunus bu maci 2-0 alir diye tahmin yapar; sonrasinda mac devam ederken ikinci yarida Ispanya 2-1 one gectigi zaman ise "yeni verilerin isiginda" Ispanya maci 3-1 veya 4-1 kazanir diye tahmin yapar ve mac bittigi zaman yine her zamanki gibi macin sonunda dogru tahmini yapmis olur. Ekonomik bilgisine soyleyecek laf yok, universitede ders veriyor. O yuzden yaptigi tahminlerden sonra o tahmini destekleyecek bir ekonomik aciklama bulmasi da cok zor olmuyor.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar

Ekonometri veya zaman serisi analizi bazli tahmin yapanlar cogu zaman yanilirlar. Bakin Salih Neftci bugunku yazisinda "Bir zamanlar ekonometrik modelleri kullanarak tahmin üretmeye çalışırdık. Ne yazık ki veriler insanın en fazla birkaç ay sonrasını görmesine yariyor." diyor. Gerci Neftci burada itiraf edememis yaptigi tahminlerin bir ise yaramadigini ve kimse bir ay sonrasiyla ilgili tahminleri duymak istemiyor diyerek kilif uydurmaya calismis ama dogrusu su ki bu yontemler pek bir ise yaramiyor. O yuzden de Neftci bu yontemleri terk etmis. (Madem kimse ilgi duymuyor niye simdi bile bir iki ay sonrasina yonelik tahminlerde bulunuyor?)

Neyse konu dagiliyor, Serhan Cevik'in analizine donelim. Serhan diyor ki Akad ve saz grubu son gunlerde enflasyondaki artisi delil gostererek bir ic talep balonu olustugunu iddaa ediyorlar. Kendisi de gitmis ve bizim tuketici talep sepetinin %27.7'sine denk gelen gida urunleri kategorisindeki fiyat artislarini incelemis. Bu kategori proses edilmis ve proses edilmemis gida urunleri diye ikiye ayriliyor, ikisinin de agirligi asagi yukari ayni. Simdi eger Akad'in iddaa ettigi gibi bir talep kaynakli balon varsa bu iki gruptaki fiyat artisinin da asagi yukari ayni olmasi gerekir degil mi? Oysa proses edilmemis gida urunlerinin (taze meyve ve sebze) fiyati yilbasindan bu yana %11.4 artmis, proses edilmis gida fiyatlari ise sadece %2.3 artmis. Gizemli vejeteryan talep balonu basligi da buradan geliyor, "Turkler ilginc bir sekilde sebze ve meyveye olan taleplerini arttirarak enflasyonun patlamasina neden olmus olmali" diyerek Asaf Savas Akad ile dalgasini geciyor. Ilk kez boyle bir durumla karsilasmiyoruz diyor, bu kis citir citir donarken bunun acisinin yaza dogru sebze ve meyve fiyatlarinda kendisini gosterecegini bilmeliydiniz diyor, yani fiyat artisi talep degil arz kaynaklidir diyor.

Baskasinin yazdigi yaziyi da anlatmak cok zor oluyur canim. Neyse, yazinin basinda soz verdigim tavsiyemi yapayim. Ekonomik tahmin yapacaksaniz teorik bir model kurarsiniz ve bu modele dayanarak tahmin yaparsiniz. Dandirik zaman serisi bazli modellerin yaptigi tahminlere kilif olacak ekonomik teori uretmeye calismamalisiniz, yoksa madara olursunuz. Read More!

Akbank Dedikodusu

Akbank gecen hafta 5.55 YTL'yi gordu. Umarim bu seviyelerden elinizdeki kagitlari satmamissinizdir. Bir hafta icerisinde 7.40 YTL'ye yukseldi. Piyasalarin kisa vadede rasyonel hareket etmeyebilecegini belirtmistik, maalesef borsa yatirimcilarinin bir kismi kisa vadeli hareketlerde kundeye gelip ellerindeki iyi kalitedeki kagitlari kaptirabiliyorlar. Ben gectigimiz iki ay icerisinde AKBNK dustukce aldim ve 100 adet olan AKBNK hisse sayimi 300 adete cikardim (bolundukten sonra 366 tane oldu). Portfoyumdeki en fazla agirligi olan kagit da AKBNK. Adamlar senenin basindan beri bankanin %25'ini bir yabanci ortaga satmak icin calisiyorlar, AKBNK gibi bir bankanin piyasa degerinin $10 milyar olmasi bana inanilmaz geliyor.

What is Insider Trading Anomaly
Recent Academic Studies on Insider Trading
Insider Trading in Netherlands
Insider Trading Returns
Definition of Insider Trading
Is Insider Trading Legal?
How Insiders Use Private Information and Don’t Get Caught?
SEC Regulation on Insider Trading: Section 10b

Kulagima dedikodu falan gelmedi ama hissenin bir haftada %30'dan fazla yukselmesinin arkasinda muhtemelen bir yabanci bankanin AKBNK icin piyasa fiyatinin cok uzerinde bir miktari odemeyi kabul etmesi gibi bir dedikodunun yattigini dusunuyorum. Yapilacak anlasma hakkinda bilgisi olanlar bunu bir taraflara sizdirmistir, simdi de biz illegal "insider trading" (bkz. definition of insider trading) vakasiyla karsi karsiyayizdir muhtemelen.

Neyse ak koyun kara koyun yakinda belli olur. Read More!

OSS

Benim zamanimda iki asamali sinav vardi, ilk asamasina OSS, ikinci asamasina OYS denirdi. Ilk asama dandik bir sinavdi, katilanlarin %80'i kazanirdi, kazanmak bir basari degil, kazanmamak bir utanc sayilirdi. O yuzden OSS'yi kazanamayanlar "soru kitapcigindan cevaplari gecirirken kaydirmisim" turunden bahaneler uretirlerdi. Asil baba sinav OYS idi, sorular daha zor olurdu ve Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik gibi teknik bilgi gerektiren alanlardan gelirdi. Yani kafanizin calismasi bu sinavi gecmeniz icin yeterli degildi, ayrica caliskan bir ogrenci olmaniz da gerekiyordu. Bu sinav sistemi sayesinde dershaneler ne kadar cok para kazandi, ozel ogretmenler zengin oldular.

Simdiki sinav sistemi hakkinda pek bir bilgim yok ama zorluk bakimindan benim zamanimdaki OSS ile OYS arasinda bir yerde oldugunu tahmin ediyorum. Cok onemli degil. Bu sinavin amaci ogrencileri Bell Curve (Can Egrisi) uzerine oturtmak ve en ust siradakileri en iyi okullara, digerlerini ise daha alt kademedeki okullara yerlestirmektir. Esitlikci bir uygulama midir bu? Hayir, daha zeki ve caliskan ogrenciler daha iyi okullara yerlestirilerek "adil" bir uygulama secilmistir. Nasil 13 milyon profesyonel futbolcudan sadece 2-3 bin tanesi en iyi takimlarda oynayabiliyor ve en yuksek ucretleri aliyorlarsa burada da benzer bir uygulama hakimdir. Haa, ogrencilerin zeki ve caliskan olmasini OSS ne kadar olcebiliyor, veya zeki ve caliskan olmaktan ote hayatta basarili olmak icin baska nitelikler yok mu diye sorabilirsiniz? OSS halk tarafindan finansmani gerceklestirilen bedava universite egitiminin dagitilmasi icin kurulmus bir sistemdir, bu yuzden "torpil" olmamasini garanti etmek en onemli amaclarindan bir tanesidir. O yuzden de "olculmesi zor" kriterleri ogrencileri secerken goz onune almamaktadir. Bu yuzden ben OSS'den o kadar sikayetci degilim.

Devalüasyon Nedir    Verimlilik Nedir    Altın Yorumları    Hedge Fon Nedir    Resesyon Nedir    Nükleer Santraller

Ancak, karsi oldugum nokta su: Turkiye'de bir cok ozel universite var ve bu universitelere giris icin de OSS sisteminin kullanilmasinin zorunlu olmasi. Yahu kardesim size ne? Ben kendi paramla kendi cocugumu ozel bir universitede okutacagim, devletin bu ise karsimasina aklim ermiyor. Eger ozel universite sahibi olsam okula kayit yaptiran ogrencilerde zeka kadar girisimcilik, liderlik, kendini ifade edebilme gibi vasiflara da bakardim cunku bunlar da zeki ve caliskan olmak kadar onemli ozelliklerdir. Devletin ozel okullari hangi vasiflara bakmasi gerektigi konusunda sinirlandirmasi sacmadir. Ayrica ozel universiteye girerken torpil olmasi veya olmamasi ozel universiteyi ilgilendirir, boyle bir politika guden okullari piyasa terbiye eder (kotu okullarin adi cikar). O yuzden ozel universitelerin daha bagimsiz bir yapi icerisinde yer almasini destekliyorum.

Bu arada merak edenler icin soyleyeyim, oyle gerizekali (kizkardesim beni arada sirada boyle cagiriyor olsa bile) falan oldugum icin ve torpile ihtiyac duydugum icin ozel univesitelerin bagimsizligini destekledigim zannedilmesin. Hem OSS'de hem de OYS'de ilk 100'e giren "zeki ve caliskan" ogrencilerden bir tanesiydim. Kader utansin!!! Read More!

KPSS Sinavi

Vatan gazetesi universite sinavina girenlerin sayisinin 1.5 milyon, universiteden mezun olup da devlet memuru olmak icin KPSS (kamu personeli secme sinavi) sinavina girenlerin sayisinin ise 457 bin oldugunu soyluyor. Haberde soyle deniyor:

"Özel sektörde iş bulamayan yüzbinlerce üniversite mezunu memurluğu garantilemek için dersanelerin kapısını aşındırıyor. En ucuzu 1000 YTL olan KPSS'ye hazırlık kurslarına büyük illerde yoğun ilgi var. Kursa gidemeyenler ise "KPSS Soru Bankası" na yöneliyor.

70 bini işe alınacak
KPSS sınavlarının soru ve yanıtlarını satın almak için 50 YTL'yi gözden çıkarmak gerekiyor. Sınava girenler ayrıca ÖSYM'ye yaklaşık 50 YTL başvuru ücreti ödüyor. Son yedi yıldır yapılan KPSS'ye bu yıl toplam 2.5 milyon gencin katılması bekleniyor. Bunların 457 bini üniversite mezunu. Ancak Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in açıkladığına göre, bu yıl sadece 70 bin kişi memur olarak işe alınacak."


Olayin sosyal boyutlariyla ilgili analizi sosyologlara, acilarin cocugu Kucuk Emrah boyutuyla ilgili analizleri ise sosyalistlere birakiyorum, ben ekonomik analizini yapacagim. (Ay ne kadar gaddarim degilmi?!!!)

Devalüasyon Nedir    Verimlilik Nedir    Altın Yorumları    Hedge Fon Nedir    Resesyon Nedir    Nükleer Santraller

Yazi "Ozel sektorde is bulamayan yuzbinlerce universite mezunu" diye basliyor. Demek ki universite mezunlarinin ilk tercihi ozel sektorde calismakmis. Niye boyle? Ozel sektorde calisanlar icin gelecekte daha iyi is firsatlari veya terfi firsatlari var, ayrica is tecrubeleri insanlara belki de gelecekte kendi islerini kurmalari icin gereken altyapiyi saglayacaktir. Bu yuzden ozel sektor universite mezunlarinin en parlaklarini ise aliyordur. Geriye kalan daha az albeniye sahip universite mezunlari ise az ama garantili bir getiriye sahip devlet memurlugu opsiyonuna yoneliyor. Demek ki ortalama ozel sektor calisani ortalama devlet calisanindan daha kalifiye (istinalar bulmak mumkundur).

Acikta 457 bin universite mezunu olmasi bana biraz yuksek gibi geldi. Sonucta bu universite mezunlari o kadar iyi okullardan mezun olmasa bile Turkiye gibi yuksek egitimin sinirli oldugu bir ulkede rahatlikla is bulabilmeleri gerekir diye dusunebilirsiniz. Mesela calistirdigim lise mezunlarim olsun, disarida biraz daha fazla egitimli universite mezunlari ayni maasa calismak isterse, benim icin en mantikli olan lise mezunlarini universite mezunlariyla degistirmek olacaktir. Boylece is tecrubesinin onemli olmadigi durumlarda daha iyi egitimli universite mezunlarini calistirarak verimliligi (egitimin verimliligi arttirdigini varsayarsak) arttirmamiz mumkun. (Mesela Hindistan'da tekstil fabrikalarinda tekstil iscilerinin buyuk cogunlugu tekstil muhendisleridir.) Ne, sendika iscileri cikarmamiza izin mi vermiyor? Peki o zaman disardaki issizin cani ciksin, bana ne?

Madem mevcut iscileri cikarip yerine daha iyilerini koyamiyoruz o zaman kadrolarimizi genisleterek universite mezunlarini ise alalim. Ne, istihdam uzerindeki vergiler cok mu yuksek? Ne, sendikalar bu kisileri ise aldiktan sonra cikarmamiza izin mi vermeyecekler? Bosver o zaman.

Arkadas, madem bu adamlar bu kadar iyi egitim almislar, kendi sirketlerini kendileri kursunlar, egitimlerini o sekilde degerlendirsinler. Ne, sirket kurmak, burokrasiyi asmak o kadar kolay degil mi? Ne, sirkette calisacak iscilerin istihdam vergileri cok mu yuksek? Bosver o zaman, kos kos kahvede oturup arkadaslarla King oynayalim, sigara icelim, maca gidip kufredelim, devlete kizalim, sosyalist olalim. Gercekten, is bulamayan universite mezunlari ne yapiyor, bilen varsa bana soylesin, sonsuza kadar ailelerinden destek beklemiyorlardir herhalde?!!!

Ilk cumlenin baslangicinin ekonomik analizi 4 paragraf surdu, o yuzden aradaki cunleleri atliyor ve son cumleye geliyorum. 70 bin tane develt memuru ise alinacakmis. Bence hic gerek yok, devletteki buroksiyi azaltarak yuzbinlerce memuru bosa cikarabiliriz ve boylece yillarca devlete yeni memur almaya gerek kalmaz. Ama iste ekonomi bilmez politikacilarin kismi de olsa issizlige bulduklari "mantikli" cozum bu. Niye 70 bin kisiyi ise aliyor ki, 400 bin kisiyi ise alalim, bunu da vergileri arttirarak yapalim, boylece her sene daha fazla kisi ozel sektor tarafindan istihdam edilemesin ve biz de her sene daha fazla kisiyi devlette istihdam edelim; 20 sene sonra ulkedeki herkes devlet tarafindan istihdam edilmis olsun, boylece issizlik problemine de cozum bulmus oluruz!!! Devlete yeni memur almak issizligi azaltmaz arttirir (size ters geldi di mi bu ifade), issizligi azaltmak istiyorsaniz devletin harcamalarini kisip istihdam uzerindeki vergileri azaltirsiniz, burokrasiyi azaltir, is kurmayi kolaylastirirsiniz.

Kusura bakmayin yazi biraz daginik oldu ama umarim soylediklerimi anlamissinizdir. Read More!