Nükleer Kirlilik

Nükleer Kirlilik nedir diye merak edip Google’da arama yapınca karşıma çıkan ilk kaynaktan beni ve dünyamızı ne kadar büyük bir tehlikenin beklediğini okudum. Duyarlı bir çevreci tarafından yazıldığı aşikar olan bu yazıda önce nükleer bombalarla başlayan bu kirlilik sürecinin daha sonra nükleer motor veya reaktörler tarafından üretilen tonlarca nükleer atık ve yan ürünlerle dünyamızın kirletilmeye başlandığı anlatılıyor. Daha sonra ise elektrik üreten nükleer santraller veya reaktörlerde gerçekleşeceği kesin (er ya da geç olacak değil mi?) Çernobil benzeri büyük bir kazada hem kirlilik hem de dolaylı ve direkt can kaybı olacaktır türü ifadelerde bulunuyor. Düzenli bir şekilde sürekli gerçekleşen kazalarda ise çevreye salınan radyoaktif madde ve küçük miktarlarda radyoaktif elementler vasıtasıyla kirliliğin arttığından bahsediyor. En korkutucu ifadeleri ise özellikle Rusya’nın çözülmesinden sonra kaybolduğu iddia edilen nükleer bomba imalatında kullanılabilecek kadar yüksek kalite nükleer maddeler ve malzemelerin bilinmeden geri dönüşüm neticesinde bizleri tehdit ettiğini belirtiyor.

Denetim dışı piyasada dolaşan radyoaktif maddeler ve atıkların kanser ve genetik bozukluklara katkıda bulunduğundan, radyasyonun dünyanın dört bir köşesinde ve hatta akan sularımızda bile olduğundan ve giderek artan miktarlarda bizleri tehdit ettiğinden bahsederek korku filmini sonuçlandırıyor.

Etrafa korku salan bu tür korku cambazları her yerde var. Biz bugüne kadar halkın ekonomi konusundaki cehaletini kullanıp etrafa korku salan ekonomistlerden bahsettik, şimdi sıra doğru dürüst hiç bir veri kullanmayan, yuvarlak ifadelerle ve keskin kelimelerle insanları korkutan çevrecilerden bahsedeceğiz. Bu yazılarımız da izin alınmaksızın (linkleri sabit kalmak koşuluyla) istenilen şekilde kullanılabilir. Madem çevreci arkadaşımız rakam vermemiş, biz rakam vererek tartışmaya girelim.

Amerika’da insanlar yılda 350 millirem radyasyona maruz kalıyorlarmış, bunun %82’si dünyanın kendisinin doğal olarak saldığı radon gazı gibi doğal kaynaklardan gelen radyasyon iken sadece %18’i insanlar tarafından üretilen radyasyonmuş (radon gazı tüm radyasyon kaynakları içerisinde %55 pay ile en yüksek değere sahipmiş). Yani taş devrine dönsek ve hepimiz mağaralarda yaşamaya başlasak maruz kaldığımız radyoaktif madde miktarı sadece %25 azalacakmış. Bütün tantana bunun için koparılıyormuş. Daha bitmedi ama. İnsanların ürettiği radyoaktif elementler ve maddeler tarafından yayılan radyasyonun büyük çoğunluğu ise hastalıkların teşhisinde kullanılan x-ray film, bilgisayarlı tomografi ve nükleer ilaçlar imiş. Nükleer silahların test edilmesi sırasında ortaya çıkan veya nükleer santral ve reaktör kazalarının yarattığı toplam radyasyon insanların maruz kaldığı radyasyonun %0,5’inden daha bile azmış. Tekrar söyleyeyim. İnsanlar senede 350 millirem radyasyona maruz kalıyorlarmış. Eğer dünyada hiç nükleer silah / bomba testi olmasaydı ve nükleer santraller yapılmamış olsaydı insanlar 348 millirem radyasyona maruz kalacaklardı. Greenpeace gibi çevrecilerin kampanya yaparken sizlerden sakladıkları rakamlar işte bunlar. Koparılan bütün fırtına fındık çekirdeğini doldurmayacak öneme sahip bir mesele üzerine. Bir araba dolusu eylem 2 milirem radyasyon uğruna. Hastanelerde bilgisayarlı tomografi (CT) yapılmasını yasaklasak bunun 10 katı daha fazla radyasyonu önlemiş oluruz. Rakamları vereyim ben size kendiniz görün:

Altın Yorumları    UNESCO Nedir    Sosyalizm Nedir  Forex Nedir    Fraktallar  Altın Oran Nedir

1. Karın bölgesine yapılan bilgisayarlı tomografi neticesinde bir hasta doğal yollardan 3 yılda maruz kaldığı radyasyonu bir seferde alıyor. (Tomografi yaptırmayıp bir nükleer santralin yanında 600 yıl yaşasa daha az radyasyon yemiş olurdu.)
2. Kalınbağırsaklara yapılan tomografide de aynı miktarda radyasyona maruz kalınıyormuş.
3. Beyine yapılan tomografide 8 aylık radyasyon, omurilikte ise 2 yıllık radyasyon alınıyormuş.
4. Göğüse yapılan tomografide ise 2 yıllık radyasyona maruz kalınıyormuş.

"Nükleer kirlilik, radyoaktif maddeler, ve nükleer santraller kadar kötü bir şey yok; ülkemizin temiz, ucuz ve güvenli nükleer santrallere sahip olmasını istemiyoruz" benzeri ifadelerle kampanya düzenleyen Greenpeace gibi politik kurumlara taviz vermeyelim. İşin aslını öğrenin, bizi takip edin ve yakında başlatacağımız kampanyaya destek verin.

Ucuz Temiz Güvenli
Nükleer Enerji

Not: Bu yazi Ekonomi Turk blogunda Nükleer kirlilik, radyoaktif maddeler, ve nükleer santraller konularinda yazilarak yayinlanmistir.

12 Yorum Var.:

milleplateaux dedi ki...

Bir karsilastirma da ben vereyim :)

Nukleer santralde calisan bir kisinin maruz kaldigi radyoaktivite miktari yillik arti 300 milirem. Nukleer santral disinda yasayan birinin maruz kaldigi radyasyon miktari yillik +1 milirem.

Bunun yaninda pilot ve hosteslerin maruz kaldigi ekstra radyoaktivite yillik 500-600 milirem. Ulkelerarasi gidis donus yolculugunda bir yolcunun maruz kaldigi ekstra radyoaktivite 2-5 milirem.

NOT : Yillik ekstra radyoaktivite alimi 5000 miligremin ustunde ise sorun var.

Kaynak:Facts about radiation

milleplateaux dedi ki...

Ekonomix yazida milirem birimini kullanmis. milirem, rem'in binde biri. Peki rem nedir?

rem, roentgen equivalent in man (insanda rontgen es degeri) demek. Rontgen, ionize radyasyonun olcu birimi. rem ise absorbe edilen radyasyonun rontgen cinsinden degeri ile radyasyonun biyolojik veriminin carpimidir.

Bir seferinde 100 rem'in altinda radyasyona maruz kalmak herhangi bir soruna yol acmaz iken, 1000 rem'in ustu kesin olume neden olur.

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

Merhaba,

Nükleer enerjiye pesinen karsi degilim, bunu söyleyeyim. Oturdugum memleket zaten nükleer santrallerle cevrilmis durumda zaten, karsi olsam ne yazar.

Fakat bu blogda yapilan bütün tartismalarda, ekonomix'in "nükleere gaz" temali yazilarinda sürekli problemi olusturan soru(n)lari iskaliyorsunuz.

1) Beni sahsen hangi ortamda ne derece radyoaktiviteye maruz kaldigim ilgilendirmiyor. Kimse zaten arka bahcesinde nükleer santral olunca radyoaktif bulut altinda yasayacagini sanmiyor sanirim (saniyorsa kendi salakligi). Dolayisiyla röntgen cekilirken, ucakta vs. maruz kaldigimiz radyoaktivitenin bir nükleer santral ile mukayese edildiginde cok daha düsük kaldigini sayip dökmenin bir manasi yok.

2) Nükleerin cok kötü bir PR'i var: Cernobil. Türkiye depremlerin cok oldugu, yapi kalitesinin düsük oldugu bir ülke. Gayet duygusal bir yaklasimla ben bu iki unsuru bir araya getirince Türkiye’de yapilacak bir nükleer santralin deprem dayanikliligi konusunda bugüne kadar hicbir adam gibi bir arastirma, calisma görmedim (aramadim diye de olabilir). Varsa sevinirim.

Japonya’da 2007 yazinda ülkenin en büyük elektrik sirketi Tepco’nun Kashiawasaki nükleer santrali bir deprem sonrasi zarar gördügü icin kapatildi, üzerinden 2 yildan fazla süre gecti, hâlâ adam gibi tam kapasite calismiyor. Radyoaktif bir sorun olmadi da orasi Japonya. Japonya’da bile bir deprem sonrasi nükleer santrali tekrar calistirmak 2 yildan fazla sürüyorsa bizde bu isin sonunu hic düsünemiyorum.

Kuzey Almanya’da Isvecli Vattenfall’in Krümmel’deki santralinde 2007’de gene transformatöründe yangin cikti. Haziran 2009’da tekrar calistirdilar, iki yil sonra, gene kaza oldu. O zamandan beri santral kapali. Olaylarin akabinde Vattenfall’in Isvec’teki bir santralinde de “olmus ve gizlenmis” hadiseler oldugu ortaya cikti, Vattenfall’in genel müdürü istifa etti falan. Almanya’da da adamlarin bir sürü aksakligi kontrolörlerden gizledikleri ortaya cikti. Burasi da Almanya, kontrol hastasi bir memleket. Burada böyleyse bizde bu isler nasil yürür hic bilmiyorum.

Bu iki örnek sizin mütemadiyen iskaladiginiz bir sorun. Nükleer santrali insanlar parasütle atlamak gibi görüyorlar, yani güzel, eglenceli vs. fakat parasüt acilmazsa (ma’azallah saglam bir deprem) geri dönüsü yok. O yüzden basta dedigim gibi nükleerin PR’i bu kadar kötü oldugu sürece siz istediginiz kadar yirtinin.

Haliniz biraz “Islam baris dinidir, Islamî terörist olmaz” diyenlere benziyor bu acidan, bosa kürek yani.

devami altta...

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

3) Olayin yapi ve maliyet analizine de simdiye kadar bu sayfada rastgelmedim. Oturup da fizibilite arastirmasi yapacak degilim (daha dogrusu yapmistim bir arada meraktan da bunu burada yazacak degilim, hem vakit, hem niye?), fakat dogal gazli bir elektrik santrali insa etmek ortalama 2-3 yil sürüyor, rüzgâr parki (atlamayin hemen sübvansiyonlu vs. diye, insa süresinden bahsediyorum) 1 yilda yapiliyor, baraj yapmaya kalkarsaniz büyüklügüne göre degisir ama 4-5 yillik bir süreye ihtiyaciniz var. Nükleer santral yapimi birincisi süre olarak 5-6 yildan önce biten bir is degil, yani bugün bismillah deyip küregi elimize aldik mi Dubai’deki köle sistemine benzer bir sistemle 2014-15 gibi anca bir nükleer santralimiz olur, ki hepimiz biliyoruz, olmaz Türkiye’de bu. Bugün ihâle verilse ilk nükleer santralimiz 2020’den önce kullanima girmez bence.

Nükleer santral finansmaninin basta hesaplanan bütceyi kat kat astigina, 20-40 yillik geri ödeme planlari gerektigine vs. dair sayisiz örnek var. 10-15 yillik bir insa süreci ve milyarlarca dolarlik (ve santral bitmeden geri alinmayan) yatirim ve finansman burada söz konusu olan. Nükleer santrali diger enerji kaynaklari ile mukayese edildiginde ucuz gösteren karsilastirmalarin hicbiri santral insa masraflarini hesaba katmiyor benim görebildigim kadariyla. Yani uzun lafin kisasi, kafasi calisan insanlari ikna etmek istiyorsaniz sifirdan üretime gecene kadarki ve üretime gectikten sonraki 20 yili da icine alan bir malî analiz yapin derim.

Sonuc: Bence nükleer santral konusu öyle “ucakta bile daha fazla radyoaktivite var, ne diyorsun sen?” türü geyiklerle tartisilacak konu degil.

Olayin enerji bacagindan cok daha önemli bir etken var aslinda, nükleer santraliniz varsa nükleer enerji sahasinda uzmanliginiz da var demektir, ki bence olayin asil büyük getirisi bu bilimsel ve “innovasyon” getirisi. Zaten bu konuda fakir bir memleketiz.

Son olarak sunu söyleyeyim, “Türkiye’de nükleer santral yapilmali mi?” sorusundan cok daha önemlisi “Türkiye’nin enerji kaybini ve israfini nasil önlenir?” sorusudur. Türkiye o kadar bosa enerji harcayan bir ülke ki, nükleer santral olsun mu tartismasi gövdesinde delik acilmis batan teknede deligi kapamak yerine tekneyi batmasin diye sudan cikarmaya calismak gibi bir sey.

Selamlar,
Cüneyt

milleplateaux dedi ki...

Cuneyt Bey,

Eger siz nukleer santralin ekonomik maliyeti ile ilgili detayli analiz yapabilirseniz ve burada paylasabilirseniz cok iyi olur. Bu analizin, bahsettiginiz gibi, nukleeri tartisan bir ekonomi blogunda yapilmasi lazim.

Soyle demissiniz:

"Nükleer santral finansmaninin basta hesaplanan bütceyi kat kat astigina, 20-40 yillik geri ödeme planlari gerektigine vs. dair sayisiz örnek var. 10-15 yillik bir insa süreci ve milyarlarca dolarlik (ve santral bitmeden geri alinmayan) yatirim ve finansman burada söz konusu olan.Nükleer santrali diger enerji kaynaklari ile mukayese edildiginde ucuz gösteren karsilastirmalarin hicbiri santral insa masraflarini hesaba katmiyor benim görebildigim kadariyla. Yani uzun lafin kisasi, kafasi calisan insanlari ikna etmek istiyorsaniz sifirdan üretime gecene kadarki ve üretime gectikten sonraki 20 yili da icine alan bir malî analiz yapin derim."

Burada bahsettiginiz sayisiz orneklerden bir kismini buraya (kaynak gostererek) tasiyabilirseniz onun uzerinden tartisiriz.

Finlandiya'daki Olkiluoto santrali su an butcesini %50 asmis durumda ama o santral dunyanin ilk EPR santrali, yeni bir teknoloji. Nukleer santral insaatlarinin kronik olarak butce asimi yasadigina dair ornekler var midir?

milleplateaux dedi ki...

Cuneyt Bey,

Bir duzeltme yapayim:

"Nükleer santrali diger enerji kaynaklari ile mukayese edildiginde ucuz gösteren karsilastirmalarin hicbiri santral insa masraflarini hesaba katmiyor benim görebildigim kadariyla."

Nukleer santralin fizibilite analizine, nukleer santralin insaat masraflari katilmakla kalinmaz, santralin urettigi atigin yarattigi maliyetler ve santralin sokum maliyetleri de katilir. Eger oyle olmasa idi, hicbir elektrik uretim cesidi, maliyette nukleer ile yarisamazdi. Maliyet hesaplarina finansal maliyet bile katilir. Cunku bu santrallerin yapimi pahalidir ve temel atimindan elektrik uretimine gecisleri gorece uzundur. Buraya baglanan paranin da bir maliyeti vardir.

Suradan hangi maliyetlerin katildigini ve bu maliyetlerin fizibilitesini bulabilirsiniz:

Economics of Nuclear Power

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

Merhaba,

Daha ziyade bagimsizlik orani bir nebze daha fazla olan arastirmalara bakmak gerek diye düsünüyorum. Dolayisiyla World Nuclear Association bana pek hitap etmiyor (zaten referans aldiklari IEA arastirmasi da var). Örnegin sunturlu bir sekilde sunduklari 3. sayfadaki grafik tipik bir istatistiksel göz boyama (fuel plus operation and maintenance cost only).

Velhasil sorun "fuel cost" ya da "operating cost" degil. Kezâ "electricity/power generation cost" söz konusu oldugu zaman da nükleer enerji ucuz bir enerji cesidi, daha dogrusu hidroelektrik, kömür ve gaz ile kismen basabas oldugu durumlar da yok degil. Karbondioksit salinimi pahalilanirsa nükleer daha avantajli hale gelecek kömüre oranla.

Olayi asil muallak yapan “capital cost” bacagi, ki bu finansmana uygulanan faiz (örnegin 40 yillik fixed rate, hem de Türkiye’de?), isletim süresi (misal Almanya 32 yilla sinirladi, alin size “policy risk”) vb. faktörlere bagli. Dolayisiyla “nükleere evet” demeden önce bunlari hesaplamak gerek.

Buna ek olarak nükleer mali analizinde santrallerin asgarî %80 kapasite ile calisacagi hesaplaniyor. Japonya’da mesela yukarida bahsettigim Tepco olayindan sonra kapasite kullanimi %60’in altina düstü ve son 2 yildir nükleer enerji zarar yaziyor.

Amerikali EIA (devletin enerji ajansi) ve MIT’nin karbondioksit salinimi vergilendirilmezse nükleer enerjinin yeni yapilan konvansiyonel dogalgaz ve kömür (yani termik) santrallerin daha ucuz olduguna dair etkili calismalari var. Bu konuda örnegin Congressional Budget Office’in (www.cbo.gov) Mayis 2008 tarihli güzel bir calismasi var (Nuclear power’s role in generating electricity). Bu yüzdendir ki mesela bugün Amerika’da elektrik enerjisi üretiminin %20’den azi nükleer olmasina ragmen sadece 1 tane hâlihazirda insa edilen santral var. Su anda insâ edilen 56 santralin yarisi Cin ve Rusya’da yapiliyor.

Nükleer enerji cok duygusal tartisilan bir konu. Millet genelde ya atom bombasi ya da Cernobil ekseninden disari cikamiyor. Halbuki nükleer enerji cok önemli bir yatirim, 40-50 yil sürecek ve misal 2050’ye kadar ceremesi cekilecek bir yatirim. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi istikrari nükleer santral projesinin basarili olmasi icin cok önemli faktörler ve ben bu faktörlere güvenmiyorum sahsen.

Ama tartismayi “ucakta maruz kaldigimiz radyoaktivite” ekseninden, Türkiye’nin enerji israfini nasil önleyip, bunun ne getirecegi ve ondan sonra nükleer santralin mevcut ekonomik ve siyasi istikrar öngörüsü isiginda mali olarak kârli bir yatirim olup olmadiginin tartisildigi bir eksene tasimak sanirim daha faydali olacak.

Ekonomix'in bir baska konu altinda belirttigi gibi "benim icin bu konuda harcadigim vaktin ve belese sundugum hesabin götürüsü getirisini gecti" dolayisiyla ufaktan kacayim.

Ama son olarak cok basit bir sey: Tedas’in sayilarini temel alarak hesaplarsaniz Türkiye’deki toplam kötü teknik ve kacak kullanimdan kaynaklanan elektrik kaybi sizin yukarida zikrettiginiz Finlandiya’daki nükleer santralin kapasitesinden (3500 MW) daha yüksek.

Selamlar,
Cüneyt

Cuneyt Kazokoglu dedi ki...

Amerikali EIA (devletin enerji ajansi) ve MIT’nin karbondioksit salinimi vergilendirilmezse nükleer enerjinin yeni yapilan konvansiyonel dogalgaz ve kömür (yani termik) santrallerin daha ucuz olduguna dair

kalinlastirilmis kisim "daha pahali" olacak tabii, özür dilerim.

milleplateaux dedi ki...

Cuneyt Bey,

Daha bagimsiz bir fizibilite calismasi bulmak lazim, katiliyorum. WNO'nun verilerdeki $/KW miktar bagimsiz finans kuruluslarinin arastirmalarindan goze batar miktarda daha az, hangisi dogru gormek lazim.

TEPCO'nun (bildigim kadari ile ozel kurulus) deprem sonrasi iki kez ust uste zarar etmesi iyi bir ornek. Isin ilginci, TEPCO sirf santral kapamadan dolayi dogalgaz santraline yuklendigi icin Japonya'nin Kyoto hedeflerini zora soktu. Ilerde onunla ilgili bir yazi yazmak lazim (Kashiwazaki-Kariwa bugune kadar bir nukleer santralin maruz kaldigi en siddetli depremi yasadi ve tum uniteler kapandi. Su an 6 ve 7 devreye girdi, diger 5 hala calismiyor).

Nukleer santral otomatik olarak daha ucuz elektrik uretmiyor ($/KW-saat bazinda). Ornegin Cin icin komur santrali yapmak daha ucuz. Ya da Arap ulkelerinin fosil yakit santrali yapmasi daha ucuz. Nukleer, karbon zarari kenara birakilirsa, fosil kaynagi kit olan ulkeler icin daha uygun bir alternatif oluyor (Japonya ve Fransa gibi), o sebeple Turkiye icin uygun gorunuyor.

Ben Turkiye'de nukleeri cevresel ve ekonomik nedenlerle savunuyorum:

1) Baz elektrik uretimine uygun santraller hidro elektrik, fosil yakit, nukleer ve jeotermal. Turkiye'de nukleer santral olmaz ise bosluk maalesef fosil yakit santrali ile doldurulacak. Bu da cevre kirliligi demek.

2) Fosil yakit santralinin en kolayi dogalgaz oldugundan, eger nukleerin boslugu dogalgaz santrali ile doldurulacak. Bu da dogalgaz bagimliligimizi arttiracak, ustune fiyat artislarindan olumsuz etkilenecegiz.

3) Yenilenebilir kaynaklar baz elektrik uretimine uygun degiller. Ornegin elektriginin buyuk kismini yenilenebilir kaynaklardan uretmeyi planlayan Almanya, ruzgar esmeyip, gunes cikmadiginda gidip Fransa'dan (nukleer kaynakli) elektrik aliyor.

Blog Sahibi dedi ki...

Cuneyt,

Dur hele bir, nukleer santral konusunda daha bismillah demedik, sen filmin sonunu soruyorsun. Bir suru insan nukleer santral kurulunca radyoaktif bulut altinda yasayacagini, cocuklarinin sakat dogacagini vs. dusunuyor. Asil hedefimiz onlar. Once onlari bir aydinlatalim, cevrecilerin korkutmaci taktiklerine bir cevap verelim, ondan sonra asil konuyu tartismaya gecebiliriz. Bu uzun bir yazi serisi olacak, simdiden soyleyeyim, calinmasindan da cekinmiyorum, isteyen bu yazilari linklerine dokunmamak kaydiyla alabilir ve oldugu gibi yayinlayabilir.

ahmet_diril_ dedi ki...

Burada şöyle bir durum da var... Maliyet karşılaştırmalarını, benzin ve doğal gazın şu anki fiyatlarına göre yapıyoruz.. Peki bu peak oil vs senaryoları gerçekleşip petrol/doğal gaz fiyatları 3-4'e katlanırsa o zaman durum nice olur?
Nükleer enerji petrol/doğal gazdan maliyet olarak daha avantajlı olduğu için değil, orta-uzun vadede elimizde başka enerji kalmayacağı için düşünülmeli..
Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi hoş düşünceler ama. Çıktı olarak nükleer enerji rakamlarına benim bildiğim ulaşmaları zor..
Yani reaktörler patlasa da çatlasa da başka yol yok gibi.

haluk dedi ki...

Çoğu ülkede uygulanan ve türkiye'dede gayet güvenli bir şekilde yapılacak olan siyanürle altın aramaya karşı Bergama halkını hangi devletlerin örgütlediğine bir bakın. Ayrıca birde en çok altın ithal ettiğimiz ülkelere bir bakın. Hiç bir şey rastgele gelişmiyor. Nükleer kadar tehlikeli birşey olsa insan sağlığına bizden daha fazla önem veren Avrupa ülkeleri kullanmazdı. Fransanın elektrik üretiminin %70 inin nükleer enerjiden sağlandığı söylenmekte.Avrupadaki kötü olan ne varsa alacaksın işimize yarayacak olanlara ise karşı çıkacaksın. Bunun arkasında kim var hadi bulalım. Çok zor olmasa gerek.