Marksizim nedir? Marksist kime denir?

Sosyal bilimleri, ve dolayisi ile ekonomi bilimininde gundemini gectigimiz yuzyil boyunca mesgul eden, ve hala da tartisma konusu olan bir soru bu: Marksizim nedir? Markisist kime denir?

Oncelikle Karl Marx ve Engels' i tanitarak bu sorularin cevabini EkonomiTurk blog okuyucularinin bagimsizca bulmasini istiyorum. Karl Marx, Alman filozof, tarihci, sosyolog, edebiyat elestirmeni etc. Listeyi uzatmak mumkun. Almanya'da dindar Yahudi bir aileye mensup olmasina karsin, Hristiyan olarak yetistirilmistir. Yasami boyunca zitliklarin insani oldu. Kendisi burjuva bir ailede yetismesine karsin, hayati burjuva sinifine karsi savasmakla gecti. Hayatinin buyuk bir kismini sikinti ve yokluklarla gecirdi. Erkek cocuklarini besin yetersizliginden, iki kizini ise intahar etmeleri dolayisi ile kaybetti. En buyuk gecim kaynagi esinin ve kendi ailesinden kalan miraslar ve Engels' in ona maddi olarak yaptigi yardimlar olmustur. Hatta oyledir ki, unlu eseri Capital'in son iki ciltini Marx'in olumunden sonra Engels' tamamlamis, hatta onun cenaze torenini bile kendisi duzenlemistir.

Universite hayati boyunca, aslinda tum yasami boyunca bir is sahibi olup, ailesini gecindirmektense, kendisini yogun bir sekilde arastirma ve okumaya adamistir. Birden fazla dil bilmektedir. Gencliginde silah tasidigi icin tutuklanmis, yaptigi kabadayiliklar neticesinde hapse dahi girmistir. Arkadaslari arasinda dahi ve guclu fikirli biri olarak taninmistir.

Marx ozellikle Alman filozof Hegel'den etkilenmesi ile "dialektik materyalismi" gelistirmis, kisaca aciklamak gerekirse butun gelisimlerin catismadan dogacagina inanmistir. Marx icin, Kapitalizmi, feodalitenin(anti-tez) ve koleligin(tez) sentezi olarak gelismistir. Ve kapitalizm'in kendisi bir "tez" olmustur. Iste simdi de Sosyalizm, ona karsi bir anti-tezdir ve bir gun Marksizm tez olacaktir. Bu donusumun kacinilmaz oldugunu dusunmus ve bunun olmasi icin butun dunyadaki isci sinifinin sermaye'ye karsi birlesmelerini duslemistir.

Paris'te Engels' ile tanismistir. Bu ilginc arkadasliklari hayat boyu surmustur. Engels', Alman sanayici bir babanin cocugudur. Babasinin tekstil fabrikalarinin birini basari ile isletmistir, ama tarih kayitlarinda o fabrikanin iscilerinin imkanlarini iyilestirdigine dair bir kayit yoktur. Engels' Marx'i iki yonden etkilemistir: birincisi kendi zenginligi ile Marx'i yillar boyunca subvanse etmistir. Ikinci nokta ise, Marx'i politik ekonomiye yonelmesi konusunda etkilemistir.

Ilginc bir tezat olarak soylemek istiyorum, her ne kadar iscilerin haklari icin burjuva karsiti bir hareketi savunmus olsada, Marx hayatinin son otuz yilini o zamanlarda dunyanin en buyuk burjuva sehirlerinden biri olan Londra'da arastirma ve okumaya harcamistir. Karsisina cikan is firsatlarini cogunu degerlendirmemistir, gecimini saglamak icin cocuklarinin elbiselerini bile satmak zorunda kaldigi zamanlar olmustur. Londra'daki ilk alti-yedi yildan sonra Engels'den ve esinin ailesinden gelen paralar ile daha luks bir semte tasinmis, ve cok elestirdigi burjuva hayatinin bir benzerini surdurmustur. Karisi ile beraber partiler vermis, sayfiye yerlerinde tatillerini gecirmistir. Hatta Londra borsasinda yatirimlar yapmaya baslamistir! Evet, cok ilginc bir ayrinti degil mi? Hatta oyle zamanlar olmustur ki, Marx Amerikan ve Ingiliz sirketlerinin kagitlari ile ciddi manada paralar kazanmis ve bir seferinde Engels' e sunlari yazmistir: "Zeka kivrakligi ve biraz para ile Londra'da buyuk paralar kazanmanin zamani artik gelmistir". Hayatinin temel felsefesini sermaye dusmanligi uzerinde oturtmus birisi icin cok ilginc bir davranis. Gece ile gunduz gibi. Zaten yazinin basinda da belirttigimiz gibi Marx'in hayatinda bu tezatlar cok gorulmektedir.

Marx, isci sinifinin sermaye sahipleri tarafindan somuruldugunu, kapitalizmde dizayn hatasi oldugunu ve dogasi geregi krizlere girmesinin kacinilmaz oldugunu soylemistir. Bir urun icin harcanilan isciligin, o urunun degerinin belirlenmesindeki tek nokta oldugunu vurgulamistir. Yani bu mantik sirasi ile, sermaye sahibinin elde ettigi kar miktarini, iscinin degerindeki uretim fazlasi oldugunu soyler ve bu nedenle iscilerin somuruldugunu anlatir. O nedenle sermayenin isciyi daha cok somurmek icin calisma saatlerini ve gunlerini haksizca uzattigini soyler.

Marx'in The Communist Manifesto'da vurguladigi 10 temel noktadan bazilarina yaziya son vermeden once incelersek sunlari goruruz: Butun ozel mulkler kamuya terk edilmelidir. Peki butun ozel mulkler kamuya devredildiginde bireylerin en temel ihtiyaci olan guvenlik ve ozgurluk arayisini nasil karsilayacaksiniz? Sonucta kamunun bunu bireyden daha iyi saglayacagindan nasil bu kadar emin olabilirsiniz?

Butun miras haklarinin terk edilmesi gerektigini istemektedir. Zaten ozel mulkiyet olmadigi icin bunun olmasi dogaldir diyebilirsiniz, ama benim sormak istedigim soru su, hayatinin buyuk bir kismini miras gelirleri ile yasayan bir dusunur, bir lider, bunun tam tersini kendisini takip eden insanlardan neden ister? Yani iyi bir lider, sozleri ile degil, yasantisi ve yaptiklari ile takip edilendir.

Karar verici organlarin merkezilestirilmesi: Yani belki de Marx hayati boyunca kucukte olsa bir isletme yonetseydi, karar almanin karmasik yapisini yada karar alicilar(CEO-ust yonetim) ile o karari uygulayicilar(ilk kademe calisanlar) arasindaki mesafenin artmasi ile islerin nasil karmasiklastigini yasasaydi belki de merkezi planlamanin bu kadar kuvvetli savunucusu olmayabilirdi. Moskova'da ki merkezi yonetimin isi gucu yok, St.Petersburg'daki tuvalet kagidi tuketimini hesaplayip zaten kit olan kaynaklarin en optimal dagilimini piyasadan daha iyi mi yapacaktir? Sonucta merkezdekilerin sermaye yerine halki somurmeyecegini kim garanti edebilir? Eskiden sermayenin somurusu olarak gorulen seyler -kar gibi, kira gibi- daha sonra merkezi karar alicilar, yani ust duzey politikacilara bir sekilde rusvet olarak geri donmez mi?

Yazimi eski bir Hint atasozu ile bitirmek istiyorum: Kobraya kobra'da desen, bay kobra'da desen yine seni isirir.

10 Yorum Var.:

Emin Tolga Akgoz dedi ki...

Güzel bir yazı olmuş. Yalnız Marx'ın burjuva sınıfına ve kapitalizm'e bakış açışıyla ilgili bir iki şey eklemek istiyorum.

Marx kapitalizmi ve burjuva sınıfını mücadele edilmesi gereken bir sınıftan çok, kendi iç dinamikleri gereği kendi sonunu hazırlayacak bir sistem ve o sistemin egemen sınıfı olarak görüyordu demek bence daha doğru olur.

Komunist Manifesto'dan:

"The development of Modern Industry, therefore, cuts from under its feet the very foundation on which the bourgeoisie produces and appropriates products. What the bourgeoisie therefore produces, above all, are its own grave-diggers. Its fall and the victory of the proletariat are equally inevitable."

Ek olarak, burjuva sınıfının sömürü yoluyla zenginleştiğini iddia etse de üretime katkılarının kendisi de farkındaydı.

"The bourgeoisie, during its rule of scarce one hundred years,
has created more massive and more colossal productive forces
than have all preceding generations together."

Burjuva sınıfını, feodaliteyi ortadan kaldırmasıyla devrimci buluyor(bkz: Fransız Devrimi) ve bu sefer kendisinin benzer yöntemlerle ortadan kaldırılacağından bahsediyordu:

"The weapons with which the bourgeoisie felled feudalism to the ground are now turned against the bourgeoisie itself."

Sosyalizm'i de Komunizm'e geçişte bir ara dönem olarak görüyordu. Ancak yazıda yazıldığı gibi bu iki dönemin pratik olarak vaat ettiklerini nasıl gerçekleştiriceğiyle ilgili elinde pek ikna edici bir delil yoktu. Zaten sonra gerçekleşen sosyalizm denemeleri de problemleri ortaya çıkardı.

Son olarak, Marx'ın yaşadığı dönemde Avrupa'da çalışma saatlerinin, çocuklar dahil olmak üzere, haftada 70-80 saat olduğunu hatırlamak lazım. Dolayısıyla insanların rahatsızlıklarını teorik bir temele oturtabiliceği bu tip sistemli bir düşüncenin taraftar bulmuş olması çok şaşırtıcı değil.

Şu an Çin'de ve Hindistan'da işçilerin o kadar çalıştığından bahsediliyor. Acaba gelecekte herkes Avrupalı veya Amerikalı gibi yaşamak isterse ne olacak? Bunun gerçekleşmesi pratik olarak mümkün mü? Yoksa savaşlar mı çıkacak veya dünya tersine mi dönücek? Düşünmek lazım.

Unknown dedi ki...

Guzel bir yazi, altindada guzel bir yorum.. Tesekkurler..

Yavuz KIR dedi ki...

Sevgli Emin, yorumlarin ve katkilarin icin cok cok tesekkur ederim, blogda zaten hep gormek istedigim bu olmustur. Emeginiz icin bir kez daha tesekkur ederim.

Tesekkur ederim Emin, calismalarinda basarilar

Emin Tolga Akgoz dedi ki...

Yavuz Bey,

Asıl ben size teşekkür ederim. Bir blog yazısına sığdırmak için çok geniş olan bir konuyu, akıcı ve ilgi çekici bir hale getirerek çok güzel biçimde anlatmışsınız.

vanmemet dedi ki...

marxizmi eleştirme adına marx'ı peygamber ilan edip sonrada onun üzerinden çürütmeye çalışan bir yazı olmuş bir miktar. yaşadıkları kimseyi ilgilendirmez ve ayrıca marxın hayatını eleştirene kadar fikirlerinde (felsefe, siyaset, sosyoloji, bilimsellik, ekonomi) de bir çok eleştirilecek yer var. böyle de olması gerek zaten ki bilimsel bilgi dediğin böyle işliyor. insan kıt aklıyla evreni kavramaya çalışıyor ve ardından gelenler onun kavrayıp aktardıkları üzerine yeni fikirler ekleyip, doğruluyor, revize ediyor ya da çürütüyor. sovyetleri ve doğu blokunu ne kadar marx'ın öğretileri üzerine kurulu olsa da sistemdeki öngörülen bir çok ön kabulu ihlal ederek varolmuşlardır ve bunun sonucu despotlaşıp ekonomik ve insani anlamda verimsizliğe neden olmuşlardır. şu andaki 3. dünya sosyalizmlerinin de en büyük sorunu budur aslında.
ve demokrasi ve batıdaki insan ve çalışan haklarının bu kadar gelişmesinde de marxın zamanından bu yana marxist eğilimdeki kişilerin ve kuruluşların (hatta doğu bloku)kapitalizme bir antitez olarak varolmasının katkısı kesinlikle inkar edilemez.

Hüseyin MEÇO dedi ki...

işçi sınıfı ve çalışan hakkı,sendika,kollektif sosyal çaba,çalışma mesai si,üretim,artı değer daha sonra sosyal güvenlik,tazminat,bedensel özürlülerin ve tehlikeli mesleklerin erken emekli olması.çalışan herkesin emekli olabilmesi.daha nice çalışanların hakları lutüf diye kimse vermedi.sanayi ülke çalışanları sayesinde çok zor şartlar altında kazanıldı.

elbette bunların kazanımı marx a yüklenemez ama o zamanlar çalışanların da gözünü açmış olarak değerlendiriyorum.

ki bu yüzdendirki ülkemizde küçük esnaf ve çiftçi sayısı inanılmaz boyuttadır.

düşük ücret ile çalışmıyor,bir şekilde bağkurlu oluyor herşeyi az ödüyor sonra hop ssk lı oluyor.denk gelmişse yüksekten emekli olan vatandaş.ikinci işi hiç bırakmıyor.

yurdum halleri.

aslında herkesin gözü açıldı.

yine asıl amaç kişi kendi mutluluğunu yakalama peşinde hep koşturmaca.evine bir fazla ekmek götürme işi hep sürecek.

Emrah ER dedi ki...

"Marx icin, Kapitalizmi, feodalitenin(anti-tez) ve koleligin(tez) sentezi olarak gelismistir. Ve kapitalizm'in kendisi bir "tez" olmustur. Iste simdi de Sosyalizm, ona karsi bir anti-tezdir ve bir gun Marksizm tez olacaktir. Bu donusumun kacinilmaz oldugunu dusunmus ve bunun olmasi icin butun dunyadaki isci sinifinin sermaye'ye karsi birlesmelerini duslemistir."

"... İlk olarak, kölelik (tez) ve feodalizm (antitez) birleşip kapitalizmi (sentez) meydana getiriyor. İkinci olarak, kapitalizm (tez) ve sosyalizm (antitez) birleşip komünizmi (sentez) meydana getiriyor. Yani iki üretim biçimi birbirlerinin tezi ve antitezi biçiminde birleşip yeni bir üretim biçimine (senteze) dönüşüyor. Marx’ın tarihsel maddecilik anlayışının neresinde böyle şeyler var? Burada tarihsel maddecilik anlayışı açıkça tahrif edilmiş."

http://iktisadiyat.com/2010/04/18/mark-skousen-%E2%80%93-iktisadi-dusunce-tarihi-modern-iktisadin-insasi-bilgi-yanlislari-ve-carpitmalar-2/

Sanırım bu yazının biraz incelenmesi gerekiyor. Yavuz KIR'ın yazısını okurken Skousen'i dolayısıyla da Can Madenci'nin güzel yazısını hatırladım.

Emrah ER dedi ki...

Bir de şu pasajı hatırladım. Kitabın Türkçe çevirisi elimin altında olmadığından Google Books'tan İngilizcesini yazıyorum.

"Marx was not an armchair revolutionist who was content with telling the other fellow what to do and why he should do it. No, he lived his philosophy. And in so far as his philosophy was not merely an explanation of world, but also an instrument to change the world, he himself, as a sincere revolutionist, had to be not above the struggle, but a fighting part of it. He was.
When he realised that the instrument to abolish capitalism was the proletariat, he naturally devoted his attention to the training and organisation of the working class for its economic and political struggles."

http://books.google.com/books?id=wEiKvyJB95YC&printsec=frontcover&dq=Man's+Worldly+Goods&source=bl&ots=gFLNeMNHBP&sig=d24pkMgg7GGVu6P4kNAofxIW_H0&hl=en&ei=PWTPS6DRMYepsAaJnKi7Aw&sa=X&oi=book_result&ct=result&resnum=6&ved=0CCMQ6AEwBQ#v=snippet&q=lived&f=false

diye devam ediyor. Kısaca şöyle demiş Huberman (eğer ben yanlış anlıyorsam lütfen düzeltiniz);
"Marx gardırop devrimcisi değildi. İnsanlara ne yapmaları gerektiğini ve nasıl yapmaları gerektiğini söylemezdi. Hayır, Marx felsefesini yaşamıştı. Felsefesi sadece dünyayı açıklayan bir felsefe değil aynı zamanda dünyayı değiştirecek bir araç olduğundan, savaşıma uzak kalmamalı, içten bir devrimci olarak savaşımın içerisinde yer almalıydı. Yer almıştı.
Kapitalizmi yıkacak aracın proleterler olduğunun farkına vardığında doğal olarak tüm dikkatini işçi sınıfının iktisadi ve siyasi savaşımları için işçi sınıfının organizasyonuna ve eğitimine vermişti."

Yavuz KIR dedi ki...

@vamemet: Marx'i peygamber gibi gostermeye calismadim. Cunku oyle yapmak en basinda Marx'a saygisiklik olur. O da hepimiz gibi, hatalari ile sevaplari ile ogrenme meraki ile bir hayat yasamis, ve cok az insanin basaracagi sekilde tarihe mal olmustur. Goruslerine katilip katilmamak ayri bir seydir.
Ikinci husus su, Marx gibi talihe mal olmus bir kisilikseniz, ozel hayatinizi kamunun gozu onenden alamazsiniz. Sokakta ki Albert, ya da memur Cem beyden bahsetseydik, bu gorusunuzu anlardim. Ama Marx'in, izninizle, ozel hayatini da mercek altina almak biraz hakimiz diye dusunuyorum. Bunu magazinsel durtulerle degil, onun hakkinda daha berrak bir analize ulasmak icin yaptim.

Emin Beyin dedigi gibi, bu bir yazilik bir konu degil. Belki bircok yazi yazilacak bir konu. Kapsamadigi, zayif oldugunu dusundugunuz yerleri mutlaka vardir. Yorumlariniz da bu eksikleri kapayan bir siva olsun.
Editor bana bu konu hakkinda yazmami rica ettiginde, acikcasi konunun hem "siyasal" boyutu, hemde "hacmi" dolayisi ile biraz cekinmistim, ama "yapamam" cevabini sevmedigim icin yazmak istedim.

Sonucta Blog' yazilarinda kapsamyacaginin ve "cover" yapacaginiz boyut bellidir. Az cumle ile cok sey soylemeye calisiyoruz.

@Emrah, Skousen'i ekonomi tarihi ile ilgili her konuda donup donup okurum. Bu yazida da ondan esinlendik. Cok guzel gormussun, tesekkur ederim.

Hepinize calismalarinizda basarilar diliyorum.

Emin Tolga Akgoz dedi ki...

Emrah,

Güzel noktalara değinmişsin.

Açıkçası marxism konusunda kendimi uzman olarak görmüyorum ancak bildiğim kadarıyla, feodalizm(tez)- kapitalizm(anti-tez)- sosyalizm(sentez) dönüşümü tarihsel materyalizm'in bir parçası olarak kabul ediliyor.

Engels'in "Socialism: Utopian and Scientific" eserinin "Historical Materialism" başlıklı bölümüne bakabilirsin:

http://www.marxists.org/archive/marx/works/1880/soc-utop/ch03.htm

En sonda bir özet var. O kısımda orta-çağ'ın bireysel üretimi, kapitalizm'in ise sosyalleştirilmiş fakat sömürü içeren ekonomik sistemi temsil ettiğini söylüyor. Ardından sosyalizm'in ikisinin sentezi olacağını ve kendi sözleriyle "Solution of the contradictions." olduğunu yazıyor.

Tez - Anti-tez - Sentez kelimelerini kullanmasa da ilişkinin açık olduğunu düşünüyorum. Benzer şekilde Wikipedia'da bu bakış açısını destekleyen şöyle bir sayfa var:

http://en.wikipedia.org/wiki/Marx's_theory_of_history

Wikipedia'nın doğruluğu tartışılır ama yazılarda kaynak belirtilmiş.

Marx'ın devrimciliğine gelirsek:

Marx ve Engels, dönemin diğer devrimcileri ile karşılaştırıldığında politik olarak çok daha az aktif oldukları görülüyor. Bakhunin, Proudhon ve Robert Owen gibi sosyalistlerle karşılaştırırsak, Yavuz'un yazdığı gibi Marx'ın daha çok teorik çalışmalara ağırlık verildiği
görülür.

Bununla ilgili Worldly Philosophers'da şöyle bir paragraf var(sayfa 154):

"Had Marx produced nothing more in his long years in exile than a revolutionary movement, he would not loom today so important a figure in the world. Marx was only one of a dozen revolutionaries and by no means the most successful; he was only one of the least that many prophets of socialism, and as a matter of fact he wrote next to nothing about what that new society might be like. His final contribution lies elsewhere: in his dialectical materialist theory of history, and even more important, in his pessimistic analysis of the outlook for a capitalist economy."

Özetle, Marx'ı farklı yapan eleştirisini teorik bir temel oturtabilmekti diyor. Zaten bu yüzden Engels -ki aslında yaşamı sosyalist pratiklerle Marx'dan daha çok çelişir- kendi perspektiflerini yukarıda kaynak gösterdiğim kitapta olduğu gibi, ütopyacı yerine "Bilimsel Sosyalizm" olarak nitelemiştir.