Tutumluluk ve Araba Almak

Tutumluluk konusunda yazılar yazacak yazar arayışlarım sürüyor. Ağaç gençken eğilir atasözü misali blogumuzu takip eden üniversite öğrencileriyle internette kazayla blogumuzu öğretmenlerinin verdiği ödeve cevap ararken ziyaret eden minik kardeşlerimizi tutumluluk konusunda bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Tutumluluk konusunda yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesi Amerikalıların “penny wise pound foolish” dediği cinsten küçük konularda tutumlu olunan ama büyük bir harcama yaparak bir çuval inciri berbat eden, tutumluluk nedir bilmeyen insanlarin davranışlardır. Bir örnekle açıklayayım.

Bir kardeşimiz her türlü ufak tefek harcamada tutumlu davransın, para biriktirsin. Ondan sonra gidip bu parasıyla 30 bin liraya araba alsın, alırken de bir sürü borca girip dünyanın faizini ödesin. Türkiye’de enflasyonist devirden kalma bir alışkanlıktır birikimlerini “arabaya” yatırmak. Paraya ihtiyacım olduğu zaman nasılsa hemen satarım, nakte geçerim düşüncesi hakimdir. Ayrıca araba fiyatları da zamanla yukarı gittiği için getirisi pozitif bir yatırımdır şeklinde düşünürler. Bundan 10 sene önce enflasyon %70 iken araba fiyatları da %50-60 civarında artıyordu. Özellikle döviz krizi olduğu ve döviz fiyatları zıpladığı zamanlarda arabalarda kullanılan bir çok parça da ithal olduğu için araba fiyatları enflasyonun çok üzerinde bir artış sağlayarak “reel” bir getiri de sağlayabiliyordu. Artık öyle değil. Araba almak bir yatırım değil, bir tasarrufdur. Üstüne üstlük Istanbul’daki trafiği ve yüksek benzin fiyatlarını düşündüğünüz zaman araba almak bana sorarsanız tam bir çılgınlık. Araba alırken yaptığınız en olumlu davranış bir araba dolusu vergi vermektir, başka bir şey değil.

O yüzden ulaşımın kolay olduğu bir semtte oturmanız ve toplu taşım araçlarını kullanmanız çok daha isabetli olacaktır. Tabii olayın başka bir boyutu da kıskançlık ve sidik yarıştırma meselesi. Komşunuzda veya arkadaşınızda son model bir araba varken siz toplu taşıma araçlarıyla işe gidip gelmeyi kendinize yediremiyorsunuzdur. Seçim sizin, kazandığınız paraları bugün mü yemek istersiniz yoksa yaşlandığınızda ve daha çok vaktiniz olduğunda krallar gibi yaşamak mı?

Tutumlu olmak kolay değildir, para harcamayı herkes becerir. Tanıdığınız en beceriksiz kişiye para verin, kısa bir süre sonra paranın tamamını harcadığını göreceksiniz. Ülkemizdeki ortalama tasarruf oranı %15 civarında olduğuna göre insanlar kazandıkları paranın %85’ini harcıyorlar demektir. Tutumluluk o kadar kolay olsaydı bu rakam daha düşük olmaz mıydı?

11 Yorum Var.:

Çağrı Dalgıç dedi ki...

"O yüzden ulaşımın kolay olduğu bir semtte oturmanız ve toplu taşım araçlarını kullanmanız çok daha isabetli olacaktır"

Sanırım hiç iş çıkışı metrobüse binmediniz, yazın ortasında belediye otobüsünde milletle sıkışık sıkışık oturmadınız... Otobüste yorgunluktan ayakta uyumadığınızı da varsayıyorum...

night dedi ki...

Bir öğrenci olarak, burayı takip eden öğrenci arkadaşlarıma tutumluluk ve kapitalizm arasındaki bağı anlayabilmek için Max Weber'in "Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu" adlı kitabı okumalarını öneririm.

Hüseyin MEÇO dedi ki...

tutumluluk ahlaki bir anlayıştır.
elimizdeki değerleri yerine göre harcama veya kullanma sanatıdır.
tamam ben tutumlu olayım demekle tutumluluk başlamaz.yıllar içersinde yaptıklarınla özdeşirsin.

nihayet para üzerine tutumluluktan söz edeceksek.para kazanamayan para konusunda tutumlu olamaz.hayat ilerledikçe gelişecek para kültürü ile tutumluluk ta başlar.
ne zaman ki tam olarak paranın elimizin kiri olmadığını farkettiğimizde paranın tutumlusu olarak yola devam ederiz.

parayı kazanmak kolay elde tutmak daha zordur.
para veya bir başka değer terazinin bir ucunda biriktikçe ağırlığı nasıl artıyorsa gücününde arttığı görülecektir.

en önemlisi herşeyin tasarrufu olur yeterki o hayatı sindirelim.

mum yakmaya alışana birdenbire yağ gelirse kendini yakar.

çalışacaksın.işine bakacaksın.kendini bulacaksın.iyi yaşlanacaksın.sabırla.
gençlikte taş taşı.yaşlılıkta ye aşı.
pardon özür dilerim tutumluluk konusunu en güzel ve gerçekten doğru olarak t pol hanımefendi anlatmaktadır.

milleplateaux dedi ki...

Cagri,

Editoru bilmem ama ben Istanbul'da uzun sure arabasiz yasayip, tum ulasim ihtiyacimi metrobus, otobus, dolmus vs ... ile karsilamis biriyim. Araba alirken verilen vergi, benzine verilen vergi, arabanin osuna busuna harcanan para vs... dusununce Turkiye'de araba almak cok akillica degil. Toplu tasima o kadar ocu degil, ben cok kullandim hala da kullaniyorum, sikayetim yok. Ama tabii sirf alistigim muhite ya da merkezi yerlere yakin oturacagim diye is yerimden uzak oturan biri degilim.

Arabaya ihtiyac duyup da toplu tasimadan sikayet edenlerin onemli bir kisminin asil problemi is yerinden uzak yasamak. Aksam ve sabah kopru trafigine bakmak yeterli. Bircok insan Avrupa yakasinda calisip Anadolu yakasinda yasiyor.

suskunyns67 dedi ki...

tasarruf:kisinin kendi ithiyaclarina gore kendi hayatini duzenleme seklidir.bu yuzden ekonomiyi seviyorum:)))ekonomi:akil isi,sabir isi,guven isi,fikir uretme ve buna dayali atlimcilik isi:)))iyi tasaruflar...

Unknown dedi ki...

istanbul sadece bagdat caddesi ve nisantasindan ibaret degil,anadolu yakasinda e-5 in ustune gidinde diger istanbulu gorun,arabaya ihtiyac mi var yokmu?sanirim bir 4-5 kisilik aile alisverise giderken hep beraber dolmusa binecek,siz hic belediye otobus ve dolmuslarin halini gormediniz,bazi yerlere dogru duzgun otobus bile gitmiyor.cogu zaman degistirilen otobusun sayisi belli degil.aksam saatlerinde arac bulamiyorsunuz,herhalde cocugunu bir hafta sonu sahile yada alisveris merkezine goturmeyecek?
ulasimin kolay oldugu bir semtte oturun diyorsunuz,adam ver parayida oturayim der.Burda istanbulu uzerine hep yorumlar yapiliyor,sanirim herkes kendi istanbulundan bahsediyor.
sen bugun londranin en ucra yerinden londra merkeze tren bulursun,parisin en dandik banliyosunden paris merkeze tren bulurusun,istanbuldada havayi bulursun.metrobusde daha yeni cikmis,basiretsiz belediyenin ucuza yaptigi birsey.
kiskanclikdan araba almak teoriside hic mi hic inandirici gelmiyor.

Dane dedi ki...

Zaten Maliye'de editor gibi dusundugu icin abaniyor da abaniyor tasima araclarindaki vergiye.Seni musrif seni al sana kol boyu ceza neyine yetmiyor yurdumun bickin Magirus soforleri.Cik cik cik!!!
Araba bir ihtiyactir.Londra'da yasarken de araba ihtiyac Ankara'da.Ha butcemi gere gere Mercedes CLS alacagim dersem o zaman kasinmis olurum ama onun da ayri tadi var:)

Yavuz KIR dedi ki...

Editor’un taleplerine yine “haddimizi” bilerek cevap vermeye calisalim.

Once bireylerin gelirinden baslayalim. Tasarruf edebilmeniz icin, oncelikle bir gelir elde etmemiz lazim. Teknik anlamda, her turlu vergi ve sosyal guvenlik odemelerinin dusulmesi ile ve kisinin o anki tuketim harcamalarindan sonra harcanmadan kalan miktar tasarruf edilen miktar olur. Aslinda tasarruf etmek, gelecekte daha fazla harcamak icin bugunku tuketimden feragat etmek olarak ta tanimlanabilir. Buna mukabilen bizim de soylemek istediklerimiz var.
Simdi TR’de bircok insanin ucretleri, harcamalarini karsilamakta yetersiz. Yani asgari ucretin seviyesi ile bireylerin zorunlu gecim hadleri icin yapmakta olduklari harcamalar arasinda bir bosluk var. Son arastirmaya gore tek kisinin yoksulluk siniri 1.419 YTL, Eylul 2009. Boyle bir durumda ulkemizdeki “personal finance” konusunda bilinc duzeyinin eksikligide goz onune alindiginda, insanlarin kredi karti borclari altinda cok buyuk zararlar gormeleri sasirtici olmuyor. Tasarruf bunun neresinde?

Working harder vs. Working smarter

Simdi Editor’un gecen yazisinda guzel bir sekilde acikladigi gibi, tutumluluk konusunda verilebilecek en guzel sey, birey bazinda akilli kararlar verebilmek, ve “akilli calismak”tir. Editor’un cok calismak olarak guzelce acikladigi tabii ki dogru. Ama akilli calismak verimliligi, etkinligi, kit kaynaklardan daha cok cikti kullamamizi ifade emez mi? Zamanimiz kit bir kaynak, gencligimiz,enerjimiz elimize gecen kaynaklar kit kaynaklarimiz degil mi? Zaten az kazanan birisinin tasarruf etmesi zordur, bu nedenle oncelikle gelirimizi yukseltecek islere yonelmeli, ya da ayni sekilde, bilgi, becerilerimizi arttirarak, olculebilir riskler alarak gelirimizi arttirmaliyiz. Kariyer degisikligi bir risk almaktir, her zaman soyluyorum, kendi isimizi kurmaya calismak, girisimcilik, her zaman daha cok gelir getirici bir alandir. Ama maalesef fazla onem verilemiyor. Gerek hukumet yasalari, gerek bilgi eksikligi gibi nedenlerden.

Birey nasil akilli calisabilir? Oncelikle ya cok becerikli, cok akilli olacaksiniz ya da isletmenizin yapacagi “capital expenditure” lar size daha uretken yapacak. Daha iyi uretim metodlari, is ergonomisi, etkin kaynak kullanimi, “better management” etc gibi yontemler ile, yani birey bazinda iyi mikro kararlar vererek, verimliliginizi belli bir noktaya kadar arttirirsiniz. Belli bir yerden sonra, artik daha fazla ofis alani, daha fazla arac-gerec olmali ki, uretkenliginin yeni bir egriye kaysin. Bu kaynaklari genisletme kararini da uretim araclarini elinde tutanlarin yapmasi lazim.

Yavuz KIR dedi ki...

Tamam butun bunlari yaptik, ve harcanabilir gelirimizin belli bir yuzdesini tasarruf olarak ayirdik. Bundan sonra yine akilli ve yatirim anlaminda “sound” kararlar vermeye devam etmeliyiz ki, strategimizin olustururken ortaya koydugumuz “objective”leri gerceklestirebilelim. Neydi bizim hedefimiz : bugunun tuketimi erteleyerek, gelecekte daha fazla tasarruf edebilmek, yani tasarruf edebilmek.

Tasarruf ettigimiz parayi ne yapacagiz? Domuz kumbarasina mi atmaliyiz, evde yatagin altinda mi saklamaliyiz, ya da ev, araba, hisse senedi, altin, Forex!!, ya da bakir &gumus gibi yatirim siniflarina mi yonelmeliyiz? Hangi varlik sinifina yatirim yapilmali? Bireyin oncelikleri bu konuda neler?

Eger yasli iseniz, emekliliginize yakinsaniz, anaparayi kaybetmeyecek, ayni zamanda size belli bir gelir akimi saglayacak yatirim araclarini secersiniz. Eger gencseniz daha riskli(stock market yada Forex) ya da sizi ileride cok zorlayacak (Turkiye’de, ozellikle Istanbul’da otomobil sahibi olmak gibi) kararlar alirsiniz. Tabii ki isin bir “davranissal” boyutu var. Ekonominin de bir psikolojisi vardir. Insanlar ekonomik acidan en iyi degilde, onlari o an en cok tatmin eden karari verirler. Komsumun guzel, yeni bir araba almasi benim arabami yenileme kararimi one cekebilir. Bu da bizi kotu insan yapmaz, sadece ekonomik kararlarimizdaki “sentiment” boyutunu gosterir. Bu arada kararlarimizda, genellikle, duygularimiz kattigimiz da mi karar kalitesi yukselir, yoksa o kararda “noise level” i dusurdugumuzde mi? Bu ayri bir yazi ve uzmanlik alaninin konusu.

Neyse, tasarruflarin degerlenmesi konusunda son bir kac noktaya deginmek istiyorum.
Eger kira oduyorsaniz, oncelikle bir ev sahibi olmaya calismak uygun olur. Kredi kart borcum varsa, oncelikle onu kapatmak icin, elimden geleni yapardim. Unutmayin odenemeyecek borc yoktur, yeter ki asiri derece yuksek faiz vermeyin ve calismaya ve gelir olusturmaya devam edin.

Ayrica tasarruf edecegimiz parayi ne kadar sure tutacagiz? Ve bu para ile ne yapacagiz? Bu parayi degerlendirirken ne kadar bir risk olmayi dusunuyorsunuz? Bunlar da onemli noktalardir.

milleplateaux dedi ki...

Cuneyt,
Gelir Vergisi Reformu yazimizda Maliye Bakaninin akaryakit vergisi ile ilgili gorusleri var:

"Turkiye'de gelir ve kurumlar vergisinin milli gelire oranı düşük. Danimarka gibi ülkelerde milli gelir 100 lira kabul edildiğinde insanlardan 29 lira gelir ve kurumlar vergisi alınıyor. Türkiye’de ise gelir ve kurumlar vergisinin milli gelire oranı yüzde 5.6 oldu. Türkiye, doğrudan çok az vergi toplayabildi. Bunun da temelinde kayıtdışılık yatıyor. Bu arada ne yapıyor hükümetler. Geçmişte de böyleydi. Şimdi de böyle. Dolaylı olarak vergi topluyoruz. ‘Şimdi akaryakıta niye bu kadar yükleniyorsunuz’ diye sorabilirsiniz. Biz, petrolü ithal ediyoruz. Petrol fiyatlarındaki yükseklik veya enerji fiyatlarındaki yükseklik Türkiye’yi olumsuz etkiliyor. Petrol ürünleri, doğalgaz bunlar hep ithal edilen ürünlerdir. Bazıları yüzde 99, bazıları yüzde 95 oranında. Büyük ölçüde ithal edilen ürünler. Bu ürünlerden yüksek vergi alınması tabii ki bir miktar rekabet gücümüzü etkiliyorsa da aslında çevre bilinci açısından, bahsettiğim cari açık perspektifinden bakarsanız çok da kötü bir tedbir değil. Gönül isterdi ki Türkiye’de gelir ve kurumlar vergisi AB veya Batı’nın ortalamasına yaklaşsın."

Ferhat YILMAZ dedi ki...

Araba satın almak bütçeye göre bir durumdur. Eğer bütçeniz el veriyorsa istediğiniz arabayı satın alabilirsiniz. Bence tutumluluk konusunda önemli olan araba almak değil, arabayı ne amaçla nerede ve ne zaman kullanacağınızı iyi bilmek.