2008 Ekonomi Nobel Odulu

"14 Mart’tan bu yana faizdeki tırmanış bizleri olumsuz etkiledi. Yüzde 15.5 iken yüzde 22 civarına ulaşmış bir faiz var. Yüzde 12 reel faizin bedeli çok ağır. Yüksek faiz enflasyonu tahrik ediyor. Faizi sebep, enflasyonu netice olarak görüyorum; faiz düştükçe enflasyon da düşecektir."
Kim demis? Basbakanimiz Recep Tayyip Erdogan demis. Bu adamin hic danismani falan mi yok, yoksa danismanlari var da onlari mi dinlemiyor?

Zamanim yok ilk firsatta bu konuda dise dokunur bir seyler yazacagim, baskalari benden once davranmazsa tabi.
Read More!

Yabancilarin Kazandigi Faiz

YORGO, HANS, ve GEORGE (Basyapit Niteliginde Yazi)

Gungor Uras son 2.5 yildir dunyadaki neredeyse tum para birimlerine karsi deger kaybeden Amerikan dolari cinsinden odedigimiz faizi hesaplamasini cok iyi biliyor. Tacizci Ayse Teyze ve Ali Riza Amca kendisine "madem oyle, paramizi dolarda mi tutalim, yoksa yabancilarin yaptigi gibi TL'ye cevirip faize mi koyalim?" diye sordugu zaman da "valla sizin bileceginiz istir, her ikisi de risklidir" diye isin icinden siyrilmaya calisiyor.

Gungorum tosunum. Bu isler hem oyle hem boyle olmaz. Ya dedigin gibi risklidir, adam risk aldigi icin getirisi yuksektir; ya da ortada gercekten balli kaymakli bir durum vardir, yabancilar yiyor biz seyrediyoruzdur. Hangisi?

Iflas Nedir  Borsa Nedir  Hisse Senedi Nedir  Risk Nedir  Libor Nedir  Ikame Etkisi Nedir

Gungor Uras'in buna cevap verebilecegini zannetmiyorum, ben vereyim:

Doviz kurlarindaki gelismeleri surekli tutarli bir sekilde tahmin edebilecek adam sayisi cok azdir, buyuk olasilikla yoktur bile diyebiliriz. Daha bu senenin basinda tahmin yapan gerizekalilarin cogu dolarin avroya karsi 2008 senesinde ufak bir miktar deger kazanacagindan bahsediyorlardi. Ben ise dolarin deger kaybedecegini ve dolar-avro kurunun sene sonunda 1.5'e yukselecegi tahminini yapmistim. Aradan 6 ay gecti ve simdilik ben hakli gorunuyorum (sans iste). Simdi dolar boyle dramatik bir sekilde deger kaybederken dolar satip neye yatirsaniz getiriniz yuksek gorunur. Ornek vereyim:

1. Avrupa'da faizler %4 civarinda seyrediyor. Bundan 1 sene once 14 Haziran 2007'de 100 dolarini avroya ceviren bir kisi 75 euro (o zaman kur 1.3307 idi) alabiliyor. Sonra bu parasini Avro faizine yatiriyor. Bir sene sonra 16 Haziran 2007'de eline 3 euro faizle birlikte 78 euro para geciyor. Sonra bunu tekrar dolara (kur 1.5489'a yukselmis) ceviriyor ve tam tamina $120.9 elde ediyor. Yani bir senede kazandigi faiz %21 olmus. Soruyorum, siz yabanci olsaniz Turkiye'de kazanacaginiz %26'lik faize mi para koyarsiniz, yoksa guvenli Avrupa'da kazanacaginiz %21'lik faize mi? Hem Avrupa niye bu kadar yuksek faiz veriyor, aklim sirrim ermedi!!!

2. Bundan 6 ay once 21 Aralik 2007 tarihinde 100 avro bozduran bir Avrupali (adina Hans ya da Yorgo diyebiliriz) parasina karsilik 168 YTL aliyor. Daha sonra bunu %17'den 5 aylik faize koyuyor (o zamanlar faizler daha dusuktu ama neyse yuvarlak hesap olsun). Aradan 5 ay geciyor ve 21 Mayis tarihinde faizden 12 YTL kazaniyor ve toplam parasi 180 YTL'ye yukseliyor. Daha sonra parasini o gunku kurdan tekrar avroya ceviriyor ve eline sadece 90.45 avro geciyor. Demek ki bahsettigimiz bu 5 aylik sure icerisinde Yorgo (veya Hans) para kazanmayi birakin, para kaybetmistir. Adamlar birakin Gungor Uras'in bahsettigi %26'lik REEL faizi 5 ay gibi kisa bir surede %9.5 kaybetmislerdir. Bunu senelik hesaba vursaniz %20'nin uzerinde zarara karsilik gelir. Niye boyle? Cunku bahsettigimiz 5 ay boyunca avro YTL'ye karsi %18.5 deger kazanmistir. Avro satan herkes zarar etmistir. Peki bizim hazine bu isten nasil etkilenmistir? Yorgo'nun avro satip zarar etmesi Yorgo'yu baglar, bizim hazine Yorgo zarar etti diye kar etmez, zarar da etmez. Bizim hazinenin odedigi bedel avro ciksa da dusse de %17'dir. O kadar.

3. Suudi Araplar bundan bir sene once 100 varil petrol satip ellerine gecen parayi YTL'ye cevirip faize koyuyor. 1 sene sonra kazandigi paraya bir bakiyor ki ancak 60 varil petrol alabiliyor. Bu durumda "yabancilar bizden az faiz kazaniyor" sonucunu mu cikarmamiz gerekiyor? Suudiler petrollerini satip bizim hazineden kagit alip 40 varil petrol kaybettilerse, bu, bizim hazine bu isten 40 varil petrol kazandi anlamina mi gelir?

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı

Bizim odedigimiz faizi bulmak istiyorsaniz cok karmasik islemler yapmaniza gerek yok. Hazinenin ihalelerde odedigi faiz orani neyse odur. Isin icine dolari, avroyu, petrolu karistirirsaniz yanlis yaparsiniz. Bu yazimiz da Gungor Uras okuyan okuyuculara bir ders olsun. Adamin niyeti fesat, hukumete yukleneceksen boyle belden asagi vurarak yuklenmene gerek yok ki. Hukumet o kadar buyuk hatalar yapiyor ki, artik sokaktaki vatandaslar bile farkinda.
Read More!

Ayse Teyze ve Gungor Uras

Gungor Uras'i surekli taciz eden, hep tek tarafli sorular soran Ayse Teyze isimli bir bayan var. Gecen gun Gungor Uras'a "Reel faiz nedir? Geçen yıl dolarını bozdurarak Hazine bonosu satın alanlar bir yılda yüzde 26 reel faiz kazanmışlar... Şunu bana anlat bakayım” seklinde bir soru yoneltmis.

Simdi burada Ayse Teyze art niyetli, kurnaz tilkinin teki aslinda. Gungor Uras'a kolay bir soru soruyormus gibi yapiyor ama aslinda sordugu soru cok zor. Bizim icin cok zor degil ama Gungor Uras'in soruya dogru cevap verememesinden tuzaga dustugunu anliyoruz.

Yatırım Fonları Nedir?   Altın Fonu Nedir  Komünist Nedir  Komünizm nedir?  Kapitalizm Kapitalist nedir

Siz kendinize guveniyorsaniz yazinin devamini okumadan ve Gungor Uras'in verdigi cevaba bakmadan soruya dogru cevap vermeye calisin. Aslinda tam sinavda sorulacak cinsten bir soru!!

Gungor Uras su cevabi veriyor:

"Geçen yıl mayıs ayında dolar 1.33 YTL idi. 100 dolarını bozdurarak YTL satın alana, 133 YTL verdiler. Bu parayla yüzde 18.81 faizli Hazine bonosu satın alanlara bu mayıs ayında faiziyle birlikte 158 YTL ödeme yapıldı (bkz. yüzde hesaplama). (Yabancılar bunu net olarak ceplerine koydu. Türklere ise 133 YTL’nin bir yıllık faizi olarak ödenen 25 YTL’den yüzde 10’u oranında (2.5 YTL) stopaj (vergi) kesintisi yapıldı. Onların eline anapara ve faiz olarak 155.5 YTL geçti.)
Bu mayıs ayında dolar fiyatı 1.24 YTL oldu. Yabancı 158 YTL’yi tekrar dolara döndürünce, eline (158:1.24 = 126.88) 126 dolar geçti."

Gungor Uras nerede yanlis yapiyor?

1. Ayse Teyze'nin sorusunu hatirlarsaniz yabancilarin nasil %26 REEL faiz kazandigini soruyor. Yabancilarin gecen sene bozdurdugu 100 dolar bu sene 126 dolar oldu ama bu sene eline gecen 126 dolar gecen sene 126 dolara alabildigi kadar mal alamiyor artik. Sizin anlayacaginiz, Reel faizi hesaplamak icin elde ettiginiz faizden enflasyonun farkini dusmeniz gerekiyor. Gungor Uras bunu dusmemis. Son bir yil icerisinde Amerika'daki enflasyon orani %4.2 gerceklesmis. O yuzden de yabancilarin elde ettikleri REEL faiz aslinda %26.88 degil (126.88/1.042=121.72) sadece %21.7

2. Ikincisi, Gungor Uras'in gecmiste kullandigi "enflasyon rakamlari az gosteriliyor" seklindeki saklabanliklari yaparak Amerika'da aciklanan enflasyon rakamlarinin gercegi yansitmadigini, benzin fiyatlarinin %35 arttigi bir ortamda enflasyonun da en azindan %10 civarinda oldugunu belirten bir ifade kullanarak yabancilarin eline gecen reel faizin daha da dusuk oldugunu bile soyleyebiliriz. Ama tabii bu Gungor Uras'in ortaya sactiklari gibi bir kuyruklu yalan olur.

3. Bu hesaplar yapilirken her zaman gizli bir varsayim yapiliyor. O da yabancilar Turkiye'ye girdiginde ellerindeki dolarlari bir gerizekalinin 1.33'den satin aldigi, yabancilar Turkiye'den cikarken de ayni gerizekalinin 1.33'den aldigi dolarlari pasa pasa 1.24'den zararina sattigidir. Kim bu gerizekali, bileniniz var mi? Yoksa yabancilar Turkiye'den cikmadi mi daha? Yabancilar Turkiye'den cikmaya basladiklari zaman gercekten de simdiki gibi balli kaymakli kurlardan mi paralarini dolara cevirecekler yoksa yuksek kurlardan mi?

Menkul Kıymetler Nedir?  Faşizm nedir?  Özel Üniversiteler  Devlet Üniversiteleri  Türk Bilim Adamı

Ben adimi Ali Riza'ya cevirip Gungor Uras'a su iki soruyu sormak istiyorum (okurlarimdan bir tanesi bu sorulari Sayin Uras'a iletirse sevinirim):
1. Turkiye'de hangi gerizekali yuksek fiyattan doviz alip dusuk fiyattan satiyor? Niye birileri buna dur demiyor? (Tam Gungor Uras'a gore bir is)
2. Turkiye'de reel faiz hesaplamasini dogru yapabilen bir Allah'in kulu yok mu?
Read More!

Hirtistan Maci Oncesi

Hirvatistan maci oncesi aklima Baris'in uzun zaman once yazdigi bir yazi geldi.

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde okyanusun ortasında, Hırtistan adında minicik bir ada varmış. Topu topu 500 aileden oluşan Hırtlar’ın ne dış dünyadan, ne de başka insanlardan haberi varmış. Hırt erkekleri her gün denize açılır ikişer balık tutar, evde bekleyen hanımları da ikişer ekmek yapar, böylece herkes günde bir ekmek bir balık tüketerek yaşamlarını sürdürürlermiş.

Başka bir gıdaya da ihtiyaç duymazlarmış. Ancak zamanla Hırt kadınları günde iki ekmek yerine dört ekmek yapabilir duruma gelmişler. Kimsenin buna bir itirazı olmamış. Artık herkes günde iki ekmek ve bir balık yiyebilir duruma gelmiş. Hırt erkekleri çalışkan kadınları ile gurur duyuyorlarmış. Ancak bununla bitmemiş. Çalışkan Hırt kadınları, daha iyi beslenmenin de verdiği heyecanla, günde dört değil sekiz ekmek yapmayı da başarmışlar. Ancak bu, akşam eve iki balıkla dönen Hırt erkeklerini o kadar sevindirmemiş. Çünkü günde bir balık, dört ekmek için az gelmekteymiş. Hırt erkekleri kafa kafaya verip bir çözüm bulmuşlar. “Bundan sonra”, demişler, her iki aileden sadece bir kişi ekmek yapacak, diğer kadın bizimle birlikte balık tutmaya gelecek. Bulunan bu harika çözüm herkesi memnun etmiş. Artık her iki aileden bir kadın evde kalıp sekiz ekmek yapıyor, diğer üç kişinin getirdiği altı balıktan her ailenin payına ekstra birer balık daha düşüyormuş. Derken, elinde kalın bir klasörle, ortaya bir köşe yazarı peydahlanmış. Aslında Hırtistan’da işler hiç de iyi gitmiyormuş. Rakamlarla ortaya koymuş ki, toplam ekmek istihdamı kısa bir sürede yüzde 50 oranında azalarak toplam 500 kişiden 250 kişiye düşmüş. “Yakında”, demiş, Hırt ekonomist, “bu hızla giderse, ileride ekmek üretecek kimse kalmayacak aç kalacağız!”

Verimlilik konusunu anlatırken, daha önce, Krugman’dı sanırım, benzerini bir yerlerde okuduğum ve sıkça kullandığım bu basitleştirilmiş masalı severim. Önce ekonomik büyüklükleri analiz edelim. Başlangıçta Hırtistan Gayri Safi Hasılası 1000 ekmek ve 1000 balıktan oluşuyor. Kişi başı gelir, yani tüketim, de 1 ekmek + 1 balık. Kısa süre sonra GSH 2000 ekmek ve 1000 balık’a yükseliyor. Kişi başı gelir de 2 ekmek + 1 balığa. Bir sonraki aşamada ise ekmek istihdamı yüzde 50 düşerken toplam GSH 2000 ekmek ve 1500 balığa yükseliyor. Kişi başı GSH da 2 ekmek + 1.5 balığa yükseliyor.

Peki bu örneği Türkiye’ye uyarlayabilir miyiz? Bir tek şey aynı kalmak şartıyla evet. Ekmek sektörünü tarım+sanayi, balık sektörünü de hizmet sektörü olarak alırsanız, rakamları da bu gözle analiz ederseniz ne dediğimi anlarsınız.

Aynı kalan şey mi ne?

Hırt ekonomist, hırt olarak kalıyor, gazetelerde köşe yazarlığı yapmaya devam ediyor.
Read More!

Gelmeyen resesyon

"A funny thing happened on the way to the most predicted recession in US history: it didn’t happen."
Son günlerde okuduğum en eğlenceli yazı idi. First Trust Portfolios ekonomistleri Brian S. Wesbury ve Robert Stein haftalık yazılarına böyle başlamış. Yazının linkini de veriyorum.
The Phantom Recession is Already Over
Tabi koca koca ekonomistlere "dokundurmayı" da ihmal etmemişler:

"Prominent economists – including one Nobel Prize winner – made comparisons to the Great Depression, predicting a long and deep downturn. Alan Greenspan declared a recession was likely and said this was the worst financial crisis since the end of World War II."

Yazının tamamı güzel de şu bölümünü dikkatle okuyun:
"Trouble is, someone forgot to convince consumers they had to stop spending. Despite consumer confidence readings that are downright awful, “core” retail sales are up at a 10.2% annual rate in the past three months. In other words, consumer confidence statistics may express how people feel, but not how they act. And with all the doom and gloom being reported on a daily basis, no wonder they feel so bad. But consumers have refused to capitulate to the emotional turmoil."

Kısaca diyorlar ki, tüketici güven endeksi denilen şey tüketicilerin ne hissettiğini söyler ama ne yaptığını söylemez.

Bakalım bizde durum neymiş?

Referans Tüketici güveni 5 ayda yüzde 24,6 geriledi demiş. Milliyet de Tüketici güveni hızla azalıyor demiş. İki haberin de konusu Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı Tüketici Güven Endeksi. Tüketici Güven Endeksi Mayıs ayında 75.36’ya gerilemiş.

Bir de NTVMSNBC'nin kendi hazırladığı güven endeksi var. Orada da durum farklı değil. Şuradan verilere de bakabilirsiniz.

İlginç aynı zamanda komik olan durum ise NTV'nin bile kendi datasını yorumlayamaması. Çünkü bir de gerçek tüketim hareketlerinden derlenen bir tüketim endeksi de açıklıyorlar. Güvendeki düşüş tüketimi aşağı çekti demişler. "CNBC-e Tüketim Endeksi Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 0.94 düşerek 155.04 düzeyine geriledi." Ama 2007'nin Mayıs ayında endeks 146.35 seviyesinde imiş. Yaklaşık 10 puanlık artış var. Yüzde 6 gibi birşey yapıyor.

Nedense bu adamlar "Haziran ayında hiç kar yağmadı bu yıl kar yağışı yüzde 100 azaldı" ya da "Fenerbahçe bu ay hiç gol atamadı Aziz Yıldırım istifa etsin" gibi haberler yapmıyorlar.
Read More!

Fakirlik için altın kurallar

Fakirlik icin altin kurallar:

1. Enflasyonu yükseltin. Her ortamda aslında enflasyonun kötü bir şey olmadığını, azıcık enflasyondan zarar gelmeyeceğini söyleyin. Diğer bir savunmanız da enflasyonu düşürmek için ödenmesi gereken bedelin ağır olduğu, topluma bu bedeli ödetmenin doğru olmadığını iddia etmek olmalıdır.

2. Döviz kurunu sabitleyin. Ama sabitlediğiniz değeri sık sık update ederek kendi paranızın değerlenmesine izin vermeyin. Mümkünse resmi döviz kuru için karaborsa oluşturun. Resmi döviz kuru ile karaborsa kur birbirinden ne kadar farklı olursa o kadar çabuk fakirleşirsiniz. Bu politikayı da ihracatı desteklemek adına yaptığınızı söyleyerek yutturabilirsiniz.

3. Faiz oranlarına (her türlüsüne) kısıtlama getirin. İlk iki maddeyi uyguladıktan sonra negatif faiz oranı fakirleşmek için çok işinize yarayacaktır.

4. Kamu harcamalarını arttırın. Harcamanın en iyi yolu devlet eli ile yapılandır. Devlet nereye ne kadar para harcanacağını hepinizden daha iyi bilir. Her kamu harcamasının içinde bir miktar komisyon ücreti de vardır, bu da işin en zevkli tarafıdır zaten.

5. Ota boka lisans verin. Mümkünse hiç bir iş, hiç bir meslek lisanssız yapılmasın. Çöpçülerin, berberlerin taksicilerin bile lisansı olsun. Boru değil, her işin ayrı bir ciddiyeti var. Bunu da kamu yararına yaptığınızı söyleyerek yutturabilirsiniz.

6. Ota boka vergi koyun. Vergi kurallarınız uzun, karmaşık, ayrıntılı ve anlaşılmaz olsun. Ota boka istisna kurallarınız olsun. Altın kuralı unutmayın: Kalıcı vergi koymanın yolu geçici vergi koymaktır. Vergi kanunlarınız ne kadar kalınsa fakirleşmeniz o kadar hızlı olacaktır.

7. Her alanda imtiyaz grupları oluşturun. Sonra her birinin ağzına birer parmak bal sürerek hepsini memnun edin. Eğer imtiyaz grupları oluşmuyorsa bunun en kolay yolu belirli bir malı ya da hizmeti üretenlere (ya da tüketenlere) vergi ya da negatif vergi (teşvik) koymaktır. Bu vergileri daha sonra dil, din, ırk, bölge bazında çeşitlendirebilirsiniz.

8. Zorunlu eğitim süresini arttırın. Verimlilik fakirliğe ulaşmanızın önünde en önemli engeldir. Bu da eğitimle oluşur. Çocuklarınızın düzgün eğitim almasının, birşeyler öğrenmelerinin denenmiş kanıtlanmış tek bir yolu vardır. Onları hapishane tarzı okullarda zorunlu eğitime mahkum edin. Kafalarına vura vura birşey öğrenmemelerini sağlayın. Zorunlu eğitimi ne kadar uzatır standardizasyonda ne kadar başarılı olursanız, çocuklarınız o kadar aptal üretiminiz de o kadar verimsiz olacaktır.

9. Zengini sürekli kötüleyin, fakirliğin bir erdem olduğunu söyleyin. Para kazanmanın, kar etmek için çalışmanın ne kadar kötü olduğunu, bu sistemin vahşi olduğunu her fırsatta tekrarlayın. Fakirlik ise sadece şanssızlık ya da zenginlerin vahşi kar güdüleri nedeni ile oluşmaktadır. Fakirleri destekleyin, övün, zenginleri hor görün, cezalandırın. Zenginden alıp fakire verin. Fakirliğin sürmesi ve derinleşmesi, ancak sürekli sistem desteği ile mümkündür.

10. Bütün bu kuralları uygularken altın rehberiniz “kamu yararı” olmalıdır. Unutmayın, kamu yararı denen şeyi kimse somut olarak tanımlayamayacağına göre (var olmayan şeyler tanımlanamaz) karşı çıkan herkesi kamunun iyiliğini istememekle suçlayabilir, her türlü politikanıza destek bulabilirsiniz. “Kamu yararı”na ek olarak “eşitlik”, “sosyal adalet”, “sosyal devlet”, “adil dağılım/bölüşüm”, gibi kavramlar da işinize yarayacaktır.
Read More!

Keşke açığımız olmasa, biz hiç borçlanmasak

"Geldiğimizde bütçe açığı milli gelirin yüzde 11,5 idi. Bugün yüzde 2'nin altındadır. Yüzde 1 ile 2 arasındadır. Biz açıkları azaltmışız. Faizler düşmüş. Faiz yükü düşmüş. Yani biz bunları düşüre düşüre sıcak paraya gerek kalmayacak. Sıcak para, hiç kimse zorla (gel al şu parayı) demiyor. Madem bu kadar karlı. O zaman bizim vatandaşımız niye 100 milyar doları dövizde tutuyor. Madem hazine faizleri bu kadar yüksek o zaman bozsunlar gelsinler hazine faizine... Şu anda Türkiye'de hazine bono ve tahvillerinde yabancıların payı yüzde 12 civarında. Diyorlar ki (yabancılar gelip soyuyor). Türkiye'de hazinenin sattığı tahvil ve bonoların yüzde 88'i Türklerin, Türk firmalarının, Türk vatandaşlarının elindedir. Bizim vatandaşlarımızın, bizim bankalarımızın, bizim şirketlerimizin elindedir. Keşke açığımız olmasa, biz hiç borçlanmasak. Ama sosyal güvenlik sisteminin açığı var ve bunun temelini de 1990'lı yıllarda attılar."
Kim demiş? Hükümetin Yıldıray Baştürk'ü durumundaki Mehmet Şimşek demiş.
Başka ne demiş?

Hazine'nin açık olduğu için borçlandığını ve en büyük açığın da sosyal güvenlik sisteminde bulunduğunu belirten Şimşek, bu açığın da yeni çıkmadığını anlattı. Şimşek, bu yıl sosyal güvenlik sistemine aktarılan paranın 37 katrilyon lira (37 milyar YTL) olduğunu ve bunun toplam yatırım bütçesinin iki katını oluşturduğunu kaydetti. Şimşek, bu paranın emekli vatandaşların çocuklarının eğitimi ile Ar-Ge çalışmalarına ayrılması halinde Türkiye'yi kimsenin tutamayacağını belirtti.

Özelleştirme paralarının nereye harcandığına ilişkin bir soruya verdiği yanıtta Bakan Şimşek, iktidara geldiklerinde vatandaşlardan zorunlu tasarruf adı altında toplanıp ardından da "çar çur edilen" paralar bulunduğunu ve bunun tutarının 14 katrilyon lira olduğunu söyledi. Bu parayı ödediklerini belirten Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mesela önümüzdeki bir ay içinde inşallah Konut Edindirme Yardımı (KEY) ödemeleri var. Bunu ta 1980'li-1990'lı yıllarda toplamışlar. Şimdi ortalıkta böyle bir şey de yok. Hesap kitabı bile yapmamışlar. Kimin nereden ne alacağını. Şimdi biz vatandaşlara ödemek üzere onları toparlıyoruz vatandaşlara ödemek üzere. Yani tasfiye halindeki Emlak Bankası çalışıyor. Emlak Gayrimenkul Yatırım ortakları mesela bütün varlıklarına bakarsanız bizim şu anda yapacağımız ödemelerin ufak bir kısmı bile değil. Ne yapıyoruz. Bunları vatandaşlardan daha önce devlet almış toplamış ve uçmuş ve biz bunları ödüyoruz."
Bu bakan bu hükümete fazla. Fatih Terim "Yıldıray gibi bir oyuncuyu yedekte tutamayacağım için kadrodan çıkardım" gibi nadide bir açıklama yapmıştı. Aynı durum Bakan Şimşek'in de başına gelebilir.
Haberin Tamami Read More!

Spekulatif Mahfi Eğilmez: Kurlar ne zaman patlar?

Zamanında bürokrasinin basamaklarını tırmanıp Ankara'da üst noktalara gelen kişilerin kariyer çizgisi genelde İstanbul'a da uğrar. Çoğunlukla da müsteşar eskilerinin, bürokrat emeklilerinin, İstanbul'daki ilk durağı (nedense) Doğan grubunun gazetelerinden birinde köşe kapmak olur. Nadiren farklı örnekler ortaya çıksa da genel eğilim böyle.

Tabi Doğan'ın elinde gazete çok, başarısız olanlar Referans gazetesine mahkum olurken sıfatları kocaman olanlar Milliyet ve Hürriyet gibi amiral gemilere yerleşirler. Burada çizgi genelde küçükten büyüğe olmak üzere Referans - Radikal - Vatan - Milliyet - Hürriyet şeklinde oluyor. Tabi Damat Ferit gibi nereden geldiği belli olmayanlar joker statüsünde ve parlatılacaklar listesinin en tepesinde yer alırlar. Pardon, Damat Yiğit diyecektim.

Bu arada yanlış anlaşılmasın, bürokrat eskisi yazarlarının hepsi kötüdür demek istemiyoruz. Genelde Uğur Gürses, Fatih Özatay, Ercan Kumcu, Güven Sak gibi Merkez Bankası çıkışlılar daha isabetli yazılar yazarken Yaman Törüner gibi istisnalar da yer alabiliyor. Hazine ve planlama (DPT) çıkışlılar ise Güngör Uras başta olmak üzere vahim durumdalar. Güngör Uras "fiyatlar mutlaka enflasyonla artmaz", "cari açık=döviz açığı" gibi özdeyişlerin sahibi. Tabi daha vahim örnekler de var. Yiğit Bulut, mesela , çan eğrisinin tepesinde zenginlerin oturduğunu sanıyor. Diğer yandan akademi kökenli, bürokrasiye bulaşmamış Asaf Savaş Akat, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Deniz Gökçe gibi yazarlar ise genelde daha istikrarlı bir çizgi sergiliyorlar.

Bizim bugünkü konumuz ise bürokrat eskilerinden Mahfi Eğilmez. Bir süredir Mahfi Eğilmez'e bir yazı borcumuz vardı. Hesabı denkleştirelim.

Bir ekonomistin asla yapmayacağı şey tarih vererek kur tahmini yapmaktır. Normalde kurların aşağı mı yoksa yukarı mı gideceğini her 10 tahminden 6'sında tutturabilen birisinin kur piyasasını hallaç pamuğu gibi atmasını beklersiniz. (Bir maymunun tahmin başarılı ortalaması 10'da 5'tir.)

Mahfi Eğilmez 2005-2006 döneminde kendini rüzgara kaptırıp 1 dolar = 1 YTL gibi bir tahminde bulunmuştu. Haziran 2006'da dolar kuru 1.7 YTL seviyesine çıkınca bu tahmin de komik kalmıştı. Mahfi Eğilmez sonradan "Kriz olmazsa ve içeride de siyasal sorun çıkmazsa yıl sonuna kadar 1 dolar 1 YTL olur demiştim" diye bir düzeltme yapmıştı ama bu açıklama da "Halamın şeyi olsa amcam olurdu"dan farklı değil.

Mahfi Eğilmez uslanmamış olacak ki bir süre önce (14 Şubat 2008) "YTL değer kaybeder" başlıklı yazısında şöyle yazdı:
"... Bunun sonucunda benim tahminim YTL'deki değer kaybının ciddi bir aşamaya ulaşması noktasına bahar aylarında gelineceği yolundadır. Sonrası için şimdiden bir şey söylemek ve bir tahmin yapmak mümkün değil."

Ben de "İyi haberler" başlıklı yazımda şunu yazmıştım:

"Mahfi Eğilmez de "YTL değer kaybeder" başlıklı yazısında "Bunun sonucunda benim tahminim YTL'deki değer kaybının ciddi bir aşamaya ulaşması noktasına bahar aylarında gelineceği yolundadır" diyerek bir ekonomistin asla almayacağı bir risk almış (Tarih vererek kur seviyesi tahmini). Hoş, seviye belirtmemiş ama YTL'de ciddi değer kaybı demiş. Bu ifadeden şu ana kadar yaşanan dalgalanmalardan daha farklı bir kayıp beklediği yorumunu yapıyoruz. Bahara şunun şurasında iki ay kaldı. Tabi 2008 baharı da dememiş ordan da kaçış yolu var ama bahar aylarında kendisini tekrar ziyaret ederiz."

Mahfi Eğilmez yazısını yazdığında dolar kuru 1.20 YTL seviyesinde iken Mayıs ayının sonunda 1.22 YTL seviyesinde imiş. Arada 18 Nisan tarihinde 1.33 seviyesine kadar yükselmiş. Yani baharın ilk yarısında YTL değer kaybederken, ikinci yarısında değer kazanmış. Mahfi Eğilmez'e yine de hak vermek gerek, bir miktar değer kaybı yaşanmış.

Ancak bu değer kaybının "ciddi" olup olmadığı konusu biraz şüpheli. Aşağıdaki grafik son iki senenin USD/YTL grafiği.


Gerek TV programlarından gerekse yazdığı yazılardan Mahfi Eğilmez'in uzun süredir dev bir global kriz beklediğini biliyoruz. Mahfi Eğilmez YTL'nin değerinde ciddi kayıp beklediğinde bunun daha önceki dalgalanmalardan farklı olacağını anladığımızı yazmıştık. Ama grafik bize daha önceki zıplamalara göre daha düşük şiddette bir dalgalanma olduğunu söylüyor. Dolar kuru bugün bir sene önceki seviyenin de altında.

Daha önemli nokta ise Mahfi Eğilmez'in kendini rüzgara kaptırarak tahminler yapıyor olması. 14 Ocak-12 Şubat 2008 tarihleri arasında zaten dolar kuru 1.15 seviyesinden 1.23 seviyesine yükselmişti. Daha önceki dönemde kendini rüzgara kaptırarak yaptığı 1 dolar=1 YTL tahmini de benzer şekilde çuvallamıştı.

Kıssadan hisse: Siz siz olun döviz kuru konusunda tahmin yapan kimseye güvenmeyin.

Yatırımcıya tavsiye: Geliriniz ya da gideriniz döviz cinsinden değilse döviz piyasasından uzak durun, piyasayı sağmaya kalkmayın. Read More!

Fatih Ozatay Kafasini Carpmis!

Portekiz'e 2-0 yenildigimiz mactan sonra Hurriyet'in "Turkiye Bu Gruptan Cikar" baslikli haberiyle dalga gecen bir yazi yazacaktim ki beni dumur eden baska bir seyle karsilastim.

Fatih Ozatay Radikal'de yazdigi yazisinda 2 tane onemli hata yapmis ki sormayin gitsin. Fatih Ozatay Portekiz macina yetismek icin aceleden bir kac satir karalamis diyecegim ama hatalara baktiginiz zaman profesyonel birisinin yapacagi hatalar olmadigini gorursunuz. Benim aklima iki ihtimal geliyor:
1. Ya yazilari Yigit Bulut'a yazdirmistir
2. Ya da banyoda islak zeminde kayip kafasini kuvetin kenarina carpmistir.

Siz karar verin. (Kendinize guveniyorsaniz yazinin devamini okumadan Fatih Ozatay'in yazisini okuyun ve bu iki hatayi bulmaya calisin.)

Hata 1:
"Ve nihayet cuma günü açıklanan işsizlik verileri sevimsiz bir düzeyde geldi: İşsizlik 1986’dan bu yana en yüksek düzeyine ulaştı (yüzde 5.5)."Ozatay %5.5'lik issizlik rakaminin 1986'dan bu yana gerceklesen en yuksek rakam oldugunu soyluyor. Desenize Amerikan ekonomisi son 22 yildir %5.5'in altinda issizlik yaratarak super bir performans gosteriyordu. Gercekler oyle degil tabii ki. Daha 2003 yilinda Amerika'nin issizlik orani %6 idi. 2001'deki resesyondan sonra issizlik orani 2002'de %5.8 yukselmis ve ancak 2005 yilinda %5.5'in altina dusebilmistir. Ayrica 1990-1991 arasinda gerceklesen resesyon donemi ve sonrasi var.

Buradaki problem Fatih Ozatay'in kullandigi rakamlarin neyi ifade ettigini bilmemesidir. Ayni Hurriyet'in 2-0'lik yenilgiden sonra turu geceriz diye baslik atmasi gibi. Mac 4-0 bitseydi ne diyeceklerdi? "Finali garantiledik" mi?

Fatih Ozatay bir yerlerden okumus, ne okudugunu da anlamamis. Ben size soyleyeyim. Issizlik orani bir ayda %5'den %5.5'e yukseldi, yani 0.5 puanlik artis gosterdi. Bu Amerika gibi bir ulke icin cok buyuk bir rakam. Iste bu 0.5 puanlik artis miktari 1986'dan beri gerceklesen en yuksek aylik artis miktari. Hikaye bundan ibaret.

Hata 2:
Bu hata oncekine kiyasla cok daha buyuk bir hata. Profesyonel birisinin yapmamasi gereken bir hata, ancak Yigit Bulut veya Ali Riza Karduz'un yapacagi hata cinsinden. Gecen sene Serhan Cevik de ayni hatayi yapmisti ama onun niyeti (Merkez Bankasina baskan yardimcisi olmak) sonradan ortaya cikti. Fatih Ozatay'in yaptigi bu hata kendisine cok puan kaybettirdi, resmen gozumden dustu adam. Hata su:

"Mesela faizlerin geldiği düzeye bakın: Cuma günü 13 ocak 2010 vadeli gösterge tahvilin faizi yüzde 20.5’i aştı. 2009 yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 7.5 olarak açıklandı. Bu durumda piyasa faizinin enflasyondan arındırılmış (reel) değeri yüzde 12.1’e yükselmiş oluyor. Oysa 2006 başında bu düzey yüzde 7 dolaylarındaydı."Gecen sene Agustos ayinda faizler %18-19 arasinda seyrederken Merkez Bankasinin enflasyon hedefi %4, enflasyon tahmini ise %3.2 civarinda idi. Merkez bankasinin rakamlarina ve Fatih Ozatay'in yontemine bakarsak gecen sene Agustos ayinda reel faiz %14-15 gibi bir rakama denk geliyor ki akillara zarar. Zaten bir suru zir cahil kose yazari da bu hesabi yaparak gerizekali gerizekali yazilarla karsimiza ciktilar o zamanlar. Aradan 9 ay gecti. O zamanlar %18'den parasini faize yatiranlarin karsisina bu yil Agustos ayinda %12-13'luk bir enflasyon rakami cikacak. Nereden bilirdin ki enflasyon bir sene icerisinde Merkez Bankasinin tahmin ettigi gibi %3.2 degil de %13.2 cikacak. Neye niyet neye kismet!!!

Iki sey soyluyorum. Birincisi reel faizin ne olacagini bu gunden bilmiyoruz. Ikincisi piyasalar enflasyon tahmini konusunda Merkez Bankasindan daha isabetli tahminler yapiyorlar. Mesela simdi piyasalarda 2009 icin yapilan tahmin orani %10'un uzerinde. Bir sene sonra enflasyon orani muhtemelen Merkez Bankasinin kicindan uydurdugu gibi %7.5 degil piyasalarin fiyatladigi %10 rakamina daha yakin cikacaktir. Kaldi ki Merkez Bankasinin kredibilitesi ayaklar altinda surunmektedir ve piyasada Merkez Bankasinin enflayon tahminlerini takan pek kalmamistir. Merkez Bankasinin enflasyon tahminlerini ciddiye alan kisilerse bu tahminlerin uzerine 3-5 ekleyip oyle kullaniyor.

Reel faizler uzerine soyledigimiz bu sozleri ekonomiden az bucuk anlayan herkesin bilmesi lazim. Fatih Ozatay neden boyle bir acemilik yapip enflasyon hedefini kullanarak reel faiz tahmini yapmis anlam veremedim dogrusu. Reel faizlerin gercekten ne oldugunu ogrenmek istiyorsaniz Subat 2012 vadeli enflasyona endeksli bonolarin faizlerine bakmanizi oneririr. Gecen sene %10 civarinda seyreden bu faizler su siralar %10.7'ye yukselmis vaziyette. Neden acaba?
Read More!

Bağlılık mı, Esneklik mi?

"commitment vs. flexibility"yi turkce'ye baglilik mi esneklik mi olarak cevirdim. bu, iktisadi kurumlarin ve politikalarin dizayni ile ilgilenen iktisat (iktisat nedir) teorisyenleri tarafindan, sikca ele alinan bir soru. ancak, bu sorunun bugun aklima gelmesinin sebebi, cok yakin zamanda bu konuda bir sey okumus olmam falan degil. bu soru, bugun anayasa mahkemesinin verdigi, turbanla ilgili karar hakkindaki haber ve yorumlari okurken aklima geldi.

ona gecmeden once, bir parantez acip, iktisadi soruyu kisaca ozetleyeyim. iktisadi acidan bagliligin da, esnekligin de kendine gore artilari ve eksileri var. ornegin, para politikasinda, enflasyon hedeflemesinin nasil bir kurala bagli olmasi gerektigi, bu baglamda incelenebilir. enflasyon hedefi, inandirici olmak sartiyla, insanlarin beklentilerini etkileyerek enflasyonu dusuk tutmaya yarar. ama, fazla kati bir kural, mesela, cok gerektiginde merkez bankasinin ekonomideki dalgalanmalara mudahalesini zorlastirir. benzer bir durum sosyal guvenlik sisteminde de var. bu alanda zorunlu tasarruflari savunanlar, insanlarin gencliklerinde aska gelip hovardalik yapmaya egilimli olduklarini, ama sonradan buna pisman olacaklarini iddia ederler. bunlara gore, devletin insanlari bir miktar tasarrufa zorlamasi faydalidir. ancak bunun da, gercekten paraya ihtiyaclari oldugunda, insanlarin tasarruflarini ozgurce kullanamamalarina sebep olmasi gibi bir eksisi var tabii. ornekler cogaltilabilir. bunlar ve benzeri ornekler ile, bu soruya iktisatcilarin verdikleri cevaplari, belki baska zaman yazarim. simdi, parantezi kapayip gundeme donelim.


bugun anayasa mahkemesi, kadinlarin turbanla universiteye girmelerine olanak saglayan duzenlemeleri iptal etmis. bir kesimde buna karsi infial var. ornegin, dikkatimi ceken, sabah'taki yazisinda ergun babahan, anayasa mahkemesinin anayasa yaptigini soylemis. babahan, anayasa mahkemesini tepeden inmeci bir tavirla, toplumun bir ihtiyacini karsilamasina engel olmakla ve toplumu sekillendirmeye calismakla sucluyor.

bense duruma soyle bakiyorum. anayasa mahkemesi, adina mahkeme diyoruz ama, aslinda siyasi bir organ. temel islevi, konjonkturel siyasi dalgalanmalarin, rejimde buyuk ve ani degisikler yaratmasini engelleyip istikrar saglamak. zamaninda cumhurbaskanlari, kendi siyasi gorusleri dogrultusunda oraya adam atamislar; atananlarin siyasi goruslerinin bileskesi de mahkemenin siyasi durusunu belirlemis. bugun, bu siyasi durusa ters hareketleri engellemeye calisan mahkeme, sadece yasalarin anayasaya uygunlugunu denetlemekle kalmiyor; gerektiginde anayasa maddelerinin yorumunu da degistirip bazi degisikliklere engel oluyor. yani siz hukumet olarak, ne kadar toplumun ihtiyaclarina cevap verecek duzenlemeler yaptiginizi iddia ederseniz edin, yaptiklariniz mevcut uyelerin cogunlugunun siyasi gorusune ters dusuyorsa, mahkeme size bir sekilde engel oluyor.

bunun faydasi, toplum duzeninin dayandigi temel ilkelerin zor ve yavas degismesi ve bunlara cok aykiri islerin yapilamamasinin saglanmasi. anayasa mahkemesinin siyasi yapisinin degismesi, ancak bosalan koltuklara, farkli ideolojileri olan cumhurbaskanlarinin, kendilerine yakin insanlari atamalariyla mumkun. tabii, boyle bir donusum saglanirsa da, geri donus, donusumun kendisi kadar zor. ote yandan, toplumdaki kimi ihtiyaclar ve degisim talepleriyle, anayasa mahkemesinin korumaya calistigi siyasi duzen arasindaki celiskilerin yol actigi konjonkturel gerilim ise, istikrari korumanin bir maliyeti.

ben olaya bu acidan baktigimda, anayasa mahkemesinin aldigi karari garipsemiyorum. mahkeme, daha onceden programlandigi sekilde, islevini yerine getiriyor. bundan sonra ise, ozellikle cumhurbaskaninin halk tarafindan secilmeye baslanmasiyla, anayasa mahkemesinin yapisinda ve isleyisinde degisiklikler gorecegimizi saniyorum. o zaman, hem uyeler secildikleri donemin siyasi egilimlerini daha cok yansitacaklar, hem de asagidan gelen siyasi isteklere karsi daha esnek olacaklardir, diye tahmin ediyorum. bunu begenip begenmemek ise, baglilik ve esneklik uzerindeki tercihlerinize gore, size kalmis.

Read More!

Deniz Gokce ve Merkez Bankasi

Deniz Gokce'yi severiz, ancak genellikle yorumlari asiri iyimser kategorisine girdigi icin ozellikle son bir yildir pek itibar etmiyoruz. Ancak kendisini de anlayisla karsiliyoruz. Turkiye'de o kadar karamsar ve art niyetli kose yazari var ki Deniz Gokce bunlarin ters tarafinda yer alarak hem bir denge olusturuyor, hem de her zaman kendisini okuyacak bir okuyucu kitlesine ulasiyor. Sonucta insanlarin cogu kendi dusuncelerine uyan yazarlari okuyup digerlerini okumuyor. Ulkenin yarisi veya %80'i karamsar olsa da Deniz Gokce karamsar olmayan azinligin okudugu ender yazarlardan bir tanesi konumuna yukseliyor. Bence cok dogru bir strateji, ben olsam ben de aynisini yapardim. Ortada 80 tane kotumser yazar var, bunlar birbirleriyle yarisirken, Deniz Gokce kendi piyasasinda fazla bir rekabet gormuyor.

Yukarida "iyimser" ve "kotumser" yazar derken kastettigim tutarli bir sekilde her ekonomik durumda bu yazarlarin iyimser veya kotumser yazi yazmalaridir. Mesela bundan 3 ay once Amerika'nin resesyona girecegi neredeyse her ekonomist tarafindan zikredilirken Deniz Gokce "durun hele rakamlar daha aciklanmadi" falan diyerek "beklentileri" yonetmeye calisiyordu, hatta bir ara neredeyse o da umudunu kaybedip rakamlar aciklanmadan resesyon ilan edecekti. Neticede hakli cikti. Ama hakli cikmasinin sebebi derinlemesine bir analiz yapip da dogru sonuclara ulasmasi degil, tutarli cizgisini koruyarak iyimser (en azindan notr) yazilar yazmasi idi. Yani sansli idi.

Uzun zamandan beri ilk kez Deniz Gokce objektif bir yazi yazdi bugun. Yazinin bazi eksikleri var ama Deniz Gokce'nin cizgisine gore objektif bir yazi. Soyle diyor Sayin Gokce:

"Biz 2001 krizinden sonra dalgalı kura geçtik, çünkü para politikasında serbest kalabilmek ve faiz ve enflasyon düşürme ve borç geri ödeme sürecinde serbest kalmak istiyorduk. Yani para politikasında serbest kalmak istiyorduk.

İstediğimiz oldu ve sıkı maliye ve para politikasında başarılı olduk ve enflasyon, faiz düştü, ve büyüme arttı, borçlar kontrol altına girdi, dış tasarruf ülkemize artan şekilde girmeye başladı. Bu pozitif gelişme 2003-2004 yıllarında oldu. Hem ülke içinde hem de ülke dışında beklentiler değişmiş, Türkiye için pozitif değerlendirmeler gündeme gelmişti. Hükümet AB ile flört ediyor, Yunanistan ile olumlu görüşmeler yapıyor ve Kıbrıs sorununda pozitif yaklaşım içinde bulunuyordu.

Ancak bu iyileşme süreci 2006 ve 2007 yıllarında bozuldu. 2006 yılından başlayarak dünya ve ABD önce bir finansal krize girdi ve sonra da dünya ve ABD’de resesyon beklentileri göğe tırmandı. Bu süreç şimdi dışarıda düzelme yolunda!

Ancak dış ekonomideki riskler ortamında, ülkemizde içeride tedbirli davranmak ve dünyada gerçekleşenlerin etkisini azaltacak iç politikalar izlemek gerekli idi.

Tam tersine hükümet ile muhalefet arasındaki kavga (her iki taraf da suçlu ), 367, cumhurbaşkanlığı kavgası ve seçim, türban, parti kapatma, Ergenekon ve şimdi de telekulak gibi sorunlar ile ülke içinde beklentilerin iyice bozulmasına yol açtı. Bu durumu biz “kaşınmak” kelimesi ile özetliyoruz."
Cok isabetli bir degerlendirme. Bizim de cok uzun bir suredir soyledigimiz gibi Deniz Gokce de AKP'nin 2006 ve 2007 yillarinda sacmaladigini ustu kapali bir sekilde soyluyor. Muhalefet hakkinda soyledikleri konusunda da kendisiyle hemfikiriz. Kendisiyle hem fikir olmadigimiz konu Merkez Bankasi.

Merkez Bankasi enflasyonun %10.7'ye yukselmesinin sucunu enerji ve gida fiyatlarindaki yukselise bagliyor. 2006 yilinda enerji fiyatlari yerinde saymisti oysa, o zaman da sucu finansal piyasalardaki calkantilarin ustune atmislardi. Her sene bir yerlerde bir seyler olacak, o yuzden bahane bulmak isteyene bahane cok. Turkiye gibi gida fiyatlarinin cok dusuk oldugu bir ulkede dunyada kriz olmasa da gida fiyatlari yukselecekti. Enerji fiyatlarina gelirsek, gecen seneki secimlerden onceki 4 yil boyunca AKP elektrigin fiyatini hic arttirmadi, Turkiye Avrupa'da elektrigin en ucun oldugu ulkelerden bir tanesi haline geldi. Simdi bicak kemige dayanip elektrik fiyatlarini arttirmak zorunda kalinca bu da enflasyonu arttirdi. Elektrik fiyatlarinin sabit kaldigi 4 yil boyunca Merkez Bankasinin bu durumdan sikayet ettigini, "enflasyonun dusuk olmasinin nedenlerinden bir tanesi de elektrik fiyatlarinin sabit tutulmasidir" dedigini hatirlamiyorum.

Petrol fiyatlarindaki artis ise hukumetin izledigi gerizekali "petrolden vergi toplama" stratejisidir. Buna strateji demek de hata aslinda. Adamlar vergi kaciranlarin uzerine gitmek yerine kolayciliga kacarak boyle carpik bir sistem kullanarak vergi topluyorlar. Petrol fiyatlari arttikca vergiler azaltilarak enflasyonist etkiler azaltilabilirdi. Ancak bunu yapabilmeniz icin hem devletin ufak olmasi hem de butce fazlasi veriyor olmaniz gerek.

Turkiye'de enflasyonu %4 seviyelerine dusurmenin yolu mikro reformlardir. Bunu yapacak kisiler ise Erdogan ve ekonomi yonetimidir. Enflasyon Merkez Bankasinin kontrolunde falan degildir. Merkez Bankasi da bu durumun farkinda ama "kral ciplak" diyemiyor. IMF Merkez Bankasini ozerklestirerek politikacilara karsi Merkez Bankasini korumaya calisti. Sonucta politikacilar ekonomiden anlamayan, bir oy ugruna ulkenin gelecegini satan cahillerdir. Bir sekilde bunlarin dogru adimlar atmasini saglamak gerekiyor. Gecmiste hukumetin eli kolu bagli iken IMF zorla dogru adimlari attiriyordu. Ama butce aciklari azalip, borc orani dusmeye baslayinca IMF'nin de gucu kalmadi maalesef. Bu durumda devreye bizim Merkez Bankasinin girmesi gerekiyordu.

Faizleri ekonomiyi iyice yavaslatacak seviyelere kadar yukselterek hukumete mikro reformlari yapmazsaniz biz de faizleri indirmeyiz mesajini gondermeleri gerekiyordu. Neticede %4'luk enflasyon hedefi mevcut kosullar altinda bir fantaziden ibaretti, piyasadaki beklentiler hic bir zaman %6'nin altina dusmemisti zaten. Hukumetin onceligi ise buyumeyi yuksek tutarak, suya sabuna dokunmayan, ulkenin yapisal problemlerine cozum bulmayan politikalardi. 2006 ve 2007'nin kaybedilmesinin sebebi bunlardi. Secimlerden sonraki oncelikleri ise turban idi. Secimlere kadar Merkez Bankasi direndi ama secimlerden sonra direnci kirildi. Madem hukumet buyumeyi yuksek tutmak istiyor, biz de o zaman kilifina uydurup faizleri indirmeye baslayalim dediler.

O yuzden bundan 9 ay once 2008 icin %3.2'lik son derece gerizekali bir enflasyon tahmini yaptilar. Maksat Erdogan'in gozune girmekti. Son 2-3 aydir Merkez Bankasi kredibilitesini iyice kaybetti. Merkez Bankasi faizleri %15'te tutarken piyasadaki faizler %20'ye yukseldi. O yuzden simdi ufak ufak faizleri yukselterek yeniden kredibilite kazanmaya calisiyorlar. %4'luk enflasyon hedefi Eylul 2007'de zaten terkedilmisti, simdi 2011'e kadar tum hedefleri de yukselterek zaten herkese malum olani resmilestirdiler. Sunu size simdiden soyleyebiliriz, bu hedeflerin hic birini tutturamayacagiz.

Lafi cok uzattim, baglayayim. Merkez Bankasi ozerkligini hukumetin dumen suyuna girerek kaybetmistir. Bundan sonra Istanbul'a da tasinsa, Mars'a da tasinsa bir sey farketmez. Ekonomiden anlamak yetmiyor, dogru politikalarin uygulanmasini saglayacak, elinizdeki gucu kullanabilecek karakterinizin de olmasi lazim. Maalesef Durmus Yilmaz bu kalitede bir ekonomist/lider degil. Deniz Gokce bunlari soyleyemiyor, biz soyleyelim dedik.
Read More!

Enflasyon Yazisi

Enflasyon rakamlari aciklandi. Ardindan Merkez Bankasi onumuzdeki 3.5 yil icin faiz hedeflerini onemli oranlarda yukseltti. Kardesim madem isler bu kadar kotu idi, neden daha 3-4 gun oncesine kadar %4'luk enflasyon hedefini referans gosteriyordun? Enflasyon %4'e dusene kadar yerimdeyim diye laflar ediyordun? Daha 9 ay once 2008 icin %3.2'lik enflasyon tahmini yapiyordun? Bir de senede 400,000 YTL para aliyorsun.

Yazacagim, ilk firsatta yazacagim. Read More!