Aslinda hepimizin ekonominin ne oldugunu hakkinda bir fikri var. Cunku hepimiz bu ekonomik sistemin icinde bulunuyoruz. Sabah kalkip ise gidiyoruz, kariyer sayfalarindaki is ilanina basvuruyorsunuz, sabah ise giderken yaninizda oturan yabancida belki o ise dun aksam basvurmustu. Oglen yemegi icin disari cikip belki kahve ve sandvic aliyoruz. Ulkedeki genel issizlik orani hepimizi etkiliyor, korkuyoruz ve artik alisveris merkezinde gordugumuz o pahali kislik montun pek de cazip olmadigini hissediyorsunuz. (Beklentiler ve korku). Eger ulkemiz de enflasyon orani yuksekse bu hepimizi etkiliyor. Bu oranin yuksekligi kimimizi daha zengin ederken, kimimizi daha da yoksullastiriyor.(Gelir dagiliminin bozulmasi, yoksa enflasyon ortaminda fiyata guvenemiyor muyuz?) Kredi oranlarinin dusmesi, belki de evlilik planlarimizi one cekiyor, sevgilimizle beraber buyuk bir heyecan ile emlak ofislerine kosup konut talebini arttiriyoruz, ya da annemizin uzun zamandir istedigi yeni camasir makinesini ona hediye ediyoruz. Bir yatirimci icinse, Yunanistan'in verdigi butce acigi, sahip oldugu avrolari portfoyunde azaltma kararini one cekiyor(Dunya yoksa duzlesiyor mu?) Bu Yunanlilar da cok olmaya mi basladi? Ya da insanlarin savundugu parti iktidar ise, o iktidar partisini destekleyen yatirimcilar, bireyler daha riskli yatirimlara mi kayar sorusunu sorup, bunun yanitini arastiran bir ekonomist misiniz? (Politik iklim, iyimserlik ve Yatirim Kararlari)
Iste butun bu sorulara olan yakinligimiza gore, hepimizin "ekonomi nedir" sorusuna bir cevabi var. Hayati boyunca gorme ozurlu olanlardan fil hayvanini tarif etmeleri istenmis, Fil'in govdesini tutan: "Fil denilen sey, duvar gibi birseydir" demis. Kuyrugunu tutan ise: "Fil, zannedersem, ip gibi birseydir" demis. Filin ayagina sarilan ise: "Fil, sutun gibi uzun bir seydir" demis. Bu ornek belki de bu konuda aktarmak istediklerimi yansitabilmem acisinda onemli olmustur.
John Stuart Mill, Ingiliz filosof ve ekonomist, unlu eseri Principals Of Political Economy'de su tarifi yapar: "Iktisatin konusu zenginliktir. Iktisatcilar zenginligin dogasini, bunun nasil uretilebilecegini ve nasil dagitilacagini ogretmeye ve arastirmaya iddialari olurlar" der.
Alfred Marshall, unlu Ingiliz iktisatci, ise : "Ekonomi, beseriyetin, insanligin gunluk is hayatinin, hergun olan ticaretinin calismasini arastirmaktir" der.
Gunumuze yaklastikca, ozellikler modern ders kitaplarinda vurgulanan tanim ise sudur: Insanligin sinirsiz istekleri ve ihtiyaclari karsinda sinirli olan kaynaklarin secimini, bu secimi yapmaya calisan bireyin ve toplumun birbiri arasindaki iliskileri aciklayan bir alandir. Ornek olarak, hafta sonu sevgilinizle planlariniz var, ama patronunuz da ise gelmenizi istedi, cunku sirketiniz icin onemli bir yatirimci grubu Japonya'dan geldi. Ve eger adamlari ikna ederseniz, sirket buyuk yatirimlar yapacak. Yatirim demek, sevgiliniz ile seneye harcayacak daha cok paraniz olmasi demek. Yemek mi, is mi?
Ulkenizin savunma bakanliginin butcesi, egitim bakanliginin butcesinde cok mu olacak, az mi olacak? Ulke savunmasi icin gerekli olan yeni nesil denizaltilar mi, yoksa ulkedeki derslik sayisinin artmasi mi daha onemli? Sayet ikiside onemli ise elimizdeki uretim faktorleri ile kac denizalti, kac derslik yapilmali? Bunun ideal sayisi ne olmalidir?
Hangi isi kim yapacak, ve ulkede uretilecek tuvalet kagitlarinin adedini ve sayisini kim belirleyecek? Ankara mi bu konuda karar vermeli(merkezi yonetim), yoksa piyasadaki ureticiler ve tuketiciler fiyat mekanizmasi ile mi karar vermeliler(gorunmez el-serbest pazar ekonomisi), ya da hem hukumet, hem piyasa mi karar vermeli. (Karma ekonomi, ve blogda yapilan otobus bileti fiyatlari tartismasini hatirlayiniz) Bu sorulara kim cevap verecek?
Eger bir karinca kolonisi olsaydik, ya da ari kovaninda yasiyor olsaydik, bu sorunun yanitini genetigimize islenen kodlar yardimi ile cok kolay bir sekilde verirdik. Bazilarimiz isci ari olurdu, bazilarimiz avci ari olurdu, sadece ama sadece birimiz Kralice Ari olurdu. Ortacag Avrupasinda ise: topragi kim surecek, kim atlara nal takacak, kim kral olacak sorusunun cevabi daha siz dogmadan belli idi. Eger babaniz ciftci ise, sizde ciftci, babaniz "mavi kanli" ise sizde, kral olurdunuz.
Gunumuzde iste, bu sorunun cevabini veren bilim dalidir aslinda ekonomi. Bugun bircok ulkede bu sorularinin cevabini, artik bir sehirdeki planlamacilar degilde, piyasanin kendisi vermektedir. Eger A firmasinin goruntulu telefonlari cok populer ise, o telefon cok uretilir. Buna piyasa karar verir, politika yapicilar degil.
Zaten modern ekonominin babasi olarak gorulen Adam Smith'in de dile getirdigi gibi, herkes kendi cikari icin calismalidir. Bireyler kendi cikari icin calisirken, zaten toplumun cikarina da hizmet ederler. Ve butun bu kaynak dagilimi, sanki "gizli bir el" varmiscasina koordine edilir. Yaygin kaninin aksine, Adam Smith sadece zenginler ve kanun koyan seckinler icin degil, ayni zamanda sokaktaki insan icin de yeni bir dunya duzeni hayal etmistir. O zamanin dunyasinda kimler, yada hangi uluslar altin veya gumusu stok yapiyorsa guc onda idi. Zenginligin kaynagi altin ve degerli madenler biriktirmek, yuksek gumruk duvarlari koyup(korumacilik) ile az ithal edip, cok ihrac etmek, bu sistemi ticaret ile yapamiyorsa, isgal yoluyla, kolonicilik ile yapmakti. Iste Smith sadece zengin icin degil, sokaktaki isci icin de "ozgurluk,mutluluk ve yasam hakki" hayal etmistir. Bu sistem basarili olmus mudur? Olduysa nelere mal olmustur? Bu soru biraz da politik iktisatin konusu, o yuzden burada birakalim. Ama kisa bir bilgi notu vermek istiyorum, 18.yuzyilda sokaktaki "normal vatandasin" yasam beklentisi 40 yildi, bugun kac acaba?
0 Yorum Var.:
Yorum Gönder