TOBB-istihdam-popülizm üzerine

Rıfat Hisarcıklıoğlu malum demeci ile Odalar ve Borsalar Birliği başkanı olarak, genel seçimler arifesinde şimdi tam zamanıdır diyerek belki de haklı(!) olarak devletten kendi ceplerine rüşvet istedi. Ekonomi Turk de dahil olmak üzere gerek gazetelerde gerekse bloglarda bir tartışma başlamış durumda.

Tartışmaya bir köşesinden ben de katılacağım. Ama önce kamu görevlisine rüşvet teklif etmenin suç olduğunu hatırlayarak, kamu görevlisinden rüşvet istemenin de suç olması gerektiğini belirtmeliyim. Kimse rüşvet kötüdür ama kısa dönemde faydası da vardır gibi saçma şeyler söylemez umarım.

Hisse Yorumları   Küresel ısınma Karikatürleri  Pesimist Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır  inovasyon nedir

Tartışmaları izlerken aklıma gelen ve Türkiye’de sıkça şahit olduğum vahim bir yanılgının altını çizmeme de izin verin: Kafamızı kuma gömme psikolojisinin bir getirisi olarak sık sık “Türkiye’nin kendine has koşulları olduğu”, bu nedenle de sorunların çözümünde genel kabul görmüş çözümlerin Türkiye için geçerli olmayacağı vurgulanır. Ne zaman bir problemin genel geçer çözümü Türkiye için gündeme gelse bu laf kullanılarak çeşitli bahaneler üretilir. Şimdi yeniden bu tarz itirazlar gündeme gelince sanırız ki işsizlik, istihdam, kayıtdışı ekonomi, kronik enflasyon, vergi ve gelir dağılımında asimetri (adaletsizlik demedim, neden acaba?) gibi problemler sadece bu ülkede yaşanıyor. Oysa, kafamızı kuma gömmeyi bırakırsak, elimizin altında faydalanabileceğimiz onlarca çözüm, dünyanın başka yerlerinde aynı problemler yaşanırken edinilen tecrübeler mevcut. Ama zaten aslında problemleri bir kez “Türkiye’ye has problemler” olarak gören zihniyet, bu çözümleri bir kalemde silmek ve yeni icatlar çıkarmakta hiç zorlanmıyor. Hemen söyleyeyim, bu yazının altına da “dedikleriniz Türkiye için geçerli değil, Türkiye’nin kendine has koşulları var” yaklaşımından hareketle itirazlar gelirse, onlar dikkate alınmayacak. Evet doğru, Türkiye’nin kendine has koşulları vardır, ve başka hiç bir ülke ile tıpatıp aynı (identical) değildir. Ancak bu durum genel problemlerimiz üzerinde sanılandan daha az etkilidir. Hatta çoğu zaman etkisizdir.

Şimdi gelelim TOBB’un rüşvet istemesine. Aslında eski ve dikkatli okuyucularımız, TOBB-Hisarcıklıoğlu-işsizlik/istihdam konusunun ilk kez bir arada gündeme gelmediğini hatırlayacaklardır. Bakın 3 Nisan 2006’da ne yazmışız:

Bakınız Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan 2004 yılında ne demiş:
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na da seslenen Başbakan Erdoğan, "1 milyon 400 bin üyeniz var. Her biriniz bir kişi istihdam etse 1 milyon 400 bin işsize iş bulunmuş olur."
Bu hipotez çeşitli vesilelerle bir kaç kez daha AKP tarafından dile getirildi. Ancak gerek Başbakanın gerekse bu hipotezi dile getiren kişilerin Philips eğrisi konusunda teorik bilgi sahibi olduklarını sanmıyorum.
Bu reçete ile tavsiye edilen şey doğrudan doğruya "gizli işsizlik"tir."


Gördüğünüz gibi Rıfat Hisarcıklıoğlu aslında o kadar da suçlu değil. Üç yıl önce iktidar partisinden öğrendiğini allayıp pullayıp iktidar partisine geri satmaya çalışıyor. Makyaj ücretini de eklemeyi unutmuyor tabi (Anladınız siz onu!). Biz de yeni bir şey söylenmiş gibi bunu tartışıyoruz. Benim anladığım kadarıyla TOBB başkanı “Tamam, biz fazladan bir kişi istihdam edeceğiz, ama kendi komisyonumuzu da isteriz” demekten başka bir şey demiyor.

Bu arada, işsizlik fonunda para varmış yokmuş, varmış da aslında yok gibiymiş, ya da yokmuş da aslında var gibi yapılıyormuş gibi açıklamaların çok da önemi yok. Siz böyle bir uygulamayı yapmayı bir kez kafaya koyduktan sonra MB rezervleri ne güne duruyor efendim?

Populizm bulaşıcı bir hastalıktır. Kökü iyice kurutulmalıdır. Bizde sadece iktidarlar populist degil, medya başta olmak üzere çoğunluk populizmden besleniyor. Bu populizmi damarlarımızdan temizlemiz gerek.

Başlarken istihdamı artırmak üzerine de birşeyler yazmak niyetindeydim ama yazı uzadı. Artık bir başka sefere.

Not: bir sene önceki yazımı tıklayanlar yazımın sonunda bir tahmin yaptığımı göreceklerdir. Yanılmış mıyım yanılmamış mıyım siz karar verin.

9 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

Burada ilginc, sasirtici ve güzel olan basbakanin öneriye hizli bir sekilde olumsuz tepki göstermesi oldu bana göre. ama iki yil önceki TOBB'un her üyesinin ekstradan bir kisiyi istihdam etmesi söylemini unutmusum, hatirlattiginiz iyi oldu. Buradan "sorunlari icat yöntemlerle cözme yoluna gidelim ama tesfik filan vermeyelim" sonucu cikiyo galiba ki bu da birseydir. Bu is biraz ebelemec oynamaya benzedi. Kim en son icatla kimi ebelicek?!

ilker

ahmet dedi ki...

TOBB baskanina ve onun pesinde dolasan yalaka sürüsüne yan bacakacak bir tek siz varsiniz arkadaslar. Bu ülke ekonomitürk ve Baris'la gurur duymayi ögrenmeli.

Medyamiza söyle bir göz atin. Ben atmiyorum, bos islere ayiracak zamanim yok. Eger sizin zamaniniz varsa buna benzer bir yaziyla karsilasmayacaginiza kalibimi basarim.

ahmet çavusoglu

Adsız dedi ki...

Populizm yapan, bence her cozum onerisine otomatik karsi cikan, tum hayati borsa-doviz-kur ucgeninde kalmis zihniyettir.

Bu fon havadan toplanmiyor. Yuzde 2’sini isveren, yuzde 1’ini isci -ki asinda bunu da isveren oduyor.

Yani kimin parasini kimden esirgiyorsunuz.

Fon kaynagini corporare sector (sirketler kesimi) verecek, ustelik diger yuksek input cost’lara ilave olarak bir de buna kaynak ayiracak, sonra siz bunu sozde issizlere, gercekte ise finans kesimine kaynak seklinde aktaracaksiniz.

Bugune kadar toplanan kaynagin sadece yuzde 4’u (yırmibeste biri) issizler icin kullanilmis. Gerisiyle hazine fonlanmis, finans piyasalari desteklenmis.

İsizlik fonunun tasariminda bir hata oldugu, gereginden fazla fon toplandigi ortada.

Bugun bu fon asil ihtiyac duyulan istihdam desteginde kullanilmazsa, buyumuye devam ederse, yarin Allah korusun cem uzan veya haydar bas gibi birisinin gelmesi ve bu fonu gercekten populist harcamalarda heba etmesi cok yakin ve gercek tehlikedir.

Gercek populizm ulkenin en buyuk sorunu olan issizlige karsi, gozleri ve kalpleri muhurlu finanscilara ve tuzu kuru fildisi kulelerinde oturup koselerinde ahkam kesenlerce yapiliyor.

Kayıtdisilik, her sirketin kapisina polis dikerek, sacma sapan ceza onerileri ile onlenmez.

Neyse uzatmayalim, hala ikna olmayanlar, referans gazetesinde Noyan Dogan (ki sigortacilik sektorunun duayenlerindendir, kimse onun tarafi oldugu iddia edemez) yazisini okusun.

Linki asagida;

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=62138&ForArsiv=1

tam metni;

Noyan Dogan - Referans 19.3.07

TOBB'un, iki yıl süreyle istihdam sağlanacak bir milyon kişinin tüm sosyal güvenlik priminin, İşsizlik Fonu’nun yıllık faiz gelirinden karşılanması şeklindeki önerisini direkt eleştirmek yerine tartışmak gerekir.


Lafı hiç uzatmadan direkt konuya gireceğim... Türkiye’de 2002-2006 yılları arasında tarım dışı sektörlerdeki toplam istihdam artışı 2.4 milyon kişi. Ancak aynı dönemde tarım istihdamında 1.4 milyon azalma yaşanmış. Bu da gösteriyor ki, son dört yılda istihdam artışı sadece 1 milyon kişi olmuş.

Olaya bir de nüfus açısından bakalım. Yine aynı dönemde yani, 2002-2006 yılları arasında, nüfus artışı 4.2 milyon kişi. İstihdam piyasasına katılımın ise 3 milyon kişi olduğu tahmin ediliyor. Bu da gösteriyor ki, her üç kişiden ancak 1’i iş bulabilmiş.

Daha açık anlatımla, 2002 yılında ülkenin nüfusu 68.4 milyon, istihdam edilenlerin sayısı 21.4 milyon. 2006’da ise nüfus 72.6 milyon, istihdam edilenlerin sayısı 22.4 milyon. Bu ne anlama geliyor? Nüfus artışı 4.2 milyon, istihdam artışı ise sadece 1 milyon.

Daha bitmedi, devam ediyoruz... 15-24 yaş arası genç işsizlerin sayısı 2006 sonunda 900 bine yükselmiş. Gençler arasında işsizlik oranı ise, tarım dışında yüzde 23.

Bakıyoruz, resmi rakamlara göre 2.5 milyon işsizimiz var. Gayri resmi rakama göre ise bu sayının beş milyon olduğu söyleniyor. Ve bu memlekette her yıl 750 bin kişi iş arıyor.

Türkiye’nin en büyük sorunu işsizlik, bunu herkes kabul ediyor. Başbakanından bakanlarına, sivil toplum örgütlerine, gazetecilerine kadar herkes bunu söylüyor. Neyi söylüyor? “Türkiye’nin en büyük sorunu işsizlik.”

Ama dikkat edin, sadece söylüyor. Yani, sokaktaki 2.5 milyon işsizin suratına, toplumun her kesimi, “siz işsizsiniz” diyor. Öneri getiren var mı, yok. Çözüm üreten var mı, yok... Konuyu tartışan bile yok.



İki yıl süreyle, 1 milyon kişiye istihdam

İşte bu sırada Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ortaya bir fikir atıyor, öneri getiriyor. Tam olarak ne diyor, TOBB Başkanı?

İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken kaynağın 25 milyar YTL’ye ulaştığını, Fon’un sadece aylık faiz gelirinin 290 milyon YTL iken, tüm giderinin 30 milyon YTL civarında olduğunu söylüyor ve o çok tartışılan öneriyi yapıyor:

“İşçi ve işverenlerden her ay bu Fon’a 190 milyon YTL’ye yakın kesinti yapılmaya devam edilmektedir. Fon’un kaynağı, kuruluş amacına uygun olarak mutlaka istihdamı cazip kılmak amacıyla kullanılmalıdır. Bu kapsamda önerimiz, 1 Nisan 2007’den başlamak üzere iki yıl süreyle, tüm Türkiye’de her ilave istihdam artışı için, tüm sosyal güvenlik priminin Fon kaynağından karşılanmasıdır. İlave 1 milyon kişiye istihdam sağlayabilecek bu önerinin mali yükü, Fon’un sadece yıllık faiz geliriyle karşılanabilecektir.”

Bu öneriyi sadece “İşsizlik Fonu’nda biriken para, istihdam artışında kullanılsın” olarak algılarsanız; elbette, “yıllardır bu tür fonlar hep çar-çur edildi, şimdi de İşsizlik Sigortası Fonu'na göz dikiliyor” şeklinde de eleştiri getirirsiniz.

Kaldı ki, bu ortaya atılmış bir öneridir. Doğrudur veya yanlıştır. Tüm kesimlerce tartışılır, uygulanabilirliği var mı araştırılır. Ona göre de yeni fikirler geliştirilir. Yeni yeni öneriler ortaya atılır. Atılması da lazımdır.



Fon'un yıllık faizi ve TOBB’un önerisinin maliyeti
Açıkçası, TOBB Başkanı’nın bu önerisinden sonra bir araştırma yaptım, sizlerle de paylaşayım.

Şubat sonu itibariyle İşsizlik Fonu’nda toplanan kaynak 25 milyar YTL. Fon’un aylık geliri tam olarak 292 milyon YTL, gideri ise 33 milyon YTL. Kaba bir hesapla, bu yıl için Fon’un toplam faiz geliri tahmini 3.6 ila 4.1 milyar YTL arasında.

Bu çerçevede TOBB’un önerisini yeniden değerlendirelim ve getireceği mali yükü yine kabaca hesaplayalım. Altını bir kez daha çizelim: İki yıl süreyle, 1 milyon kişiye istihdam sağlayabilmek için, bu bir milyon kişinin tüm sosyal güvenlik priminin, İşsizlik Fonu’nun yıllık faiz gelirinden karşılanması... Öneri, bu.

Ortalama 800 YTL aylık brüt ücret üzerinden hesaplarsak, bir kişinin yıllık sosyal güvenlik primi toplamı 3.300 YTL olur. Bir milyon kişiye istihdam yaratılması düşünüldüğüne göre, toplam maliyet 3.3 milyar YTL eder. İşsizlik Fonu’nun yıllık faiz geliri neydi? Kabaca, 3.6-4.1 milyar YTL.

Öte yandan, yeni istihdam ile birlikte gelir vergisi tahsilatı da artacaktır ve Fon’dan karşılanan kaynağın kabaca yüzde 50’si oranında bir rakam, kamu bütçesine de geri dönecektir.

Ayrıca unutmamak gerekir ki, yaratılan bir milyon kişilik istihdam, İşsizlik Fonu’na ilave yeni prim girdisi de demektir.



Seçim yılında kantarın topuzu kaçar mı?
Bu açıdan bakıldığında TOBB’un önerisini direkt eleştirmek yerine tartışmak gerekir. Uygulanabilir ya da uygulanamaz, o ayrı konu.

Bir kere daha tekrarlayayım, yıllardır temcit pilavı gibi “Türkiye’nin en büyük sorunu işsizlik” demek yerine ortaya bir fikir atılmıştır. Bir başkası çıkar, “o olmaz ama bizim şöyle bir önerimiz var” der, o da tartışılır.

Sonunda da birisi üzerinde ortak noktada buluşulur ve söylemlerin dışına çıkılıp, icraata geçilir. İşsizlik sorunu konusunda Türkiye’nin ihtiyacı olan da, kimine göre 2.5 milyon kimine göre de 5 milyon işsizin de beklentisi budur.

Son olarak bu konuda bir endişemi de dile getireyim. Hangi öneri, hangi fikir olursa olsun uygulayıcısı hükümettir. Maalesef seçim yılında olduğumuz için de kantarın topuzu kaçıp, uygulama amacından şaşabilir. İşte benim de tek endişem budur.





İşsizlik Sigortası Fonu dedikleri
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun istihdamın artırılması için İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken paranın faizinin kullanılabileceğini ortaya atması, İşsizlik Fonu’nu da gündeme getirdi.

Bu açıdan bakıldığında Fon’un gündeme gelmesi bir anlamda iyi oldu. Çünkü bu konuda kimi kesimler yeterli bilgiye sahip değil, kimilerinin de kafasında soru işaretleri var.

İşsizlik Fonu, 2002 yılının mart ayından bu yana beş yıldır çalışıyor. Bugüne kadar ise Fon’dan 105 bin kişi yararlanmış ve bu kişilere toplam 1.2 milyar YTL ödeme yapılmış. Neden 105 bin kişi yararlanmış, bu ayrı bir soru işareti.

Daha ilginci, Fon’da biriken para 26 milyar YTL. Yapılan ödeme ise 1.2 milyar YTL. Yani, Fon’daki net miktar 24.8 milyar YTL. Acaba bundan daha fazlası olabilir miydi?

Tabii bu da beraberinde, İşsizlik Fonu’nun gelirlerinin nerede ve nasıl değerlendirildiği sorusunu doğuruyor. Asıl önemlisi; İşsizlik Fonu, kimi fonluyor?



105 bin kişi yararlandı

Bir de şunu net bir şekilde ortaya koymakta fayda var: İşsizlik Fonu hakkında, “Bu bir sanayi fonu değildir” ya da “işçinin birikimidir” veya “işsizin parasıdır” gibi söylemlerin popülist yaklaşımdan öteye gitmediğini bilmem gerekir.

Çünkü İşsizlik Sigortası Fonu’nun kaynağı, işverenden kesilen yüzde 2, işçiden kesilen yüzde 1 ve devletin koyduğu yüzde 1’lerden oluşuyor.

İşçinin net ücret aldığını, vergi-prim gibi yüklerinin çalışanı ilgilendirmediğini; örneğin, asgari ücretin üzerinde vergi ve prim yükünün oranının yüzde 70’i bulduğunu hesaba katarsanız, bunun üzerine de devletin Fon’a sağladığı yüzde 1’lik katkının bütçeden yani, vergilerden karşılandığını eklerseniz ne demek istediğimi çok daha iyi anlarsınız.

O yüzden kimse kalkıp da “bu işçinin, işsizin parasıdır” demesin. Kaldı ki, beş yılda Fon’dan yararlananların sayısı topu topu 105 bin.

Kaldı ki, benden İşsizlik Fonu adı altında alınan bu kesintileri emekli olacağım zaman kimse bana geri ödemiyor.

İşte tüm bunlardan dolayı, İşsizlik Sigortası Fonu’nun da tartışılması gerekiyor.



Türkiye’nin işsizlik gerçeği
. 2002-2004 yıllarında tarım-dışı sektörlerde istihdam artışı 2.4 milyon.

. 2002-2006 arasında tarım istihdamındaki azalma 1.4 milyon.

. 2002 yılında nüfus 68.4 milyon, istihdam edilenlerin sayısı 21.4 milyon.

. 2006’da nüfus 72.6 milyon, istihdam edilenlerin sayısı 22.4 milyon.

. 2002-2006 arasında nüfus 4.2 milyon artarken, istihdam artışı sadece 1 milyon.

. Son dört yılda istihdam piyasasına katılımın 3 milyon olduğu söyleniyor.

. Buna göre iş arayan her 3 kişinin ancak 2’i iş bulabiliyor.

. 15-24 yaş arası genç işsizlerin sayısı 2006 sonu itibariyle 900 bine yükseldi.

. Gençler arasında işsizlik oranı tarım-dışında yüzde 23.

Adsız dedi ki...

Sayin Matlas,

Sizinde bidiginiz gibi Türkiye'de isverenler ikiye ayrilir.(1)Gerçek işverenler, bunlara söylenecek tek bir söz yok (2) Kendilerine isveren görüntüsü veripte devletten (yani baskalarinin cebinden) otlanmayi islerinin bir parçasi görenler

Eger fonlarda birikenler fazlaysa, o zaman bu kesintinin düsürülmesi gerçek isverenlere daha çok yaramaz mi ? Niye bu önerilmiyor ? Çünkü bu yöntemle kasla göz arasinda birilerinin cebinden alinip digerlerine aktarilacak.

TOBB baskanini elestirirken kantarin ayarini kaçirmak istemiyorum. Iyi niyetli de olabilir. Ama sanirim uzun uzadiya konuyu düsünme firsati olmadigi için, önerisi isverenlerin ve çalisanlarin ayaküstü soyulmasiyla sonuçlanabilir.

Madem para fazla. O zaman söyle yapalim. Devlet kimden kaç kurus para aldiysa geri versin. Niye bu fikir hosumuza gitmiyor. Parasi alinan adam istihdam yaratmasini da bilemez mi? Niye baskalari onlarin adina istihdam yaratiyor ?Hiç bu isin akla mantiga sigan yani var mi ?

ahmet çavusoglu

Adsız dedi ki...

sayin ahmet c.

bence bir yerlere varmaya basladik.
oneriniz gayet mantikli.

bu kesintinin dusurulmesi ve bence tamamen kaldirilmasi gerekir.

hatta TOBB'un onerisini bir adim daha ileri goturup, sadece yeni istihdam artisi icin degil, mevcut kayitli calisanlarin primlerinin bir kismi da fon tarafindan odenebilir, boylece Fon'da olusan asiri kaynak birikimi eritilir. Fon'un kaynagi da, kim odediyse ona geri doner.

Hatirliyorum, Clinton zamaninda ABD butcesi fazla vermeye baslamisti. Bu fazlayi ne yapalim diye dusunuyorlardi.
En sonunda vergi indirimi ile taxpayers'a yani vergi odeyenlere geri verilmesinin en dogru cozum oldugunu gorduler.

TOBB'un web sayfasini incelerken aslinda boyle bir oneriyi 2005'de yaptiklarini gordum (bkz. tobb.org.tr / raporlar)

http://tobb.org.tr/raporlar/tobb%20ekonomik%20barometre%202005%20raporu.pdf
sayfa.12

raporda ilginc tespitler de buldum. mesela sayfa 13'de ihracat konusundaki gorusler, musiad ve oguz satici gibi populist soylemlerden cok farkli. Hani neredeyse, siz veya ekonomix veya ugur gurses yazmis gibi.

sonuc bolumu de ozellikle bu platfomda savunulan fikirlerle uyumlu.

bu yuzden TOBB'u, Musiad ve Oguz Satici'dan ayri ve daha olumlu degerlendirmek gerekir diye dusunuyorum.

her neyse bence bu Fon'un buyumesi asil tehlikedir. Yarin bir gun cem uzan veya erkan mumcu gelirse ilk yapacaklari buradaki kaynaga el atmak olacaktir.

kaba bir hesapla issizlik fonunun max. 1 yil boyunca bir issize max. net asgari ucret kadar odeme yaptigindan hareketle ve yillik ner asgari ucretin 5 bin ytl. oldugu dusunuldugunde, bu fon simdiden 5 milyon issize yetecek gozukuyor ki, bu da kayitli istihdamin yarisi kadar. Yani tum kayitli calisanlarin yarisinin isini kaybedecegi mi varsayilmis gibi cok asiri hesap var. Aslinda boyle bir hesap yok tabi, Fon'un kurulusu esnasindaki hesaplamalar cok temkinli yapilmis ama bu seferde buyuk bir fazla olusmus.

Acaba diyorum ki, siz ve ekonomix, makul bir seviyeye inene kadar bu Fon'da biriken asiri kaynagin, bunu odeyen vergi mukelleflerine iadesini iceren bir oneri hazirlasaniz, sonra bunu TOBB'a veya Hukumete iletseniz.

Bu platformun prestiji acisindan muthis bir adim olur. İktisat kokenli olmadigimdaa sizinki kadar bir katki saglayamam ama muhendislikten geldigimdem matematik ve hesap temelim kuvvetlidir, bu alanda katki vermek isterim.

Adsız dedi ki...

Sayin Matlas,

Görüslerinizi bildirdiginiz için tesekkürler.

Ben 'paralar kimlerden kesildiyse onlara geri ödenmesi' konusunda kanun teklifi (nasil yapilacagini bilmiyorum ama herhalde bazilari yardim eder)hazirlayabilirim, ama basta TOBB olmak üzere 'issadamlarini' temsil ettiklerini ileri sürenler için cazip olacagini pek sanmiyorum.

Çünki bugüne kadar bu fona 1 YTL ödeyene 1YTL, 1000YTL ödeyene 1000YTL verilmesini önerecegim. Üstelik benim kanun teklifimde 'istihdam yaratacaksiniz' gibi abuk bir sart olmayacak. Çünkü parasini geri alan issadami çalisanlarin sayisini artirmasi gerekiyorsa bunu yapar veya sermayesinin üzerine ekleme yaparak borçlanma ihtiyacini düsürür. Kendi bilecegi istir. Hala teklifimin cazip olacagini düsünüyor musunuz ? Sanirim hayir.

Kaldiki sunu unutmayalim. Böyle bir fonun birikmesi demek hemen 'kadük' etme ihtiyaci dogurmaz. Hiç temenni etmiyoruz ama ilerde tekrar bir kriz ortami dogarda pek çok kisi issiz kalirsa onlara ödeyecek paralari nereden bulacagiz ? Devlet mi versin ? Peki devlet nereden bulacak, sayin Matlas ?

Eger üretken olmasi derdimiz degilse 'istihdam yaratmanin' en az maliyetli yolu devlete memur almaktir. Kendilerine özel sektör ismini veren 'kayitdisi ekonomi' temsilcilerine ayrica 'komisyon' vermemize gerek yok.

Hatta benim önerim; 'nasil olsa bir sey üretmeyecekleri için' bu tür ise alinanlarin ise gelmelerine sart kosmamazdir. Çünkü ise gelmek için bu vatandasa gereksiz yere benzin harcayacagiz, oturacak yer temin edecegiz vs.

Baris bey'in belirttigi gibi birilerinin çalistirmalari için özel sektöre rüsvet vermek kadar zararli bir fikir olamaz. Fakat bu tür fikirlerin asil kaynagi hükümet. Öncelikle onlarin abuk yakasimlarinin elestirilmesi gerekiyor. Bir sonraki yazimda bunu yapmaya çalisacagim.

ahmet çavusoglu

Adsız dedi ki...

en azindan sizin veya TOBB'un cozum gayreti icinde olmaniz onemli. Siz sorumlu davranarak onerinizi yapin, suclu bunu dikkate almayanlar olsun.

yoksa polisiye tedbirlerle, dikerim polisi, el koyarim malvarliklarina, sallandiririm taksim'de iki tanesini gibi bir yaklasim ile kayitdisilik onlenmez.

Formule edersek;

yuksek istihdam maliyeti = kayitdisilik = sosyal guvenlik kaynaklarinin kuculmesi = artan prim yuku = kayitdisilik vs.vs.

son soz; evet bu fon yarinki bir krizde ortaya cikacak issizler icin gerekli olabilir. Ama asil simdi kisa vadede bir seyler yapmak gerekiyor.

Bugunku issizlik sorununu cozmezsek, zaten yarin diye bir sey olmayacak. Bu Fon'daki devasa kaynak bile yarini kurtarmaya yetmeyecek. Benim korkum bu.

Adsız dedi ki...

bir noktayi atlamisim.

hayir; "rusvetci yaklasim" veya "kayitdisinin temsilcileri" gibi, boyle bir paltformun entellektuel duzeyine yakismayan, seviyesiz, yakisiksiz ithamlara deginmeyecegim. zaten bana yonelik oldugunu da dusunmuyorum. kem soz sahibini baglar diyip konuya geleyim.

kayitdisi calisana, kayitaltina girmesi icin verilecek tesvik, kayitli calisana haksizlikmidir.

Su sekilde bakin. kayitsiz calisan zaten sifir prim ve sifir vergi veriyordu.

Bu oneri kapsaminda kayit altina giren, ilk defa, gelir vergisi ve issizlik sigortasi primi odemeye baslayacak.

Kayitli calisan isci, ilk yilin sonunda is guvencesine kanunu kapsamina girecek ve kidem tazminatına hak kazanacak. yani kolay kolay tekrar kayitdisina cikartilamayacak.

Adsız dedi ki...

Guven Sak - Referans - 23.3.07

Yanlış anlaşılmak, anlaşılmamaktan daha kötüdür. O nedenle ”Allahım, beni yanlış anlaşılmaktan koru” diye şarkısı bile var. Peki, acaba bir kere yetmeyip, bir kez daha anlattığınız halde ”ısrarla yanlış anlaşılma”ya ne demeli? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu geçenlerde IV. Ticaret ve Sanayi Şûrası’nda bir konuşma yaptı. İşte o günden beri ”ısrarla” yanlış anlaşılıyor.

Konumuza geçmeden önce bir okuru aydınlatma açıklaması yapalım müsaadenizle. Bu satırların yazarı, Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu’nu 2001 yılı krizinin hemen ertesinde tanımıştır. Kriz ertesinde uygulanmakta olan iktisadi programı sahiplenmek için TOBB’un açık ve örtülü yürüttüğü faaliyetlere yakından şahit olmuştur. O zamandan beri, Sayın Hisarcıklıoğlu’nun yakın çalışma arkadaşları arasında yer almaktadır. Yine bu satırların yazarı, geçen yılın başından beri, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak çalışmaktadır. TOBB-ETÜ’nün Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu’dur. Ayrıca Aralık 2004’ten beri aktif bir biçimde faaliyete geçen Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın (TEPAV) kurucu yönetici direktörlüğünü de yazarınız yapmaktadır. TEPAV’ın Yönetim Kurulu Başkanı da Sayın Hisarcıklıoğlu’dur.

İşte bu yakın çalışma ortamı nedeniyle nahoş bir ”bozacının şahidi, şıracı” portresi çizmemek üzere, bu satırların yazarı Sayın Hisarcıklıoğlu ile ilgili tartışmalara girmemeye, bugüne kadar özen göstermiştir. Ama bu kez, Türkiye ekonomisindeki dönüşüm süreci için yaşamsal gördüğümüz bir konudaki bu "ısrarlı yanlış anlaşılma” karşısında, bir iki cümle de biz söylemek istiyoruz. IV. Ticaret ve Sanayi Şûrası’nda, bugün yanlış anlaşılan konuşmayı, o gün, orada dinlemiş biri olarak, meseleyi bir de bizden dinler misiniz, efendim?

Sayın Başbakan'dan önce kısa bir konuşma yapan Hisarcıklıoğlu, bizim anladığımız, dört temel konuda mesaj verdi. Öncelikle işsizliğin Türkiye’nin bir numaralı gerçek meselesi olduğunu söyledi. TOBB Başkanı olarak, azalmayan işsizlikten bahsetmeyebilirdi. Öyle ya, bugün bir türlü azalmayan işsizlik, ekonomimizin, özellikle imalat sanayi ve hizmetler alanındaki tempolu istihdam yaratma kapasitesine rağmen, bir geçiş dönemi problemi olarak ön plana çıkıyor. Bugün var ama yarın kendiliğinden olmayacak. Ama sekiz dakikalık konuşma hakkını kullanırken TOBB Başkanı, Türkiye gündeminde, bir tek bu noktanın altını çizdi. Kimse nedenini merak etmedi. Halbuki etmeliydi.

İkincisi, bize kalırsa Sayın TOBB Başkanı, bugün var olup, yarın ortadan kalkacak olan bu geçiş dönemi işsizliğinin çözüm yolunun iş hayatına ilişkin mevzuat ve istihdam yükleri ile bağlantılı olduğunu söyledi. Ama ortada son derece ciddi bir geçiş dönemi problemi vardı. Bu nedenle İşsizlik Sigortası Fonu, kuruluş amacına uygun olarak, aktif bir biçimde devreye sokulmalıydı. Böylece yapısal reformların, önümüzdeki dönemde, devreye girmesini engelleyebilecek siyasi sonuçların ortaya çıkması engellenebilirdi. Herkes önerinin finansman yöntemine takıldı. Ama TOBB Başkanı'nın neden acil eylem gerektirecek bir işsizlik meselesinin altını çizdiği ile kimse ilgilenmedi. Halbuki ilgilenmeliydi.

Üçüncüsü, TOBB Başkanı sınırları önceden belirlenmiş bir süre için (iki yıl için), yeni istihdam yaratacak işletmelerde istihdam maliyetlerinin sıfırlanmasını önerdi. Böylece çalışanın işverene maliyeti, çalışana ödenen 1’den 2’ye çıkmayacaktı. Mesela bu yaklaşım eleştirilebilirdi. Başlayan iktisadi dönüşüm sürecinin hızını yavaşlatıcı bulunabilirdi. Ama buraya da kimse takılmadı. Ekonomimizdeki değişim sürecini destekleyen bir kurumun, tavır değişikliği içine girip girmediğini kimse merak etmedi. Üstelik neden iki yıl için bugüne kadar savunduğu normdan saptığını da kimse sormadı. Bunun nereden kaynaklanabileceği ile ilgili olarak da kimse bir satır yazmadı. Halbuki son derece ilginç olabilirdi.

Herkes, TOBB Başkanı’nın getirdiği önerinin finansman biçimi üzerine konuşmaya başladı. Sayın Hisarcıklıoğlu, getirdiği öneriden doğacak kaynak ihtiyacının, İşsizlik Sigortası Fonu tarafından karşılanabileceğini söyledi. İşsizlere iş bulmak fonun amaçları arasında değil miydi? Öyleydi. Fonda zaten birikmiş 25 katrilyon yok muydu? Vardı. Fonun aylık faiz geliri 290 trilyon değil miydi? Aylık işsizlik ödemesi ise 30 trilyon değil miydi? Hepsi de öyleydi. Sayın Hisarcıklıoğlu, bu iki yıllık zaman zarfında, bir milyon kişinin işe alınması halinde, doğacak finansman yükünün İşsizlik Sigortası Fonu’nun yıllık faiz gelirinin yarısı bile olmayacağını söyledi. Bir kaynak gösterdi ve maliyetin büyüklüğünü gösteren bir nispet verdi.

Kimse bu rakamları görünce, "İşsizliğin bir türlü azalmadığı bir dönemde, bu fondan yapılan ödemeler neden bu kadar küçük" demedi. ”Bu fonda bu kadar fazla para birikiyor olması acaba bir hesap hatası olabilir mi?” diye de merak etmedi. ”Fondaki birikimin fazlalığı, acaba bu fonun tasarımı esnasında herkesin aklında kamunun finansman sorunu yattığı için olabilir mi?” demek de kimsenin aklına gelmedi.

Hiç kimse, ”İşsizlerin iş bulmalarına destek olmak için yapılması gereken, istihdam maliyetlerini sıfırlamak değil, onlara beceri kazandırmak için kaynak ayırmaktır” da demedi. Halbuki iyi niyetli olarak tartışmaya girebilmenin birden çok yolu vardı. Ama o zaman, belden aşağıya yumruk atmak mümkün olmuyordu.

Herkes ”Aman Allahım, sana şükürler olsun, dünya normalleşmeye başladı. TOBB aslına döndü. Yine küçük hesaplar yapmaya başladı. Üstelik işçinin parasını da yağmalamak istediğini açıkladı” diyerek haber ve yorum yazmaya başladı.

Bir bölümü, ne olduğunu pek bilmediği, nasıl tasarlandığından haberdar olmadığı, "Ama madem var, o halde dokunmamak gerekir” diye düşündüğü, İşsizlik Sigortası Fonu’nu savunmaya başladı. Halbuki bu fon sosyal güvenlik kurumları gibi fon biriktirmek üzere tasarlanmamıştı. İşsizlerin iş bulmalarına destek olmak zaten temel göreviydi. En güzeli ise ”Ama esasen alınması gereken tedbirin yapısal olması gerekir” diyenlerdi. İki yıllık sınırlı bir süre için getirilen, öneriyi getirenin, yalnızca bir geçiş dönemi için öngördüğü bir tedbir için bu değerlendirme kesinlikle birincilik ödülünü sizce de hak etmiyor mu? Bizce ediyor.

Sizi bilmem ama bendeniz bu tartışmaları, IV. Ticaret ve Sanayi Şûrası’nın yapıldığı 10 Mart tarihinden beri büyük bir ilgiyle ve eğlenerek izliyorum.

Aklımda hep aynı sözler var: ”Ne söyledim/Ne anladın/Bir garip hikâyedir”. Ama bakın hikâye artık normal yoluna giriyor. IMF heyetinin yurdumuzu terk etmesi ile birlikte konu ile ilgili bürokratlar dün bu konuyla ilgili bir toplantıdaydılar. Dün itibariyle Sayın Hisarcıklıoğlu’nun önerisi, esas olarak, ortada kalmış gibi görünmüyordu. Kalmamalı da zaten. Çünkü son derece önemli. Üstelik bunu söyleyen bir tek o da değil. İktisat yazınında bu görüşü destekleyen çok sayıda çalışma da var. Meraklıları bu çalışmalardan iki tanesinin referansını aşağıda bulabilir. Keyifli okumalar.

Peki, buradan ne sonuç çıkarmak gerekir? Birinci nokta şudur: Sekiz dakikalık bir konuşma bu öneriyi anlatmak için yeterli değildir. Toplantıya ilişkin haberlerin başlıkları da önerinin anlatılamadığının en açık kanıtıdır. Konuşma metni okunduğunda insanın aklına yalnızca bir dizi soru gelmektedir. İkinci nokta ise açıktır: Basınımızda yorum yapanlar, ya merak sahibi değildirler, cevaplarını bilmedikleri sorulara rağmen ”olsa olsa” yöntemi ile yazı yazmakta ve işlerini ciddiye almamaktadırlar ya da iyi niyetli değildirler. Ortadaki ”ısrarlı yanlış anlaşılma”yı başka türlü izah edebilmek mümkün değildir.

Fidrmuc, Jan, 2000. Political support for reforms: economics of voting in transition countries. European Economic Review 44, 14911513.

Roland, Gérard, 2002. The political economy of transition. Journal of Economic Perspectives 16 (1), 2951.