Siz de mi Faik Bey?

Bakiniz ben Faik Oztrak'a saygi duyarim. 2001 krizi sonrasi zor donemde Hazine Mustesarligi yapmistir. Su anda TUSIAD ve Koc Universitesi'nin 2004 yilinda birlikte kurduklari Ekonomik Arastirma Forumu'nun direktorudur. Bu forum 2006 yilinda iki guzel calisma yapmistir. Türkiye'nin Üretim ve Dış Ticaret Yapısında Dönüşüm: Küresel Yönelimler ve Yansımalar ve "Tarih Tekerrür Edecek mi? Türkiye'de Cari Açık Gelişmeleri ve Beklentileri Üzerine bir Değerlendirme" . Bir vakit olsa bu calismalar hakkinda bir iki yorum yapmak isterdim ama imkan olmuyor.
Faik Oztrak Milliyet gazetesindeki kose yazisinda diyor ki:
Geçen ay açıklanan işgücü istatistikleri bu yılın ikinci üç aylık döneminde imalat sanayiinde çalışan sayısında bir yılda yüzde 2,2 artış olduğunu gösteriyordu. Oysa bu hafta açıklanan imalat sanayiinde üretimde çalışan sayısında yüzde 1,1 oranındaki azalma bununla çelişiyor.... TÜİK'in yayımladığı imalat sanayiine ilişkin iki ayrı veri arasındaki fark giderek açılıyor.
TÜİK, Kristof Kolomb gibi yumurtayı dik tutmayı beceriyor. Ama bu arada yumurtanın kırıldığının farkında değil.
Yapmayin Faik Bey. Merkez Bankasi'nin o kadar emek harcayip hazirladigi, insanlar zaman ayirip okusunlar diye uc ayda bir yayinladigi Enflasyon Raporlarinda ne yaziyor hic merak etmez misiniz:

"Bu noktada, imalat sanayi istihdamına iliskin söz konusu iki anketin türetilmesinde kullanılan veri kaynaklarındaki farklılıkların anlasılması, anket sonuçlarının yorumlanması açısından önem kazanmaktadır.
Imalat Sanayi Üretimde Çalısanlar Endeksi imalat sanayinde faaliyet gösteren tüm kamu is yerleri ile özel sektörde 10 ve daha fazla kisi çalısan imalat sanayi is yerlerinin katma degerinin yaklasık % 89'unu olusturan orta ve büyük ölçeklili yerlerinde uygulanan ‘Üç Aylık Sanayi Üretim Anketi ile derlenmektedir.
‘Hane Halkı İş gücü Anketi’ ise, Türkiye çapında yüzyüze anket yoluyla, belirlenen örnekleme çerçevesinde derlenmektedir.

Devalüasyon Nedir    Verimlilik Nedir    Altın Yorumları    Hedge Fon Nedir    Resesyon Nedir    Nükleer Santraller

2004 yılı üçüncü çeyreginde imalat sanayinde üretimde çalısanlar endeksine dahil firmalarla üretimde çalısan sayısının, Hane Halkı İş gücü Anketi’nden elde edilen imalat sanayi istihdamına oranı yüzde 19,1, bu firmalarda toplam çalısanların (üretimde ve diger islerde) oranı ise yüzde 24,3’tür.

Dolayısıyla, imalat sanayi katma degerinin büyük bir kısmını olugturan firmaların istihdamdaki payı oldukça düsüktür. İmalat sanayinde çalısanlar endeksinin türetilmesine yönelik anketin, alt sektörler bazında katma degerin yüzde 89’unu olusturan firmalara uygulanması nedeniyle, bu firmalardaki verimlilik ve birim maliyet gelismeleriyle tutarlı genel fiyatlama davranısını daha iyi yansıtması beklenebilir.
Buna karsılık, Hane Halkı İş gücü Anketi verilerinin ekonomideki genel istihdam ve dolayısıyla istihdam kaynaklı talep artıslarına daha iyi gösterge olması beklenmelidir." Enflasyon Raporu 2006-I, sayfa 34.
TUIK'nun sucu mu her yayindan sonra alta bu notu dusmemek?

Milliyet gazetesi ile basladik Milliyet ile bitirelim:

Hatırlayınız, iç borç stokumuz 2000 yılında 36 milyar YTL, 2001 yılında 122 milyar YTL idi. O yıllarda "İç borç stokunu konsolide edelim. Yeniden yapılandıralım... Bunu yapmanın zamanıdır. Şimdi yapılmazsa bu borç giderek ödenemez hale gelecek" diyerek yazdık, çizdik. Dinleyen olmadı.
Bugün iç borç stoku 252 milyar YTL. Bundan sonra yeniden yapılandırmak neredeyse imkânsız. Sadece faiz ödüyoruz. Hem de yüzde 21 faiz ödüyoruz. Bütçenin yüzde 30'u faize gidiyor. Borç stoku azalmıyor. Devamlı büyüyor." Gungor Uras, Milliyet, 29 Eylul 2006)
2001 yilinda 122 milyar olan ic borc, bugunku fiyatla 232 milyardir. Yani ic borcun reel artis hizi 4.5 senede kumulatif olarak %8 olmus. Milli gelirimiz ise %40 buyumus. Benim soylemek istedigim aslinda bu degil. 2001'de butcenin %52'si faize giderdi, bugun %30'u. Ama soylemek istedigim bu da degil. Borc stoku nominal olarak azalmaz - taa ki butce fazla verene kadar. Benim elimdeki veriler 1979'a kadar gidiyor. 1979'dan beri tek bir kez bile butce fazla vermemistir. O yuzden de borc (nominal olarak) hep artmistir. Son 12 itibari ile butce acigi milli gelirin %1'i civaridir ve bu son 27 senenin en iyi degeridir. Ama ne yazik ki asil soylemek istedigim bu da degildi.
Maryland'de doktora yaparken Robert Schwab isminde bir hocamiz vardi. Ekonominin 3 kurali vardir derdi. (1) Arz=Talep; (2) Marjinal Fayda=Marjinal Zarar, (3) No free lunch (ekonomide bedava yemek yoktur).

Konsolidasyon demek servet transferi demektir. Ic borcun konsolidasyonu demek (ic borc buyuk olcude yerli bankalar tarafindan finanse edildii icin) bankalardan devlete transfer yapmak demektir. Ne yazik ki bankalar para basmiyorlar. Mevduat veya disaridan borc seklinde aldiklari parayi kullaniyorlar. Eger bir sirketin bilancosunun varlik tarafini azaltirsaniz (yani varlik olarak tuttugu tahvilleri silerseniz/azaltirsaniz) yukumluluk tarafinda bir seyin eksilteceksiniz. Bu eksilen sey ya mevduattir ya da bankanin dis borclari. Eger konlidasyonun bedelini mevduattan cikarirsaniz bir daha bankaya para yatiracak enayi bulamazsiniz. Bedelini yabancilar odesin derseniz kolay kolay dis kaynak bulamazsiniz, ikincisi sizi mahkemelerde surundururler.

Bakiniz Kemal Dervis ne diyor:
Türkiye'de Hazine bakanlığının sorumluluğunu kabul ettiğimde ilk düşündüklerim arasında, elbette 'bu borcu azaltarak yapılandırmak mümkün mü' sorusu vardı. Ancak borcun niteliği ve politik ortamı değerlendirdiğimde zorunlu yeniden yapılanmanın mümkün olmayacağı görüşüne vardım.Bir kere borcun yüzde 60'tan fazlası Türk bankalarına idi. Bu aynı zamanda mevduat, yani devletin vatandaşa borcu demek. O bankalara olan devlet borcunu azaltır, vadeyi uzatır ya da faizi azaltırsanız bankalar mudilerine de ödemeleri hiç değilse kısmen sınırlamak zorunda kalacaktı. Dolayısıyla iç borcu azaltarak yeniden yapılandırmak demek mevduatı da azaltarak yeniden yapılandırmak anlamına geliyordu.
Bunu çok önemli bir konu olarak vurgulamak istiyorum.IMF ve Dünya Bankası borçları hariç - çünkü onları yeniden yapılandırmak çok daha zor - dış borcu yeniden yapılandırmak, iç borca göre daha kolay. Dış borcu azalttığınızda, dışarıya kaynak transferini kısıyorsunuz. İç borçta ise ülke içi transferi durduruyorsunuz.
Aslında mevduatı yeniden yapılandırmak başka ülkelerin başvurduğu bir şey. Bazen son çare olarak kabul edilebilir. Ama toplumun tepkisi ve siyasi şartlar önemli. O günkü hükümet konuya haklı olarak politik fizibilite açısından da bakmak zorundaydı. Kurun çökmesinden sonra, o hükümet bir de mevduatın bir kısmına haciz koysaydı, herhalde politik kıyamet kopardı. Hükümet bıçak sırtındaydı. 'Mevduatı yeniden yapılandıracağız' denilse hükümetin yerinde duramazdı. Zorla olabilir miydi? Belki empoze edilebilirdi. Ama o gün bu çok çok zordu. Yeniden yapılandırma yapılsa herhalde uluslararası piyasalarda da büyük darbe yerdik. Darbeyi ne kadar sürede unutturabilirdik bilmiyorum. Ayrıca bunu yaparken elbette konvertibiliteye de son vermek gerekiyordu. Çünkü vatandaşın parasını yurtdışına göndermesine izin vermek olmazdı.
Zamanın Başbakanı ve Başbakan Yardımcısı'yla bu konularıkısa da olsa tartıştık ve daha ayrıntısına girmeden onlar da böyle bir seçeneğin gerçekçi olmadığını, düşünülmemesini söyledi. Tüm bunlara karşın başka çare olmasaydı Türkiye borcu döndürememe krizine yuvarlanabilirdi. Ancak çare vardı ve bunu oluşturmak için elden geleni yaptık. Yani 'bu borç döner, ekonomi de büyümeye geçer, kriz başka şekilde atlatılabilir' seçeneği gerçekçiydi. " (Kemal Dervis)
Hadi diyelim ki Kemal Dervis zaten yabanci ajani bir vatan haini. Peki Faik Oztrak ne diyor ona bakalim:

[B]ankacılığın ciddi sıkıntıları, kamunun ciddi miktarlarda borçları var. Borcun önemli kısmı da iç borç. Yapılandırmaya kalktığınızda bankaların pasif tarafını (mevduat) da yapılandırmalısınız. Ayrıca kurun yükselmesi yabancı para cinsinden borçlanan şirketleri ciddi bir ödeyememe sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Bu ortamda 'ben bu borcu ödemiyorum' dediğinizde çok uzun dönem borçlanma olanağı bulamayabilirsiniz. Finansal kaynaklar, geyiğin suyun kenarına gelmesine benziyor. Korkuttuğunuzda suyun kenarına gelmiyorlar. O politikayı seçtiğinizde çok uzun dönemi borçlanma yapmadan, eldeki borcu ödemeyi sürdüreceksiniz. Bu nedenle FDF belki de çok fazla düşmeyebilirdi. Ya da çok uzun süre çok yüksek FDF ile gitmek zorunda kalabilirdik. Diğer önemli konu, mali sisteme güven. Bir kere bunu yaparsanız bankalarda mevduat tutma hevesi uzun süre gelmeyebilirdi. Bu büyüme açısından ciddi bir sorun. Konvertibiliteyi kaldırsanız bile uzun vadede şirketler aracılığıyla transfer fiyatlandırmalarıyla sermaye siz farketmeden dışarı kaçıyor. Sermaye kaçktıkça bu yük çalışana yıkılıyor.
Öte yandan 'Borçları ödemiyorum' dediğinizde Rusya ve Arjantin örneği veriliyor. Rusya zengin petrol kaynağıyla kendini kısa sürede toplayabildi. Arjantin'i sıkça örnek olarak veriyorlar ama Arjantin'in durumu hiç iyi değil. Geçen yıl yükselen piyasalar bir büyüme sağladı ama gelinen nokta ile geçen yıl yakaladığı büyümeyi karşılaştırırsanız Arjantin'in GSMH'si bu krizi yaşamadan önceki seviyesinden çok daha düşük. " (Faik Oztrak)
Sayin kose yazarlari: Hic bir zaman ortaya koydugunuz "alternatif" politikalarin maliyetinden bahsetmiyorsunuz. Orasi neresi soyleseniz de biz de gelsek, her gun bedava yemek yesek.

7 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

Hocam helal olsun ya.Doktora Maryland'da BS nerdendi sizin???
Merak ettik, kendi blogunuzda da göremedik...
Eflatun

tugrul dedi ki...

BS, Endustri Muhendisligi, ODTU
MA, Ekonomi, Bilkent Universitesi

Saygilar, t.

Adsız dedi ki...

Teşekkürler cevabınız için hocam.Bir Ali Babacan türevi sayılırsınız bu konuda:) Bu arada Mankiw hocanın blogunu sayenizde keşfettim. Ve önemli tavsiyeler aldım.

Eflatun

tugrul dedi ki...

Tesekkur ederim, ama turevler tehlikeli islemlerdir. Bir kac defa alin, bir sure sonra elinizde sifir kalir. Ismim, soyadim bende kalsin. Tas yerinde agirdir.

Adsız dedi ki...

Estağrurullah hocam, bizim aklımızda "sonsuz" dereceli denklemler vardı.Elbette taş yerinde ağırdır ve her ekonomist kendince vardır.Biz aruz ölçüsü göremedik yanlız eskilerin ağzından çıkan şekliyle "sürçü lisan ettiysek affola" hocam.İnşallah daha ne güzel yazılara, tesbitlere.

Saygılar,
Eflatun

e-recep dedi ki...

Köşeyazarlarına atıfta bulunmuşsunuz.

Finans sektöründen para kazanan ekonomistlerin fikirlerine hep şüphe ile yaklaşırım. Hele hele 'yüksek faiz - düşük kur' sistemi ülke ekonomisini esir almış iken.

Müsaade ederseniz naçizane tavsiyelerimi ekleyeyim. Bilhassa reel sektör kökenli dostlarıma :

Takip edilmesi tavsiye edilen köşeyazarları

Ege Cansen (Hürriyet)
Güngör Uras (Milliyet)
Tevfik Güngör (Dünya)
Esfender Korkmaz (Gözcü)
Erinç Yeldan (Cumhuriyet)
Uğur Civelek (Radikal)
Yiğit Bulut'un sadece makroekonomi yazıları (Radikal)
Yiğit Bulut'un sadece makroekonomi yazıları (Referans)
Salih Neftçi'nin sadece makroekonomi yazıları (Vatan)
Selim Somçağ

Uzak durulması tavsiye edilen köşeyazarları
Deniz Gökçe (Akşam ve Ekodiyalog)
Fatih Özatay (Radikal)
Şükrü Binay (Sabah)
Ercan Kumcu (Hürriyet)

Adsız dedi ki...

" Müsaade ederseniz naçizane tavsiyelerimi ekleyeyim. Bilhassa reel sektör kökenli dostlarıma :"

Reel sektör dostlarına selam söylenip tavsiye verildiğine göre bir reel sektör erbabı mı var bu tavsiyeyi veren olarak karşımızda diye merak ediyor insan.
Eğer öyleyse, sadece dükkanda oturup ekonomi öğrenilmişse, kitaplar kaynaklar karıştırılmamışsa,yanlız köşe yazarları üstad olmuşsa ekonomi bilgisinde şahsın,, yazık. Geçen harcanan zamana yazık, yazılan yorumlara yazık, keşke reel sektörde kalınsaymış keşke!


Eflatun