Ogretmenler gunu

Iki sene once ogretmenler gununde ogretmenlerle ilgili yazi koymadik diye elestirilmistik. Yeni bir yazi yerine, eski yazilari derleyip (isitip isitip) yeniden onunuze koyalim. Emin Colasan yaparken sorun olmuyor ne de olsa. Ilk yazi Ekonomix'ten (patrona yag cekiyorum, once onun yazisini alintilayarak):

Ogretmen Maaslari Az mi?
Bizim ailede ogretmen cok. O yuzden bu yazida yazacaklarimi kimse ustune alinmasin. Orhan Karaca dostum ogretmenler sendikasinin "Ogretmen maaslari 1923'den daha dusuk" seklindeki absurd (sacma derecesinde komik) iddiasina yanit olarak ogretmen maaslarinin 5 kat civarinda arttigini gostermis. Ote yandan 1923'den bugune kisi basina gelir 11 kat artmis. Nufusumuz da 5 kat arttigina gore ulke olarak 1923'e kiyasla 50 kat daha zenginiz demektir. Yine de bu islerin 1923'den beridir hep kotuye gittigi gercegini (!) degistirmiyor. Nerede o eski gunler be, hersey daha bir guzeldi!

Sendikalar bunu hep yapiyor. Adamlar tarafsiz degil ki. O yuzden ben sendikacilarin bir gun "Allah birdir" demelerinden korkuyorum, eger oyle bir sey olursa cok tanrili dine sahip Hindular veya Afrikali kabileler hakliymis demektir.

Altın Yorumları    UNESCO Nedir    Sosyalizm Nedir  Forex Nedir    Fraktallar  Altın Oran Nedir

Ogretmen maaslarinin az mi cok mu oldugu sorusunun cevabi tarihte gizli degildir. 10 sene once soyleydi, simdi soyle olmasi lazim seklindeki ifadeler hurafeden ibarettir. Ayni mantikla siyah beyaz televizyon 20 sene $1000'di, simdi $1500 olmalidir savini ileri surebiliriz. Renkli televizyon ve plazma olayina hic girmeyelim.

Peki ogretmen maaslarinin az mi cok mu oldugunu nasil anlayacagiz? Vallahi siz cok alistiniz bedava ekonomi egitimine. Once ucret olarak cocuk esirgeme kurumuna 10 YTL bagislayin, makbuzunun digital kopyasini da bana email ile gonderin ucret olarak ondan sonra cevap vereyim. Ucreti odemek istemiyorsaniz yazinin geri kalan kismini okumayin. Amerikalilarin honor sistemi (yani seref sistemi) vardir, herkes kendisini kontrol eder. Mesela isyerinde kahve istiyorsunuz, gidersiniz mutfaga, orada bir kavanoz vardir, atarsiniz icerisine 25 senti, alirsiniz kahvenizi. Kahvenin basinda kimse durmaz, kontrol etmez. Dogru seyi yapmak size kalmistir. Burada da basiniza bekci dikmeyecegim, dogru seyi yapmayi size birakiyorum. Ucret 10 YTL, pahali geldiyse okumayin. Ucreti odemeden okursaniz hakkimi helal etmedigimi de belirteyim.

Ucreti odediyseniz yazinin devamini buradan okuyabilirsiniz.



Digeri de benim 2007 yilinda yazdigim bir yazi. Bunu da aynen kopyaliyorum:

Öğretmenler günü ve zorunlu eğitim

Sonunda bu da oldu. 24 Kasım'da öğretmenler gunu yazısı yazmadık diye elestiri aldık. Ama bu öğretmenler günü denen şey her ülkede farklı günlerde kutlanıyor. Arjantin'de 11 Eylül, Çin'de 10 Eylül, Hindistan'da 5 Eylül, ABD'de Mayıs ayının ilk haftasında kutlanıyor. UNESCO tarafından ise 5 Ekim günü Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor.

Türkiye'de 24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olmasının gerisinde ise emekli bir generalin (bkz. Kenan Evren) imzası var. Tabi gerekçe her konuda olduğu gibi yine Atatürk'e dayandırılmış. Şimdi Atatürk'ü her şeye alet etmenin sakıncalarından bahsetsem muhtemelen "Atatürk düşmanı" olurum, dolayısıyla sesimi çıkarmıyorum. Bu arada "başöğretmen" Atatürk'ün hangi tarihler arasında öğretmenlik yaptığını merak ettim, araştırdım, bulamadım.

Tamam anlıyorum, eğitim kutsal bir vazife, Atatürk de kutsal bir insan. Dolayısıyla kraldan fazla kralcı olmayı sevenler açısından mantıklı bir yaklaşım olabilir. Ama mesela benim bildiğim bizim kültürümüzde ekmek de kutsal bir yiyecek. Atatürk'e başfırıncı ünvanı da verilmiş miydi? Verilmediyse neden verilmedi? Hak etmiyor mu? Bir ulus bugün yediği ekmeği ona borçlu değil mi? Yoksa bize yanlış mı öğrettiler?

(Bize yanlış mı öğrettiler kısmına geri döneceğim. Ama önce bir açıklama yapayım: Hayır, efendim. Atatürk düşmanı değilim. Bir çok tarihi figür gibi onu artısıyla eksisi ile anlamaya çalışıyorum. Ama sizin kalıplarınız ile "Atatürkçü" de, "Kemalist" de dğilim.)

Öğretmenler Günü konusundan buraya nasıl geldim ben de anlamadım. Ama bu gün dolayısıyla gündemle alakalı 'Erotik öğretmen' görevden alındı tarzı haber yapmaktan daha iyi yaptığımı düşünüyorum.

Bazı şeyleri bir öğrenci olarak bize yanlış öğrettiklerini farkettiğimde henüz bıyıklarım terlememişti. Yıllar sonra Catherine Baker'ın Zorunlu Eğitime Hayır isimli kitabını okudum. İzlenimler sitesindeki şu yazıyı görünce bu kitabı hatırladım. Ben 1990'lı yılların başında okumuştum ama kimbilir kime verdim de geri gelmedi, şu an elimde yok. Ama internette biraz bakınınca İmge Kitabevi tarafından Şubat 2006'da yeni baskısının yapıldığını gördüm. Kendinize bir iyilik yapın ve bu kitabı okuyun. Kitapta savunulan fikirlere katılır katılmazsınız orası ayrı. Benim aklımda kalan çarpıcı ayrıntılar olarak okul binaları ile hapishanelerin birbirine benzerliği ve çocukların neden her teneffüse sevinçle bağırışarak çıktığını sayabilirim. Bize birşeylerin yanlış öğretildiği gerçeği Baker'in "okulun, devletin kendine köle yetiştirmek için organize ettiği bir kurum olduğunu, yetişkinlerin, bu köle eğitiminden başarıyla geçtikleri için bunun farkına varmadıkları" tezi ile örtüşüyor.

Kendi geçmişime baktığımda, bugün geldiğim noktaya milli eğitim sistemi ve okullar sayesinde değil, milli eğitim sistemine ve okullara rağmen geldiğimi söylemekten kendimi alamıyorum. Karşıma çıkmış olan bir çok öğretmenden sadece birkaçının hafızamda kalıcı yer edindiğini, benim için yol gösterici olduğunu söyleyebilirim. Bu açıdan kendimi bazen şanslı bazen de şanssız olarak değerlendirmişimdir. Yıllar sonra istatistikte "law of large numbers" ve "central limit theorem"i anladığımda aslında bu durumun pek de şaşılacak bir durum olmadığının farkına vardım. Her meslekte olduğu gibi öğretmenlerin arasında da çok iyi örnekler çok kötülerle bir arada. Ama büyük bir çoğunluk vasatın iki standart sapma çevresinde.

Bu gelinen noktada kişi olarak öğretmenlerden daha çok sistemin çarpıklığının payı olduğunu düşünüyorum. Her konuda olduğu gibi bu konuda da muşevvikler sistemi işliyor (incetives matter). Bugünkü eğitim sisteminde ne yazık ki iyi örnekler sistem tarafından cezalandırılıyor, kötü örnekler teşvik ediliyor, sistem iyi örnekleri vasat olmaya zorluyor.

Peki çözüm ne? Aşağıya sistemde çarpıklığı giderecek bazı çözüm önerilerini sıralıyorum. Lütfen hemen klavyeye sarılıp hararetli itirazlara başlamadan önce neyi savunduğunuzu, savunduğunuz şeyin olası pozitif ve negatif sonuçlarını gözden geçirin.

1. Zorunlu eğitim kaldırılsın. Bugün uygulanan zorunlu eğitim sisteminin negatif etkilerinden birisi ailelerin çocuklarının eğitimlerini aksatmasıdır. İster köyde olsun ister şehirde, çocuğunu herhangi bir okula kaydettiren ebeveyn kendini görevini yapmış hissediyor ve çocuğunun eğitimi ile neredeyse hiç ilgilenmiyor. Çünkü zaten karar verme şansı da yok. Zorunlu eğitim kaldırılırsa bütün yük ailelerin (ebeveynlerin) sırtına bineceğinden daha iyi sonuç alınacaktır. Gerek çocuklarının eğitimi konusunda gerekse doğru okulu seçme konusunda.

2. Tevhid-i tedrisat kanunu kaldırılsın. Bu kanun ümmetten millet aşamasına geçişte önemli rol oynamış olabilir. Ancak bugün sistemin çarpıklığının en önemli nedenlerinden biri. Eğitimde hedefimiz eşitlik ya da herkesin aynı eğitimi alması değil, çeşitlilik ve özgürlük olmalıdır. Kemalistler kafalarındaki "öcü dinci okullar" hayaletinden, dinciler de "bu okullar çocuklarımızı dinsiz yetiştirecek" korkusundan ve önyargısından kurtulması lazım. Yasaklar her iki grubu da marjinalleştirmekte yer altına itmektedir. Bırakın isteyen çocuğuna dini eğitim versin isteyen bale eğitimi, isteyen de her ikisini de ya da hiçbirini. (Bale eğitimi ve dini eğitim birbirinin alternatifi değildir, sadece örnek veriyorum.) Hatta dileyen kutuplarda pancar yetiştirme okulu bile açabilir. Öğrenci bulacağına güveniyorsa neden olmasın? Eğitimde çeşitliliği sağlar zorunlu eğitimi de kaldırır ailelerin özgürce karar vermesini sağlarsak müşevvikler sistemi daha iyi olanı ödüllendirecektir.

3.Öğretmenlere ve okullara verilen teşvikler kaldırılsın, eğitim konusunda illaki de teşvik verilecekse öğrencilere ve ailelere verilsin. Herhangi bir piyasada eğer devlet eliyle teşvik verilecekse bu teşvik üreticilere değil tüketicilere verilmeli, üreticiler değil tüketiciler korunmalı ya da desteklenmelidir. Eğitim hizmetini düşündüğümüz zaman da aynı kural geçerlidir. Bugünkü sistemde aileler okullar için birbiri ile yarışmaktadır. Ancak okul ve öğretmenler yerine öğrenciler ve aileler desteklenirse okullar aileler için birbiri ile yarışacaktır. Siz hangisini tercih edersiniz?

4. YÖK lağv edilsin, gerek üniversiteler, gerekse liseler bağımsızlığa kavuşsun. İsteyen okul paralı eğitim yapsın, isteyen parasız. Aileler de istediği okulu seçmekte özgür bırakılsın. Devlete göbeğinden bağlı bir akademik ortamda yaratıcı düşünce ve kaliteli eğitim mümkün değil. Üniversiteler gerekirse yer çekimi kanununun bile tartışılabildiği özgür ortamlar olmalı.

5. Her öğretmene eşit maaş, eşit statü gibi saçma uygulamadan vazgeçilsin. Farklı performansa farklı ücret ödenmesine izin verecek piyasa mekanizmasının önündeki engeller kaldırılsın. Yeterlilik konusu saçma sapan sınavlarla değil tecrübe ile belirlensin. Bu konuda da karar merkezi sınav sistemi ile alınmasın her okulun kendi inisiyatifine bırakılsın.

İlkokulda aynı sıraları paylaştığım arkadaşlarımdan bazıları öğretmen olmayı tercih edip milli eğitimin çarkları arasına girdiler. Ancak kabaca bir değerlendirme yaptığımda çoğunun gerçekten öğretmen olmak istedikleri için değil, üniversite sınavında daha iyi bir alternatife yetecek puan alamadıkları için öğretmen olmayı tercih ettiklerini görüyorum. Yani sistem iyileri ayıklayıp başka birşey yapamayanları öğretmen olmaya teşvik ediyor gibi görünüyor. Böyle bir sistemden mucize beklemek için fazla iyimser olmak gerek.

Bense gerek üniversite öğrenciliğim sırasında gerekse daha sonra özel dersler verdim, piyasanın içinde bulundum. Eğitim sisteminin ürünleri olarak normal çarpma ve bölme işlemini dahi yapamayan ama üniversiteye devam eden öğrencilerim de oldu, eğitim sisteminin çarkları arasında ezilen cevherlerle de karşılaştım. Bugün, arkadaşlarımın aksine, yapabileceğim bir sürü meslek arasından sıyrılıp sadece öğretmeyi sevdiğim ve sevdiğim işi yapmak için öğretmenlik mesleğini seçmiş bulunuyorum. Bu yüzden, başta öğretmenlerin (öğretmen olan okuyucumuz varsa) ama tüm okuyucularımızın burada yazılanları hariçten gazel okumak olarak değil de kendi içlerinden birinin "yapıcı" önerileri olarak dikkate almalarını tercih ederim.

Edit: Kutlamayı untmuşum. Bütün öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun. Daha iyi olan öğretmenlerimizinki daha kutlu olsun.

1 Yorum Var.:

Hüseyin MEÇO dedi ki...

bütün öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.

barış dünyalar kadar haklısın.daha iyi olan öğretmenlerimizinki daha kutlu olsun.