3. Gelecek Olan (Kriz)le İlgili Düşüncelerim (II)

Bundan önceki yazımda Türkiye’nin bir “kriz” yaşayacağına pek ihtimal vermediğimi, Türkiye ekonomisinin büyük olasılıkla ekonomik faaliyetlerdeki daralma dönemini “kriz” niteliğiyle değil, reel üretimde yine % 0-2 arası pozitif büyümenin yaşandığı normal bir “resesyon” dönemi olarak atlatabileceğini öngördüğümü söylemiştim. Bunun temel nedeni ise 2001 sonrası dönemin yapısının 1990-2001’den farklılık arz etmesiydi. 2001 sonrasının farklı olmasının ise iki temel sebebi var. Bunlardan birincisi daha önceki yazıda bahsettiğim “Mali Disiplin”, ikincisi ise bugün bahsedeceğim “Enflasyon Hedeflemesi, Dalgalı Kur ve Bağımsız TCMB” başlığı altında ele alınabilir.

Enflasyon Hedeflemesi, Dalgalı Kur ve Bağımsız TCMB

Enflasyon hedeflemesi (EH), doğrudan düşük ve istikrarlı enflasyonu hedef alan ve 1990 sonrası dünyada uygulanmaya başlanan genç bir para politikası rejimidir. Enflasyon hedeflemesi sisteminin Türkiye’ye kazandırdığı belki de en önemli iki şey bağımsız merkez bankası ve dalgalı kur sistemidir.

Bilindiği gibi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası para sisteminin işleyişi, genel olarak, ayarlanabilir sabit kur rejimine dayalı olan Bretton Woods sistemiyle yürütülmüştür. Bu sistemde ülkeler, paralarının değerini ABD Doları cinsinden tanımlamışlardır. Böylece Bretton Woods sisteminde, kura dayalı istikrar programları aracılığıyla fiyat istikrarı sağlanmaya çalışılmıştır. 1970’lerin başında Bretton Woods sisteminin çökmesinden sonra, özellikle küçük ve dışa açık ülkeler fiyat istikrarının sağlanması amacıyla döviz kuru sistemine dayalı para politikası rejimini sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu sistemde Gelişmekte olan ülkerin birçoğu döviz kuruna dayalı istikrar programlarının sonucunda ödemeler bilânçosu dengesizliklerine dayalı döviz kuru krizleri yaşamışlardır. Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Endonezya, Kore, Meksika, Filipinler, Tayland ve son olarak Türkiye yaşadıkları döviz kuru krizlerinin ardından, EH rejimine yönelmişlerdir.

Sabit kurdaki temel sorun, dış ticaret ve sermaye hareketleri için çok önemli bir yere sahip olan kur değerinin bir biçimde sabitlenmesidir. Siz bir değeri sabitlediğinizde ve bu değer olması gereken değerin altında veya ustunde bulunduğunda (ki bu durum birçok bilinmeyenin yer aldığı ekonomi için çok olağandır) sorun da başlamaktadır. Bu bakış açısında, dalgalı kur sabit kura göre resmi ve piyasa arasındaki dövizin değişim sorununa daha iyi bir çözüm olmaktadır. Eğer almak ve satmak serbestse ve siz karşınızda duran elbisenin yada cep telefonunun değerinin düşük olduğunu düşünüyorsanız onu alırsınız. Eğer piyasa dolar için böyle bir beklenti içerisindeyse onu satın alır, yok değeri hakkında emin değilse riskini minimum kılacak araçları kullanmayı dener yok her ikisini de yapmıyorsa doğan riskin sonuçlarına katlanır. Her durumda riski piyasa devletten daha akılcı bir biçimde yönetecektir diye düşünüyorum. Bu durumda dalgalı kurun şokları daha iyi karşıladığı sonucuna varılabilir.

İkinci önemli nokta, bizim gibi siyasi müdahalelerin aptalca yapılabildiği ülkelerde merkez bankası bağımsızlığının özellikle enflasyon açısından önemli bir güvenceyi temsil etmesidir. Bu konuda Serdengeçti oldukça iyi bir yönetim göstermiş ve merkez bankası bağımsızlığını hukuka yazılı kağıt parçası olmaktan, fiili olarak uygulanan bir bağımsızlık konumuna yükseltmiştir (bana göre hükümetin serdengeçtiyi 2.kez ataması gerekirdi). Hali hazırda elde edilen bağımsızlık gerek merkez bankasının bugunki başkanının gerek hukumetin davranışları nedeniyle zarar görmektedir. Bununla birlikte bağımsız bir TCMB, döviz rezervleri ve dalgalı kurun varlığıyla birlikte düşünüldüğünde “kriz” karşısında önemli bir güvencedir.

Üçüncü nokta ise, EH uygulayan (Brezilya, Şili, Kolombiya,ÇekCumhuriyeti, Macaristan, İsrail, Kore, Meksika, Peru, Filipinler, Polonya, G. Afrika, Tayland) 13 gelişmekte olan ülkenin içerisinde sadece Şili, İsrail ve Peru’nun -%1’leri geçmeyen ekonomik krizler yaşamış olmasıdır. EH rejiminden önce önemli ekonomik krizler yaşamış olan Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Meksika, Peru, Polanya gibi ülkeler EH’den sonra ekonomilerinde normal ekonomik resesyonlarla karşılaşmışlardır.

Aslında bir diğer üzerinde durmak istediğim konu, sanayi üretimi, ihracat ve ithalattaki trend kırıcı büyüme…Cari denge ne mi olur? siyasi istikrarsızlık, mikro reform yokluğu gibi unsurlarla birleşerek ekonomiyi bir daralma sürecine çeker… Piyasa’da yıllardır şişen fakat adam gibi iş yapamayan şirketleri v.b. sistemin dışına iter, bizim aklımızı biraz daha başımıza getirir, daha liberal bir anlayış, daha özgürlükçü bir ülkenin gerekliliğini hatırlatır, sürdürülebilir büyüme tartışmalarında “mikro reform, beşeri sermaye, girişimcilik” gibi kavramları biraz daha hayatımıza sokar…Bu aşk burada biter ve ben çeker giderim…

0 Yorum Var.: