Ahlaki Tehlike ve Populizm

Ben Eksi Iktisat'tan dr jekyll. Evvela Ekonomi Turk okurlarina buradaki ilk yazim sebebiyle mahsus selam ederim. Ahlaki tehlike ve populizm konularindan bahsedecegim bu yazida.

Lafi uzatmadan konuya girelim. Persembe gunku Hurriyet'te Ercan Kumcu'nun yazisi dikkatimi cekti. Kumcu ozetle soyle diyor: Turkiye secim atmosferinde gundemdeki vergi indirimi gibi politikalarla ekonomik disiplini bosluyor. Yurt disindan gelen sermaye bunun uzerini ortuyor. Ancak bunun acisi secimden sonra cikacaktir.

Haydi simdi basit bir asil-vekil (principal-agent) modeli kuralim ve buradaki ahlaki tehlike (moral hazard) problemini analiz edelim. (Ahlaki tehlike ne mi? Tiklayin.)

Asil halk, vekil hukumet, hukumetin secimden once halka verdigi vaatler ve parti programi ise halk ve hukumet arasindaki kontrat olsun. Halkin tek derdi hizmet almak, vekilini de bu amacla seciyor. Ama secilen vekilin bir derdi daha var: bir defa daha secilmek. Diyelim ki vekilin onunde iki tip politika secenegi var: iyi politika ve populist politika. Iyi politika dedigimiz Ercan Kumcu'nun istedigi turden disiplinli politika. Populist politika ise secim oncesinde hukumet vatandasa hizmet veriyormus izlenimi veren kotu politika. Populist politika, Ercan Kumcu'nun belirttigi uzere gelecekte ulkenin makroekonomik dengelerini bozacagi icin aslinda halkin zararina. Dolayisiyla halkin cikari sandikta populist politika uretene ya da onerene degil, iyi politika uygulayacak olana oy vermekte. Ama iyi politika olarak adlandirdigimiz politikalarin olumlu sonuclari genellikle uzun vadede ortaya cikiyor. Dolayisiyla secim oncesi uyguladigi politikalarin iyi sonuclarini gorecek kadar zamani olmayan hukumetin, iyi politika yerine populist politika uygulamaya egilimi oluyor. Ustelik secilme olasiligi azaldikca, populizm egilimi de artiyor. Secilirse de 4 sene daha Allah kerim zaten.

Peki burada mesele ne? Mesele vatandasin iyi politika ile populist politikayi birbirinden ayirt edememesi. Vatandas hukumet populist politika uyguladiginda bunun sip diye farkina varsa hic sorun kalmaz. Populist politika cikarina olmadigi icin hukumetteki partiye bir daha oy vermez. Hukumet de bunu bilecegi icin populizm yapmaz. Ama sorun su ki ortalama bir vatandas hukumetin ne yaptigini duzenli olarak takip etmez ya da yapilanlarin iyi mi kotu mu oldugunu saglikli bir sekilde tahlil edemez. Bu yuzden cogunlukla mevcut ekonomik duruma gore kararini verir. Bu da populist politikanin yolunu acar. Iste vatandasin hukumeti geregince denetleyememesi neticesinde, hukumetin kotu politika uygulama riskinin olusmasi iktisat (Iktisat nedir) literaturunde ahlaki tehlike (moral hazard) denen soruna denk dusuyor.

Peki buna karsi ne yapilabilir? Literaturde bu tur problemlerin ustesinden gelmek uzere yapilan calismalari iceren alana kontrat teorisi deniyor. Pek cok asimetrik bilgi probleminde ortaya cikan verimsizlik, asil ile vekil arasinda yapilan karmasik kontratlarla azaltilabiliyor. Ancak politika soz konusu oldugunda, vatandasin sandiga gidip oy vermekten baska fazla bir gucu olmadigi icin bu imkan sinirli. Yapilabilecek en iyi sey, onceden hukumetin secim zamani populizm yapma imkanlarini kisitlanmaya calismaktir. Mesela merkez bankasi bagimsizligi populizme karsi bir onlemdir. Eger basbakanin faizler inmeli telkinine ragmen merkez bankasi baskani direnebiliyorsa, para politikasindan yana icimiz rahat olabilir. Maliye politikasinda ise isler daha zor. (Devletin ve iktidarin ekonomik gucunun sinirlandirilmasi konusu derin bir mevzu. Devletin bu konulari duzenleyen bir ekonomik anayasasi olmasini savunanlar bile var. Ama simdi oralara girip konuyu dagitmayalim.)

Secim zamani geldiginde ise yapilabilecek tek sey, ekonomide populist politikalarin isaretlerinin izini surmek ve populist politika ureten hukumeti sandikta cezalandirmak. Ama ekonomideki gostergeler tek bir faktore bagli olmadigi icin, onlara bakip bir sonuca varmak zor. Yine de oy kararini vermeden en basitinden secimden once enflasyonun seyrine bir goz atmak faydali olabilir.

Ozetle, secim zamani gelir de iktidarin elinde populizm yapma sansi olursa, tek oyumuzla onu cezalandirmaya calismaktan ve baskalarinin da aynisini yaptigini ummaktan baska yapabilecegimiz pek bir sey yok. O yuzden gerekli kurumsal reformlari hukumetlere onceden yaptirmak gerekiyor. Read More!

Neden Turk Sirketler Daha Iyidir?

Bu soruyu aslinda okuyuculara yoneltip, sizlerin fikrinizi almak istiyorum.

Gecenlerde Koc grubu, Demirdokum'u bir Alman Valliant firmasina satti. Satis gerekcesi olarak da, sectikleri 5 sektore (enerji, finans, gida-parakende, otomotov, dayanakli tuketim-beyaz esya) konsantre olmak istediklerini soylediler.

Konu ile ilgili iki kose yazisi okudum. Ilkinde Ertug Yasar, "Koç da artık Türkiye’de sanayici olarak para kazanamayacağını görüyor ve “Zararın neresinden dönersek kârdır” diye düşünerek değerli markasını satıyor ve çıkıyor." diyordu. Her satisda, bir alici bir satici olduguna gore, neden Koc, sanayiden para kazanilamayacagini dusunurken, Valliant tersini dusunuyor anlamis degilim.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar    Sosyalizm Nedir


Benim asil sorum Tevfik Gungor'un yazisi ile ilgili olacak. Bu satisan rahatsiz oldugunu soyleyen Tevfik Gungor soyle diyordu: "Bir kere satılan şirketin başında "Türk" kelimesi vardı. Bu şirketin hakim ortağı, kurucusu Koç Grubu idi ama bu şirket bir Türk şirketi idi. Bu şirketin büyümesinde Türk tüketicisinin ödediği faturaların payı, Türk banka sisteminin katkısı var."

Sizce bir sirketin Turk sirketi olmasi, bir Turk tarafindan yonetilmesi, size, ulkemize ne bakimlardan ekstra bir fayda saglar? Benim aklima dort sey geliyor:

1. Turkler, Turkiye'deki sirketleri yabancilardan daha iyi yonetir (en iyi teknoloji, en verimli uretim vs.)

2. Turkler, sirket yonetiminde halkimizin menfaatini dusunur. Kalite mal uretirler, dusuk fiyatla satarlar, cok isci calistirirlar, cok maas verirler, elde ettikleri karlar ile okul, hastahane, parklar, bahceler yaparlar. Yabancilar ise sadece karlarini en yuksek duzeyde tutmak isterler.

3. Turkler, sirket yonetiminde ulkemizin menfaatini dusunur (daha cok uretim, daha cok yatirim vs.). Gerektiginde, ulkemizi, devletimizi sirketlerinin uzerinde tutarlar. Devletimizin cikarlari soz konusu olunca, her turlu isbirligine aciktirlar.

4. Sirketlerin, Turklerin elinde olmasi gururumuzu oksar; kendimizi daha iyi hissederiz.

Siz ne dersiniz? Sirketlerin basinda Turklerin olmasini tercih mi edersiniz, yoksa etmez misiniz. yoksa sizin icin fark etmez mi? Eger cevabiniz pozitif ise, neden birey olarak bizim icin ve daha genel anlamda ulkemiz icin daha iyidir? Read More!

Cin Borsasi ve Ekonomi Haberleri

Subat 2012 vadeli enflasyona endeksli kagitlarin faizi %9.94 cikmis, benzer vadeye sahip nominal faizler ise %17 civarinda seyrediyor. Demek ki son 3 ayda enflasyon beklentilerinde pek bir degisiklik olmamis, gelecek 5 yilda ortalama enflasyonun %7 civarinda beklendigini soyleyebiliriz. Bu arada benzer vadeya sahip eurobond faizleri ise %6; bunun ne anlama geldigini siz aciklayin.

Ote yandan Cin borsasi (Borsa Yorumları) bugun %7 dusmus, bence balonun patlamasi icin daha erken.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar    Sosyalizm Nedir

Dunya Bankasi baskanligina bizim de tahmin ettigimiz gibi bir Amerikali getiriliyor. Ama Beyaz Saray'a yakin kaynaklarin "Zoellick olmasaydi kesin Kemal Dervis baskan olurdu, burun farkiyla kacirdi" seklinde ifadelerde bulundugu kulagimiza geldi. Read More!

Benim demokrasim senin demokrasini döver

Okurlarımız maalesef çok tembel çıktı. Laf salatasıyla tartışmaya gelince maşallah günlerce devam edecek kadar enerjileri var. Yazılarımızın ana fikrine falan aldırmayıp, tıpkı siyasetçi hukukçuların anayasa maddelerine yaptıkları gibi, her cümlemizi didik didik edip kendi işlerine gelecek bir tarafa çekmesini çok iyi biliyorlar. Verdiğimiz rakamları kıyasıya eleştirmesini de pek güzel beceriyorlar. Fakat tartışma zenginleşsin diye iki rakam da siz bulup gelin deyince ortadan toz oluveriyorlar. İki gündür devam eden şu demokrasi tartışması sırasında R. Mutt Bey hangi ülkelerde ne kadar demokrasi var bir listesini çıkarın da görelim diye bir laf etti. Biz de kendisinden bu konuyu çok merak ediyorsa bi zahmet Freedom House'ın sayfasına gidip oradan bu bilgileri getirmesini rica ettik. Ondan sonra R. Mutt Bey'i ara ki bulasın. Peki o zaman alın bu bilgiyi de size biz verelim.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar    Sosyalizm Nedir

Demokrasi elbette ölçülmesi kolay bir şey değil. Fakat Freedom House ülkelere politik haklar (PF) ve sivil özgürlükler (CL) isimli iki kategori altında 1-7 arasında puanlar vererek bir anlamda demokrasi düzeylerinin tespit edilmesini sağlıyor. Bir önceki yazımızdaki tavsiyemize uyup da demokrasi ve kalkınma ilişkisi konusundaki literatüre göz atanlar, Freedom House'ın bu verilerinin bu amaçla kullanımının olduğunu görmüştür. Freedom House, ülkeleri, verdiği PF ve CL puanlarının ortalamasını alarak, özgürlük düzeylerine göre sınıflandırıyor. Bu sınıflandırmada 1-2.5 arasında puana sahip olan ülkeler özgür, 3-5 arası puana sahip olan ülkeler kısmen özgür, 5.5-7 arası puana sahip olan ülkeler ise özgür değil şeklinde tanımlanıyor. Ben eldeki son veriler olan 2005 yılı verilerine dayanarak, bu puanlardan yararlanarak, ülkelerin demokrasi düzeylerini % cinsinden hesapladım (bu hesabı nasıl yaptığımı ev ödevi olarak size bırakıyorum). Sonra da aşağıda gördüğünüz listeyi oluşturdum. Resmi olarak demokrasi gözüken Mısır, Cezayir, Kore ve Tayland'da demokrasinin ne düzeyde olduğunu merak edenler bu listeye bakıp meraklarını giderebilirler.


Ülkelerin demokrasi düzeyleri (2005, %)

Andorra ………. 100
Australia ………. 100
Austria ………. 100
Bahamas ………. 100
Barbados ………. 100
Belgium ………. 100
Canada ………. 100
Cape Verde ………. 100
Chile ………. 100
Costa Rica ………. 100
Cyprus (Greek) ………. 100
Czech Republic ………. 100
Denmark ………. 100
Dominica ………. 100
Estonia ………. 100
Finland ………. 100
France ………. 100
Germany ………. 100
Hungary ………. 100
Iceland ………. 100
Ireland ………. 100
Italy ………. 100
Kiribati ………. 100
Latvia ………. 100
Liechtenstein ………. 100
Lithuania ………. 100
Luxembourg ………. 100
Malta ………. 100
Marshall Islands ………. 100
Mauritius ………. 100
Micronesia ………. 100
Nauru ………. 100
Netherlands ………. 100
New Zealand ………. 100
Norway ………. 100
Palau ………. 100
Poland ………. 100
Portugal ………. 100
San Marino ………. 100
Slovakia ………. 100
Slovenia ………. 100
Spain ………. 100
St. Kitts & Nevis ………. 100
St. Lucia ………. 100
Sweden ………. 100
Switzerland ………. 100
Taiwan ………. 100
Tuvalu ………. 100
United Kingdom ………. 100
United States ………. 100
Uruguay ………. 100
Belize ………. 92
Bulgaria ………. 92
Ghana ………. 92
Greece ………. 92
Grenada ………. 92
Israel ………. 92
Japan ………. 92
Monaco ………. 92
Panama ………. 92
South Africa ………. 92
South Korea ………. 92
St. Vincent & Grenadines ………. 92
Antigua & Barbuda ………. 83
Argentina ………. 83
Benin ………. 83
Botswana ………. 83
Brazil ………. 83
Croatia ………. 83
Dominican Republic ………. 83
Mali ………. 83
Mexico ………. 83
Mongolia ………. 83
Namibia ………. 83
Romania ………. 83
Samoa ………. 83
Sao Tome & Principe ………. 83
Suriname ………. 83
Vanuatu ………. 83
El Salvador ………. 75
India ………. 75
Indonesia ………. 75
Jamaica ………. 75
Lesotho ………. 75
Peru ………. 75
Senegal ………. 75
Serbia & Montenegro ………. 75
Trinidad & Tobago ………. 75
Ukraine ………. 75
Albania ………. 67
Bolivia ………. 67
Colombia ………. 67
East Timor ………. 67
Ecuador ………. 67
Georgia ………. 67
Guyana ………. 67
Honduras ………. 67
Kenya ………. 67
Macedonia ………. 67
Madagascar ………. 67
Nicaragua ………. 67
Niger ………. 67
Papua New Guinea ………. 67
Paraguay ………. 67
Philippines ………. 67
Seychelles ………. 67
Solomon Islands ………. 67
Sri Lanka ………. 67
Thailand ………. 67
Turkey ………. 67
Bosnia-Herzegovina ………. 58
Fiji ………. 58
Guinea-Bissau ………. 58
Moldova ………. 58
Mozambique ………. 58
Sierra Leone ………. 58
Tanzania ………. 58
Bangladesh ………. 50
Burkina Faso ………. 50
Burundi ………. 50
Comoros ………. 50
Guatemala ………. 50
Liberia ………. 50
Malawi ………. 50
Malaysia ………. 50
Nigeria ………. 50
Tonga ………. 50
Venezuela ………. 50
Zambia ………. 50
Armenia ………. 42
Central African Republic ………. 42
Gambia, The ………. 42
Jordan ………. 42
Kuwait ………. 42
Kyrgyzstan ………. 42
Lebanon ………. 42
Morocco ………. 42
Singapore ………. 42
Uganda ………. 42
Afghanistan ………. 33
Bahrain ………. 33
Congo (Brazzaville) ………. 33
Djibouti ………. 33
Ethiopia ………. 33
Gabon ………. 33
Mauritania ………. 33
Yemen ………. 33
Algeria ………. 25
Angola ………. 25
Azerbaijan ………. 25
Bhutan ………. 25
Brunei ………. 25
Cambodia ………. 25
Chad ………. 25
Egypt ………. 25
Guinea ………. 25
Iraq ………. 25
Kazakhstan ………. 25
Maldives ………. 25
Nepal ………. 25
Oman ………. 25
Pakistan ………. 25
Qatar ………. 25
Russia ………. 25
Rwanda ………. 25
Tajikistan ………. 25
Togo ………. 25
Tunisia ………. 25
Cameroon ………. 17
Congo (Kinshasa) ………. 17
Cote d'Ivorie ………. 17
Iran ………. 17
Swaziland ………. 17
United Arab Emirates ………. 17
Vietnam ………. 17
Belarus ………. 8
China ………. 8
Equatorial Guinea ………. 8
Eritrea ………. 8
Haiti ………. 8
Laos ………. 8
Saudi Arabia ………. 8
Somalia ………. 8
Zimbabwe ………. 8
Burma ………. 0
Cuba ………. 0
Libya ………. 0
North Korea ………. 0
Sudan ………. 0
Syria ………. 0
Turkmenistan ………. 0
Uzbekistan ………. 0

Kaynak: Freedom House ve de Ekodok


Gördüğünüz gibi Türkiye'de demokrasi düzeyi yüzde 67 görünüyor. Türkiye Freedom House'ın sınıflandırmasına göre kısmen özgür ülkeler arasında. Peki Türkiye'de yıllar itibariyle demokrasi düzeyi nasıl seyretmiş? Freedom House'ın verileri 1972 yılına kadar geri gidiyor. O zamandan beri Türkiye'nin demokrasi düzeyinin ne yönde seyrettiğini de aşağıdaki tabloda veriyoruz.


Türkiye'de yıllara göre demokrasi düzeyi (%)

1972 ………. 58
1973 ………. 67
1974 ………. 75
1975 ………. 75
1976 ………. 75
1977 ………. 75
1978 ………. 75
1979 ………. 75
1980 ………. 33
1981 ………. 42
1982 ………. 42
1983 ………. 42
1984 ………. 50
1985 ………. 50
1986 ………. 58
1987 ………. 67
1988 ………. 67
1989 ………. 67
1990 ………. 67
1991 ………. 67
1992 ………. 67
1993 ………. 50
1994 ………. 33
1995 ………. 33
1996 ………. 42
1997 ………. 42
1998 ………. 42
1999 ………. 42
2000 ………. 42
2001 ………. 42
2002 ………. 58
2003 ………. 58
2004 ………. 67
2005 ………. 67

Kaynak: Freedom House ve de Ekodok


Alın size 24 drajelik kutuda hap gibi bir bilgi. Yalnız dikkat edin hepsini aynı anda almayın, alkolle birlikte kullanmayın. Yoksa mazallah beyninizde hasara yol açabilir. Sonra söylemedi demeyin. Read More!

You are fooling yourself, we are living in a dictatorship



Arbitraj Nedir    Broker Nedir    Altın Yorumları    Portföy Nedir    Petrol Fiyatları    Nükleer Santraller    Sosyalist Nedir

Strange women lying in ponds distributing swords is no basis for a system of government. Read More!

İdeolojik yazı böyle olur

Bazı okuyucularımız nedense bizim ideolojik yazılar yazdığımız görüşünde (önceki yazımın yorum kısmına bakın). Benim bildiğim ideolojik yazı siyasi görüşlerini karşısındakine kabul ettirmek için gerçekleri çarpıtmakla olur. Ben kendi adıma böyle yazılar yazdığım görüşünde değilim. Çünkü herhangi bir konu hakkında yazı yazmadan önce o konudaki literatürü gözden geçiriyor ve verileri de inceleyip ondan sonra bir görüş ortaya koyuyorum. Size ideolojik yazı nasıl olur onu göstereyim.

Arbitraj Nedir    Broker Nedir    Altın Yorumları    Portföy Nedir    Petrol Fiyatları    Nükleer Santraller    Sosyalist Nedir

"SADAKA ekonomisi" özellikle büyük kentlerimizde uygulanıyor. İnsanları işsiz bıraktılar, açlığa terk ettiler. Onların çalıştığı yerleri özelleştirme adı altında yerli işbirlikçilerine, partili yandaşlarına, eşlerine dostlarına, çoluk çocuklarına, yabancılara peşkeş çektiler. Milyonlarca insanımız işinden gücünden oldu.

Şimdi onlara hızla kömür ve gıda paketleri dağıtılıyor. İki kilo kuru fasulye, iki kilo bulgur, bir kutu salça, en ucuzundan bir şişe margarin falan!.. Kendi yemeyecekleri şeyler.

İşin acınacak yanı, yüzlerce milyon dolar tutan kömür paraları için "taş gibi" bütçelerinde para yok. Geçenlerde Resmi Gazete’de kararname yayınladılar ve dağıtılacak yüz binlerce ton kömürün parasının 2008 bütçesinden ödenmesini öngördüler!

Oy avcılığının faturasını da devlete kestiler.

Hem de sorumsuzluğun ve insafsızlığın en büyüğünü sergileyip bu büyük parasal yükü gelecek hükümete bıraktılar.

* * *

Sadaka ekonomisinin en büyük bölümü, kentlerde ve fakir semtlerde belediyeler eliyle yürütülüyor. Böylece, bu yüzlerce trilyonluk alımlarda yeni bir yolsuzluk-vurgun-hortum kapısı açılıyor. Bazı yörelerde hırsız belediye başkanları, parasını sanki ceplerinden veriyormuş gibi paketlerin üzerine kendi isimlerini yazdırmaktan da utanmıyor.

Vatandaşlarımız bu avantayı almak için kapılarda bekleşiyor, torpil arıyor.

Önce işsiz bırak, sonra sadaka vererek kitleleri uyut!.. Bazılarına bu yardımlar karşılığında oylarını sana verecekleri konusunda yemin ettir!

AB adayı diye yutturdukları Türkiye’den gerçek tablolar işte böyle. Bunu yaratanlar acaba utanıyor mu? Tam tersine, onlar fakir fukarayı bu yolla sömürüp oy toplama peşinde.

Müslümanlık bu mu? Yazıklar olsun.

(Emin Çölaşan, Hürriyet, 29.5.2007)

İdeoloji bu yazının neresinde diyenlere TÜİK'in sayfasına kadar gidip işgücü piyasası verilerini incelemelerini tavsiye edeceğim. Read More!

Basin'da Ekonomi Bloglari

Vatan Gazetesini de cikaran grubun ekonomi ve borsa dergisi olan Tekborsa bu hafta ekonomi bloglari uzerine 3 sayfalik bir haber yapmis. Maalesef websitelerine yazilari koymuyorlar, o yuzden bu yaziya ulasmak icin dergiyi almak zorundasiniz. Blogun sozcusu olarak bir tanidigimin ismini ve resmini kullandim (evet, hic bir ucret odemedim yine. Tek sart olarak blogda bu durumdan bahsetmemi istedi ama). Kimligimi ogrenmek isteyen okuyucularimiz hala 490 YTL'lik bagisi TEGV'e yapmak durumundalar maalesef.

Bütçe Nedir    iktisat Nedir    Borsa Yorumları    Kredi Faiz Oranları    Türkiyede Ödenen Vergiler, Vergi Türleri

Isin esprisi bir yana, kimligimi niye aciklamamayi sectigimi aciklayayim:
1. Turkiye'de bir suru manyak insan var. Yazdiklarimizi begenmeyen bir tane kose yazari tutup bizi mahkemeye verip bir suru gereksiz bas agrisi yaratma yolunu secebilir.

2.Yazdiklarimizi begenmeyen kraldan cok kralci bir savci Turk ordusuna, Turkluge, vatana, ota bo.a muhalefet kanununa muhalefetten 20-50 yil arasinda agirlastirilmis hapis cezasi istemiyle dava acabilir. Turkiye netice ifade ozgurlugu olan bir ulke degil (ama istediginizi dusunmekte ozgursunuz!!!)

3. Belli mi olur, yarin bir gun politikaya atilmayi istersiniz veya medyada yazar olma durumunuz olabilir. Eski yazilariniz aleyhinizde delil olarak kullanilip insanlar ekmeginizle oynayabilirler. Niye? Gecmiste vicdaninizin sesini dinleyip dogrulari bir blogda anlatmayi sectiginiz icin.

4. Kimligim gercekten de bilmek isteyenler icin degeri olmayan bir bilgi. Bundan 3 ay once Asaf Akat ile atisirken kimligimi gizlememden sikayet ediyordu. Ben de kendisine "madem ogrenmek istiyorsun, bastir parayi al bilgiyi" dedim. Bir ekonomiste bundan daha iyi bir cevap veremezsiniz. Adam aninda marjinal cost marjinal fayda analizi yapti ve neticede TEGV'e 0 YTL, evet yanlis okumadiniz, sifir YTL bagis yapti. Demek ki laf olsun torba dolsun diye mizmizlaniyormus ismimi gizlememden.

5. En onemli nedenlerden bir tanesi bu. Turkiye'de manyak mi yok demistim. Bir kez daha diyeyim, manyagin biri cikar vurur adami. Turkiye adam gibi adamlarin yasadigi bir ulke olsaydi, biz de adam gibi cikar gercek ismimizi kullanarak yazi yazardik.

Savcilar ulkeyi pisletenler yerine ulkeyi temizleye calisanlarla mucadele ettigi muddetce biz de "takma" isimlerle "esasli" yazilar yazmaya devam edecegiz. Saygilarimla,

Sari Cizmeli Memmed Aga Read More!

Borsada satisa gecme zamani geldi mi?

Borsada satisa gecme zamani geldi mi diye merak edenler su grafige bir baksinlar. Amerika borsasinda (S&P Endeksine gore) 1950-2006 arasi aylik kazanc aylik bazda nasil olmus, asagidaki grafik bunu gosteriyor. Bu konu ile ilgili bir yazi The Big Picture isimli blogda var:


Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir. Read More!

Ben diktatörün zeki, çevik ve ahlaklısını severim

Geçenlerde Barış'ın bir yazısına yorum yazan bir okurumuz şu iki soruyu sormuştu:

1- Türkiye bir süre daha tek partili sistemle devam etseydi, bugün daha az mı gelişmiş olurdu?
2- TSK'nın bugünkü ekonomik geri kalmışlığımızda ne gibi bir rolü vardır?

Yalnız bu soruları masumane bir şekilde yani konu hakkında bir fikri yokmuş da öğrenmek istiyormuş gibi sorduğunu sanmayın. Oradaki tartışmadan anladığımız kadarıyla bu arkadaş birinci sorunun cevabının hayır, ikinci sorunun cevabının ise hiçbir rolü yoktur şeklinde olduğunu düşünüyordu. Hatta Türkiye'nin otokratik bir yönetim altında bugünkünden daha gelişmiş bir ülke olacağına inanıyor gibiydi.

Devlet Nedir    UNESCO Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Enflasyon Nedir  Aritmetik Ortalama Nedir  Forex Nedir

Barış orada kendisine kısa ve net cevaplar verdi. Ben ise daha bu soruları görür görmez, bu konu ile bir ara ilgilenmiş olduğum için, daha ayrıntılı bir cevap vermeyi kafaya koymuştum. Fakat öncelikle bu konudaki bilgilerimi tazelemem ve ayrıca bazı hesaplar yapmam gerekiyordu. Bunun için ise o sırada zamanım yoktu. Neyse, kısmet bugüneymiş. Şimdi kendisine daha ayrıntılı bir cevap vereceğiz.

Geçenlerde benim bir yazıma yorum yazan bir okuyucumuz ise kısaca "Bütün yazarlar tukaka ve ekonomiden bir tek siz anlıyorsunuz öyle mi" diyerek bize çıkışıyordu. Valla bu konuda karar vermek bize değil okuyuculara düşer ama ben ülkemizdeki köşe yazarlarının çoğu ile bizim aramızdaki farkı kısaca anlatayım. Birincisi, biz dürüstüz. Ekonomi büyüyor ise büyüyor diyoruz. Yazı yazarken ekonomideki göstergeleri siyasi görüşlerimize göre eğip bükmüyoruz. İkincisi de bilgilerimiz hem daha taze hem de kendimizi sürekli yeniliyoruz. Ülkemizdeki köşe yazarlarının çoğunun yaptığı gibi okulda öğrendiğimiz modası çoktan geçmiş ve yanlış olduğu ortaya çıkmış fikirleri savunup durmuyoruz.

İşte bu okurumuzun kalkınmanın ancak otokratik bir yönetim ile olabileceği fikri de modası çoktan geçmiş fikirlerden biri. Bundan 20-30 yıl kadar önce iktisat (Iktisat nedir) literatüründe hakim görüş gerçekten de böyleydi. Bu görüş de temelini daha çok Güney Kore gibi otokratik rejimlere sahip Asya ülkelerinde görülen hızlı büyümeden alıyordu. Fakat özellikle Doğu Bloku'nun çöküşünden sonra bu konudaki görüşler değişmeye başladı. Çünkü yıllarca demokrasiden nasibini almadan yaşayan bu bloktaki ülkelerin ekonomik açıdan felaket bir durumda olduğu görüldü. Bundan sonra iktisatçılar kafalarını kaldırıp dünyanın diğer köşelerine de daha dikkatli baktılar ve Ortadoğu'da, Güney Amerika'da ve Afrika'da da demokrasiden nasibini almamış ülkelerin nasıl bir yoksulluk içinde olduğunu gördüler. Ve böylece sadece Asya ülkelerindeki duruma bakarak kalkınma için otokratik bir yönetim gerekir demenin pek de doğru olmayacağını anladılar. O zamandan beri yapılan ampirik çalışmalar genelde demokrasiden fedakarlık etmenin kalkınma açısından birşey kazandırmadığı şeklinde sonuç veriyor. Hatta demokrasinin kalkınmaya faydası olduğunu ortaya koyan çalışmalar da var. Bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenler şu çalışmalara (bir, iki, üç) göz atabilir.

Bu konudaki literatürü böyle kısaca özetledikten sonra Türkiye'deki duruma gelelim. Gelişmişlik ve kalkınma aslında sosyal ve kültürel boyutları da olan bir kavramdır ama iktisatçılar bunu kısaca kişi başına milli gelirdeki artışla somutlaştırmıştır. Aşağıda Türkiye'nin kişi başına milli gelirinde cumhuriyet döneminde gerçekleşen değişim oranlarını görüyorsunuz. Grafikteki büyük gri alan tek parti iktidarı dönemini (1923-1949) gösteriyor. Diğer gri alanlar ise 1950'de demokrasiye geçildikten sonra gerçekleşen askeri müdahaleler sonrasında yeniden demokrasiye geçilene kadarki dönemleri gösteriyor. Bunlardan ilki olan 1960-61 dönemi ile üçüncüsü olan 1981-83 döneminde askerler resmen yönetime el koymuştu. 1971-73 döneminde ise askerler yönetime el koymamıştı ama verdikleri muhtıradan sonra parlamentoda çoğunluğa sahip olan AP hükümetten çekilmiş ve 1973 yılında yapılan seçimlere kadar ülkeyi teknotratların ağırlıkta olduğu hükümetler yönetmişti. 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007'de ise askerlerin bizzat yönetime el koyması ya da teknotrat hükümetlerinin kurulması gibi bir durum olmadığı için bunları demokrasinin askıya alındığı dönemler olarak görmüyoruz.


Şimdi de yaptığımız bazı hesapların sonuçlarını verelim. Cumhuriyet döneminin tamamında kişi başına milli gelirde yaşanan yıllık ortalama reel artış % 2.56 imiş. Bu oran tek parti iktidarı döneminde yani 1923-49 arasında % 2.46, 1950 sonrası dönemde ise % 2.60 olarak çıkıyor. Şimdi buradan birinci sorunun cevabı çıkıyor. Tek parti iktidarı döneminde kişi başına milli gelirdeki artış daha düşük olduğuna göre, demek ki bu dönem devam etseydi bugün Türkiye daha az gelişmiş olurdu. Ne kadar daha az? Onu da hesapladım. 2006 yılı itibariyle kişi başına milli gelirimiz % 7 daha düşük olacakmış.

Durun daha bitmedi. 1950-2006 döneminde kişi başına milli gelirde yaşanan yıllık ortalama reel artışın % 2.60 olduğunu biraz önce söyledik. Fakat bu dönemi demokrasinin askıda olduğu ve işlediği yıllar olarak ikiye bölersek karşımıza şu sonuçlar çıkıyor. Kişi başına milli gelirde yaşanan ortalama artış demokrasinin işlediği yıllarda % 2.75 iken, demokrasinin askıya alındığı yıllarda % 1.64'e düşüyor. Buradan da ikinci sorunun cevabı çıkıyor. Demek ki askeri müdahalelerin bugünkü ekonomik geri kalmışlığımızda bir etkisi varmış. Ne kadar etkisi varmış? Askeri müdahaleler olmasaydı bu dönemlerde de büyümenin demokrasinin işlediği dönemlerdeki düzeyde olacağını varsayarak hesap yaptığımızda 2006 yılındaki kişi başına milli gelirin % 9 daha yüksek olacağını buluyoruz.

Yine bitmedi. Bundan sonra bir de Türkiye'nin demokrasiyle yönetildiği dönemlerdeki % 2.75'lik kişi başına milli gelir büyümesini ele alarak cumhuriyet dönemi boyunca demokrasiyle yönetilseydik bugünkü kişi başına milli gelirimizin ne kadar olacağını hesapladım. Bu hesabın sonucu da eğer hep demokrasiyle yönetilseydik 2006 yılında kişi başına milli gelirin yüzde 18 daha yüksek olacağını gösterdi.

"Bize şöyle kodu mu oturtacak akıllı bir diktatör lazım" söylemi ben çocukken oldukça popüler bir söylemdi. Uzun zamandır duymadığım bu söylemi son zamanlarda yeniden duymaya başladım. Fakat maalesef dünyada öyle zeki, çevik ve ahlaklı diktatörlere pek rastlanmıyor. Saddam örneğinde olduğu gibi bazılarında bu vasıfların hiçbiri bulunmuyor ve bunlar macera peşinde koşarak ülkelerini mahvediyor. Bazıları da öyle büyük güçlere bulaşmayacak kadar zeki oluyor ama ahlaktan yana pek nasipli olmadıkları için ülkelerinin zaten kıt olan kaynaklarını İsviçre'deki kişisel hesaplarına akıtıyor. Velhasıl ne kadar sorun yaratırsa yaratsın genelde en kötü demokrasi bile otokratik rejimlere 5 çekiyor. Read More!

Yanlış Kalkınma Modeli

Ben Densiz. Ekonomi-Turk'e çeşit katmak için buradayim. Aşağıdaki ilk yazımdır.

Manipülasyon Nedir  Borsa Nedir  Hisse Senedi Nedir  Kırmızı Başlıklı Kızın Hikayesi  IMF Nedir    Ekonomi Nedir    Kalite Nedir

  • Yüksek tempolu ekonomik büyümeye rağmen istihdam artışı sağlanamamaktadır.
  • Aşağıdaki tablo, sorunu tüm çıplaklığıyla sergilemektedir.
  • Ortalama büyümenin %9 olduğu bir dönemde bile ortalama istihdam artışı %1'in altında kalmıştır.
  • Yüksek hızlı büyüme konjonktürü içinde olmasına rağmen ekonomi istihdam yaratamamaktadır.
  • Yani, “istihdamsız büyüme” sergilemektedir.
  • Bazı iktisatçıların (Iktisat nedir) “kalitesiz büyüme” diye de niteledikleri bu yapısal çarpıklık icinde cari ödemeler dengesizliği ve işsizlik birbirine bağlı sorunlar olarak tezahür etmektedir.

    Tablo 1:
    1990-2002 arası

    Büyüme hızı: ..........................% 9.3
    Sanayide büyüme hızı: .................%11.2
    Istihdam artışı: ......................% 0.8
    Sanayide istihdam artışı: ...........- % 1.1
    Hizmetlerde istihdam artışı: ..........% 4.6

    Tablo 2:
    2002-2005 arası

    Büyüme hızı: ..........................% 9.3
    Sanayide büyüme hızı: .................%11.1
    Istihdam artışı: ......................% 0.9
    Sanayide istihdam artışı: ............. ...
    Hizmetlerde istihdam artışı: .......... ...


Pardon, yukarıda hangi ülkeden bahsettiğimi söylemeyi unuttum:

Çin !

________________________________
Türkiye için ise rakamlar 2002-2006 arası:

Büyüme hızı: ................................% 7.2
Sanayide büyüme hızı: .......................% 8.1
Istihdam artışı: ............................% 0.8
Sanayide istihdam artışı: ...................% 3.2
Hizmetlerde istihdam artışı: ................% 4.2
Read More!

Borsadaki Riskler ve Salih Baba

Salih Neftci'nin yazilarini takip etmek bir gram seker icin bir kilo keciboynuzu cignemek gibi birsey. Cogu zaman bos, yanlis, okuyucuyu da yanlis davranislara sevkeden yazilar yaziyor. Mesela bundan iki ay once Amerikan gayrimenkul piyasasinin gocecegini okuyucularina soyle duyuruyordu:

Manipülasyon Nedir  Borsa Nedir  Hisse Senedi Nedir  Kırmızı Başlıklı Kızın Hikayesi  IMF Nedir    Ekonomi Nedir    Kalite Nedir

"Mortgage firmalarının karşı karşıya oldukları zorluklar ve bu zorlukların diğer kredi alt sektörlerine yansıyacağı beklentisi geçen hafta Amerika’da birden güçlendi. Amerika’da bazı çevreler... ’Korkmayın bir şey olmaz yaşananlar sadece bir sektörle sınırlı’ şeklinde açıklamalar yapsa bile, son 3-4 günde ciddi diye bilinen bazı oyuncular bunun tersi görüşte. Bu görüşler Amerikan toplumunun önemli bir kısmınca izlenmiş bulunuyor.
Biz belirsiz bir süre için Amerika’da ev satışlarının birden duracağını düşünüyoruz. Bir ülkede sabah akşam ‘Ev fiyatları 3-4 yıl daha düşecek’ diye söylenirse kim gider bugün ev alır? Sadece çaresiz olanlar... Amerikan ekonomisi emlak piyasası üzerinde duruyordu. Bu piyasa şimdi göçme yolunda. Yatırımların ve tüketim harcamalarının nereye gedeceğini siz düşünün. Emerging piyasalar açısından kötü bir haber. "

Ben Neftci'nin 2 ay once ne dedigini aciklayayim. Amerika'da konut satislari cok buyuk oranlarda dusecek, yatirimlar ve tuketim harcamalari gocecek, bu da Amerikan ekonomisini resesyona sokacak. Bu da bizi (Turkiye'yi) olumsuz etkileyecek.

Aradan iki ay gecti. Nisan ayinda (Salih Neftci yukaridaki karamsar yorumu yaptiktan 10 gun sonra baslayan Nisan ayinda) yeni yapilan evlerin satisi 14 yillik rekoru kirarak bir ayda %16.2 yukseldi. Hani ev satislari bicakla kesilmis gibi azalacakti Salih Baba!!

Yanlis anlasilmasin, Asaf Savas Akat gibi bir aylik verilere bakarak bir yillik tahmin yapacak kadar acemi degiliz. Amerika'da gayrimenkul sektorundeki duraklamanin sonu gelmis degil. Ama ortada daha once de ifade ettigimiz gibi bir balon yoktur. Fiyatlar bazi bolgelerde yuksektir, bu bolgelerde %10 civarinda bir fiyat dususu gorebilirsiniz, ama ulke genelinde balon diye tabir edilecek %20'lik fiyat dususleri gormeyi bekliyorsaniz uykunuzdan uyanin derim. Karamsar tahminler sadece Salih Baba'ya haiz degil, yine Mart ayinda Nouriel Roubini ve Paul Krugman gibi ekonomistler de benzer karamsar yorumlari yapiyorlar. Hepsiyle sene sonunda hesaplasacagiz. (Bir okurumuz cok bilmis bir tavir takindigimizi belirtmis, haklidir, birisi size gelip de Fenerbahce Kartalspor'dan 5 yiyecek diye gerizekali bir tahminde bulunursa siz ne yapardiniz?)

Buraya kadar yazdiklarimizin sonra bize "bir gram seker nerede?" diye soracaksiniz diye tahmin ediyorum. Bizim cogunlukla iyimser tahminler yaptigimizi da biliyorsunuz. Bugun biraz tonumuzu degistirecegiz.

25 Mayis tarihli yazisinda Salih Neftci bu sefer bizim de katildigimiz ciddi bir riske isaret ediyor (gerci kendisi 3 ay once de bu riske isaret ediyordu ama biz simdi katilmaya basladik): Cin hisse senedi balonu. Gerci ayni yazida "Dışarıda işler iyi gidiyor. Hem de çok iyi. Dow Jones rekorlarına şimdi de S&P 500 endeksinin olası rekorları eklendi." demesine ragmen kendisinin iki ay once yaptigi tahminlerin şişmesinden hic bahsetmiyor!!

Cin hisse senedi balonuna gelecekte daha detayli deginiriz. Bizim piyasalarin onundeki ikinci risk ise Merkez Bankasinin faizleri uzun sure degistirmeme olasiligi. Merkez Bankasi baskanini tanimiyorum, karakteri hakkinda bir fikrim yok. Sene basinda hukumetin secimler oncesinde Merkez Bankasina baski yapacagini, Mayis ayindan itibaren dusecek enflasyon oranlariyla birlesince bu baskinin olumlu sonuc verecegini dusunuyordum. Birincisi secimler erkene alindi, ikinci enflasyon beklendigi olcude dusmuyor, ucuncusu Merkez Bankasi bekledigimden daha cetin ceviz cikti (olumlu bir sey). Neticede faiz oranlari benim bekledigim sekilde dusmeyebilir. Ote yandan faizler hala vergi sonrasi %17 gibi bir getiriye sahip, burun kivirilacak cinsten degil, hatta enflasyona endeksli bonolar da 5 yil vadeli yatirim olarak dusunulebilir. Ayrica hukumet de secim oncesi populizmde 5. vitese takmis gidiyor, butce aciklari hedeflenen 15 milyar YTL yerine bizim tahminimiz olan 25 milyar YTL seviyesinde gerceklesecek gibi gorunuyor. Tum bunlari alt alta koyunca bu sene icerisinde bizim borsanin 60000'e ulasamayacagi sonucunu cikariyorum.

Tum bu nedenlerden dolayi portfoyumde %85 agirlik verdigim borsa yatirimlarinin agirligini dusurme yonunde kesin kararimi vermis bulunuyorum. Bir senesini dolduran butun kagitlarimi pazartesiden itibaren yavas yavas satmaya baslayacagim. Boylece uc aydir kendi icimde yaptigim tartismalara da noktayi koymus bulunuyorum.

Bu konu ile diger alakali bir yazi ise Borsa Nasıl Oynanır? En Sağlam Tüyolar baslikli yazimizdir. Read More!

Döviz Rezervi Ne Kadardir?

Bir okuyucumuz döviz rezervi ne kadardirkonusunda aşağıdaki maili göndermiş, paylaşıyorum:

Su haberi gordunuz mu? Turkiye'nin is gazetesi Referans diyor ki:

İspanya'nın yabancı para rezervi mum gibi eridi.

Cari açık oranı gayrısafi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 9,5'ine çıkarak tarihinin en yüksek seviyesine ulaşan İspanya'nın elindeki döviz rezervleri adeta kurudu. Merkez Bankası Banco de Espana'nın elindeki döviz rezervinin 13,2 milyar euroya kadar düştüğü ortaya çıktı. Market Watch haber sitesinin bildirdiğine göre 2002 yılının başında 41.5 milyar dolar olan yabancı döviz rezervinin neredeyse 3'te 2'si erimiş durumda. Bu rakam İspanya'nın sadece 12 günlük ithalat harcamasına denk geliyor....


Şimdi asıl endişe İspanya Merkez Bankası'nın elinde bu denli az döviz rezervinin kaldığı bir dönemde herhangi bir bankacılık krizinin ya da emlak krizinin patlak vermesi halinde ne olacağı. Uzmanlara göre böyle bir durumda Merkez Bankası'nın elinde yaşanacak krizi finanse edebilecek gücü yok. Son yıllarda cari dengesinde sürekli açık veren İspanya'da Merkez Bankası yetkilileri döviz rezervinin neden bu kadar azaldığı konusunda açıklama yapmaktan çekiniyor. Ancak İspanya'nın elindeki dövizi diğer gelişmiş batı ekonomileri arasında en yüksek seviyeye ulaşan cari açığını kapatmak amacıyla kullandığı en güçlü tahminler arasında. ...

Avrupa ülkeleri arasında yabancı para rezervinin kurumaya yüz tuttuğu tek ülke İspanya değil. Yunanistan ve Portekiz'de de aynı sorun yaşanıyor. Buna karşılık Euro Bölgesi'nin toplam rezervlerinde şimdilik bir sorun görünmüyor. Fransa'da toplam döviz rezevi 76 milyar euro iken, Almanya'da bu rakam 86 milyar euro, İtalya'da ise 59.5 milyar euro olarak gösteriliyor.

Yahu Ispanya'nin durumu cok fena. Eger yarin obur gun Ispanya pesetasindan bir kacis olursa yuksek oranda devaluasyon yapmalari gerekecek. Ama durun bir dakika. Artik peseta diye bir sey yok degil mi? Neden? Cunku Ispanya Euro'ya gecti. Euro'nun degerini Ispanya belirlemedigine gore devaluasyon diye bir sey de olamaz. Bre dangalaklar. O zaman MB neden döviz rezervi tutsun. Salak mi herifler? Uzmanlara gore MB'nin elinde doviz rezervi krizi finanse edecek duzeyde kalmamis. Kim o uzmanlar soyleyin de, baska kim sizin gibi cahil gorelim. Siz de doviz fetiszmi var diye milleti de kendileri gibi zannediyorlar. Yunanistan ve Portekiz de rezervleri azaltmis. Allah Allah neden acaba? Almanya'nin ise tam 86 milyar euro rezervi varmis. Vay be. Bozdur bozdur harca. Amerika'nin ne kadar rezervi var onu da soyleyin de bilgimiz olsun. Read More!

Ekşi İktisat

Daha önce reklamı yapıldı mı bilmiyorum ama Ekşi İktisat diye bir blog var. Sanırım yazarı (dr dr jekyll) aynı zamanda ekşi sözlük'te de yazıyor (ya da yazıyormuş, emin değilim). Arada sırada bizde de yorum yapıyor diye biliyorum. Zaman Tutarsızlığı (Time Inconsistency) konusunda güzel bir yazı yazmış. Bu fırsatla buradan reklamını yapayım dedim. Sağ tarafta zaten linki var ama sol tarafta da reklamını yapalım. Bu kıyağımı da unutmasın(!) .

Hisse Yorumları   Küresel ısınma Karikatürleri  Pesimist Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir

Tabi reklam burada yapılınca "Soros tarafından desteklenen blog" olarak da anılabilir yakında. Bu da işin diğer tarafı. Umarım şikayetçi olmaz. (Iktisat nedir)

Not: Yeri gelmişken, patron (ekonomix) buradan okusun. Soros iki aydır maaşları yatırmadı. Ben de iki aydır ekonomi yazmıyorum, kendimi politikaya verdim. Yanlış anlaşılmasın(!) Read More!

Türkiye'de irtica tehlikesi var mıdır?

Kesinlikle vardır.

Neden bu şekilde düşündüğüme girmeden önce irtica ne demek, bir açalım. İrtica, sözlük anlamı ile "gericilik" demek. (Bkz. TDK) Toplumsal ve siyasi anlamları da içinde barındıran daha geniş bir tanım için Ahmet İnsel'in 8 Ekim 2006 tarihli yazısından alıntı yapıyorum:

Hisse Yorumları   Küresel ısınma Karikatürleri  Pesimist Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir

"İrtica kelimesi, dilimize Arapça "rücu" kökünden türetilerek girdi. Sözlük anlamı, geri dönmek, eskiyi istemek. 20. yüzyıl başına kadar, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselme devrinin ihtişamlı günlerine dönüş arzusunu ifade etmek için kullanılıyordu. Bazı İslam tarihi uzmanları, bu kelimenin İslam öncesi cahiliye dönemine dönmek isteyenleri belirtmek için, Hz. Ebubekir döneminde kullanıldığını belirtiyorlar. Ama irtica kelimesinin Türkiye'de bugün geçerli olan yaygın anlamının kaynağı, 31 Mart Vakasıdır. İrticai girişimlerde bulunduğu varsayılanlar için kullanılan mürteci kelimesi, II. Meşrutiyet rejimine karşı çıkıp, II. Abdülhamid rejimine dönüşü arzulayanları belirtmek için, İttihat ve Terakki çevresi tarafından kullanıldı. Ama bu dar sınırda kalmadı. Kısa zamanda, sadece eski rejimi savunanları değil, İttihat ve Terakki yönetimine farklı nedenlerle karşı çıkanlar da "irticacı" olarak tanımlandılar. Böylece, irtica suçlaması İttihat ve Terakki'nin ilericiliğinin vurgulanması işlevini gördü. Bunu izleyen dönemde, sadece dinsel nedenlerle değil, siyasal ve toplumsal nedenlerle, Cumhuriyet rejimini kuran ve bunu sahiplenen güçlere karşı oluşan muhalefet hareketlerinin çoğunun, irticai hareketler olarak damgalanıp siyasal olarak bütünüyle gayrimeşru ilan edilmeleri bu yolla sağlandı. "

Şimdi gelelim bugün irtica tehlikesi var mıdır sorusuna. Kesinlikle vardır. 22 Temmuz 2007'de yapılması planlanan (yapılmama ihtimali de var, şimdiden söyliyeyim) genel seçimlerin 1912 seçimlerine (Neeee, 1912'de seçim mi yapılıyordu bu ülkede??) benzetilme çabası irtica tehlikesinin kesin bir kanıtıdır.

Hani ben notumu düşeyim de, siz ister okuyun araştırın, isterse direk yorum bölümünde hakaretlere başlayın. Sonra da bizi AKP yanlısı olmakla suçlayın. Read More!

Anonim Yorum meselesi

Bu yazıyı yazarken dün yazdığım yazının altında 7 adet yorum vardı. 6'sı anomimdi ve bunlardan 4'ü de bana birşeyler soruyordu. Aslında hepsine verecek cevabım var ama bundan böyle prensip olarak anonim arkadaşlarla muhatap olmama kararını aldım. Biz burada takma isimlerle yazarken kimsenin gerçek ismini açıklamasını beklemiyoruz tabii.

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı  Demokrasi Nedir    Yatırım Fonları

Fakat benden cevap bekleyenlerin en azından bir rumuz kullanarak soru sormasını talep ediyorum ki tartışmanın ilerleyen bölümlerinde hangi anonime cevap yetiştirmeye çalıştığımızı şaşırıp kendimizi harap etmeyelim. Site okurlarına saygıyla duyururum. Read More!

Secimlerde Kime Oy verirdim

Gecen gun annemle telefonda konusuyoruz:

Annem: Sizin orada oy kullanma imkaniniz var mi?
Ben: Bilmiyorum anne arastirmadim, oy kullanmayi dusunmuyorum zaten.
Annem: Niye kullanmiyorsun oglum, yobazlar iktidara yine gelsin mi istiyorsun?
Ben: Anne, ben kullanirsam oyumu AKP'ye veririm, Deniz Baykal'a atacak halim yok.
Annem: Benim oglum yobaz mi olmus, hayir olamaz.
Ben: Anne, yobazlikla alakasi yok, ekonomiden bir tek onlar anliyor gibi gorunuyorlar.
Annem: Veey, o zaman hic kullanma, aman aman.
Ben: hehehehe

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı  Demokrasi Nedir    Yatırım Fonları

Bundan 6 ay once secim olsa oyumu kesin AKP'ye atardim. Sosyal hayata donuk politikalarinda surekli sacmalamalarina ragmen, ekonomide cogu zaman dogru adimlari attilar, atmadiklari dogru adimlar da vardi ama ortalamanin cok uzerinde bir performans gosterdiler. Haketmislerdi yani. Simdi secimler yaklasti, direksiyonun basina populizm gecti. Hurriyet'in ekonomi sayfasina giderseniz karsiniza su haberler cikacaktir:

1. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, serbest bölgelerde elektriğin yüzde 25 ucuzlayacağını bildirdi (bkz. yüzde hesaplama).

2.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, gıda ve turizmde KDV oranlarının yüzde 8’e indirilmesini hedeflediklerini söyledi.

3.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) milli geliri eksik hesapladığını söyleyerek, aslında milli gelirin daha fazla olduğunu ve hesaplamalar üzerinde çalışıldığını açıkladı

Ayrica Erdogan'in "faizler %13 seviyesine inmeli" seklinde Merkez Bankasina baskiya baslamasi, Konut Edindirme Yardimlarinin vatandasa geri odemeye baslanacaginin aciklanmasi, Imarzedelere odemelerin yapilacak olmasi, Ziraat Bankasindan ciftciye zararlari Hazine tarafindan karsilanmak uzere %0 faizle kredi verileceginin aciklanmasi, vs. vs. vs.

Yilbasindan Nisan sonuna kadar AKP populist politikalarda 3. vitese takmisti. Simdi 5. vitese gectiler, Formula 1 pilotlarina tas cikartiyorlar. Turkiye'nin kanini emen politikacilardan ne farklari kaldi? Iktidarda Deniz Baykal, Cem Uzan, veya Haydar Bas da olsaydi ancak bu kadar yapardi diye dusunuyorum. Netice su ki, Turkiye'de benim oyumu hakedecek parti yoktur.

Peki AKP'ye tepki oyu da mi vermem? Vermem efendim. Demokrasi magduru rolu oynamaya kalkmasinlar, askerlerin bunlarin tepesine binmesinin ustunden iki hafta gecmeden secimlere bagimsiz adaylar kullanarak girmeye calisan Kurtlerin tepesine hep birlikte bindiler. Askerler AKP iktidarda olmamali diye dusunurken antidemokratik oluyor da, Kurtler mecliste kendilerini temsil etmeye calistiklarinda AKP davranislari antidemokratik olmuyor oyle mi?!! AKP de gucu yettigini ezebilecegini gostermis oldu boylece. Haa, bana sorarsaniz Cumhurbaskan'inin Gul olmamasi iyi olmustur; Kurtlerin meclise girmesinin biraz daha zorlastirilmasi da iyi olmustur. Bizim milletimiz tahriklere kolay kapilan bir millet. Ulkenin basinda yobaz birisinin olmasi ulkeyi her daim polemige surukleyecek bir durum yaratirdi. Kurtler simdi meclise 15-20 kisilik bir grupla girdiginde (evet girecekler) gorun siz tantanayi yine.

Bu arada en acemi politikacilarin Avrupa'da oldugu da ortaya cikmis oldu. Biz kendi kendimize AB projesini bir kere degil 10 kere sabote etme yetenegine sahibiz, AB bunun boyle oldugunu goremeyerek erkenden elini belli etmis, Turkiye girmesin demistir. Biraz uyanik olsalar "Turkiye biran once girsin, elinizi cabuk tutun bekliyoruz" derlerdi.

Sozun ozu sudur ki, benim oyumu hakeden parti yoktur. Secimlerden hemen once borsadaki (Borsa Yorumları) kagitlarimi satip dolara gecebilirsem de oyum Haydar Bas'adir. Neticede ben bir Turk vatandasi oldugum icin Turkiye'de yasamamama ragmen ayda 500 YTL maasa hak kazaniyor olacagim (Nasrettin Hoca hikayesi gibi ama olsun, ya tutarsa). Diger partiler benim cebime ne koyuyor, hic bir sey!

Not: Abdullah Gul'e ve AKP'ye "yobaz" derken askerlerin ve halkin cogunlugunun bu konuda dusunduklerini ifade etmeye calistim. Yoksa bana kalirsa politikacilarin cok kucuk bir azinligi tutarlidir (tek bir politik goruse baglidir), cogunlugu bukalemun gibi degisen kosullarda renk degistirirler. O yuzden Abdullah Gul veya Erdogan eskiden "islamci", "dinci", herneyse ise de simdi degisen kosullar altinda goruslerini degistirmis olabilirler. Gecmiste "minareler sungumuzdur" diye Erdogan, simdi laiklige bagliyiz soylemlerini kullaniyor mesela. Hurriyet gazetesi de "Abdullah Gul yobaz midir" diye anket yapmadigina gore, Gul'un gercekten yobaz olup olmadigini bilmemiz mumkun degildir (halk ne dusunuyorsa veya nasil algiliyorsa isin dogrusu odur soyleminden hareketle bu sonuca vardim). Read More!

Thomas Friedman ve Vatan elden gidiyor Diyenler

Dünyanın en çok okunan yazarlarından Thomas Friedman (dünya düzdür diyen adam) New York Times'daki 23 Mayıs 2007 tarihli yazısında Rensselaer Polytechnic Institute'teki doktora mezunlarının hemen hemen hepsinin yabancı uyruklu olduguna dikkat cekiyor. Neyse ki Paul Shane Morrow isimli bir Amerikalı da varmış mezunlar arasında. Friedman'ın yazısını okurken -ister istemez- bizdeki milliyetçiler/ulusalcılar ve yabancı düşmanlığı pohpohlayan argümanlar geldi. Bir de daha önce değindiğim yabancı doktor meselesi. Tom Friedman daha sonra Amerikan yönetimini eleştirmiş. Hem de öyle böyle değil. "Folks, we can’t keep being stupid about these things" diyor yazının bir yerlerinde. Yazıyı da "yakında hem Irak'ı hem Amerika'yı kaybedeceğiz" diye bitirmiş. Bir yerlerinde de "yoksa yaşam standardımızı koruyamayız" diyor. Tam bir felaket tellalı (!) anlayacağınız.

EFT Nedir?  Faşizm nedir?  Özel Üniversiteler  Devlet Üniversiteleri  Türk Bilim Adamı

Ama bizim "Vatan elden gidiyor" ulusalcıları yazıyı pek sevmeyeceklerdir.
Neden mi?
Nedenine de yazıyı okuyup kendiniz karar verin. Read More!

Ege Cansen'e okuma listesi

Geçenlerde "Benden bu kadar" başlıklı bir yazı yazmıştım. Aslında başlığı yanlış atmışım. Yazının içeriğini okuyanların da anladığı gibi aslında "şimdilik bu kadar" demek istemiştim. Çünkü kafam sürekli siyasi gelişmeler üzerine yoğunlaşıyordu ve seçimlere doğru gider iken de bu kadar siyasi yazı yazmasam belki daha iyi olur diye düşünmüştüm. Fakat aradan geçen sürede medyada öyle yazılara rastladım ki bunlar hakkında bir iki çift laf etmemek için kendimi zor tuttum. Nihayetinde bugün Ege Cansen'in yazısını görünce daha fazla dayanamadım ve klavyeyi tekrar elime aldım. Çünkü Ege Bey enflasyon-büyüme ilişkisi üzerine bir yazı yazmış ve tabiri caizse benim çöplüğümde ötmüş. Yalnız ötüşü pek doğru olmadığı için kendisine bir iki çift laf etme hakkını bana vermiş oldu.

EFT Nedir?  Faşizm nedir?  Özel Üniversiteler  Devlet Üniversiteleri  Türk Bilim Adamı

Ege Bey yazısında "Kural olarak, büyüme ile enflasyon indirme arasında ters ilişki vardır. Yani, büyümeden fedakárlık etmeden, enflasyonu düşürmek mümkün değildir" diyor. Türkiye'de son beş yılda ekonomi büyürken enflasyonun düşmesini ise o meşhur "yüksek faiz-düşük kur" politikasına bağlıyor. Herhalde Ege Bey 40 yıl kadar önce üniversitede okurken kendisine enflasyon-büyüme ilişkisinin böyle olduğunu öğretmişlerdi. Hani şu meşhur Phillips eğrisi analizi. Ancak aradan geçen sürede enflasyon-büyüme ilişkisine yönelik literatür bir değil iki kez değişti, beyefendinin haberi yok. Önce 1980'li yılların başlarında başlayan çalışmalar enflasyon ile büyüme arasında ters yönlü bir ilişkinin mevcut olduğunu gösterdi. Daha sonra 1990'lı yılların ortalarından itibaren ise bazı araştırmacılar bu ilişkinin yüksek enflasyon oranlarında negatif, düşük enflasyon oranlarında pozitif olduğunu buldular. Yani Türkiye'nin yüzde 8-10'luk seviyeye gelene kadar büyüme devam ederken bir taraftan da enflasyonu düşürmesinde hiçbir gariplik yok. Şimdi Ege Cansen'e bu konuda internetten ulaşılabilen kaynaklardan oluşan kısa bir okuma listesi vereceğim. Umarım bunları okur da bir daha bu konuda yazı yazacağı zaman aynı yanlışı yapmaz. Haa, konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyen okuyucularımız da bu okuma listesinden yararlanabilir tabii.

Ege Cansen için okuma listesi:

1) Michael Bruno and William Easterly, "Inflation and Growth: in Search of a Stable Relationship", 1996.
2) Atish Ghosh and Steven Phillips, "Warning: Inflation May Be Harmful to Your Growth", 1998.
3) Mohsin S. Khan and Abdelhak S. Senhadji, "Threshold Effects in the Relationship Between Inflation and Growth", 2001.

Belki İngilizcesi kıttır, bir iki de Türkçe kaynak vereyim:

4) TÜSİAD, "Enflasyon ve Büyüme Dinamikleri", 2002.
5) Orhan Karaca, "Türkiye'de Enflasyon-Büyüme İlişkisi: Zaman Serisi Analizi", 2003.
6) Metin Berber ve Seyfettin Artan, "Enflasyon ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Örneği", 2004.

Bu arada Güngör Uras da meydanı boş buldu iki gündür desteksiz sallıyor. Uras'ın dünkü ve bugünkü yazılarını okuyanlar ekonominin beş yıldır küçülmekte olduğunu, ihracatın da başaşağı gittiğini sanacak. İstatistiklerde 2004-2006 arasında Türkiye'de yapıldığı görülen yatırımlar da gerçekte Patagonya'ya yapıldı herhalde. Dua etsin ki vaktim yok. Şu anda yarına yetiştirmem gereken bir raporla uğraşıyorum. Bu sıkışık zamanımda şu yazıyı yazmak için bir saatim gitti. Adamlar bir sürü yalanla yanlışı harmanlayıp ekonomi yazısı diye gazetelere basıyor bir de üstüne para alıyor. Biz ise onların belkide yarım saatte falan yazdıkları yazıları eleştirmek için gidip veri falan ararken bedavadan değerli vaktimizi harcıyoruz. Bir de üstüne iki tane geri zekalı okuyucu çıkıyor büyüyen ekonomiye büyüyor diyoruz diye bizi AKP yalakası olmakla suçluyor. E ne yapalım kardeş büyüyor. Büyüyen ekonomiye sırf AKP'ye muhalefet yapacağız diye göz göre göre küçülüyor mu diyelim. Ne yapalım, Ahlah'tan okuyucularımızın çoğu böyle değil. Değerini anlayanlara emeğimiz helali hoş olsun. Read More!

Amerikan Usulu Populizm Ne Demektir?

Turkiye’deki gelismeler keyfimi kacirinca, biraz kafa dagitmak icin dunya’da neler oluyor, bitiyor bakarken,yine bir Amerikali Cinliye karsi hikayesine rast geldim. Makelede yazilana gore Amerikali kongre uyeleri ulkenin yasamakta oldugu cari aciktan Cin’i sorumlu goruyorlarmis ve Cin hukumetinden ulkenin para birimi olan yuan’in degerini artirmasini istemisler. Turkiye'de biz biraz daha insafliyiz, kendi hukumetimizden istiyoruz Turk Lirasinin degerini dusurmesini, oyle baska ulkelere ultimatom falan vermiyoruz. Amerikali temsilcilere gore cari acigin tek sorumlusu Cin’in dusuk kur politikasi. Bu yaklasim tanidik gelmistir herhalde, bizim versyonda buna « dusuk kur, yuksek faiz » sorunsali diyoruz !

EFT Nedir?  Faşizm nedir?  Özel Üniversiteler  Devlet Üniversiteleri  Türk Bilim Adamı

Peki Amerikalilar Cin’e baski yapmakta haklilar mi? Amerikan Ticaret Bakanliginin rakamlarina gore 2006 sonu itibariyle Amerika’nin cari aciginin %31ini (yaklasik 260 milyar dolar) Cin ile olan ticari islemleri olusturuyor, bu oran 2005 sonunda %28mis. Asagidaki grafikte Amerika’nin Cin’le olan cari aciginin 2005-2006 arasi rakamlari mevcut (ham verileri kullandim, mevsimlik duzeltme yapmadim). Grafikte surekli artan bir acik soz konusu. Amerikali politikacilar icin Cin’den iyi gunah kecisi olamaz. Hem Cin ile yapilan islemler cari acigin 1/3unu (en buyuk pay) olusturuyor, hemde acik giderek artan bir trend icinde. Bu sartlar altinda bu sene icinde Cin ile yapilan ticareti enegelleyecek/azaltacak bir yasa tasarisinin Amerikan Kongresinde kabul edilmesi buyuk olasilik gibi goruluyor ( ilginctir piyasalarda boyle bir kanunun gecmeyecegi yonunde bir intiba olusmus durumda). Uluslararasi ticareretin en buyuk savunucusunun dusutugu durum cok acikli.

Amerikali politkacilarin, ve kuresellesme karsitlarinin, en buyuk yanlislari Cin’den alinan mallarin Amerika’da is kaybina sebep oldugunu dusunmeleri. Amerikan ekonomisi uzun zamandir epey dusuk issizlik oranini ile buyurken, Amerikali politikacilarin hangi is kaybindan bahsettiklerini anlamak guc. En fazla, calisanlarin bir sektorden baska bir sektore gecisi soz konusu olabilir, ki bu da aslinda calisanlari daha fazla kazanacaklari sektore yonlendirdigi icin olumlu bir gelisme. Ayrica The Economist’in dedigi gibi Amerika’nin Cin’den ithal ettigi mallarin bir cogu Amerika’da uretilmiyor. Cin kuru yukseltse bile, bu mallarin Amerikada uretilme sansi yok. Muhtemelen uretim baska ulkelere kayacak, Malezya, Tayvan, Endonezya gibi ulkeler Cin’in yerini alacaklardir.

Cari acik Amerika’nin da gundeminde, aynen bizde oldugu gibi. Bizim ulemamiz, ihracati artirmamiz lagzim ama kur cok degerli, degerini dusurmemiz gerekir diye olayi bagliyor. Amerikali cok bilmis politikacilar ise topu Cin’e atip, Cin hukumeti yuanin degerini yukseltsin diye baski yapiyorlar. Bizim ulkemizde yeterince sermaye olmadigi icin buyumek icin disaridan birikim ithal ediyoruz ve yillarca yerinde sayip, hic bir reform yapmamanin cezasini yuksek reel faiz odeyerek cekiyoruz. Amerikan halki da tasarruf etmeden, harcama yapmak istedigi icin Amerika diger ulkelerden tasarruf ithal ediyor. Amerikali politikacilarda insanlari tasarrufa yonlendirecek politikalar uretmek yerine sucu Cin’e atiyorlar. Goruyorsunuz, populistin milleti, dini, dili yok; populist heryerde populist. Read More!

Tehlikenin farkında mısınız?

-Adnan Menderes’in, Deniz Gezmiş’in, Erdal Eren’in –ve bilcümle tüm postal mağdurlarının aziz ruhlarına ithaf-

Hani 20 RC 721 plakalı araç
“derin”lerde gizli olanı açığa çıkardığında,
artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak
coşkunluğu/halkın tepkisini
sürekli aydınlık için bir dakika karanlık
eylemleri ile ortaya koymasının hemen ardından,
-nereden türedikleri pek de belli olmayan-
Aczimendiler,
Müslüm Gündüzler,
Fadime Şahinler,
Ali Kalkancılar
türemişti de,
hedef bir güzel saptırılarak
ordu “irtica” tehlikesine karşı hükümeti devirmişti.

satır arasında da
demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak
ve yurtdışındaki imaj ve itibarı zedeleyecek
her türlü spekülasyona son vermek gerektiği

(bkz. 28 Şubat MGK kararları)”
emri ile
balık hafızadan medet umulmuştu...

Balık hafızalı çoğunluklar,
bugün bile
o eylemlerin sözüm ona “irtica” tehlikesine karşı yapıldığını zannediyor,
Balık hafızalar
perde arkasındaki
ayan beyan “karanlık ilişkiler”i hatırlayamıyorsa
ne denmeli?

Liderlik Nedir?   Küresel ısınma Nedir  Komünist Nedir  Komünizm nedir?  Kapitalizm Kapitalist nedir

Ah keşke internet arşivinde olsaydı da
bugünkü darbe şakşakçılarının
28 Mayıs 1960,
13 Mart 1971,
13 Eylül 1980
sabahında neler yazdıklarına link verebilseydim...

Örneğin;
Hürriyet gazetesinin 13 Eylül sabahı
Terörün sonucu:
Yönetim Milli Güvenlik Konseyi’nde. Atatürk yolunda devam
başlığını gösterebilseydim...
Ayrıca ilk sayfadan

Atam! Ne sağ ne sol...
Atatürk Türkiyesi doğrultusunda
bir ülkenin haysiyetli kişileri olarak
birlik içinde, dipdiri ve senin yolundayız.
Buna asla şüphen olmasın;
senin emanetin Cumhuriyet,
ilelebet payidar olacaktır.
Hainler,

gafiller,
tüm iç ve dış düşmanlar
hak ettiklerini bulacaklardır.
Müsterih ol Atam


“İmza:Hürriyet”

yazdığını gösterebilseydim.


Ve sen
ey balık hafıza ile yaftalanmış okuyucu.

Sana bu ülkede
çok partili hayata 1946’da geçildiği,
ilk darbenin de 1960’ta yapıldığı öğretildi
-- gerçekten araştırdın mı hiç? --

Ve sana
1960’ta Demokrat Parti’nin dikta rejiminden,
satır arasında demokrasiden,

1970’lerde sosyalizmden
korkman emredildi.

1980’de zorla din dersi alman gerektiği söylendi,
henüz 17'sinde çocuklar idam edilirken.
---Asmasaydık da beslese miydik ya?---

saydam zarflarla Anayasa oylaması yapıldı (1982).

Sonraki yıllarda .............................(sansürlenmiştir),

son on yıldır da
yoğun bir şekilde artan irtica tehlikesinden
korkman emrediliyor.

70'lerde bıyıklılardan ve parkalılardan korkmalıydın!
Sonra sakalllılardan
Bir ara sakalsızlardan
Şimdi sıra kimlerde?

Hiç merak ettin mi ey okuyucu?
İrtica tehlikesi ne zaman başlamış?


En basmakalıp ifadesi ile
“Türkiye kritik günler yaşıyor”
uyarısını duyuyorsun sürekli,

1950’lerde de
60’larda da
70’lerde de
80’lerde de
90’larda da
2000’li yıllarda da.
aynı sözü duymaktan bıkmadın mı?

Sormanın sırası mı şimdi:
Türkiye’nin
kritik bir dönemeçten geçmediği bir dönem hatırlıyor musun?

Dönemeç dönemeç bir hal olduk!

Velhasıl,
Anadolu cephesinde değişen bir şey yok! Read More!

Tugrul Gurgur'den SONSOZ

Basliktan da anlasilacagi uzere, biraz once son bolumunu post ettigim yazi ile birlikte iktisat yazilarina son veriyorum.

Temmuz ayi ile birlikte farkli bir kurumda calismaya baslayacagim (hayir, kararimin milletvekili secimleri ile bir ilgisi yok. Istanbul 3. bolgeden aday oldugum haberleri kesinlikle yalandir). Calisacagim yerin yapisi itibari ile yazilarima suresiz ara vermenin uygun olacagina karar verdim (artik yazmayacagim demenin kibarcasi oluyor bu).

Iktisat yazilari kisisel bir ihtiyactan ortaya cikti. Amacim, Turk ekonomisi uzerine yapilmis calismalara, analizlere ve istastiki verilere kendimi asina hale getirerek bilgi eksigimi bir olcude kapatmak idi. Bu surecte, gerek okuyucu yorumlari ve yoneltilen sorular, gerekse her bir yazi icin yaptigim arastirmalar ile ben cok seyler ogrendigimi dusunuyorum. Okuyucu olarak size de bir seyler kattiysam ne mutlu bana.

VOB nedir?     Taksi Şöförü   Borsa Tüyoları?   Olasılık nedir?   Enformasyon Nedir

Geleneksel Turk tiyatrosunun temel taslarindan biri Meddahlik’dir. Bizim elimizde sopa olmadigi icin, klavyemizi kullandik. Yazilarimiz zaman zaman uzun, zaman zaman kirici oldu. Uzun yazilar icin “Edeyim meclise bir kissa beyan, Kissadan hisse alir arif olan” demek abes kacacak. Lafi dondurup dolastirdiysak mazur gorun. Kalplerini kirdiklarimiz ise “Yiktin perdeyi, eyledin viran” deyip darilmasinlar. Oscar Wilde'in dedigi gibi sizi elestiren kisiyi affetmek kadar onlari sinir eden bir sey yoktur !!! (Always forgive your enemies; nothing annoys them so much.)

Her ne kadar surc-i lisan ettikse affola. Hepiniz kalin saglicakla.

Borsa Yorumları
Altın Yorumları
Borsa nedir?
Borsa nasıl oynanır
Hisse Yorumları
Ekonomi nedir
Fraktallar
Fraktal nedir?
Çernobil Faciası Read More!

Bolum 3. BIR IHTIMAL DAHA VAR ...

Yazi dizimizin ucuncu ve son bolumunde 1980 sonrasi doneme daha yakindan bakip, dunya nereye gitmis biz nereye gitmisiz onu inceleyecegiz.

Ilk grafikte buyume hizimizi, gelismis ve gelismekte olan ulkeler ile kiyasliyoruz (dikkat edin, kisi basina buyume hizi degil, toplam GSYIH’nin artis hizi; veri seti kisi basina analizi yapmaya imkan vermiyor).

VOB nedir?     Taksi Şöförü   Borsa Tüyoları?   Olasılık nedir?   Enformasyon Nedir



Grafik 1: GSYIH Artis Hizi

Benim yorumum soyle:

1. 1981-88 arasi iki gruptan da daha yuksek bir hizla buyumusuz.

2. 1989-94 arasi dunyada buyume hizi dusmus, bizim ki daha cok dusmus.

3. 1995-2001 arasi ulkeler buyume hizlarini arttirmislar – ozellikle gelismekte olan ulkeler. Biz yavaslamaya devam etmisiz. Yani onlarin buyume hizi artti diye, bizimki de otomatik olarak artmamis !!!

4. 2002-2006 arasi dunyada buyume hizi artmaya devam etmis. Gelismekte olan ulkeler iyice hizlanmislar. Buyume hizlarini yaklasik 2 puan arttirmislar. Biz de dustugumuz yerden kalkmisiz. Hizimizi 2 degil, 4.5 arttirmisiz.

Simdi ayni analizi bolgeler bazinda yapalim.




Grafik 2: GSYIH Artis Hizi

1. 1981-88 arasi, Asya ulkeleri haricinde, herkesden hizli buyumusuz.

2. 1989-94 arasi Asya ulkelerine ek olarak, Ortadogu ve Guney Amerika ulkeleri de bize yetismis veya gecmis. Dogu Avrupa, komunizm sonrasi daha kendilerine gelememisler.

3. 1995-2001 arasi Guney Amerika disinda herkesin gerisine dusmusuz. Afrika ve Dogu Avrupa toparlanmis.

4. 2002-2006 arasi Asya ulkeleri disinda herkesin onune gecmisiz. Bu donemde her bolge hizini yaklasik 2 puan arttirmis. Biz 4.5 puan arttirmisiz. Neden acaba 2 degil de 4.5 puan arttirmisiz?

Bu soru neden onemli? Hani "Herkes buyudugu icin biz de buyuduk" diyenler var ya? (bu laflari duyunca aklima ilkokul zamaninda okudugumuz kitaplarin, 1. Dunya Savasi ile ilgili yazdigi seyler gelir. Hani Almanlar yenilince biz de yenik sayilmisiz ya. Zannedersiniz ki savas degil, Avrupa Sampiyon Kulupler Kupasi).

"Sakin Ha, Onlara Inanmayin. " Elalem buyudu diye biz de buyumek zorunda degildik (bakiniz 1989-2001 arasi). Elalem buyume hizlarini 2 puan arttirinca, bizim 4.5 puan arttirmamiz mutlu bir tesaduf eseri degildir.

Gidin secimlerde oyunuzu kime isterseniz verin; Turkiye'yi daha ileri goturecegini dusundugunuz partiyi destekleyin. Sectiginiz vekillerden her zaman daha iyisini talep edin. Ama ulkemizin geldigi noktayi kucumsemeyin.

Tabii sirf buyume hizina bakmak yeterli degil. Hangi sartlar altinda bu buyume saglanmis ona da bakmak gerekir.

Asagida dis ticaret hadlerindeki degisimi goruyoruz.

Ticaret hadleri, ihrac edilen mallarin fiyatlarinin ithal edilen mallarin fiyatina bolunerek bulunuyor. Ticaret hadlerinde degisimin pozitif olmasi, sattiginiz her bir birim mal icin daha cok gelir kazanirken, aldiginiz her birim mal icin daha az para odediginiz anlamina geliyor. Asagidaki grafikte gosterilen sey, donemler itibari ile, dis ticaret hadlerindeki yillik ortalama degisim.





Grafik 3: Ticaret Hadlerindeki Ortalama Degisim Hizi

1. 1981-88 arasi sattigimiz mallar, ithal ettigimiz mallara kiyasla yilda ortalama %2.1 deger kazanmis (kumulatf olarak %18). Diger gelismekte olan ulkelerin ise ticaret hadleri yilda ortalama %2.3 bozulmus.

2. Sonraki donemlerde Turkiye’nin fiyatlari bizim aleyhimize donerken, diger gelismekte olan ulkelerin lehinde gelismis.

3. 2002-2006 arasi ticaret hadleri yilda ortalama %1.3 bizim aleyhimize bozulmus. Diger gelismekte olan ulkeler icin ise ortalama %3.7 iyilesmis (kumulatif olarak %20!).

Burada 2 nokta onemli.

1. Bizim dis ticaretimizin yapisi daha cok gelismis ulkelere benziyor. Islenmis mal satip, hammadde satin aliyoruz. Gelismekte olan ulkeler ise daha cok hammadde satiyorlar. Ozellikle Afrika, Ortadogu ve Guney Amerika ulkeleri bu sekilde. O yuzden emtia fiyatlarinin artmasinin etkisi bizim ekonomimiz icin olumsuz, diger bir cok gelismekte olan ulke icin olumlu oluyor. Aradaki simetrik olmayan iliskiyi grafikte goruyorsunuz degil mi? Bu soruyu soruyorum, cunku ulkemizde bir cok ekonomi yazari bakiyor ama goremiyor.

Bakiniz eski MB baskani Serdengecti ne diyor:

"2002'den itibaren cari açık problemi derinleştikçe, başlıca nedeninin döviz kurları olduğu söylendi. Hiç şüphesiz döviz kurlarının bir rolü vardı ama ben hep söyledim, Merkez Bankası ve Hazine de söylüyor, dünyada 2002'den beri enerji fiyatlarının çok ciddi biçimde artmış olmasının da cari açığımızı artırmakta önemli etkisi oldu. Öyle ki, 2002 itibariyle enerji fiyatlarını sabitlediğiniz zaman, aslında Türkiye'nin cari açığının milli gelire oranının yüzde 4-5 seviyelerinde istikrar kazandığını görüyorsunuz. Enerji fiyatlarından da önemlisi, büyümenin cari açıktaki rolü uzunca bir süre anlaşılmak istenmedi. Türkiye'de istikrar programına büyüme tahmini olarak yıllarca yıllık yüzde 5 rakamı koyulduğu halde, gerçekleşen büyümenin her zaman bunun üzerinde olduğu; yatırımların tasarrufları aştığı bir ekonomide cari açığın olacağı göz ardı edildi. Bu durumun da tabii ki cari açık üzerinde olumsuz etkisi oldu. Dikkatli baktığımız zaman görüyoruz ki, iç talep ne zaman göreli bir yavaşlama gösterse -2004 sonu 2005 başı ve şimdilerde- cari dengede ve onun içinde dış ticaret dengesinde göreli de olsa bir istikrar eğilimi görülüyor."
2. 2002-2006 arasinda dis ticaret hadlerinin kendi lehlerine donmesinin de destegi ile gelismekte olan ulkelerin ekonomileri tam gaz giderken, biz ticaret hadlerimizin bozulmasina ragmen, onlardan daha hizli buyumeyi basarmisiz.

Ticaret hadleri aleyhinize gelistigi zaman, iki seyden biri olur. Ya harcamalarinizi kisarsiniz, ekonominin buyume hizi yavaslar, ama dis ticaret dengeniz bozulmaz. Ya da buyume hiziniz yuksek devam ederse, tasarruflariniz azalir, cari acik verirsiniz. Biz de ikincisi olmus.

Cari aciga bolgeler bazinda bakalim.



Grafik 4: Ortalama Cari Acik Orani


Cari fazla veren ulkelerin cogu (ozellikle Afrika, Ortadogu ve Guney Amerika) hammadde satan ulkeler. Iki istisna Asya grubu ve Dogu Avrupa grubu. Asya ulkeleri, yuksek tasarruf oranlari sayesinde cari fazla veriyor. 2002-2006 arasinda tasarruf oranlari daha da arttigi icin, hammadde fiyatlarindaki artisa ragmen cari fazla vermeye devam etmisler. Neden biz onlar gibi olamiyoruz diyenleri, dolayli vergilerden sikayet etmeyi birakip, ozellikle mal ve hizmet urunleri uzerinden alinan KDV ve OTV'nin arttirilmasini saglamak icin Tandogan meydaninda toplanmaya cagiriyorum. Temmuz sonu benim icin musait.

Yok, ben yokum arkadas diyorsaniz, o zaman Dogu Avrupa ulkelerine bakalim, onlar ne yapmislar. Dogu Avrupa bir cok bakimdan bize benziyor. Tasarruf oranimiz, yatirim oranimiz, ithal ettigimiz mallar, ihrac ettigimiz mallar benzer. O yuzden ne oluyor? Onlarda ayni bizim gibi yuksek cari acik veriyorlar (bakiniz yukaridaki grafik).

Bir sonraki grafigimiz ortalama enflasyon oranlarini gosteriyor.




Grafik 5: Ortalama Enflasyon Orani


1. 1981-88 arasi gelismekte olan ulkelerin ortalamasinin uzerindeyiz.

2. 1989-94 herkesin enflasyonu artiyor, bizimki de artiyor.

3. 1995-2001 arasi herkesin enflasyonu dusuyor, bizimki bulutlarda geziyor. Yani, herkes enflasyonu yenince, biz de yenmis sayilmiyoruz. Ah bu enflasyonun gozu kor olsun.

4. Ancak 2003-2006 arasi diger ulkeler duzeyine yetisebiliyoruz.

Butun dunya enflasyonu yendigi icin bizim enflasyon da dustu diyenlere, 1995-2001 arasi enflasyon neden dusmedi diye sorun.

Yazimizin son grafigi sermaye-hasila katsayisi denen, bir puanlik buyume icin milli gelirin ne kadarini yatirima harcamaniz gerektigini gosteren grafik. Kaba anlatimi ile ekonomideki verimliligin olcutu.

3 gozlem sunuyorum size:

1. 1990 itibari ile son 10 senede, sermaye-hasila katsayimiz gayet yuksek. Her 4 puanlik yatirim ile 1 puanlik buyume saglamisiz. Diger ulkeler 7 puanlik yatirima ihtiyac duymus.

2. 1990’li yillarda islerin nasil bozuldugunu goruyorsunuz. Bizim ekonomimiz gittikce verimsizlesirken, diger gelismekte olan ulkeler atak yapmis. 1990-2000 arasi bizim her 8 puanlik yatirimimiz 1 puanlik buyume saglarken, onlarin 6 puanlik yatirimi yeterli olmus.

3. 2006 itibari ile son 10 yilda isleri biraz toparlamisiz. Hala diger gelismekte olan ulkelerin gerisindeyiz. Onlar sermaye-hasila katsayilarini dusurmeye devam etmisler. Biz onlara yaklasmisiz, ama gidilecek yol var.

Hani zaman kaybindan bahsediyoruz ya; asagidaki grafik kadar 90'li yillarda israf edilen kaynaklarin, bosa gecen yillarin vehametini gosteren baska bir grafik yoktur bence. 1990-2000 arasi asagi inen sari renkli cizgi ile yukari cikan kirmizi cizgi, Turkiye'nin makus tarihinin resmidir.




Grafik 6: Sermaye-Hasila Katsayisi (yatirim/buyume hizi, 10 senelik ortalama)


Su anda bulundugumuz nokta ile ...
“…Türkiye’nin çıkışı daha önce yapılmamış olanı yapmaktan geçmektedir. Daha önce, Türkiye ekonomisinin sıçrayabilmesi için, hiç bu kadar büyük bir fırsatımız olmamıştır. Daha önce bu oyunda hiç bu kadar ileri bir aşamaya gelebilmişliğimiz yoktur.... Kaçan fırsatların hesabını, tarih kitaplarının bundan elli yıl sonra yazılacak bölümlerinde, vermek istemeyen ilgililere özenle duyurulur.” Guven Sak, Referans Gazetesi, 18.05.2007.
Yazi dizimizin sonuc kisminda ne yazayim diye epey dusundum. Herhalde Tevfik Fikret'ten daha uygunu olmayacagina karar verdim. Asagidaki siir 1905 yilinda yazilmisti. Simdi yil 2007. Ya Tevfik Fikret gelecegi cok iyi goren bir sair oldugu icin 5 nesil otesine gondermeler yapiyor, ya da biz her sabah kalip ayni gunu yasayanlardaniz. Yazimizi onun bir siiri ile bitiriyorum:


Sabah Olursa

Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Haluk,
Eğer bu memleketin sislenen alın yazısı
Dirençli, dinç bir elin güçlü, canlılık verici
Dokunmasındaki titremle silkinip, şu donuk,
Şu paslanan yüzü halkın biraz gülerse... -- O gün
Ben ölmemiş bile olsam, hayata pek ölgün,
Pek az ilişkim olur kuşkusuz; -- o gün benden
Ümidi kes; beni kötrüm ve boş muhitimde
Bütün acımla unut; çünkü kör, topal, tükenik
Bakışlarım seni geçmişte görmek ister; sen
Bütün etin, kemiğin, kimliğinle yarınsın:
Ve şarkılar gibi hep hep kulaklarımda sesin...

Evet, sabah olacaktır, sabah olursa, geceler
Geçer, kıyamete dek sürmez; en sonunda bu gök
Bu mavi gök size bir gün acır; usanma sakın.
Hayata neş'e güneştir, usanç içinde kişi
Çürür bizim gibi... Siz, ey yarın uzaylıların
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
Tükenmez özlemi vardır ufukların ışığa,
Işık, ışık... Bugünün işte ruhu, özlemi bu;
Silin bulutları, silkin o korku gölgesini,
Koşun ışıklar içinden o kutlu kurtuluşa.
Ümidimiz bu; ölürsek de biz, yaşar mutlak
Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak! Read More!

Bolum 2. MAZI KALBIMDE YARADIR

Simdi diger ulkeleri bir kenara atip kendimize bakalim. Buyume hizimiz, donemler itibari ile nasil olmus? Cumhuriyet donemini 4’e ayiriyoruz:

1. Cumhuriyet’in ilk yillari ve Tek Parti Donemi: 1923-1950
2. Demokrat Parti Donemi: 1951-1960
3. Planli Ekonomi Donemi: 1961-1980
4. Serbest Ekonomi Donemi: 1981-2006

Grafik asagida. DP donemi haric, diger 3 donemde birbirine bu kadar yakin buyume hizi yasanmasi bence korkutucu. Uzun donemde %2 civari kisi basina buyumenin uzerine cikmak nasip olmayacak mi bize?

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar    Sosyalizm Nedir



Bir kac gozlem daha:

1. Medyamizda ve ekonomi camiasinda yaygin bir adet vardir: efsaneler yaratmak. Cumhuriyet'in ilk doneminde soyle buyuduk, planli donemde boyle buyuduk, serbest piyasa ekonomisine girerek ocagimiza incir agaci diktiler vs. Yukaridaki grafik size "Yok birbirimizden farkimiz, ama biz Osmanli Bankasiyiz" reklamini hatirlatmiyor mu?

2. Matematikte 72 kurali diye bir sey var (kuraldan cok parmak hesabi aslinda). Mesela geliriniz her sene %6 artiyorsa, iki katina cikmasi icin 72/6=12 sene gerekir. Bu hesaba gore, bizim kisi basina milli geliri 2 katina cikarmamiz icin 72/2.4= 30 sene gerekiyor. Olme esegim olme...

3. Yukaridaki grafige bakip Demokrat Parti'nin "ekonomik mucize" yarattigi hissesine kapilmayin. Yazinin devamini okuyun.

Simdi 1950 sonrasi doneme daha detayli bakalim:

(donemlerin baslangic tarihi, iktidar degisikligini izleyen ilk yila gore yapildi. Eger iktidar degisikligi yil icinde ise, eski yonetimin etkisinin yil sonuna kadar devam ettigi varsayildi.)

1. Demokrat Parti’nin ilk yillari: 1951-53
2. 1954 krizi sonrasi Demokrat Parti: 1954-60
3. 27 Mayis Darbesi ve Inonu hukumeti: 1961-65
4. Demirel’li yillar: 1966-71
5. Ara rejim ve koalisyon yillari: 1972-80
6. Ara rejim ve serbest ekonomiye gecis: 1981-83
7. Anavatan partisi ve Ozal (ilk donem): 1984-87
8. Anavatan partisi (ikinci donem): 1988-91
9. DYP-SHP koalisyonu : 1992-95
10. Bir koalisyondan diger bir koalisyona yillari: 1996-2001
11. Kriz sonrasi ve AKP: 2002-2006



Benim yorumum soyle:

1. Demokrat Parti iktidarinin tamaminda Turkiye hizli bir buyume sergilediyse de, bu buyume daha cok ilk 3 senede meydana gelmis. Bu donemde disa kapali ve korumaci ekonomi politikalarinin yerine, tarim agirlikli, dis pazarlara yonelik ve serbest dis ticaret rejimine dayali bir strateji izlenmis, ortaya cikan ticaret acigi dis yardimlar ve dis borc ile finanse edilmis.

2. 1953 ve 1954'de ust uste tarim sektorunde meydana gelen daralmalar ve dis ticaret aciklari, 1954'de yuksek oranda devaluasyon ile sonuclanmis. Krize sebep olan doviz aciginin da etkisi ile, ithal ikamesine dayali, sanayi agirlikli, ozel sektorun devlet destegi ile gelismesini amaclayan, korumaci bir ekonomi politikasina gecilmis ve 1954-60 donemdinde vasat bir ekonomik buyume gerceklesmis. Ithal ikameci politikalara ragmen, dis ticaret aciginin devam etmesi, 1958'de yeni bir devaluasyona sebep olmus.

2. Demirel'li yillar (1966-71) ortalamanin uzerinde buyume oldugu bir donem. Planli ekonominin ve ithal ikamesinin ilk asamasi olan temel tuketim mallarinin yurt icinde uretimi basarili ile uygulaniyor. Ardindan sira dayanakli tuketim, ara ve sermaye mali ikamesine gelince problemler basliyor. 70'li yillarda meydana gelecek ekonomik krizin tohumlari bu donemde atiliyor. Tezat bir sekilde, ithal ikameci politikalar kendine yeterli (tam bagimsiz!) bir uretim sisteminin kurulmasina yardimci olmuyor. Ozel kesim, disariyla rekabet edecek, ihracati arttiracak bir uretim yerine koruma duvarlarinin yarattigi yuksek karlar sebebi ile ic pazara yonelik calisiyor. Sonucta, iceride uretimin devami disaridan ithal edecek ara ve sermaye mali ithalatina bagimli kalmaya devam ederken, bu ithalati yapacak ihracat kapasitesi kurulamiyor.

3. 1970'li yillarin baslarinda isci dovizleri ve Dovize Cevrilebilir Mevduat yolu ile karsilanan ithalat ihtiyaci, daha sonraki yillarda artan petrol fiyatlari, ambargo ve dis borc kaynaklarinin kurumasi ile daha fazla finanse edilemiyor. 1977-1980 arasi ekonomi ust uste krizlere giriyor.

4. 1980'de ithal ikameci politikalar yerini piyasa mekanizmasi icinde, disa acik, ihracata yonelik kalkinma politikalarina birakiyor. 1984-87 arasi Ozal'li yillarda, ekonomi yuksek bir performans gosteriyor.

5. Ancak, Anavatan Partisi'nin ikinci doneminde, 1988-1991, buyume orani dusuyor. Bunun sebepleri arasinda, 1987 seciminin de etkisiyle asiri isinan ekonomi, 1989 secimlerinin yarattigi siyasi belirsizlik, 1989 sonrasi ve ozellikle 1991 secimlerinden once uygulanan populist politikalar, 1990 Korfez Savasi sayilabilir.

6. 1992-1995 arasi vasat bir performas goruyoruz. 1992'de Demirel, 1993'de Ciller hukumetlerinin devam ettirdikleri faiz disi acik yaratan genisleyici maliye politikalari, kamu aciklarinin sebep oldugu yuksek faizler, yuksek faizi emir komuta zinciri icinde para basarak dusurmeye calisan bir ekonomi yonetiminin sebep oldugu 1994 krizi, kriz sonrasi bir sure izlenen sonra 1995 secimleri sebeiyle birakilan istikrar politikalari bu donemin iz birakan olaylari.

7. 1996-2001 arasi tam bir felaket. Iki partili, uc partili koalisyonlar, azinlik hukumetleri, artan kamu aciklari, reel olarak %20'lerde gezen faizler, siyasi istikrarsizlik, post-modern darbeler, 1997'de Asya'da, 1998'de Rusya'da meydana krizler, 1999 depremi ve nihayet 2001 krizi.

8. 2002 sonrasi icinde bulundugumuz donem. Anlatmaya hacet yok.

Burada uzerinde durulmasi gereken bir husus var.

Her ekonominin, kisa vadede statik, uzun vadede degisen, bir buyume potansiyeli bulunur. Bu potansiyelin uzerine kisa donemde cikmak mumkun olsa da, daha sonra tekrar ortalama duzeye geri donuluyor. 1951-53 arasi buyume hizimiz cok guzelmis. Ama kalici olmamis. 1966-71 arasi ve 1984-87 arasi ayni sekilde.

2002 sonrasi icin bir hukum vermek icin erken. Son 5 sene icinde yasadigimiz buyume, gerek sure gerekse buyume hizi olarak digerlerinin cok otesinde. Acaba istikrarli bir buyume saglayacak yapiyi kurabildik mi? Acaba uzun donemli buyume potansiyelimizi yukseltmeyi basardik mi? Daglar ne kadar yuksek, denizler ne kadar derin? A-10 Thunderbird durdurulabilir mi? Bu sorularin cevabini yasayarak gorecegiz. Read More!