Rahsan Ecevit: Umudumuz Şaban!

Ortalıkta müstakbel koca peşinde mi yoksa politik istikbal peşinde mi olduğunu anlamadığım çirkin bir kadın dolaşıyor. Kocası bir aydır ölüm döşeğinde. Zaten kocası her hastalığında dolara ve faizlere bir haller olur. Yalnız bu seferki onunla pek alakalı değil. O ise kocasından ümidi kesmiş kapı kapı dolaşıyor. Sanırsın kendine yeni koca arıyor. Solu mu birleştirecekmiş, Cumhuriyetin kazanımlarını mı koruyacakmış belli değil. Seçimlerde birlikte hareket etmek için Vahdettin’in kapısını da çalacak mı o da belli değil. Siyaseti ve politik geçmişi o kadar eskimiş ve köhnemiş ki “Vahdettin hala aktif politika yapıyor” deseler bir tek o şaşırmaz. Pardon, bir de kocasının ezeli rakibi, ebedi ortağı Çoban var. O da şaşırmaz. O da ailesini güdememiş milleti gütmeye kalkmış. Kırk yılda memleketin bu durumlara düşmesi boşuna değil. “Umudumuz Rahşan!” ve “Kurtar bizi Baba!” sloganları Türkiye’nin acıklı-komik halini yansıtmaya yeter de artar bile. Hiç politikadan anlamayan, hatta hiç Türkiye’yi bilmeyen birine Rahşan’la Nazmiye’nin resimlerini gösterin anında teşhisi koyar: Bu gergef yüzlü, çirkinin çirkini hatun kişilerle bir ömür boyu evliliğe katlanabilen kişilerin yönettiği bir ülkeden ne hayır gelir? Gerçi biz “Yaradılanı severiz yaradandan ötürü’ ama insanda da mide var be kardeşim. Beni idama mahkum etseniz böyle hilkat garibesi dişilerle ömrümü geçiremem.

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Regülasyon Nedir    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Nispeten daha iyi görünüşlü, karısı da nispeten eli yüzü düzgün (en azında gençliğinde) biri ise altında kendi imzası olan ‘Rahşan affı’ ile hapsi boylamaktan kurtulmanın yeterli erdem olduğunu düşünüyor ki 'Türkiye’nin bana ihtiyacı var' diye ortalığa çıkmış. Efendim siz bilmezsiniz, ihaleye fesat karıştırmak yüz kızartıcı bir suçtur. Ama görevi kötüye kullanmak erdemli bir eylemdir. Yaptıysa vatanı için yapmıştır. Hoş, ANAP’a genel başkan seçildiği kongrede vatanseverlerin piri Hazreti Abdullah Çatlı(r.a)’ın milliyetçi oyları kendisine kazandırmak gibi gayretleri de olmuştur ama eskiyi deşelemenin bir anlamı yok. Yurt dışına gidip de mafyadan kumarhaneden yumruk yiyerek burnu sarılı olarak Türkiye’ye dönmesi de anlamsız. Mafya bozuntuları ile telefon kayıtları falan da yoktur. Pir-ü pak olarak karşımızdadır. Bu arada mahkeme kararı da bir hoş. Tam Türkiye’ye has komikliklerden. “Beş yıl içinde aynı suçu işlememek kaydıyla...” Yahu kardeşim, adamın tekrar Başbakan olma gibi bir ihtimali var mı ki aynı suçu tekrar işleyebilsin? Buradan Sayın Tayyip Erdoğan’ı göreve çağırıyoruz. Lütfen koltuğu bir süreliğine sayın Mesut Yılmaz’a devredin de aynı suçu tekrar işleyebilme olanağına kavuşsun. Biz de bu adamdan kurtulalım.

Yılmaz’ın Turgay Ciner’in helikopteri ile gittiği iddia edilen mahkeme salonundan azımsanmayacak bir kalabalık şakşakçı grubu tarafından zafer nidalarıyla karşılanması, ve malum çirkin karının yatır gezer gibi nerede eskimiş, modası geçmiş, köhnemiş siyasetçilerle ittifak arayışına girmesi, bundan da öte bu komikliklerin en ciddisinden en yavşağına bütün gazete ve televizyonlarda en baş haberler arasında yer alması bu yazının yazılmasına sebep olmuştur. Yoksa umurumda değildi. Hakaretamiz lafızlar da kullanmayacaktım. Bu arada bir kısım satılmış yazarlar aynen şunu yazacak kadar utanmaz, arlanmaz, aşağılık olabilmektedirler: “... Mesut Yılmaz, devlet adamı ağırlığını taşıyarak politikaya soyunuyor. Siyasetteki geçmiş birikimi böyle bir role uygun. 1983'ten bu yana aktif olarak siyasetin içinde. Çok önemli bakanlıklarda görev yaptı, başbakanlık yaptı, koalisyonlar kurdu, bozdu. Dünyayı, ekonomisini, siyasetini iyi biliyor.”

Bu ülkeden değil ama bu ülkenin paçavra gazetelerinden ve aşşağılık kalemlerinden iğreniyorum!

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Önümüzdeki senaryo şu: Türkiye yaklaşık 76 partinin oy pusulalarında sıralandığı yeni bir genel seçime gider (hadi 2007 diyelim). Şimdilik bunlardan AKP ve CHP yüzde 10 barajını kesin geçiyor. MHP ve DYP de kıl payı üstte. Etti dört. Bir kısmı işi garantiye almak için bir-iki ittifak yaparlar, seçimden sonra boşanmak şartıyla. Yani 5-6 parti daha meclise girer. Bir de Mehmet Ağar kurnazlıkları ile bağımsız aday olup sonra bir partiye girenler olacaktır. Bir de Güneş Motel benzeri olayları da eklersek 11-12 partili bir meclisimiz olur. Herkesin istediği(!) seçmenin çoğunluk oyları da milli iradenin Kabesi TBMM’ye yansımış olur. Artık koalisyon pazarlıklarının bir kulpundan Baykal, bir kulpundan Demirel, bir kulpundan Mehmet Ağar, bir kulpundan Devlet Bahçeli mi tutar, azınlık hükümeti senaryolarına mı dönülür bilinmez. Birer kulp da Yaşar Nuri Öztürk’e, bir kulp Muhsin Yazıcıoğlu’na, bir kulp Cem Uzan’a, bir kulp Erkan Mumcu’ya verecektim ama kulp yetmiyor ki mübarek! Somuncu baba tekkesine döndü. Haa koalisyon demişken -düğün kambersiz olmaz- Tansu hanımlar neredeler? O olmadan olur mu hiç?. Onu da çağırın efendim. Ülkenin onun engin siyasi birikimlerine de ihtiyacı var. (Unutmadan, gelirken kapıcısı mıydı bulaşıkçısı mıydı bir teyze vardı, yatlar katlar onun üzerine idi onu da getirsin).

Böyle bir meclis uzun süre gidemeyeceğinden, demokrasinin icabı (çok demokratız ya her konuda) 2010 yılında bir erken seçime daha gideriz. Bu arada bütçe açığı gene dağ gibi büyür. Yeni arpalıklar söğüşlenir. 2011-2012 gibi öyle böyle değil bir ekonomik kriz daha gelir. Gene IMF’yi suçlarız, AB’ye ağlarız. Ama bu sefer babayı alırız. Yukarıdaki abartılmış senaryoyu gerçekçi bulmayanlara not: Bu senaryo pekala 4-5 partili bir mecliste de gerçekleşir. Artık o zaman AB’ye mi gireriz, Afganistan gibi mi oluruz belli değil.

Bunları neden yazıyorum? Dikkat çekmek istediğim nokta 2002 seçimlerinin Türk politik tarihinde bir ilk olması. 2002 seçimlerinde ilk kez bir parti lideri demokratik yollarla siyaset sahnesinden silinmiştir de ondan. Daha önce ya yukarıdaki canını alırdı öyle silinirdi, ya da Demirel gibi türlü manevralarla Çankaya’nın tepesinden emekli olunurdu. Hoş, Demirel’in silindiğini iddia etmek biraz komik ama neyse.

Şimdi soruna dikkat çekip de çözüm alternatifi söylememek ucuz felaket tellallığı olacağından bu senaryoya alternatif çözümümüzü söyleyeceğiz. Bugünkü konjonktürde AKP’nin ve Türk siyasetinin yutan elemanı Deniz Baykal’ın CHP’sinin diğer partilerle ittifak yapması zor gibi görünüyor. Kabaca AKP’yi yüzde 30, CHP’yi de yüzde 20 sayarsak geriye kalıyor yüzde 50. Yani AKP-CHP dışı muhalefeti tek çatı altında (altın yorumları) toplarsak üç partili bir meclis görebiliriz. Üçünce partiye FISP diyelim. Fasulye ve Ispanak Severler Partisi. Gülmeyin! Muhtemel parti isimlerinin hemen hemen hepsi rezerve edilmiş olduğundan, ve millet olarak fasulye ve ıspanak sevmeye kimsenin itirazı olamayacağından gayet yerinde bir isim bence. FISP yüzde elli çoğunlukla meclise girer ve tek başına iktidar olur. Ne Cumhuriyet’in kazanımları tehlikeye girer ne de istikrarsızlık olur. Askerin, YÖK’ün, mahkemelerin de gönlü günde üç öğün fasulye ve ıspanak tabldotlarıyla kazanılır. Halkımızın oyları yüce Meclis’e yansır, işsizlik oranı düşer vesaire vesaire...

Image Hosted by ImageShack.usŞimdi gelelim FISP’e lider seçmeye. Böyle bir partide bütün muhalefeti birleştirecek kapasitede bir lider adayı yok diyorsanız yanılıyorsunuz. Peşinen adayımı açıklıyorum, daha iyisini de ne kadar arasanız bulamazsınız: Kubilay Uygun (yandaki resimde görünen zat). Hatırlamayanlar varsa daha meşhur olan lakabı ve ismiyle hatırlatalım: Fırıldak Kubi. Engin siyaset tecrübesi ile her partiye uygun bir kişilik olan Kubi, Rahşan hanımın ve dahi Demirel babamızın yapamadığı birleştirme hamlesini yapacak dirayete sahiptir. Geçmiş deneyimleri bunun en güzel ispatıdır.

Umudumuz Kubi! (Kubi hakkında daha detaylı ama informal bilgileri okumak için tıklayınız.)

0 Yorum Var.: