Batılı öğretim üyeleri ile bizimkiler arasındaki en büyük farklardan biri de mobilitedir. Batılı akademisyenler sürekli olarak daha iyi fırsatlar buldukları okullara doğru hareket ederler. Bizimkiler ise, yerlerinden asla kıpırdamaz. Asistan, hatta öğrenci olarak girdikleri okuldan profesör olarak çıkarlar.
Komünizm nedir iktisat Nedir Devlet Üniversiteleri Eğitim Nedir Dejavu Nedir Bilgi Nedir Wifi Nedir Teknoloji Nedir
Batıda da herkes iyi okullarda çalışmak ister. Talep fazla olunca iyi okullarda çalışmanın bedeli de yükselir. Bu okullarda kadrolar herkese açıktır ve başvuranlar içinde en iyileri alırlar. Bizde ise bir fakültedeki kadrolar dışarıdan gelenlere açık değildir. Göstermelik ilanlar verilir. Başvuranlar arasında daha iyisi olsa bile, başka okuldan gelenin açık kadroyu alma ihtimali sıfıra yakındır.
Batıda hocalar mesleklerine yatırım yapar ve kendini sürekli geliştirmeye çalışır. Çünkü, yükselmesi, daha iyi bir iş bulabilmesi mesleki performansına bağlıdır. Biz de ise hoca mesleğine değil, ilişkilere yatırım yapar. Çünkü okulunda kendisine kadro verilebilmesi okulundaki diğer hocalarla, özellikle üstleriyle iyi ilişkiler kurabilmesine bağlıdır.
Ben de YÖK’ün davranışını yanlış bulanlardanım. Emirle Anadolu’ya gönderilen hocadan hayır gelmez. Adam belki gönderildiği yere gider, iki gün okulda ‘takılır’, üçüncü gün kaçmanın yolunu arar. Yapılması gereken öğretim üyeliği sistemini rekabete açmaktır. Rekabet artınca talep gören üniversitelerde öğretim üyesi olmanın çıtası yükselecektir. Çıtayı aşamayanlar ya meslekten çekilecek ya da daha az talep edilen ve çıtası daha düşük yerleri tercih etmek zorunda kalırlar. Böylelikle hem boş kadrolu okul kalmaz hem de öğretim üyelerinin kalitesi yükselir.
6 Yorum Var.:
Dahası zaten kadro veya alım sınavı alınacak kişi için açılır. Misal okuldaki vatandaş doktorasını bitirdi Yr doç olacak o zaman alım için ilan verilir. Bitirinceye kadar böyle bir alım zaten yapılmaz.Çareleri;
YÖK ün çözümüde bir çözüm başlangıcı zorla giden kısa bir süreliğine gittiği için çokta verimsiz olmaz. Belki gittiği yeri beğenir kalmaya karar verir. Asıl yapılması gereken öğretim üyesi alımlarının kesin periyotlarla merkezi sistemle yapılması, bu da üniversite özerkliğine aykırı bulunur. Misal bir öğretim üyesi ben asistanımı kendim alamayacakmıyım diye haykırıyordu ekranda cevap, alamayacaksın tabi ulan. kölemi alıyon kendine sonuçta devlete memur alıyorsun. Selamsız çok asistanlık sınavına girmiş bir vatandaş olarak yazıyorum.
Bu dediklerinizin burada olmasi pek mumkun degil gibi gozukuyor. Universite denen kurumdan beklentiler farkli, en nihayetinde o kurumlari besleyecek olan toplumun arzu ve ihtiyaclari da farkli, ustelik dediginiz turden bir kurumsal kultur kaymasinin olabilmesi icin mevcut kadrolarin boyle bir seyi istiyor olmalari lazim. Bakin daha kronik problem olan kadrolasma, siyasi mudahale filana gelmedim bile.
Bir de su var, insanlara bu tur mesleklere giris yaptirirken gosterilen resim hesaplarini bir sekilde yaptirmisken simdi baska hesaplarin gecerli olacagi yone kaydirmanin mahzurlari da var. Burada da bir direnc dogmasi yukarida isaret ettigim gibi kacinilmaz olabilir. Ben Avrupa nasildir bilemem ama ABD'yi biraz biliyorum ve oradaki tur insanlar ve kultur olmadan o duzenin olusmasinin veya donmesinin cok zor oldugunu, akademik islere merak saranlarin -- belki biraz abartilarak -- su linkte ozetlenen duzenin icine girmelerinin ne derece istenir oldugunun da acik olmadigini dusunuyorum. Ozellikle teknik/teknolojik alanlardaki lisans ustu duzeyde bazi iyi okullarda %40-50lere varabilen doktoranin ortasinda ogrenci atma, kafayi yedirtecek kadar zorlama filan gibi kurumsal kultur ozelliklerinin, insanlarin otuzu donduklerinde hayatlarini oturtmus olmalari beklentisinin hakim oldugu bizim kulturde pek de istenir seyler olmayabilecegini dusunuyorum.
Kuresellesmeden beklenmesi tarifi itibariyle makul, ama dunya gerceleri acisindan biraz hayalci kacabilecek seyler gerceklesirse bazi kurumlarin (orn. arastirma universitesi) bu islere daha yatkin kulturlerde koklenip her yerden o tur insan gucunu cekmeleri, diger yerel universitelerin ise daha meslek okulumsu karakter almalari beklenebilir. Bu islere devlet mudahaleleri sadece fonlamak ve islerin zaten akacagi mecerada biraz yardimci olmak filandan ibaret kalmayip toplumlarin ortaya cikartmaya yatkin olmadigi kurumlari dis orneklere bakip 'bir sekilde' ortaya cikmaya zorlamak yonunde olursa, tabii akisin tersine gitmeye calismaktan dogan sakatliklar kacinilmaz olabilir. Bu sakatliklarin icinde Allah vergisi nadir kabiliyetteki insanlari hem verimsizlige hem mutsuzluga mahkum etmemiz her acidan hem bizim hem dunyamiz icin kayip herhalde. (orn. ithal ettigimiz yayin/atif vs. saymak meraki, disarida katkisi mimimal dandikimsi seylerin bol bol bildiri haline gelip paylasilmasi gibi nahos ama tahammul edilebilir bir sonuc dogruruken, burada gencleri yaygin intihale itiyor.)
Bu isin sadece bir yonu icin belli bir acidan bakmaya calisinca gorebildigim ihtimaller tabii. Bizim duruma ne kadar uydugunu, konumla alakasiz alanlardaki durumu, hatta akademik alandan neredeyse 15-20 sene uzak kaldigim simdiki durumu tartacak bilgim yok. Bizim ozel icin arastirmaya calissam, on bilgi olarak kurumsal kulturel gelsimin tarihine de bakardim. En azindan transfer edip bu islerin icine soktugumuz, ve yakin gozlem imkani bulan Alman hocalarin hatirtina bakarak baslamak yanlis olmaz. Benim gozume takilan bu tur bir yaziyi bir arkadas bloguna tasimisti bir ara, ona da link vereyim bari.
Üniversitelerin her biri devlet ünievrsitesi oldukça bu değişmeyecektir. Ülkenin en iyi 3-5 üniversitesi dışındakiler tam devlet memuru. VAli geliyor üniversiteye karşısında inci gibi takım elbiselerle dizilmiş "akademisyenler", vali emir veriyor onlar da evet efendim sepet efendim. Kiliseys bağlı üniversitelerde bizdekinin kaç katı akademik özerklik vardır allah bilir.
Benim bildiğim kadarıyla Türkiye'de yabancı öğrencilerin araştırma görevlisi olması vatandaşlığa geçmeden mümkün değil. Bu rekabet önünde bir engel.ABD,Almanya gibi ülkelerde her milliyetten asistana rastlamanız mümkünken,Türkiye'deki genetik çeşitlilik profesörlerin birinci ,ikinci,yedinci dereceden hısımlarıyla sınırlı.Havzalı'nın alamayacaksın tabi ulen sözüne katılıyorum.Yusuf Z. Özcan sonrası YÖK'ün yaptığı iyi şeyler var.ALES, not ortalaması ve yabancı dil koşulunu ağırlıklı olarak getirmesi rekabeti artırıcı bir faktör.(önceden minimum değerleri sağlamak yetiyordu ,şimdi belirleyici.)Vasat altı adayların seleksiyona uğraması kesinleşti en azından.Hocalar, oduna referans olsam alınır diyemiyor artık.2010'dan itibaren bütün üniversitelerde asistan kalitesi yükselecek diye düşünüyorum.Öğrenci kesimi uyandı,Ales kursları doldu.
No bey, 'alamayacaksin tabii'ye nicin katiliyorsunuz? Eger profesorlerin veya arastirma guruplarinin uzerinde bir performans baskisi olsa, bu bahsedilen kayirmalara engel olacak sebep de olur. Yapilan isi duzgun olmaya iten sebepler varken, istemedigi, beraber iyi calisamayacagi insani nicin alip yetistirsin adam? Bu islerde profesorlerin tiynet ve niyetlerine guvenemiyorsak bunu Ankara'dan bu sekilde kural koyarak duzeltmeye kalkmak ancak kismi cozum olur. Istenen durum hocanin kendisinin serbestce liyakatine ve ise uygunluguna gore ogrenci/asistan secmesi degil midir? Yanlis mi anliyorum? Hocalar berbatsa dediginiz sekilde, baska kurallar bulup atalim bunlari o islerden. (Olmaz tabii bu, laf olsun diye soyluyorum.)
BM bey,
İşe alınan bir asistan birlikte iyi çalışmak zorunda. Akademik geleceği yine danışmanının elinde.Birlikte çalışamamak nasıl mümkün olur bilemiyorum, bence zor. Öğrencinin hocanın başından aşağı mürekkep dökecek hali yok ya.Birlikte çalışmak deyince ben kadınla çalışamam veya erkekle çalışamam diyenler de çıkabilir.Hocalar atılabilse keşke,fakat atma işinde de siyasi parametreler devreye girebilir.Objektif kriterler de mümkün.Mesela hoca 3 saatlik dersi 2 saat yapıyorsa bu durumda yapılacak bir şeyler olmalı.
Yorum Gönder