Cari Acik, Mikro Reform ve Atin Sahibi

Son bir kac gundur "at sahibine gore kisner" atasozuyle yatip kalkiyoruz, cari açık, mikro reform gibi konulari konusuyoruz. Neden boyle yapiyoruz? Cunku basbakandan tutun, ekonomi ve sanayi bakanlarina kadar direksiyondaki herkes icraat yapmak yerine laf cambazligiyla ugrasiyor cok uzun bir suredir. Son 3 yillik bu laf cambazliklarinin bedeli de hem eksi buyume rakamlari hem de yukselen issizlik rakamlari olarak karsimiza cikiyor.

Eskiden AKP kotunun iyisi derdik, elestirsek de yine de destek cikardik. Artik o gunler de geride kalmis gibi gorunuyor. Son zamanlarda AKP artik kotunun iyisi degil, sadece kotu olmaya basladi. Endiseyle izliyorum.

Ugur Gurses bugunku yazisinda hem Sanayi Bakani Caglayan'a hem de Ali Babacan'a iki buyuk tas atmis. Ote taraftan Merkez Bankasi baskani Yilmaz'in yaklasimini one cikarmis. Bizim de cok uzun sureden beri belirttigimiz gibi bu ulkede ekonominin direksiyonundaki en yetenekli kurum Merkez Bankasi. Kendilerine tesekkur ediyorum. Ugur Gurses'in yazisini ise mutlaka okumanizi oneriyorum. Bir kac satirbasi soyle:

Reeskont Nedir  Bütçe Nedir  Aritmetik Ortalama Nedir   Hisse Senedi Nedir   Bilanço Nedir   Akreditif Nedir  Tahvil Nedir    Broker Nedir    Portföy Nedir  Tutumluluk Nedir  Varlık Barışı Nedir  Evrim Teorisi Nedir  Reyting Nedir

"Firmalara ilişkin anket verileri, ithalat bağımlılığını artıran temel unsurun fiyat olmadığını, kaliteli ürün eksikliği ile yurtiçi üretimin olmaması ya da yetersiz olması gibi nedenlerin ara ve yatırım malı temininde firmaları ithalata yönelten esas unsurlar olduğunu göstermiş. İkinci sürece ilişkin bulgular da, sanayi sektörlerindeki uzmanlaşma yapısındaki değişimin, ithalata bağımlılık oranının artmasında temel nedenlerin başında geldiğini göstermiş.

Araştırma, ‘ithalat bağımlılığında fiyat temel unsur değil, başta kalite olmak üzere yapısal unsurlar belirleyici’ diyor. Bu bulguları toplantının açılış konuşmasında aktaran Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, “Türkiye’nin küresel rekabet gücünün kalıcı artışı için döviz kuruna dayalı kısa vadeli politikalardan ziyade, mikro reformları içeren uzun vadeli bir bakış açısına ihtiyaç duyulduğunu” söylüyor. Aynı toplantıda bulunan Bakan Çağlayan ise bilimi bir tarafa bırakıp, Merkez Bankası’nın kur ve faizi ayarlayarak sanayiciyi kurtarması gerektiğini söylüyor!

Merkez Bankası araştırması, çeşitli sektörleri içeren ve imalat sanayini temsil eden bir yelpazede 145 firmadan derlenen bilgilerden bilimsel sonuç çıkarıyor; Bakan Çağlayan ise ‘27 yıllık sanayiciliği ile’ ayaküstü bir sonuç çıkarıyor!
Aslında ister ihracatçıların temsilcilerinin, isterse Bakan Çağlayan’ın bu yaklaşımı, bize PISA (uluslararası öğrenci değerlendirme programı) test sonuçlarını anımsattı. Bu sonuçlar ki, bilime neden itibar etmediğimizi, bilimden neden uzak olduğumuzu anlatıyor.

2006 PISA test sonuçları gösteriyor ki, bilim alanında 30 ülkenin bulunduğu OECD sıralamasında Kore 5. sırada, Türkiye ise 29. sırada. Okuma alanında Kore 1. sırada, Türkiye 28. sırada. Matematikte Kore 1. sırada, Türkiye 29. sırada.
Neden bu karşılaştırmayı Kore ile yaptık? Şundan: Önceki gün Ankara Sanayi Odası’nda uzun bir konuşma yaparak (14 sayfa), ekonomideki kötü gidişatın hükümet dışında her şeye ait olduğunu anlatmaya çalışan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, Türkiye ile Kore’nin pek farklarının bulunmadığını, ama Kore’nin arayı açtığını anlatıyordu. Bunun ardındaki temel nedenin de ülkemizdeki siyasal istikrarsızlık olduğunu vurguluyordu. Bu konuşmadan aklımızda kalmış! "

2 Yorum Var.:

milleplateaux dedi ki...

PISA (programme for international student assessment) demisken:

"pisa 2006 rakamlarına göre bilimsel bilgi ve beceri konusunda türkiyede öğrencilerin dağılımı şöyledir:

seviye 1'in altı: 12.9
seviye 1 : 33.7
seviye 2 : 31.8
seviye 3 : 15.1
seviye 4 : 6.2
seviye 5 : 0.9
seviye 6 : pratik olarak 0!

türkiyede 15 yaşındakilerin %46.6'sı, yani neredeyse yarısı bilimsel bilgi, basit matematik, basit modellemeden uzak bir yaşam sürmektedir! bu kişilerin topluma ve iş gücü piyasasına katılım anlamında zerre kadar bir yetenekleri ve bilgileri olmayacaktır. bilgi ekonomisine geçtiğimiz şu çağda 15 yaşındakilerin yarısı seviye 1'i bile becerememektedir.

bu rakam, oecd ortalaması olan %19.2'nin iki katından fazladır ve çok çok vahimdir!

türk öğrencilerin performanslarının sosyo-ekonomik durumları ile bağlantısı yoktur. yani zengin, fakir, sağcı solcu, dinci, laik nereden gelirse gelsin öğrenciler aynı kötü performansı sergilemektedir.

not: burada sorulan sorular öyle kazık falan değil. örneğin soruya bakın:

"televizyon yorumcusu alttaki grafiği gösterdi ve şunu söyledi:

bu grafige bakarsak, y şehrindeki soygunlarda 1998'den 1999'a büyük bir artış olduğunu görüyoruz.

bu yorumcunun söylediklerine katılıyor musunuz? cevabinizi açıklayın ve destekleyici argümanlar ortaya koyun"

---------505---510---515---520
1998 xxxxx

1999 xxxxxxxxxxxxxxxxxxx

skala 505'ten başladığı için aslında artış fazla değil. bunu bile söylemek 4. seviyeye getirecek puan kazandırıyor. buna rağmen türk öğrencilerin %88'i bunu söyleyememiş. durum felaket!"

ekşi iktisat dedi ki...

babacan kotu ayar yemis. zafer caglayan'in lafi ise, "27 senelik kamyoncuyum, yol insaatini muhendislerden daha iyi bilirim" gibi olmus. belki "mikro reform yapmak uzun ve zor is, bize kolay yoldan secime kadar sonuc lazim" demek istemis, diyememis olabilir.

bir de baskanin, "turkiye'nin uretkenligin kalici artisi" demek yerine "turkiye’nin kuresel rekabet gucunun kalici artisi" demesi dikkatimi cekti. oysa vatandasi ilgilendiren birincisi. ikincisi ihracatcinin kulagina hos gelecek, milliyetci duygularimizi oksayacak bos bir laf. biz birim zamanda bir yerine iki elma uretecek hale gelelim de, ikincisini disari mi satacagiz, yiyecek miyiz, yoksa elma uretimine yarim birim zaman ayirip artan surede muz mu yetistirecegiz, piyasa sartlarina gore belli olur. artik ihracatcinin cikarina olan seyin turkiye'nin cikarina olmak zorunda olmadigini, ekonomi politikasinin ihracatcilarin istegine gore yonetilmecegini acik acik anlatmak lazim.