Blogumuzun yazarlarindan Ahmet Bey bizim idam cezasini destekleyen yazilarimiza katilmadigini belirtmis. Bu yazimda, izninizle, kendilerine dalacagim.
EFT Nedir? Faşizm nedir? Özel Üniversiteler Devlet Üniversiteleri Türk Bilim Adamı
Idam cezasi konusunda yazilmis eski ve en onemli calismalardan bir tanesi Isaac Ehrlich'e aittir. American Economic Review'in Haziran 1975 sayisinda "The Deterrent Effect of Capital Punishment: A Question of Life and Death" basligini tasiyan makaleyi okumanizi tavsiye ederim. Isaac, ekonominin babalarindan olan Gary Becker'in ogrencisidir, 1992 ekonomi Nobel odulu sahibi olan Becker, beseri sermaye, suc ve ceza, aliskanliklar (addiction veya bagimlilik) konularinda ilginc calismalar yapmistir. Idam cezasi ile ilgili fikir sahibi olmak istiyorsaniz gideceginiz adres burasidir.
Ben Isaac'i sahsen tanirim aslinda. Tanistigimizda kendisine Turk oldugumu soyledigim zaman, "Yaa demek Turksun, ben sizin eski basbakaniniz Tansu Ciller'i cok iyi tanirim" seklinde geyige de girmisti. Ben ise, ben Ciller'i sevmem diyerek karsilik verip kestirip atmistim. Neyse konuyu dagitmayalim. Muhtemelen okuyucularimizin cogunlugu Isaac Ehrlich'in yazdigi makaleye ulasamayacagi icin size Becker'i kaynak gostereyim.
Gary Becker kendi blogunda bu konuyu daha once tartismis. Vardigi sonuc su: idam cezasi cinayetleri azaltan bir etkiye sahip. Oldurulen her bir sucluya karsilik 3 kisinin hayatini kurtardigimizi varsayarak konuyu tartisiyor (bu arada empirik arastirmalarda bulunan rakamlar bunun cok cok uzerinde. Ehrlich her idam edilen mahkumun 14 kisinin hayatini kurtardigini hesaplamis mesela). Bu su demektir, devlet bir kisiyi idam etmeyerek dolayli yollardan 3 kisinin olumune neden oluyor. Genellikle bu kisiler idam etmedigimiz suclulardan daha masum kisiler oluyorlar.
Bizim de savundugumuz gorus bu. Suclulari degil, masumlari koruyalim. Suclulari sokaga saldiginiz vakit, masum insanlari suclarla yuzyuze birakiyorsunuz demektir. Istatistikleri bilmiyorum ama Rahsan Affindan sonra teorik olarak ulkemizdeki suc oraninin dramatik bicimde arttigini soyleyebilirim. Turkiye'de ekonomi doktorasi yapma gafletinde bulunmus kisilerden bir tanesi keske bu konu uzerine bir calisma yapsa ne iyi olurdu.
Idam cezasini savundugumuz zaman iskembeden atmiyoruz, yapilan calismalara bakarak fikir olusturuyoruz. Bu arada issizligin azaltilmasi da cinayetlerin azalmasina yol acan baska bir faktor. Sakin bahsettigimiz calismalarin bu tur faktorleri goz onune almadigini zannetmeyin.
Ekonomi gercekten ilginc bir alan, maalesef ulkemizde ekonomi dediginiz zaman insanlarin aklina makroekonomiden, doviz kurlarindan, issizlikten ve enflasyondan baska bir sey gelmiyor. "Yegenim, soyle bakiim dolar cikar mi dolar?" bosuna benim en cok isittigim sorularin basinda gelmiyor!!
10 Yorum Var.:
Ekonominin macro disindaki alanlarina deginmeniz gercekten hos olmus. Turkiyede suc (crime) ekonomisi oldugunu duyan varmidir cok merak ediyorum :)
Bu yaz NBER Labor Studies Workshop ta dinledigim ilginc calismayi asagida gonderiyorum.
Su ana kadar yapilan calismalari duzeltilmis data ve yeni yontemlerle
yeniden hesaplamislar.(UPEN ve Yale dan iki ekonomist).Sonuc olarak olum cezasinin caydirici etkisinin gorulmedigi sonucuna ulasmislar. {isaac,in arastirmasina deginmisler }
"We conclude that existing estimates appear to reflect a small and unrepresentative sample of the estimates that arise from alternative approaches. Sampling from the broader universe of plausible approaches suggests not just reasonable doubt about whether there is any deterrent effect of the death penalty, but profound uncertainty - even about its sign."
http://bpp.wharton.upenn.edu/jwolfers/Papers/DeathPenalty(SLR).pdf
Bu sorunu idam cezası özelinde ele almak çok yetersiz olur. Problem ölmek yada yaşamak arasında ise başka bir sürü akılcı ama gayrimedeni öneriyi ekonometrik olarak ispatlamak mümkün olabilir. İktisatçılar bunun üzerine de çalışmalı:
Örneğin zihinsel engellilere yaşam şansı tanımasın ulusal otorite ve doğumdan hemen sonra engellileri öldürsün.
Daha sonra ulusal otorite zihinsel engellileri hayatta tutmak çin ayırdığı bütçeyi genetik çalışmalara ve akraba evliliğini engellemek için tanıtım çalışmalara ayırsın.
Bunun sonucunda ortaya öldürülen her zihinsel engelli için 3 bebeği bu sıkıntıdan kurtardığımızı görecek olabiliriz.
Gary Becker'dan bu konuda da çalışmalar bekliyoruz. Hatta belki yapmıştır.
1) idam cezasinin savunulmasinin sebebi caydirici etkisi olduguna inanilmasi. Yani insanlar idam edilecegini yada uzun sure hapiste kalacagini bilirse o sucu islemeyecegi dusunulur.
2) idam cezasinin verilmesi ve caydiriciligi ile zihinsel yada bedensel ozulu bebeklerinin oldurulmesini karsilastiran bir zihniyet. yuh diyorum.
3) biri gelip esinizi,cocugunuzu,kardesinizi gelip oldurse yine ayni sacmalamayi becerebilecek misiniz,cok merak ediyorum.
4) konu idam (yada agir ceza) ile ekonomi arasinda ki iliski...
1.Bir insan başka bir insanı sebep ne olursa olsun nasıl öldürebilir, öldürülmesini isteyebilir?
2. İdam etmek yerine ömür boyu hapiste tutsak (af olmayacağı varsayımıyla) daha doğru olmaz mı?
3. Bu yollada en az üç kişinin hayatını kurtarmaz mıyız?
4.Ömür boyu hapis çok daha ağır ve çaydırıcı bir ceza olmaz mı?
5. Bir kişiyi öldüreni idam ettiğimizde, onunla aynı kefede olmaz mıyız?
Rasyonel/ekonomik bir temele oturduğu sürece daha fazla toplumsal fayda üretmek için bireysel haklar en son noktasına kadar ortadan kaldırılabilir mi?
Kaldırılabilirse bunun koşullarını ve ölçüsünü kim, nasıl belirler?
Sanırım zihinsel engellilerin öldürülmesi ve toplumdaki zihinsel engelli sayısının azalması arasındaki trajik rasyonel/ekonomik bağlantı Siz'i pek etkilemedi. Bunun için şunu önereyim. Zihinsel engelliler kısırlaştırılsın. Bu durumu daha meşru görüyorsanız eğer aynı rasyonel/ekonomik mantık bu durumda da rahatlıkla kurulabilir. Ama günümüzde bu da meşru görülmüyor (aynı biçimde engellilerin öldürülmesini de).
İdam cezası da zihinsel engellilerin kısırlaştırılması da bireyi değil fiili hedef alan yasalardır (ilkinde daha az insan öldürülmesi, ikincisinde toplumdaki zihinsel engelli sayısının azaltılması). Bu anlamıyla suçluların idam cezasını hak edip etmemeleri bir önem taşımaz (Yani mazlumun ailesinin içinin rahatlatılması toplumsal hedef değildir). Yasa belirli fiiller için idam cazesı tanımlar. Eğer yasanın sınırsızca düzenlenmesine izin verirsek geçmişte yapıldığı gibi gelecekte de birileri zihinsel engellileri kısırlaştırmayı, idam cezasını, hırsızın elini kesmeyi, zina yapan kadını taşlamayı vb. rasyonel temellere oturtup günlük hayatımızın bir parçası yapar.
İdam cezası ve zihinsel engelli bebeklerin öldürülmesi arasındaki bağlantı budur. Bu yüzden idam cezasının zaman ve mekandan bağımsız olarak kaldırılması gerekmektedir. Yaşam hakkı koşulsuz olarak dokunulmaz olmalıdır.
Suclulari korumak baska sey, onlari asmak baska sey. Suclu kimdir, ne yapmistir? Sadece cinayetten suclananlar mi ekonomiye kotu etki yapmistir?
Idam edilmeyen her suclunun sokaga salinmasi gibi bir anlam nereden cikarttiniz onu da anlamak guc.
Ayrica bu cok direkt bir yaklasim. Olayin ardinda tabiki bir cok sosyolojik ve psikolojik gercek var. Bunlari adami asarak anlayamazsiniz.
Ayriyetten empirik calismalar her zaman dogru olsaydi herhalde dunya cok farkli olurdu. En azindan ekonometri, finans profesorlerinden cok zengin cikardi. Ehrlich'in calismalarini incelemedim, ama referans almak bana mantiksiz geliyor. Ozellikle ABD'de yapilmis sosyoloji, hukuk bazli bir calismayi TC icin kullanmakta biraz "daglara taslara" gibi...
Oyun teorisini işin içine sokmuşken akıllara idam cezası çerçevesinde Selten'in ünlü chain store paradox'u geliyor.
İdam cezasının varlığında suçu işleyen katil teslim olmayı mı tercih eder yoksa cinayetlere devam etmeyi mi? Sanırım bu durum sonlu sayıda tekrar eden Prisoner's Dilemma çerçevesine oturuyor. Yani suçlu ve devlet sürekli sürekli non-cooperation halindeler.
ABD'de seri katillerin sayısının dünyanın geri kalanındaki seri katillerdan fazla olaması(bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_serial_killers_by_country) acaba böyle açıklanabilir mi?
Sayin Can,
"Ehrlich'in calismalarini incelemedim, ama referans almak bana mantiksiz geliyor." demissiniz.
Ehrlich bizimle sosyolojik ve hukuksal olarak alakasi olmayan bir ulkede bu calismayi yaptigi icin calismasina bakmamiza gerek yoktur. Amerikan finansal piyasalari ise Turk finansal piyasalarina benzemez. O zaman onlarin finans calismalarini da yok varsayalim. Amerika'nin beslenme, genetik ozellikleri de Turkiye'den farklidir. O yuzden Amerikalilarin bilimsel arastirmalar sonucunda icat ettigi ilaclari da kullanmayalim.
Yahu vahiy mi indi size de okumadan "dismiss" ediyorsunuz adamin makalesini. Hic bir sey ogrenmezseniz o konuda uretilmis teoriler hakkinda fikriniz olurdu. Boyle zor bir konunun modellemesi nasil yapilmis, bir cok faktoru de goz onune alarak nasil test edilmis, adam nerelerde hatalar yapmis gorurdunuz.
Turkiye'de bu konuda yapilmis adam gibi bir calisma vardi da biz mi yedik. Turkiye iskembeden konusanlarin ulkesi diyoruz, bilimsel arastirmayi ve bu arastirmanin en buyuk savunucusunu kaynak gosteriyoruz, adamin blogundaki tartismanin linki veriyoruz, siz "bize uymaz" diye kestirip atiyorsunuz.
Diger arkadaslarin ortaya attigi sorulari ayri bir yazida birazdan cevaplayacagim.
Bu blogda yazan ve blogu takip eden arkadaşların bile önemli bir kısmı idam cezası yanlısıyken, TBMM’de yıllar önce idamı kaldıran bir karar alınmış olması oldukça paradoksal bir durumdur. Ya TBMM üyelerinin insani gelişmişlik düzeyi bu blogdakilerden daha ilerdedir, ya da başka mülahazalar söz konusudur. İşin gerçeği Türkiye Abdullah Öcalan’ı asma gibi bir eylemi gerçekleştiremeyeceği ve zamanında AB’ye giriş vizesi konusunda bazı telkinlere maruz kaldığı için idam cezasını kaldırmıştır. Acı ama konu bu kadar da basittir.
Aslında problem idam cezası olup olmamasından değil, Türkiye’nin kolluk kuvvetlerinin ve yargı ve infaz sisteminin aşırı zayıflığından kaynaklanmaktadır. Devletin kaynak bulmadaki zaafiyetinden dolayı çok düşük maaşa çalışan ve aşırı milliyetçi endoktrinasyona tabi olan kesimlerden etkili ve objektif bir yargılama uygulaması ortaya çıkmasını beklemek sadece bir hayaldir. Uygulama etkili değildir çünkü ceza süreleri çok kısadır ve hapishane şartları caydırıcı ve eğitici olmaktan çok uzaktır. Uygulama objektif değildir çünkü cezalar suçlu şahısın ekonomik varlığı, siyasi görüşleri ve kültürel yapısına (ör: töre cinayetleri) göre değişmektedir. (Bu bağlamda Rahşan affının da aslında tamamen ekonomik sebeplere dayandığını belirtmek gerekir. Kaynak kısıtlılığı nedeniyle hapishanelerin kapasitelerinin fazlasıyla dolmuş olması genel af uygulamasını zaruri kılmıştır.)
Düşünce özgürlüğünü kabul edilemez bir şekilde kısıtlayan 301. maddenin varlığı bir yana, bu maddeye dayandırılan kararların bile tartışmaya açık olması ise yargı mensuplarının entelektüel yapısı hakkında insanı üzücü bir kötümserliğe itmektedir. Ertelenmiş de olsa 6 ay hapse mahkum edilerek aşırı milliyetçiler tarafından hedef tahtası haline getirilen Hırant Dink’in mahkumiyetine neden olan yazısını Türklük’e hakaret olarak yorumlamak gerçekten de ciddi bir algılama eksikliğine işaret etmektedir.
Yorum Gönder