Vergileri kim ödüyor (1)

Bir süredir vergiler konusunda yazıyoruz. İlk yazımda vergilerin muhasebe kayıtlarında yer almayan maliyetinden bahsetmiş, vergilerin gerçek maliyetinin görünen maliyetinden daha fazla olduğunu özet olarak anlatmıştım. Şimdiki sorumuz ise vergilerin görünen ve görünmeyen maliyetlerinin kimin tarafından ödendiğini incelemek. Burada da karşımıza ikircikli bir durum çıkıyor. Kanuni olarak vergileri kimin ödediği ile ekonomik anlamda bu vergilerin maliyetlerinin kimin sırtına bindiği her zaman olmasa bile çoğu zaman ayrıdır. Kanuni olarak, yani görünürde, vergilerin kimin tarafından ödendiğini belirlemek daha kolaydır. Muhasebe kayıtlarında ya da vergi istatistiklerinden bu bilgilere ulaşabilirsiniz. Editörümüz bununla ilgili analizleri zaman zaman yapıyor. Ben ise ekonomik anlamda vergilerin kimin tarafından ödendiğini bir kaç örnekle açıklamaya çalışacağım.

Öncelikle belirteyim, bahsettiğimiz konu literatürde “tax incidence” başlığı altında işlenir (Türkçesi vergi yansıması oluyor sanırım) ve kamu sektörü ekonomisinde başlı başına en geniş konulardan birisidir. Genel olarak fikir birliği sağlanan noktalar ise göreceli olarak azdır. Detaylı analizlerde, teorik ve ampirik çalışmalar henüz net bir sonuca ulaşmamıştır.

Önce fikir birliği olan noktaları özetleyelim. Bunun için de geçen yazımda kullandığım üçgenlerden faydalanacağım. Dolayısıyla, burada yazdıklarımın daha iyi anlaşılması için vergilerin gerçek maliyetini anlattığım o yazının okunması gerek. Çünkü orada oluşturduğumuz üçgenleri bu yazıda da kullanacağım. Üretici ve tüketiciler arasındaki ilişkiyi gösteren üçgenimizi yeniden çizelim. Ancak bu kez, eşkenar olmayan üçgen çizeceğim:



Bu üçgende yeşil alanların toplamı vergi gelirlerini gösteriyor. Tepedeki beyaz alan ise vergilerin görünmeyen fahiş maliyeti. Hatırlanırsa, ilk yazımda verginin kanuni olarak hangi taraftan toplandığı verginin fahiş maliyeti açısından önemli değil demiştim. Aynı durum vergi yükü için de geçerli. Denge fiyatı baz alındığında, vergi yükünün sağ ve solda kalan kısmı tüketici ve üreticinin sırtına binen vergi yükünü gösteriyor. Açık yeşil alan tüketici tarafından, koyu yeşil alan da üretici tarafından ödeniyor.

Dikkat edilirse, ilk yazıda eşkenar olarak çizdiğim üçgeni bu kez öyle çizmedim. Üretici ve tüketici farklı açılara sahip. Genel kural olarak, vergi yükünün büyük bir kısmı daha dar açıya sahip olan tarafın üzerine biner. Sadece vergi yükü değil, aynı zamanda vergilerin görünmeyen maliyeti olan fahiş maliyetin büyük bir kısmı da aynı tarafın sırtına biner.

Peki yukarıdaki üçgende üretici ve tüketicinin açıları neye göre belirleniyor? Ekonomide, bu açıların simgelediği duruma esneklik diyoruz. Yukarıdaki üçgenimizde, açı genişledikçe esneklik artıyor. (Not: Arz ve talep esnekliği geniş bir konu. Ancak kısaca, fiyat değişimleri karşısında tüketicinin ya da üreticinin verdiği tepki olarak özetleyebiliriz. Fiyat değişklikleri üretilen (ya da tüketilen) miktarlarda büyük oranda değişikliğe neden oluyorsa arz (ya da talep) daha esnek, miktarlardaki oynama küçük oranda ya da hiç yoksa arz (ya da talep) daha az esnektir.)

Örnek olarak, diyelim ki devlet Coca-Cola’ya özel bir vergi ilan etti. Bu durumda tüketiciler fiyat artışından etkilenmemek için Pepsi ya da Cola Turka gibi ikame mallara yöneldiler. Bu durumda Coca-Cola üreticisi de fiyat kırmak, daha doğrusu vergi yükünü yüklenerek fiyatını aynı tutmak durumunda kalacaktır. Talep fiyat değişimleri karşısında esnek olduğu için tüketici vergiden kaçabilmekte, vergi büyük oranda üreticinin sırtına binmektedir.

Tersi bir durum olarak akaryakıta konulan vergileri düşünelim. Tüketici fiyat arttı diye arabasına benzin yerine zeytinyağı koyamayacağı için talep daha az esnektir. Dolayısıyla vergi yükü büyük oranda tüketicinin sırtına binecektir.

Son olarak, arz ve talep esnekliğinin sonsuz olduğu uç örnekleri aşağıya çiziyorum ki durum daha net anlaşılsın. Esnekliğin sonsuz olduğu durumda üçgenimizdeki açı dik hale gelir. Aşağıdaki üçgenlerden soldaki üçgen arzın, sağdaki de talebin sonsuz esnek olduğu durumları gösteriyor. Arz esnekliğinin sonsuz olduğu durumda vergi yükü, aynı zamanda vergilerin fahiş maliyeti, tüketicilerin sırtına biniyor. Diğer uç örnek olan talep esnekliğinin sonsuz olduğu durumda vergi yükü ve maliyet üreticinin sırtına biniyor.

Bitirmeden, kamuoyunca sıkça dile getirilen bir yanılsamaya dikkat çekmek istiyorum. Çoğunlukla bir malın ya da hizmetin üreticisinin tekel olduğu durumlarda vergiyi fiyatlara yansıtarak vergi yükünü tüketicilerin sırtına yüklediği iddia edilir. Ancak gerçekte durum hiç de öyle değildir. Tekel durumdaki üretici fiyatı belirlemektedir ancak satılan miktar tüketicinin talep esnekliğine göre belirlenir. Talep esnekliği yüksekse, vergi yükünün büyük kısmı üreticinin sırtına biner.

Konu uzun olduğu için bir kaç yazıda daha detayları işlemeye devam edeceğim. Buraya kadar kısmı özetlersek;

- Vergilerin kanuni olarak kimin tarafından ödendiği ile gerçekte kimin tarafından ödendiği aynı değildir.

- Kanuni olarak kimin vergilendirildiği önemli değildir.

- Vergi yükünün kimin tarafından üstlenildiği arz ve talep esnekliğine bağlıdır. Genel kural olarak daha az esnek olan grup vergi yükünü de üstlenmektedir.

- Vergi yükünün kim tarafından yüklenileceği kanunla değil piyasa şartlarıyla belirlenir.

2 Yorum Var.:

Unknown dedi ki...

''Bitirmeden, kamuoyunca sıkça dile getirilen bir yanılsamaya dikkat çekmek istiyorum. Çoğunlukla bir malın ya da hizmetin üreticisinin tekel olduğu durumlarda vergiyi fiyatlara yansıtarak vergi yükünü tüketicilerin sırtına yüklediği iddia edilir. Ancak gerçekte durum hiç de öyle değildir. Tekel durumdaki üretici fiyatı belirlemektedir ancak satılan miktar tüketicinin talep esnekliğine göre belirlenir. Talep esnekliği yüksekse, vergi yükünün büyük kısmı üreticinin sırtına biner.''

Tam olarak anlayamadim! Tekel durumundaki bir ureticinin karsisindaki tuketicinin o urun icin talep esnekligi nasil yuksek olabilir? Talep esnekliginden kasit o malin ikamesi olabilir olarak mi anlamaliyim?!

Çaylak Ekonomist dedi ki...

Talep esnekliğinin yüksek olması küçük fiyat değişimlerine tüketicinin hızlı ya da yüksek miktarda tepki vermesi anlamına geliyor. Normalde her fiyat yükselişinde, malı üreten firma (tekel olsun olmasın) bir miktar tüketici kaybına uğrar. Tekel özellikle lüks sayılabilecek bir piyasada ise talep esnekliği yüksektir. Aynı şekilde ikamesi fazla olan bir malda da talep esnekliğinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz.