Findik: Devlet enayi mi akilli mi?

Hukumet findik fiyatlarini aciklamis(o da ne demekse):
Tarım Bakanı Mehdi Eker, üreticilerin merakla beklediği fındık alım fiyatlarını açıkladı. Buna göre, Giresun kalite tombul fındığın kilogram başına fiyatı Eylül’de 4 YTL, Ekim ve Kasım’da 4.5, Aralık ayında ise 5 YTL olarak belirlendi.
"Eylul'de kredi cekerek 4 ytl'ye findik alin, aralikta %25 karla satin" diyen birisi cikmadan kazin ayaginin oyle olmadigini anlatayim.

Uygulanan politika enayice duruyor ama tam tersi. Artik devlet kurumlarinda (DPT,Hazine, TCMB) gercekten iyi ekonomistlerin calistigina ikna oluyorum yavas yavas.

Basit dusunelim. IMKB'de islem goren X hissesinin fiyatinin Aralik ayinda en dusuk 5 ytl olacagi herkes tarafindan biliniyor olsun. Bu durumda, Aralik ayinda 5 ytl elde etmek icin bankaya bugun ne kadar yatirmamiz gerekiyorsa, X hissesinin fiyati o kadar olmalidir. Ayni sey findik icin de gecerli. Aralik ayinda 5 ytl olacak findigin bugunku fiyati, aylik 1,5% faiz'den hesaplarsak yaklasik 4,78 olmalidir. Olsa olsa depolama maliyeti eklenebilir bu rakama. Hadi 1,5% da depolama maliyeti olsun, o zaman da 4,70 ytl'ye iner fiyat. Birisi cikmis devlet 4 lira verirse serbest piyasada 3 liraya duser fiyat demis. Devlet 4 lira vermiyor kardesim. Devlet aralik ayinda 5 lira veriyor. Erken satmak isteyene de piyasada 4.5 ytl verenler olacaktir. Merak etmeyin populizm'den vazgecilmemis. Sadece biraz daha akillica populizm yapiliyor. Toplam 1.3 milyar ytl olan findik maliyetini 3 ay erteleyerek yaklasik 60 milyon ytl kazaniyor Hazine. Ne diyelim. Bu da bir gelisme.
Read More!

Yigit Bulut ve Politika

Iddiaya gore, AYM Baskani Hasim Kilic, Genel Kurmay devir teslim toreninde, protokolde kendisine ayrilan yeri yadirgamis. Sonrasinda da Ankara Ataturk Kultur Merkezinde, 30 Agustos’ta yapilan resmi torenlere icabet etmemis. Gerekcesi, protokolde yargi mensuplarina ayrilan yerleri begenmemek. Ekleyelim, devir teslim torenine bir kac dakika gec gelip kapidan cevrilen Baykal’in da torene katilmadigi biliniyor.

Iddialar dogru olabilir mi? Okuz altinda buzagi mi araniyor?
Gecen seneki torenler ve bazi askeri okullarin mezuniyet torenlerinde, Turkiye Cumhuriyeti Cumhurbaskanina karsi takinilan tutum ve hitap sekillerini hatirlayinca, iddialar gercege cok uzak gorunmuyor.

Ilave: Buyuk yorumcu Bulut Yigit de bu konuya yer vermis. Yigit Bulut anlasilmaz ifade tarzi ve uslubundan anlamaya calistigimiz kadariyla, "Iyi olmus. Zaten o hukukcu bile degil" demeye getiriyor. Edepsizligi kendisinde kaniksadigimiz bir durum olsa da bir kac soruyla gercek durumu netlestirmek istiyoruz.

Yuksek Yarginin tum uyeleri, Hukuk Fakultesi mezunu olmak zorunda midir ve oyle midir? AYM'nin baskan vekili, Hukuk mezunu ancak, tum kamu hizmeti Hariciye'de gecmemis midir? AYM'nin asil isi askerlik olan ve bagimsiz olmadigi resmi olarak ortada olan uyelerine ne diyeceksiniz? Boyleyken, tum kamu hizmeti Sayistay ve AYM'de gecmis, Yuksek Mahkeme'nin en kidemli uyesi icin boylesi bir yoruma soyleyecek bir sey bulamiyorum.
Bulut, bildigimiz Bulut. Ama yine de edep ve insaf yahu! Read More!

Dur ve Evine Geri Don!

Cok acik nezaketsizlik ornegi!

Bu da mi Ic hizmetler Kanunu’nda yaziyor zannetmiyorum ama sivillerle olan iliskileri, siyah beyaz bir dunyada militarist bir bakis acisiyla, ‘dost–dusman’ kavramlariyla sinirli olan, emir komutadan gayri hic bir sistem tanimayan bir organizasyonu, kendi dunyalarinin kaliplariyla sivillerin ustunde bir nufuzla toplumsal hayata sokarsaniz, bu da olacaktir.

Komutanlarin devir – teslim torenine bir kac dakika gec gelen Ana Muhalefet Liderinin nizamiyeden, adeta muvazzaf bir astsubayin subaylara ait bir mekandan reddi gibi, geri cevrilmesinin hic bir makul gerekcesi olamaz.

Vakitlerinin cok oldugunu yaptigimiz zorunlu erbaslik gorevinden bilmusahade bildigimiz askerler, bir sivilin vakit sikisikligi nedeniyle programa bir kac dakika gec kalmasini ‘disiplinsizlik’ olarak algilamis olamazlar mi?Bu da bir ihtimal. Uniformalilarin zaman bollugunu, bu ulkenin genc beyinlerini aylarca kislalarda zorunlu alikoymalarindan biliyoruz. Ayrica komutanlarin ulke savunmasindan arta kalan zamanlarinda ulkenin yonetimi konusunda kafa yormalarindan, vakitlerinin cok oldugu sonucunu cikarmak da mumkun.

Hepimiz (bayanlar ve bazi istisnalar haricinda) gencligimizin en guzel aylarini mintika temizliginda, o anlamsiz toren yuruyusu provalarinda ya da ot yolmak, yaprak toplamakla gecirmedik mi?

Hic unutmam? Onemli bir rutbedeki subaya buna benzer bir serzeniste bulunmustum. Soyle bir cevap almistim: “O egitimli genc adamin da mintika temizligi yaparak askeri disiplin almasi bir kayip degil, aksine onun icin bir kazanctir.” Yahu, bilmem kac sene anfilerde, kutuphanelerde dirsek curutmus genc adam, o yasa gelmis; cevresini kirletmeme, baskalarina zarar vermeme bilincini daha kazanmamissa zaten, alin sizin olsun. Belki biraz daha egitimle, iyi bir asker olur.

Nelerle teselli buluyoruz? Oyak’in yonetimine bundan boyle astsubaylar da getirilecekmis de, bunlar guzel jestlermis. Oyak ne? Askerlerin iktisadi tesebbusleri. Yani bildigimiz KIT’lerin haki renkli olanlari degil mi? Hayir, bilemedik. O kadar kolay olsaydi, KIT’ler ozellestirme kapsaminda birer birer satiliga cikarildigi donemde, Oyak grubu bir yandan ihalelere girerek, bir yandan da yeni satin almalarla bu kadar buyuyemezdi. Peki o zaman ne bunlar? O ayri konu.

Nizamiyeden nezaketsizce geri cevrilen sivil siyasi aktoru buradan defalarca elestirdik. Simdi o da ektigi ruzgari, firtina olarak bictiginin farkinda olmali. Zira geri cevrilme nedeninin gercekte bir kac dakikalik gecikme olmadigini, isin aslinda, gecenlerde partisinden TSK’nin birinci adamina yonelik cok cirkin sozler yattigini hepimiz biliyoruz. Yine de siyaset meydaninda onemli bir yeri isgal eden birinin –ki bu Baykal bile olsa- kapidan boyle ‘emir, demiri keser’ anlayisiyla cevrilmesini tasvip etmemiz asla mumkun degil.

Elindeki tek aleti cekic olan, etrafinda gorduklerini hep civi olarak algilayacaktir. Bu gercegi degistirmek mumkun degil. O zaman, cozum cok basit. Herkes gorevini yapacak, ait oldugu yerde, kendi kurallari icinde. Biz askeri kislada; siyasetciyi de birilerine 'gel gel' yapan mitinglerde degil, Parlamento'da gormek isteriz.

Son olarak; TSK bizim goz bebegimiz, onun yipratilmasina asla izin vermeyiz. Akli basinda bir Turk vatandasinin buna katilmamasi mumkun degil. Ne var ki, TSK’yi asil yipratan bize gore bizzat bu guzide Kurumun en tepesindekiler. TSK’yi, Parlamento’nun, siyasi partilerin yapmasi gereken tartismalarin icine “Biz de tarafiz!” diye sokanlari hepimiz biliyoruz. Turkiye Cumhuriyeti’nin aziz ordusuna en buyuk kotulugu yapanlar, onu gunluk siyasi cekismelerin icine cekenlerdir.

(Bu yaziyi hazirladiktan sonra, Buyukanit’in Baykal’dan ozur diledigi haberini okudum. Bu haber bile, askerin sivil alanda kendi kurallarina degil de, sivillerin kurallarina tabi olmasi gerektiginin ayri bir kaniti.) Read More!

Zenci Adam

Ayırt edici tek ozelligimiz bu...renk, dil, ırk, din degil...akıl başlangıç noktamız..Bu anlamda Barack Obama'nın ABD başkan adayı olması onemli ve anlamlı bir gelişme.. Hurriyet'deki haberde şöyle deniyor, "Rosa Parks’ın, otobüste yerini beyaz bir yolcuya vermeyi reddettiği için tutuklanmasından tam 55 yıl sonra, bir başka siyah, Amerika’da tarih yazdı". Kalıpları yıkmak, anlayış ve hosgörüyü ön plana çıkarmak, davranışlarımızda rasyonel hareket etmek, özgürlüklerden korkmamak bir bütün olarak ülkemiz adına yararlı olacaktır. Yoksa, onlarca dil, ırk ve dinin birlikte yasadıgı imparatorlugun torunları olarak bizlerin payına basitlik, fakirlik ve bagnazlık duser...
Read More!

Cuzzamlilar ve Fatih'te Mini Etekle Dolasma Fantazisi

Balcicek Pamir'i bilirsiniz.
Sabah gazetesinde bazen cicek bocek tadinda, bazen gundemi en azindan Ruhat Mengi'den daha akillica yorumlayan, bazen de cinselligi Ayse Arman'dan daha usluplu bir tarzda irdeleyen yazilarindan hatirlayacaksiniz kendisini. Ayrica roportajlarini basarili ve okumaya deger buldugumu da belirtmek isterim. Sabah gazetesinden ayrildiktan sonra, su siralar baska yerlerde de yaziyor mu bilmiyorum ama HaberTurk'te yazilari yayinlaniyor.

Bir kac gun once "Turbanli Cuzzamli midir?" diye bir yazisi yayinlanmisti. Sonrasinda da okuyucularindan aldigi maillerle bu konuda ikinci bir yazi yayinlamis: "Fatih'te Mini Etekle Dolasma Fantazisi".

Ilk yazisini Mayadrom Starbucks'ta kahvemi yudumlarken PDA cihazi marifetiyle okuyunca, hemen oracikta yorumlayip guzel bir yazi hazirlamistim. Ne var ki bu yazi teknik sebeplerle ya da benim beceriksizligim nedeniyle, ucup gidince uzerinde daha fazla durmadim. HaberTurk'te bu ikinci yazi yayinlaninca, yorumu sizlere birakarak Pamir'in ilgili yazilarini ve gelen okuyucu mektuplarini okumanizi oneriyorum.

Bir garip halde toplumuz vesselam. Bu konuda baska bir sey demeyecegim.

Konuyla alakasi yok ama bu yazilari okurken bir de su haberle karsilastim. Ilginizi ceker mi bilmem ama benim ilgimi cekti :) Read More!

Ekonomi Bakanlari: Mehmet Simsek, Zafer Caglayan

Bugun medyada hukumeti ve Merkez Bankasini elestiren iki yaziya dikkatinizi cekecegim. Birinci yazi Bloomberg'de ingilizce yazilmis.

Ikinci yazi ise Ugur Gurses'e ait. Ozellikle Zafer Caglayan'a gecirdigi bolumleri cok hosuma gitti:

Bu göreve gelmeden ve siyasete atılmadan önce iş dünyasının ve sanayinin sorunlarını, daha önemlisi ne yapılması gerektiğini TOBB Başkan Vekili olarak biliyordu. Hükümetle sanayi ve ticaret kesimi arasında daha ‘enerjik’ bir ilişki kurulması, sorunların çözümünde daha hızlı yol alınması olanaklı idi. Ama olmadı. Bakan Çağlayan adeta ‘yerim dar’ diyerek, her ağzını açtığında Merkez Bankası’na çattı. Oysa şikâyet ettiği yüksek reel faizde, reformları erteleyen ve ‘eli yüzü düzgün’ bir ekonomik programı ortaya koyamayan bir kabinenin üyesi olarak bizatihi kendisinin de payı olduğunu hiç düşünmedi bile. Bakan Çağlayan, neden enerji piyasasında rekabetin sağlanamadığını, neden sanayicinin elektriğe yüksek bedel ödediğini hiçbir zaman anlatmadı! İşini yapma, sorunları çözme konusunda başarılı olamadığı gibi, ekonomik sorunların nedeni olarak Merkez Bankası politikalarını suçlayarak ‘cambaza bak’ manevrası da inandırıcı olamadı. Çağlayan’ın olaylara nasıl baktığının, zihinsel yaklaşımının ne olduğunu gösteren olay, onlarca insanın yaşamını yitirdiği Tuzla’daki tersane kazalarına ilişkindi. Çağlayan gazetecilere; tersanecilik sektöründe dünyanın 8. büyük ülkesi haline gelmemiz nedeniyle, bu kazaların altında ülke dışından bir takım mihrakların provokasyonunun aranmasını öneriyordu!

Ugur Gurses Mehmet Simsek'in de biletini kesmis. Biz de Mehmet Simsek'e ya bir halt yaptirmayacaklarini ya da laf salatasi uretim ustasi oldugunu secimlerden once ve sonra defalarca soylemistik. Ugur Gurses sunlari soyluyor:

Küresel ekonomi ve uluslararası mali piyasalar yeni bir döneme girerken, ABD’deki kriz derinleşirken, bunun en çok farkında olan bakan Şimşek olmalıydı. Ancak siyasetin ‘derinlik sarhoşluğu’, tekniği ezdi. Biz, hâttâ çoğu analist, Mehmet Şimşek’in uluslararası piyasaları ve mekanizmaları bilen, yatırımcıların nelere baktığını bilen bir uzman olduğunu düşünüyordu. Hazine Bakanı olarak Babacan’ı arar olduk! Şimşek’in seçim öncesinde sözünü ettiği, ‘mikro reformlar’ ve ‘rekabetin artırılması’ konularının ise ekonomi camiasından ‘onay’ için sunulan birer ‘seçim vaadi’ olduğu anlaşıldı. Çünkü bu konuların yakınından bile geçilmedi. İçeride yaşanan siyasal gerginlik ve belirsizliğin en uç noktasında, ‘ekonomimiz için gerekeni yapacağız’ demek yerine, kapatma davasının borsa ve faiz ‘zararını’ hesaplayıp, dünyaya şikâyet etmeyi tercih etti. Merkez Bankası ile ortak belirlenen enflasyon hedefi 7. yılında ilk kez revize edilirken, kamuoyunun karşısına geçip gerekçeleri anlatmak yerine, Cumhurbaşkanı’nın Japonya’ya gezisine koştu. Doğrusu, bakanlık koltuğunda geçirdiği bir yılı, seçimler öncesinde etkileyici bir görünüm sergileyen özgeçmişi kadar parlak olamadı.

Bana sorarsaniz ozgecmisinde oyle etkileyici bir sey de pek yok. Merrill Lynch'de calismak mi etkileyici? O zaman Gungor Uras'in birakin ekonomi bakani olmasini basbakan olmasi lazim!!!
Read More!

Hisse Tavsiyeleri

Ben her sene sonunda TEGV'e 10 YTL bagis yapan okuyucularima IMKB-100 endeksinden daha iyi performans gosterecek 3 hissenin ismini veriyorum (hisse senedi nedir?). Gecenlerde Junior da sormustu, senenin ortasina geldik hangi hisseleri tavsiye etmistiniz diye. Ben de daha yeni vakit bulabildim ve bu hisselerin performanslarina baktim. Once sene basinda TEGV'e 10 YTL bagislayan okuyucumuza yolladigim emaile bakalim, sonra da performanslarindan bahsederiz:

"Ben genelde IMKB-30 sirketleri disina pek cikmiyorum, ciktigim 1-2 kagit vardir o kadar. Hisse secimini ise yukaridan-asagiya dogru yaptigim analize gore yapiyorum, daha detayli analiz icin vaktim yok maalesef. Yani makroekonomik gelismeleri tahmin edip, buradan hangi sektorlerin ve sirketlerin faydalanacagini cikarmaya calisiyorum. Bu baglamda bu yil su uc kagidin ortalamada endeksin uzerinde artacagini (veya endeksten daha az dusecegini) tahmin ediyorum: FORTS, DOHOL, ECILC

Bugun 100 birim param olsaydi, ben bunun tamamini kisa vadeli faizde tutardim. Alternatif olarak enflasyona endeksli bonolari da dusunebilirdim ama islem yaptigim araci kurum onlardan satmiyor, ben de araci kurumu degistirmek zahmetine katlanmak istemiyorum
."

Goreceginiz uzere bu senenin basinda hisse senedi piyasalari acisindan oldukca karamsarmisim. Hatta bugun 100 birim param olsaydi tamamini faizde tutardim diyerek ne kadar karamsar oldugumu ortaya koymusum. Yine de riski alip borsaya girmek isteyenlere de FORTS, DOHOL ve ECILC onermisim. FORTS IMKB1-100 endeksine kiyasla %16.5 kaybettirmis. DOHOL ise endekse kiyasla %12.5 kazandirmis, en iyi performansi ise ECILC gostermis ve endekse kiyasla %15.3 kazandirmis. Ortalama da tavsiye ettigim hisseler endeksin %3.8 uzerinde getiri saglamis. Tavsiye ettigim 3 kagittan ikisi iyi performans gostermis. Ben de size dogru tahmin yuzdem %60 civarindadir demiyor muyum?

Benim asil merak ettigim FORTS'e bundan sonra ne olacagi. Var mi kendine guvenenler?

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir.
Read More!

Bakkallar Odası

Yok mu bakkalari savunan? Bakkallar Odası nerede? Celiski-Analiz blogundan Orpen marketlerin bakkallara olan ustunluklerini su sekilde siralamis:

1-İnsanların sınırlı gelirleri ile özellikle temel ihtiyaç maddelerini temininde en önemli adres büyük marketler. Sebebi ise büyük miktarlarda mal alımlarında tedarikçiden önemli miktarda iskonto almaları ve bunu da tüketicilere yansıtmaları.Son zamanlarda mutlaka dikkatinizi çekmiştir, bazı fabrika satış mağazalarından aldığınız bir ürüne büyük marketlerde daha ucuza rastlamışsınızdır. Bunun sebebi de işte bu iskontolar. Aynı ürünü bir bakkaldan bu fiyata temin etmemiz mümkün değil ayrıca günümüzde birçok küçük bakkal içecek ve temel gıda gibi ürünleri büyük marketlerden satın alıp üzerine kendi karlarını da kayarak raflarına diziyor.
2-Müşterilere mal çeşitliliğinden dolayı tercih şansı sunuyorlar ve kendi konumunuza en uygun ürünü seçebiliyorsunuz.
3-Eşitlik ilkesi hakim ve marketin kurumsal kimliği ile hizmet anlayışı karşısında tüm müşteriler eşit. Bu çok önemli bir özellik çünkü, karaborsa zamanlarında bakkalların sigarayı-yağı-şekeri nasıl el altından istediklerine istedikleri fiyattan sattıklarını ve vatandaşın bakkal amcanın vicdanına mahkum olduğunu çok gördük.
4-İade, mal garantisi,değiştirme, müşteri servisi gibi küçük esnafın sınıfta kaldığı konularda büyük marketlerin tartışmasız üstünlüğü mevcut.
5-İnsani ilişkiler, maneviyat, güleryüz gibi bakkal amcaya misyon olarak yüklenen sosyal imgelere günümüz esnafının ne kadar uyduğu tartışma konusu iken market görevlilerinin işten atılma ve kurumsal kimliğe zarar verme korkusu yüzünden sahte de olsa küçük bir tebessümleri, marketlerin ruhsuzluğuna dair yapılan bu eleştirileri çürütüyor.

Netice olarak bilinçli bir tüketici iseniz ve marketlerin satış arttırıcı cinliklerine kanmazsanız vatandaş açısından marketlerin bakkallara göre çok daha karlı olduğu su götürmez bir gerçek.

Yok mu gariban bakkallari savunacak bir adam? Ya da bakkal olsaydiniz marketlerle rekabet edebilmek icin neler yapardiniz?

Borsa Yorumları
Altın Yorumları
Borsa nedir?
Borsa nasıl oynanır
Hisse Yorumları
Ekonomi nedir
Fraktallar
Fraktal nedir?
Çernobil Faciası Read More!

Kutsal Rantlar

İlaç şirketlerinin kendi ilaçlarını yazmaları karşılığında doktorlara ‘hediye’ verdiğine ilişkin haberler geçen ayın gazetelerinde ‘Doktor’a Rüşvet’ başlığıyla yer aldı. İlaç karşılığında ‘avanta’ alan doktorlar kendilerini savunmak için çeşitli bahaneler uydurdular, inkar ettiler. Sağlık dünyasına kıyısından köşesinden bulaşmış herkesçe bilinen bu olaya nedense çok büyük tepki gösterildi.

Bu konuyu değerlendirirken bence önce şu soru sorulmalı: Bu işte bir kötülük var mı? Olmayabilir. Diyelim ki, A ilacı da B ilacı da aynı hastalığın tedavisinde kullanılabiliyor. A’yı üreten şirket kendi ilacını yazan doktora hediye veriyorsa, B’yi üreten şirket de verecektir. Sonuçta işin ucunda hediye olsa da olmasa da Doktor A ya da B ilacından birini yazacaktı yine bu iki ilaçtan biri yazılıyor. Hastanın kaybettiği bir şey yok. Sadece ilaç şirketlerinin maliyeti yükseliyor. Bu tip kampanyaların benzincilerin müşterilerine deterjan, tabak çanak, cep telefonu vermesinden bir farkı yok. Peki tepki neden bu kadar büyük? Bana kalırsa sorun doktorların toplumdaki imajları ile gerçekler arasındaki farktan kaynaklanıyor. Doktorluk, toplumdaki en itibarlı hatta ‘kutsal’ mesleklerden biri. Doğal olarak, Doktorlar bu itibarın rantını yemekte bir mahsur görmüyorlar. O yüzden çoğu doktor hastane dışında bile kendisini ‘Ben doktor .....’ olarak tanıştırırlar. Halbuki hiçbir kaynakçının kendisini ‘Ben kaynakçı ....’ olarak tanıştırdığını göremezsiniz. Ancak ‘kutsal’ makamlarda olmak, bazı maliyetleri de beraberinde getiriyor. İnsanlar onlardan kutsal mevkideki kişilere yakışır şekilde para işlerini ikinci plana atmalarını, daha ulvi konularla ilgilenmelerini bekliyorlar. O yüzden ilaç şirketinden ‘avanta’ aldıklarında, hastadan para koparmak için gereksiz tetkik ve ameliyat yaptıklarında vatandaşın tepkisi diğer mesleklere göre daha fazla oluyor. Bu yüzden, doktorluk mesleğini ulvi makamlardan yere indirmek, doktorluğu diğer mesleklerden farklı düşünmemek belki her iki taraf için de daha iyi olacak.
Read More!

Bıyıklı Sendika

Son günlerde memur sendikaları nasıl gürültü yapıyor, ibretle izliyoruz. Türkiye özelinde kamuda sendikacılığa külliyen karşı biri olarak, midem kaldırmadığı için bu menfaat şebekelerinin hükümetle sözde kavgalarını da mümkün olduğunca takip etmemeye çalışıyorum. Ancak sendika aidatının 50 YTL olması ve bunun da hükümet tarafından ödenmesi teklifi ve sendikacının bıyığı ile siyasi görüşü arasındaki ilişki haberini görünce dayanamadım. Haberde şu tür şeyler yazılıyor:

Temelinde konfederasyonların birbirlerinden üye kapma mücadelesinin yattığı rekabet, toplu görüşmelerde iyice su yüzüne çıkıyor. Sendikaların ortak isteklerle hükümetin karşısına çıkamaması ise en çok çalışanı mağdur ediyor. Bölünmüş yapısıyla pazarlık gücünü kaybeden sendikalar, verilene razı olmaktan öteye gidemiyor.

[...] Bu yıl kavganın fitilini ateşleyen ise KESK Başkanı Sami Evren oldu. Sokak eylemleriyle gündeme gelen konfederasyon, toplu görüşmelerin ilk turunda masayı terk etti. Sami Evren, Kamu-Sen'in sendikalı memurlara 50 YTL zam yapılması önerisini de "Kasalarını şişirme pazarlığı yapıyorlar." sözleriyle eleştirdi. Evren, "Dünyanın hiçbir yerinde sendikalar, işverenlerinden aidat talep etmez. Böyle olursa hükümet iradenize ipotek koyar." dedi. KESK Başkanı, Kamu-Sen ile Memur-Sen'in uluslararası sendikal örgütlere üyelik başvurularının, aidatlar konusundaki tavırları nedeniyle kabul edilmediğini iddia etti. Devlet halen sendikalı memura 5 YTL fazla maaş ödüyor. Bu 5 yeni lira sendika aidatı olarak kesiliyor.

Kamu-Sen Başkanı Bircan Akyıldız ise Sami Evren'in suçlamalarına, "Sendikaların kasasını doldurduğunu iddia edenler yalan söylemektedir, iftira atmaktadır." cevabını verdi. Akyıldız, aidatın doğrudan sendika üyelerinin cebine gittiğini, bu sebeple de miktarın bu yıl 50 YTL olmasını talep ettiklerini kaydetti.

İnanılır gibi değil. Yahu öbür dünyadaki cennette bile böyle birşey yoktur. Adam ne niteliği olduğuna bakılmadan memur olmuş, ömür boyu istihdam, sağlık, emeklilik garantisi almış, enflasyon oranında minimum maaş artışı da garantilenmiş, ilaveten Osmanlıdan kalma yasalarla bir sürü memur imtiyazına sahip, yerine göre lojmanı, yolluğu, yevmiyesi, gayet rahat mesaisi ver, sen tutup buna sendika hakkı tanıyorsun ve üstelik aidatını da devlet, yani işveren olarak bizzat ödüyorsun.

Sendikaların yaptığı da güzel, geliri milletin vergisi ve gelecek nesillere yüklenmiş borçlardan işbaret olan işverenleri hükümeti tehdit ederek "şu kadar zam isteriz, aidatımızı da arttırın ve devlet olarak ödemeye devam edin" şeklinde terbiyesizce uluorta vatandaşın önünde kerameti kendinden menkul haklar için kavga ediyorlar. Sonra şu lafa ne demeli: "Hükümet iradenize ipotek koyar"mış. Yahu sen devlet memurusun, doğal olarak iradene ipotek koyulmuş, duyan da önemli bir yeteneği olan adamın sözleşme gereği elde ettiği haklardan söz ediliyor zannedecek. Memurluğun kanunu bellidir, mümkün olan tüm enerji, imkanlar harcanarak ömür boyu istihdam garantili herhangi bir yere 'kapak atılacak' ardından da daha avantajlı konumlara ulaşabilmek için sadakat, yağcılık, particilik, sendikacılık yoluyla türlü hünerler sergilenecek. Aksini iddia eden ya Türkiye'de yaşamıyor ya da dünyadan habersiz bir avanaktır.

Sendikalar birer çirkef yuvasıdır, bakın bakalım bu trilyoner ağaların özel sektördeki fukara işçiye dönük bir çalışması var mı? Büyük bölümü kamu işçisi ve memurunun hazır primiyle sahil boylarında beş yıldızlı eğitimlerin keyfini sürerler. Aldıkları paralara yaşasa Karun imrenirdi. Bakanın önünde birbirleriyle tulumbacı atışması yapan sendika temsilcileri sıkıyorsa gidip özel sektörde iş hukukundan bihaber merhamet yoksunu devlet beslemesi, teşvik avcısı sözde işadamlarının, Anadolu Aslanları, TÜSİAD kaplanlarının yanında tersanelerde, atölyelerde günde 10-12 saat asgari ücrete çalışan işçinin hakkını arasınlar. Devlet memuruna bir de grev hakkı istenmez mi, çıldırmamak elde değil.

Allahtan burada asli yazar değilim, yoksa ağzımı fena bozardım, patronun başını belaya sokmayayım.

(Her lafı yanlış anlamaya meyilli olanlara da hatırlatayım, memur adamın edeplisi, işini hakkıyla yapmaya çalışanı bu laflardan gocunmasın. Ama yarası olan varsa istediği kadar alınabilir. Özellikle öğretmenlerin, doktorların, akademisyenlerin çoğu alınsa daha iyi ederler. Konuyla ilgili 3 sene evvel de birşeyler yazmışım.)

Ünlü bir şiirle bitireyim:

SALLA BAŞINI AL MAAŞINI

Ey inleyen zavallı; bulmuşsun kırk yaşını,
Kazanmak istiyorsan bu hayat savaşını,
Yemelisin hakikat denen zehir taşını!

Ne derlerse hıı deyip hemen salla başını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını.

Tatar ağası gibi öyle dolaşma yaya
El oğluna baksana, ne ar kalmış ne haya!
Sen de bulup bir dayı hemen arkanı daya!

O ne derse hıı deyip hemen salla başını
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını

Kör kadıya şehla de, incitme düztabanı
Düşküne ver nasihat, kodamana arkanı!
Zengin ol sen de aşır her dağdan arabanı,

Tekerine taş korlar sallamazsan başını,
Dilini tut uslu dur, her ay al maaşını

Bir kalantor görünce yerlere kadar eğil
El pençe ol, divan dur, bu şerefsizlik değil!
Uşaklığı meziyet, riyayı fazilet bil

Kim ne derse hıı deyip hemen salla başını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını

Şeflerle iyi geçin, amirle bul arayı
Azıcık sen de öğren dalgayı dubarayı
Bırakıver kanasın vicdan denen yarayı!

Ne derlerse hıı deyip hemen salla başını,
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını!

Köpeklerle boğuşma, tepişme hiç katırla
Hamamda kavga olmaz sütü bozuk natırla
Kulağına küpe yap, bu sözümü hatırla:

Kim ne derse hıı deyip hemen salla başını
Gerdan kır belini bük, her ay al maaşını.

Diyorlar ki taç bile baş eğilmezse konmaz,
Önünde eğilirsen kılıç bile dokunmaz.
Dik durdukça bir başa devlet kuşu da konmaz,

Bu dünyada kaide sallamaktır başını
Eğil bükül gerdan kır, her ay al maaşını.

Bir güvercin eder mi atmacalarla yarış?
Öğrenmedin dünyayı gezdin de karış karış
Gel vazgeç bu sevdadan, haydi kervana karış

Ne derlerse hıı deyip hemen salla başını
Sürüden ayrılma ki versinler maaşını.

Artırmaya konmuştur terfiler maliyede,
Bu usulle yapılır nakiller saniyede
Söylesen de faydasız Vali-yi Aliye de

En iyisi hıı deyip hemen salla başını
Uslu dur dilini tut, her ay al maaşını

İrtikapla irtişa sanma ki güç bir iştir,
İlmini bilen için ismi alış veriştir
Usulünü öğren de bu nimetten veriştir!

Her lokmada hıı deyip hemen salla başını
Uslu dur dilini tut, her ay al maaşını

Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Vatandaş soyulurken aldırmıyor öküzler!
Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler,

Beyhude inat etme hemen salla başını,
Dilini tut, uslu dur, zıkkımlan maaşını.


Read More!

Issizlik ve Bilgisayar Vergileri

Issizlik ve is firsatlari serisinde yazdigimiz yazilarimiza devam ediyoruz. Bugun ogrenecegimiz temel prensip piyasada yaratilan carpikliklarin degerlendirilmesi olacak.

Eski okuyucularim bilir, bundan 3 sene once kizkardesim $500 (o zamanin parasiyla 700 YTL) harcayarak bir cep telefonu almis ve ben de onu burasi dahil olmak uzere cok elestirmistim. Eger o zaman 700 YTL'yi cep telefonuna degil de faize koymus olsaydi bugun eline 1100 YTL para gecmis olacakti. Gelecek hafta Turkiye'ye giden birileriyle kardesime dizustu (laptop) bilgisayar gonderiyorum. Turkiye'de dizustu bilgisayarlar pahali imis o yuzden bu zahmete giriyorum. Hesapli bir seyler istedi, parasini kendisi odeyecek.

Ben de gittim ona Dell'den Intel Core 2 Duo T5670 1.8GHz 15.4 inch ekran 2GB memory 320 GB sabit disk ve webcam iceren bir dizustu bilgisayar aldim. Fiyati kaca tahmin.

Vergiler dahil $517. Evet, kardesim 3 sene once parasini cep telefonuna yatirmasa bugun bu dizustu bilgisayardan 2 adet alabilirdi. Ama neyse yazimizin konusu bu degil. Yazimizin konusu benzer ozelliklere sahip bilgisayarlarin Turkiye'de neredeyse $1500'a satiliyor olmasi.

Devlet sifir faizle saga sola kredi dagitacagina bilgisayarlara koydugu vergileri cok cok makul seviyelere dusurmelidir. Hindistan fabrika gibi bilgisayar muhendisi yetistirirken bizim universiteler ise yaramaz ziraat, iktisat (iktisat nedir) ve isletmeciler yetistiriyor, bunlarin cogu da ya issiz issiz dolasiyor ya da devlete memur olarak kapagi atmaya cabaliyor. Yoksul Hindistan'daki bilgisayar mezunlari da ayda $1000 maas aliyorlar. Bu rakami kafadan atmiyorum, rakamlar gercekten boyle. Turkiye'de kac tane iktisat mezunu ayda $1000 para kazaniyor? Ben bazen is icabi Hindistan'dan programcilar kiraliyorum ve onlara yaptiklari isin karsiligi olarak saat basina $20 ucret oduyorum. Devlet universitelerinin ve onlara kaynak aktaranlarin artik uyanmasi lazim.

Uyanmazlar ama. O yuzden is sahibi olmayan arkadaslara bu durumdan istifade etmek duser. Birincisi kendi kendilerine (veya birbirlerinden yardim alarak) bilgisayar programlamayi ogrenebilirler. herseyi bilmelerine gerek yok, oncelikle tek bir alanda uzmanlasip daha sonra kendilerini gelistirebilirler. (hafta 80 saat calisarak 3-4 ayda cok seyler ogrenebilirsiniz.)

Ikincisi bilgisayar vergilerini avantaja donusturebilirler. Nasil mi? Bir sirket kurarlar ve Amerika'dan Turkiye'ye tatile gelenlerden kendilerine hesapli bilgisayarlardan getirmelerini ve bunun karsiliginda $800 gibi Amerika'daki fiyatin $200-$300 ustunde bir rakami odeyeceklerini taahhut ederler (ya da ucret tarifesi gibi birsey asarlar internete). Boylece Amerika'dan gelenler problemsiz bir sekilde $200 civarinda bir para kazanarak tatillerini ucuza getirmis olurlar. Daha sonra $800'a aldiklari bilgisayar'i "ikinci el" diyerek $1100-$1200 gibi bir fiyata Turkiye'de rahatlikla satabilmeleri lazim. Detaylarini siz dusunun iste. Burada yaptiginiz vergi makasinin alici, satici ve araci tarafindan paylasilmasidir. Olan devlete olur.

Issizlere gozunuzu acik tutun dedigimizde kastettigimiz budur, firsat coktur, bahane coktur, calisan ve yapan yoktur.
Read More!

Ergenekon Operasyonu ve Gizli Gercekler

Gazete Vatan - 25/08/2008
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 1991 yılına kadar hiç açık vermeyen sosyal güvenlik sisteminin kıyak emekliliğin çıkması ile delindiğini, bugüne kadar bütçeye olan maliyetin 851 milyar YTL olduğunu söyledi ve sözkonusu yasayı çıkaran Demirel’e bu sözlerle sitem etti: ‘Ah Demirel ah...’

Star Gazetesi - 15/08/2008
Kamuoyunda büyük tartışmalara neden olan, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, emeklilik yaşının 38’e düşürülmesi kararının, devlete tam 852 milyar YTL’ye mal olduğu ortaya çıktı. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, sosyal güvenlik sisteminde emeklilik yaşının 38’e düşürülmesi nedeniyle, 1994 ile 2007 arasında sosyal güvenlik kurumlarına aktarılan kaynağın, yaklaşık 22 GAP parasına bedel olduğunu söyledi.

Radikal Gazetesi - 21/07/2008
Hükümet Sözcüsü Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, "25 seneyi aşan süreden beri etnik terörün, PKK terörünün ülkeye verdiği zararın 300 milyar doların üzerinde olduğunu belirterek, GAP’ın maliyetinin ise 32 milyar dolar olduğunu bildirdi.

ntvmsnbc.com - 25/08/2008
Ergenekon operasyonu ve soruşturması sırasında yapılan harcamaların şu ana kadar devlete 100 bin YTL’nin üzerinde bir gidere mal olduğu ortaya çıktı. Çoğunluğu avukat giderleri ve hastane masrafları olan giderler dava dosyasının 388. klasöründe yer alıyor. Read More!

Ayidan Post, 'Devsirme'den Sporcu Olmaz

" CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyesi ve spordan sorumlu eski Devlet Bakanı Erdoğan Toprak, Olimpiyatlarda alınan başarısız sonuçların AKP'nin izlediği politikalara bağladı. Toprak, AKP'nin "devşirme" sporculardan medet umduğunu belirtirken, AKP'nin spordan elini çekmesi gerektiğini savundu. "

Bu kadarina da pes! Siradan bir politikaci ya da marjinal, irkci bir partinin temsilcisi bunu soylese umrumuzda olmazdi. Ama bu sozlerin sahibi spordan sorumlu eski Devlet Bakanı ve ayni zamanda ana muhalefet partisinin yoneticilerinden biri olunca, olimpiyatlardaki basarisizligimizin ardindan, ulkemiz adina bir kez daha huzunlere gark oluyoruz.

Hele hele kendimizi ulkemize madalya getiren sporcularimizin yerine koyunca, kahrolmamak elde degil. Atletizmde iki gumus madalya kazanan Elvan aslen Etiyopyali bir zenci, serbest gureste altin madalya sahibi Ramazan Sahin aslen Dagistanli. Yani madalyali sporcularimiz, eski Bakan Erdogan Toprak’a gore Turk degil, 'devsirme'ler. Biliyorsunuz, Turk olmak icin Turkiye Cumhuriyeti kimlik kartina sahip olmak yetmez. Ana babanizin, hatta yedi ceddinizin de Turk oldugunu ispat edebilmeniz gerekiyor. Aaa.. unutmadan Tekvandoda ulkemize gumus madalya getiren sporcumuz Azize Tanrikulu da bir Kurt kizi. Sayin Toprak, bu sporcumuzu da 'devsirme' statusunde mi degerlendiriyor bilmiyoruz, ama onun kriterlerine gore Azize’nin de Turk olmadigi ortada. Bir yandan da merak ediyoruz. Toprak, kendi bakanligi doneminde uluslararasi musabakalara katilacak sporculari, pelvimetre (kafatasi olcer) ile mi seciyordu acaba?

Parlak politikacimiz Erdogan Toprak’i arastirirken, bir vesileyle soyle bir incisi oldugunu da ogreniyoruz: “ Biz, inanclarimiza gore yasam tarzlarimizi belirleyemeyiz. Inanclarimiz icimizdedir. ” Neye gore belirleyecegiz peki Sayin Toprak, CHP Parti Tuzugune gore mi?

Hem fasist hem ruh hastasi olan bu politikacimizi “yilin en okuz politikacisi” dalinda odule aday gosteriyoruz. Ne var ki bu dalda, yine kendisiyle ayni partiden ve bizim favorimiz olan Onder Sav karsisinda sansinin dusuk oldugunu goruyoruz. Hatirlayacaksiniz, CHP Genel Sekreteri Onder Sav, konusmak istemedigi bir gazetecinin telefonuna cevap vermemek icin “yes” tusuna basmis, tum konusmalari karsi tarafa iletilip sonrasinda da yayinlaninca “partimiz dinleniyor!” iddiasiyla hem Genel Merkezlerinin hem de TBMM’nin altini ustune getirmislerdi. Iste bu nedenle, bize gore Sav, sadece yilin degil, yuzyilin “en okuz politikacisi” odulunun en guclu adaylarindan.

Bakalim Erdogan Toprak, yeni bir hamle daha yaparak, bu dalda partilisi Sav’i geride birakabilecek mi? Read More!

Issizlik ve Sifir Faizli Kredi

Dun issizlik uzerine yazdigim yazida genclere bir yandan cok calismalarini bir yandan da gozlerini acik tutmalarini tavsiye ediyordum. ben de gozlerimi onlar icin acik tutmaya basladim ve bunun meyvelerini hemen aldim. Radikal'in haberine gore devlet ihracatciya 100000 dolar kadar sifir faizli kredi veriyormus.

Toplam 650 milyon dolar verilecek kredinin yüzde 30’u kalkınmada öncelikli yörelere, yüzde 70’i de normal ve gelişmiş yörelere verilecekmis ( bkz. yüzde hesabı nasıl yapılır). Kredinin sartlari ise sunlar:

250 kişiden az çalışan istihdam etmek,
yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu 25 milyon YTL’yi aşmamak,
imalat sanayi sektöründe faaliyet göstermek,
KOSGEB veri tabanına kayıtlı ve
ihracat taahhüt eden KOBİ olmak

Bu sartlari saglamak o kadar da zor degil. Gidin Adiyaman'a veya kotasi normalde dolmayan bir yere, uc kurusa bir atolye ve ofis kiralayin, Suriye'ye hurda demir ihrac edin. Senede bir kamyon hurda demir ihrac etseniz yeter (ihrac edecek kimseyi bulamazsaniz, Suriye'de bir ofis acin ve hurda demir ithal edin, ithal ettiginiz demiri sonra tekrardan Turkiye'ye kendinize satin). Alacaginiz 100000 dolari YTL'ye cevirip senede (Yigit Bulut'un veya Gungor Uras'in hesabina gore) $25000 gelir elde edebilirsiniz. Bunun %20'si masraflara gitse geriye kalan $20000 super bir gelir olur. Hatta belki "ulan madem burdayim bari adam akilli calisip bir uretim de yapayim" deyip gercekten de ihracatci falan bile olabilirsiniz.

Is bulamiyorum diye devleti suclamayin, adamlar daha ne yapsinlar, milletten topladiklari paralari boyle saga sola savuruyorlar. Kabahat sizde.
Read More!

Mikro iktisat uygulaması: ücretler

Mikro iktisat sunu soyler: insanlar islerine ne geliyorsa onu yaparlar (ingilizcesi incentives matter). Uc tane ekonomist meyve uretimi yapan bir ciftlikte odeme sistemi uzerine cesitli deneyler yapmislar ve verimliligi toplamda %100'den fazla arttirmislar.

Odeme sistemlerini iyi tasarlarsaniz insanlarin verimliligini arttirabilirsiniz. Yok Amerika'daki finans sirketlerindeki gibi dandik sistemler kurarsaniz, insanlar gereginden fazla riskler alarak hem calistiklari sirketleri batirirlar hem de ulke ekonomisini felaketin esigine suruklerler.

Bizim meyve ciftliginde deney yapan ekonomistlerin hikayesi ise soyle:

The owner had been paying a piece rate—a rate per kilogram of fruit—but also needed to ensure that whether pickers spent the day on a bountiful field or a sparse one, their wages didn't fall below the legal hourly minimum. Farmer Smith tried to adjust the piece rate each day so that it was always adequate but never generous: The more the work force picked, the lower the piece rate. But his workers were outwitting him by keeping an eye on each other, making sure nobody picked too quickly, and thus collectively slowing down and cranking up the piece rate.

Bandiera and her colleagues proposed a different way of adjusting the piece rate: Managers would test-pick the field to see how difficult it was and set the rate accordingly, thus preventing the workers from engaging in a collective go-slow. (If the managers made a mistake in their estimate, and the pickers didn't earn minimum wage, Farmer Smith would make up the shortfall with an extra payment. This rarely happened.) The economists measured the result. By the time the experiment was over, Farmer Smith's initial skepticism had long evaporated: The new pay scheme increased productivity (kilograms of fruit per worker per hour) by about 50 percent.

The next summer, the researchers turned their attention to incentives for low-level managers, who would also be temporary immigrant workers but who would be responsible for on-the-spot decisions such as which workers were assigned to which row. The researchers found that managers tended to do their friends favors by assigning them the easiest rows. This made life comfortable for insiders but was unproductive since the most efficient assignment for fruit picking is for the best workers to get the best rows. The researchers responded by linking managers' pay to the daily harvest. The result was that managers started favoring the best workers rather than their own friends, and productivity rose by another 20 percent. (iktisat nedir)

Small wonder that the economists were invited back for another summer. They proposed a "tournament" scheme in which workers were allowed to sort themselves into teams. Initially, friends tended to group themselves together, but as the economists began to publish league tables and then hand out prizes to the most productive teams, that changed. Again, workers prioritized money over social ties, abandoning groups of friends to ally themselves with the most productive co-workers who would accept them. In practice, that meant that the fastest workers clustered together, and again, productivity soared—by yet another 20 percent.
Read More!

Ergenekon Operasyonu: Maliyet Teorisi

" Ergenekon soruşturması sırasında yapılan harcamaların şu ana kadar devlete 100 bin YTL’nin üzerinde bir gidere mal olduğu ortaya çıktı. Çoğunluğu avukat giderleri ve hastane masrafları olan giderler dava dosyasının 388. klasöründe yer alıyor. "

Bravo! Ergenekon operasyonu hakkinda en cok bunu merak ediyorduk, boylece ogrenmis olduk. Bu muhtesem habercilik basarisini gosteren ntvmsnbc.com 'u ve haberde imzasi olan muhabirleri tek tek tebrik ediyorum. Elinize saglik! Iddianame ekindeki diger malzemeler bitince, zaten birileri bunu da haber yapardi ne de olsa. Oyle degil mi? Simdiden bunu akil ederek, bu haberi Dogan Medya'dan bile once, ilk olarak siz yaptiginiz icin en azindan "yilin en okuz haberciligi"ne aday olmayi garantilediniz. Read More!

Issizlik

Cafekonomi'deki arkadaslar su mesaji atmislar:

abi bizim burda en büyük sorunumuz işsizlik.birçok arkadaşım iyi üniversiteleri bitirmelerine rağmen iş bulmada sıkıntılar yaşıyorlar.bitirdikleri okul ile hiç alakası olmayan işlerde mecburen çalışmak zorunda kalıyorlar.bende şu an aynı sıkıntıları çekmekteyim.bizim ne yapmamız gerekmekte.hatta bizim yapacağımız birşey kalmadı şu anda ögrenci durumdaki arkadaslar ne yapmalı ki bizim çektiğimiz sıkıntıları çekmesinler.

siteme bununla ilgili
bir yazı girdim. yorumlarınla bize yol gösterirsen çok sevinirim.amerika'ya selamlar (bir fırsatını bulsam bu memlekette bir dakika bile durmam diyen ben dahil binlerce insan var.keşke bir fırsatını bulabılsek )

Ne diyeyim, hata hem sizde hem size yol gosteren (veya gostermeyen) kisilerde hem de sizlere egitim verenlerde. Anababalar universiteye girmek isteyen cocuklari icin dunyanin parasini harcayarak ozel ogretmenler tutuyor veya dersanelere yolluyor. Ancak is universite ve bolum secimine gelince yapilmasi gereken yatirim yapilmiyor. Birincisi hayatta iyi para kazanabilmek icin universite bitirmek gibi bir kosul yok. Diyelim ki az riskli yolu sectiniz ve universiteye gittiniz. Bu, dort yillik yatirim daha yapmak anlamina geliyor. Paranizi ve zamaninizi dogru sekilde degerlendirmeniz cok onemli. Yanlis yatirim yaparsaniz sonuclarina da katlanmak zorundasinizdir. Universiteye gitmek hic bir sekilde mezun oldugunuz zaman is garantisi anlamina gelmez. Ayrica 4 yillik universite egitimi de oyle abartildigi gibi bir sey degil. Mezun olan cocuklarin cogu dogru durust bir sey ogrenmeden mezun oluyorlar. Yani bir bakima ha cocugu universiteye gondermissiniz, ha essegi universitenin kapisina baglamissiniz cok bir sey farketmiyor.

Turkiye'de ciddi bir meritokrasi olmamasi da baska bir problem. Yani insanlarin bazi pozisyonlara neyi bildiklerinden ziyade kimi bildiklerinden dolayi getirilmesi durumu. Ama bu hayatin gercegi ve dunyanin her tarafinda olan bir sey. Onemli olan ekonomide mumkun oldugunca cok sektorun rekabete acik olmasi. Bu saglandigi taktirde meritokrasi de daha onem kazanir.

Neticede issizlik konusu cok derin konu ve yazilacak ve soylenecek cok sey var. Kisa vadede ben bir cozum goremiyorum, zaten hukumet de 2-3 senedir yatiyor, devlete 100-200 bin kisi alarak veya Demirel gibi insanlari erkenden emekli ederek problemi cozebilecegini dusunuyor. Universite mezunu dedigimiz arkadaslarin cogu da devlete kapagi atmanin yolunu ariyorlar zaten. Girenler kendini bir bakima kurtariyor, kabak giremeyenlerin basina patliyor.

Benim verebilecegim en iyi cevap sudur. Arkadaslar cok calisin, bir yandan kendinize baskalarinda az bulunan becerileri kazandirmaya calisin, bir yandan da gozunuzu acik tutun ve yatirim firsatlarini kollayin. Siz kendinize yardim etmezseniz baskalarinin etmesini beklemeyin. Haftada 80 saat calisarak bir cok probleminizi 1-2 yilda cozebilirsiniz. Ben Turkiye'de haftada 80 saat calisan cok az insan gordum.

Detayli cozumlere simdilik girmiyorum, bakalim siz neler soyleyeceksiniz.
Read More!

Emlak Degeri Nasil Hesaplanir?

Bir okurumuz su soruyu yoneltmis:

türkiye de emlak piyasası ne olur? size emlak piyasasını soruyorum
nedeni: emlak değeri ile kira geliri arasında büyük uçurum var.
ben,antalyada oturuyorum.örnek: deniz kenarında kiralar 800-1000-1200 ytl arasında ama satın almaya kalkarsan değeri 300 000-500 000euro. emlak değerini bulmak için fomül: kira değeri x 120 -144 buna göre 1000 ytl kirası olan bir konutun değeri, maksimum 144 000ytl. bir emlağın gerçek değerini bulmak için sizin bildiğiniz bir formül var mı?


Kolay soru degil. Bir emlagin degerini bulabilmemiz icin gelecekte gerceklesecek bir cok parametreyi dogru tahmin etmemiz gerekiyor. Bu tahminlerin isiginda emlak icin bir deger hesaplayabiliriz. Ayni durum hisse senetleri icin de gecerlidir (hisse senedi nedir?). Emlaktan kira alirsiniz hisse senedinden kar payi. Genelde kira gelirleri zamanla artar, hisselerin kar paylari da. Zamanla hisselerin degeri artar, emlagin da.

Hisse senetlerinin gercek degerini bize bir cirpida soyleyecek bir formul maalesef yoktur. Ancak diger hisse senetlerinin fiyatlariyla karsilastirarak bir hissenin ucuz mu yoksa pahali mi olduguna karar verebiliriz. Yine de tum bir sektor pahaliysa veya ucuzsa bu yontem de yanlis sonuclar verir. Ayni seyi gayrimenkul icin de soyleyebiliriz. Bir evin degerinin ayni mahalledeki benzer evlerin degerinden giderek hesaplayabiliriz.

Bana sorarsaniz 500000 avroya Antalya'da evler cok cok pahali. Neticede kendinize su soruyu sorun. Elimdeki 500000 avroyla Antalya'da ev alip kiraya mi versem, yoksa enflasyona endeksli tavhillerden mi alsam? Bes yil veya 8 yil sonra elimde ne kadar
para olur?

Sekiz senede tahvillere yatiracaginiz para asagi yukari reel olarak ikiye katlanir. Ama Antalya'da aldiginiz evin fiyati 8 yil sonra 1 milyon avro olmaz. Antalya guzel bir sehrimiz ama ne New York, ne Londra, olsa olsa Miami. Miami'deki ev fiyatlarina ne oldugunu gorduk son 2 senedir.

Not: Turkiye'de bir emlak fetisizmi var, cok uzun suredir devam eden bir durum bu. Bunun neticesinde ev kiralari emlak fiyatlarina kiyasla cok ucuz. Ne zaman duzelir bilmiyorum.
Read More!

Portfoy Performansi

Bir okuyucu mektubu portfoy performansi hakkinda bize su sorulari yoneltiyor:

Dün can sıkıntısından geçmiş yazılarınızı tekrar gözden geçirdim. En çok da 2006 yılında ki; borsa üzerine olan yazılarınız dikkatimi çekti. Sizi o zamanlar çok heyecanlı gördüm(yorumlarınıza dayanarak) hisseleri alıyorsunuz satıyorsunuz hemde çok kısa vadede . Aslında siz hep uzun vade düşünen kişisiniz.

2006 haziran ayında gerçekleşen türbülansı da önceden farkedememişsiz. 2006 nisan-mayıs aylarında da hisse almışsınız.hayret!!!!

Bir de Notradamus hikayesi dikkatimi çekti. Hürriyetin haberine göre "Nostradamus, İspanya'nın futbol da Dünya şampiyonu olacağını "ön görmüş. siz de şakayla karışık eleştirmişsiniz. İspanya,Dünya Şampiyonu olmadı ama Avrupa şampiyonu oldu. Belki Hürriyet Nostradamusun Avrupa Şampiyonuluğu ile Dünya Şampiyonlunu karıştırdı.

Son olarak halanız'ın 1000.-Ytl'si şu anda kaç Ytl oldu?


Cevaplara gelelim. 2006 yilinda cok alim satim yapmamizin onemli sebeplerinden bir tanesi %10'luk verginin olmayisiydi. O vergi getirildikten sonra islemlerimde ciddi bir azalma oldu. Ote yandan 2006'daki dalgalanmayi onceden tahmin etmeyi birakin, gereksiz bir dalgalanma oldugunu ve iyi bir alim firsati oldugunu dusunuyordum. Bu nedenle de borsa dustukce ben AKBNK aliyordum, borsa dusuyor ben AKBNK aliyordum. O zamanlar en son 2007'nin sonunda %160 karla sattigim GARAN hisselerini almistim. Bu sene o kadar hevesli degilim. Birincisi Amerika'daki dususun arkasinin daha gelmedigini dusunuyorum. Ikincisi Erdogan hukumetine guvenim fazla yok, kendilerini kanitlamalari gerekli.

Nostradamus 2006 Dunya kupasini Ispanya'nin kazanacagi tahmininde bulunuyordu, 2008'e ait bir tahminde bulunmuyordu maalesef. Aslina bakarsaniz 2006 ile ilgili bir tahminde de bulunmuyordu ama Hurriyet gibi gerizekali gazeteler gerizekali okuyuculari oyalamak icin boyle salakliklari haber yapiyor iste.

Halamin 1000 YTL'sinden pek bir sey olmadi aslina bakarsaniz. Erdogan hukumeti sacmalayip (ekonomi adina) yapmasi gerekenleri yapmayip polemiklerle ve secim savurganligiyla ugrastigi icin o zamandan bugune IMKB sadece %27.8 deger kazanabildi. Asagi yukari toplam enflasyon oraninin da bu kadar oldugunu goz onune alirsak Erdogan hukumetinin uc yil boyunca (ekonomik olarak) bir arpa boyu yol gidemedigini goruruz. Ote yandan siyasal olarak kendileri adina cok buyuk kazanclara imza attilar, en buyuk basarilari en son Erbakan'in, ciragi Gul tarafindan affedilmesi oldu. Herhalde bundan sonraki asama 200 YTL'lik banknotlarin onune Erbakan'in arkasina da unlu Turk dusunuru Fettuhlah Gulen'in resimlerinin yerlestirilmesi olur.

Ne diyorduk, halamin 1000 YTL'si. Evet o gunku 1000 YTL bugun itibariyle 1630 YTL'ye ulasmis. Yani borsanin kazandirdiginin iki katindan fazlasini kazandirmayi basarmisiz. Bunu da vergileri islem masraflarini dustukten sonra yapmisiz. Turkiye'de bunu yapabilen kac tane profesyonel fon vardir?

Halama sorarsaniz hic memnun degil ama, simdiye 3-4 katina cikmasi gerekirdi diyor.
Read More!

Dolar Fiyatlari Gelecek Ay Ne Olacak?

Dolar fiyatlari ne olacak sorusu ozellikle Turkiye'de ekonomistlerin en cok karsilastiklari sorulardan bir tanesidir. Seksenli yillarda kimse dolardan bahsetmezdi, hatta tasimasi da yasakti baslarda. Doksanli yillarda enflasyondan korunmak isteyen insanlarin en cok kullandigi yontemlerden biri oldu, millet maasini alir almaz doviz burolarina kosuyordu. Son 5-6 yildir enflasyondan ve enflasyon-doviz kuru korrelasyonundan eser kalmadi ama insanlarimiz hala doviz kurlarini kullanarak spekulasyon yapiyorlar. Gungor Uras ve Yigit Bulut elinden geldigince spekulasyoncu vatandaslarimizin cikarlarini "dolarini YTL'ye cevirip bono alan Hans ve Yorgo sirtimizdan super faiz kazaniyor" ajitasyonlari altinda korumaya calissa da isler kimsenin bekledigi gibi gitmiyor. Bugun Gungor Uras'a veya spekulasyoncu yatirimcilara dalmayacagiz, doviz kurlarina isi geregi ilgi duyan kisilerin acisindan bakacagiz.

Demokrasi Nedir   Küresel ısınma Nedir  Özel Üniversiteler    Bilgisayar Nedir    Teknoloji Nedir

Tekstilci bir okuyucumuz bize asagidaki soruyu yoneltmis:

Önümüzdeki 3-6-12 aylık dönemler için kur ve parite tahmin ve tavsiyelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim.
Tekstilciyiz; forward kur kullanıyoruz ve riskimizi minimize etmeye çalışıyoruz.Ama tabii burada da bankalardaki kredi riski yuzunden konulan kredi limitlerimiz bizi sınırlıyor.
Az çok kur tahmin edebiliyoruz ancak paritenin her geçen gün daralması ve euro nun güçsüzleşmesi hesapları her geçen gün daha da hassaslaştırıyor ve tahmini zorlaştırıyor.
Bu konudaki öngörülerinize aktarabilrseniz sevinirim.


Akli basinda hic bir finansci fiyatlari serbest hareket eden doviz kurlarinda ciddi miktarlarda ciplak pozisyon almaz. O yuzden benim burada soyleyeceklerime bakarak spekulasyon yapmayin, kimseye tavsiye etmem.

Sene basinda sizlerle detaylarini paylamasam da Turkiye piyasalarinda buyuk dususler yasanacagini, buna paralel olarak da doviz kurlarinin once yukariya dogru sicrama yapacagini, ardindan asagiya dogru bir miktar dusecegini dusunuyordum. Rakam vermem gerekirse sene icerisinde dolar kurunun 1.5 YTL'ye cikacagini, senen sonuna dogru da 1.3 YTL'ye dusecegini dusunuyordum. Son sekiz aydaki gelismelere bakacak olursak hareketi sekil itibariyle iyi tahmin etmisim. Ancak dolar kuru benim bekledigim kadar tepki gostermedi ve 1.35 YTL'ye yukseldikten sonra simdilerde 1.18 YTL civarinda seyrediyor. Yani sene basina kiyasla reel olarak degerlenmis. Bu benim yaptigim tahminin simdilik bir miktar yanlis cikmasi anlamina geliyor. Isin riski de burada iste. Finansal piyasalarin izleyecegi yonu asagi yukari dogru tahmin etmeme ragmen doviz kurlari bizi yine de ters koseye yatiriyor. O yuzden spekulasyon yapmayin diyorum.

Is dunyasinda ise isler farkli. Doviz kurlarindaki hareketler ozellikle disa acik sektorlerde hem maliyetleri hem de urun fiyatlarini etkileyerek bir sirketin sonuclari uzerinde ciddi etkiye sahipler. Yani sirketler ellerinde olmayarak spekulasyon yapmis oluyorlar. Iste okuyucumuzun bahsettigi "forward kur" doviz kurlarindaki oynamalarin sirket sonuclarina etkisini azaltacak yontemlerden bir tanesi.

Turkiye'deki bankalar ve finansal sirketler ne yapar bilmiyorum ama hala bir cok bakimdan ilkel olduklarini dusunuyorum. Ilkel olmalarinin bir sebebi yatirimcilarin kucuk ve bilincsiz olmasi. Yine de finansal sirketler de cok sofistike sayilmazlar. Niye mi? Turkiye'de doviz kurlarindaki hareketler her zaman reel ekonomi uzerinde buyuk dalgalanmalar yaratir, bu dalgalanmalari azaltacak enstrumanlar ise pek yoktur ya da cok pahalidirlar.

Mesela Turkiye'de tasarruf sahipleri gerizekali bir sekilde yaklasik $100 milyarlik dovizi mevduat olarak tutar. Herkes de bunu kaniksamistir. Ote taraftan sirketler yurt disindan doviz borclandiklari zaman yaygara koparilir, dis borclarimiz su kadar artti, bu kadar artti diye. Simdi soyleceklerimi printerdan bastirip yataginizin bas kosesine asin, cunku Turkiye'de akli basinda hic kimsenin bu analizi yaptigini daha gormedim.

Ozellikle ihracat yapan sirketlerin doviz borclanmalari ve bu parayi hazine bonolarinda veya direkt yatirimlarinda sermaye olarak kullanmalari yaptiklari en akillica islerden bir tanesidir. Cunku boyle yaparak hem kur risklerini azaltirlar hem de daha dusuk maliyetlere borclanirlar. Bunu yapmasalardi kurlardaki hareketlerden dolayi coktan binlerce sirket iflas bayragini cekmisti. (Ha disaridan borclanan bu sirketlerin arasinda bu isi sirf spekulasyon olsun diye yapanlar da var ama benim bahsettigim sirketler onlar degil) Turk lirasi yabanci para birimlerine karsi son 5-6 yildir neredeyse kesintisiz bir bicimde deger kazaniyor. Bu Turkiye'de uretim yapip ihracat yapan sirketlerin mallarinin doviz cinsinden fiyatinin YTL fiyatina kiyasla kat kat artmasi anlamina geliyor. Maliyetlerinin cogunlugu YTL cinsinden olan Turk sirketleri ilk iflas eden sirketlerden oluyorlar cunku disarida fiyatlarinizi istediginiz gibi arttirmaniz mumkun degil, Cin ile rekabet ediyorsunuz.

Ote yandan disaridan borclanip sermaye kullanan, disaridan ara mali ve hammadde ithal edip onlari isleyen sirketlerin maliyetlerinin cogunlugu doviz kurlarina endeksli oldugundan doviz cinsinden fiyatlarini da asagi yukari sabit tutabiliyorlar ve YTL'nin degerlenmesinden etkilenmeden ihracatlarini ve pazar paylarini arttirabiliyorlar. YTL'nin degerinin reel olarak iki katina ciktigi bir ortamda ihracatimizi nasil 4-5 kat arttirdigimizi merak edenler umarim simdi anlamislardir.

Yani ihracat yapan sirketlerimiz dogru olani yapip dolar borclanarak ve hammadde ve ara mali ithal ederek doviz pozisyonlarini hedge ediyorlar (notralize ediyorlar, yani spekulasyon yapmiyorlar). O yuzden bize soruyu yonelten okuyucumuza da bu yolu izlemelerini onerirdik eger bizi danisman olarak kiralamis olsalardi :-)

Ote yandan YTL kazanip YTL harcayan sonra da paralarini dovize yatirip spekulasyon yapan kisilere bir yandan guluyorum bir yandan da "kendi dusen aglamaz" diyorum. Neye guvenip de tasarruflarinin ucte birini dovizde tutuyorsun diye de sormadan edemiyorum.

Bu kadar laftan sonra hala ne dusundugunuzu tahmin edebiliyorum: "Ekonomix laf salatasini birak da bize dolar fiyatlari ne olacak onu soyle". Yaaaaa, can cikar huy cikmazmis. Yine de sizleri kirmayip doviz kuru tahminlerimi de soyleyecegim. Doviz kuru tahminlerimi Turkish Economy blogunda okuyabilirsiniz.

Not: Bu arada bu yazinin aslinda bir "cari acik" yazisi oldugunu ve bankalara neden "hoduk" dedigimizi anlayan okuyucularimizi tebrik ediyoruz, gercekten ekonomiden anliyorsunuz, hem de bir cok kose yazarindan daha iyi bir sekilde.

Bu konularda en son yazılmış yazılarımızı Dolar Alış Satış ve Spekülasyon sayfalarından okuyabilirsiniz. Read More!

Yüzyılın krizi kapıda

Salih Neftci'yi coktandir ihmal ediyordum. O da coktandir yazmiyormus zaten. Bugun tesadufen gordum, yazmaya dun baslamis ve "bomba" gibi bir yaziyla geri donmus. Burada bombayi mecazi anlamda kullanmiyorum, yazisini dikkatli okuyun ekraninizda patlayabilir.

Gizemli Salih Amca sunlari soyluyor:

beklediginiz gibi olmayacak
Nasıl bir bomba olduğunu halen de tam olarak anlatmamız imkansız, biz de tam olarak bilmiyoruz
1950’ler sonrasının en kritik ekonomik koşullarında
ortalık fena karışabilir
Gözünüz kurda olsun
bir gözünüz enflasyon verilerinde olsun
döviz kurlarında yaşananlar beklenenden farklı olabilir
20. yüzyılın en sert krizini yaşayacağımızı söylüyorlardı. Doğrusunu söyleyelim... O zamanlar tam olarak inanmamıştık. Hatta aksini bile savunmuştuk. Ama şimdi olasılığı yükseldi.


Salih Neftci'yi normalden cok ucuk gordum, sanki esrar falan cekip de oyle yazmis yaziyi gibi bir havasi var (burada esrari mecazi anlamda kullaniyorum, bir bildigim yoktur, hakaret amaci da tasimiyorum).

Dogrudur, Amerika'da daha sular durulmamistir da bu "yuzyilin krizi" laflarindan artik gina geldi. Resesyona bile giremedik daha, nerelerinden cikariyorlar bu yuzyilin krizi laflarini anlamiyorum. Bernanke ve Paulson krizin yayilmasini onlemek icin ellerinden ne geliyorsa yapacaklarini belirttiler. Yakin bir gelecekte Amerika'ya en azindan $300 milyara patlayacak yeni bir kurtarmaya da imza atacaklar. Olabilecek en kotu senaryoda Amerikan hazinesine $1 trilyon daha ek borc cikacak. Iyi de bu adamlarin GSYIH'nin %7'si gibi bir rakama denk geliyor. Yani dengeleri bozacak bir rakam degil. Benim tahmin ettigim gibi hafif bir resesyona girersek gireriz, daha fazlasi sacmalamak.

Tekrar soyluyorum Neftci sacmaliyor. Eger Fed ve hazine onune geleni kurtarmasa, "batan batsinkalan saglar bizimdir" veya "gerizekali bankacilarin hatasini vatandaslara odetmeyecegiz" deseydi ve piyasalari kendi haline biraksaydi o zaman dediklerine katilabilirdim ama yok oyle bir sey. Borsa simdiki seviyelerinden bir %10 daha duserse yatsin kalksin dua etsin.

Not: 20. yuzyilin en sert krizi bildiginiz gibi Buyuk Buhran. Buyuk Buhran'da Dow Jones Endeksi degerinin %90'ini kaybetmisti. Salih Neftci simdi yasadiklarimizin bundan da daha beter olacagini ima ediyor. Yani Dow Jones endeksi simdiki 11400 seviyelerinden 1400 seviyelerinin altina dusecek demeye getiriyor. Okumusu boyle sacmalarsa Yigit Bulut'u suclamamak lazim. Read More!

Mehmet Simsek Iscileri Pas Gecti

HAZİNEDEN Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Denizli'de, Akça Holding kuruluşu olan Menderes Tekstil'i ziyaret etti. Fabrikanın dokuma ve iplik bölümünü Mısır'a taşıma kararı alan Menderes Tekstil'de geçtiğimiz günlerde işlerine son verilen TEKSİF Sendikası üyesi bazı işçiler ve sendikacılar, Bakan Şimşek'le görüşebilmek için saatler öncesi fabrika önüne geldi. İşçilerin önünden geçen Bakan Şimşek, fabrikanın idare binasında Akça Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rıza Akça'yla (yanda direksiyonda) görüştü. Şimşek, fabrikanın önünde beklerken “İşçiler burada, bakan nerede?” diye bağıran işçilerle görüşmedi. (Radikal)

Secimler gecti gitti tabii, isciler kimin umurunda. Fabrikasini Misir'a tasiyan isadamiyla neden konusuyorsun peki? Insan hic olmazsa bir bes dakika iscilerle gorusur, gonullerini almaya calisir, gerekirse tutmayacagi sozler falan verir. Tekstilciler Turkiye'de kan agliyorlar gercekten, sirf Turk lirasinin %40 degerlenmesinden dolayi son 3 senede buyuk kan kaybi var. Tekstil ihracat rakamlari dusuyor. Tekstil sektorundeki kuculmeden dolayi bir cok kisi isini kaybedecek. O kisileri tekrardan kazanmanin yollarini simdiden bulmamiz gerekiyor.

Ekonomiden sorumlu bakanin bir numarali gorevi ulkedeki istihdami arttirmak olmali. Mehmet Simsek'le gorusmek isteyen isciler dilencilik yapmiyor, hirsizlik yapmiyor, calisarak hayatlarini kazanmaya devam etmek istiyorlar. Politikacilarla ense tokat kulaga parmak iliskisine giren isadamlarinin kollandigi bir ulke olmasin Turkiye artik.

Ilk etapta kanamayi durdurmak icin doviz kurlarina %20 vergi konulmali ve toplanan vergiler istihdami arttiracak projelerde kullanilmalidir. Vergiden kastimiz sudur: Dolar satanlar 1.18 YTL'ye satarken dolar alanlar 1.42 YTL'den alacaklar ve aradaki fark vergi olarak toplanacak. Ikinci olarak issiz kalanlar icin issizlik sigortasi odemeleri bekarlar icin 1 yil %80 maas, evliler icin ise 18 ay %90 maas olarak yapilmalidir. Ucuncu adim ise ulkede yatirimlari ve istihdami arttiracak projeleri desteklemek icin faiz oranlari %10 seviyesine "sok" uygulamayla indirilmelidir. Boylece yillardir icerisinde bulundugumuz ve halkimizi somuren yuksek faiz- dusuk kur canavarindan kurtulmus olacagiz.

Yeterince zaman kaybettik. Artik harekete gecme zamani geldi.

Bu konuyla alakasiz ama baska bir haberi de sizlerle paylasmak istiyorum. Oguz Satici TIM baskanligina aday olmayacagini aciklamis. Baskanligi suresince toplam ihracatimizin $26 milyardan $130 milyara yukselmesine katkida bulunan Oguz Satici'ya Turk halki adina buradan tesekkur ediyor, basarilarinin devamini diliyorum. Yeni baskan kim olacak acaba?
Read More!

Bakış Açısı Farkı (Cari Açık): Ege Cansen&Mehmet Altan

Ege Cansen “Cari açık sistemiktir” diye başlığını bile anlamadıgim ve butununde de anlamsız buldugum bir yazı yazmış. Cansen, “Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek, "Cari açık, IMF’nin bize uygulayın dediği para politikasının bir sonucudur" dedi. Bakan Şimşek’in bu tespiti yüzde yüz doğrudur. Enflasyonla mücadele için Türk Lirası’nın faizi (sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda) yüksek tutulunca şirketler ve bankalar, yurt dışından ucuz dövizle borçlanmakta, yabancılar da TL’li mali varlıklara yatırım yapmaktadır. Bu yüzden döviz arzı artmakta, arzı artan dövizin fiyatı düşmekte ve cari açık oluşmaktadır. Ekonomimizi kırılgan hale getiren "yüksek faiz-düşük kur" kısır döngüsü işte budur. Bakanın sözlerine niye itiraz edildi anlamadım” diyor. Onun Bakış Açısı bu…

Mehmet Altan’da “Kriz Kapıda mı” isimli yazısında Mehmet Altan’ın sözlerini yorumluyor, yazıdan bazı alıntılar: Bakan, Türkiye’nin birçok yapısal sorunu bulunduğunu, ancak bunlardan en önemlisinin ‘tasarruf açığı’ olduğunu söylüyor...Mehmet Şimşek, ‘tasarruf eksiğinin’ kendini:

-Yüksek cari açık,

-Ve yüksek faiz olarak gösterdiğini söylüyor...

Cari açık sorunun temelinde enerji ithalatı olduğunu, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlığını azaltmak için özel sektörün önünü açan yasal düzenlemeler yaptıklarını belirten Şimşek, yasal düzenlemelerin tamamlandığını, bu konuda hareketlenmenin başladığını, 3-5 yıllık vadede enerji yatırımlarının meyvelerini vereceğini kaydetmekte...

Hükümetin faiz ve kur konusunda bir politikası olmasının mümkün olmadığını, ülkeye sermaye giriş çıkışının serbest olduğunu, Merkez Bankası’nın da faizleri piyasa koşullarına göre belirlediğini vurgulayan Şimşek: ‘Fiiliyatta düşük kur var, çünkü ülkeye para giriyor. Yüksek faiz var, çünkü ülkenin riski yüksek. Borçlanması hala yüksek, sosyal güvenlik açığı yüksek, arada sırada siyasi kazalar oluyor’ demekte...

Yazı bu kadar, zaten başka söze de gerek yok!
Read More!

Ali Riza Bey ve Ekonomix

Anadolu'da ticaret hayatinin icinde buyumus, meslegin inceliklerini babasindan ogrenerek bugunlere gelmis ve hatiri sayilir derecedeki servetini 3 kusaktir surdurulen aile sirketine borclu olan Ali Riza Bey, bir gun isyerinde duvarlari ahsap dogramalarla kapli odasinda oturmaktadir. Odanin kapisi aniden acilir ve universite'de isletme okuyan oglu Cevat heyecanla iceriye girer. Belli ki yine babasindan birseyler isteyecektir. "Ne istiyorsun yine?" diye sorar Ali Riza Bey, "Kim bilir ne hergelelik yapti bu defa bizimki" diye gecirerek icinden. Oysa ki hic ummadigi bir cevap duyacaktir az sonra. Cevat nefes nefese kalmis gibi anlatmaya baslar, "Ekonomix, Baba! Ekonomix'i istiyorum. O'nu almaliyiz!"

Ali Riza Bey ayni zamanda yasadiklari sehrin futbol kulubunun baskanligini da yaptigindan, akli ilk olarak oraya gider. "Ne diyorsun oglum, kim bu Ekonmiks hangi takimda oynuyormus?" diye sorar ogluna. Cevat, "Birak simdi futbolu baba, Ekonomix bu, senin bildigin yamyam futbolculardan degil" diyerek susturur babasini ve heyecanla anlatmaya devam eder; "Cok unlu bir yatirim danismani bu adam, Amerika'da yasiyor, taa oradan bizim buradaki ekonomide, borsada neler oluyor ne bitiyor hepsini senden benden iyi biliyor". Kac zamandir oglunun sirkete ve islere ilgisiz olmasindan yakinan Ali Riza Bey, Cevat'i bu kadar heyecanlandiran adami gercekten merak etmistir, "Var mi sende bu Ekonmiks midir, Ekomist midir her ne haltsa onun telefonu?"

Ekonomix ile irtibata gecilir, yogun gorusme trafigi, karsilikli sorular, cevaplar ve en nihayetinde birkac haftalik bir surecten sonra her iki taraf da ikna olur. Ali Riza Bey'in artik bir basdanismani vardir: Ekonomix!

Sirketin ajandasinda ise ilk is olarak 30 gun sonra katilacaklari bir ozellestirme ihalesi vardir. Ali Riza Bey bu ihaleyi almak icin yanip tutusmaktadir. Ekonomix, kurdugu ekip ile 2 hafta boyunca bu ihale icin hazirlanir. Fakat yaptigi analiz sonucunda ozellestirilecek sirketi satin almanin gruba bir katkisi olmayacagini, bu sirketin teknolojisinin eski oldugunu, ozellestirme sonrasi rekabet gucunun kalmayacagini Ali Riza Bey'e bir bir anlatir. Sirket icin yaptigi degerlemenin sonucunda buldugu rakamin da ihalenin minimum bedelinden bile daha dusuk oldugunu ekler. Ali Riza Bey onaylar gibi kafa sallayarak dinlemistir Ekonomix'i. 2 hafta sonra ise, Ekonomix ihaleyi Ali Riza Bey'in kazandigini duyunca sok gecirir. Ali Riza Bey gazetecilere ihaleyi ezeli rakibi Mehmet Ali Bey'e kaptirmadigi icin cok mutlu oldugunu soylerken, Mehmet Ali Bey bu yenilgi sonrasi ihalede alamadigi fabrikanin karsisina ayni fabrikadan yaptirmak icin kollari sivamistir bile...

Ekonomix ilk isinde Ali Riza Bey'i ikna edememenin yarattigi hirsla, gelecek vaadeden ve yatirim yapilabilecek sektorler konusunda patronuna sunmak uzere bir rapor hazirlamaya karar verir. Rapor uzerinde calisirken telefonu calar, arayan Cevat'tir. "Ekonomix, borsa %10 cikmis hic arayip iki kelam etmiyorsun, ne is?" diyerek konuya girer direk, "O kadar para verdik, getirdik seni, iki tuyo ver de arkadaslar arasinda karizma yapalim". Ekonomix terbiyesini bozmaz, birkac tavsiye verir ve kibarca gecistirir Cevat'i, "tavsiyelerimin tutma ihtimali %60" diye eklemeyi de unutmaz telefonu kapatirken.

Tekrar raporuna ve arastirmalarina odaklandiginda, bir numarali hedef olarak enerji sektorunu secen Ekonomix, kesinlikle bulasilmamasi gereken is kolu olarak da tekstil sektorunu anlatir raporunda. Ali Riza Bey raporu buyuk dikkatle okur ve Ekonomix'in sunumunu da yine heyecanla dinler. Ekonomix, enerji isine girmek icin acele etmeleri gerektigini, bu isten kar etmek istiyorlarsa yatirimlari biran evvel baslatmalari gerektigini detayli bir sekilde anlatir ve bu sefer Ali Riza Bey ikna olmus gibidir.

Uzun suren calismalar sonucu, artik yatirim icin tum yasal ve organizasyonel ihtiyaclar tamamlanmak uzereyken, Cevat babasini arar ve cok onemli bir konuda gorusmek istedigini soyler. Ekonomix'i de cagirmasini iletir babasina ve sirkete dogru yola cikar. Sirkete ulasip, kendisini bekleyen babasi ve Ekonomix'in bulundugu odaya girdiginde yuzu kipkirmizi olmustur Cevat'in. Ali Riza Bey ogluna "N'oldu, Hayirdir?" derken, Cevat Ekonomix'e doner, "Hani gecenlerde senden tavsiye istemistim ya borsa icin" diyerek anlatmaya baslar. "Hicbirini dinlemedim tavsiyelerinin, arkadaslar Marmara Tekstil kagidini al, bu kagit ucup gidecek dediler, %500 bedelsizi var 5'e katlanacak dediler, ben de elde avucta ne varsa hepsini bu kagida yatirdim. Ama isin sonunda 3 liradan aldigim hisse simdi 20 kurus'a geriledi..." Yer yer kekeleyerek konusan oglunu goren Ali Riza Bey, "Nolcak kocum, harclik senin harcligin, uzulme bu kadar" derken, Cevat iyice utanip kizararak: "Seyyy, babacigim yuklu miktarda da kredili islem yaptim, arkadaslar bu kadar artacagini soyleyince dayanamadim bayagi yuklu borc aldim hisseye yatirdim" diye ekler. Ali Riza Bey oglu konustukca zararin ne kadar buyuk boyutlarda oldugunu anlar. Yillardir calisarak kazanabildigi paralari, oglu pul degerindeki bir kagida gozu kapali baglamistir. Kizginliktan ne yapacagini sasirir. Fakat sakinlestikce babalik duygusu on plana cikar.

Yillarin tuccari oglunu bu durumdan kurtaracak "akil dolu" kararini verir. Ekonomix'in yuruttugu enerji yatirimini iptal eder. Onun yerine Marmara Tekstil sirketini hisse basina 5 YTL vererek satin almaya karar verir. Bu dahice fikir sonucu, Ali Riza Bey "gelecegi parlak" grup sirketleri arasina Marmara Tekstil'i eklerken, Cevat'in hisseleri de bu haberin aciklanmasiyla birlikte 20 kurustan 5 liraya firlar.

Ekonomix mi? Bu mesut aile tablosu arasinda gozyaslarina hakim olamaz...
Read More!

Isabetli Tahmin Nasil Yapilir?

Mudavim okuyucularimizdan Senol Bey su soruyu yoneltmis: "5 AĞUSTOSTA AKBNK SATTIM DEDİNİZ. O ZAMANLAR DEĞERİ 6.80-7.-YTL İDİ. BUGÜN 5.95.- BU KADAR İSABETLİ TAHMİNLER NASIL YAPABİLİYORSUNUZ???"

Cevabi basit: Isabetli tahmin yapmak zorunda oldugum icin. Bu blogda yazarak para kazanilmadigini bedavaya calisan diger yazarlarimiz gibi siz okuyucularimiz da biliyorsunuzdur. O zaman para kazanmak icin tek caremiz burada isabetli tahminler yapmak ve bir gun kesfedilmeyi beklemek. Allahtan umut kesilmez, Turkiye'de iyi bir analiste/danismana ihtiyac duyan en azindan bir sirket vardir diye dusunuyorum.

Kizim sana soyluyorum gelinim sen anla cevabindan sonra sorunun gercek cevabini vereyim:

1. Isabetli tahmin yapabilmenin sirri isabet oraninin yuksek olacagini dusundugunuz tahminler yapmaktir. Mesela Fenerbahce Partizan macinin sonucunu tahmin ediyorsaniz (Fener'i sevmeseniz bile) Fener kazanir diye tahmin etmeniz gerekir.

2. Ekonomiyle ilgili tahminler yapiyorsaniz, trendlere ve momentuma bakarak tahmin yapin. Ekonomi hizla buyuyorsa bunun aniden yavaslamasi o kadar kolay sey degildir. Mesela 2006 yilinda Asaf Savas (o siradaki dalgalanmayi da firsat bilerek) yanlis bir sekilde karamsar bir buyume tahmini yapmisti. Biz de onu bu sutunlarda madara etmistik.

3. Her zaman trendleri izleyerek dogru tahmin yapmak mumkun olmaz, bazen de trendlerin kirilacagina yonelik tahmin yapmak gerekir. Bu konuda iki ayri strateji izleyebilirsiniz. Birincisi surekli trendin ters yonunde tahmin yapin, mumkun oldugunca da karamsar olu. Mesela Morgan Stanley'den Steven Roach, ya da NYU'dan Roubini yillarca karamsar tahmin yaptilar. Eninde sonunda tahminleri tuttu, simdi de "ekonomi gurusu" olarak medya koselerini susluyorlar. Ikinci yontem biraz daha riskli. Bunun icin gercekten ekonomi bilmeniz, oncu gostergelerden anlamaniz, ve piyasalari iyi yorumlamaniz gerekiyor. Her doktora yapmis adamin yapacagi is degil bu. Mesela ben gecen sene Merkez Bankasi 2008 icin %3.2 enflasyon tahmini yaparken bunun hayalden ibaret oldugunu soylemistim. Iskembeden atarak bu tahmini yapmadik.

4. En zorlu tahmin finansal piyasalarin gidisatiyla ilgili tahminlerdir. Kendine uzman susu vermis bir cok kisinin finansal piyasalarda isabetli tahmin yapma orani ortalama %50'dir. Nedeni gayet basit. Bir tahminci A hissesi cikacak deyip satin aliyorsa, bunun karsisinda baska bir tahminci A hissesi dusecek deyip satis yapiyordur. O yuzden ortalama tahminin dogru cikma olasiligi %50'dir. Ancak piyasada bazi tahminciler digerlerinden daha iyidir ve genellikle bu kisiler Hedge fon isine girerler. Bu kisilerin dogru tahmin yapma orani %55-60 gibidir (cevresi genis olup bu ise girenleri ayri tutuyorum). Mesela efsanevi Warren Buffett'in dogru tahmin ortalamasi %62 gibi rakamdir. O yuzden bir kisi size kalkip benim dogru tahmin oranim %80'dir derse yalan soyluyordur (bunun diger aciklamasi icin 5. maddeye bakin). Ben bu sene yaptigim tahminlere baktigimda %80 gibi bir isabet oranina ulastigimi goruyorum!!! Sene basinda borsanin dusecegi tahminimden tutun da S&P'nin 1250'nin altini gorecegini soyledigim tahminim olsun, gecen ay petrol fiyatlari $140 iken dusecegi tahminim olsun, ya da iki hafta once AKBNK'in ve borsanin dusecegi yonundeki tahminlerim olsun cogu dogru cikti. Nasil oldu da boyle oldu?

5. Sans. Piyasalarin yonunu dogru tahmin etmek kolay degil, ozellikle tahmin yaptiktan hemen sonra bunlarin gerceklesmesi ise kesinlikle sanstir. Benim ortalama isabet oranim %60 civarinda seyreder, bu sene biraz sansliydim ve %80'e ciktim. Ama bu gelecekte yapacagim tahminlerin %80 dogru cikacagi anlamina gelmez. Yine de esit agirlikta tahminler yaparsam %60 isabet oraniyla bile zengin olmam cok kolay. Peki %60 isabet oranini nasil tutturuyorum?

6. Piyasadaki anormal beklentilere bakip hangilerinin olasiligi dusuk ise tersini tahmin ediyorum, biraz tecrube biraz egitim biraz da sans. Bir de gecmiste yaptigim analizlere bakip nerede neleri yanlis yaptigimi irdeleyip kendimi gelistirmeye calisiyorum. Bu blogda niye Deli Dumrul gibi tahmin yapiyorum saniyorsunuz?

Gelecekle ilgili bugun ne tur tahminler yaptigimi merak ediyorsaniz, bizi izlemeye devam edin derim. En son gecen persembe gunu S&P'nin onumuzdeki 9 ay icerisinde 1150 seviyesini gorecegi tahminini yapmisim. O gun S&P 1285 idi, su anda 1264. Bakalim bu tahmin dogru cikacak mi!!!

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir.
Read More!

Education, what education?

Read More!

Tatli Suda Deniz Anasi Olur mu?

Tatilden yeni geldigimden midir bilmem “sise suyundan deniz anasi cikti” haberi gozume carpti.

IHA kaynakli habere gore, Gebze’deki bir oto tamircisi, pet sisede aldigi kaynak suyunda deniz anasi goruyor ve hic usenmeden Duzce’deki fabrikaya gidiyor. Yetkililerden bu konuda bilgi aliyor.

Su firmasinin adi, baska bir haber sitesinde resimle birlikte verilmis. Firma, halka acik bir sirket olan Reysas’in patronu Durmus Doven’e ait bir kurulus.

Haberin asparagas olma ihtimalini de degerlendirerek, Google’da ufak bir arama yapiyoruz. Haziran 2006’da da benzer bir vaka yasanmis. 1 litrelik pet sisede yabanci bir cismin oldugunu goren kadin, kapagini acmadan siseyi notere goturmus, onaylatmis. Sonrasinda da bunun deniz anasi oldugunu iddia etmis.

Konunun uzmani degilim, ama tatli suda deniz anasinin yasama ihtimali oldugunu hic sanmiyorum. Olsa bile bu ihtimal, ornegin bir sazan yavrusunun pet siseye doldurulma ihtimaliyle karsilastirildiginda, cok zayif kaliyor. Bana sorarsaniz, sudaki cisim, seffaf ve canli olmayan bir madde. Daha once de benzer bir durum yasandigina gore, benim kanaatim bunun, suyun dolumu, depolanmasi veya sonrasinda ender de olsa olusabilen bir partikul oldugu yonunde.

Bu konuda bilgisi veya fikri olan varsa, yoruma yazabilir.

Gel de simdi Ugur Dundar’i arama!
Read More!

Super Lig Baslarken

Ligler baslarken 3 buyuklerin kadrolarina soyle bir goz atalim. Formasyon konusmayi sevenler buraya!


***
Besiktas'tan baslayalim.


















Ertugrul Saglam gecen seneki cift forvetli sistemden vazgecmis gozukuyor. Savunma zaafiyetini gidermek adina mantikli bir tercih gibi. Bu sistemle de bana göre en az gecen seneki kadar gol atar Besiktas, ama daha az yiyecegi kesin. Yalniz cok etkili bir degisiklik olabilir yukaridaki kadroda. O da, Tello'nun one gecip onun yerine Seric'in gelmesi. Yabanci kontenjanini asmamak icin de Zapo saga cekilip, Serdar Cisse'nin yerine gecebilir. Gokhan veya Toroman da Sivok'un yani icin alternatifler. Bu durumda hem savunma (Zapo-Sivok-Gokhan-Seric) hem de orta saha daha etkili olacaktir bence Tello'nun ileride daha verimli oldugu dusunulurse. Tabi burada en buyuk varsayim Seric'in iyi bir sol bek cikmasi! Ozetle, Besiktas savunmasindaki yeni isimler oturursa, hucumda zaten Turkiye ligi icin fazlasiyla kaliteli isimlere sahip. Uzun zamandir boyle bol alternatifli bir kadroya sahip olamamisti BJK. Kimse Besiktasi konusmuyor sezon oncesi ama ummadik tas bas yaracak diyorum bu sezon (FB ve GS taraftarlari acisindan)

***
Fener'e gecelim.


















Savunmada yenilik yok. Lugano bence bu ligin en iyi savunmacisi. Onu takimda tutmalari buyuk basari. Uruguayli'nin onderliginde "savunma hatti" sikinti yaratmayactir, ama "takim savunmasi" icin ayni seyi soyleyemiyoruz su anda. Senna gibi bir orta saha dahi alsalar, ornegin Ispanya'da Senna'nin onunde Iniesta-Silva-Xavi uclusu oynuyordu. Fener'de Kazim-Ugur-Alex uclusunden hangisi onlar kadar kosabilir? Emre bu orta sahaya ne katabilir? Bu sistemde Alex'in 65. dakikadan sonra yerine giren oyuncu olmaya mahkum gibi. Emre'nin 11'de cikacagi 3'lu orta saha bir alternatif olabilir aslinda ama ne Kazim ne de Burak sag ic oynayacak kadar defansif degil. Aragonesin isi zor sanirim. Tek futbolcuya 13 milyon Euro verilirse, takimin kalan kismi boyle bosluklarla dolu oluyor malesef!

***
Ve Galatasaray...


















Kadrolari tam da PES/FIFA oynayip kendi taktigini kurmak isteyenler icin! Birden cok formasyona uygun bircok futbolcuya sahip. Su an 4-5-1 gibi oynuyorlar ama bana gore bu kadroya en uygun taktik 4-3-3. Arda ve Kewell gibi hucumcu kanat adamlarindan su anda sadece Turkiye'de degil Avrupa'da bile bircok kulubun kadrosunda bir tane bile yok. 2'si birden hucumda 3'lunun kanatlari icin ideal (sag-sol farketmez ikisi icin de). Tek forvet olarak da su anda Nonda en iyi alternatif. Bu 3'lunun arkasinda Lincoln oynarsa 2 on liberolu sistemde kanatlardan oldukca acik verirler bence. Onun yerine 3'lu orta saha (Topal-Linderoth-Ayhan gibi) cok daha etkili olur. Geride Meira ile Servet'in uyumu onemli. Sabri bildigimiz Sabri, ne yapacagi belli olmaz, solda ise bence Volkan daha iyi tercih (bu Hakan Balta'da hic sol bek tipi yok acikcasi!).

***
Son olarak bari elimiz degmisken bir de Super Lig karmasi yapalim. Benim 11'im su sekilde. Tavsiyeler varsa alabilirim :)


Read More!

Spekülatif Tekstilciler ve TL Dolar Paritesi

Turkish Economy blogunda calip cirpmadan ilk yorum yazimi yazdim, ellerime saglik. Yazinin konusu Turk lirasinin asiri degerli olup olmamasi. Ben yazida asil meselenin Turk lirasinin degeri uzerine spekülatif ifadelerden ziyade tekstilcilerin yasadiklari problemlerin azaltilmasi oldugunu belirttim.

Tekstilciler yakin bir zamanda "yandim anam" anafikirli bir saldiri atagi daha gerceklestirecekler. Bakalim basarili olabilecekler mi? Turk lirasinin degeri konusunda benim anlamadigim bir sey var ama.

Madem Turk lirasi o kadar degerli (ki ben bu soylemi 2005 yilinda 1$=1.4 YTL oldugu zamanlar ve Turkiye'deki fiyatlar simdikinden %25 daha ucuz oldugu zamanlar da duyuyordum) neden Turk sirketleri gidip Amerika'dan yuksek teknolojiye sahip sirketleri peynir ekmek gibi satin almiyor? 2005 yilindan beri Amerika'daki sirketlerin degeri yerinde saydi. Ustune ustluk Turk lirasi dolara karsi %50 civarinda deger kazandi. Bu kadar indirime ragmen Turk sirketleri ala ala gittiler dandik seker ureticisi Godiva'ya dunya kadar para bayildilar.

Bence Turk lirasi tekstilcilerin soyledigi kadar degerli degil; ben ihracat ve sermaye akisinin yalancisiyim!!!

Not: Bu konularda en son yazılmış yazılarımızı Dolar Alış Satış sayfalarından okuyabilirsiniz. Read More!

Idiokrasi mi, Satranc mi?

Malum basinimiz, yillardir gerizekaliliklariyla ideolojileri arasinda sikismis kalmis gazetecilerin elinde. Buna bir de medyadaki tekellesme eklenince, bize de epey bir malzeme cikiyor.

Bu defaki biraz daha farkli. Bir yazarimiz, baskalarini aptallikla suclamis ve ilginc bir tez gelistirmis kendi capinda.

Milliyet’in dis haberler sayfasi sorumlusu Kadri Gursel, 17 Agustos’ta bir yazi yazmis: “Idiokrasi Kurbani Gurcistan” diye. Yazida onlarca sacmalik var, ama temel tez su: Gurcistan yonetiminin Rusya’nin gucune ragmen, Guney Osetya’ya yaptigi askeri hamlenin tek nedeni Gurcu Lider Saakasvili’nin aptalligiymis, bundan baska bir neden aramamak gerekiyormus. Hatta Kadri hizini alamamis, 74’te Kibris’ta Nicos Sampson’a Ada’yi Yunanistan’a baglamak icin darbe yaptiran Yunan cunta yonetimini, 90’da Kuveyt’i isgal eden Saddam’i ‘hamakat’le suclamis. Sebep ve sonuc iliskisi cok basit; “Karsitlarindaki savasma iradesini goremedikleri icin bu gafillerin sonu husran olmus, ulkeleri ise asagilanmanin acisini tatmislar.”

Bir yandan da Milliyet Gazetesi, "Saakavili deli mi?" diye soruyor. Insanin aklina gelmiyor degil, bu adamlar yoksa Rus Istihbarati'na mi calisiyor diye. Yasimiz o kadar buyuk degil ama, Milliyet'in bu konuda sicili var diye biliyoruz. Havada dezenformasyon kokusu var.

Milliyet Dis Haberler Sorumlusu Kadri Gursel ozetle diyor ki; “Bu tur tarihi olaylarin arkasinda baska nedenler, komplolar felan aramayin. (Komplo mu! Ne komplosu? Herseyi gozumuzle gormuyor muyuz? Saakasvili’yi iktidara kim, nasil getirdi?) Bu tur olaylarin tek nedeni vardir. O da, bu olaylarin sorumlularinin ‘aptal’ olmasi.”

Ooldu!.. O zaman bakalim, bu cozumlemeye gore yakin tarihte baska hangi aptalliklar var.

I. Dunya Savasi sonrasi Istanbul’u ve Anadolu’yu isgal eden Ingiliz, Fransiz ve Yunan yonetimleri aptaldir. Zira ‘Cilgin Turkler’deki savasma iradesini gorememislerdir.

Avusturya ve Polonya’yi ilhak edip II. Dunya Savasi’ni cikaran Hitler, tam bir zeka ozurlusudur. Cunku, Rusya iclerine kadar girecek olan ordularini ve tanklarini Ruslar’in ciceklerle karsilayacagini saniyordu.

ABD yonetimleri, tum zamanlarin en buyuk hamakat ornegidir. Vietnam’da, Somali’de, Irak’ta direnisle karsilacaklari akillarinin uclarindan bile gecmemisti.

Aslina bakarsaniz, 74’te Kibris’a cikartma yapan Turk Hukumeti’nin yaptigi da hamakatten baska bir sey degildir. Keza onlar da bu harekatin arkasindan gelecek mueyyideler olabilecegini hesaba katmamislardir. Hatta rahmetli Ecevit, Akdeniz’de gezen 6. Filo’yu gerekirse, universite genclerinin bir daha denize dokebilecegini dusunmustu.

Her neyse. Yazinin en aptalca olan anafikri ozetle buydu. Kadri Gursel bu yazisinda daha cok inciler dokuyor onumuze. Yazinin bir de “Demokrasi iyi savasir!” diye bir bolumu var ki biz pek bir sey anlayamadik.

Evet, savas erdemsizliktir. Ama tezat gibi gorunse de, demokrasiler savasla ilgili bazi “erdemlere” sahiptir. ..... Demokrasiler kolay kolay savasa girmezler ama girince de iyi savasirlar! Demokrasiler savasi goze alamadiklari zaman cozumu zamana yayar, yaptirim ve ortulu operasyonlarin yani sira diplomasiyi ve diyalogu tercih ederler. Ama Gurcistan’in yaptigini yapmazlar.

Bu cozumlemeye gore, ABD bir demokrasi degildir veya ABD’nin yaptigi basarisiz askeri harekatlar savastan sayilmaz.

Gurcistan, Osetya meselesine gelince; bize gore Kafkaslarda bir satranc oyunu oynaniyor. Bir taraf, piyonunu one surdu, karsi tarafin hamlesini gorduk. Kim kimi mat eder simdiden bir sey soylemek guc ama bu oyunun daha cok uzun surecegini biliyoruz. Bu oyunda bizim ise piyonu birakin, vezir dahi olmayacagimizi umit ediyoruz. Zira bu bir turnuva ve bizim siramiz daha gelmedi.
Read More!

Konya Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişciler Odası: Seminer Notları

Geçen yıl gördüğüm bir haber vardı, Konya'da bir esnaf odası başkanı lüks bir otelin hamamında kese attırırken görüntülenmiş, medyada "bu nasıl iş, esnaf kan ağlarken başkanın haline bak" şeklinde haberler çıkmış, yetkililer de konuyla ilgili inceleme başlatmıştı. Bugün gördüğüm haber bu incelemenin sonuçlandığını bildiriyor. Detayda şunlar var:
Başkan Seminerde

Konya Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişciler Odası
’nda yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na yapılan şikayetin ardından müfettişler tarafından sürdürülen inceleme tamamlandı. Hazırlanan rapor ardından savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.

[...] Müfettişler tarafından hazırlanan raporda, oda yönetim kurulunun 2006 yılında Antalya’da bulunan Club Hotel Sera’da oda üyelerine 6 ay boyunca eğitim semineri düzenlenmesi kararı aldığı belirtildi. Raporda, Oda Başkanı Süleyman Yılmaz ve yönetim kurulu üyeleri ’eğitim semineri’ adı altında keyfi harcama yapmakla suçlandı ve "Esas amacın eğitim olmadığı, keza herhangi bir eğitim faaliyetinin yapılmadığı belirlenmiştir" denildi.

[...] Bakanlık Teftiş Kurulu, Konya Bakkallar, Bayiler ve Kuruyemişciler Odası giderlerinin gelirleri aştığını belirledi. Müfettişler 2 bin 314 kayıtlı üyenin bir bölümünün aidatlarını ödemediği, ödenmeyen aidat tutarı ve gecikme zammı toplamının 611 bin YTL’ye ulaştığı, görevdeki yönetim ve denetim kurulu üyelerinden tamamına yakınının odaya yüksek miktarda aidat borçları olduğunu tespit etti.

[...] "Oda ve yüzde 55 hissesi odaya ait olan Konbakbay yönetiminde bulunanların çeşitli usulsüz işlemler gerçekleştirdikleri, harcamalarda keyfi davranıldığı, oda üyeleri menfaatlerinin korunmadığı, şirketin bir şahıs şirketi gibi keyfi ve ortakların kişisel menfaatlerinin ön planda tutulduğu bir anlayışla yönetildiği, dahası organlarda görevli olanların suç konusu olduğu kanaatine uyduğu düşünülen eylemlerinin tespit edilmesinden dolayı suç duyurusu raporu düzenlenerek gereğinin yapılması için Cumhuriyet Savcılığı’na gönderilmiştir."

Bu haberi okuyunca aklıma müteveffa iktisatçı (iktisat nedir) Adam Smith'in mealen "aman bu işadamı, tüccar takımını bir araya getirmeyin, kesin tüketici vatandaş olarak başınıza bir çorap örmek için plan kurarlar” buyurduğu geliverdi. Başkanın bakkal, kuruyemişçi esnafının aidatıyla beş yıldızlı keyif sürmesinden önce, bu odanın varoluş sebebi nedir diye düşünmek lazım. Misal, geçenlerde 5-10 metrekareden büyük olmayan küçük bir simit fırınına uğradım, yekun 1 ytl tutacak siparişlerim hazırlanırken dükkanın duvarlarındaki evraklar dikkatimi çekti. Adamcağızın duvarında bir Atatürk resmi, Ayetel kürsi, karınca duası ve Neşet Ertaş resmi hariç 7-8 tane resmi izin levhası asılıydı. Kimi çıraklık okulundan, kimi belediyeden, kimi fırıncılar odasından, kimi ticaret odasından, maliyeden ve dahi nice adını bilmediğim oda, kurum vs.den imzalı evraklardan duvarda görünen yer kalmamıştı. Oradan çıktıktan sonra ne zaman bir esnaf dükkanına gitsem hep duvardaki izinlere bakarım. Külüstür otomobilimi götürdüğüm eskice bir oto elektrikçisinde de 7 tane resmi evrak saymıştım. (Atatürk resmi ve ayetelkürsi standart).

Yine ucuz olduğu için tercih ettiğim, saçımın musluktan değil bir sürahiden su dökülerek yıkandığı berberin duvarındaki fiyat listesi dikkatimi çekmiş, bu fiyatların altında para alındığı takdirde, duyulursa bazı problemlerin yaşanacağını işitmiş, çeşme suyunun ve soğanın ücretsiz verildiği kurufasulye pilav yediğim 2. sınıf esnaf lokantasında da ustalık belgesi sahibi bir aşçı bulunması gerektiğini öğrenmiştim. İlk anda "esnaf kendi arasında problemlerini azaltmak, ortak hareket etmek için örgütleniyor, aferin" izlenimi uyandıran bu manzarada benim aklımın almadığı yerler var. Misal ben berberliğime güveniyorum, neden ille de bir ustalık belgemin olması gereksin? Saçını berbat ettiğim adam zaten bir daha bana uğramayacaktır. Öte yandan ustalık belgesi olan herkes de iyi berber olacak diye kaide de yok. Yahut, çok iyi ev yemeği yapan bir insan bu yeteneğini ikinci sınıf bir lokanta açarak değerlendirmek istediğinde Milli Eğitimden niye aşçılık belgesi almak zorunda olsun? Vatandaş yemeği beğeniyorsa ne ala. Bu belge fetişizmi sebebiyle bazı insanlar işe gitmeden belgelerini kiralayarak para kazanıyorlar, optisyenlik diploması, aşçılık belgesi filan kiraya veriliyor. Ben hiç dükkanda duran eczacı da görmedim, bütün işleri kalfalar halleder, demek ki belgeler çok zaman bir formaliteden ibaret.

Peki berberin berberler odasına, simitçinin fırıncılar odasına, buralara değilse ticaret odasına kayıt olma mecburiyetinin mantığı nedir? Ticaret odası, tabipler odası, dişçiler odası, mimarlar odası, şu odası, bu odası ne iş yapar? Benim görebildiğim kadarıyla buralarda birtakım insanlar istihdam ediliyor, bazı esnaf da bu kurumların başında, yönetiminde yerel medyada boy gösterip belediye başkanı, meclis üyesi, tutturabilirse milletvekili olma yönünde tatlı bir yarış yapıyorlar. Makam arabası, şova dönük bazı imkanlar da bonus. Üyelik gelirleri, ıvır zıvır evrağa vurulan mühürden alınan paralar, kayıt ücretleri vs. odasına göre epey bir bir hacme ulaşabiliyor. Bireysel yanını geçersek, iktisadi açıdan da sektöre girişi engelleyici, rekabeti baltalayıcı loncaların birer devamı olarak tüketici aleyhine üyelerine bazı menfaatler sağlıyorlar. Bunun için yerelden ulusala siyasilere baskı yapıyor, elde edecekleri çıkarlar karşılığı bürokrat ve siyasilere komisyonlar dağıtıyorlar. Bunları da "ilçe esnafımızı koruyoruz" mantığıyla meşrulaştırıyorlar. Misal yaşadığım şehre dışarıdan sebze getirip pazarın kenarında satmak isteyen yakın bir ilçe çiftçilerine karşı bizim pazarcılar odası (yerli pazarcı mafyasının da devreye girmesiyle) ciddi yaptırımlar uygulamış ve benim ucuz domates yeme hakkımı gaspetmişti. Yine hazır giyim işi yapan esnaf şehre dışarıdan gelip dükkan açan bir vatandaşı ticaret odası yoluyla yıldırmış, adamı memleketine geri kaçırtmışlardı.

Diğer taraftan, ekmeğin, mimari projenin, diş çekiminin, avukatlık ücretinin, muhasebe bedelinin serbestçe müşteriyle konuşulması yerine bir takım listelerde ilan edilmesi çeşitli informel süreçler de doğuruyor. Misal, proje çizdirmek içinmühendise gittiğinizde oda tarifesindeki minimum bedelden devlete ödenmesi gereken vergiler filan hesaplandıktan sonra daha aşağı iş yaptırabiliyorsunuz. Yahut mümkün olan yerde fiş, fatura almadan kayıtdışı iş yapıyorsunuz. Sıkça akla geldiği gibi bu tür oluşumların halk sağlığı, temizlik vs. ile ilgisi yoktur, ya da lafta vardır. Burada bahsi geçen evrakın tamamı rüşvetle, yahut legal yoldan sadece gereken para ödenerek alınabilir. Fırıncılar odası için esas olan filanca fırının ekmeğinin niteliği değil o fırının fiyat kırmaması, aidatını zamanında ödemesidir. Temizlik ve hijyen işine sağlık bakanlığı, zabıta ve Uğur Dündar bakar.

Bu kadar lafın ardından Konyalı esnaf başkanına dönersek, kendisinin beş yıldızlı göbek taşında sergilediği manzara aslında şaşılacak birşey değil. Öncelikle bakkallar, kuruyemişçiler vs. odasının 6 ay boyunca ne eğitimi alacağı, üstelik de bu eğitimin neden Antalya'da alındığı bir yana, üyelerin menfaatinin korunmadığı fikrine pek katılmıyorum. Aklı başında her üyenin hayalinde "ah şu yönetime ben de girsem ve bedavadan göbek taşında iki kese de ben attırsam" hayali vardır. Bu tür meslek odaları birer menfaat şebekesidir ve üyeleri tüketici aleyhine kendi çıkarları peşindedir. Ha, bazı ufak esnaf, benim örneğimdeki simitçi, elektrikçi, berber gibileri aidat, evrak, kırtasiye eziyeti çeker ama biraz irisi dağıtılan ranttan payını kapmak için elinden geleni yapar.

Nitekim gazetede görülen şu hamam manzarası dahi tek başına bendenizin hızla bir bakkal dükkanı açarak bakkallar odasında yükselme azmimi kamçılamıştır. Isınma açısından ilk mesajımı da vereyim: "Bakkallarımız alçak hipermarketlerin yanında inim inim inlemektedir, bunların tamamen kapatılması, mümkün olmazsa hafta sonu çalıştırılmaması gereklidir. Çin mallarına karşı yerli malı kullanılmalı, hükümetimiz bakkallar başta tüm esnafın borçlarını, bağkur primlerini affetmeli, veresiye defterlerindeki alacakları halk adına bakkallara peşinen ödemelidir. Bu konuda bilgilendirici seminerlerin Antalya Sheraton otelinde yapılması tüm bakkal ve kuruyemişçilerimiz açısından önem taşımaktadır. Seminer katılımcılarının yanlarında birer peştemal, ipek kese ve kalıp sabun bulundurması tavsiye edilir."
Read More!