Tutumluluk: Su

Yeteri kadar su içmenin sağlık açısından çok önemi var. Eklemlerinizi, böbreklerinizi, karaciğerinizi, cildinizi korumak istiyorsanız su içmelisiniz. Ben doktorların en az 2 lt. ya da 8 bardak su içme önerisini harfiyen uygulayanlardanım. Fazla kahve ve çay tüketmem. Bu da sanırım bol su içmem ile ilgili bir durum. Son dönemlerde alkali su içmenin önemine dair bazı yazılar okudum. Evime aldığım damacana suya baktım pH seviyesi 8.2 yani yeteri kadar alkali bir su. Yumuşak suları tüketmek sağlık açısından pek önerilmiyor.

Altın Yorumları    UNESCO Nedir    Sosyalizm Nedir  Forex Nedir    Fraktallar  Altın Oran Nedir

Son dönemde yükselen ürik asit seviyem nedeniyle şu sıra asiditesi yüksek yiyecek ve içeceklerden uzak duruyorum. Gut hastalığına yakalanmaktan çok çekiniyorum. Tükettiğim suyun alkali olması bu nedenle benim için daha fazla önem kazanıyor.

Yazın hemen herkesin elinde pet su şişeleri görürüz. Önce çevreye sonra da bence cebinize zararlı bu durumdan kurtulmanız için size ufak termoslar edinmenizi önereceğim. Fiyatı bulunduğu mağazaya göre 9.99-19.99 TL arası değişen yarım litrelik çelik termosları evinizde doldurup, yanınıza alabilirsiniz. Ben son dönemlerde bu alışkanlığı edindim zira hem her büfede pH seviyesi yüksek su bulamıyorsunuz, hem çevreyi kirletmekten kaçınabiliyorsunuz hem de damacana ile alırken litresi 30-40 kuruş olan suyun litresine 2 TL vermek zorunda kalmıyorsunuz. Kullandığım çelik termosu 9.99 TL'ye IKEA'dan aldım.

Çok zararlı olan şeylerden biri de özellikle yazın sıcakta arabada bıraktğınız pet şişe suyu, sonradan içmek. Pet şişe sular güneşte ve aşırı sıcakta kalmamalı. Kaldıkları takdirde içlerindeki suyu tüketmemelisiniz.

Not: Bu yazi Tutumluluk ve Tasarruf konusu uzerine Ekonomi Turk ve Begenmezsen Okuma bloglarinda yayinlanmistir.

12 Yorum Var.:

Rıza dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Rıza dedi ki...

1) "8 bardak su" yerine ihtiyacınız kadar (yani susadığınız kadar) su içmeniz yeter. Kaynak: http://www.dartmouth.edu/~news/releases/2002/aug/080802.html

2) Suyun pH'ı ile sertliği farklı kavramlardır. Suyun pH'ı, içindeki hidrojen iyonunun konsantrasyonuna bağlıdır. Suyun sertliği ise içindeki mineral miktarıyla ilişkilidir. Türkiye'de suyun sertliği için en sık kullanılan ölçü "Fransız sertliği"dir ve 1 Fransız sertliği 10 ppm kalsiyum karbonata eşittir.

3)Sıcakta beklemiş pet şişelerdeki suyu içmemin herhangi bir mahsuru yok. Kaynak: http://www.cancer.org/docroot/med/content/med_6_1x_reusing_plastic_water_bottles.asp?sitearea=med

keyzen dedi ki...

IKEA'dan alınan termos hangi ülkenin ürünü? Ben özellikle çin malı bir termos almak istemem. Yemek yediğim su içtiğim, giydiğim ürünlerin bu ülke ürünü olmasından sakınıyorum.

Konu sağlık ise dikkat etmek gerekli diye düşünüyorum.

(İyi çin malı ürünler olabilir ama onları da zaten çok ucuza satmıyorlar )

haluk dedi ki...

Ben artık sağlık konusunda amerikanın hiç bir kurumuna güvenmem. Amerikada her şey kar için yapıldığından. Plastik şişelerin zararlarının açıklanmasından hemen sonra petrol ve petrokimya devleri büyük kuruluşlara para yedirip bu haberleri yalanlatmışlardır. Tabi saf amerikan halkıda buna hemen inanmıştır. Amerikanlar sağlık konusunda bu kadar iyi olsalardı o kadar sağlık harcamasına rağmen bu kadar kötü durumda olmazlardı. Ayrıca bu çin malına olan antipatiyi anlayamıyorum. Aynı malı Almanya yada amerika yapınca üzerinide ülke imajına ekleyip bize kakalayınca hemen alıyoruz. Almanya veya başka yerde üretilen mallarında inan parçalarının %90 çinden geliyordur. Peki ben neden daha fazla ödeyeyim elin Hansına...

T'Pol dedi ki...

Çin malı plastik, renkli cam, porselen tipi şeyleri ben de almıyorum. Çelik konusunda ise problem olacağını sanmıyorum.

Rıza dedi ki...

"Ben artık sağlık konusunda amerikanın hiç bir kurumuna güvenmem."

Böylesine komik ifadeleri okuyunca artık güleyim mi yoksa sinirleneyim mi bilmiyorum. Eğer ABD'nin sağlık "kurumlarına" (bu da ne güzel bir kelimeymiş, buram buram 30'lar kokuyor) güvenmiyorsanız, kardiyovasküler hastalıklar için Aspirin kullanmayı bırakın, çünkü aspirinin kalp hastalıklarını önlediğini gösteren ilk (ve en büyük) çalışma olan Framingham çalışması ABD'de yapıldı. Eğer güvenmiyorsanız, inme geçiren hastalara tPA vermeyelim, çünkü tedavide kullandığımız rekombinant tPA bu ülkede geliştirildi, bu ülkede klinik testlere tabi tutuldu ve nasıl kullanılacağına ait bilgiler bu ülkeden çıktı. Eğer güvenmiyorsanız, lütfen siz de aşı olmayın, antibiyotik kullamayın, başınız ağrıdığında ağrı kesici almayın, şeker hastası olunca insülin kullanmayın, KOAH olunca bronkodilatatör kullanmayın.
Ancak bütün bunlar bir yana, beni en çok üzen şey, küstahlıkla karışık bir yabancı düşmanlığı. ABD'de veya Avrupa'da yapılan bütün bu keşif ve icatları, komplo teorilerine bağlayıp, "her şeyi kar için yaptıklarından" dem vururken, büyük bir iki yüzlülükle bu ülkelerde keşfedilen bilgiye bina edilmiş olan evinde, bu ülkelerde keşfedilmiş olan elektrikle çalışan, bu ülkelerde geliştirilmiş olan bilgisayarıyla yine bu ülkelerde hazırlanmış yazılımıyla, yine bu ülkelerdeki bir sunucuya bağlanıp yorum yazılabiliyor. Ne diyelim, keşke siz de "her şeyi kar için" yapsanız da insanlığa onlar kadar katkınız olsa.

Bulent Cakar dedi ki...

Sıcakta, güneşte beklemiş suda bakteriler de hızlı ürer, Tpol'ün önerisine katılıyorum, sıcakta beklemiş su içmeyin.

Bisphenol a vs ile ilgili olarak da temkin makul, paranoyaya gerek yok.

Saygılar,

Hüseyin MEÇO dedi ki...

sıcakta beklemiş su içilmesin doğru.bir ilave daha cama vuran güneş ışığının arkasında bekleyen.

simit,poğaça,her türlü börek çörek,güzelim tatlılar,bilumum yiyecek ve içecekler gerçekten tehlikelidir.

ormanda kırık bir cama vuran güneş nasıl yangın çıkarıyorsa...güneş gören camın ardındaki gıdaların besin özellikleri kaybolur.

























ahmet_diril_ dedi ki...

Adamlar Çin'den gelen malın üzerine ülke imajını değil KALİTESİ'ni ekliyor. Yani adam (doğru yapıyorsa) Çin'de üretilen ürünü alıyor. Kendi kalite standartlarında yığınla teste tabi tutuyor. İçeriğindeki malzemeleri inceliyor ölçüyor. Ondan sonra da "Aha ben bunu kendi malım gibi size satabilirim gönül rahatlığıyla" diyor.
Rıza'nın dediği gibi. Kar odaklı olmakta ne zarar var ki.. Tabi yeterli regülasyon/denetimler sağlandıktan sonra. Asıl kar odaklı olmayan, tekelleşmiş üretimden korkmak lazım..

haluk dedi ki...

Rıza'ya...
O zaman sana Amerikalı'ların çektikleri ve acımasız gerçekleri su yüzüne çıkaran bir kaç bağımsız film söyleyeyimde izle. Food inc. ve Zeitgeist serisi. Bunlar buz dağının görünmeyen kısmını algılamana yetmezse ve Amerika'nın yarattığı süper kahraman imajindan kurtulmana kafi gelmezse başka ürünlerde önerebilirim...

Rıza dedi ki...

Komplo teorileri için çok daha kapsamlı (ve bazen eğlenceli) kaynaklar (veya sizin deyiminizle "ürünler") varken, bahsettiğiniz filmleri bir kez daha izlememin bir faydası olacağını düşünmüyorum. Kim bilir, belki de sizin pasif-agresif bir şekilde söylediğiniz gibi algım, aralarında Hristiyanlığın kökenleri ve 11 Eylül'ü aynı filmde anlatmaya çalışan bir film de olan, bu nadide eserleri kavramaya yetmiyor olabilir.

Tabii komplo teorilerinin olup olmamasının konuyla bir ilgisi de yok. Varsayalım gerçekten de 11 Eylül büyük bir komplonun bir parçası olsun, dünyayı Bavyera'lı Illuminati'nin gizli kolları idare ediyor olsun; hatta varsayalım ki CERN'de geliştirilen anti-madde bir Vatikan psikoposu vasıtasıyla kaçırılıp, nihayetine dünyanın Papalığa ve Katolik Kilisesi'ne olan itimadı artsın (ve hatta bu olayların kitabı ve filmi hazırlansın). Bu günümüzde kullanılan teknolojinin hemen hemen hepsinin son 200 yıl içinde ABD ve Avrupa'da geliştirdiği gerçeğini değiştirir mi? Hz. İsa'nın evlenip evlenmemesiyle, floresan lambanın, otomobilin, bilgisayarın, İnternet'in ve iPhone'un icadının ne gibi bir ilgisi var?

Bütün bunlar elbette ABD ve Avrupa'nın yaptığı her iş doğrudur demek değil. Her iki kıtanın tarihinde de son derece korkunç, alçakca ve zalimce hadiseler olmuştur. Buralarda neler yaşandığı bilmek için komplo teorilerine başvurmaya da gerek yok; halk için yazılmış olanlarından tutun da son derece akademik olanlarına kadar on binlerce tarih kitabında Engizisyon'dan, cadı avlarından, kölelikten, ırkçılıktan ve soykırımlardan bahsediliyor. Peki bütün bunlar, ABD ve Avrupa'nın insanlığa olan katkılarını yok mu saymayı gerektirir? İsviçre'de minare referandumunun yapılıp, halk tarafından onaylanması, CERN'de yapılan fizik deneylerini değersiz mi kılar?

Hatta şunu söylemek mümkündür ki, bahsettiğim bütün bu keşif ve icatlar, çoğu zaman burada yaşayan çoğunluğun görüşüne RAĞMEN yapılmıştır. Herhalde bunun bunun en bilinen örneklerinden biri, el yıkamanın önemini ortaya koyan Ignaz Sammelweis'ın hikayesidir. Ellerin temiz olmasıyla gebelik sonrası enfeksiyonlar arasındaki ilişkiyi ortaya koyduktan sonra, çağdaşlarından ne gibi tepkiler aldığını, nelere katlanmak zorunda kaldığını ve nasıl öldüğünü bilen bilir. Evrim hakkındaki bilgilerin çoğunun ABD'den çıkması da yine bu duruma bir örnek olarak verilebilir.

Son olarak, diyelim ki sizin şimdiye kadar söylediğiniz herşey doğru olsun. ABD ve Amerika'da yaşananlar, onların medeniyete olan katkısını manen azaltmış hatta sıfırlamış olsun. Zorbalıkta ve vahşette, ABD ve Avrupa'dan aşağı kalır hiçbir tarafı olmayan Doğu medeniyetinin insanlığa son 200 yılda ne gibi bir katkısı olmuş? Üstüne üstlük, bırakın katkıyı, Batı'nın keşif ve icatlarını istedikleri gibi kullanmayı kendileri için tabii bir hak olarak görürken, bu keşif ve icatlar için kafa yoran, emek harcayan ve türlü fedakarlıklarda buluananların mensubu olduğu Batı'yı aşağı ve alçak görmek, iki yüzlülük değil midir?

pelin s. dedi ki...

Kaynak istiyorsanız alın bunları okuyun:

http://web.archive.org/web/20070921045938/http://www.sodis.ch/files/Report_EMPA.pdf

http://www.rsc.org/Publishing/ChemScience/Volume/2006/02/bottled_water.asp

http://www.uni-heidelberg.de/press/news/news06/2601antime.html

Pet şişe, sigara, teflon vb. şeylerin zararsız olduğunu söyleyen araştırmaların hiçbir ciddiyeti yoktur. Çünkü bunların zararlı olduğu biliniyor, sadece normal koşullarda kanser yapacak kadar zararlı mıdır değil midir bu araştırılıyor. Böyle araştırmaya araştırma demem ben. Normal kullanım nedir arkadaş? Ben pet şişemi arabamın torpido gözünde unuttum bir yaz boyunca orda kaldı sonra alıp içeyim mi onu? Çoğu zararlı olan hatta öldüren şeylerin azı da mutlaka zararlıdır, zararlı olamayacak kadar az miktar diye bir şey kabul etmiyorum ben, aklı başında olan kimse de kabul etmez.

İkincisi, çelik termosların kapağında plastik ve lastik kullanılıyor, bu plastik ve lastik kısım direk olarak suyla temas ediyor. Hem de bazen kaynar suyla, bazen 100 dereceye yakın sıcaklıkta kahveyle, sıcak çikolatayla temas ediyor. Bu yüzden bu termosları da pek sevmiyorum ama yine de kullanıyorum ama kalitelisini kullanıyorum.

Üçüncüsü, Rıza'nın en baştaki yorumda dediği gibi 8 bardak su değil yeteri kadar su içilmelidir ve suyun pH'ı ile sertliği patatesle ananas kadar farklıdır.