Sakın AKP başarılı olmuş olmasın

Bugünkü Hurriyet'te Mehmet Yılmaz, 22 Temmuz'da seçim kararı alınmasından sonra yapılmış bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarını veriyor. Yapılan araştırmanın sonuçlarına göre seçim sonrası TBMM'ye girebilecek üç parti ve oy oranları şöyle imiş: AKP: Yüzde 41,3; CHP: Yüzde 13,6; ANAP-DYP: Yüzde 10,7.

Gördüğünüz gibi bu tablo AKP'nin oy oranının arttığını, CHP'ninkinin ise azaldığını gösteriyor. Fakat biz burada oy oranlarındaki bu değişime değil, Mehmet Yılmaz'ın bu tabloya ilişkin şu yorumuna dikkat çekmek istiyoruz:

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar    Sosyalizm Nedir

"Bu tablodan bir tek sonuç çıkarıyorum: Aradan geçen beş yıla yakın iktidar süresine rağmen AKP’nin oylarının artması, buna karşılık muhalefet partilerinin oylarının azalması, muhalefet partilerinin iktidarın yetersizliklerini halka anlatmakta başarısız olduğunu gösteriyor."

Öncelikle belirtelim ki bu yorumu yapan sadece Mehmet Yılmaz değil. Yaşadığımız son olaylar öncesinde yapılan anketlerde de benzer sonuçlar çıkıyor ve bu sonuçlara at gözlüğüyle bakan başkaları da benzeri yorumlar yapıyordu. Şurada bir örneğini görebileceğiniz gibi, bunlar, ekonomide herşey kötü gider iken (sakın rakamlar iyi görünüyor demeyin, onların hepsi hormonlu bilmiyor musunuz) AKP'nin nasıl anketlerden birinci parti olarak çıktığına akıl sır erdiremiyor ve suçu muhalefetin beceriksizliğine atıyordu.

Yahu Mehmet Bey, AKP'nin anketlerden birinci parti olarak çıkmasının nedeni sakın, sizin zannettiğinizin aksine, ekonomide başarılı olmuş olması olmasın. Hani diyorum şu yayınlanan rakamların gerçeği yansıtıyor olabileceğini de bir ihtimal olarak düşünseydiniz. Keşke biraz da tarihe bakıp iktidarda olan her partinin mutlaka oy kaybetmesinin gerekmediğini görebilseydiniz. Belki şaşıracaksınız ama iktidarları döneminde ekonomide başarılı olan partiler bir sonraki seçimden de zaferle çıkabiliyorlar, yaa.

Efendim, şimdi burada rakamları ortaya dökecek zamanım yok. Merak eden araştırıp kendisi bakar. Türkiye'nin ekonomik büyüme oranlarına ve de seçim sonuçlarına baktığımızda, sanılanın aksine, halkımızın pek de salak olmadığını görürüz. Türkiye'de seçmen ekonomide başarılı olmuş her iktidarı seçimde ödüllendirmiş, başarısız olana da cezayı kesmiştir. Ve yine istisnasız olarak tek başına iktidara gelen her parti ilk döneminde ekonomide başarılı olmuş ve girdiği seçimlerden ikinci dönemde de tek başına iktidarda kalmayı sürdürecek bir sonuçla çıkmıştır. Fakat maalesef, gerek kendi yanlışları gerekse Türkiye'de üniformalı ve üniformasız muhalefetin karşı siyasi görüşün uzun süreli bir iktidarına tahammülü olmaması nedeniyle, bu imkanı pek fazla değerlendirememiştir.

1950 yılında tek başına iktidara gelen DP, 1950-53 arasındaki parlak ekonomik performans sayesinde, 1954 seçimlerinden de tek başına iktidar olarak çıktı. İkinci dönemi o kadar başarılı geçmediği halde DP 1957 seçimlerini de kazandı. Fakat hepimizin bildiği gibi 1960 yılında askeri darbe ile devrildi ve de liderleri asıldı.

1965 seçimlerinde tek başına iktidara gelen AP, ekonomideki başarısı sayesinde, 1969 seçimlerinde de aynı başarıyı gösterdi. Fakat seçim sonrasında parti içinde bölünme meydana geldi. 12 Mart 1971 muhtırası ile ise Süleyman Bey şapkasını alıp gitti.

1983 seçimlerinde ANAP tek başına iktidara geldi. İlk döneminde ekonomide başarılı oldu. Bunun sayesinde 1987 seçimlerinden de tek başına iktidar olarak çıktı. Fakat ikinci döneminde ekonomide genelde durgunluk hakim olunca 1991'de iktidardan düştü.

Bu örneklere bakınca ben AKP'nin de ilk döneminde başarılı olacağını ta beş yıl önce öngörmüştüm (tabii o zamanlar blog yazarı falan olmadığım ve bu öngörümü kayda geçirmediğim için bu dediğimi kanıtlama imkanım yok). Bu öngörüm aynen gerçekleşti. Yine o zaman AKP'nin bir sonraki seçimlerden de tek başına iktidar olarak çıkacağını tahmin etmiştim. Galiba bu tahminim de gerçekleşecek. Fakat bu kez üniformalı ve üniformasız muhalefet önceki dönemlerdekine göre daha çabuk harekete geçtiği için bundan çok emin değilim. Şu anda bu seçimde ekonomi ikinci planda kaldı gibi görünüyor. Seçim artık demokrasi ile laiklik arasında bir refanduma dönüşecek gibi. Öyle sanıyorum ki şu anda seçmenler büyük bir iç muhasebe ile karşı karşıya. Bir tarafta önceki seçimde CHP'ye oy verip de bu seçimde sırf demokrasiyi savunmak adına AKP'ye oy vermeyi düşünenler var, bir tarafta da önceki seçimde AKP'ye oy verip de son olaylardan gözü korktuğu için bu kez muhalefet partilerine oy vermeyi düşünenler mevcut. Seçimin sonucunu bu oy kaymalarının boyutu belirleyecek. Ben yine de AKP'nin seçimden birinci parti olarak çıkacağını düşünüyorum. Fakat ondan sonra olabileceklerden de korkuyorum. Bu ülkenin böyle saçma sapan tartışmaların arasında sıkışıp kalmasına ve ekonomide bir atak yapma imkanının bir kez daha elinden alınmasına da doğrusu çok üzülüyorum.

18 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

"Bir tarafta önceki seçimde CHP'ye oy verip de bu seçimde sırf demokrasiyi savunmak adına AKP'ye oy vermeyi düşünenler var."
Böyle düşünenler vardır tabii. Bu seçim olmayan laikliği savunan laisistlerle , olmayan demokrasiyi savunan kesim arasında geçecek gibi görünüyor. Sırf demokrasiyi savunmak için AKP'ye oy vermek bana pek anlamlı gelmiyor, çünkü AKP'nin demokrasi konusunda samimi olduğuna inanmıyorum.

Adsız dedi ki...

Cok guzel bir yazi, kesinlikle katiliyorum.

Adsız dedi ki...

>>çünkü AKP'nin demokrasi konusunda samimi olduğuna inanmıyorum.<<

Demokrasi konusunda samimi olmadiklari icin bu kadar AB reformu gecirdiler herhalde.

-1 digg

Adsız dedi ki...

digg
Bu reformları niçin geçirdiler, 1. Piyasalar için, 2.TSK'nın etkinliğini kırmak için,.
Eğer yasa çıkarmak demokratlıksa DSP-MHP-ANAP da reformlar yaptı.İdamı kaldırdılar mesela. Bu tip uyum reformları AKP'nin kendi iradesi ve istenciyle değil, iktisadi ve siyasi koşullar öyle gerektirdiği için yapıldı.

ekodok dedi ki...

Doğrusu AKP'nin demokrasi konusunda samimi olup olmadığını bilmiyorum. Fakat bu son olaylar vesilesiyle diğerlerinin demokrasi konusunda samimi olmadığını açıkça gördüm. Ayrıca AKP demokrasi konusunda samimi olmasa ne değişir ki? Karşısında böyle sapına kadar laik bir ordu varken AKP'nin bu ülkenin rejimini nasıl değiştirebileceğini sanıyorsunuz? Türkiye'de siyasi rejim hükümetin ya da cumhurbaşkanlığının karşıt grupların eline geçmesiyle değil sadece ordunun ele geçirilmesi halinde değişir. Onun da pek mümkün olduğunu sanmıyorum. Ordumuz kolay kolay mevcut rejimi değiştirecek bir pozisyona gelmez. Fakat ordumuz demokrasiyi askına alma pozisyonuna neredeyse her 10 yılda bir geliyor. İşte ben bunun için laikliğin elden gitmesinden değil demokrasinin elden gitmesinden korkuyorum.

Adsız dedi ki...

Ismim digg degil, digg.com adli populer sitedeki oylama kavramini yansittim. Espri olsun diye.

Motivler ne olursa olsun, yapilanlara sonuclarina bakmak gerekir. TSK'nin etkisini kirmak gibi "iyi" bir seyin diger yan etkisi de, din devletinin gelmesini engellemek olmustur. Eger amaclari baska olsaydi, AB reformunu bastan yapmazlardi. Sizin kaybiniz her zaman otekinin kazanci anlamina gelmez. 3. akimin bir yan etkisi kimsenin kimsenin isine karismak/karistirmak istememesidir cunku insanlar/zevkler/kimlikler cesitlenir. Degirmen kovalayan ulusalcilar bunu hala anlamiyorlar. Burada onlari tamamen suclayamayiz cunku yuzyillik gelisimler Turkiye'de birkac yilda oluyor. Buna adapte olmak her yigidin harci degildir.

Adsız dedi ki...

AB amaç mı araç mı sorusu aklına geliyor? Kim AB üyeliğinin ulaşılabilir bir amaç olduğuna inanıyor ki? Siz gercekten inanıyor musunuz? Hem elde olmayan bir şey elden gider mi? (Fikret Başkaya bu soruyu laiklik için soruyor, ben demokrasiye uyarladım)

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=537626

Adsız dedi ki...

"Amac"'in ne oldugunu dogru gorebilirseniz, kendi sorunuzu cevaplamis olacaksiniz.

Adsız dedi ki...

Ben bu 3. akım kuramının yabancısıyım bilmiyorum. 1. Akımdan 3. akıma sıçrama olabilir mi?
(sanıım Toffler den bahsediyorsunuz)

Adsız dedi ki...

Tabii ki amaç toplumun mutluluğu ve isktikrarı olmalı :) ben ondan bahsetmiyorum.Sanırım soru net.

Özkan D. dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

Ben ordunun tehlike olarak gördüğü, AKP iktidarını ordunun iktidarına tercih ederim, ve ben ordumuza güvenirim, artık ülkeyi yönetmeye kalkmak gibi bir kötülüğü bize yapacaklarına ihtimal vermem..

(ordunun AKP iktidarını tehlike olarak gördüğünü neden düşünüyorum, çünkü etrafınıza bakın, AKP iktidara gelirse, darbe olur diyenlrein sayısı az mı? )

Adsız dedi ki...

Yazının ana fikrine genel olarak katılsamda, olaya girişiniz bence pek tutarlı değil... Ben sadece Özal'ın tek parti hükümetlerini hatırladığım için,en azından onu örnek gösterebilirim...
Anap'ın 87 yılındaki oyları(%45) 83 yılındaki oylarının(36) altında kalmıştır...Buna rağmen Özal'ın uydurduğu seçim sistemi sayesinde 87'de 83'den daha az oyla, daha fazla milletvekili çıkarmıştır...
AKP'nin 4,5 yıllık ekonomi politikasını bende başarılı buluyorum...Ancak başarıyı görebilmek için sürecin başıyla sonunu kıyaslamak gerektiğinden ve millet olarak biraz balık hafızalı, birazda "aha işte öyle yazıyor" cu olduğumuz için,bu gerçekliğin çok da fazla algılanmadığını düşünüyorum, bu artıyor gözüken oy oranlarını da; son gelişmelerle birlikte, AKP'de önceki iktidar partilerinde gözüken apaçık olumsuzlukların gözlenmemesinin yarattığı imaja, bağlamak daha mantıklı geliyor bana, bir de teşkilatlarını unutmamak lazım...her mahallede varlar nerdeyse...2,5 milyona yakın sadece seçimlerde görevlendirecekleri bir insan kaynağı oluşturabilmişler...

ekodok dedi ki...

Kurmay Bey,

Ben iktidardaki partilerin oy oranlarındaki değişime değil, iktidarlarını sürdürüp sürdüremediklerine baktım. Doğru, 1987 seçimlerinde ANAP'ın oy oranı gerilemişti ama yüzde 36 gibi çok ciddi oranda oy almıştı. Aynı yıl yapılan referandumla bütün eski kurtların (Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş) siyasete döndüğü bir seçimde ANAP'ın bu kadar oy alması da bence büyük başarıdır. ANAP 1983 seçimlerindeki yüzde 45'lik oyu karşısında doğru dürüst bir rakip yokken almıştı.

Sizin 1987 seçimlerini hatırlatmanız aklıma ne getirdi biliyor musunuz? Ecevit, o seçimde DSP barajın altında kalınca politikayı bırakmıştı. Ah, ah, keşke o zaman bıraktığıyla kalsaydı. Keşke bir daha dönüş yapmasaydı. Biliyorsunuz 1999 seçiminden sonra da Baykal politikayı bırakmıştı ama sonra geri döndü. Zaten başımıza ne geldiyse bu, siyasetçilerin zamanında politikadan çekilmeyi bilmemesinden geldi. Siyasette kan değişimini sağlayamadığımız için böyle uğraşıp duruyoruz.

Adsız dedi ki...

Mesut Bey'de donuyormus!!!

DomainCoupons.com dedi ki...

halkın %71 i akp yi laiklik için bir tehlike olarak gormuyor.Akşam 32.gunde ilginç anketler vardı..

Bulent arınç soyle demişti,
laikligin elden gidecegi yoktur.ancak statukocuların,demokrasi dusmanlarinin gucunun elinden gidecegi mutlaktır.
Savaş laik-anti laik savaşı degil bir güç savaşıdır.Gücü kaybetmemek için ellerinden ne geliyorsa sonuna kadar yapıyorlar.Ama halk bunu yemez.Birgün gücü kaybedecekler cunku tarihsel surece kimse karşı koyamaz.dunya bizim lehimize..

Bu ulkeyi 80 yıldır elit kesim diye tabir edilen kesim somurdu.bu duzen onlara çalışıyor.Laiklik kavramı onlara çalışıyor..istedigi gibi yorumluyorlar..
Şu anda öyle bir duzen varki %15-%30 luk bir kesim %70 e hakim oluyor onu eziyor.
Demokrasiyi Cogunlugun azınlıgı ezdigi için eleştirenler olur ama Turkiyede azınlık cogunlugu ezmektedir..
Senelerce asıl hakim olması gereken halk somuruldu.
Halk dışlandı,cunku o koyluydu,işçiydi..

Bu duzen bitecek..Halk iktidar olacak..

Adsız dedi ki...

Sayin Ekodok,

AKP ekonomik politikalari ile ulkeyi basaridan basariya kostururken, acaba diger gelismekte olan pazarlardaki (yani kerenin deyimi ile Emerging Markets) durum ne olmus? AKP'nin iktidarda oldugu donemde, ekonomik yapilari ile ayni kategoride sayilabilecek ulkelerde buyume oranlari ne idi, Turkiye'ninkinden yuksek mi, dusuk mu?

Yoksa bu ekonomilere Unakatin'in mukaddes elleri degdi?

Bilimselligin temelinde, icsel ve dissal dinamikleri dogru ayristirabilmek/anlayabilmek yatar. Yoksa ben de alirim uygun verileri, farzimahal, AKP iktidari ile Fenerbahce'nin futboldaki basarilarini aciklayiveririm.

ekodok dedi ki...

Kod isim bile vermeyerek kendini tanıtma zahmetine girmeyen Sayın Anonim,

Onları da bi zahmet siz araştırıp önümüze koyaydınız da biz de birşeyler öğrene idik. Biz burada soru sormaktan ziyade cevap bulmaya çalışıyoruz. Takdir edersiniz ki cevapları bulmak soruları sormaktan çok daha zordur. İş soru sormaya kalırsa biz binlercesini sormayı da biliriz, hiç şüpheniz olmasın.

Son beş yılda dünya ekonomisi çok iyiymiş de Türkiye ekonomisinin iyi olması da ondanmış. Yok ya... Siz gidin bir de Zimbabwe'ye bakın bakalım, dünya ekonomisi bu kadar iyi iken neden onların ekonomisi o kadar iyi değil acaba? Venezuella, petrol denizinde yüzdüğü halde neden 2002-2003 yıllarını krizde geçirdi? Yine Venezulla petrol gelirine rağmen neden hala çift haneli enflasyonla boğuşuyor acaba? Türkiye'nin üç adet krizi birden yaşadığı 1990-2001 arasında da bütün dünya resesyondaydı herhalde, öyle mi?

Şimdi kulağını aç da beni iyi dinle anonim kardeş. Senin iyi durumda olabilmen için çevre şartlarının da iyi olması elbette önemlidir. Ama eğer sende iş yok ise çevre şartları ne kadar iyi olsa boş, bir adım bile öteye gidemezsin. Aksine sen iyi yetişmiş biri isen çevre şartları olumsuz da olsa kendini kurtarırsın. Demem o ki dünya ekonomisinde işlerin iyi gitmesi son beş yılda elbette Türkiye'nin işine yaramıştır. Fakat bu, Türkiye'nin dünya ekonomisindeki bu olumlu ortamdan yararlanma becerisini göstermesi sayesinde olmuştur. Yoksa ortada bir armut piş ağzıma düş durumu yoktur. Bütçede disiplin sağlanmasa, enflasyonda düşüş olmasa, ekonomide istikrar sağlanmasa, AB ile üyelik görüşmeleri başlamasa, o ağzınıza sakız yaptığınız global likiditenin ne kadarı, hem de sıcak para olarak değil de doğrudan yatırım olarak, yurdumuza gelirdi acaba? Sen önce bana bunun cevabını ver de (bilimsel olarak ve içsel ve dışsal dinamikleri ayrıştırarak) ondan sonra tartışmaya devam edelim.