Kobiler, Doviz Kurlari ve Cari Acik

Bu serinin bir onceki yazisina yapilan yorumlarda okuyucularimiz KOBI'lerin ana probleminin asiri degerli doviz kurlari oldugunu, bu durumun cari acigi korukledigini ve issizlige neden oldugunu belirtiyorlar. Ayrica devletten bu konuda su ya da bu sekilde yardim talep ediyorlar. Ayrica yuksek petrol fiyatlariyla ve bunun neden oldugu cari acikla mucadele icin biyodizele konulan vergilerin kaldirilmasini oneriyorlar.

Turkiye'de en sik gozlemledigim olaylardan bir tanesi problemlere her seferinde devletin cozum bulmasini beklememizdir. Problemlere piyasa mekanizmasi disinda cozum ariyoruz, beynimizi ve bilgimizi kullanmiyoruz. Bakin sizin "problem" olarak nitelediginiz dusuk doviz kurunu piyasa mekanizmasi icerisinde nasil cozebilecegimizi gostereyim. Bu konuyu daha once de gundeme getirdim, ozellikle tekstilciler 1.3 YTL'lik dolar kurundan yakindiklari zamanlarda. Cozum su: Turk lirasi degersiz iken (dolar yuksek iken) ihracat yapan sirketlerimiz Vadeli Islemler Borsasini veya bankalari kullanarak forward diye tabir ettigimiz islemleri gerceklestirerek yuksek dolar kurundan islem yapmalarini uzun seneler icin garanti edebilirler.

Iflas Nedir  Borsa Nedir  Hisse Senedi Nedir  Risk Nedir  Libor Nedir  Ikame Etkisi Nedir

Mesela bundan 3 ay once dolar kuru 1.7 YTL iken vadeli islemler borsasinda islem yapip mesela Haziran 2007 tarihinde 1 ABD dolarini 1.9 YTL'den satmak icin anlasma yapabilirdiniz. Biz buna hedging diyoruz. Eger bugun vadeli islemler borsasinda Subat 2007 tarihinde dolar alim veya satim anlasmasi yapmis olsaydiniz islem yapacaginiz kur 1USD=1.59 YTL olurdu. Bunu bugun kac kisi yapmis biliyor musunuz peki? Daha dogrusu bugun bu tarihli islemlerin toplam miktari 211500 YTL. Yani Vadeli islemler borsasinda bir kac spekulatorden baska kimse islem yapmamis.

Boyle bir ulkeyiz iste. Elimizde doviz riskini azaltacak bir arac var, ve biz ne yapiyoruz? Allah'a emanet yasiyoruz, isler ters gittigi zaman devlete yakiniyoruz. Kur yukari gitti mi enflasyon cikti diyoruz, kur asagi dustu mu rekabet gucumuz azaliyor, cari acik artiyor diye sikayet ediyoruz.

Biyodizel konusuna gelince... Petrolun varili 60 dolar, bir varil petrol esiti biyodizelin maliyeti 80-90 dolar. Biyodizel petrol icin nasil cozum oluyor ben pek anlamiyorum. Petrole pahali diyoruz, alternatif olarak daha pahali olan biyodizel'i oneriyoruz. Sacma. Biyodizel'in vergisini azaltarak niye biyodizel'i subvanse edelim ki? Cari aciga sebep olan vergi sonrasi petrol fiyatlari degil, vergi oncesi petrol fiyatlari. Sizin oneriniz nedir biliyor musunuz? 1 varil petrol ithal etmektense maliyeti 20-30 dolar fazla olan biyodizel tuketelim diyorsunuz. Yani cari acigi 60 dolar azaltmak icin 20-30 dolar her sene bir bedel odeyelim diyorsunuz. Biz nasil cozuyoruz bu problemi? Disaridan 60 dolar borclanarak ve bu borca "dolar cinsinden" senede %7 faiz vererek. Yani bizim odedigimiz bedel $4, sizin onerdiginiz $20-30.

Ne zaman biyodizel petrole karsilik bir cozum olabilir. Iki kosulda. Birincisi biyodizel uretiminin maliyetleri (teknolojik gelismeye bagli olarak) azalir, ikincisi dolar yukseldigi bir zamanda dolar kuru hedge edilerek uzun yillar karli bir sekilde biyodizel uretimi garanti altina alinarak.

Haa, bizim KOBI yoneticilerimiz forward islemlerinden, hedgingden anlamazlar diyorsaniz, kusura bakmayin, is bilmiyorlarsa o zaman dukkan da acmasinlar derim.

18 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

Merhaba,

Konu hakkinda cok bilgim yok, ekonomisini hic arastirmadim ancak izninizle biraz sesli dusunecegim, belki birilerinin aklina yeni fikirler gelir ya da odevini yapmis olanlar bizimle de paylasir:

BioDiezel ithalati konusunda tamamen haklisiniz, ancak uretimin tamamen yurticinde yapilmasi durumunda avantaj saglanamaz mi? Zira bir dolu -cope gidecek urun eken- tarimci var, enerjiye talep var, ve cari acik probleminde petrol en basta geliyor.Tabi boyle bir durumda uretimi bir miktar subvanse etmek gerekecek ama ozenli davranilirsa yarari zararindan falza olabilir gibi geliyor (oturup hesaplamak lazim). Bir de verimliligi artirmak icin kurumsal ciftliklerin yolunu acacak mikro projeler ve arastirmalar yapilsa... Onun da otesinde boyle bir proje, maliyeti petrolden fazla olsa bile, Guney Dogu icin bir kalkinma motoru olmaz mi? Olay henuz yayginlasmadan girip, ogrenme egrisini erkenden yurumek ileride bize avantaj saglamaz mi?

Bir baska konu da hybrid`ler, bulundugum yerde hybrid`lere vergi kolayligi ve yol onceligi saglaniyor. Son bir sene icinde cok daha fazla gormeye basladim bu arabalari. Biliyorum tesviklerden pek haz etmiyorsunuz ama ornegin toyota`ya hybrid uretim yapmasi icin tesvik verip, musteriler icin de hybridlerin vergi yukunu bir miktar azaltsak, bu arabalarin yayginlasmasini saglayamaz miyiz?

Boyle bir startejide uc avantaj goruyorum. Birincisi daha az petrol ihtiyaci, ikincisi daha temiz kentler ve ucuncusu eger cogunluk tercihini bu yana kullanirsa iyi bir imaj.

Enerji konusunda son bir yorumum daha var, o da elektrik dagitma agimiz hakkinda. Yatirima en cabuk cevap verecegini dusundugum alan bu. Zira bizim sistemde inanilmaz derecede kacak var. Yeni kaynak yaratmadan once sistemi elden gecirsek elektrik maliyetlerinde %10`a kadar iyilestirme saglayamaz miyiz?

Saygilarimla
L.A

Blog Sahibi dedi ki...

Sayin L.A,

Ben biyodizel'den bahsederken zaten yerli uretimden bahsediyorum. Yoksa ithal biyodizel cari acigi azaltmak yerine daha da arttirir.

Biyodizelin maliyeti pahali. Ciftcilerin bu konuda yapabilecegi soyle bir sey var. Ciftci kooperatifleri liderliginde bir araya gelip kendi tuketimlerine yonelik biyodizel uretimi yapabilirler. Devlet buna karismaz, vergi de almaz cunku ortada bir ticaret yok. Boylece kendi ciftcilik maliyetlerini dusurebilirler.

Bu konudaki teknolojik arastirmalar buyuk birikim gerektiriyor (bakterilerin vs. uretimde kullanilmasi gibi seyler).

Turkiye'deki dizel araclarin benzin tasarrufu Amerika'da satilan hybrid araclara yakin. O yuzden bu konuda bir tesvige gerek yok, en buyuk tesvik Turkiye'deki yuksek benzin fiyatlari zaten. Insanlari tasarruflu olmaya tesvik ediyor!!

Enerji konusundaki goruslerinizde dogruluk payi var, o yuzden enerji dagitim ihalelerine simdiden 83 sirket basvurmus zaten. Potansiyeli gorup harekete gecmisler.

Tesekkurler

Adsız dedi ki...

Tekrar Merhaba,

Bir gozum kapali okumusum yazinizi. Biodiezel konusunda ozur dilerim. Zaten ic uretimden bahsetmissiniz.

Ancak hybrid konusunda izninizle biraz itirazda bulunacagim. Su an icin TDI`lar uzun yolda benzin/diezel fiyat avantajindan biraz daha ucuza geliyorlar ancak sehir ici dur-kalk trafiginde bildigim kadari ile hybrid daha ekonomik oluyor. Turkiye`de trafigin yogun olarak boyle aktigi varsayimindan yola cikmistim ben. Bir de henuz gerceklesmemis bir opsiyon var: hybrid TDI`lar. Konu hakkinda Opel`in konsept modelleri oldugunu biliyorum. Bu tip arabalarin yaygin olarak ilk kullanildigi ulkenin Turkiye olmasini ne kadar isterdim bilemezsiniz. Bu teknoloji su an yeni gelismekte oldugu icin, Turkiye piyasalarinda bu araclari gormek icin tesvik vermek durumundayiz. Ve araclarin yaygin kullanimi icin de kullanicilara vergi indirimi, zira normal arabalardan daha tuzlu olacaktir fiyatlari. Asil arkada yatan dusum ise Turkiye`nin bu tip arabalarin uretim merkezi olmasini saglamak, zira kanimca dunya motor teknolojisinde elektrige donecek uzun vadede. Eger Turkiye`de bu konuda iyi bir know-how yaratilabilirse benzinli motorlarda kacirdigimiz trene elektrik motorlarinda yetisebiliriz. Kabul ediyorum ki biraz ucuk ama umut fakirin ekmegi degil mi?

Tekrar biodiezel konusuna donecek olursak: kanimca bu konu "commit" edilebilecek bir konu. Uzun vade trendleri incelemek lazim; ancak eger bir konsensus varsa tam yatirimlik konu. Petrol`un fiyatinin asagidan cok yukari gitmesi olasi. Ote yandan gelisen teknoloji ile biodiezel uretiminde maliyet kesinlikle asagiya dogru. Bugunden yerimizi alsak, ogrenecegimizi ogrensek, sistemimizi optimize etsek ileride hic degilse enerji ihtiyacimizin bir kismini daha ucuza karsilayamaz miyiz? Olayin sosyal boyutu da cabasi..

Bir de kooperatifler hakkindaki yorumunuzu ogrenmek isterim. Nedense benim gozumde kooperatifler pek basarili degil. Cifticilerin hisse sahibi ve calisani oldugu profyosyonel yoneticileri olan kucuk/orta capli sirketler ve urunlerin merkezi olan alinip/satildigi bir borsa hayal ediyorum ben. Ne dersiniz?

Saygilarimla
L.A

Blog Sahibi dedi ki...

Ben piyasa mekanizmasi disindaki ozellikle cok amacli istismar edilebilecek tesviklere karsiyim genelde. Benim icin bir numarali onceligimiz borclarimizi kapatir bir seviyeye gelmemiz. Butcemiz fazla vermeye basladigi zaman ulke riskimiz azalacak ve akabinde reel faizler dusecektir.

Piyasalar icin dusuk faizlerden daha buyuk bir tesvik yoktur, bir sektoru desteklemek yerine tum sektorleri ve tuketicileri de desteklemis oluyorsunuz. Hem de cebinizden tek kurus cikmadan.

Illaki teknoloji gelisimini hizlandirmak icin birseyler yapalim diyorsaniz bir universitemizde ufak bir miktar harcanarak (50-100 milyon dolar gibi) sirf bu konuda arastirmalarda bulunacak bir merkez kurarsiniz ve bu konuda uzman muhtemelen yabanci bir iki kisiyi transfer edersiniz. Ayrica bunun universitelerimizin reputasyonuna da dolayli olarak katkisi olur.

Ayni yorumu biyodizel icin de yapabiliriz.

Kooperatiflere gelince... Size katiliyorum, sadece tarimda degil KOBIlerde de en buyuk problem kalifiye insanlarin isin basinda olmamasi.

Osman dedi ki...

Biyoyakıtlar konusunda biraz farklı düşünüyorum. Türkiye'de rakamlara ulaşmanın zorluğu nedeniyle, 80 usd/varil maliyetine gelişmiş ülkelerin rakamlarından ulaştığınızı düşünüyorum. Tarım işçiliği maliyetinin fevkalade düşük olduğu ülkemizde hali hazırda 60 usd/varil maliyetinin altında kalma ihtimalimiz yüksektir sanırım. Diyelim ki öyle değil.
Pek çok teknoloji gibi o da ucuzlamaya aday. Ancak bir teknoloji üretmeden ve tüketmeden gelişmiyor. Örneğin burada bahsedildiği gibi yosunlardan biyodizel üretmek olası geliştirmelerden sadece biri. Biyodizel kadar hatta daha önemli bir başka yakıt ise biyobenzin. Brezilya ihtiyacının neredeyse %50'sini şeker kamışından elde ettiği biyobenzinden karşılıyor. Şimdiden Japonya ile biyobenzin ihracatı konusunda bağlantı yapmış durumda. Şeker kamışı bu konuda tek ya da en iyi alternatif değil. Dağlık taşlık arazide yetişebilen dallı darı ya da buğday samanı/çöpü de biyobenzin üretilebilecek alternatifler arasında. Geleneksel yöntemler biyobenzini rafineri benzinine göre pahalı kılabilir ancak ultarsonla ön parçalama, fermentasyon sırasında özel enzimlerden yararlanarak üretim için ihtiyaç duyulan enerjiden tasarruf elde edilmesi gibi teknolojik gelişmeler, şimdiden biyobenzini cazip kılacak gibi görünüyor.
Biyoyakıtların başka pek çok yararları da var.
Dışa bağımlılığı azaltarak olası bir petrol ambargosuna karşı alternatif yaratmış oluyor.
Biyoyakıtların düşük emisyon değerleri, fosil yakıtlara göre çok daha az kirlilik yaratıyor.
He nekadar biyoyakıtlar da yakılınca CO2 gibi sera gazı üretselerde, tarladan toplanınıncaya kadar geçen dönemde fotosentez ile parçaladıkları CO2, yakılırken ürettikleri CO2'den daha yüksek olduğu için küresel ısınmaya yenilenebilir bir çözüm sunuyorlar.
İstihdama katıkısı sanırım tartışılmaz.
Neden Türkiye geleceğin petrol ihraç eden ülkeleri arasına girmesin?

Blog Sahibi dedi ki...

Osman Bey, biyoyakitlar konusunda iyi dusunuyorsunuz da soylediginiz alternatifler uzerinde Amerika ve Kanada'da calisan cok sayida sirket var. Bunlara da ciddi kaynaklar hem borsa tarafindan hem de federal hukumet tarafindan aktarilmis vaziyette. Ayrica burada biyodizel'in yakitlara katki maddesi olarak kullanilmasi da zorunlu hale getirildi.

O yuzden Amerika'da son 1 yil icerisinde biyodizel arastirma ve tuketimine onemli tesvikler verilmis vaziyette. Amerika en buyuk petrol tuketicisi oldugundan ve biyodizelde gerceklestirilecek bir icattan en fazla yararlanacak ulke oldugundan tesvikleri de onlarin vermesi daha dogru olur.

Maalesef biyodizelin maliyeti petrolun maliyetinde hala cok daha fazla. Unutmayin ki Amerika'daki tarim maliyetleri iscilik ucretleri Turkye'nin 10 kati olmasina ragmen daha dusuk. Buna ragmen biyodizeli hala dusuk maliyette uretemiyorlar. O yuzden Turkiye'deki maliyetlerin de yuksek oldugunu dusunuyorum.

Sekerkamisinin verimi diger hammaddelere kiyasla cok daha yuksek oldugu icin Brezilya uygun maliyete biyodizel uretebiliyor ama maalesef biz onlarin iklimine sahip degiliz.

Yine de ben onumuzdeki 3-5 sene icerisinde sizin gibi ciddi teknolojik gelismelerin olacagini dusunuyorum.

Adsız dedi ki...

Ben acikcasi 60$ rakaminin mumkun olabilecegini pek sanmiyorum zira %25 kar marji veren bir firsat simdiye coktan degerlendirilirdi gibi geliyor bana.

Piyasa mekanizmasi ve tesvikler ustune ise dusuncelerim Ekonomix`inkine 90 derecede duruyor. Piyasa ekonomisini evrimsel bir surec olarak goz onune alirsak hakikaten bu surecten gecen sirketler verimli, kurumsal ve saglam oluyorlar. Ancak burda buyuk bir eger var. Eger yasarlarsa. Evrimsel surec eger iyilerin daha iyi olmasini saglayacaksa belli konularda havuzu genisletmenin daha fazla basarili sirket yaratacagini dusunuyorum. Bir baska konu da rakiplerin son derecede ileride basladigi bir yarista, hic degilse bizimkiler kosmayi ogreninceye dek biraz yardim etmek. Bahsettigim tesvikler devletin sirketlere kredi vermesi degil. Bu daha once belirtildigi gibi ciddi bicimde kotuye kullaniliyor. Bence tesvikler vergi avantajlari veya ucuz kiralik arazi ile verilmeli. Bir sirket kazanmayip vergi vermeyecegine, birakin kazansin az vergi versin.. Kolu kanadi tutunca siz de gider onu kulagindan yakalarsiniz.

Kisacasi yeni kurulan ve uzun vadede buyume, istihdam artirma sansi olan sirketlere biraz goz yumulmasindan yanayim. Eger devlet kredi verecekse de bunu ozel sektorle ortak bir sekilde venture capital sistemi ile yapsin diyorum ben. Yatirim bankacilarini, universite hocalarini, sektorlerden insanlari bir araya koyun; devletten ve isteyen firmalardan fonlar olusturun ve begendiginiz kucuk sirketlere finansman saglayin.

Universitelere destek konusunda da cok ciddi bicimde itirazim var. Ozel sektorden universite projelerine destek gelmedigi zaman, yapilan arastirma ya cok teorik oluyor ya da kalitesiz kaliyor. Devletin yapabilecegi ozel sektorden alinan her YTL icin bir YTL koymak olabilir. Ayrica know-how gelistirmek icin pratik olarak o konuda calisan bircok insana ihtiyac oluyor. Bir okula 100 miyon verirseniz, oradaki takim iyi bir duruma gelir, baska bir ulke tarafindan calinir ve tum know-how`i yanlarinda goturur. Oysa bir sektor soz konusu ise human flow yaratirsiniz ve know-how sektorun mali olur.

Borclarin kapatilmasi ise elbette ilk oncelik ama gelirler artmadan borclari nasil kapatacagiz? Su an faizimizi ceviremiyoruz! Reel faizin dusmesi icin butcenin fazla vermesi lazim, butcenin fazla vermesi icin daha cok vergi. Daha cok vergi icin daha cok basarili sirket. Devlet cebinden para cikmadan eger ekonomi de verimlilik saglayabilecekse bence durmamali. Ornegin verimlilik artirmak icin consulting firmasi kullanan sirketler bence bu masraflari vergiden dusebilmeli. Gelecek vaat eden konularda yatirimcinin onunde durmamali. Zira borc kapatacagiz derken ulkemizde ureten Turk sirketi kalmayacak gibi geliyor bana. Turk sirketi kalmayinca da hepimizin isvereni yabanci olacak diye korkuyorum.

Saygilarimla,
L.A

Adsız dedi ki...

Vadeli islemler borsasi kullanildiginda ,buna odenen OPTION fiatini unutuyormuyuz? Bilemiyorum.Birde siz 1.9 YTL uzerinden Future Contract yaptiginizda,bunun risk payinida hesaba kamiyacakmisiniz? Ahmet

Adsız dedi ki...

sayın ahmet bey...

evet...o tür işlemerin faizi sadece finansçıyı zengin eder...halbuki başta ytlnin aşırı değerlenmesine izin verilmese bu tür yoğun future işlemlere lüzum bile kalmaz..

t.

Adsız dedi ki...

Ahmet Bey, sizin eviniz depreme karsi sigortali mi? Sigortaliysa sigortaya her sene verdiginiz prim hakkinda ne dusunuyorsunuz?

Tankut Bey, hukumete soyleyelim de bir kanun gecirsin ve Turkiye'de deprem olmasina ilk etapta izin vermesin, biz de deprem sigortasi gibi masrafli islerle hic ugrasmayalim.

Zaten bu deprem isi deprem profesorlerini ve sigorta sirketlerini zengin etmekten baska bir seye yaramiyor!!

Adsız dedi ki...

sayın anonymous...

deprem analojinize katılmama imkan yok...

deprem gibi bir doğa olayının gerçekleşip gerçekleşmemesi bizim elimizde değil....

halbuki ytlnin aşırı değerlenmesine engel olmak, merkez bankasının pekala imkanı dahilinde...sevgiler...

t.

Adsız dedi ki...

Syn L.A.

"Reel faizin dusmesi icin butcenin fazla vermesi lazim, butcenin fazla vermesi icin daha cok vergi."
Diye düşünmek tam olarak doğrumu bilemiyorum.
Bence reel faizin miktarının bütçenin fazla vermesiyle ilgisi olsada düşündüğümüz kadar fazla değil.
Bence reel faizi düşürecek olan en önemli faktör dünya ve Türkiye için olan belirsizliklerdir.Ne kadar az belirsizlik o kadar az reel faiz.

Eflatun

Adsız dedi ki...

Merhaba,

Hiç faizlerin 'çok fazla' düsmesinin de sorun yaratabilcegini düsündünüz mü ? Talebi körüklüyor. Talep, yalnizca bugünlerde yasadigimiz enflasyonun degil degil cari islemler açiginin da gerçek sorumlusu olabilir .
Sanilanin aksine cari islemeler açigini yaratan degerlenen kur degilde, kredi faizlerinin ciddi oranlarda düsmesi olamaz mi ? Evinizi, arabanizi, mobilyanizi, beyaz esyanizi ve hatta giyimizi kusaminizi bilmem kaç taksitle alabiliyorsunuz. Peki satin aldiklariniz dogrudan veya dolayli olarak ithalati körüklemiyor mu ? Üreticiler talebi karsilik vermek için yatirim yapiyorlar. Yatirim araçlarinin ithalati da üstüne tuz biber ekmiyor mu ?

'Faizi düsürüp dövizi patlatalim, cari açik hallolsun hemde issizlik' gibi asprin formüllerinin geçerliligi üzerinde düsünme zamani gelip geçmedi mi sizce ?
Aramizda 'TL cinsinden' ücretli olan arkadaslar var mi bilmiyorum. 2001 yilinda TL'nin durumu perisandi. Pek çok dostumuz bu dönemde isini kaybetmedi mi? Kaybetmeyenlerde gelirlerinin azimsanamayacak kisminin ve varliklarinin buharlasip gittigini görmediler mi ? Eger 'degersiz TL' istihdama çok iyi geliyorsa niye bütün bunlari yasadik. Lütfen bunu birisi bana açiklasin. Belki ben uzayda yasiyorum, digerleri Türkiye'de veya bunun tersi. TL degerli oldugundan beri (4 yildir)emin olun 'bir tek çalisanin' isini kaybettigine sahit olmadim.

Ama ihracatçilarimiz niye agliyor diyeceksiniz. Onlarin aglamadi bir döneme sahit olmadik, bundan sonra da olmamiz mümkün degil. Çünkü aglamayana mama vermezler desturuyla hareket ediyorlar. Eger agizarindan eskaza 'fena degiliz' gibi laflar dökülse, devletten aldiklarina baska birileri konabilir endisesiyle yasiyorlar. Onlara hak veriyorum. Türkiye'de isler böyle gidiyor. Ama onlarin aglamasi üzerine ciddi ciddi analiz yapilir mi bilmiyorum.
Çalisan akadaslar unutmayin ! Evet TL'nin deger kaybetmesi isverene maliyetinizi düsürüyor olabilir. Öbür taraftan satinalma gücünüzü törpülemiyor mu ? Bir düsünün.

ahmet çavusoglu

Adsız dedi ki...

sayin t,

siz simdi Turkiye'nin her yerinde deprem olma olasiligi aynidir, o yuzden depremden gorecegimiz zarari biraz olsun kontrol etme imkanimiz yok mudur mu diyorsunuz?

Adsız dedi ki...

sayın anonymous...

hayır öyle demek istemiyorum...kurduğunuz analojiyi hatalı buluyorum o kadar...

depremin olup olmaması elimizde değil...ama zararlarını minimize etmek elimizde...

aşırı değerli ytlnin ani değer kaybının vereceği zararı minimize etmek elimizde... ayrıca ytlnin aşırı değerlenmesine engel olmak da elimizde...

yani deprem örneği ile bir paralellik yok...analoji yok...deprem kaçınılmazdır...aşırı değerli ytl kaçınılmaz değildir...

sevgiler...

t.

Adsız dedi ki...

Ne de güzel tartışılıyor burada yaa.. Helal olsun..

e-recep dedi ki...

Sayın Ahmet Çavuşoğlu,

Satınaldıklarmızın bileşenleri eskiye göre çok daha fazla ithal girdilerden oluşuyor. Nedeni de son yıllarda patlama yapmış olan aramalı ithalatı. Buna neden olan da dolaylı yöntemlerle düşük tutulmuş olan döviz kurları. İstatistiklere bakarsanız, yakın geçmişte bu denli ithalat bağımlısı bir Türk sanayi göremezsiniz.

”'Faizi düsürüp dövizi patlatalim, cari açik hallolsun hemde issizlik' gibi asprin formüllerinin geçerliligi üzerinde düsünme zamani gelip geçmedi mi sizce ?” şeklinde sormuşsunuz.

Döviz zaten suni şekilde aşağıda tutuldu. Yüksek reel faiz vaadi ile sıcak para içeri çekildi, döviz arzı yükseltildi, haliyle de kurların ‘gerçek’ değerini, yani ticari denge sonucu oluşacak denge kuru seviyesini yakalaması engellendi. Burada dövize doğrudan olmasa da, dolaylı bir müdahele var. Ben diyorum ki, kaldıralım bu faiz müdahelesini, dengeler yerini bulsun. Bu faizi tüm toplum ödüyor. Yazıktır, günahtır.

2001 yılını örnek olarak sunmuşsunuz. Evet, YTL 2001’de rekabetçi idi ancak orada fazladan bir şey daha vardı. Birçok kişi ve kurum açık pozisyonda yakalanmıştı. Merkez Bankamız, döviz hedefi koymuş, herkes planını ona göre yapmıştı. Bir gecede tüm hedefler rafa kalkmış ve vatandaşa “ne halin varsa gör’ denmişti.

İşini kaybeden görmedim diyorsunuz, bilemiyorum belki de sadece beyaz yakalıları kastediyorsunuz. Ancak tekstilin, tarımın, esnafın durumu ortada. İstihdam oranı da düşüşüne devam ediyor.

”Evet TL'nin deger kaybetmesi isverene maliyetinizi düsürüyor olabilir. Öbür taraftan satinalma gücünüzü törpülemiyor mu ?” demişsiniz.

Bizim gibi ‘gelişmekte olan ülkelerin’ zenginliği, borçlandıkları döviz ile değil, ‘kazandıkları, sahip oldukları’ döviz ile ölçülür. Son dört yıldır cari açık veriyoruz, yani dört yıldır sürekli döviz kaybediyoruz. Yurtdışından da tomarla aldığımız döviz borcu ile de kaybettiğimiz dövizi ikame ediyor, kurun seviyesini koruyoruz, dövizin fiziksel olarak azalmasını engelliyoruz. Borç verenler, vermeyi kestiği anda, o bahsettiğiniz gücümüzden neler kaybettiğimiz bir anda ortaya çıkacak. Zaten Mayıs-Haziran dalgalanmasında da gördünüz. Sıcak para ‘net’ çıkış yaptı ve bir anda faizler uçtu, düşük faizli konut satışları bir anda tıkandı, kurlar zıpladı. Hani Türk ekonomisi çok sağlamdı?

Türkiye, uzun süre rekabetçi YTL ile cari fazla keyfini yaşama fırsatı bulamadı. Sebeplerine girmeyeceğim o apayrı bir konu ama gerçekten de bu fırsatı bulamadı. Bulsa, cari fazlanın nasıl bir refah artışı getirdiğini, toplumun tüm fertleri iliklerine kadar hissedecekti. Dolar bazında gelirler geçici olarak düşecekti ama daha sonra düzenli ve sürekli yükselme rayına oturacaktı. Ama olmadı. Cari fazla ile yaşamamıza izin verilmedi. Yüksek reel faiz vaadi ile kısa vadeli mali akımlardan medet umuldu. Sonu da hep hüsran oldu.

Şimdi "ekonomi" deyince çiftçinin, esnafın, sanayicinin durumunu değil, FED’in faiz arttırımı yapıp yapmayacağını tartışıyoruz. Çünkü adına "istikrar" dedikleri bu kağıttan kule, sıcak paranın desteği ile ayakta duruyor. O gidince kule “tekrar” çökecek. Biz bu filmi görmüştük. Hem de kaç defa.

Adsız dedi ki...

Sayin e-recep,

Yazimi okudugunuz ve degerlendirdiginiz için tesekkür ederim.
Ileri sürdügüm her görüse bir 'cevabiniz' oldugunu görüyorum. Yazimin üzerinde düsünmemissiniz diyemem ama sanki alici gözle de bakmamissiniz. Yine de tesekkürler.
Bir sey daha. 'Blogger kütüründe' insanlarin kisaltmalar kullanmasi normal olabilir. Bilmiyorum. Ancak bu kisaltmalara sayin seklinde hitap etmek bana biraz garip geliyor. Belki beni biraz eski kafali bulabilirsiniz ama insanlara isimleriyle hitap daha dogru olmali.

saygilarimla
ahmet çavusoglu