Tehlikeli gidiş

Bir ülke düşünün. Uzun yıllar enflasyonun pençesinde inim inim inlesin. Enflasyonun hatıraları henüz taptaze iken yeni bir yönetim iş başına gelsin. Ülke işsizlik problem ile kavrulurken hem de. İş başına gelen yönetim de ekonomiyi düzeltmeyi, işsizliği azaltmayı birinci öncelik olarak kabul etsin. Üstelik de bu durum bütün dünyanın ekonomik krizle başa çıkmaya alıştığı bir dönemde meydana gelsin. Hikayenin devamı şöyle:

İş başına gelen yönetim bir teknotratı süper yetkilerle donatarak ekonominin yeniden inşası, enflasyona karşı savaş, dış ticaret dengesinin düzeltilmesini istiyor. Yetkileri alan teknotrat kıskanılacak bir biçimde üç sene gibi kısa bir sürede sorunları çözüyor. Kamu istihdamı artırılarak işsiz insanlara iş bulunuyor. Yarım milyon genç işsiz amme hizmetinde ya da devlet adına tarım projelerinde istihdam ediliyor. Diğer bir yarım milyon da yol, köprü gibi kamu yatırımlarında istihdam ediliyor. Devlet işçi ücretlerini yasa ile kontrol ederek özel sektörün de ucuz işgücüne erişmesini sağlıyor. Diğer yandan işverenlere ayrıca sübvansiyon verilerek daha fazla istihdam yaratılıyor. Devlet harcamaları beş yılda iki kata yakın artıyor. İnşaat, ulaştırma gibi sektörlere yapılan harcama toplam kamu harcamasının yarısını geçiyor. İstihdam artırıcı projelere yapılan harcamalar ise dört kat artırılıyor.

What is Insider Trading Anomaly
Recent Academic Studies on Insider Trading
How to Profit Legally From Illegal Insider Trading
Insider Trading in Germany
Inside Information About the Massive Insider Trading Probe
Insider Trading Returns
Definition of Insider Trading
Is Insider Trading Legal?
How Insiders Use Private Information and Don’t Get Caught?
SEC Regulation on Insider Trading: Section 10b

Bitmedi. İktidar, tarım sektörüne, küçük-orta boy işletmelere teşvik, kredi, vergi muafiyeti vererek politik tabanını genişletiyor. Kamuya ilişkin ihaleler yine bu işletmelere verilerek gelir transferi sağlanıyor.

Dış ticaret politikasına gelince: Devlet dövizle yapılan işlemlere sıkı bir kontrol getiriyor. Vatandaşların yurtdışına transfer ettikleri tasarruflara özellikle dikkat ediliyor. Sıkı kontrollerle tasarrufların kamu harcamalarına, sanayi yatırımlarına akışı sağlanıyor. Sanayi şirketlerine özel olmak üzere düşük döviz kuru üzerinden yardım edilerek rekabet avantajı yaratılıyor. Diplomatik yollarla sadece belirli ülkelere mahsus ticaret anlaşmaları yapılarak karşılıklı avantaj yaratılıyor. Kendi kaynakları kendine yeten bir ülke yaratmak birinci öncelik oluyor.

Ülke ekonomik krizden hızla çıkıyor. Tüm dünyanın ekonomik kriz yaşadığı bir dönemde, hem de üç sene içinde işsizlik sorunu çözülüyor. Üç sene içerisinde altı milyon işsize iş bulunuyor. İşsiz insan kalmaması bir yana, beşinci senede işgücü açığı ortaya çıkıyor. Ancak daha beşinci sene dolmadan, olağanüstü yetkilerle donatılan teknotrata yol veriliyor.

Son olarak, bu dönemde ekonomi politikaları, siyasi/sosyal alanda yükselen milliyetçilik, yabancı düşmanlığı ile destekleniyor.

Bazı yönlerinin tanıdık geleceği bu hikaye bu bir hayal mahsulü ya da masal değil. Hikayeye tekrar dönmek üzere (eski dilde ‘buraya bir mim koyalım’) bizde son dönemde gözüme takılan haberleri anımsatayım:

• Hükümet krize karşı ilk olarak Türk vatandaşlarının yurtdışındaki tasarruflarına göz dikiyor.
• Bir bakan çıkıp özel şirketleri işçi çıkartmaması için uyarıyor, hatta açık açık tehdit ediyor.
• Başbakan televizyona çıkıp dövizle işlem yapmayın diye sesleniyor, dövizle alışveriş yapanlar adeta vatan haini gibi lanse edilerek kendi çıkarlarını Türkiye’nin çıkarlarının üstünde tutmakla suçlanıyor.
• Aynı konuşmada, Başbakan, krizi GAP yatırımlarıyla, TOKİ yatırımları ile aşacaklarını söylüyor.
• AKP’li bir milletvekili, kur dalgalanmalarına karşın sanayi şirketlerine farklı muamele ile kurun sabitlenmesi yönünde teklif hazırlıyor.
• Başka bir kanun, kiracı-evsahibi arasındaki ödeme şeklini kısıtlıyor.

Bunlar olayın ekonomi cephesi. Politik cephede ise milliyetçilik almış başını gidiyor, açık açık ırkçılık yapılıyor. 17 gencin Türk ordusu tarafından olume gonderilmesini umursamayan savunma bakanı azınlıklar hakkında neresinden baksanız savunulacak yanı olmayan bir demeç veriyor. Başka bir milletvekili özgürlükleri gün be gün kısıtlayan devlete karşı gelenlerin infaz edilmesi yönünde fetva veriyor. Başbakan vatandaşları pompalı tüfekle etnik temizliğe davet ediyor. Dilinde de tek bayrak, tek millet, tek vatan tekerlemesi. Az kaldı, bunun yanına ‘tek lider’i de eklerse tam olacak: “ein Volk, ein Reich, ein Fuhrer”.

Yukarıdaki özetini aktardığım hikaye de 1932-1937 döneminde Nazi Almanya’sını, uyguladıkları ekonomi politikalarını anlatıyor. İktidara gelip sosyalist politikaları uygulayan parti de Nazilerden başkası değil. Adı da zaten Nasyonal Sosyalist. (Meraklısı için, göreve getirilen sonra yol verilen teknokratın adı Hjalmar Schacht. 1939 yılına kadar Nazilerin bürokratı olan Schacht, İkinci Dünya Savaşı bittiğinde bir Nazi toplama kampında idi. Daha sonra yargılandı. Sonradan yazdığı The Magic of Money adında bir kitabı da var.)

Ülke içinde dövizle işlemleri azaltmanın yolu kanun ya da vatan haini ilan etmek değildir. Çözüm, vatandaşın neden dövizi kurtuluş yolu gördüğünün, neden tasarruflarını yurtdışına götürdüğünün nedenlerini anlayıp, buna yol açan düzenlemeleri ortadan kaldırmaktır. Kayıtdışı ekonomiyi azaltmanın yolu kiracıyı ya da evsahibini okkanın altına oturtmak değil, kayıtdışına yol açan politikaları düzeltmekten geçer. Üreticilerin verimsizliğini devlet şemsiyesi ile korumak değil, rekabete açarak yok edebilirsiniz. Bırakın rekabeti, bugün devletten izinsiz indirim bile yapılamıyor.

Vatandaşların özgürlüğünü kısıtlayarak elde edeceğiniz güç, bir gün gelir sizi tepeler. Sosyal dozu abartılmış (ama aslında hardcore sosyalist) ekonomi politikalar ile tabanınızı genişleterek tek bir merkezde birleştirdiğiniz güç sizi faşizme götürür. Dünya henüz sosyalist politikalarla güç kazanıp da faşizme/diktatörlüğe dönmemiş bir lideri görmedi. Hitler’den Stalin’e, Castro’dan Chavez’e, Castro’dan Mao’ya, Saddam’dan Humeyni’ye istediğiniz örneği düşünebilirsiniz. Bugün özgürlüklere vurulan her darbe bizi maalesef Nazi Almanya’sına bir adım daha yaklaştırıyor. Abarttığımı düşünüyorsanız, bugün internet yasaklarında (sigara yasagi) Türkiye’nin adının birlikte listelendiği ülkelere bir göz atın.

Özgürlüklerinize sahip çıkın!