Araba kullananlar, özellikle İstanbul trafiğinde, bilirler. Yolda giderken sağ ya da sol şeride geçmek durumundaysanız, sinyal verdiğinizde arkadan gelen araç size yol vermemek için elinden geleni yapacaktır. Çünkü motivasyon tamamen diğerlerinin hayatını zorlaştırma üzerine kuruludur.
Şerit değiştirmek için doğru strateji önce aracın burnunu o şeride sokmak, sonra keyfin isterse sinyal vermektir. Bu durumda diğerlerine zorluk stratejisi yine geçerlidir. Sinyal verilmemelidir ki arkadan gelen araç kullanıcısının hayatı zorlaşsın. Boru değil, İstanbul’da araç kullanan birisi her an tetikte olmalı, ani frene basma ataklığını gösterebilmelidir. Oysa araçlardaki sinyal lambaları insanların hayatını kolaylaştırmak için konulmuştur. Benzer durum yolun eğimli olduğu bölgelerde, özellikle öndeki kullanıcı bayansa, aracın arkasına mümkün olduğunca yanaşarak öndekinin hayatını zorlaştırmak, aracı kaydırmamak için şoförün paniklemesini sağlamaktır. Yoksa öndeki kişinin İstanbul’da araç kullanma hakkı yoktur. Başka bir örnek, selektör yakma durumlarıdır. Genel geçer trafik kurallarına göre selektör yakmak yol vermek anlamına gelir. Ancak Türkiye’de selektör yakmak “çekil önümden” demektir. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Temel amaç ‘diğer’lerinin hayatını zorlaştırmaktır, diğerlerinden iyi durumda olmak, mümkünse diğerlerinin üzerine basarak tatmin olmaktır. Emniyet şeridini kullanarak diğerlerini aptal yerine koymak, trafiğin kilitlenmesine yol açsa da “önce ben geçeyim, diğerlerinin canı cehenneme” zihniyeti klasik örneklerdir. Bu yazı bir trafik yazısı değil. O yüzden farklı örnekler de verelim. Fenerbahçe 2005 yılında Galatasaray’ı 1-0 yenerek şampiyon olduğunda maçı Nobre’nin golü ile kazanmışlardı. Peki, ikinci yarının ortalarında atılan gol sonrası tribünler hep bir ağızdan hangi tezahüratı bağırdılar, hatırlıyor musunuz: “ibne Cimbom olamazsın şampiyon”. Çünkü önemli olan kendi takımının başarısı değil, diğer takımın başarısızlığıdır.
Sindirella Hikayesi Tahvil Nedir Gönüllü Çevreci Kuruluşlar Çernobil Faciası Türev Konu Anlatımı
Toplumsal düzenin “herkesin diğerlerini becerme motivasyonu” üzerine kurulu olduğu sistemlere biz ekonomide “enflasyon” diyoruz (bkz.
enflasyon nedir). Ne? Enflasyonun hiç böyle bir tanımını duymamış mıydınız? Şimdi duydunuz. Boş verin siz monetaristlerin enflasyon parasal bir olgudur, yani para basılması ile oluşur argümanını. O dediğiniz hiper-enflasyon dönemleri için geçerlidir. Yüksek ve sürdürülen enflasyonun arkasında tek bir faktör vardır: Toplumdaki grupların birbirinin üretimlerinden pay kapma çabası. Türkiye de bunun tipik bir örneğidir. Türk toplumu on yıllardır birbirini becermeye çalıştığı için enflasyon hep yüksek kalmıştır, ama hiç bir zaman da hiper enflasyon olmamıştır. İster bütçe açığı deyin, ister döviz kurları deyin, ister parasal genişleme deyin, isterse maliyet enflasyonu deyin durum değişmez.
Bütçe açığı, bir kısım grupların (örneğin 40 yaşında emekli olanlar, bi bok üretmeyip yıllarca sübvanse edilenler) devleti kullanarak diğer grupları becermesinden başka bir şey değildir. Parasal genişleme, ya da kredi genişlemesi, insanların sahip olmadıklarına diğerlerin payının ırzına geçerek, üretimleri ile orantısız bir şekilde sahip olmaya çalışmasıdır. Üreticilerin toplam üretilen gelirden ürettiklerinden fazla pay alma çabasına da maliyet enflasyonu diyoruz. Hangi neden öne sürerseniz sürün yüksek enflasyonun açıklaması bu daireye (insanların birbirini becerme yarışı) girer. Becerilen bazen büyük bir gruptur, bazen toplumun küçük bir kesimidir, bazen de henüz doğmamış nesillerdir.
Bu nedenle, Türkiye’nin en önemli sorunu ne cari açık, ne döviz kuru, ne sıcak para, ne de işsizliktir. Enflasyona çözüm bulunmadan bunların hiç birine çözüm bulunamaz. Bu yüzden, her kim “azıcık enflasyon iyidir” diyorsa biliniz ki o diğerlerini beceren taraftadır ve bu gücün altından (
bkz. altın yorumları) kaymasını istemektedir. Kim “enflasyonu düşürmek için katlanılan maliyet”ten şikayet ediyor diğer konuların daha önemli olduğunu öne sürüyorsa “enflasyon lobisi”ndendir, emin olabilirsiniz. Kim “üyelerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz” diye konuşuyorsa aslında “sizi biraz da biz becermek istiyoruz” demektedir.
Son dönemde tekrar yükselmeye başlayan enflasyonu biraz da bu gözle, yani “varlıklarını diğerlerini becerme kültürü üzerine kurmuş olanların” çırpınışı olarak değerlendirin. Umarım son çırpınışları olur! Bu gruba kimler mi dahil? Ne üretiyorsanız üretin, ürettiğiniz miktar geçen seneye göre değişmemiş ama aldığınız ücret/gelir artmış ise siz de bu gruptasınız, kimseyi suçlamayın. Üretiminiz arttı ama ücretiniz değişmedi ise, yahut üretiminiz değişmedi ama geliriniz azaldı ise becerilenlerdensiniz.
Ha enflasyona çözüm mü nedir? Teknolojik gelişim (productivity) ve üretme hakkının kısıtlanmaması (free entry/exit), devlet/özel herhangi bir kuruma, sınıfa, zümreye özel ayrıcalık tanınmaması, yani kısacası maksimum rekabet ortamı.
Read More!