Bugünü anlayabilmek için geçmise bakalim.

Fischer’in ülkemizin ileri gelen iktisatçilariyla (Iktisat nedir) 2001 temmuzunda, Istanbul’da yaptigi toplantida ‘para kurulu’ hakkinda söylediklerini hatirliyor musunuz ? ‘Mezara girmekten farksiz’.Toplantiya katilanlar teyit edeceklerdir. Ayni günlerde, bizi ‘mezara sokacak’ olan bu formül bizzat Fischer tarafindan hükümete önerilmis. Inanilmaz ! Bu adamlar bizi önce kur çipasina sokup, daha sonra isler biraz kötüye gittiginde de serbest kura geçirttiler. Merkez Bankasinin kur tahahüdü varken serbest kura baliklama daldik, ülkede kan gövdeyi götürdü. Bize, böyle bir travma geçiren bir ülkeyi para kuruluna sokmayi düsünebilecek kadar ahmak olabildiklerine mi inandirmaya çalisiyorlar?

Sanirim Stanley hoca nedendir bilinmez ‘bazi detaylari’ atliyor. Bu kadar da salak olamazlar. En azindan bir kismi böyle olmamali. O dönemde para kurulunun tekrar gündeme gelisini hatirliyorum. Bazi köse yazarlari ‘durup dururken’ para kurulu hakkinde yazilar yazmaya baslamisti. Fischer Haziran ayinda ‘faizleriniz çok yüksek programi revize etmemiz gerekebilir’ diye ortaya çikivermisti. Bizler revizyonun boyutlarinin ne olabilecegini taahül etmeye çalisirken, isler rayindan tekrar çikmis, piyasalar allak bullak olmustu bile. Birileri çikip niye olan biteni bütün açikligiyla anlatmiyor ? Kanunlar mi elvermiyor ?

Sindirella Hikayesi  Tahvil Nedir  Gönüllü Çevreci Kuruluşlar  Çernobil Faciası  Türev Konu Anlatımı

Türkiye 2001 yilinda bir degil iki kere dibe vurdu. Birincisinin ne cari açikla, ne de anayasa kitapçiginin firlatilmasiyla iliskisi vardi. Içerden, disardan haberi duyan aktörlerin yarattigi firtinaydi. Ülkenin ikinci kez dibe vurmasi çok daha acili oldu. Telekom krizi dendi, ama iliskisinin olmadigi açik. Meger ‘baska bir kur sistemine’ geçme beklentisiymis. Bu krizler basbayagi ‘içerden’ sizan bilgilerle gerçeklesti. O bilgilere sahip olmayan birilerinin de ‘grafiklere’ bakarak krizleri öngörebilecegini düsünmek gülünç olur.

Bugün içinde bulundugumuz durumu dogru degerlendirebilmek, geçmiste olup biteni iyi analiz etmekten geçer. ‘Efendim cari açik kirilganlik yaratiyor’ gibi tekerlemelerle analizler yaparak, varsa karsi karsiya bulundugumuz tehlikelerin farkina varamayiz.

ahmet çavusoglu

15 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

sayın tuğrul,çavuşoğlu,barış ve ekonomix....biriniz beni aydınlatırsa sevineceğim(bedava bilgi almaya alıştırdınız bir kere).
türkçeden faiz kelimesini atsak ve yerine "risk primi"yada bu anlamda bir ifade koysak acaba mümkünmü. amacım gerek din gerek ekonomi merkezli tartışmalarda durmadan kullanılan bu "faiz" kavramının oldukça muğlak olmasından kaynaklanıyor.herkezin kafasında farklı bir şey beliriyor(farklı anlamlara referans ediyor), tam konuşarak anlaşağımızı zannederken konuşup konuşupta bir arpa boyu ilerleyememe noktasına geliyoruz. eğer teknik anlamda "riskin derecesini ölçen bir şey" ise bu faiz ( dediğim gibi bilmiyorum) "faizler niye yüksek" diye bağırmanın bir anlamı yok. en basitinden ekonomik anlamda risk barındıran-doğuran konuların üzerine gitmek, tıpkı trafikte yaptığımız gibi(trafik canavarı yaratıp bütün suçları onun üzerine yıkmak gibi)bir sanal faiz canavarı yaratıp onunla boğuşmaktan daha ewladır gibi . mesela g. urasın yazdığı bugünkü yazı harala güreleden başka bir şey değil...eğer yukarıda yanılmıyorsam
teşekkürler...
TKAT

Adsız dedi ki...

ya bence siz de maalesef boyle her kelimenin arkasnda derin manalar arayayim derken asil gelisen olaylari kacirmissiniz. bir kere sunu bilelim. parasi olan, bu ulkeye para getirenler, istedigi anda kafalarina estiginde geri donup cikma hakkina sahiptir. ya kendinizi bi yabanci fon yoneticisinin yerine koyun. ortalikta birsuru soylenti var, ulke karisik, dogru bilgiye ulasmak zor, neden tutasiniz ki paranizi burada?

parasi olan herkesin yapabilecegi alma satma islemlerini illegal gibi gosterip aa bunlar bizi cokertti bunlar bizi havaya ucurdu demek de bize ozgu ayri bisey. adamlarin yaptigina inanmiyosaniz, siz de onlarla yarisacak kadar paranizi ortaya koyarsiniz, kim kazanirsa onun dedigi olur.

Adsız dedi ki...

cari acigi cok buyuk olcude finanse eden sicak para ise ve bu sicak paranin ne zaman cikacagi belli degil ise bu risk degil midir? asil mesele cari acik vermek ya da vermemek degil, bunu daha az riskle finanse edebilmek ve surdurulebilir kilmak olsa gerek.

onceki yazilarinizdan birinde

"Kirilsak kirilsak nereden kirilabiliriz sorusunun yalniza tek bir cevap var: Devletin borçlarini yüksek faizle ve kisa vadelerle çevirmek zorunda kaldigimizda."
demistiniz.

"sicak para ancak bu durumda disari cikar" gibi bir dusunceyi dogru bulmuyorum. bizde hicbirsey olmasa bile baska ulkelerde yasanan krizler bile bizde kirilmaya sebep olabilir. 60 milyar dolarlik sicak paranin tamami size ait degilse o paranin hangi sartlar altinda cikip cikmayacagi hakkinda cok emin olmayin derim.

Ayrica
"Portföy yatirimlari, faizleri indirip vadeleri uzatarak hazinenin karsi karsi kaldigimiz riskleri artirmiyor tersine AZALTIYOR."
demistiniz.

risk azalirsa portfoy yatirimi girer, artarsa cikar; yani portfoy yatirimi kendisi riski belirlemez, risk ve verilen faiz orani portföy yatiriminin miktarini belirler diye dusunuyorum. ulkenin yapisal sorunlari, enflasyonun dizginlenememesi, yanlis politikalar vs. vs.. riski artirir. gelismekte olan ulkeler arasinda en cok reel faiz odeyen ulkeyiz. ulkemize guven duyuldugu icin gelmiyorlar, verdigimiz faiz o guvensizligi kapatabildigi icin geliyorlar. bu yuzden de bir calkanti oldugunda en cok etkilenen biz oluyoruz.
simdilik bu kadar.
saygilar, sevgiler...

Adsız dedi ki...

Bence bu konuda Junior haklı. Ahmet Bey de kendini biraz komplo teorilerine kaptırmış gibi. Öyle günü gününe olmasa da o dönemi ben de hatırlıyorum. Gerçekten de özellikle 2000 yılı ortasından sonra bir sürü söylenti havada uçuşmaya başlamıştı. Hatırlanacağı üzere, başlangıçta, sürünen kur uygulamasından 2001 ortasında çıkılması planlanmıştı. 2000 yılının ikinci yarısında, programın o zamana kadar dayanıp dayanmayacağı konusunda neredeyse toto oynanmaya başlamıştı. Orada temel sorun uygulanan programa kimsenin sahip çıkmamasıydı. Siyasetçiler zaten kendilerinden bekleneceği üzere olaya uzaktan bakmayı tercih ediyorlar, bir taraftan da programa olacak etkisine hiç aldırmadan popülist uygulamalara devam etmeye çalışıyorlardı. Valla hatırladığım kadarıyla Merkez Bankası da, 2001 sonrasında Serdengeçti yönetiminde gördüğümüz kadar inatçı bir biçimde, programa sahip çıkıyor görüntüsü vermiyordu (Tabii bu arada 2001 sonrasında program ilk olumlu sonuçlarını vermeye başlayana kadarki Derviş katkısını da unutmayalım). Eh, bence ortada bu kadar sahipsiz ve geleceği belirsiz bir istikrar programı uygulaması varken, öküzün altında buzağı aramamak lazım.

ahmet dedi ki...

Sayin TKAT,

Bence öneriniz oldukça makul.
Risk primi kisa vadede fazlaca dalgalaniyormus gibi gözüküyor. Ancak ortalama faizi (veya sizin deyiminizle riski) uzun dönemde düsürecek makro önlemler almaliyiz. Devletin borçlanma ihtiyacinin düsürülmesi, tasarruflari azaltan talep politikalarindan kaçinilmasi gibi.

Üretkenlik te önemli. Sosyal politikalarin üretkenligi düsürmesine izin vermemeliyiz. Aksi takdirde kullandigimiz kredileri geri ödemekte zorlaniriz, risk primi (faiz) artar. Kredi arzini azaltmamak için tasarruflarin yeterli seviyelerde olmasi gerekir. Erken emeklilik bir sorun, insanlara 20 sene prim ödetip, 30 sene maas verdigimizde yurtiçi tasarruflari yeterli seviyeye ulastiramassiniz. Böyle yaparak torunlarimizin ekmeginden çaliyoruz.

Bir de ihracatçilarimiz için TL'nin ucuz tutulmasi talebi var. Kimse ucuz tutulan bir para üzerinden düsük faizle tasarruf yapmaz. Yapmayinca da kredi maliyetleri düsmez. Rekabetçi kur hikayelerini yazanlar konuya bu açidan hiç bakmiyorlar. Onlara göre faizleri düsürebilmek için birikim gerekmez, merkez bankasi para basarak bu isi pekala yapabilir.

ahmet dedi ki...

Bu yazinin hangi cümlesinden parasi olanin yaptigi islemlerden sorumlu tutugum ve 'illegal'ilan ettigim hissine kapildin junior ?

Elbette senin de belirtigin gibi, insanlar kendi servetlerini/varliklarini korumak adina gösterdikleri çabalardan dolayi kinanamaz.

Su söylediklerinin benim yazimla hiç bir iliskisi olmamasina ragmen gösterdigin duyarliliktan dolayi seni tebrik ederim.

ahmet dedi ki...

Cüneyd bey,

Görülerinizi paylastiginiz için çok tesekkür ederim.

Imar bankasinin son günlerini ve dagittigi yüksek faizi hatirliyor musunuz ? Bankalar mevduat kaybettiklerinde faizlerini de yükseltmek zorunda kalirlar. Faiz onlar için bir maliyettir, yasayabilmeleri için mümkün olan en az seviyede tutmalari gerekir. Bunu 'tavuk mu yumurtadan çikar yoksa yumurta mi tavuktan' bilmecesine benzetebilirsiniz. Isterseniz söyle diyelim; yüksek faiz yeterince para toplayamadiginizin göstergesidir.

Ülkeleri, bankalara benzetebiliriz. Nasil çok sayida mudi ayni anda para çekmeye kalktiginda saglikli bir bankayi bile batirabilirse, sermaye kaçisi da bir ülkeyi sarsabilir. Ancak eger yatirilan paralari geri ödenmeyecegi beklentisi olusmamissa, durup dururken niye kaçip gitsinler ? Ödediginiz faiz vergilerinizle karsilanamayacak noktaya ulastiginda elbette (tek sebep degil). Bu tür ülkelerde sizin belirttiginiz türden söylentiler çikar, çalkantilar olur. Yükselen faiz (TKAT'in deyimiyle risk)sermayeyi kaçirir, kaçan sermaye faizleri (riskleri) daha da artirir. Kartopu misali yuvarlanip gideriz. 2001'de yasadigimiz da budur. Her ne sebepten olursa olsun faizlerin aniden tirmanmasi riskleri artirir, bizi kirilacagimiz noktaya yaklastirir.

Niye siki maliye politikalari uyguluyoruz ? Devletin borçlanma ihtiyacini azaltarak faizleri düsürmek ve vadeleri uzatmak için. Düsük faiz ve uzun vade ülkelerin ekonomilerini daha az kirilgan yapar. Eger yüksek faiz güvenligimizi artiriyor olsaydi, kendimizi zorlamanin anlami olur muydu ?

Faiz orani giren portföy yatirim miktariyla TERS orantilidir. Bir an bütün portföy yatirimlarinin buhar oldugunu düsünün. Ayni faiz oranlarini koruyabilir miyiz ?

Burada unutmamamiz gereken su: Biz sicak paranin hep sabit getirili mevduata yatirildigini düsünürüz. Halbuki bu sermayenin 'varliklari' da satin aldigi biliniyor. Varliklardan kasit; hisse senetleri, devletin veya özel sektörün borçlama kagitlari, hatta gayrimenkuller.. Varliklarinizin deger kaybetmesini istemessiniz. Halbuki yükselen faiz her zaman olmasa bile genelde varliklari assagi çeker. Bu da varlik yatirimi yapan 'sicak para'yi tedirgin edebilir.

Cevaplarim doyurucu oldu mu bilmiyorum. Genel hatlariyla farkli düsünmedigimizi saniyorum. Vurguladiginiz noktalar çok önemli. Tekrar tekrar tartismamiz gerekecek.

ahmet dedi ki...

Sayin Karaca,

Söylediklerinizle benim yazim arasinda baglanti kurmakta zorlandim. Ben kimi komplo düzenlemekle itham etmisim ?

ahmet dedi ki...

Daha açik ifadeyle kurdugum komplolarin öznesi kim veya ne ?

Adsız dedi ki...

Nasıl anlatayım ki? Yazınızın ilk üç paragrafı da olduğu gibi komplo teorisi kokuyor. Hepsini buraya alıntılayayım mı? Mesela "Bu adamlar bizi önce kur çipasina sokup, daha sonra isler biraz kötüye gittiginde de serbest kura geçirttiler. Merkez Bankasinin kur tahahüdü varken serbest kura baliklama daldik, ülkede kan gövdeyi götürdü. Bize, böyle bir travma geçiren bir ülkeyi para kuruluna sokmayi düsünebilecek kadar ahmak olabildiklerine mi inandirmaya çalisiyorlar?" cümleleri ne anlama geliyor? Ahmak demeyelim ama eğer IMF'nin tümüyle hatasız kullardan oluşan bir kurum olduğunu düşünüyorsak demek ki bunu Türkiye'nin başına gelecekleri bile bile yapmışlar. Eh, bu da bir komplo değil mi? İkinci paragrafa gelelim. "Sanirim Stanley hoca nedendir bilinmez ‘bazi detaylari’ atliyor." cümlesi neyi ima ediyor? Ya "Bazi köse yazarlari ‘durup dururken’ para kurulu hakkinde yazilar yazmaya baslamisti." cümlesine ne demeli? "Birileri çikip niye olan biteni bütün açikligiyla anlatmiyor ? Kanunlar mi elvermiyor ?" cümleleri de mi birşey ima etmiyor? Üçüncü paragraftaki "Bu krizler basbayagi ‘içerden’ sizan bilgilerle gerçeklesti. O bilgilere sahip olmayan birilerinin de ‘grafiklere’ bakarak krizleri öngörebilecegini düsünmek gülünç olur." cümleleri de komplo teorisi kokmuyor mu? Valla ben bu cümlelerden IMF'yi (ve bu kurumun arkasında kim varsa onları) Türkiye'ye karşı bir komplo düzenlemekle suçladığınız anlamını çıkardım. Türkiye'de böyle düşünen çok kişinin olduğunu da biliyorum. Eğer bu cümlelerden kastınız başka birşey ise açıkça yazın da anlayalım.

Adsız dedi ki...

Ahmet Bey ben de cevabiniz icin tesekkur ederim. Yaptiginiz yumurta tavuk benzetmesi hos olmus. Sunu eklemek istiyorum:
"Imar bankasinin son günlerini ve dagittigi yüksek faizi hatirliyor musunuz ?"
demistiniz. Biz de en cok faizi odeyen ulke oldugumuza gore kendimizi Imar Bankasina benzetebiliriz.
Sizce o gunlerde Imar Bankasi yoneticilerinin verdikleri yuksek faizle topladiklari paralara bakip ve akabinde "bu paralar olmasa faizleri daha yuksek tutmamiz gerekirdi" deyip o mevduatin sahiplerine mutesekkir olmalari mantikli olur muydu? Sonucta o paralari verenler o bankanin/ulkenin riskini ve verdigi faizi hesap edip kendi menfaatleri bunu gerektirdigi icin paralarini oraya tevdi etmislerdir. Riskler artinca paralarini alip gideceklerdir. Kacan sermaye zaten risk arttigi icin; verilen faizin artik kendi riskini karsilamadigini dusundugu icin kacmaktadir. Yani "sermayenin kacmasi" riski artiran birsey degil, faizleri mevcut risklerin gerektirdigi noktaya tasimanin bir aracidir diye dusunuyorum.
Saygilar..

Adsız dedi ki...

cüneyt yasin demişki:"Sizce o gunlerde Imar Bankasi yoneticilerinin verdikleri yuksek faizle topladiklari paralara bakip ve akabinde "bu paralar olmasa faizleri daha yuksek tutmamiz gerekirdi" deyip o mevduatin sahiplerine mutesekkir olmalari mantikli olur muydu? Sonucta o paralari verenler o bankanin/ulkenin riskini ve verdigi faizi hesap edip kendi menfaatleri bunu gerektirdigi icin paralarini oraya tevdi etmislerdir. Riskler artinca paralarini alip gideceklerdir. Kacan sermaye zaten risk arttigi icin; verilen faizin artik kendi riskini karsilamadigini dusundugu icin kacmaktadir. Yani "sermayenin kacmasi" riski artiran birsey degil, faizleri mevcut risklerin gerektirdigi noktaya tasimanin bir aracidir diye dusunuyorum."

neden türkçede "faiz kelimesini atıp "risk" veya verilen faiz oranı için "risk primi" demenin yararlı olacağının bir göstergesi. bir çok cümle bir demet totolojiden başka bir şey ifade etmiyor.(isterseniz kelimeleri değiştirip bir daha okuyun)
biz toplum olarak kavram karmaşasında riskleri artırıp faizleri düşürüyormyuz ne,yoksa yoksa faizleride yükseltiyoruzda daha az riskli faiz kazançlarına mı yöneliyoruz. boğuldum yardım edin!
TKTA
TKTA

Adsız dedi ki...

cüneyt yasin demişki:"Sizce o gunlerde Imar Bankasi yoneticilerinin verdikleri yuksek faizle topladiklari paralara bakip ve akabinde "bu paralar olmasa faizleri daha yuksek tutmamiz gerekirdi" deyip o mevduatin sahiplerine mutesekkir olmalari mantikli olur muydu? Sonucta o paralari verenler o bankanin/ulkenin riskini ve verdigi faizi hesap edip kendi menfaatleri bunu gerektirdigi icin paralarini oraya tevdi etmislerdir. Riskler artinca paralarini alip gideceklerdir. Kacan sermaye zaten risk arttigi icin; verilen faizin artik kendi riskini karsilamadigini dusundugu icin kacmaktadir. Yani "sermayenin kacmasi" riski artiran birsey degil, faizleri mevcut risklerin gerektirdigi noktaya tasimanin bir aracidir diye dusunuyorum."

neden türkçede "faiz kelimesini atıp "risk" veya verilen faiz oranı için "risk primi" demenin yararlı olacağının bir göstergesi. bir çok cümle bir demet totolojiden başka bir şey ifade etmiyor.(isterseniz kelimeleri değiştirip bir daha okuyun)
biz toplum olarak kavram karmaşasında riskleri artırıp faizleri düşürüyormyuz ne,yoksa yoksa faizleride yükseltiyoruzda daha az riskli faiz kazançlarına mı yöneliyoruz. boğuldum yardım edin!
TKTA
TKTA

ahmet dedi ki...

Sayin Karaca,

Eger 'ABD IMF i kullanarak Türkiyeyi 70 parçaya bölmek istedi' gibi bir cümle sarfetmis olsaydim; bu bir komplo teorisi, ben de komplocu olurdum.
Sözlükte komplo sözcünün karsiligi 'Bir kimseye, bir kurulusa karşı toplu olarak alınan gizli karar, gizli düzen'. Sizin aktardiginiz bu paragraflardan IMF'in Türkiye'ye karsi gizli planlar yaptigi sonucu çikmaz.

Herseyden önce komplocularin niyetlerinin kötü, kafalarinin da çalisiyor olmasi gerekir. Habuki bu yazimda IMF'i (özelde Fischer'i) iyi niyetli fakat beceriksiz buluyorum. Ancak basitçe 'geri zekalilar' demek istemedigim için 'gerçegin yalnizca bir kisminin' aktarilmis olmasini diliyorum.

Fischer aslinda 'siz türkler para kurulunu kabul etmeyecek kadar akillisiniz' demeye getiriyor. Ancak para kurulunun bizim önümüze nasil kondugunu bilmiyoruz. belki de seçilmesi imkansiz sartlarla veya 'kuru konntrol edelim' taleplerine karsi kondu (hatirlarsiniz o dönemde öngörülebilir kur tartismasi vardi). Ancak bunlar sonuçta senaryo. Olaylara dogrudan sahit olanlarin konusmasini bundan istedim.

Her durumda Temmuz krizine kur sisteminin degistirilmesi söylemleri yüzünden girdigimiz açik. Mevcut bilgilerimize dayanarak Temmuz krizinin temel sorumlusunun Şubat'ta oldugu gibi IMF'in (özelde Fischer'in) oldugunu düsünüyorum.

Kasim ayinda IMF'in Türkiye'ye serbest kura geçmeyi önderdigini bilseydim tasarruflarimin yarisini dolara yarisini repoya yatirirdim hiç süphesiz. Böyle bir 'bilgi'nin hem bizim tarafimizda hemde IMF tarafinda iki ay boyunca saklanmasi mümkün mü ? Anayasa kitapçiginin firlamasinin üzerinden daha iki saat geçmeden silahlara davranilmasini baska nasil açiklayabiliriz ? Grafiklerden bu tür seyler çikmaz derken bunu kastediyordum. (Akat, Egilmez ve Gökçe'yi, 'niye krizi göremediniz' diye hiç bir zaman suçlamadim)

Para kurulu fantazisi 'Keynesyen köklerinden' kurtulamayan Fischer'in dünyanin basina ördügü çoraptir (büyük ölçüde). 1994 yilinda da önermis, biz yine reddetmistik diye hatirliyorum (gördügünüz gibi arkadaslar, kendimizi o kadar da küçümsemeyelim). Tarihlere lütfen dikkat ediniz. Hatirlasaniz Fischer krizden hemen önce aniden 'ya para kurulu, ya serbest kur, bunlarin arasi olmaz' diye bir söylemle çikmisti. 'peki Türkiye'ye ne olacak' gibi sorulara üstü kapali cevaplar vermisti. Lütfen biraz düsünün arkadaslar. Bizimle Ocak 2000'de programa basladiklarinda demekki bu bu bilgiye sahip degildi. Bu çapta 'bilimsel hipotez' gelistirmek için 10 ay biraz fazla kisa degil mi ? 2000'e gelene kadar elinizde yeterince veri yoktuda on ayda mi olgular inkar edilemez sekilde karsimiza çikti ? Çocuk oyuncagimi bu is ? Elbette bizimkiler daha on ay önce verdikleri tahahütlerin arkasinda durmak için direteceklerdi. Kim olsa farkli davranamazdi. Ayrica IMF'in de arkamizda durmasi gerekirdi ve kafalari karisik olmasaydi bunu yapabilecek güce de sahiptiler. Sonuçta serbest kura gidiyorduk. Dogru. Bastan birden geçmek daha akillica olabilirdi. Ancak bir kez girdikten sonra bu 'yanlis' yoldan çikmak çok daha büyük bir 'yanlis'ti.

Aslinda ben sunu söylemek istiyorum: 2001 krizi 'cari islemler açigi' krizi degildir. Bu tamamen çok kötü sekilde yönlendirilmis 'kur rejimi degitirme' krizidir. Inanin, daha kötüsü basimiza gelemezdi. Bugün geçmiste yasanana benzer bir krizin çikamayacagini söylerken 'iyimser' olmadigimi göstermek istemistim.

ahmet çavusoglu

ahmet dedi ki...

Haklisiniz. 'faizi ne olusa olsun parami geri alabilirim' diye düsünenler için faiz 'yalnizca' sonuçtur diyebiliriz. Ancak bazilari da 'bu faizle aldigi borcu nasil geri ödeyecek' diye düsünüyor. O zaman sermaye kaçisi yüksek faizin SONUCUDUR seklinde de bakabiliriz. Ayna simetrisi. Birisi dogru olmasaydi, digeri de olamazdi.

Sizinle tartismak çok zevkliydi.

saygilarimla
ahmet çavusoglu