Cari Acik Kimin Sucu?

Tabii ki ilk akla gelen basta IMF olmak uzere Dunya Bankasi, Birlesmis Milletler, UEFA gibi uluslararasi kuruluslar ve onlarin "empoze" ettigi "yuksek faiz, dusuk kur" politikasi. Oyle ya, dusuk kur sayesinde insanlar tuketiyorlar ve faizlerin yuksek olmasi da (bir sekilde) tuketim cilginligini tesvik ediyor. Ic tasarruflar azaliyor, ekonomi disaridan yabanci sermayeye muhtac hale geliyor. Dis borclanma cig gibi buyurken cari acik yukseliyor ve ekonominin kirilganligi surdurulemez hale geliyor. Issizlik artarken, enflasyon basini kaldiriyor, butce dikis tutamiyor. Kisa vadeli cozumlerle gunu kurtarmaya calisanlar yaklasmakta olan kriz karsisinda caresiz kaliyor. (tam Radikal yazari Ugur Civelek vari bir yazi oldu burasi).

Oncelikle yuksek faizin nasil olup da tasarruf etmeyi degil de tuketimi tesvik ettigi sorusunu bir kenara birakalim. Neden dusuk kur'un yerli tuketim malindan yabanci tuketim malina gecisi (substitution effect) saglamakla kalmayip ayni zamanda toplam tuketimi de arttirabildigi (income effect) konusunu da unutalim.

Onun yerine gelin hep birlikte ozel tuketimin ve kamu tuketiminin yillar icinde nasil bir gelisim izledigine bakalim. Madem su anda son 20 yilin en degerli parasi ile yasiyoruz, o zaman ozel tuketim de son 20 yilin en yuksek seviyesinde olmali, degil mi?

Asagidaki grafik ozel tuketimin ve kamu tuketiminin milli gelirden aldiklari payi gosteriyor. Ne goruyoruz? Ozel tuketimin milli gelir icinde aldigi pay gayet istikrarli bir sekilde %65 ile %70 arasinda degismis. Cogunlukla ekonominin kuculdugu veya durakladigi zamanlarda (1989, 1994, 1999) %65 seviyesine inmis (2001 haric) kriz sonrasi 68-69 seviyelerine cikmis. 2006 yilinin ikinci yarisi itibari ile %69 civarinda.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar

Kamu tuketimine bakarsak, bu sefer istikrarli bir yukari trend goruyoruz. 1980'lerin sonunda %8 iken 1989-1993 arasi devamli artmis ve %13'e cikmis. 1994 krizinden sonra bir miktar dusmus, ama daha sonra koalisyon hukumetleri sayesinde tekrar artarak %14'e cikmis. Bir daha da inmemis (Erdogan hukumetinin, kamu maliyesindeki duzelmeyi giderleri azaltarak degil, gelirleri arttirarak gercekletirdiginin bir kaniti.)

Diger bir degisle, eger 80'lerdeki "kucuk" devlet, kucuk olarak kalmayi basarsaydi ve tuketimini %8 seviyesinde tutsaydi, bu parayi da tasarruf etseydik, yatirima harcanabilecek milli gelirin %6'si civarinda bir kaynak olacakti. O zaman cari acigi da 6 puan dusuk tutma ihtimalimiz olacakti (dikkat edin, kamu tuketiminin icinde faiz harcamasi yoktur, cunku faiz bir transfer harcamasidir).



Peki devlet nereye harcamis paramizi, nasil tuketmis. Ikinci grafikte, kamu tuketimini ikiye ayiriyoruz. Maas ve ucretlere harcanan para ve diger mal ve hizmet alimi.


Diger kategorisi %3 civarinda hemen hemen sabit. Maas-ucret kismi ise 1990-93 arasi patlamis, %5'den %10'a cikmis. Nasil olmus bu is? Bunu da son grafik gosteriyor:



1989'da kamuda saat basina ucret endeksi 40 seviyesinden 1993'de 130 cikiyor. 4 sene icinde kamunun verdigi ucret 3 kattan fazla REEL olarak artiyor. Aferin Ozal, aferin Akbulut, aferin Mesut Yilmaz, aferin Demirel. Farkindasinizdir, 80'lerin sonunda ulkede petrol bulundu, devletin kasasi para ile doldu. Nasil harcayacagimizi bilemedik! Tamam, ucretler 80 sonrasi uzun bir sure dusuk tutulmustu, ama bu kadar cabuk, bu kadar buyuk artislari devlet nasil finanse eder diye neden kimse sormadi?

Once 1989'da devlet %43 reel zam yapiyor ucretlere. 1990'da %33, 1991'de %31, ve 1992'de %20. Bu kadar yuksek zammi bu kadar kisa bir sekilde verdikten sonra (sosyal guvenlik gibi transfer harcamalarindaki artis ile bir araya gelince) devletin butcesi hep acik vermeye basliyor. Yani yatirima haracanabilecek ozel tasarruflari devlet bir guzel ic ediyor. Ondan sonra ozel sektor disaridan kaynak arayinca da ulkeyi dis borc batagina sokan vatan haini ilan ediliyor. Devletin yuksek faiz politikasi uyguladigini soyleyenler, faizlerdeki artisin devletin bol keseden harcamasinin bir sonucu oldugunu gormezler. Su yazidaki grafigi yuksek faiz tayfasinin duvarina asmak lazim.

Ama siz bu yazilanlari inanmayin. Her sey IMF'nin ve "yuksek faiz, dusuk kur" politikasinin sonucu. Yok abi, benim vallahi bir gunahim yok. Biz saf ve bakir bir halkiz. Su hurmalar da ne kadar lezzetliydi. Ah biraz daha olsa da yesek. Ama su karnimi agritan cekirdekler de nereden cikti? Herhalde IMF koydu. Kahrolsun IMF (Bakiniz)!

Tasarruflar nasil artar diye dusunurken bu yaziyi da aklinizin bir kosesinde saklayin.

4 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

tasarruflarin nasil artacagi konusunda kafa yoruyorsunuz biraz sanirim. bu konudaki literaturde soyle bir tez de var, okumussunuzdur. Tasarrufu yuksek olan ulkelerde "profitable investment opportunity" sayisi fazladir. o yuzden tasarruf etmemenin oppotunity costu da fazladir. biz her ne kadar gelisen bir ulke isek de, turkiyedeki karli yatirim olanaklari BRIC ulkeleriyle karsilastirilacak seviyede degil. O yuzden biz neden Cin kadar tasarruf edemiyoruz diye sormak cok da mantikli degil, bu teze gore.

Blog Sahibi dedi ki...

Herkesin Sahin ve Dogan aldigi, TOFAS'in uretim rekoru kirdigi yil 90 miydi 91 mi?

Adsız dedi ki...

Sayın Tuğrul, uzun süredir sessiz bir şekilde sitenizi takip ediyorum. Sağolsun Deniz Gökçe sayesinde sitenizle tanıştım. Epey emek vermişsiniz ve vermeye de devam ediyorsunuz. Ancak yazılarınızda benim gibi milliyetçi birini son derece rahatsız edici ifadeler var. Türk halkının üçkağıtçılığa ve yolsuzluğa yatkın olduğunu ima eden yazılarınızı okurken içimden hep tepki vermek geldi ama yapmadım. Ama bugün patlama noktasında geldim. Yanılmıyorsam IMF ile anlaşma (stand-by mıydı?) 1999'da imzalandı, ancak sizin de gösterdiğiniz gibi yozlaşma çok daha önceden başlamış. Bana sorarsanız Özal ile başlayan bu süreç zaman içinde ivme kazandı. Yozlaşma ve savurganlık yurtdışından devlet yöneticilerimize yavaş yavaş enjekte edildi. Kamu borçlanma ihtiyacı devamlı arttı ve sonunda devlet IMF'yi davet etmek zorunda kaldı. Özal'ın ithal prensi Engin Civan'ın rüşvetin belgesini sorduğu günler hala hafızalarda.

Dr. Ahmet Levent Özbay

tugrul dedi ki...

Sayin Levent Ozbay,

Anladigim kadariyla bizim milliyetcilik ve vatanseverlik tanimlarimiz birbirinden farkli.

Ben, insanin yasadigi ulkede gordugu hatalari/eksiklikleri tarif edip onlarin uzerine gitmeyi en yuksek vatanseverlik olarak gorurum. Benim lugatimda milliyetci, vatanserver olan insan ulkesini,milletini oven yazilar bulma/ortaya cikarma/okuma ihtiyaci hissetmez. Elestiren yazilardan gocunmaz, ozguvenini kaybetmez. Elestiri yazilarini ozellikle arar bulur ki kendini duzeltsin, ileri gotursun.

Ben, ulkemizdeki olumsuzluklarin kaynagini ve bunlarin cozumunu oncelikle kendimizde arama yerine suclayacak yabanci gucler pesinde kosanlari (hain olarak degil) ulkem icin bir kayip olarak gorurum. Eger hakem ofsayttan yedigimiz golu verip maglup olmamiza yol acmissa, suc benimdir ki iki gol daha atip maci hakemin elinden alamamamisimdir. Hakem maci satti muhabbeti ile kaybedecek zamanim yok benim.

Ben, Turk insanin DNA'larinda onu diger insanlardan ayiran bir ozellik oldugunu zannetmiyorum. Herkes ne kadar uckagitciliga, yolsuzluga meyilli ise o da o kadar meyillidir. Eger ulkemizde yolsuzluk baska bir ulkeden veya arzu ettigimizden yuksekse, bu durum Turk insanin uckagitciligini gostermez, insanin icindeki kose donmeci duyguyu kontrol edecek bir yapi kuramadigini gosterir. Amacim o yapiyi duzeltmektir. Duzeltmek once hatalari/eksikleri tanimlamakla baslar. Ben henuz o safhadayim.

Saygilarimla, t.