IMF'nin kapısına kilit vurma zamanı geldi

Grafiklerin, sayıların, denklemlerin üstesinden gelme konusunda becerilerini kanıtlayan emekli bürokratlarımızın en basit hesabı yaparken bile çuvallamalarına ne demeliyiz ? Fatih Özatay'ın içeriği 'yeni bir çapa hiç fena olmazdı' şeklinde özetlenebilecek 4 Ekim 2007 tarihli Radikal'de çıkan yazısı maalesef bende böyle bir izlenim yarattı.

RAL programıyla IMF'nin Türkiye'ye açacağı kredi en fazla 5 milyar dolar. Türkiye çapında bir ülke için devede kulak. Merkez Bankası bu kadarcık dövizi piyasalardan nerdeyse 1 haftada temin edebiliyor. Şu günlerde TL enjeksiyonunu göze alsalar 5 değil 20 toplamaları içten bile değil. Bu kadar ucuza gidilir mi ya ?

Peki Fatih bey, IMF bu krediyi bize bedava mı veriyor ? Karşılık olarak TCMB'yi hangi boyutlardaki yükümlülükler altına sokmak istiyor ? Bizden özel kesimin yabancılara olan borçlarını garanti etmemiz talep ediliyor. Merkez Bankamızı sigorta firmasına dönüştürmeye kimin ne hakkı var ? Böyle bir sigoraya ihtiyaç duyanlar parasını basıp bu hizmeti kendi imkanlarıyla temin etsinler. Yok ücret ödemek istemiyorum diyenler risklerini de üstlenirler. Bu tür riskleri devletin üzerine yıkmak serbest piyasa ekonomisinin en temel kuralını ayaklar altına almak demektir. Bunu IMF bürokratları yapabilir. Hiç şaşırmam. ABD liberallerininin zaman zaman dile getirdikleri '' IMF'nin programlarıyla ülkeleri moral hazard'a yönelttiği ve küresel kapitalizmin sağlığını korumak için derhal kapatılması gerektiği'' söylemlerine hak vermemek elde değil.

Fiyaskoyla sonuçlanan bir dizi programdan sonra bütçe kısıtlarına ve reformlara ağırlık vermek zorunda bırakılan IMF'nin tekrar özüne dönmesini nasıl açıklamalıyız ? Komploculukla suçlanmak riskini göze alarak şunu iddia edeceğim: IMF krizsiz bir dünyada kendisini tarif etmekte zorlanıyor. Olmadık senaryolar üzerine böyle saçma sapan programlar üretiyorlar. Dünyanın bizim varlığımıza ihtiyacı var demeye getiriyorlar.

Fatih Özatay bu tür bir krediye 'layık görülen' ülkeleri sınıf atladıklarını iddia ediyor. Yalnızca kendine güveni olmayan üçüncü sınıf ülkeler bu tür bir krediye ihtiyaç duyarlar. Bu psikolojiyle zavallılar kulübünün daimi üyesi olmaktan kurtulamayız.

Üstelik enflasyon hedefine kitlenmiş bir Merkez Bankasının üzerine fazladan bagaj yüklemek, sık sık ağzımıza doladığımız 'kredibilite sorunu' yaratmayacak mı ? TCMB önüne döviz alım programı konarak ortalığa TL pompalamak zorunda bırakılacak. IMF bürokratları piyasaya sürülen TL'nin dolaylı da olsa ikinci piyasalara enjekte edildiğini ve sıkı para politikasıya çelişebileceğini görmeyecek kadar ahmak olabilir ama bize ne oluyor ya ?

Not: Piyasadan dolar almanın parasallaşmayla ne ilişki var demeyin lütfen. Fatih bey de hatırlayacaktır, 2001 Temmuz ayında yaptıkları döviz alım ihalelerini 'IMFnin kredilerinin hazineye aktarılması sürecinde ortaya çıkan likiditeyi çekmek' şeklinde açıklamışlardı. Demekki döviz satmak ne sonuç doğruyormuş ? Parayı sıkılaştırıyormuş. Peki döviz alımlarının yarattığı parasal gevşemeyi nasıl hallediyorlar ? Enflasyonla mücadelenin 2004'den bu yana aksamasının bir sebebi de piyasaların belki de bu yöntemle 'AŞIRI LİKİT' tutulmasıydı. Hem çuvalla ucuza TL sat, hem enflasyonla mücadele ettiğini iddia et.

Ahmet Çavuşoğlu

0 Yorum Var.: