Akademi vs. Piyasa

Uzunca sayılabilecek bir aradan sonra (gerçi pek sabbatical sayılmaz, ekonomi birilerinin morallerini bozarken ben de güney sahillerinde biraz moral depoladım) ağır aksak sürdürdüğüm yazılarıma geri dönüyorum. Güzelim ülkemde internetten kısmen uzak kalsam da ülke gündeminden ve son günlerde olanlardan ayrı kalmak mümkün değildi tabi ki. Finansal dalgalanma ortalığı kasıp kavururken birilerinin “bak ben dememiş miydim”, birilerinin “krizdir kriz” diğerlerinin “yok, kedidir kedi” demeleri pek sürpriz sayılmaz. Şu anda da kimileri olan biteni anlamaya çalışırken, kimilerinin de buna ihtiyacı yok “ben zaten biliyorum/biliyordum” demekle meşguller. Hep beraber bir eğitimden geçiyoruz. Neyse... Piyasalarda olan bitenler, yarın ne olur konularına girmeden önce, bu yazıyı uzun süredir cevap bekleyen bir itiraza ayıracağım. Yazdıklarımın da sadece münferit bir karşılık olmayacağını düşündüğüm için ayrı bir başlık halinde koymayı uygun gördüm. Muhtemelen sıkıcı bulanlar ya da polemik peşinde olduğumu düşünenler, siteyi babamın malı gibi kullanmamı eleştirenler çıkacaktır. Onlardan peşin peşin özür diliyorum.

İtirazın tam metnini (linkini verdiğim için) buraya kopyalamıyorum. Konu da şu bizi elaleme meşhur eden (D. Gökçe’ye teşekkürler) Trabzonspor-GDP meselesi.

İtiraz “egeconomist” (ege isminde bir ekonomist mi egeli bir komünist mi, tam neyi çağrıştırdığını anlayamadım) ismi ile yazan birinden geliyor. Verdiği linke tıkladım ama blog’u henüz aktif değil sanırım. Ege, öncelikle Erinç Yeldan’a saygısızlık ettiğimizi düşünüyor, onun modelini ‘ti’ye almamıza bozulmuş anlaşılan. “öncelikle Erinç Yeldanın bu ülkenin yetiştirdiği en önemli akademisyenlerden, iktisatçılardan (Iktisat nedir) biri olduğundan bahsetmişsiniz (samimi olduğunuzu varsayıyorum)sonra da "safsata, sayın Yeldan da söylese, Başbakan da söylese, ben de söylesem safsatadır" diyosunuz.” diyerek tutarsız olduğumuzu ima ediyor sonra da “eğer bir insan safsata söylüyorsa, zaten ülkenin yetiştirdiği en önemli akademisyenlerden, iktisatçılardan yakıştırmasını alamaz, bunu unutmayın..önce güzellik olsun, sonra vur yere..olmaz bu..” diyerek tepkisini ortaya koyuyor.

Şimdi ben önce temel prensibimi tekrar edeyim, umarım bu sefer daha anlaşılır olur: Kişilerin sıfatı söylediklerinin doğru ve yanlışlığı üzerinde belirleyici değildir. Aksi durumlar bizi dogma’lara götürür, ki kabulü mümkün değildir. Dolayısıyla Erinç Yeldan’ın akademik yetkinliği onun yanlış şeyler söylüyor olmasına engel değildir. Bu sadece sayın Yeldan için değil, Muhammed için de, Atatürk için de, Einstein için de geçerlidir. Eğer yanlış bir şey söylenmişse, ya da iddia edilmişse, söyleyen kim olursa olsun yanlıştır. Einstein’in da bir yanlışını bulursam onu da eleştiririm, ama ilgi alanıma girmiyor(!).

Swap Nedir    Deflasyon Nedir    Bono Nedir?    Reeskont Nedir    Ekonomi Nedir    Enflasyon Nedir

Sanırım burada açmamız gereken asıl konu akademik etkinlik ve yetkinlik meselesi. Akademi camiası için en sık yapılan eleştirilerden biri “fildişi kule” meselesidir. Teorik olarak çok ince detaylara kadar herhangi bir konuya hakim olabilirsiniz, bir çok akademik “paper” yayınlamış olabilirsiniz, ancak bu sizin reel dünyayı doğru olarak algıladığınızı garanti etmez. Çok basit bir örnek vermek gerekirse, okulda yüksek not alanlar iş hayatında başarılı olacaklar, düşük ortalama ile mezun olanlar sürünecekler diye bir kural yoktur. Tam tersi örnekler de mümkündür, olmuştur, olacaktır. Bir de “publish or perish” durumu vardır ki ülkem üniversitelerinde (özellikle Boğaziçi, Bilkent, ODTÜ gibilerinde) bu vakıa bir fetiş ve mastürbasyon halini almıştır. Sanılanın aksine, akademik makaleler doğruluğundan dolayı değil, değişik bir bakış açısı getirdiği, yeniliklere olanak verdiği için önemlidir. Şaka gibi olacak ama “akademik makalelerde iddia edilen tezlerin çoğunluğunun yanlış olduğunu” ortaya koyan “akademik” bir makaleye de rastlamak mümkündür.

Sayın Erinç Yeldan’ın akademik yetkinliği, değerli ve önemli bir akademisyen olması akademik fildişi kulenin kendi kendini olumlayan bir takım kural ve prosedürleri ile açıklanabilir. Yoksa onun her söylediğinin doğru, her iddia ettiğinin su götürmez gerçek olduğunu garanti etmez. Onun 2001 krizi sonrası Türkiye ekonomisinde olan dönüşümü anlamamış, yeniden yapılanmayı görememiş olması, ekonomi rekor hızla büyüyüp istihdam yaratırken “Türkiye bir sonraki Arjantin mi?” diye saçma sapan tezler ortaya atması yukarıda söylediklerimin, Sayın Yeldan’ın reel dünyada olanları göremediğinin, ya da ideolojik bagajı nedeniyle görmek istemediğinin ispatıdır.

Ekonomi sayısal özellikler barındırsa da sosyal bir bilimdir. Dolayısı ile herkes kolayca üzerine konuşabilir, herkesin bir fikri vardır. Bizim yapmaya çalıştığımız şey, ortalıkta dolaşan çarpıklıklara dikkat çekmek, sapla samanı birbirinden ayırmaya çalışmaktan öte bir şey değildir. Sayın Yeldan’a ekonomi öğretmek haddimize değil. Ama onun “bilinçli cahillik” olarak adlandırabileceğimiz saçmalıklarına tepki göstermemizden daha doğal bir şey olamaz. Sayın Yeldan’dan daha kıdemli bir akademisyen ve ekonomist olduğuna inandığım Paul Krugman’dan bir alıntıyla bu bahsi kapatıyorum:

Economists often make bad predictions. But it is one thing to fail to predict something hardly anyone else predicts: Most economists didn’t see the stagflation of the 1970s coming, but who did? It is something quite different to make a firm prediction, deeply rooted in your ideology – a prediction that is totally at odds what mainstream economists say, and accompanied by frequent denunciations of those who disagree with you as knaves and fools – and then to get it completely wrong while the mainstream gets it mostly right.” The Accidental Theorist, Paul Krugman, p.50

Gelelim sıcak para-büyüme ilişkisi konusundaki itirazlara. Sayın egeconomist, altini (altın yorumları) çizeyim: sıcak para ile ekonomik büyüme arasında bir ilişki olduğunu iddia etmek ayrı şeydir, büyümenin tamamen sıcak paradan kaynaklandığını iddia etmek ayrı şeydir. Bir şeyin analizini yapmak ayrı şeydir, işine gelen verileri ideolojik görüşlerini olumlamak için kullanmak ayrı şeydir. “iktisatçının görevi araştırmaktır, verileri derleyip toplayıp analiz etmektir, ona göre de yorum yapmaktır” demişsiniz, hoş demişsiniz. Peki ya yorumu peşin peşin toplayıp veri toplama işine ne dersiniz?

Sonra da eklemişsiniz: “iyi hoş türkiyedeki verilerin doğruluğundan da şüphe duymamak akıl dışı olur, baksanıza habire %7-8-9 büyüyüp duruyoruz”. Bana “daha güvenilir” bulduğunuz verileri nereden derleyip topladığınızı söyleseniz de ben de faydalansam?

Son olarak, sayın “Ege’li komünist” arkadaşım, “muhasır medeniyet” değil, doğrusu “muasır medeniyet” olacak. Ya da siz en iyisi “çağdaş uygarlık” deyiniz, daha uygun düşer. Bir de, (alınmayın ama) birilerinin ota bota peygamberi falan karıştırdığı gibi her şeye Atatürk’ü alet etmesek? Atatürk öldüğünde ortada ne AB vardı ne ulusal bağımsızlık. Avrupa o sıralarda faşizmin girdabında inim inim inliyordu. Tıpkı bugün bizim inlediğimiz gibi.

2 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

İlginç bir yazı olmuş... Malesef çou ekonimst geçinen yazar ve akademist olaylara populist ve ideolojik bir gözlemle bakıyor :(

Adsız dedi ki...

Arkadaşım benim, bak sana şunu net söliyim ben ne egeliyim ne de komünistim: bu bir..diğer taraftan ben Erinç Yeldan ı da körü körüne savunmadım..senin de dediğin gibi onun ağzından çıkan herşey kabul görcek veya doğru olcak değil, ben böle bişeyi de ima etmedim ama sen öyle anlamışsın..ha iktisadi olarak fikirkler uyuşur uyuşmaz o ayrı, ama ben bi yorumcunun yazdığı gibi olaylara ideolojik veya popülist bakan biri de değilim..ya da öyle olmadığımı iddia etsem kaç yazar ki; siz zaten görmek istediğiniz gibi görmüşsünüz..
eğer açıkça belirtmem gerekirse söyliyim; ben iktisadi olarak kalkınmacı devlet modelini (ulusal iktisat politikalarını) savunurum, ne komünizminden bahsediyosun sen dalga mı geçiyosun :) siz buna devlet kapitlazimi de diyebilirsiniz ve aksine senin gibi liberallerin (!) faşist diye tabir edebileceği bir insanım...size göre herkes faşist tabi..neden!tabi bir cümlende Atatürk'ten bahset, vatan de millet de, aha da işte o zaman faşistsindir..Bİ de laf olsun diye kalkmış yok "muasır" değil de "muhasır" olacakmış...HAdi ordan git kendinle eğlen sen..yazık sana takıldığın şeye bak :) ..
Neyse Bir gün öğreneceksiniz; gevurun ekmeğini yiyen gün gelir gevurun kılıcını da sallar...
VE şu güvenilir veri olayına değineyim, ben Türkiye de verilerin güvenilir olmadığını söyliyorum, yani en azından iktisadi analiz yaparken bunu da dikkate alarak yapmak gerekir diyorum..yoksa ben de senin gibi doğru verilerin nerde bulunduğu konusunda cahilim ! ben analiz yaparken "ceteris paribus" derim ! bunu bilirmisin...bu iktisadın temelidir..yani burda bu koşullarda yapabileceğim şey "verilerin doğru oldu varsayımı altında" diyerek birtakım sonuçlar ileri sürmektir..Ama kesinlikle körü körüne inanmak değil..Son olarak şunu söyliyim ve biraz düşün:
"VERİLERE BUKADAR İŞKENCE EDERSEN, İTİRAF EDERLER !"