Biz liberaller, kendimi bildim bileli muhafazakârlara dünyanın nasıl döndüğünü öğretmeye çalışıyoruz. İnanın, en temellerden başladık. Ortaokulu bitirdiğim, lisede fırtınalar estirdiğim dönemi, (bir tek kız bana seni seviyorum demişti de kendimi dünyanın en önemli adamı zannetmiştim) ( Gerçekten dünyanın en önemli adamı olduğumu sonraları öğrendim) neden “Allah’ın dediği olur” sözünün değil de “Adalet Mülkün Temelidir” sözünün mahkeme duvarlarına yazılı olması gerektiğini dinci arkadaşlarıma anlatmakla geçirdim. Yanlış yerden başlamışım. Çok daha temelden girmemiz gerekti dinci arkadaşları medeni siyasi sistemle tanıştırmamız için. ((burada büyük bir parantez açmak gerekiyor: neden dincilerle uğraşıyoruz? Ne sanırlasa sansınlar, neden bize ne diyip geçmiyoruz? İki sebebi var. Birincisi, çok ama çok kalabalıklar ve çok organizeler. Zırt pırt siyasi iktidarı ele geçiriyorlar. Radarımızın dışında tutamıyoruz. Örneğin tinercilerle hiç uğraşmıyoruz, çünkü hiç siyasi iktidarı ele geçirmiyorlar . İkincisi, ve zannımca daha önemlisi, kalın kafalı bazı refiklerimiz gibi değiller. Güzelce anlatırsan dinliyor ve işlerine gelirse direktiflerinizi uyguluyorlar. Lakin dikkatli olmak lazım, sık sık akıl dışı işlere girişiyorlar. Bir gün bakmışsın Maraş’ta alevi kovalıyorlar, öbür gün Sivas’ta ateş yakıyorlar. Organize olduklarını söylemiş miydim? Evet, söylemiştim. Konuya dönelim. ))
Kapitalizm Kapitalist nedir Faşizm nedir? Fraktal Nedir Kırmızı Başlıklı Kızın Hikayesi Çernobil Faciası
Onikinci mi onüçüncü mü ne sene-i devriyesini yeni yaşadığımız 28 Şubat gibi bir dönemde, liberaller saçlarını yoluyorlardı. Başbakanımız patates dininden olmayan bi amcaydı; adalet bakanımız, Sivas’takilerin avukatıydı. Hacca giden milletvekillerimiz “demokrasiyi, laikliği, modernliği yıkacağız” diye yemin ediyordu – evet liberallerin kötü huyudur, hafızaları iyidir. TRT 2’yi seyredip “kalkancıların yüzünden olduydu 28 şubat, hani nerede ali kalkancı, nerede müslüm gündüz” furyasına kapılmaz ne yazık ki. Neyin niye olduğunu bilirler. Neyse, evet, dinci hükümetin ve onların ne idüğü belirsiz ortaklarının ve ipsiz sapsız 7’ye bölünmüş muhalefetlerinin her şeyi ellerine ve yüzlerine bulaştırdıkları dönemdi, ama bir liberal demokratın asla kabul edemeyeceği bir şey olmuştu. Devletin bir takım memurları, yarı zorla yarı gönülle siyasi otoritenin elinden iktidarı almışlardı. Ortanın solu ve sağı gık etmeden önlerine atılan iktidar kemiğini yalarken (ve dahası deveyi hamuduyla yutarken) ezilen ve dışlanan dinciler, yanlarında çok küçük bir azınlığın durduğunu gördüler: liberalleri. (Mustafa Erdoğan hocamın kulakları çınlasın) Liberaller için, demokrasi ancak ikincil bir amaçtır aslında. Hukuk devleti ve özgürlükler liberal bir sistemin temelleridir; sadece çoğunluğun iktidarı anlamına gelen yalın demokrasi, değildir. Belki siyasi iktidarın düşürülmesi hukuk dışı yollarla yapıldığından, belki çeşitli hukuksuzlukların bu iktidar değişikliği ile birlikte gelmesinden (başörtülü kızların mağduriyeti gibi), belki de bambaşka bir sebepten, liberaller o dönemde dincilerin yanında durdular. Öğrenmeye açık olanlarının bu yan yana duruştan çok ders aldıkları kanaatindeyim. Liberal – İslamcı yakınlaşması bugün benim konum değil. Başka zaman bakarız.
Dinciler, “Demokrasi 101” dersini çok güzel anladılar. Temel kuralları öğrendiler: Kuran’ı en güzel okuyan değil, en çok oy alan iktidara gelir, din devleti kurmaya çalışmak tehlikeli ve yasaktır, liberaler salaktır, lazım oldukça onları kullanabiliriz, çok işe yararlar.
Bu ve benzeri temel kurallarla işe giriştiler ve oldukça da başarılı oldular. Her seçim öncesi karşı cenahtan bir salak çıkıp işlerini kolaylaştırdı ve 2002 seçimlerinden beri girdikleri her seçimde bir öncekinden daha çok oy aldılar. Yaklaşmakta olan seçimde de birinci parti olacaklarına kimsenin pek şüphesi yok. Oylarını artırmaları da ben dahil kimse için sürpriz olmayacak. Bu dönemde ekonomi başta olmak üzere her şey de lehlerine çalıştı.
Şımardılar.
Güç onları şımarttı, Bob idiler, Promotheus’un bile sahip olmadığı kadar güzel uzay gemilerine sahip oldular. Herkes onları dinler oldu, vurdukları yerden ses getirdiler. Ve dönüp dolaşıp kendilerinin meşruiyetlerini var eden bize, kimseler yokken yanlarında olan bize, liberallere sataşmaya başladılar.
Halbuki en başta söyledim, biz ne Bob’uz, ne Promotheus. Sizin iktidar liginizde değiliz. Biz liberaliz. Önce bunu anlamanız lazım. Biz başarısız filan değiliz. Biz, sizin veya rakiplerinizin yaptıkları gibi iktidara talip olup, halkı çeşitli yollarla kandırıp, onların oyunu alıp iktidarın getireceği para ve gücü aramızda paylaşmak istemiyoruz. Biz, bu rantın ve gücün sınırlı olması gerektiğini düşünüyoruz sadece. Sizin veya rakipleriniz yaptıkları gibi “insanları nasıl soyarım” sorusuna değil “ne yapsak da kimse kimseyi soyamasın” sorusuna cevap arıyoruz. Biz, siz başarılı olduğunuz için başarısızız kuzum.
Derin Düşünce’den Emre Er, yakınlarda okuduğum yazısında “malınızı gasp ederiz” demiş açık açık. Ne zaman kanımızı içip ırzımıza geçecek acaba? Yerel seçimlerden sonra mı? Şaka yapmıyorum. Malımı gasp etmeyi kendine hak gören birisine kanımın, ırzımın hakkı olmadığını nasıl söyleyebilirim? Yoksa kapışır mıyız meydanda, kim kimi öldürebilirse diye? Muhafazakar kardeşlerimize çüş demenin zamanı gelmiştir. Dr. Frankenstein gibi, “aman tanrım, bir canavar yarattım” diyip dövünecek değiliz. Hak edene ağzının payını verecek, hak eden vampirin kalbine tahta kazığı çakacağız. Meşruiyetinizi sadece fikirlerimizin gücüyle biz yarattık, yine sadece fikirlerimizle yok olduğunda meşruiyetiniz, yok olmuştur demeyi de biliriz.
Emrullah ve benzerleri; demokrasi, yalın haliyle, sadece “daha çok insanın” istediğinin olması demektir. Bugün, çoğunluk sende diye, daha kalabalıksın diye her istediğini yapabileceğini zannediyorsan sadece şunu hatırlaman gerekir: bir gün senden daha kalabalık bir güruh gelir, sana da istediğini yapar ve düşünce sistematiğin içinde bunu kabullenmek zorunda kalırsın. O yüzden, gel, çok hoşuna gitti biliyorum ama eline verdiğim demokrasi oyuncağının yanına bir tane daha koyayım, onunla da oyna. Tek oyuncağınla tehlikeli oluyorsun, bununla birlikte olursa daha az tehlike arz edersin. Adı, hukuk devleti.
Hukuk devletinde, demokrasinin yanında 3 hak ve 3 kurum daha olur. Bunlardan haklar sırasıyla hayat, hürriyet ve mülkiyet; kurumlar da sırasıyla siyasi partiler, özgür basın ve derneklerdir. Bunlar için uzun uzun yazamayacağım. Sevan Nişanyan Yanlış Cumhuriyet diye bir kitap yazmış o kitaptaki 17. ve 18. soruları okuyun. Adam kitabı 90’ların başında yazmış, anca yayınlayabilmiş. Bugün düşünün, kim nerede duruyor, kararınızı kendiniz verin. Kitabın geri kalan kısımlarını da seveceğinize eminim. Paranız boşa gitmeyecek.
Haa, Promotheus ve Bob demiştik, Bir bölümde Promotheus bir evrim makinesi getirmişti Bob’un yanına. Bob makineye girip evrimini ileri alınca Promotheus oluyordu, Promotheus’un evrimi geri alınınca Bob oluyordu. Dinci - laikçi arasındaki benzeşmeyi iyi anlatıyor korkarım. Maymun makinenin içine girince de insan oldu.
İlk dersi öğrenmeniz 10 yıl sürdü, umarım 2019’dan önce hukuk devletini içinize sindirirsiniz.
20 Yorum Var.:
Bence derindüşüncedeki Emre isimli arkadaş iyi niyetlifakat kelimeleri doğru seçemiyor, kendisini ifade etmekte zorlandıgını düşünüyorum.Zira bir yazı yazıyor kendince kurun yüksek olması gerektigini savunuyormuş ama öyle bir anlatıyorki sanırsınız yüksek kur isteyenler vatan haini.
Ayrıca demokratlıgın, sade demokrasinin ne kadar saçma olduğunu anlayabiliyoruz.Kendisine demokrat diyen bir insanın, kendisi demokrasiye inanmayan insan sayısı çok az bu ülkede, esasında liberal demokrasiye inandıgını kendilerine hatırlatmamız lazım.Her ne kadar liberal kelimesinden igrenseler dahi o çogunluk gelip sana istedigini yapamaması için liberal demokrasinin hakim olması gerekir.Yoksa demokrasi diye bagıranlar bilsinki salt demokrasi ile o adamlar gelip sizi kesebilir.Milliyetçi arkadaşlarımız var misal onlar bir ara belli bir yerden sonrasını yok edelim tadında sözler söylemişlerdi, herneyse.
Fakat bu din devleti konusunda tereddütlerim var. Şimdi bir yanım çogunluk din devleti isterse olabilir diyor, diğer yanım o zaman bireysel haklar ne olacak diyorum.E tamam işte adam bile bile kabul etmiş ya derken ama o din devletini istemeyen azınlık ne olacak diyorum.Burada bunu yaşatabilme nasıl olur açıkçası kararsızım.
Din devleti isteyene göre sokakta içki içmek ceza, istemeyene göre bir sorun yok.Bunlar sokakta nasıl olacak ? Neden insan din devleti istesin o zaman ?
Ya da din devleti isteyenin evine din devleti sitemeyen hırsız girsin.Din devletinin istedigi kurallara göre bu adamın kolları kesilse, din devleti istemeyene göre 5 ay ceza olsa, hangi kanun geçecek.
Böyle bir şey var mı hiç ?
şuradan gerisini okumadım:
"öbür gün Sivas’ta ateş yakıyorlar."
derin devlet işlerini başkalarına mal etmekte ısrar eden bir kalın kafalının (ya da kendini uyanık zanneden birinin) başkalarını kalın kafalılıkla suçladığı bir yazı okunmaya değmiyor çünkü.
Mr Brooks,Mr Brooks,
Derin devletin Sivasta ateistlerin yakılmasını istediğini varsayalım. Orada otel yakan binlerce kişi robot muydu? Ve hangi delillere dayanarak derin devlet işidir diyorsunuz?
Denememeler bey,
Onlar meşruiyetlerini sizden almadılar ki. Halktan aldıkları oylarla meşrular.Liberallerin etkisini büyütmemek lazım. Vitrindi onlar.Adamlar,dinciler neden kamu kaynaklarını siz liberallerle paylaşsın ki?Zaten size avans verme düşüncesinde değillerdir.Siz istemiyorum diyorsunuz ama liberallerin de nefsi var.
Umarım seçimlere son bir hafta kala laisistler son dakika salaklığı yapmaz da biraz oylarını artırırlar. Büyük Manitu,lütfen bunlar bir hafta salaklık yapmasınlar.
Sayın Brooks, kalın kafalı (ya da kendini uyanık zanneden biri) lafını aynen size iade ediyorum. derin devletmiş. peh. o binlerce adamın hepsi derin devletin adamı mıydı?
Mr No, sizi temin ederim, bir kamu kaynağından bir beklentim yok. Ben Allah'tan korkarım. Allah bana haram yoldan paar yemeyi yaazdıysa bozsun. İyi kötü şu yaşa geldik, kalanında da maddi durumumuz bizi götürür, öbür dünyaya o kadar borçlu gitmeye niyetim yok. 50-60 yaşından sonra iktidar görünce sapıtanlar düşünsün. Bu da onların sınavıymış demek ki.
Büyük Manitu'ya yakarmanıza katılıyorum.
Çok hoş bir yazı.
Dinciler 10 yılda İslamcı adil düzencilikten muhafazakar demokratlığa evrildiler.Sosyal genlerinde mutasyona neden olan etken darbe veya darbe ihtimaliydi.Böyle dönüştürücü bir güce zor rastlanır.Amaçladıkları bu olmasa da zinde güçlerin müdahaleleri ilginç bir şekilde demokrasiye,liberalizme yaradı.Tahminimce bunlar iki soft ama etkili müdahale daha görseler tam çağdaş liberal demokrat tipine evrilirler.Circle is not round in this country.
tebrikler yazi icin. bu aralar yazamiyor olmamin mahcubiyetini aldi ustumden.
Sanki herkes liberal olmak zorundaymışcasına yazı yazan ve liberalizm teorisinin gerçek hayatta uygulamaları sırasında modifiye edilmesi ihtimalini düşünmek dahi istemeyen "bağnaz liberallerin" olduğunun farkında değildim.
Yazılarınızdan önce liberallerin de bağnaz olabileceklerini zannetmezdim. Pozisyonlarını hiç sorgulamadan, liberal düşünürlerin fikirlerini ayet olarak kabul ettiklerini bilmiyordum. Demek ki örümcek kafalı olmak için dinci ya da ulusalcı olmak gerekmiyormuş. Liberaller arasından da böyleleri çıkabiliyormuş.
Gerçek şu ki şu anda dünyadaki hiç bir ideoloji mükemmel değil. İdeolojileri ileri götürecek fikirler, o ideolojileri önce dinleyip sonra sorgulayanlar arasında çıkabilir, onları yobazca kabul edenler arasından değil.
Liberalleri dinleyip fikirlerine değer veren ama her dediklerine OK demeyen ve düşünerek cevap veren muhafazakarlara "mağara insanı" benzetmesi ile hakaret eden, "derin düşünce" sayfalarında savunulan fikirlere fikirle cevap veremeyip klişe benzetmelere başvuran bu zihniyet bence yobaz denilmeyi oldukça fazla hak ediyor.
Türkiye’de liberal var mı? Kendini liberal olarak adlandıran kişilerle geçirdiğim şunca zamandan sonra Türkiye’de liberal olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Kendini liberal olarak “yutturmaya” çalışanlar ile kendini liberal “zannedenler” var sadece.
Hemşerim sen manyakmısın. Ne o Allah belalarını versin falan. Senin maymun olman da bizi ilgilendirmiyor. Senin gibi odun kafalılar yüüznden bu memleket bu hale gelmedimi. Allahın KALASI.
bliyaal, seninle tanışalım ?
Bir ara beşiktaş'tta seni bu ülkenin gerçek liberalleri ile tanıştıraım.
Harbi liberalleri tanımak istiyorsan frekans @ gmail com dan benimle ileitşime geçebilirsin.
Şunca yazı yazıyoruz da millet yazının en başındaki ve sonundaki "mağara adamı" ve "maymun" sözlerine takılıyor ya hala, ona yanıyorum.
Kadir,
Merak etme, Beşiktaş’taki “liberallerin” bir kısmını tanırım. Hâlâ o kaçak dişçi muayenehanesi gibi yerde toplanıyorlar. Bizim Soner hocayı görürsen, sosyalizmle ilgili son yazısında çok eksik olduğunu söylersin. Kürşat’ın da bana bir yemek borcu var – Cumhuriyet gazetesi teslimi karşılığında. Playstation’u kaldırdıklarından beridir oraya gitmiyorum. Üstelik beleş yiyecek-içecek servisi de yok.
Taşındık oradan başka yerdeyiz.Beleş yemek falan deyince o zaman sen Can'sın sanırım :=)
Yeni yerde beleş servisi varsa gelmeyi düşünebilirim. Artık biraz da kız gelsin. Erkek erkeğe sonu kötü biter o işin.
Önümüzdeki ay ankara'da ihsan dagı ile bir seminer düzenleme projemiz var gibim sanki.Bakalım, duyurusunu yaparız yakında.
ömer seyfettin'in diyet hikayesini çağrıştıran bir yazı..
Denememeler Bey,
Mağara adamı konusunda dün aklıma gelmişti,birisi çıkıp Müslümanlara hakaret etti der diye.Ben geç kalmışım uyarmakta. Müslümanlar değil,muhafazakarlar demiş en azından konuyla ilgili bu muhafazakar kısmı.Bu dinciler kendilerine siyahlar gibi dokunulmazlık kazandırmak istiyorlar.Böylece onlara yobaz, hacı fış fış filan dediğimizde negro demişiz gibi sayılacak. Bunu ileride 301'e de dahil edebilirler.Tabi onlar bu arada rahatlıkla laik yobaz,faşist,kafir gibi sıfatları kullanabilecekler.
Dizide bahsettiğiniz yaratıklar konuşmasını beceremiyor.Maymun magara insanı ve uzaylıdan daha akıllı bir yaratık olarak gösterilmiş.
Yani mister no, maymun da ben oldum gerçi ama, olsun. ne dersek diyelim, hakaret ettik sanacaklar. işkilli büzük tingilder derler bizim oralarda, anlayana çok şey anlatır.
bir zamanlar bende kendimi liberal-demokrat olarak tanımlıyordum.
28 subat sürecinde ODTU'de, ankarada, bunlara verdigim destekelerden, hiç kimsenin kendilerini üniversiteye almazken şimdiki devletin en tepesinde olanları getirip bazı zeeminlerde kendilerini ifade etme imkanı sağlamaktan ve bunun bedelini okul yönetimi tarafından ödettirilmiş olmaktan dolayı hiç pişman olmadım. Sebebini açıklayacam.
Sonraki süreçte 28 şubat sürecinde destek veridigim kişilerin iktidarı döneminde yazılı sınavını kazanmama rağmen beni mülakatta elediklerinde de verdiğim destekten dolayı pişman olmadım.
Çünkü bizim verdiğimiz destek karşılıklı bir destek değildi. Cüneyt Ülsever gibi patronunun istegini iletirken isteği rededilince bunlar hala islamcı kafa diyenlerden olmadım.
yada ırak çıkarması meselesinde Amerikaya kapı açmadılar diye ağız dolusu küfür edenlerden de olmadım.
Artık liberal- demokrat sıfatımın önümdeki liberal lafını attım. Çünkü kendini liberal olarak görenlerin verdikleri desteğin karşılıklı olduğunu düşünmeleri, kendileri kale alınmayınca küpürmelerinden ve sürekli kendilerini olduklarından yüksek telakki etmelerinden artık acıkcası nefret ediyorum.
bizim verdiğimiz destek şahıslara veya kurumlara değil demokrasiye idi.
Çünkü demokrasiyi ikincil bir amaç olarak görmek bence liberalliği ve bizi soyut ve katı hukuk devleti anlayışına mahkum eder. Bu bir tür yargıçlar demokrasisine götürür. Demokrasi anlayışı temelde hukukun üstünlüğü ve dolayısıyla hukuk devletini getirmekle beraber vicdan temelli olarak olaylara yaklaşır. Demokrasiyi geri plana itmak jakoben bir liberalizm anlayışını getirir. Bu topraklarda neden liberal partiler başarılı olmuyor. Neden bizim bir zamanlar uğruna çalıştığımız liberal partilerden bir kitle partisi oluşmuyor. Sebebi budur; yani liberal parti olarak ortaya çıkanların demokrasiyi ikinci plana atması ve zihniyet olarak elitist yaklaşmasıdır. (Cnbc-e deki karakterlerin en ince hikayelerini bilip hem de izleyenlere bela okumak bir garip kaçıyor.)
Demokrasi benim veya senin istediğin şeylerin hükümferma olması değil halkın isteklerinin, taleplerinin milli irade şeklinde politikalara yansımasıdır. Bu da nihayetinde çoğunlukla olur. Çoğunluğun iktidarı beraberinde azınlığın korunmasını getirir, çünkü o azınlık demokrasi gereklerini yerine getirdiği müddetçe günün birinde çoğunluk olabilir.
Atilla Yayla ile Etyen Mahçupyan arasındaki demokrasi mi yoksa liberal demokrasi mi tartışmasında etyen mahcupyan haklılığı ortaya çıktığını artık kabul ediyorum.
Bu durumda bize beklentilerimizi rasyonalize etmek düşünüyor.
Ne bekliyordunuz ki beklentileriniz çıkmayınca veryansın etmeye başladınız.
Biz bunlardan pek bir şey beklemiyorduk o yüzden de hayal kırıklığı yaşamıyoruz, kapasitelerini biliyoruz.
Bu yüzden demokratlığa devam ediyoruz.
uzun mesele, başka zaman tartışmak dileğiyle.
Yorum Gönder