Ismet Berkan'in cevabi ve kapitalizm

Sayin İsmet Berkan cevaplama hakkini kullandi. Yorumlamadan, oldugu gibi yayinliyorum.

Swap Nedir    Deflasyon Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Ekonomi Nedir    Enflasyon Nedir

-------------------------------------------------

Ahmet Bey,

Açikçasi ‘mügalata’ yapmissiniz.

Bir kere, istesek de istemesek de kapitalizm bizim zaten üst kimligimiz. Sonuçta, ama egri ama düz, ama kör ama topal kapitalizmin genel kurallariyla yönetilen bir ekonomide ve ‘serbest rekabetçi’ bir siyasi düzende yasiyoruz. Amaç, sistemi mükemmele yaklastirmak.

‘Sosyal devlet’ evet belki sosyalizmin baskisiyla bulunmus bir formül ama kapitalizme basariyla (ya da bazen de basarisizlikla) entegre edilmis bir sey. Kisacasi kapitalizmin disinda degil. Ben hiçbir zaman ‘mutlak esitlik’ten söz etmedim, etmem de zaten. Mutlak esitlik, aynen sizin yazinizda tanimlamaya çalistiginiz ‘kapitalizm’ kadar ütopik bir sey. Gerçek hayatta uygulamasi olmamis, olamayacak bir sey. ‘Proleterya diktatörlügü’ olan Sovyetler Birligi’nde bile olamadi mutlak esitlik, çünkü insan dogasina aykiri. Ama ‘esitsizlikleri gidermeye çalismak’ bence gayet mesru, gayet pesinde kosulasi bir insani hedef.

Ayni sekilde ‘firsat esitligi’ de mutlak bir sey degil. Mutlak firsat esitligi teoride bile söz konusu olamaz. Bir çocuk Van’da dogar, digeri Istanbul’da. Her ikisi de devlet okullarina gitse dahi, onlarin ögretmenleri arasinda, ailelerinin geçmisi arasinda, sabah evden çiktiginda girdikleri sosyal ortamlar arasinda farklar vardir ve bunlar ‘firsat esitsizligi’ yaratir.

Yani kisacasi, ütopyalardan degil hayatin gerçeklerinden söz etmemiz lazim. Sizin futbolculugunuzla Hakan Sükür’ün futbolculugu arasinda elbette fark var ve ben elbette Hakanli takimlari izlemek isterim, sizin sirf esitlik olsun diye Galatasaray’da oynamanizi (Hakan veya diger futbolcular kadar yetenekli olmadiginiz halde) istemem. Ama zaten bundan söz etmiyoruz.

Hak etmeyenin, yetenegi, liyakati veya bilgisi sebebiyle degil de baska sebeplerle (torpil diyelim isterseniz) bir yere gelmesinden söz etmiyoruz burada. Ama diyelim, general olabilecek yetenek, bilgi ve tecrübedeki iki insandan biri arasinda seçim yapilacaksa ve bu insanlardan biri sünni Türk, digeri Kürt ise seçimin Türkten yana yapilmasindaki yanlistan, bu çesit yanlislarin sistemlesmis olmasindan söz ediyoruz.

Ayni ise eleman seçerken erkegin kadina göre daha tercih edilmesinden, sünninin aleviye göre daha çok tercih edilmesinden, konusurken yöresel aksanin, gizleyemeyendense TV türkçesiyle konusaninin tercih edilmesinden, yani birilerinin sistemli olarak dislanmasindan söz ediyoruz.

Bu sistemli dislama, sonuçta toplumu dikey olarak bölüyor. Kürtler sadece insaat isçisi veya en iyi ihtimalle ‘serbest meslek erbabi’ olabiliyor da, bir türlü bir bankamizda genel müdür yardimcisi olamiyor. Kadinlar ev kadini, üniversite ögretim üyesi, reklamci vs. olabiliyor da bir türlü milletvekili veya general olamiyor.

Tartistigimiz sey toplumun dikey olarak böyle bölünmesinin, ayrimcilik temelli bölünmelerin orta-uzun vadede toplumun geneli için iyi olup olmadigi. Ben kötü oldugunu düsünüyorum. Mesele ‘devlete baglilik’ degil, toplumun bir arada baris ve huzur içinde yaþamasini saglamak. Toplum huzurluysa, söyledigim türden ayrimciliklari ortadan kaldirmak için toplumda samimi çaba varsa toplumun bir arada yasama iradesinin daha kuvvetli olacagina inaniyorum ben.

Yanlis anlama olmasin, yine mutlak bir seyden söz etmiyorum, bu çesit ayrimciliklari tamamen ortadan kaldirmak mümkün degil. Ama kabul edilebilir bir düzeye indirmek için çaba sarfedilmesi gerek. Önemli olan bu çabanin varolmasi.

Amerikan toplumun çok kültürlülügü basarmasinin ama buna karsilik Fransa ve Almanya gibi ülkelerin basaramamasinin ardinda yatan sey bence bu esitlestirici (ve evet yarismaci toplumda yarismanin kurallarini biraz bozmasi) çabanin varligi ile yoklugu arasindaki fark bence.

Düsünsenize, toplumunuzda siyahiler yasiyor ama onlari sadece çöpçü, hizmetçi vs. olarak görüyorsunuz, baska yerde yoklar. O zaman basliyor terör hareketleri, bombalar patliyor vs. Amerika’da 50’lerin sonlarindan itibaren medeni (sivil) haklar mücadelesi hareketi olmasaydi bugün ayni Amerika ile karsi karsiya olmazdik.

Türkiye’de de kapitalizmin gelismesi, refah toplumuna giden yol, refahin toplumun bütün kesimleriyle paylasilmasindan geçiyor.

Saygilarimla
Ismet Berkan

Borsa Yorumları
Altın Yorumları
Borsa nedir?
Borsa nasıl oynanır
Hisse Yorumları
Ekonomi nedir
Fraktallar
Fraktal nedir?
Çernobil Faciası

11 Yorum Var.:

Arifoglu dedi ki...

Şimdi cevabı da okuyunca Berkan'ın demek istediğiyle aynı şeyleri söylediğimi farkettim.

ahmet dedi ki...

yorumunuzdan etkilendim. isterseniz sizde benim cevabimi bir gözden geçirin.

a.çavusoglu

Adsız dedi ki...

Dogrusunu soylemek gerekirse Berkan saglam cevap vermis.

Adsız dedi ki...

Merhaba Ahmet Bey, sanırım sizinle birlikte yazarların sayısı 4'e çıktı.Yakında bir online ekonomi gazetesi olur burası :) :)

İsmet Bey'in cevap verdiği yazınızı okudum ve aklımda bazı soru işaretleri oluştu.
Yazınızda şöyle demişsiniz;

>> "Örnek vereyim : Gönül isterdiki üniversite giris sinavlarina her giren ayni ölçüde basarili olsun. Ama olmuyor. Bazilari önüne gelen bütün sorulari devirirken digerleri sifirliyor. Bu tür sonuçlar her zaman olmasa bile çogunlukla bireyler arasinda esitsizligin kaynagini olusturuyor. Peki bize esitsiz gibi gözüken sonuçlara engel olmak için ne yapmaliyiz ? Sifirlayan bir ögrencileri yukardakilerle esitlemek için pozitif ayrimcilik yapmamiz mi gerekir ? Sn. Berkan itiraz edecektir: 'Ben firsat esitliginden bahsediyorum'. Ben de soruyorum ona: Firsat esitliginin, esit sonuçlar doguracagini nereden çikariyorsunuz? "

Bence açıklanan konuya verilmesi gereken örnek bu olmamalı.Fırsatı eşitleyemediğimiz durumun sonucu şu şekilde ortaya çıkar;

Üniversite sınavına birisi İstanbul'dan birisi de Van'dan katılır.Birisinin saati 50YTL'lik özel hocaları, diğerinin ise 30YTL ev kirası vardır.Bu iki öğrenci sınava girer ve varlıklı olan 170, Van'dan gelen 180 puan alır.(benim zamanıma göre örnek verdim). Bu iki öğrenciden İstanbullu olan 170 puanın karşılığı olarak KOÇ iktisat bölümünde okur, Van'dan gelen arkadaş ise Manisa iktisat bölümüne girer.İşte fırsat eşitsizliği budur.
Parası olanın daha iyi eğitim alma hakkı (daha başarısız olsa dahi) varsa devlet ne işe yarar? Benim devlet anlayışım buna pek uymuyor!

Tabi olayın bir diğer tarafı da vardır.KOÇ Üniversitesi kampüsü olaylı açılmıştır, kamu arazisine yapılmıştır, birçok dava açılmıştır vb.Yani bu sistem aslında eşitsizlik ister, eşitsizliği "zorla" doğurur.Sonra bu sistem öğrencilerinden 12.000$ alır ama devlet yardımına da hayır demez.Yani zenginler kendi parasıyla da okumaz, devletin de desteği ile okur.
Bu duruma cevap olarak "Zengin olan, vergisi kadar okuma hakkına sahiptir." diyebilirsiniz.Bu noktada da "Feneryolu zenginlerin arazisi midir?" sorusu ortaya çıkar.
Gördüğünüz gibi bu sistem kendisine çalışmayı makul görür, hak edip etmemesi önemli değildir.

Hemen burada bir örnek daha vereyim;
Ekrem Demirtaş katıldığı bir programda İzmir Ekonomi Üniversitesi için şöyle demişti;
-Biz devletin üzerinden büyük bir yükü kaldırıyoruz, bizim sayemizde imkanı olan öğrenciler devlet üniversitesine gitmeyerek orda boş yer açmış oluyor.

Acaba böyle mi? Özel üniversitelerin puanlarına bir baksak? Hele Kıbrıs üniversitelerinden birçoğunda puan bile yok!Yani ne olursan ol, gene gel deniyor.

Peki bu gidiş nereye varır?
KOÇ mezunu arkadaş belki de teknik bilgisine bakılmaksızın üniversitenin getirisi olan yabancı dil ve marka imajı sayesinde aylık 2 milyarlık bir işe girerken, Manisa mezunu arkadaş KPSS'de ter döker, birçok kamu sınavına girer ve birini kazanibilirse hayatına devlet memuru olarak devam eder. (bir yol tabi bu, başka şeyler de olabilir.)
İşte hayat böyle devam eder, ediyor da aslında.
Sanırım bu örnek üzerinden bakarsanız eleştiri daha net anlaşılır.

Not: Verdiğim örnek Türkiye içindir.Türkiye'yi konuştuğumuz için genel geçer şeyler söylemem havada kalabilir.

Saygılarımla...

e-recep dedi ki...

Sayın Barış Urhan,

Blogunuza göz gezdirdim. Dostum diye nitelediğiniz Furkan Sancaktar'ın yorumunu okudum. Kendisine gönülden katılıyorum. Lütfen tebriklerimi ve selamlarımı iletin.

ahmet dedi ki...

sayin Baris Urhan,

yorumunuz için çok tesekkür ederim.

özel liseler ve özel üniversitelere baktiginiz zaman paranin gücünün en azindan ülkemizde fazla islemedigi görülmüyor mu ? bir sürü özel lise olmasina ragmen üniversite giriste en basarilalar kim ? devletin okulundan gelenler. demekki maharet parada degil çocukta (elbette dersaneler sonucu degistirebilir ama dramatik ölçüde degil). ben üniversitede mezunlarinda bu gerçegin daha belirgin oldugunu düsünüyorum. eger okudugu üniversitede burslu degilse tercih edilenler yine devletin üniversitesinden mezun olanlar.
bana kalirsa devletin üniversitelerinde de ingilizce egitim yapmayan olmamali.

a.çavusoglu

Adsız dedi ki...

Teşekkürler Ahmet Bey,

Sizin örneğinizden gitmiştim, siz de aynı şekilde cevap verdiniz ama konunun aynı yerini tutmadığımızı farkettim.

"Firsat esitliginin, esit sonuçlar doguracagini nereden çikariyorsunuz?"

Benim yanlışlamaya çalıştığım şey, buradan yola çıkarak "Fırsat eşitsizliği, eşit olmayan sonuçlar doğurur." fikridir.Bu yüzden yukarıdaki 2 öğrenci örneğini vermiştim.Devlet okullarının daha başarılı gözükmesinin bir sebebi de özel okullarla aynı sayıda öğrenciye sahip olmamalarıdır.Gerçi konunun birçok yönü vardır, bunları konuşmaya başlarsak konudan da saparız.

Benim örneğimde anlatmaya çalıştığım, fırsat eşitliği olmayan yerde sonuçların da eşit olamayacağıdır.

Detaylı sonuçlara bakamadım çünkü istatistiki verilere ulaşamadım.Sizin düşüncenizi kabul edebilmemiz için;

-Özel liselerden mezun olup üniversiteyi ilk yılında kazanamayan öğrenciler ne yapıyor? (yani bir sonraki sene mi sınava girdi girip kazandıysa özel okula mı gitti, yurt dışına mı gitti, baba mesleğine mi devam etti yoksa evde yatıyor mu?)

- Özel okullardaki (paralı) bölümlerin karşılığı olarak devlet okullarında kaç öğrencilik kontenjan vardır.Bunların devlet lisesi ve özel lise öğrencilerine oranı nedir?

- Özel okul mezunları ile benzer başarı düzeyine sahip öğrencilerin gittikleri okullardaki eğitim düzeyleri, olanakları, mezuniyet sonrası iş imkanları nelerdir?

vb. soruların cevaplarını bilmemiz gerekir.Çünkü verdiğiniz bilgi yeterli değildir (özel-devlet lisesi başarı oranları), bizi yanıltır.
Üç büyük şehir dahilinde yapabildiğim gözlemler, özel okulların yani devlet eliyle desteklenen fırsat eşitsizliğinin toplumun gelecekteki gelir yapısını baştan ikiye böldüğüdür. Yani eğer siz 180 puan alabilen bir Vanlı iseniz iyi bir iş elde edebilmeniz için gereken çaba, eğer hayata İstanbul'da başlayıp her türlü imkana rağmen 170 puan alan birisiyseniz harcamanız gereken çabanın bir hayli üzerindedir.Devlet ne yapmalıdır bu noktada? İşte orasının cevabı herkesin ideolojisinde yatıyor.Ama şunu da unutmamak gerekir; bu sistem baştan eşit mi başladı da bu noktaya geldi, yoksa birileri diğerlerinin hakkını gasp mı etti?
Ben bu yüzden -Türkiye için- devletin etkin olmasını destekliyorum.

Saygılarımla...

Adsız dedi ki...

Büyük bir hata yapmışım yukarıda;

"Benim yanlışlamaya çalıştığım şey, buradan yola çıkarak "Fırsat eşitsizliği, eşit olmayan sonuçlar doğurur"...

demişim, yanlışlamaya değil doğrulamaya olacaktı.Yoksa ne diye yazayım o kadar şeyi :)

Saygılarımla...

ahmet dedi ki...

sayin baris urhan,
02
ne demek istediginizi biraz anladim sanirim. cevabim uzun olacak. kusura bakmayin.

eger üniversite giris imtihanlarini yegane degerlendirme kriteri olarak kabul ederecek olursak devlet okullarinin ezici üstünlügünü görmek için fazla bir istatistige ihtiyacimiz yok. anadolu ve fen liselerinin ezici üstünlügü ortada. niye böyle ? bu okullarin verdigi egitim süper mi ? hayir. devletin sundugu hizmet özellerle karsilastirildiginda muhtemelen çok daha kötüdür (lütfen bu konuda data istemeyin). niye ? çünkü isin basinda iyi olanlari seçiyorlar. bunu da anlamak zor degil. basarili ögrenciler genelde (her zaman degil) orta ve dar gelirli ailelerden gelmekte. onlarin çocuklarini özel liselere gönderme imkanlari yok, özel üniversitelere hiç yok. bu gruplar çocuklarini devlet okullarinda okutmak zorunda kaldiklari için devlet okullari basarili, yoksa devlet okullari çok basarili egitim yaptiklari için degil. özel okullar ne yaparlarsa yapsinlar sonucu degitiremiyorlar. bu gerçek 'firsat esitsizliklerinin' sonuçlari belirleyemediginin tipik örnegidir.

bence üniversite mezunlari için bu sonuç daha çarpici. uzun süredir bu isi yapmiyorum ama bir zamanlar eleman seçen pozisyonlarda bulumustum. bu iki kisi benim önüme gelse (manisa ve koç mezunlari) terdütsüz manisali'yi seçerdim (ingilizce problemini ihamel ediyorum). NİYE ? söyle düsünürdüm: manisali kaziya kaziya bu noktauya gelmis, öbürü ise ana babasinin itelemesiyle. benim aradigim yetkinlikler çaliskanlik, hirs ve irade. verecegim islerde basarili olabilmeleri için bu niteliklere sahip olmalari kesinlikle gerekli. sahimimiyetle itiraf etmek zorundayim. hayatimda bir kez bile burssuz olarak özel üniversiteleden mezun birisini ise almadim. burssuz olarak okudugunu farkettigim anda üstünüze çizik atarin. NİYE ? ön yargimin kökeni nedir ? fakirleri zenginlere tercih etmem mi ? bir çesit sosyal demokratlik numarasi mi ? hayir. 'üniversite imtihanini kazanamamis öyleyse aradigim niteliklere sahip olma ihtimali düsüktür' diye varsaydigimdan. muhtemelen ailesinin olanaklariyla da olsa okumuslarin arasinda aradigim niteliklere sahip olanlar çikar, ancak düsük olasilikla. bunlari ayirededecek mekanizmam olsaydi fena olmazdi ama eger yoksa belli oranlarda hata yaptigimi bastan kabul etmekten baska çarem yok. burada önemli olan sudur: seçimlerimi belirleyen ideolojik kriterler degil pratik gerekçeler. gördügünüz gibi ben devletin dayatmasina ihitiyaç duymadan ismet beyin tam istedigi gibi ayrimcilik yapiyordum. ancak sosyallik olsun diye degil. KENDI çikarlarimi gözetmek için. çünkü bir taraftan piyasa yaptigim seçimi test edecek. piyasa 'yansizdir'. onu dikkate almassaniz dayak yersiniz. halbuki devlette çalissaydim nitelikli eleman alma endisesi tasimazdim. herhalde benim için belirleyici kriter akrabalik, tanisiklik falan olurdu. niye ? çünkü beni sikistiran piyasa mekanizmalari yok ortada. bir sey üretip, ürememem umrumda bile degil. devlet 'tanimi geregegi' üremeye odaklanmadigindan ADIL olamaz.

öte yandan siz seçim kriterlerinizin içine dindar olup olmamak, türk-kürt kökenlilik, cinsiyet ayrimciligi falan gibi seyleri de katarsaniz piyasa size tekme tokat girisir (elbette biraz abaratiyorum). iste piyasanin adaleti, YANSIZLIGI budur. çünkü hakketigi halde almadiginiz eleman rakip firma tarafindan istihdam edilerek size meydan okuyabilir.
bakin ise alma kriterlerinde ayrimcila gidilmemesi türkiye cumhuriyetinin varligini koruyup koruyacagini belirleyecektir. hiç abartmiyorum. türk vatnadaslarinin olmasi gereken kriterler iki nokta üst üste dediginiz andan itibaren sonun baslangicina gelmisiz demektir. kendimizi kapitalimizmin adaletine teslim etmeliyiz. baska çikisimiz yok.

ahmet çavusoglu

Adsız dedi ki...

Cevabınız için tekrar teşekkür ederim,

Son yazınızdan hatta şu son cümlenizden;
" kendimizi kapitalimizmin adaletine teslim etmeliyiz. baska çikisimiz yok."

sonra sizi daha iyi anladığımı söyleyebilirim.

Aynı fikirleri paylaşmıyorum, en azından bu konuda fazlasıyla zıt kutuplardayız.
Benim takip ettiğim yol; düşünce akımlarını incelerken hem onların öncülerinin hayatlarını hem de ilk uygulama şekillerini okumaya çalışmak ve ondan sonra kararımı verirmek şeklindedir.Şu zamana kadar okuduklarım da kendimi kapitalizme teslim etmemin, sırtlanlara teslim etmek gibi bir şey olduğunu gösterdi, ben öyle gördüm ya da diyelim. (biraz yumuşatarak)

Bilgi alış verişi için de ayrıca teşekkür ederim.

Saygılarımla...

ahmet dedi ki...

Bende çok zevk aldim.

ahmet çavusoglu