Türkiye Tekstilden Kurtulmak Zorundadır!

Yazılarımıza uzunca bir süre ara verdik. Bu süreçte Amerika içi ve yurt dışı gezilerimizin etkisi büyük. Okuyucularımızdan bu uzun ara için özür dilerim. Tekrar eski tempomuza dönebilmek arzusundayız. Bunu zaman gösterecek. Bugün son dönemde kimsenin anlamaya çalışmak istemediği bir konu üzerinde durmaya çalışalım.

Türkiye önümüzdeki 10 yıllık süreç içinde tekstil üretim merkezlerini Türkiye dışına taşımak zorundadır. Aydın Ayaydın’ın yalancısıyım. Bir tekstil işçisinin çalıştığı şirkete maliyeti 700 dolar Türkiye’de. Dış Ticaret Bakanı Mısır’a bir ziyaret yapıyor. Bu ziyaret sırasında Mısırlı bakan diyor ki. Arsa bedava, vergi yok istediğiniz yeri serbest bölge yapayım vs.. vs.. Şimdi bu ülkedeki işçi maliyeti bu şartlar altında 100 dolar. Bunu gören Türk üreticisi Türkiye’de nasıl üretim yapsın? Dikkat edin Çin gerçeğinden ve oradaki maliyetlerden hiç söz etmedim. Buradaki rakamları duysanız eminim yukarıdaki 10 yıllık öngörüyü çok daha kısaltırsınız.

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı  Demokrasi Nedir    Yatırım Fonları

Pazar günü İstanbul’da Kadıköy sokaklarını arşınlama fırsatım oldu. Girdiğim her mağazada ilk gözüme çarpan fiyat etiketini okuduktan sonra kendimi dışarı zor attım. Basit bir yün kazak üzerindeki fiyat 70 milyon. Çok daha kalitelisini 3 hafta kadar önce Kohl’s mağazasından 18 dolara aldım. Standart kalitede bir kaban ve üzerindeki fiyat 350 milyon. Aynı ürün 75 dolara alınabilir Amerika’da. Tamam Türk tüketicinin uluslararası piyasalardan alışveriş imkanı yok. Ama er ya da geç uluslararası firmalar Türkiye pazarına girecektir. Bu giriş sürecinde de fiyat rekabeti dayanılmaz bir hal alacaktır. İyisi mi yol yakınken Türkiye tekstilde üretim merkezi olmaktan çıkarılmalı ve daha rekabetçi olacağı piyasalarda yerini almalıdır. Katma değeri yüksek ürünleri üretmeye yol yakınken başlamak zorundadır. Bu durumda Türk tekstilcisini yurtdışına açmaya çalışan İhracatçılar Meclisi’ni ve Dış Ticaret Bakanı’nı alkışlamalıdır. Bu dışa açılım sürecinde etik davranılmayan konular olabilir. Bunlar da söz konusu kişileri yıpratarak değil ayrıntıları iyice incelenerek ve gerekli yerlerle temas kurarak önü alınmalıdır. Kısaca büyük resimi iyi görmek zorundayız.

Bununla birlikte Türkiye belli sektörlerde ciddi bir ivme yakalamıştır. Bu hız yıllar geçtikçe daha da ivme kazanacaktır. Biz bu sektörlerdeki yatırımcıları teşvik etmeli ve bu konulardaki atılımlarla Türkiye üreticisini rekabetçi hale getirmeliyiz. Bunun dışında tekstil gibi sektörlerde üretim yerine pazarlama ve tasarım konularında avantaj elde edebilecek insan gücüne sahipsek ki ben sahip olduğumuza inanıyorum, o zaman bu alanlara yatırım yapmaya ağırlık vermelidir. Markalaşma çabalarını da bu bağlamda ele alabiliriz.

Önemli nokta rekabetçi olacağımız sektörlerde üretime devam edeceğiz. Rekabet edemeyeceğimiz katma değeri çok düşük sektörlerde de bir an önce faaliyetlerimizi rekabete devam edebileceğimiz ülkelere taşıyarak bu sorunu çözmeye çalışacağız. Bunun yolu da işadamlarımızı küresel aktörler haline getirmektir. Yoksa devlet bizden vergi almasın, işçiye SSK az ödeyelim vs gibi günü kurtarmaya yönelik çözümler hiçbir fayda sağlamaz bize. Sadece kendi kendimizi bir iki yıl daha avutabiliriz.

Selcuk Hakan (selcukh61.blogcu.com)

6 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

Size katılıyorum. Türkiye'nin meselesi hangi ligde oynayacağına karar vermek. Türkiye'yi Çin ve Mısır seviyesine mi indireceğiz, yoksa kendi küresel değer organizasyonumuzu kendimiz oluşturup üst lige mi oynayacağız.

Zaten istihdam üzerindeki vergiler indirilse ve SSK prim destekleri olsa bile o ülkelerin ücret seviyesine inip, istihdam maliyeti yarışı yapamayız. Üst lige oynamaktan başka çaremiz yok, fakat ara bölgede çok oyalanıyoruz.

Dediğiniz gibi biran önce bu tip adımları hızlandırıp, rekabet şansımız olmayan sektörlerde fasona veya dış yatırıma yönelip, ülkemize katma değeri çok daha yüksek yatırımları kazandırmalıyız.

Ayrıca Türkiye'yi bölgesel ve küresel bir finans ve ticaret merkezi haline getirmenin yollarına bakmalıyız.

Adsız dedi ki...

Tabi bunun için vasıf lazım. Yani eğitim şart :)

Bu alanda da çok vakit kaybettik irtica falan derken.

Adsız dedi ki...

Tekstil sektörünün en önemli özelliği olan "markalaşma" ya değinmediğiniz için yazınızın önemli bir ayağının eksik kaldığını düşünüyorum.
Örneğin, SunTekstil'in sahibi Sabri Ünlütürk bunun en güzel örneğidir.
Önceleri (aslında hala da birçoğunu) Tommy, Diesel, Puma, Adidas vb. birçok markayı üretirken gelecek olan Çin sorununu da göz önüne alarak markalaşma yoluna gitti ve Jimmy Key bugün birçok mağaza açtı.Zaten tasarım sorunu da olmadığı için, -mavi, little big- gibi markaların yanında iç pazara da üretimini yapıyor.

Kadıköy'de benzer mağazalardan bahsetmişken, ben de size Beyoğlu'nda gördüğüm pasajdan bahsedeyim.
5YTL karşılığında 3 T-shirt ve 20YTL karşılığında bir kot alabiliyordunuz yazın.(Kim için olumlu kim için değil? Bu da ayrı bir konu)
Tabi fason olması, kumaşların ve boyaların "sağlık koşullarının" uygunluğu vb. sorunları/eksileri göz önüne almazsak markalaşmanın Türk tekstil sektörünün deneyimlerini ilerleyen yıllarda da kullanmasının önünü açacaktır diye düşünüyorum.
Pek tabi sadece "gelsin dikelim" zihniyetinin devam etmesi mümkün gözükmüyor ama bu kadar deneyimli bir sektörün de "başını alıp" gitmesi ekonomi için 10 yıl gibi kısa bir vadede pek hayırlı olur mu bilemem?

--Ayrıca; hoş geldiniz Selçuk Bey, özlettiniz :)--

Adsız dedi ki...

OECD'den acı rapor

Rapora göre, Türkiye'de 15-19 yaş grubu okumayıp, çalışmayarak 30 ülke arasında rekor kırdı. İkinci rekor ise haftalık 45 saatlik çalışma oldu
TÜRKİYE OECD'den raporlu uyarı aldı. OECD, yayınladığı, 'Üye Ülkelerde Kadınlar ve Erkekler' raporunda Türkiye'ye '15-19 yaş arası işsiz güçsüz ve okumayan nüfusunuz rekor kırdı' uyarısında bulundu. Rapora göre, işsiz güçsüz-okula gitmeyen sayısında OECD rekorunu kıran Türkiye'de 15-19 yaş arası çağ nüfusunun 'kızlarda' yüzde 47,5'u, 'erkeklerde' ise yüzde 25'i okulda okumuyor ya da bir işte çalışmıyor. Meksika, Portekiz, ıspanya ve ıngiltere'de kaydedilen rakamlar da yüzde 10'u aşıyor.
FAZLA ÇALIŞMA
Rapora göre, OECD içinde haftada 45 saatten fazla çalışan en çok sayıda kadın ve erkek işçi Türkiye'de bulunuyor. Türkiye'de istihdam edilen erkeklerden yüzde 72'si, kadınlardan ise 59'u haftada 45 saatten fazla çalışıyor. OECD ortalamasına göre erkek işçilerin yüzde 21'i, kadın işçilerin ise yüzde 10'u haftada 45 saatten fazla çalışıyor.
Eller aya bizler yaya....

Adsız dedi ki...

Merhaba;

Öncelikle tekstil(textile) ve konfeksiyon(apparel-clothing) kavramlarını ayırmak lazım. Tekstil sektörü sermaye yoğun konfeksiyon sektörü ise emek yoğun sektördür.

Gelişmekte olan ülkeler dış ticarete dayalı iki kalkınma modeli ile bunların değişik oranlardaki karışımlarından oluşan kalkınma modellerini takip etmişlerdir. İthal ikameci ve ihracata dayalı kalkınma modelleri.

İhracata dayalı kalkınma modeli için konfeksiyon sektörü bir numaralı başlangıç sektörü olmuştur. Sektörü uygun kılan özellikler arasında; düşük başlangıç maliyetleri, nitelikli iş gücü gerektirmemesi, işçinin eğitiminin kolay olması sayılabilir. Niteliksiz işgücü için ideal olan sektör işgücünün en ucuz olduğu ülkeleri tercih etmiştir. Gelişmeye paralel olarak artan ücretler sebebiyle ve kotalar nedeniyle ülke değiştirmiştir. Japonya artan işgücü ücretleri ve kotalar nedeniyle üretimi Kore ve diğer yüksek performanslı Asya ülkelerine kaydırmıştır. Sektör Japonya’da gelişirken dikiş makinası endüstrisini de geliştirmiştir. Japonya dünyanın en önemli endüstriyel dikiş makinası üreticilerindendir. Kore üretimi aynı sebeblerle Bangladeş Çin ve Orta Amerika ülkelerine kaydırmıştır. Kendisi dünyanın en önemli tekstil kimyasalları üreticisidir. Ayrıca en önemli aksesuar üreticisidir.

Sektörde belirleyici unsur dağıtım kanallarıdır. Avrupa’da ve Amerika’da üretimin çoğu zincir marketler(walmart vs) ve markalı üreticiler(nike, reebok)için yapılmaktadır . Üretim bilgi ve nitelik gerektirmediği için dağıtıcı istediği yerde ürettirmektedir.
Bu şartlar altında konfeksiyon sektöründe üretimde kalmayı üreticilerin belirlemediği ortadadır. Maliyetleriniz yüksekse üretemezsiniz. O zaman sorulması gereken sorular
- Konfeksiyon sektöründe istihdam ve üretim sürmelimidir.
- Konfeksiyon sektöründeki işgücünü nerede istihdam edebiliriz.
- Başka yerde istihdamı hemen mümkün değilse – ülkemizin yeni iş üretme kapasitesi ortada- konfeksiyon sektöründe üretime nasıl devam edebiliriz.
- Eğer sektörü terk etmekten başka çaremiz kalmamışsa durumu nasıl en az zararla atlatabiliriz ve sektördeki pazar, üretim bilgisi gibi kazançlarımızı koruyabiliriz.

Adsız dedi ki...

sayın arkadaşlar;
markalaşmak hadi yapalım diyip 2 günde olacak birşey değil; yıllar gerektiriyor ama sadece yeni yaratıcı fikirler ile marka olunmuyor; üretimde de markalaşabilecek kalite de üretim yapabilmek gerekiyor. Çünkü marka olacaksanız; üretim kaliteniz de yaratıcılığınız kadar önemli; yani hemen fabrikaları mısıra gönderelim, bizde yaratalım; hop hop hop tonton 2 hafta da olduk marka. Bu kadar basit değil. Ayrıca bunun finansal yönüde var; marka olmaya çalışırken para kazanmaya devam etmelisiniz ki yatırım yapabilin. En önemlisi yeni üretim organizasyonlarından önce yep yeni satış ve pazarlamamızı çok kuvvetlendirmeliyiz. Mısır'a kimler taşınacak biliyor musunuz? Dünya markalarına kölelik yapmak zorunda kalan, yaratıcıktan uzak büyük üreticiler.