Sasirmamin nedeni su ki; (Ergenekon) yandasi medyada, kidemli bir ismin kaleminden boylesi curetkar bir yaziyla karsilasmak her zaman mumkun olmuyor. Hos ha bire agiz degistiren, yeri geldiginde dansoz gibi kivirtan ilgili medyanin hic bir yaptigina sasirmamak gerek.
Genel itibariyle, gazetelerde cikan yazi ve yorumlara “soyleyene degil, soyletene bakmak gerek” prensibiyle yaklastigimdan, yazarin sirf “icini dokup rahatlamak” icin bu yaziyi yazmis olmasi hic inandirici gelmedi bana tabi ki.
Tutumluluk Inovasyon örnekleri Türev Konu Anlatımı EFT Nedir Olasılık nedir Ekonomi Nedir Hisse Yorumları Bilinçli Tüketici
Yazarin, zinhar yipratilmamasi gereken, gozbebegimiz, canimiz cigerimiz kurumlarimiz nezdinde ‘akreditasyon’ problemi olsa da gazetenin sahibinin boylesi bir yaziya, boylesi bir donemde nasil olup da goz yumabileceginin nedenlerini dusunmedim degil. Neyse… elbet bir bildikleri vardir.
Yazidan dikkat cekici bir kac satiri buraya tasiyip Stres Abi formatinda bir cift laf etmeye niyetlenmistim. Ne var ki Hurriyet’in web sitesinin kodlarinin kopyalanmamasi icin aldiklari onlemleri asamadim. Bu nedenle ibretlik yaziyi okumaniz icin link vermekle ve –belki simdilik– bu kadar yazmakla yetiniyorum.
2 Yorum Var.:
Ben buraya yazıyı yazayım Keynesian, sen de linki kaldır buradan istedigin bölümü Stress abi gibi ekle, Hürriyet'e tık malzemesi olmasın insanlar.
Artık yetti: Andıç için kimse özür dlemeyecek mi?
Açıkça söylemem gerekirse, ben bu Andıç olayından artık bıktım. Aslında umurumda bile değil, ancak tartışmalar öyle noktalara gider oldu ki, kimse olayın özüyle ilgilenmiyor. Kim kime emir vermiş veya vermemiş... Kim kime destek vermiş veya vermemiş...Oysa dikkat ediyorum, olaya şu veya bu şekilde karışmış olan askerlerden hiçbiri “Hata ettik, özür dileriz” demiyor. Üstünden 10 yıl geçmesine rağmen, bugüne kadar hiçbir Genelkurmay Başkanının aklına basit bir özür dileme cümlesi dahi gelmedi. Artık zamanı gelmedi mi?
Genelkurmay eski Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın, Milliyet yazarı Taha Akyol’a yazdığı mektup olmasa, büyük olasılıkla bu yazıyı yazmayacaktım. Ancak, doğrusu artık çok ağırıma gittiği için, içimden haykırmak geliyor:
“Ayıptır. Yaptıklarınız yetmiyormuş gibi, şimdi de üç maymunu oynuyorsunuz...”
Özellikle Karadayı’ya hiç yakıştıramadım.
Bugüne kadar ANDIÇ olayını hiçbir zaman kullanmadım. Fazla da düşünmedim. Zira ben geçmişte yaşamam. Daima ileriye bakarım. Hayatımın en güç günlerini yaşamış olmama rağmen, Çevik Bir’e dahi düşmanlık duymadım. Bugün herhalde geri dönüp yaptıklarına bakınca, mutlaka pişman oluyor ve “saçma sapan hareket etmişim”diyordur.
Beni isyan ettiren nedir biliyor musunuz?
Koskoca bir eski Genelkurmay Başkanı’nın kalkıp , Andıç olayından hiç haberi yokmuş gibi davranmasıdır. Türk Genelkurmay Başkanlığının nasıl çalıştığını birazcık bilen en deneyimsiz kişi dahi, ANDIÇ gibi bir planlamanın 1 inci Başkanın haberi olmadan yapılamayacağını bilir.
Sayın Karadayı eğer merak ediyorsa, bu işleri kimlerin yaptığını hemen söyliyeyim...
Dönemin Genel Sekreteri Erol Özkasnak, bir albayın cenaze töreninde yaptığı konuşmada kameraların önünde “Cengiz Çandar ve M.Ali Birand gibi hainler içimizde yaşıyor” dediği için yolladığım şikayet faksını “Siz kim oluyorsunuz da, Genelkurmay Başkanına faks yollamak cesaretinde bulunuyorsunuz“ diye basbar bağırmış ve sinirime hakim olamayıp, “Asıl siz kim oluyorsunuz?” diye elimdeki telefonu duvarda parçaladığımı anlatsam, inanır mısınız ?
Aynı kişinin “Komutanım adına sizi arıyorum. M.Ali Birand’ın 32.Gün programını ekranlarınızda görmek istemiyoruz” diyerek, defalarca Show TV’ nin o dönemlerdeki sahibi Erol Aksoy’u aradığını söylesem ne dersiniz? Aksoy buralarda. Sorun size anlatacaktır.
Özkasnak’ın “Komutanım” dediği kişi, İkinci Başkan Çevik Bir idi.
Başka tanık istiyor musunuz?
Sabah gazetesinin o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu’ya sorun...O dönemde Sabah’ın Ankara temsilcisi olan Fatih Çekirge’ye sorun. Size kimlerin ne dediğini anlatacaklardır.
10 yıldır aldırmıyorum, ancak artık bu kadarı da fazla geldi.
10 yıldır gelip geçmiş Genelkurmay Başkanlarından hiçbiri basit bir özür dileme nezaketini dahi göstermediler. Sanki yapılanlar çok doğalmış, gerekirse yine yapılabilirmiş gibi bir yaklaşımla, ANDIÇ olayını görmezden geldiler.
Şimdi de kalkıp emri kimin verdiği tartışması yapılıyor.
Yeter artık.
Hiç değilse bir hata yapıldığını kabul edin.
Karadayı’dan bunu beklerdim. Yaşını başını almış, olgun bir Komutan olarak eski defterleri kapatabilirdi.
Hadi o yapmadı, bugünkü Genelkurmay da hiç düşünmedi mi?
Genelkurmay Başkanı Başbuğ, herhangi bir konuşmasında bu talihsiz olaya değinip, nezaket içinde tüm mağdurlardan özür dilemesi, bazı yanlışlıkların yapıldığını söylemesi hoş olmaz mı?
Böyle bir jest TSK’yı küçültmez, aksine büyütür.
Asker kadar bazı gazeteciler de sorumludur
Bu konuya bir daha geri dönmek istemiyorum, ancak iki kelime de kendi meslektaşlarıma edeceğim.
28 şubat döneminde kendini askerden de daha asker gören kimi meslektaşlarımın yazılarında veya programlarında, bizleri nasıl yerden yere vurduklarını hiçbir zaman unutmayacağım. Bunlardan bazıları özür dileme büyüklüğünü gösterdiler. Ancak bir bölümü var ki, o günlerde yapmadıkları kalmadı, oysa bugün Ergenekon olayında mağdur duruma düşünce “Nerdesiniz, neden bizi yalnız bırakıyorsunuz” diye bağırıyorlar.
Arkadaşlar, bu iş böyledir işte.
Devlet bugün bana bu muameleyi layık görürse, yarın senin de sıran gelir.
İyisi mi, gelin hep birlikte ilkeleri savunalım. Gazeteciysek, gazeteciliğimizi bilelim. Partileri veya Güvenlik Kuvvetlerinin üzerinden politika yapmaya kalkmayalım.
Ben hep gazetecilik yaptım ve o sayede bugün hala mesleğimin tepesindeyim. Bir dönem hayatımı zehir eden askerler ise emekli köşelerinde günlerini geçiriyorlar.
Nihayet içimi döktüm ve rahatladım.
İyi hafta sonları...
Doğan Grubu yalama moduna geçmiş anlaşılan.
Yorum Gönder