Girişimcinin Bir Ekonomideki Rolü

Merhabalar bugün milleplateaux ‘un Zengin olmanın birinci sarti ile Editor’ un Nasil Girisimci Olunur? yazılarını okudum.Ben de bu yazımda girişimcinin ekonomik büyümeye katkısından, iktisadi yaşamdaki rolünden bahsedeceğim. Girişimcinin iktisadi yaşamdaki rolünü inceleyen en ünlü iktisatçı Joseph Schumpeter’dir. Schumpeter 1883 yılında Avusturya Macaristan imparatorluğunda doğmuş ve 1950 yılında ölmüş bir iktisatçı ve siyaset bilimcidir. Konjonktür teorisi ile meşhur olsa da girişimcinin rolünü en iyi açıklayan yine Schumpeter’ dir.


Schumpeter’ in iktisadi büyüme konusunda temel iki kavramı vardır. Birincisi yeniliktir. Yenilik yani inovasyon üretim faktörlerinin miktarları ile üretim miktarı arasındaki ilişkiyi gösteren üretim fonksiyonunun değiştirilmesidir. Yeniliklerin yaratılmasına ise icat denir. Yani yenilikler icatların ticari alanda yer edinmiş halidir. Yenilikler 5 durumdan oluşur:

1-Yeni bir malın veya mevcut bir malın yenisinin üretilmesi

2-Yeni bir üretim tekniğinin bulunması

3-Yeni bir pazarın bulunması

4-Yeni bir hammadde veya yarı mamul kaynağının bulunması

5-Bir endüstrinin yeniden organizasyonu.

Bir girişimcinin bir endüstride bir yeniliği başarı ile uygulaması diğer girişimcilerin yeniliği taklit etmesine yeniliklerin kümelenmesi denir. Yalnız taklit de olsa bunlar da yenilik sayılabilir. Schumpeter’ e göre kapitalizm evrimsel bir süreçtir. Bu sürecin başrolünde ise girişimciler yer alır. Kapitalizmin sürekli değişmesini sağlayan asıl güç ise yeniliklerdir.

Schumpeter’ e göre yeniliği uygulayan girişimci yeniliğe konu olan malda tekel haline gelir. Ancak bu durum geçicidir. Bir başka müteşebbis aynı alana başka yenilik getirmek suretiyle monopolcü konuma gelir. Kapitalizm ise bu yaratıcı yıkım ile evrimsel bir süreç haline gelir.

Gelelim büyümeye, Schumpeter’ e göre bir ekonominin büyümesinin asıl nedeni nüfustaki, sermaye mallarındaki artışlar değil, yeniliklerdir. Bir yenilik yapıldığı zaman o yeniliğin taklit edilmesiyle otonom yatırımlarda artış meydana gelir. Son olarak Schumpeter’ e göre girişimci ve teknolojik gelişme farklı şeyler değildir, birincisi ikincisini meydana getirir.


Şimdi gelelim benim fikirlerime. Bana göre girişimci bir ekonomide kaşif rolünü üstlenir. Ben zengin insanları severim, bunun 3 nedeni var çünkü onlar ya girişimcidir ya da girişimcilere destek olur. Üçüncü nedenine gelirsek, bir girişimci bir yatırım yapmadan önce önünde sonsuz tane alternatif vardır, buradaki yatırım sermaye stokuna ek ilaveden ibarettir. Bir kısmını kafasından siler bir kısmını yapmaya düşünmeye başlar. Bu düşünce sürecinden sonra bir-iki alternatif dışında bütün yatırım fikirlerini kafasından atar. Kendisi için en karlı olan yatırım projesine başlar. Bir zaman sonra ise üretime başlar. Yaptığı üretimden max. kar sağlamak istiyorsa ki istiyor, seri üretime geçer. Yapılan seri üretimle envai çeşit mal benim önüme cüz-i miktarlarda gelir, benim ihtiyaçlarım karşılanır, zamanımı daha verimli kullanırım, refahım artar.

Read More!

Son 50 yılda Çin Ekonomisi

Son yıllarda ekonomistlerin Çin ile ilgili kurduğu cümlelerde bir kelime daha sürekli yer aldı: “yükseliş“. Ülke ekonomi tarihinin en önemli sıçrayışlarından birini gösterdi ve GSYH sıralamasında dünyada ikinci sıraya yerleşti. Nitekim IMF tahminlerine göre de Çin 2016 yılında ABD ekonomisini de geçerek dünyanın en büyüğü olacak. Bu yazıda da Çin’in ekonomik dönüşümünün tarihsel evrelerini, ülkeyi zirveye taşıyan modeli ve bundan sonra Çin ekonomisi için ciddi ölçekte tehdit yaratacak kırılganlıklardan bahsedeceğim.

Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında devrimci lider Mao Zedong tarafından kuruldu ve o zamandan beri de Komünist Parti tarafından yönetiliyor. Mao’dan sonra ülkenin başına geçen Deng Xiaoping reformist bir bakış açısıyla bugünkü ekonomik büyümenin temellerini attı, bu temeller 2002 yılından beri ülkenin başında olan Hu Jintao‘nun politikalarıyla daha güçlendi ve bugünkü ekonomik büyüklüğe ulaşıldı. Ülkenin ekonomik vizyonu 5 yılda bir yapılan Ulusal Kongreler ile belirleniyor. Bu açından bizdeki Kalkınma Programlarına benzer süreç yönetimi mantığına sahipler fakat sonuçları kıyasladığımızda Çin’dekilerin daha başarılı olduğunu söylemeliyiz.

Diğer Doğu Asya ülkelerinde olduğu gibi Çin’in de amacı tarım ekonomisinden ihracata dayalı bir sisteme geçerek hızlı bir sanayileşme süreciyle ülke refahını yükseltmekti ve bu yolda diğer Doğu Asya ülkelerinin de sahip olduğu bir şansa sahipti. Bu şans da önlerinde Japonya gibi örnek alınabilecek bir model ülke bulunmasıydı. Japon ekonomi yönetiminin doğrularını benimseyip hatalarını tekrarlamamak en basit haliyle stratejinin temelini oluşturuyordu.

Bu amaçlarla yola çıkan Çin 1980′lerde ciddi bir enflasyon dalgasıyla karşılaştı, bunun için büyüme oranını %4′lere kadar düşürmesi gerekti. Enflasyon oranını düşük seviyelerde stabil hale getirince programa devam edildi. Özellikle 1994 yılında %33 oranında yapılan devalüasyon ülkenin önemli bir ihracat avantajı elde etmesini sağladı. 1993 yılında %9 oranında büyüyen Çin ihracatı devalüasyonun yapıldığı yıl %29 yükseldi. Bununla birlikte Çin, dış finansmana yönelik teşvikleriyle 1993-2001 yılları arasında ülkeye ortala 36 milyar dolar sabit sermaye yatırımı (FDI) yapıldı ki bu alanda yıllardır lider olan ABD ile yarışmaya o zaman başlamıştı. Bu yatırımlarda Çin’in ucuz işgücü imkanlarına ve gelecekte büyük bir pazar potansiyeline sahip olmasının etkileri oldukça belirgindi. 1997′ye kadar ortalama %12 büyüyen Çin ekonomisi 1997′deki Asya Krizi ile birlikte %8′lik büyüme hızına geriledi.

2001 yılında ise benim Çin ekonomisi açısında dönüm noktası olarak kabul ettiğim bir olay gerçekleşti ve Çin, Dünya Ticaret Örgütü‘ne 143. üye olarak kabul edildi. Çin DTÖ’nün anlaşmasını imzalayarak ihracata dayalı büyüyen ekonomisi için önemli bir potansiyele sahip adım atarken dışa da daha açık hale geliyordu. Ayrıca yarısından fazlası kamunun elinde olan bankacılık sektörü de hem ihracatı hem de ithalatı destekleyecek kredileri kullandırıyordu. Bu krediler kullandırılırken bankaların çıkarları göz ardı edilmiyor ve bankaların da kar elde etmesi sağlanıyordu. Benzer bir finansman felsefesi 2001 öncesi Türkiye’de de mevcuttu fakat vizyonsuz politikalar yüzünden biz bankalara “görev zararı” yazdırıyorduk.

Dünyanın üretim merkezi haline gelen Çin, Güney Kore ve Tayvan gibi komşu ülkelerden ara malı, Almanya’dan teknoloji, Rusya, İran, Venezuella, Angola gibi ülkelerden petrol ve doğalgaz ithal ederek bir anlamda bu ülkeleri de ihya etmişti. Bu dönemde de emtia ve enerji fiyatlarında rekor yükselişlere şahit olmamız pek de sürpriz sayılmaz. Aynı zamanda ticaret hacmiyle doğru orantılı olarak artan bir ulaştırma maliyeti endeksi olan Baltık Navlun Endeksi de rekor üstüne rekor kırıyordu. Airbus‘ın enerji tasarrufu adına bu dönemde hep daha büyük uçak modelleri üretmiş olması da tesadüf değil elbette.

Küresel ekonomide yavaşlama sinyallerinin gelmesiyle birlikte gelişmiş ülkelerden Çin’deki ekonomi yönetimine kur politikalarına ilişkin eleştiriler de gelmeye başladı. Hepimizin kur savaşları olarak bildiği bu dönemde artık malum sebeplerden pek konuşulmuyor ama Çin’in küresel ihracat devliğini pekiştirdiği bir dönem oldu. Diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte ihracattan sağlanan fonlar Amerikan devlet tahvillerinde değerlendirildi, böylelikle ABD faiz oranlarına ve doların değerine de nüfuz edilmiş oldu. İki yıl öncesine kadar G20 zirvesi öncesinde Amerikan Dolarının rezerv para birimi niteliğini sorguladıktan sonra Doğusunda Uygur Türklerinin ayaklanmasıyla karşılaşan Çin, bu dönemde zayıflayan Batı karşısında ekonomik üstünlüğü politik üstünlüğe de yansıtmasını bildi. Örnek vermek gerekirse bugün Çin’deki insan hakları ihlallerinin Batı tarafından daha az işlenmesini gösterebiliriz ve bu yazıda daha önce de tekrarladığım üzere buda tesadüf değil.

Ekonomik açıdan bu kadar güçlenen Çin’in hala kırılganlıkları da yok değil. 1980′lerde enflasyonla mücadele edebilmek için büyüme trendini bozulduğu ülkeden bugün özellikle de Bank of China‘nın tam tersi bir tutum izlediğini görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde de enflasyonun yükselme eğilimine girmiş olmasına rağmen bir faiz ve zorunlu karşılık oranı indirimi yaşadık. Aslına bakarsanız, bu şu anda pekçok gelişmekte olan ülkede gözlenen bir durum ve Enflasyon Çağı başlıklı yazımızda bu ülkelerin heterodokslaşan para politikalarıyla enflasyonu görmezden geldiklerinden bahsetmiştik. BoC parasal genişlemede aslında o denli de haksız değil zira ülke ekonomisinin büyüme dinamiklerinin arasında hep önemli bir şey eksikti: Tüketim. Çin’de tüketimdeki büyüme toplam ekonomik büyümenin hep gerisinde kaldı, bu açık da her seferinde tasarruf ve ihracat ile kapatıldı ki ihracat küresel resesyonun devam etmesi halinde düşecek . Ali Babacan‘ın tasarruf oranının %12′ye düşmesiyle bir tehdidin altını çizdiği Türkiye bu konuda Çin’i örnek almalı ama almaması gereken bir konu var. Zira o da parasal genişlemeyle paranın aktığı yer. Garip ama Çin de bu kez Türkiye’nin geçmişte yaptığı bir hatayı yapıyor. Küresel resesyondan etkilenmemek için yerel yönetimlere kamu bankaları yoluyla aktarılan fonlar gayrımenkul projelerinde değerlendiriliyor. Analistler ise bu projeler sonucunda gayrımenkul sektöründe bir balon oluştuğunda hemfikir. Buradan balonun patlaması, yerel yönetimlere kullandırılan kredilerin batması ve kamu bankaların bilançolarında çok ciddi “görev zararlar”ı yazması sonucuna ulaşmak ise yüksek bir zeka gerektirmiyor. Aynı zamanda yükselen enflasyon oranıyla da yaşamak zorunda kalacak bir milyardan fazla insanı barındıran Çin dünya liderliği hayalinden Arap Baharı’nın Uzak Doğu’ya uzanan ayağına ulaşabilir.

Mahfi Eğilmez Cnbc-e’de yaptığı konuşmalardan birinde şöyle demişti: “Çin kapitalizmi çok iyi oynuyor.” Kendisine şu aşamada kesinlikle katılmıyorum, zira gerçekten de gayrımenkul sektöründe şu anki fiyatları kapitalizmin pek de iyi oynanmadığını gösteriyor. Ne demek istemediğimi anlamayanlar yine Mahfi Eğilmez’in “Küresel Finans Krizi – Piyasa Sisteminin Eleştirisi” adlı kitabına göz atabilirler ki bu kitapta kapitalizme yönelik yapılan en büyük eleştiri fiyatlarda aşırı şişmelere sebep olmasıdır.

Çin otoriter siyasi yapısı ve henüz sahip olmadığı -bu gidişle de sahip olacak gibi gözükmediği- marka değeriyle hiçbir zaman dünyanın lider ekonomisi olamayacağını tahmin edenlerdenim ama sahip olduğu üretim gücüyle de küresel ekonominin önemli bir aktörü olduğu kanısındayım. Multipolarizmin daha yüksek sesle dillendirildiği bir dünyada da böyle olmalı nitekim. Ancak Çin ekonomisinde günden güne belirginleşen kriz emareleri, her ne kadar son 20 yılda eşine az rastlanır başarılara ulaşılmış olsa da, ABD ve Euro Bölgesi ardından küresel krizin üçüncü ayağının gelişmekte olan ülkelerde yaşanacağı yönündeki katastrofik eleştirileri haklı çıkarır nitelikte.

Ayrıca blogda Çin ilgili diğer yazılara da bir göz atın:
Çin Yüzyılına Daha Var
Teknolojik Açık Teorisi ve Çin Read More!

2012 Yılı Tahminlerim

Merhabalar, burada sizin değerli vaktinizi en verimli şekilde geçirmeniz dileğiyle bir tanesi saatlerce çaba gerektiren yazılar yazıyorum. Bu yazımızda 2012 tahminlerimi dile getireceğim. Belki yarın, belki yarından da daha yakın bir tarihte bu yazıyı güncelleyip nokta atışında bulunarak döviz kuru tahminlerimi sizlere ileteceğim.

  1. 2012 yılında özel sektör yatırımlarının 231 milyar tl, yani %6,2 genişlemenin olacağını,
  2. Kamunun ise 53 milyar tl yatırım yapacağını,
  3. Petrol fiyatlarının 98$,
  4. Büyümenin ise %4,5,
  5. Enflasyonun ise %5,5,
  6. Cari açık/gsyh’ nin ise %8 civarında olacağını, yani cari açık 66 milyar dolar civarında olacak,
  7. Faiz dışı denge/Gsyih’ nin ise %1,2,
  8. Enerji dışı cari açık/ Gsyih ise tahminince %2 civarında,
  9. Bütçe gelirlerinin 330 milyar tl,
  10. Bütçe giderlerinin ise 350 milyar tl,
  11. Bütçe açığı/ gsyih ise %1,5,
  12. Sıra geldi döviz kuruna, ilk 3 ay 1 dolar:1.88 tl, ikinci üç ay 1 dolar:1.85 tl, geriye kalan 6 ayda ise 1 dolar:1,83 tl civarında olacağını tahmin ediyorum.
  13. Gelelim makro ekonomiye, avrupa' da ilk 3 ay çok zorlu geçebilir ve bundan sonra ise euro bölgesinin düzelmeye gidebilir.
  14. Dünya ekonomisinin büyümesi ise %3 civarında,
  15. ihracatımızın 150 milyar dolar, ithalatımızın ise 250 milyar dolar olacağını tahmin ediyorum.

Euro bölgesindeki zorlu duruma rağmen gelişmekte olan ülkeler birbirleriyle ticaret yapacaktır, bu ise büyüme oranlarını çok da aşağıya çekmeyecektir.


Biraz iyimser bir tahmin olacak ama 1,35 milyon yeni istihdam yaratılması ile birlikte işsizliğin ortalama %10,4 olacağını söyleyerek bu uzun ve karışık tahminimi noktalamak istiyorum. iyi günler.

Read More!

Ekonomistler ve Gelecek

Merhabalar bu yazımızda ekonomik yaşamın belirsizliğini ve iktisatçıların yapabileceklerinin tartışacağız. 2008 krizinde en fazla itibarını kaybedenler iktisatçılar oldu. 1929 resesyonu ve ardından 2. dünya savaşından sonra yaşanan dönem iktisatçıların altın çağı olarak tanımlanmaktadır. Gerçekten de uygulanan keynesyen politikaların başarısı göz ardı edilemez. İktisatçıların bu başarısı ise 2008 krizine kadar sürdü.



2008 krizinde ne oldu? 2008 krizinden önce dünyadaki finansal işlemlerin değeri sizce nedir? Bir tahmin yürütün. Şimdi hazır olun tam

olarak 817 trilyon $ Peki bu işleme konu olan varlıkların değeri ne kadardı? Onların değeri ise 56 trilyon $. Gördüğünüz gibi buradaki kaldıraçlı işlemler ile bir zaman sonra mortgage krizi ortaya çıktı. Gelişmiş ülkeler ortalama %4,5-5 oranında küçülürken gelişmekte olan ülkeler ise ortalama %0,1 civarında küçülme gösterdi. Peki iktisatçılar bu tablonun neresindedir?


İktisadi yaşam bir tiyatro alanı gibidir. Tiyatro sahnesinde oyuncular bir senaryoya bağlı kalmaksızın spontane bir şekilde hareket eder, oyununu oynar. İktisatçılar ise bu tiyatronun en ön sahnesinde oturup oynanmış spontane oyunun senaryosunu sonradan yazan kişilerdir. Kimin ne yaptığını bunun ne sonuçları olduğunu belirleyip üstüne teoriler geliştirirler. Bu oyunda kimin ne yapacağı önceden kestirilemez. Örnek vermek gerekirse bu oyundaki aksaklıkları kriz olarak nitelersek iktisatçılar birinci nesil kriz modelini geliştirmiştir. Sonradan oluşan krizleri bu çerçevede açıklayamayınca ikinci ve ardından üçüncü nesil kriz modelleri devreye girmiştir. Bu tiyatro sahnesinde herhangi bir anda herhangi bir kişi tüm oyuncuları silahla tarayabilir, gerçek anlamda ise yani savaş çıkabilir. Bunu kimse önceden kestiremez. Bu bağlamda iktisatçılar kahin değildir. Eğer iktisatçılar krizi önceden görebiliyor olsalardı kriz denen bir şey zaten olmazdı. Bir tarihçiyi tarihi değiştiremiyor diye kızmakla iktsatçılara krizi öngöremiyor diye kızmak birbirinden pek de farklı değildir
Read More!

Parayı Özelleştirirsek Nasıl Olur?

Bir özelleştirmediğiniz para kalmıştı şimdi onu da mı özelleştireceksiniz? Evet onu da özelleştireceğiz. Cari açıktı, işsizlikti vs. bizim bir sürü problemimiz var onları hallettik de konu paranın özelleştirilmesine mi geldi? Aynen, konu oraya geldi. Bir milli olan paramız vardı onu da yabancılar peşkeş çektireceksiniz. Tabi ki, biz burada ülkeyi satıyoruz. Yukarıdaki sorulardan herhangi biri düşünce balonunuzda yer alıyorsa iyi günler, başka bir blog yazısında görüşmek dileğiyle.


Para dediğimiz “şey” bir değişim aracıdır ve değerini herkes tarafından ödeme aracı olarak kabul edilmesine ve devlet tarafından güven verilmesine borçludur. Para ile neler yapılabilir: mal alış-verişi yapılır, biriktirilir, mal ve hizmetlerin bedelleri belirlenebilir vs. Eski zamanlarda merkantilistler vardı. Bu insanlara göre zenginliğin kaynağı sadece paradır. Yani elinde ne kadar altın-gümüş varsa o kadar zenginsindir. Kulağa çok mantıklı geliyor değil mi? Aslında mikro düşündüğümüzde haklılar fakat makro düşündüğümüz zaman ise daha fazla gümüş, daha fazla altın biriktirmek günümüzde para basarak zengin olmaya çalışmaktan farklı değildir. Para stoku arttığı zaman o paranın değeri düşer yani enflasyona neden olur. Merkantilizmin diğer bir alameti ise ihracatın ithalattan fazla olması gerektiği ve dünyanın zenginliğinin belli bir dönemde sabit olduğu fikridir. Burada da hata var çünkü ülkeler dış ticaret yaptıkları zaman kazan-kazan durumu ortaya çıkıyor. Yani her iki ülke de ticaretten kazançlı çıkabiliyor. Bkz. Mutlak-nısbi üstünlükler teorisi.


Ben merkantilizmi niye anlattım ki? Belki de konuyu enflasyona çekmek istemişimdir. Birkaç gün önce Merkez Bankası başkanı bildiğiniz gibi açıklama yaptı ve enflasyon hedefini belirtti, %5. Peki Merkez bu hedefine ulaşabilecek mi? Burası büyük bir soru işareti.Merkez Bankasının enflasyon hedeflemesinde 3 tane silahı vardır. Bunlar Açık Piyasa İşlemleri, Reeskont oranı ve yasal karşılık oranlarıdır. Merkez Bankası bunları kullanarak yeri geldiğinde döviz kuruna müdahale ederek hedefine ulaşmaya çalışır. Aslında enflasyonu düşürmek için bir yöntem daha vardır, başlıktan da anlayabileceğiniz gibi parayı özelleştirmek. Bu konuda araştırma yapmış bir nobel ödüllü iktisatçı var, Friedrich von Hayek.


Para yaratma ve para ihracı hükümetlerin genellikle kendilerine sakladıkları en büyük monopoldür. Gerçi artık günümüz Türkiye’sinde böyle olmasa bile oradaki hükümet yerine devlet ibaresini koysak yanlış olmaz. Hayek’ in tezi şu, devletin yegane para yaratıcısı olma imtiyazını kaldırmak ile enflasyonu önleyebiliriz. Para yaratmak devlete bir sürü fayda sağlar. Bu yolla geçici bir iktisadi hareketlenme kazanılır ve fiyatların yükselmesi ile devletin borçları reel olarak gittikçe küçülür. Enflasyon Friedman’ ın dediği gibi parasal bir olgudur, bu olgudan kurtulabilmek için gereken yol özel teşebbüse rekabet edecek kendi paralarını ihraç etmelerine izin vermektir. İnsanlar da enflasyona en fazla dayanıklı en istikrarlı ve en güvenilir olan parayı seçecektir. Bankalar da bu işin içine girecek ve rekabet aşırı para ihracını önleyecektir. İnsanlar gazete ve dergilerden en ufak dalgalanmalardan haberdar olacaktır. Hükümetin parası ise güvenilir ve istikrarlı olduğu takdirde kullanılacaktır. Bu şekilde bazı paralar piyasada kalacak diğerleri elenecektir.


Peki Hayek neden böyle şeyleri düşünmüştür? Çünkü Hayek Avusturya’ da yaşarken çok yüksek seviyelerdeki enflasyonu, 1970 stagflasyonunu görmüş bir iktisatçıydı. Avusturya Ekolüne bağlıdır ve bu ekole göre para yanlıdır yani para reel kesimi etkilemektedir. Nasıl mı? Parasal artış olduğu zaman para herkesin cebine eşit miktarda girmeyecek, malların talebine eşit miktarda yansımayacaktır. Nisbi fiyatlar değişecektir ve piyasada kriz meydana gelecektir. Merkez Bankasının faiz oranlarını düşürdüğünü varsayalım. Bu durumda kişilerin kafalarında belirledikleri doğal faiz oranı ile piyasa faiz oranı farklılaşır. Yatırım talebi artar, yatırım mallarının fiyatı yükselir, üretim imkanları artar. Ancak dışarıdan yapılan müdahaleyle sağlanan bu suni genişlemeyi bir kriz izler. Hayek’ e göre doğal faiz oranı ile piyasa faiz oranı arasındaki farklılaşma ancak devletin para tekeline sahip olduğu zaman söz konusudur. Bu yüzden Hayek merkez bankacılığının kaldırılmasını savunur, haklı mı? Haksız değil.

Read More!

Çin'in yuzyilina daha var

Çin Halk Cumhuriyeti, bircok kisinin bidigi gibi son 20 senedir devasa hizlarla buyuyor. Bu buyumenin ana motoru, komunizmin koylerine mahkum ettigi yiginlarin, Çin'e yatirim yapmasina izin verilen yabanci sirketlerde calisan daha uretken iscilere donusuyor olmasi (Bu "yabanci" sirketlerin onemli cogunlugu da Cin kominist olunca ana kitadan kacan kapitalistlerin yerlestigi Tayvan kokenlidir). Ama Çin henuz bundan daha buyuk bir marifet gosteremedi. Ornegin Çin'in aciliminin uzerinden 30 sene gecmis olmasina ragmen Çin'in ustun oldugu bir urun gostermek mumkun degil (Bunun aksine Asya devleri Japonya ya da Kore cesitli urunlerle anilabilir. Televizyon, otomobil, akilli telefon, devasa yuk gemileri, vs..) Çin'in basarisini kucumsemeyecegim ama bazilarinin bekledigi gibi Çin'in gelecekte bir numara olma ihtimali, Japonya gibi parlayip sonmesi ihtimalinden daha az. En azindan su anki halleri ile. Ve kat etmeleri gereken cok cok uzun bir yol var.

Cin'in ekonomik performansi ile ilgili en son haber su: United Nations tarafindan yayinlanan verilere gore,  Çin Amerika Birlesik Devletlerini gecerek dunyanin bir numarali uretim merkezi olmus. Bu onemli zira ABD 1800'lu yillarin sonundan itibaren hep bir numara idi, Çin bu uzun surece son vermis oldu. Bu haber tabii ki ana akim medyada heyecan ile karsilandi hatta WSJ'den Andy Stern hemen Çin'in daha ustun ekonomik modeli(!) ile ilgili  (China's Superior Economic Model ) bir yazi yazdi. Yasi yetenler hatirlarlar, 80'lerde de batida cogu ana akim yazar Japonya ile ilgili boyle heyecanli heyecanli yazardi. Onlara gore bu yuzyil Japon yuzyili olacakti. Hikayenin sonunu hepimiz biliyoruz. Simdi ayni nato kafa Çin ile ilgili guzellemeler duzmekle mesgul.

Mark J. Perry'nin Carpe Diem blog'unda rakamlarin detayiyla ilgili guzel bir yazi yayinladi:

"Çin'in uretimde calisan is gucu tahmini olarak 100 ya da 120 milyon kisi. Amerika'nin 11.5 milyon. Bu durumda Çin Amerika'nin uretim ciktisina es deger bir ciktiyi her bir Amerikan iscisine karsilik 10 isci calistirarak uretebiliyor. 
Bunun yaninda Çin her ne kadar dunyanin en buyuk uretici ulkesi olmus olsa da adam basi milli geliri ABD'nin 133 yil once, 1878 yilindaki adam basi milli gelirine denk! (Dolarin 2005 yili seviyesine ayarlanmis sekilde)"
Kaynak : UN Data: China Is Now World's No. 1 Manufacturer, But It Requires 9-10 TImes As Many Workers As U.S.

Yani Çin'in gidecegi daha cok yol var ama o yolu tamamlamadan Japonya gibi husran yaratma ihtimali de oldukca yuksek.

Read More!

Yuksek Temettuye Sahip Hisseler

Malumunuz Turkiye borsasi son bir yildir oldukca kotu bir performans sergiliyor. Bunda banka hisselerinin borsada yuksek bir paya sahip olmasi ve hukumetin yakin zamandaki politikalarinin da bankalari kotu etkilemesinin rolu var. Peki gozumuzu kapatarak borsaya yatirim yapacak olsak hangi kagitlara yatirim yapardik?

Amerika'da son 80 senede dusuk oynakliga sahip ve yuksek temettu veren hisseler borsanin geneline kiyasla senelik 1 puan civarinda daha fazla bir getiriye sahipler. O yuzden genellikle dusuk oynakliga sahip, gelirleri seneden seneye fazla degismeyen, ve temettu dagitarak gelirlerini yatirimcilariyla paylasan sirketler biraz daha yuksek getiri sagliyorlarmis.

Turkiye'de bu nitelikleri saglayan yuksek temettu dagitan hangi sirketler var?
John Paulson’s 10 Favorite Stock Picks
Top 10 Warren Buffett Dividend Stocks
Top 10 John Paulson Dividend Stocks
George Soros’s 7 Favorite Stock Picks
10 Best Stocks For 2012 Picked by Merrill Lynch Read More!

Nasil Girisimci Olunur?

Milleplateaux'nun zengin olmanin birinci sarti baslikli yeni yazisini gorunce ben de nasil girisimci olunur sorusuna cevap veren bir yazi yazayim dedim. Turkiye'de insanlar vakit oldurmek konusunda cok yetenekliler. Diger yeteneklerini kullanip gelir yaratmak yerine vakit oldurmeyi genellikle tercih ediyorlar. Bunda ulkemizin bir meritokrasi olmamasinin da etkisi buyuk tabii ki. Para yapacak yetenegi olmayan insanlarimiz ise ogrenmekten vebadan kacar gibi kaciyorlar.
Ekonomi Turk blogunu 2005'in sonunda kurduk, tam 6 yil oldu. Cok yetenekli ekonomistler burada yazilar yazdilar. Cogu gercek ismini kullanmadi ama yine de doktora sahibi, ekonominin ne oldugunu ve nasil isledigini anlayan kisilerdi bunlar. Yeteneklerini toplumun faydasi icin harcadilar. Neticede ortaya bir de kitap cikardik. Maalesef Ekonomi Turk kitabina da yeterince talep gelmedi zaten. Onumuzdeki aylarda yayinevi ile anlasmam sona erdigi zaman kitabin pdf'ini buradan ucretsiz olarak herkese dagitacagim. Simdiden haber vereyim.

Neticede Ekonomi Turk'e harcadigimiz zamanin ve emegin karsiligini ne maddi olarak ne de manevi olarak alamadik. Belki onumuzdeki aylarda bedava kitabimiza ilgi olursa manevi olarak getirimiz artacaktir. Bunun uzerine ben de zamanimi daha etkin bir sekilde degerlendirebilecegim yeni bir ugras sectim. Insider Monkey blogunda insider trading ve hedge fund konularinda yazi yazmaya ve ucretsiz veri paylasmaya basladim. Buradan girisimci olmanin birinci kuralini gorebilirsiniz. Girisimci adam bos durmaz.

Ekonomi Turk'te yazi yazarken elde ettigimiz tecrubeleri kullanarak Insider Monkey'de yazilar yazmaya basladik. Internette yayin yapmak konusundaki eksikliklerimiz konusunda kendimizi egittik ve blogumuzu pazarlamanin yeni yollarini ogrendik. Buradan girisimci olmanin ikinci kuralini gorebilirsiniz. Girisimci adam kendine ve isine yatirim yapan, yerinde saymayan adamdir.

Ucuncusu site basarili oldukca ve gelir elde etmeye basladikca benim yaptigim dusuk katma degerli isleri baskalarina kaydirdim. Boylece kendi basima yapabilecegimden cok fazlasini yapma imkani buldum. Buradan girisimci olmanin ucuncu kuralini gorebilirsiniz. Girisimci adam kaldirac kullanarak yeteneklerinden maksimum fayda saglamaya calisan adamdir.

Son olarak da bu konuda calisan diger kisi ve sirketlerle iliskiler gelistirerek sinerji yaratabilecek projelere imza atmaya basladik. Girisimci adam basarili olmanin kuralinin networking yapmak yani iliski agi kurmaktan gectigini bilen adamdir.

Hikayenin sonuna gelmedik ama 2012 yilinda Insider Monkey sitesi emeklerimizin karsiligini verecek finansal bir performansa yaklasabilecek gibi gorunuyor. Insider Monkey sitesine destek olmak isterseniz yukarida linklerini verdigim iki sayfaya kendi sitenizden veya facebook sayfanizdan link vererek ve twitter'dan bizi takip ederek bize yardimci olabilirsiniz. Read More!

2012 Ekonomi Tahminleri

2012 yilina iliskin ekonomi tahmini yapmanin neden zorlastigini kisaca anlatacagim. Bir okuyucumuz Mahfi Egilmez'in su yazisini gondermis. Yazida kabaca Merkez Bankasinin artik bagimsiz hareket etmedigi vurgulanmis. Mahfi Egilmez dogru bir tespitte bulunmus. Ekonomi yonetimi giderek daha fazla sacmalamaya basliyor ve o yuzden de 2012 yilinda ekonominin ciddi bicimde yavaslamasi ihtimali oldukca kuvvetlendi. Turkishtime'in Ocak sayisinda 2012 yilina iliskin tahminlerimi okuyabilirsiniz.

Diger bir okuyucumuz da mail atarak 2011 yilina iliskin yaptigim tahminlerin 100% basarisiz oldugunu soylemis. 2011 yilina iliskin tahminlerimi de Turkishtime'de gecen sene yayinlamistim. Ilgilenenler oradan tam olarak ne soyledigimi okuyabilirler. Ekonomik buyumenin %6 olacagini, gosterge faizlerin %6'lara kadar dusebilecegini, dolar kurunun dusecegini ve enflasyonun da hedefin uzerinde %6,5 olarak gerceklesecegini soylemistim. Okuyucumuza vakit ayirip su cevabi gonderdim:

Siz 100% basarisiz deyince actim bir sene once yazdigim yaziyi okudum. Hic de oyle 100% basarisiz bir tahmin degil dogrusu. Birincisi ekonominin yuksek hizlarla buyumeye devam edecegini ve cari acigin yuksek seyredecegi tahminini yapmisim. Ekonomi ve cari acik benim bekledigimden de yuksek geldi ama neticede bunlarin yonunu dogru tahmin etmisim. Ortalama bir ekonomist benim tahminlerimden daha dusuk rakamlar telaffuz ediyordu o donemler.

Ikincisi, bir sene once enflasyon hedefi %5 idi. Ben enflasyonda hedefin tutmayacagini soylemisim ve %6,5 tahmin etmisim. Yine ayni sekilde enflasyon benim bekledigimden yuksek geldi ama yon tahmini yine dogru.

Ucuncusu Merkez Bankasinin kisa vadeli tahminleri indirecegi tahmininde bulunmusum. Bu da dogru cikti.

Genel olarak ekonominin canli bir performans izleyecegini, cari acigin ve enflasyonun yukselecegini soylemisim. Bankalarimizin disaridan borclanarak iceride kredi musluklarini acacaklarini ve tuketimi canli tutacaklarini belirtmisim. Durmus Yilmaz'in da Merkez Bankasi baskanligina yeniden atanmama olasiliginin yuksek oldugunu soylemisiz ayrica.

Bu yazi hedge fund sponsorlugunda hazirlanmistir.

Yanildigimiz ve goremedigimiz seyler neler? Birincisi Merkez Bankasinin zorunlu karsilik oranlarini arttirarak gosterge faizleri yukseltecegini gorememisiz. Ikincisi Merkez Bankasinin dolar kurunu yukseltmede basarisiz olacagi tahmininde bulunmusum, bu konuda yanildik. Borsa uzun vadeli beklentilerimin aksine dustu ama ben gecen sene borsanin uzun vade icin iyi bir yatirim oldugunu kisa vadede ise ne yapacaginin belli olmayacagini soyluyordum. Simdi de ayni durum gecerli. Borsa su an cok ucuz ama daha da ucuzlayabilir. O yuzden borsa konusunda yanildigimi kabul etmiyorum acikcasi. Yazdigim yazida da Garanti Bankasinin 5 sene icerisindeki getirisinin yuksek olacagini soylemisim zaten. 

Asil yanildigimiz nokta ise hukumetin ekonomi politikalari konusunda akli selim hareket edecegini varsaymamizdir. Ekonomi politikalari mantikli bir cercevede yapilmazsa tahmin yapmanin da bir anlami olmaz. Hukumet ekonomiyi dogru yonetebilseydi benim beklentilerime daha paralel rakamlar gorebilirdik. O yuzden 2011'de asil sasan benim tahminler degil, hukumetin ekonomi politikalaridir. Read More!

Zengin olmanin birinci sarti

Kişisel Harcamalarınızı Kayıt Altına Alın: Personal Finances Free yazisinda Pieholden Suite zengin olmanin birinci sarti nereye yatirim yapacagini bilmektir yazmis. Ekonomi kokenli kisilerden cokca duyuyorum bunu. Dogrudur, sadece para biriktirerek zengin olamazsiniz. Aslinda devlet merkez bankalarinin devlet borcu odemek, devamli batip duran verimsiz sirketleri kurtarmak icin surekli para basip enflasyon yoluyla parasal birikimlerinizin degerini dusurdugu bir yuzyilda yasiyor olmasa idiniz, teknolojik gelismeler ve inovasyon mal ve hizmetlerde surekli bir ucuzlama sagladigindan, sadece para biriktirerek de oldukca varlikli olabilirdiniz ama maalesef dunya oyle islemiyor. Neyse, kisacasi sadece birikim yetmez ama yatirim da yetmez. Sadece bu ikisi ile, eger maasli isiniz yuksek gelirli degil ise, kolay kolay zengin olamazsiniz. Olsaniz da bir yere kadar zengin olursunuz.

Ben yatirim yapmanin zengin olmanin ilk sarti oldugunu dusunmuyorum. Yatirim yapmak zengin olmanin onemli bir sartidir ama zengin olmanin ilk sarti degildir. Zengin olmanin ilk sarti girisimci olmaktir, kendine gelir akisi saglayacak isler yaratmaktir, inovasyon yapmaktir. Bu nedenle de zaten dunyanin, bir ulkenin ya da bir sehrin en zenginler listesini genelde girisimciler olusturur. Dunyanin en zenginleri listesine bakarsaniz, listenin genelde Gates, Dell, Jobs gibi girisimcilerden, dunyayi degistiren urun ya da servisleri yaratan girisimcilerden olustugunu gorursunuz. Tabii ki bu kadar zengin olmaya gerek yok. Ama eger doktor, pilot, iyi universite bitirmis ust duzey yonetici, finansci falan degilseniz, sizin icin zenginlik genelde girisimcilikten gecer.

Gereksiz masraflardan kurtulmak onemli bir adim. Ama memlekette maalesef daha bu adimi atan insan sayisi bile az. Ikinci ve en onemli adim ise bahsettigim gibi girisimcilik. Girisimci derken buyuk sirketler kurmaktan bahsetmiyorum. Bu kadar basarili olursaniz super ama girisimcilik sadece bunlarla sinirli degil. Isinizde surekli daha basarili olacaginiz, yukselebileceginiz yollar aramak girisimciliktir. (Surekli fazla mesaiye kalip sirf calisilan saati arttirarak daha fazla para kazanmak girisimcilik degildir). Kendi isi disinda bos zamanlarinda televizyon basinda oturmak yerine ek birseyler yapmak girisimciliktir. Aksam kantinde aylak aylak king oynamak yerine ozel ders veren, cocuk bakan ogrenci girisimcidir. Haftasonlari internetten satis yapip ek gelir saglayan calisan girisimcidir. Kendine ek gelir kaynaklari yaratmak girisimciliktir.

Yatirim, bence, bu ikisinden sonra gelir. Burada bir yazida editor, gidip yatirima zaman ayiracaginiza once ek gelir yaratacak seyler yapin demisti. Hakli. Tekrar edeyim, sadece giderleri kisip artanlarla yatirim yaparsaniz, eger cok kazanan bir calisan degilseniz, zengin olamazsiniz. Ilk hedefiniz gelirlerinizi arttirmak, ikincisi gereksiz giderlerden kurtulmak ve ucuncusu de yatirim yapmak olmalidir.

Nasıl daha fazla birikim yapılır konusunda economist Robert P. Murphy cok guzel bir makale yayınladı. Okumanızı tavsiye ederim.
Read More!

8 Healthcare Stocks Insiders Are Bullish About

Insider trading based on material non-public information is illegal. But recent prosecutions indicate that insider trading is rampant on Wall Street. Luckily, ordinary investors can benefit from these activities simply by imitating the purchases of corporate insiders. Academic studies have shown that imitating insider purchases is profitable, especially when there are several insiders buying around the same time.

Below we compiled a list of healthcare stocks that insiders are bullish about. All companies have at least $2 billion market cap and were purchased by at least one insider in the past month. The market data is sourced from Finviz.

Ticker
Company
Insiders
CELG
Celgene Corporation
1
SYK
Stryker Corp.
1
PRGO
Perrigo Co.
1
EW
Edwards Lifesciences Corp.
1
BSX
Boston Scientific Corporation
3
UTHR
United Therapeutics Corporation
1
TECH
Techne Corp.
1
SIRO
Sirona Dental Systems Inc.
4

Celgene Corporation (CELG): Celgene is a global biopharmaceutical company. CELG was bought by one insider during the past month. On December 5, Ernest Mario bought 1000 shares at $61.4 and another 1000 shares at $61.3. Mario also bought 2000 shares at $63 on November 2. It seems Mario knows when to purchase the stock as CELG is now trading at $66.85 per share. Bill Miller’s Legg Mason Capital Management had $154 million invested in CELG.

Stryker Corp. (SYK): Stryker is a medical technology company. SYK was bought by one insider during the past month. Roch Doliveux bought 1000 shares at $47.01 on November 21. SYK’s price increased more than $2 per share in one month. The stock is trading at $49.62 per share today. Earlier in August, another director Allan Gloston also bought 500 shares at $46.9852. Steven Cohen’s SAC Capital Advisors had $33 million invested in SYK at the end of September.

Perrigo Co. (PRGO): Perrigo develops, manufactures and distributes over-the-counter and generic prescription pharmaceutical products. PRGO was bought by one insider during the past month. Thomas Farrington purchased more than 2000 shares at $98.38 per share on December 12. Now the stock is trading at $100.96 per share. In August, Farrington sold over 8000 shares of PRGO in total at prices ranging from $88.861 to $96.271. Chuck Royce is also bullish about PRGO. His Royce & Associates reported to own $86 million of PRGO as of September 30.

Edwards Lifesciences Corp. (EW): Edwards Lifesciences provides products and technologies that treat advanced cardiovascular disease. EW was bought by one insider during the past month. On November 29, Barbara McNeil purchased 158 shares at $63.78. Now the stock is trading at $70.22 per share, returning over 10% since November 29. Louis Navellier also invested $31 million in EW. Columbus Circle Investors had $37 million in EW at the end of September.

Boston Scientific Corporation (BSX): Boston Scientific Corporation develops, manufactures and markets medical devices globally. BSX was bought by three insiders during the past month. On November 29, Nj Nicholas purchased 10000 shares at $5.56. BSX is currently trading at $5.26 per share, slightly lower than the price Nicholas bought at. Nicholas also purchased 30000 shares of the stock in total at around $6.67 per share in May. BSX was trading above $7.25 per share in July. On November 28, Ernest Mario and Katharine Bartlett bought 100,000 shares and 8000 shares respectively at around $5.4 per share. Mario also bought 25000 shares at $5.3 on November 21 and 50000 shares in total at around $5.5 per share in October. Similar to Nicholas, Mario bought the stock in May as well. He purchased 2500 shares at $6.72 in mid May. Insider purchases in BSX sends “strong buy” signals and outsiders can imitate insiders without paying a premium in this case. Omega Advisors had nearly $100 million in BSX at the end of the third quarter.

Other healthcare stocks insiders are buying during the past month include United Therapeutics Corporation (UTHR), Techne Corp (TECH), and Sirona Dental Systems Inc (SIRO). The strongest buy signal comes from SIRO as four insiders purchased shares during the past 30 days. Investors should also keep in mind that insider trading in smaller companies are generally more profitable. Nevertheless, they have to research these names carefully as sometimes insiders try to trick the investors by making coordinated small purchases.
Read More!

7 Best Long-Term Stock Picks by Morgan Stanley

Morgan Stanley Research analysts published a report titled “50 for 2105”on Dec 15, 2011. They have chosen Morgan Stanley’s (MS) top stocks for 2015 by trying to identify companies “whose business models and market positions would be increasingly differentiated by 2015”. In choosing these long term investment ideas they have looked for “best franchises” and not just undervaluation. In filtering these stocks the focus was on sustainability of “competitive advantage, business model, pricing power, cost efficiency and growth”.

From these 50 chosen stocks, we will discuss7 best long-term stocks in this article.

Schlumberger (SLB) has been given an overweight rating by Morgan Stanley due to an advanced technology portfolio and has a $1 billion investment in its Research and Development segment. The company has a leading market share in most of its products, some of the greatest field personnel, and a great performance reputation, opines Morgan Stanley. Up until the year 2000, Schlumberger managed to quadruple its size and expand into the Eastern Hemisphere and the next ten years are expected to witness a new wave of exploration. With high barriers-to-entry technologies, Schlumberger continues to gain market share while also providing an unmatched service quality.

Currently, its shares are trading at $68.04 and are expected to go north of $98 by the end of 2012. Earnings per share are expected to grow at 32.6% over the next two years against an industry median of 27.6% while sales growth of 19.2% is expected against the industry median of 18.8%. It has a P/E ratio of 15x. Jim Simons’ Renaissance Technologies had $191 million in SLB at the end of September.

Target (TGT) is in charge of operating the Target general merchandise stores. The company has been given an overweight rating by Morgan Stanley due to its middle market opportunity as it enters the Canadian market (which is expected to be a positive NPV project) and stabilizes U.S. growth (which is expected to provide 90% of estimated earnings in 2017). With an aim to increase customer loyalty, the company has introduced two sales-driving programs.

Currently, Target’s shares are trading at $51.70 and are expected to reach $64 by the end of 2012. Morgan Stanley expects a 16-20% EPS growth after 2012 and beyond. A P/E ratio of 12.5x is expected in 2012 against the industry median of 13.7x. Jonathan Jacobson’s Highfields Capital Management doubled its stake in TGT during the third quarter to nearly $300 million.

Teradata (TDC) has been given an overweight rating by Morgan Stanley as the company is seeing an accelerating growth in revenue driven by a large increase in the sales force and consultants, recent acquisitions which have led to the expansion of Teradata’s customer base, and a strong market growth. Teradata sells to Global 3,000 companies, dominating over one-third of the market.

Currently, its shares are trading at $50.44 and are expected to go north of $65 by the end of 2012. Earnings per share are expected to grow at 15.2% over the next two years against an industry median of 9% while sales growth of 12.4% is expected against the industry median of 6.6%. Its EV/EBIT ratio of 13.2x is expected to be greater than the industry median of 6.7x. Stephen Mandel’s Lone Pine Capital had nearly $200 million invested in TDC at the end of September.

Union Pacific (UNP) has been selected as one of Morgan Stanley’s best ideas in the freight transportation market segment. Morgan Stanley is bullish on the rail industry’s advantage over its truck competitors. Morgan Stanley believes that the EPS growth will come due to latent pricing power, operating leverage, long term volume growth, and improvements in long term productivity. Currently, its stock is trading at $101.45 per share and is expected to go north of $128. Earnings per share are expected to grow at 18.5% over the next two years against an industry median of 17.9% while sales growth of 7.6% is expected against the industry median of 6.4%. The company’s expected P/E ratio of 12.9x is lower than the industry median of 14.2x. Chris Hohn had nearly $300 million invested in UNP at the end of September.

United Technologies (UTX) provides technology products and services to the building systems and aerospace industries globally. It has been given an Overweight rating by Morgan Stanley since it is believed to be in the best position for the upcoming wave of aerospace aftermarket. The anticipated acquisition of Goodrich (GR) will help the company surpass its competitors as the leader of aerospace systems suppliers. Almost 65% of its operating income is generated from a less cyclically sensitive aftermarket. Through its six business lines, United Technologies keeps a diverse revenue base and a strong balance sheet.

Currently, its stock is trading at $74.57 per share and is expected to reach $95. Earnings per share are expected to grow at 13.9% over the next two years against an industry median of 11.7% while sales growth of 14% is expected against the industry median of 8%. The company has an expected P/E ratio of 13x. Billionaire Ken Fisher’s Fisher Asset Management had $440 million invested in UTX at the end of September.

VF Corporation (VFC) has been given an overweight rating by Morgan Stanley. The company is changing its portfolio mix in order to accelerate growth with the acquisition of Timberland. Morgan Stanley expects VF to increase global sales by more than $2.6 billion over the next few years and its recent survey showed that customers in China are responding positively to VF’s brands. The company wants to double the number of stores by 2015, adding roughly 4% to annual revenue growth. VF also has the lowest volatility in sales and margins. The company’s stock is trading at $129.32 per share and is expected to go north of $152 by the end of next year. Earnings per share are expected to grow at 17.8% over the next two years against an industry median of 14.7% while sales growth of 14.6% is expected against the industry median of 9.7%. The company’s P/E ratio is 14.4x against the industry median of 15.4x. Ken Heebner initiated a brand new $68 million position during the third quarter.

Visa (V) is the owner of the largest credit/debit card network in the world. It has been given an overweight rating by Morgan Stanley. With cash transactions accounting for 85% of all global transactions, there is a large market potential for the company in the coming years. Emerging technologies like prepaid, eCommerce, mobile payments, and electronic remittances are under Visa’s focus for potential sources of growth. Morgan Stanley projects a 10% organic revenue growth for the company over the next 5 years. Currently, its stock is trading at $101.32 and is expected to go north of $105 by the end of 2012. Earnings per share are expected to grow at 14.5% over the next two years against an industry median of 10.9%. The company has an expected P/E ratio of 16x. John Scully’s SPO Advisory Corp had more than $600 million invested in Visa at the end of the third quarter.
Read More!

Kişisel Harcamalarınızı Kayıt Altına Alın: Personal Finances Free

Merhabalar, bildiğiniz gibi bu blogda geçmişte tasarruf üzerine çokca yazı yazıldı. Zengin olmanın birinci şartı nereye yatırım yapacağını bilmektir. Yatırım yapmak için ise tasarruf etmek gerekir. Özellikte genç yaşta tasarruf etmek gelecekte rahat etmenizi sağlar. Günde 2 lira 67 kuruş ve daha onemlisi bilesik faiz yardimiyla. 20 yasinizda bir kenara koydugunuz 1000 YTL, senelik %10 getiriyle 40 sene sonra 45259 YTL'ye donusuyor. O yuzden erken para biriktirmek, gec para biriktirmekten cok daha onemli.


Tasarruf yapmanın ilk aşaması ise harcamalarınızı kontrol altına almaktır. Benim size bir program önerim olacak bunun sayesinde;

1)Harcamalarınızın nerelere yapıldığını öğrenebileceksiniz

2)Gelecek ay harcamalarınızın ne durumda olacağını bilebileceksiniz.

3)Gelecek zamanlarda geçmiş harcama kalemlerinizin nelerden oluştuğunu öğrenip, tasarruf etmeye karar verdiğiniz zaman nelerden tasarruf edebileceğinizi çok rahatlıkla belirleyebileceksiniz.


Gelelim programa, ücretsiz olan bu programı, http://www.financessoftware.com/?utm_nooverride=1 sitesinden indirebilirsiniz. Yandaki Download Free linkine tıklıyoruz ve kurulum dosyası bilgisayarımıza kaydediliyor. Programı kurduktan sonra Program ayarları ekranı geliyor. Bu ayarları yaptıktan sonra tamama tıklıyoruz ve sonradan gelen ekranda ise yeni boş bir veritabanı oluştura tıklıyoruz. Veritabanını kaydettikten sonra solda main bizim kasa hesabımız oluyor. Giderleri kaydettikten sonra orada bulunan bakiye bizim cebimizde kalan para olacaktır.


Öncelikle cebinizde kaç para olduğunu girelim. Sağ tıklıyoruz, Add Transaction—Gelir yazan kısımda toplam yazan kısıma cebinizdeki toplam parayı girin. Gördüğünüz gibi main kısmı bakiyedir ve cebinizdeki parayı gösterir. Kasanıza giren her bir parayı az önce gösterdiğim yöntem ile kaydedebilirsiniz. Şimdi gelelim gider kısmına, bir sigara aldığınızı varsayalım bu durumda yine Add Transaction---Gider kısmında toplam yazan yere atıyorum 6,5 tl yazabilirsiniz. Tamama bastığınız zaman ise gider programa kaydedilmiştir, main kısmı cebinizdeki parayı gösterecektir. Ayrıca gider kısmındaki giderler bir grup altına alınabilir mesela ben bu ay sadece sigaraya 140 lira ödemişim, sigarayı azaltmam gerek.


Banka hesabı olan insanlar da var onun için ben şöyle bir yöntem keşfettim, hesaplara tıklıyoruz, ekleye basıyoruz ve banka hesabının adını giriyoruz. Sol tarafta 2 tane hesap oldu. Banka hesabınızdaki parayı ya da banka hesabınıza aktarılan parayı her iki hesaba da ekliyoruz. Banka hesabınızdan para çektiğiniz zaman ise sadece banka hesabına gider olarak kaydediyoruz. Bunu yaptıktan sonra ise Main hesabından banka hesabını çıkarttığımız zaman bize cebimizde kalan bakiyeyi veriyor.


Şöyle bir örnek verelim, cebinizde 100 tl banka hesabınızda 50 tl bulunursa, banka hesabını iki kere kaydettiğimiz için 150-50 bizim bakiyemiz oluyor. Program genel hatlarıyla bu şekilde basit, gösterişsiz ve tasarruf yapmaya yönlendirdiğimiz insanlara tam uyacak şekilde bedava bir program. Kurcalayanlar daha ayrıntılı öğrenebilir.

Read More!

Akıl Oyunları

Hükümeti şaşırtan akıl oyunu vay be neymiş bu! "Bedeli askerlikte başvurunun düşük kalmasının altından ‘’Akıl oyunu’’ çıktı. Bedelli, Haziran 2012’yi bekliyor. Böylelikle ilk taksiti Haziran’da verip, ikinci taksiti Aralık 2012’ye bırakarak ödemeleri 12 aya yayacak." Kardeşim daha başbakan bunu ilk açıkladığında herkes bunun farkındaydı, üstelik etrafınızda hic bedelliye giden yok mu sorun, yada aptala yatın haber yazın. yada gercekten aptalsınız.

birde IMF, dünya bankası filan Türkiye için %2 büyüme öngörmüşler. ya salakmısınız siz, ne 2'si avrupa batsa Türkiye şu durumda %2'den fazla büyür. Read More!

Dış Ticaret Neden İyidir Serisi, Stolper Samuelson Teorisi

Merhabalar, bu yazıdan itibaren dış ticaretin neden ülkeler ve o ülkelerde yaşayan insanlar için iyi olduğunu elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. Ülkemizde dış ticaret pek sevilmez, ithalat tü kaka iken ihracat göklere çıkarılır. Aslında hem ihracatın hem de ithalatın kendilerine göre olumlu ve olumsuz yanları vardır, yakında buna da değineceğim.


İthalatın eleştirilmesindeki en büyük ifade ülkenin başka ülkelere bağımlı hale gelmesidir vs. Benim bunlara cevabım var ama önce hep birlikte Stolper-Samuelson teorisini işleyelim ve ülkemiz açısından değerlendirelim.


Stolper ve Samuelson iki farklı iktisatçıdır. Wolfgang Friedrich Stolper 1912 yılında Viyana’ da doğmuş 2002 yılında ise Amerika’ da vefat etmiş bir iktisatçı. Samuelson’ u ise tanımayan yok zaten. Her neyse bu ikisinin oluşturduğu teori der ki: “serbest ticaretin olduğu durumda ülkedeki bol olan üretim faktörünün geliri yükselir, kıt olan üretim faktörünün geliri ise düşer” İlk bakışta biraz garip geliyor değil mi? Kıt olanın gelirinin düşmesi özellikle kafa karıştırıyor. O zaman teoriyi şöyle açıklayalım, aslında bu teori Heckscher- Ohlin teorisinin üzerine inşa edilmiştir, bu teori der ki “ Ülkeler faktör donanımı açısından emek ya da sermaye zenginidir, hangi üretim faktörü zenginiyse o malı üretmeli karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olmalıdır” der. Bunu da ileri bir zamanda işleyeceğiz. Her neyse konumuza gelelim. Bir ülke Heckscher-Ohlin’ in belirttiği gibi dış ticarete girerse bu dış ticaret sonrası gelir dağılımı ihracat yönüne, ithal ikameci sektör aleyhine bozulma gösterir.


O zaman neymiş, dış ticaret kötüymüş. Hayır dostum aslında öyle değil, en azından ülkemiz açısından. Ülkemize baktığımız zaman Türkiye aslında emeğin bol, sermayenin kıt olduğu bir ülkedir. Dolayısıyla Heckscher-Ohlin’ e göre Türkiye emek yoğun mallar ihraç etmeli-tekstil gibi-, sermaye yoğun mallar ithal etmelidir-motor gibi-. Durum böyle olunca Türkiye dış ticarete girdiği zaman gelir dağılımı ihracat sektörü lehine gelişir, yani işçiler ve işverenler açısından. Bundan sonra ise ihracat sektörü büyümeye başlar. Bu sektördeki reel ücretler artar ve uzun dönemde refah sağlanır. Gördüğünüz gibi dış ticaret ülkemiz açısından yararlıdır. Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle, bir yanlışım var ise düzeltmenizi rica ederim.

Read More!

Teknolojik Açık Teorisi ve Çin

Merhabalar, bugünkü yazımızda teknolojik açığı teorisinden bahsedeceğiz ve günümüz dünyasından Çin’ in durumunu bu teori kapsamında inceleyeceğiz.

Bir kaç ay önce gözüme şöyle bir haber çarptı; haberde Çin’ de Apple mağazasının benzerinin oluşturulduğunu, çalışanların bile Apple için çalıştığını ama mağazanın sahte olduğunu falan anlatılıyor. Bana çok da yabancı gelmedi çünkü Çin’ e gittiğimde “Mersedes” marka araba görmüştüm. Çin, emek zengini bir ülke. Ücretler dünya geneline göre çok düşük, üretimleri verimli vs. ama en önemli nokta Çin kendi parasının değerini ABD dolarına göre düşük tuttuğu için şimdi kimse Çin’ i tutamıyor. Adamlar neredeyse her yıl %10 büyüyor.

Çin’ in durumunu özetledikten sonra teorimize gelelim. Fildişi kulelerinde yaşayan bir akademist gibi yazmayacağım daha kısa ve özet halinde yazacağım.Teknolojik açık teorisine göre iki ülkenin olduğu durumda icatçı ve taklitçi ülke vardır. İcat eden ülke ilk başta yeni bir icat çıkarır, bir müddet bunun patentini alır ve bu malı ihraç etmeye başlar. Yapılan ihracatın her yıl bir maksimum noktası vardır ve bir süre sonra ihraççı ülke bu konumunu korumaya devam eder. Belli bir zaman geçtikten sonra ise ters mühendislik ile ya da başka bir yöntem ile taklitçi ülke bu malı üretmeye başlar. Genelde taklitçi ülkede beşeri sermaye ayaklar altında olduğu için bu ülke genelde emek yoğun bir ülkedir. Zengin ülkeye göre daha ucuza üretir ve daha ucuza satar. Ve malın ihraçcısı taklitçi ülke olur. İcatçı ülkedeki yaşayanlar enayi mi, tabi ki de ucuz olan taklit malı alır ve icatçı ülke artık ithalat yapmaya başlayan bir ülkeye dönüşür. Teorinin özü işte budur.

Çin’ in durumu da aynen böyledir. Elbette kendi çıkardıkları icatlar da vardır ama yaptıkları taklitler yanında bunlar devede kulak kalır. Ama günümüzde ise taklitçi ülke taklit etmeye başladığı anda icatçı ülke yeni bir icadını piyasaya sürmektedir.
Teoriyi destekleyen argümanlar da mevcuttur. Cihan Dura’ nın sitesinden alıntı yaparak :

“1) Geçmişte dünyanın en büyük tekstil ihracatçısı olan İngiltere, bugün tekstil ithalatçısı konumuna gelmiştir. İngiltere’nin üretimi, az gelişmiş ülkelerin tekstil üretimine başlamalarından sonra azalmıştır.
2) Uygulamada çoğu yeni malın üretim teknolojileri, ileri sanayi ülkelerinde geliştirilmektedir. Ancak kısa bir süre sonra, başka ülkeler (az gelişmiş ülkeler) bu malların kitlesel üretimine geçebilmektedir. Buna tekstilin yanısıra, elektronik eşya, kimya, demir-çelik gibi pek çok alandan örnekler verilebilir.
3) ABD dünyanın teknoloji yönünden en ileri ülkesidir. Dolayısiyle, pek çok ileri teknoloji (Hi-Tec) ürünü ihraç eder. Ancak kısa bir gecikmeyle, başka ülkeler bu yeni teknolojileri elde eder. Özellikle ucuz işgücü avantajına dayanarak, dünya piyasasını, hattâ ABD piyasasını ele geçirirler. Ancak ABD’nde yeni teknolojiler bulma süreci kesintisiz devam etmektedir. Dolayısiyle bu ülkenin ihracatı, teknolojik üstünlükle açıklanma özelliğini korumaktadır.
4) ABD dünyadaki araştırma ve geliştirme elemanlarının yarısına sahiptir (1980’de %51). Oran, öteki sanayileşmiş ülkelerde olduğundan çok yüksektir (örneğin İngiltere’de %9). Bu veriler de teoriyi doğrulayıcı niteliktedir : ABD’nin karşılaştırmalı üstünlüğü, özellikle “ileri teknoloji içeren ürünler”dedir.
5) Teknoloji açığı teorisi, özellikle ABD ekonomisi üzerinde birçok kez sınanmıştır. Çalışmalar şunu ortaya koymuştur: Bir sanayiin net ihracat miktarı ile o sanayideki A v G (araştırma ve geliştirme) yatırımları arasında yüksek bir korelasyon vardır.3E) Teori, Vernon tarafından genelleştirilmiştir. Bu geliştirilmiş şekli “ürün dönemleri teorisi” adıyla tanınır.”


Bu blogda 2-3- tane yazı yazdım kimse de “kimsin lan sen” falan demedi. Kendimi tanıtayım adım Ali, en sevdiğim şarkı Pieholden Suite ve vakit buldukça dış ticaret üzerine yazılar yazmakla kalmayıp piyasadaki ekonomi yazarlarının boş anını buldukça saldırmaya devam edeceğim. Bundan bahsetmişken Ege Cansen' a gönderme yapmadan da duramam. Ege bey geçen yazdığı bir yazıda tam olarak yedi kere devalüasyon kelimesini kullanmış. Bundan bilinçli yaptığını düşünüyorum. Hemen düzeltmemizi yapalım. Devalüasyon: Sabit kur sisteminde ülkenin ulusal parasının dış satın alma gücünün yani değerinin hükümetçe alınan bir kararla düşürülmesidir. Yani döviz kurunun artması devalüasyon değildir Ege bey.
Read More!

Güngör Uras’ tan İnciler


Ya bu sefer eleştirmeyeceğim ya diyorum ama arkadaş bu kadar da olmaz ki. Güngör Uras görece basit denilebilecek Econ101 dersininin konusu olan bir yazıda bile yapılmayacak bir yanlışı yapmış. Peki ne demiş :” Eşitsizlik alanı olan A alanı, alanın Lorenz Çizgisi altında kalan alana (B alanına) bölünüyor. Ortaya çıkan katsayıya Gini Katsayısı deniliyor.”
Peki gerçekten de öyle mi? Tabi ki hayır. Gini katsayısı ölçülürken A alanı/(A+B alanı) formülü kullanılır. İşte bu yüzden Gini katsayısı 0’ yaklaştıkça gelir dağılımı düzelmiş, 1’ e yaklaştıkça ise gelir dağılımı bozulmuş oluyor. Güngör Uras’ ın hipotezinden yola çıkarsak ortaya gudik bir sayı ortaya çıkıyor.
Read More!

Ege Cansen 4. çeyrekte %21 Büyüme Bekliyor(!)

7 aralık tarihinde Ege Cansen, yazdığı bir yazıda ABD’ li bir yetkilinin Türkiye’ nin 3 kat büyüdüğünü söylemesini eleştirmiş ve Türkiye’ nin 2002 kasım ayından beri %56 büyüdüğünü söylemiş ya da iddia etmiş. Öncelikle Ege bey, Jeo Biden, Türkiye’ nin 3 kat büyüdüğünü söylediği zaman haklılık payı var.

Önce Jeo Biden’ in argümanıyla başlayalım. Türkiye’ nin 2011 gsyih’ sı nominal rakamlarla 957 milyar tl’dir. 4. çeyrekte ortalamalarını alarak kötümser bir tahminle 318 milyar tl’ lik artış beklentiği zaman bu rakam 1275 milyar tl lik bir gsyh olacaktır. 2003 nominal rakamlarla gsyh ise 454 milyar tl civarında. Burada yüzde hesabını kullanırsak (yüzde hesabı nasılyapılır?) 2003 yılında beri gsyh’ nin 2,8 kat arttığını söyleyebiliriz hem de kötümser bir tahminle. Ama nominal rakamlarla. Jeo Biden’ in bir noktada haklılık payı var.

Gelelim ege cansen’ e. Ege cansen ise Türkiye’ nin %56 büyüdüğünü iddia etmiş. Hemen rakamlara bakalım, Türkiye’ nin reel gsyih’ sı 3. çeyrek itibariyle 85,139 milyar tl imiş. Kötümser bir tahminle 4. çeyrekte küçüleceğimizi varsayarak 2011 yılında gsyh 113 milyar tl olacak. 2003 reel gsyih’ mız ise 76 milyar tl civarında. Kötümser bir tahminle 2003 yılından beri gsyih’ mız %48 artmış. 2010 rakamlarına bakarsak ise milli gelirin 2003 yılına göre %38 arttığını görürüz.

Ege bey’ in mevzusuna gelelim. İyimser bir tahminde bulunan Ege bey’ in yorumunun gerçekleşebilmesi için 4. çeyrek gsyh’ nin 34 milyar tl olması gerek. Bu durumda da geçen senenin 4. dönemine bakarsak(28 milyar tl) büyümenin tam olarak %21 olması gerekiyor. Yorum sizin bir yanlışım varsa düzeltmeniz hoşuma gider. Jeo Biden' in haklılık payı var ama ege beyin yok. Peki gelelim Ege Bey' in %56' yı nereden uydurduğuna. Ya işkembeden sallamış olabilir ya da 2003-2011 gsyih' larının yüzdelik değişmelerini toplamış olabilir. 

Read More!

Küreselleşme Nedir?

Bu aralar etrafta çokca duyduğumuz bir laf, küreselleşme. Peki bu küreselleşme nedir? Bir sürü ağızdan farklı fikirler çıkmaktadır bu konu hakkında. Öncelikle dünyamızda olan bitenlere bir göz atalım. En son olarak da küreselleşmeyi tanımlayalım.

Teknoloji son 200 yılda önceki döneme göre muazzam bir biçimde değişti, farklı üretim metodları farklı organizasyon tipleri keşfedildi. Facebook gibi siteler ile dünyanın öteki ucunda bir arkadaşımızın hayatının nasıl gittiğini çok rahat öğrenebiliyoruz. Filipinler’ de daha yeni olmuş sel felaketinden anında haberdar olabiliyoruz. İphone, ipad gibi teknolojik cihazlar ile istediğimiz yerde istediğimiz dakikada istediğimiz işlemi çok rahatlıkla gerçekleştirmekle kalmayıp yeni bir sürümü çıktığı zaman kıtlıktan çıkmış insanlar gibi saldırıyoruz. Çok uluslu şirketlerin bütçesi birçok az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılasından daha fazla. (GSYİH) Sıcak para diye tarif ettiğimiz mali sermaye istediği bir ülkeye yatırım yapmakla kalmayıp istediği zaman desteğini geri çekebiliyor. Gördüğünüz gibi karşımıza bir sonuç yani “olgu” ortaya çıkıyor.

Küresel kavramını ilk kullanan italyan iktisatçı Geminiano Montanari kullanmış. Ama küreselleşme kavramı ise 1960’ lı yıllarda ortaya çıkmıştır. 1990’lı yıllarda ise teknolojinin gelişmesi ve neo-liberal politikaların uygulanmasıyla tam anlamıyla küreselleşmeyi yaşıyoruz. Bu konuda farklı fikirler de var. Mesela P.Hirst ve G. Thompson’ a göre gerçek anlamda dünya ticareti 19.yy’ ın ikinci yarısında meydana gelmiş. Küreselleşmeyi sermayenin etki alanının artması olarak tanımlayanlara göre ise küreselleşme Sanayi Devrimi’ nin başından itibaren oluşan bir olgudur.  Adam Smith’ in fikirleri çerçevesinde değişen dünya ile küreselleşme 1870-194 dönemini kapsamaktadır.(1)

Günümüzde ise bana göre de küreselleşmenin başlaması 1971 yılında sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile oluşmuştur. Bana göre küreselleşme de tam olarak budur, yani sermayenin dünyayı yönetmesidir. Burada Marx’ ın diyalektiğinden de söz edebiliriz, bildiğiniz gibi Marx’a göre tarih bir sınıf çatışmasından ibarettir. Her zaman sınıf çatışması olmuş ve tarih ilerleme kaydetmiştir. Mesela aristokrat kesim ile burjuvazi’ nin çatışmasından galip çıkan burjuvazi dünyanın yeni hakimi olmuştur. Gelecekte ise kapitalistler ile işçi sınıfı çatışacak falan filan, bunları zati biliyorsunuz. Her neyse benim görüşüme göre ise diyalektik doğrudur fakat oyunun merkezindekiler farklıdır. Günümüzde uluslararası sermaye ile ulus devletin çatışmasından galip gelen sizce kimdir?

Konudan fazla uzaklaştım galiba devam edeyim, Mesela Amerika’ dan aldığınız bir arabayı katma değer açısından incelersek Güney Kore, Japonya, İngiltere, İrlanda ve Abd’ nin işin içinde olduğunu farkederiz.(2) O zaman küreselleşmeyi tanımlayalım. Küreselleşme= teknolojideki gelişmelerin hızlanması, daha çok öne çıkması, dünyada yaşanan neo-liberal politikaların yükselişi ve çok uluslu sermayenin küresel bir pazarda gelişmesidir.(3) Şunu da unutmayalım, teknolojik gelişme ile küreselleşme iç içedir, birbirine bağımlıdır.

Küreselleşmenin ekonomik ve siyasal açılımları vardır. Son olarak buna da değineyim: İktisadi küreselleşme ile birlikte dünya tek bir Pazar haline gelmiştir. Küresel sermaye nerede daha fazla getiri varsa oraya yönelmektedir. Bak ne diyeceğim, Küreselleşme denilen olgu aslında bir bölüşüm meselesidir. Küreselleşme ile birlikte pastadan alınan paylar değişmekte, yeni oyuncular meydana çıkmaktadır. Siyasal açılımda ise mevzu ulus devlet çerçevesinde dönmektedir. Batının soğuk savaş ile birlikte zaferini ilan etmesine küreselleşme de denebilir.

Kaynaklar:
(1)   Özdemir, Abdullah, 2009, Küreselleşme, Ezgi Kitabevi, s. 201
(2)   Kaya, Can. 2001, Küreselleşme Sendikaların Krizi ve Enternasyonalizm, İstanbul üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler ABD, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s.67
(3)   Özdemir, Abdullah, 2009, a.g.e. s. 200






Read More!

Büyüme Refahı Arttırır mı?

İçsel büyümeyi bilmeyen yazar geçen yazdığı bir yazıda "Oysa büyüme demek, bu ülkede yaşayan insanların refahının artması demek. " demiş. Anlaşıldığı üzere Süleyman beyefendi büyüme ile kalkınmayı aynı zannediyor.

Öncelikle olaya büyümeden başlayalım. Büyüme dediğimiz zaman literatürde kişi başı gayri safi yurt içi hasıladaki sürekli artış kastedilir. Gazetelerin yazdığı ve bizim bildiğimiz büyüme ise genellikle reel gayri safi milli hasılanın geçen yılın aynı dönemine kıyasla gerçekleşen yüzdelik artışı anlarız. Büyüme kavramı buradan da anlayacağınız gibi sayısaldır, içinde işsizlik, refah ve mutluluk vs. yi kapsamaz. Büyüme literatürde dinamiktir, uzun dönemlidir, nominal değil reeldir, makro bir olgudur. Ayrıca büyüme gelir dağılımını iyileştirir diye bir şey yoktur da.

Peki refah nedir? Refah ise Kadri Kanpak’ ın blogunda bahsettiği gibi “ adam başına temiz hava, içilebilir su, beslenme, giyinme, barınma, ulaşım ve yaşama ilişkin tüm fiziki kriterlerdir. Ayrıca insanın kendini nasıl hissettiğidir.” Gelelim konumuza, Süleyman beyin bahsettiği aslında kalkınmadır. Kalkınma niteliksel olarak bir ekonomideki bazı dinamiklerin düzelmesi olarak tanımlayabiliriz. Kalkınma ile gelir dağılımı iyileşir, ülke refaha ulaşır. Kalkınmanın gerçekleşebilmesi için ise mikro reformlar ve bazı kurumsal düzenlemeler şarttır. Ama büyüme olmadan kalkınma da olmaz, çünkü büyümenin istihdam üzerinde, iktisadi kurumlar üzerinde belirli bir etkisi vardır.

Peki şöyle bir soru soralım; büyüme ile tarım sektörünün toplam üretim içinde payı azalırken bu tarım işçilerinin refahının arttığı anlamına mı gelir? Tabi ki de hayır.Süleyman bey “Türkiye hızlı büyüyerek bir yılda yüzde 6 istihdam artışı yarattı. Toplam 1 milyon 600 bin kişi yeni iş buldu. Bu insanlar ailelerine para götürdü, çocuklarına oyuncak alabildiler” demiş. E peki ekonomik büyümenin insanlara yeni iş imkanları sağlaması elde edilen gelirlerle ise farklı tüketim harcamaları yapılması doğal değil mi?

Dipnot: Türkiye' nin mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış büyümesinin %1,7 olduğunu unutmayalım . Son olarak ise Süleyman beyefendi :“Çünkü temmuzağustos- eylül büyümesinde uzun bir aradan sonra ilk defa dış talep milli gelire katkı yaptı.” Demiş, burada da bi hata var sayın seyirciler. 1. ve 2. dönem ihracat- ithalat rakamlarına baktığımız zaman 2. dönem de ihracatımızın %8 arttığı, ithalatın %5 arttığını görüyoruz. 1. dönemde net ihracat -2,12 milyar tl iken 2. dönemde net ihracatımızın -2,03 milyar tl olduğunu görüyoruz gördüğünüz gibi 2. dönemde de yaptığımız ihracat milli geliri arttırmış.
Read More!

Murat Cokgezen'in Kizi ve Tasarruf Orani

Bugunlerde cari acik artiyor ama 2004 yilinda senelik $10 milyarin altinda Zafer Caglayan tarafindan problem oldugu ilan edilen cari acik bugun ayni Zafer Caglayan tarafindan "problem" olarak gorulmuyor. Oncelikle Murat Cokgezen'in yazisini okumanizi tavsiye ederim. Kizi aldigi harcligin buyuk bir bolumunu tasarruf ediyormus. Turk halki ise ters yonde ilerliyor.

Turkiye'de bundan 5 sene once %16 tasarruf oranina sahip idi. Rekor seviyelere gerileyen reel faizler tasarruf oranimizin da %12 seviyelerine gerilemesine neden olmus. Bunun bir neticesi de cari acigimizin %10 seviyelerine yukselmis olmasi.

Son bes senedir ipe un seriyoruz. Mikro reform adina pek bir adim atmadik, simdi de cari acigin uzaya cikmasiyla karsilasiyoruz. Faizler, tasarruf orani, mikro reform, cari acik, bunlarin hepsi birbiriyle baglantili. Sadece butce disiplini ile isler yurumez.

Bu konu ile ilgili olarak Turkishtime'de bu ay detayli bir yazi yayinladim. Ilgilenenler okusunlar. Read More!

Pershing Square Q3 Investor Letter

Insider Monkey published Pershing Square's third quarter investor letter. Pershing Square's Q3 investor letter shows that Bill Ackman's hedge fund returned more than 500% since the beginning of 2004 and Ackman retained more than 200 percentage points of that return. So Bill Ackman's investors quadrupled their money over the past 8 years.

It is an interesting investor letter detailing Pershing Square's investments in U.S. stocks. Read More!

Suleyman Yasar Yine Iskembeden Sallamis

Suleyman Yasar yine iskembeden sallamis. Turkiye'de gercek anlamiyla ekonomi yazarligi yapan adam sayisi cok fazla degil. Suleyman Yasar ekonomi yazilari yaziyormus gibi yapip politika yazilari yaziyor resmen. Bakin su yazisinda "bir ekonominin sağlıklı büyüyebilmesi için kısa vadede reel faizlerin, diğer bir deyişle "enflasyondan arındırılmış faizlerin" sıfır olması gerekiyor" seklinde kendi iskembesinden urettigi bir vecize sanki bir ekonomik gercekmis gibi okuyuculara sunuyor.

Bir ekonominin saglikli buyuyebilmesi icin reel faizlerin sifir olmasi gerekmiyor. Aksine reel faizlerin sifir olmasi ekonomide ciddi bir problem oldugunun sinyalidir. Normalde Merkez Bankalari piyasalara mudahale ederek reel faizleri sifira indirirler. Yoksa akli basinda olan bir yatirimci gidip de sifir faizle parasini baskasina vermez. Piyasada size sifirdan daha yuksek getiri saglayacak hic mi baska bir yatirim yok? Yoksa vay halimize....

Neyse vaktim cok degerli, ne zamandir burada yazmiyorduk. Yazmis olalim. Hedge funds konusunda yazilar yazdigimiz Insider Monkey sitesine geri donelim. Read More!

Yunanistan'ın Borçluluk Tarihi

Yunanistan kamu borcunun yüksekliği sebebiyle ekonomi tarihinin en ciddi krizlerinden biri ile karşı karşıya. Ülkede işsizlik oranı ve faizler epey yüksek seyrederken halkın politikacılara hiçbir güvenlik kalmadı ve meydanlar eylemcilerle dolu. Muhalefet partisinin erken seçim için bastırdığı ülkede iktidar da diğer AB ülkelerine karşı krizin faturasını hafifletebilmek için son kozlarını oynuyor.

Yunanistan’ın borçlanmadaki sorunu yeni bir şey mi peki? Hayır. Stratfor adlı küresel istihabarat kurumundan Louisa Gouliamaki bu konuyla ilgili çok önemli bir analizde bulunuyor. Yunanistan borçluluğuna tarihsel perspektiften bakılan bu araştırmaya göre, ülke Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazandığı 1820 yılından beri borçlu. O zamanlardan bu zamana değişen ise gelişmiş ülkelerin Yunan borçlarını finanse etmekteki isteklerinin değişimi. Şimdi bu istekteki değişimin evrelerine kronolojik bir bakış açısıyla bakalım.

Yunanistan bağımsızlığı kazandığında onu ilk olarak destekleyen ülkeler Büyük Britanya ve Fransa oldu. Sebebi ise açıktı. Bizim de tarih müfredatımızda çok yer edinmiş olan “Rusların sıcak denizlere inme isteği”. Bu amaç için Osmanlı İmparatorluğu’nu kullanamayacak olan Batı Avrupalılar Yunanistan’ın bağımsızlığına büyük önem verdiler. Bunun için yapılması gereken askeri mücadeleyi finanse ettiler, sonunda amaçlarına ulaştılar ve kendi stratejik hedeflerine hizmet edebilecek bir Yunanistan, borçlu olarak dünyaya geldi. Yunanistan bir krallık olarak Great Powers adlı üçlü grup (Britanya, Fransa ve garip gelebilir ama Rusya) tarafından bir anlamda korumaya alındı, Bavyera Prensi Otto Yunanistan’ın ilk kralı oldu ve yine Bavyera’dan Maliye Bakanı Josef Ludwig von Armansperg “troika” adlı grubuyla bu yeni krallığa danışmanlık vermeye başladı (“Troika” ismi bugün IMF, AB ve ECB yetkililerinin Yunanistan için oluşturduğu heyete de veriliyor). Hikayenin devamında ise Balkanlarda kalıcılığını sürdürmek isteyen Yunanistan’ın Osmanlı ile yapacağı savaşların masraflarının yine Great Powers tarafından finanse edildiğini görüyoruz. Daha sonra ülkenin inşası için verilen krediler var ki bunlar seçkin Yunan tüccarlar aracılığıyla tarımla uğraşan kesime kullandırılmış ve nihai borçlu düşük gelirli tarım kesimi olmuş.

19. yüzyılın sonuna doğru çöküşe emin adımlarla ilerleyen Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullanılacak önemli bir Balkan ülkesi olan Yunanistan, tekrar Batılı devletlerin ilgi alanına girdi. Büyük Britanya ve Almanya’nın güçlü bir Yunan ordusu kurmak için o dönem yaptığı finansmanlar tarihi bir sır değil, tabi yine borçlanan Yunanistan. 1893′te ise Yunanistan devleti iflas ediyor, zaten o zamana kadar iktisadi bağımsızlığını tam olarak kazanamamış olan ülkenin borçları yabancı devletlerin oluşturduğu bir komite tarafından yönetilmeye başlıyor. Tabi 20. yüzyıl başında yaşanan felaketler -Dünya Savaşı ve 1929 Krizi- ve buna bağlı olarak ülkeye ilgisi azalan dış güçlerle birlikte sürdürülmeyen borçlar 1932′de tekrar iflas etme sonucunu doğuruyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan berbat durumda çıkan Avrupa devletlerinin Yunanistan ilgisi çok azalmış durumda. Öyle ki eskisi kadar emperyal olamayan İngiltere, Yunanistan ile olan finansal ilişkisini 1947 yılında tamamen bitiriyor. Yalnız bu kez daha uzaktan bir dost başka bir amaç için ortaya çıkıyor. Soğuk Savaş döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nin (dolayısıyla NATO’nun) Yunanistan’a komünizm ile savaşta bir üs rolü biçtiğini görüyoruz. Yunanistan’ın 1981′de Avrupa Birliği’ne birliğe katılan onuncu ülke olarak tam üye olmasına dair pek çok olayın arkasında ABD’nin desteği var. Tabi her güzel şeyin (!) sonu olduğu gibi bu desteklerin de bir sonu var, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte, yani 1990′lı yıllardan itibaren Yunanistan’ın IMF ile ilişkisinin sıklaştığını, ve son olarak gelişmiş ülkelerinin (yeni Yunanistan’ın finansörlerinin) krizinin Yunanistan’da ekonomik bir apokalipse dönüştüğünü görüyoruz.

Sonuç olarak, Yunanistan’ın borç sorunu yeni bir şey değil, ülke kuruluşundan beri yüksek borçlara sahip. Tek sorun ülkenin geçmişe göre Batı çıkarlarına hizmet edecek stratejik konumunu yitirmesi ve bunu öngörüp gerekli adımları atmamış olan politikacıların varlığı. Bugün de Başbakan Yorgo Papandreu‘nun partisinden istifa eden milletvekilleriyle hükümetin artık topun ağzında olduğunu ve muhalefetin erken seçim istediğini görüyoruz. Siyasi atmosfer bu kadar gergin, halk da sokaklardayken ülkenin geleceğinin ne olacağı büyük bir soru işareti. Read More!