Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, Refah ve Easterlin Paradoksu

2010 yılının gelmesiyle birlikte kendine güvenen güvenmeyen, cesur olan olmayan ekonomistlerin kim olduğunu gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) konusunda yaptıkları tahminlerden ve yazdıkları yazılardan görmeye başladık. Bir kısım ekonomist de “efendim baz etkisinden dolayı 2010 yılı 2009’a göre daha iyi geçecektir” türünden tutulacak bir tarafı olmayan ifadelerde bulunurlar. Rakam veremiyorsan konuşma o zaman, insanın vaktini ne boş yere harcıyorsun. Haa rakam vermek zor ise aralık ver, dar aralık veremiyorsan geniş aralık ver ne biçim bir ekonomist olduğunu anlayalım.

Bunu yapmayan bazı köşe yazarları ve ekonomistler de özellikle dünya ekonomisinin her resesyona girdiği zaman ortaya atılan “efendim, gsyh rakamları insanların refahını ve mutluluğunu tam olarak ölçebilen bir istatistik değildir” şeklinde bir geyik faaliyetine başlarlar ki sonunu getiremezsiniz (bakınız Hasan Ersel’in yazısı). Bu sene de Avrupalılar baktılar ekonomileri %3-4 küçülüyor, hemen komunist Stiglitz’i getirdiler, adam da “mutluluk ve refah paradan daha önemlidir” türünden veciz sözleri ortalığa saçıverdi. Biz çok mutluyuz, acaba bu mutluluğumuzu kullanarak kaç tane savaş uçağı alabiliriz sorusunun yanıtı ise havada kaldı.

Mutluluğu GSYH hesaplarının içerisine koymaya çalışmak beyhude bir uğraştır, kriz zamanlarında dikkat dağıtmaktan ve “yoksulum ama çok mesutum” diyen eski Yeşilçam filmlerinde Zeki Müren’in canlandırdığı karakterlere bir miktar çağrışım yapmaktan öteye giden bir faaliyet de değildir. Yeni bir konu hiç değildir. Easterlin paradoksu diye bir paradoks vardır, ülkelerin GSYH’leri artmasına karşın son yüzyıldır bu ülkelerde yaşayan insanların mutlulukları bununla paralel bir seviye izlememiştir diyen. Yani bir bakıma mutluluğu etkileyen şeyin genel zenginlik seviyesi değil, çoğunlukla göreceli zenginlik seviyesi olduğunu ima eder. O yüzden de mutluluğu GSYH hesapları içerisine koymak bir bakıma GSYH’a sabit bir sayıyı eklemekten öteye gitmez. Yine de Stiglitz gibi Nobel ödülünü cebe indirmiş kişiler kriz dönemlerinde bu tür yaraları deşmekte sakınca görmezler. Krugman da devlet harcamaları iyice arttırsın diye “tekrar resesyona girme olasılığımız %40’tır" buyurmuş. Bu kişilere ekonomist olarak değil de politikacı olarak bakarsak her şeyi hem daha iyi anlarız hem de geceleri çok daha rahat uyuruz.

2 Yorum Var.:

SEİL dedi ki...

Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek dün İmf anlaşması ilgili bana çok gülünc gelen bir kelime kullandı akreditasyonumuz var. İmf anlaşması yapabiliriz.

Akredite edilmek veya akredit etmek akredite sahip bir ülkenin veya bir kuruluşun kendini akredite etme ihtiyacını ilk defa duyuyorum.

Ülkedeki ekonomistler bizlere yalan söylüyor ya hükümet

Cemil Çiçek akreditasyon kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyor.

Ülkemizde bazı kurumlar bu akredite kelimesini çok kullanır. Mesela bunların başında Ordu gelir. Bazı medya kuruluşlarına verdiği akredite olabilir. İfadesini sanırım takıldı.

Cemil Çiçek

DaesAgelmar dedi ki...

Bir önceki yazınızda sormuş olduğum cevabı bu yazıda aldım. Ayrıca yorumlarınızda yapmış olduğunuz açıklamalar için teşekkür ederim.