Gelecek Olan (Kriz)le İlgili Düşüncelerim

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, ben Türkiye’nin bir “kriz” yaşayacağına pek ihtimal vermiyorum. Diğer bir deyişle, Türkiye ekonomisinin büyük olasılıkla ekonomik faaliyetlerdeki daralma dönemini “kriz” niteliğiyle değil, reel üretimde yine % 0-2 arası pozitif büyümenin yaşandığı normal bir “resesyon” dönemi olarak atlatabileceğini öngörüyorum. Şimdi beni böyle düşündüren nedenler üzerine düşünelim.

Farklı bir dönem (2001 Sonrası)


İlerde yazılacak Türkiye iktisat (iktisat nedir) tarihi kitapları, 2001 sonrasını ayrı bir dönem olarak ele alacaklardır. 1960-1980 arası Devletçi-ithal ikameci planlı dönem, 1980-2001 Piyasa ekonomisi esaslı ihracata dönük sanayileşme politikası ve 2001 sonrası dönem (açıkcası 2001 sonrasını nasıl tanımlayabiliriz diye düşündüm ama net bir ifade bulamadım hala. Bu durum sanırım 1980-2001 tanımlamasına pek inanmamamdan kaynaklanıyor).


Türkiye’de özellikle 1990 sonrası dikkate değer bir dönem, sermaye hareketlerini serbestleştirdiğimiz 1990 sonrası dönemde sürekli dayak yemişiz (kendimize dayak atmışız da diyebiliriz). Bana göre bu dayak yemenin temelinde ise; hükümetlerin popülist, yatırımdan cok harcama temelli saçma sapan harcamaları, piyasa ekonomisi esaslı dememize rağmen küçültemediğimiz devlet kurumları ve bunların verimsizliği yatıyor. 2001 sonrası dönemde (özellikle Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı çercevesinde yapılan değişikliklerle birlikte), Krizlerin oluştuğu temel yapının değiştiğini düşünüyorum. Bugün ortaya çıkacak bir ekonomik daralma, geçmişe göre karşısında daha farklı bir ekonomik yapı bulacak ve belki de bir kriz kimliğine bürünemeyebilecektir.


1. Kamu Maliyesi


Aslında kamu maliyesi bir yönüyle klasik iktisatçıların üzerinde hiç durmadığı bir başka yönüyle de üzerinde en çok durdukları mevzudur. Klasik iktisatçılar, kurdukları bilimsel ekonomik işleyiş içerisinde kamuyu mümkün olduğunca küçük ve dengede varsayarlar. Bu haliyle devlet oyunu bozmayan, sadece oyunun kurallarını mantıklı biçimde koyan, bunlar üzerinde zırt pırt değişiklik yapmayan bir role sahiptir. Eğer kamu maliyesi bir kere bozulursa, oyunun kuralları da işlememeye başlar. Bu noktada artık iktisadı çok da tartışmaya gerek yoktur. Eğer verimsiz bir hareket yapıyorsanız bunun sonuçlarını da bir şekilde cekeceksiniz demektir.


Bizde kamu, ne yazıkki zeka geriliğine sahip çocuk gibi davranmıştır. Kimi okuyucular bunu abartı bir benzetme olarak düşünebilirler, fakat 2001 krizinde düştüğümüz durumu biraz düşünmekte fayda var. Sonuçta borçlanmaya olan ihtiyaç arttıkça ya para basılmış ya vergiler artırılmış yada iç ve dış borçlanmaya gidilmiştir. Para basmanın birincil etkisi enflasyonda görülmüştür. Enflasyondaki artış ve değişkenlik ise, tüm bir ekonominin gelecek planlarını yok etmiştir. Vergilerdeki artış hem ekonomiyi daraltmış hem de kayıtdışılığı artırmıştır. Kayıtdışılığındaki artış, haksız rekabete yol açmış ve liberal sitemin en önemli unsuru olan “dürüst girişimci” zarar ederken, devletle ilişkilerini geliştiren, vergi vermeme yollarını bilen girişimci fayda sağlamış ve son tahlilde ticaret “kurt” işi olmuştur. Böyle bir ortamda, tasarruf-yatırım ilişkisi oldukça zarar görmüştür. Borçlanma kaçınılmaz bir üçüncü yol olmuş ve (sonradan bahsedeceğimiz gibi) sabit kura sahip ekonomik sistemde herhangi bir nedenle tetiklenen ekomik daralmanın kurlar üzerinde ciddi baskı oluşturması sonucunda, TL’de yüksek oranlı değer kayıpları ile sonuçlanan, ekonomik dengeleri alt üst eden ciddi ekonomik küçülmelerle sonuçlanmıştır.
Şekilde KKBG/GSMH kriz öncesi ve sonrası yılını da kapsayacak şekilde verilmektedir. Grafikten görüldüğü üzere, Kriz öncesinde ve Kriz süresince oran yüksek kalırken, kriz sonrası dönemde azaltılmaya çalışılmıştır. 1990-2001 dönemi ortalama KKBG/GSMH oranı % 10.8 olmuştur. Tek başına bu rakam bile dönem boyunca borçlanma gereksinimimizin büyüklüğünü göstermektedir.
Peki 2001 krizi sonrası durum nedir? KKBG/GSMH oranı 2001 krizi sonrası döneme sürekli düşerek 2005-6 yıllarında tarihinde ilk defa negatif değerlere ulaşmıştır. Bilindiği üzere, 2007 yılında seçim nedeniyle bütçede bir gevşeme olmasına rağmen, genel bütçe görünümü hala sağlamlığını korumaktadır. Faiz Gideri / Vergi Geliri oranına bakıldığında ise 2001 yılında vergilerin % 94’ü kadar faiz gideri varken bu rakamın 2007 sonunda % 31.9’a düştüğü görülmektedir.


Aşağıdaki grafik 2007 ve 2008 Ocak-Haziran dönemi merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerini göstermektedir. Grafikten açıkca görülen, 2008 Ocak Haziran döneminde merkezi yönetim bütçesinin yaklaşık 2 milyar YTL fazla verdiğidir. Tüm bunlara bağlı olarak, “Birilerine kapak olacak” borç grafikleri ortaya çıkmıştır. Sonuçta 1990-2001 dönemiyle 2001 sonrası dönemin en önemli ayırt edici unsurlarından birisi “mali disiplin”dir.
Evet görüldüğü gibi, dengeleri bozucu en önemli unsurlardan biri olan kamu harcamaları bir kısıt altına alınabilmiştir. 2001 sonrasını 1990-2001 döneminden ayıran bir diğer önemli özellik olan “Enflasyon hedeflemesi, dalgalı kur ve Bağımsız TCMB” başlığı altında bir sonraki yazıda inceleyeceğiz. Ayrıca yeni bir dönemin diğer alt unsurları olan “sanayi üretimi, küreselleşme, ithalat-ihracat ve cari denge”, “mikro reformlar ve kalıcı enflasyon düşüşü” ile “siyaset, ekonomi, AKP’nin kapatılması ve kriz” konularına da girmek istiyorum. To be continued…

0 Yorum Var.: