Krize geri sayım

Sürekli okuyucularımız bizi uyguladığı ekonomik politikalar çerçevesinde AKP hükümeti yanlısı bir pozisyon takındığımızı, başarıları övdüğümüzü, hatta yeri geldiğinde savunduğumuzu bilirler. AKP bizim babamızın oğlu değil. Politikalarını beğenmemiz, desteklememiz, savunmamız da nedensiz değildi. Açıkçası ben, bundan beş sene önce Erdoğan ve arkadaşlarının düzgün ekonomi politikaları uygulama konusunda yeterli birikime sahip olmadıklarını düşünürken AKP takımı beni yanıltarak, biraz da şaşırtarak inanılmaz işlere imza attılar. Ciddi mesafeler alındı. Ancak problemlerimiz o kadar fazla ki, gelinen yer yeterli olmaktan uzak. Beklentimiz, düşüncemiz halk olarak 1990-2001 arası krizlerden ders aldığımız, AKP hükümetinin de önceki hükümetlerden farklı olduğu yönünde idi.

VOB nedir?     Taksi Şöförü   Borsa Tüyoları?   Olasılık nedir?   Enformasyon Nedir

Ancak açıklanan bütçe rakamları gösteriyor ki 2007 yılı ile birlikte AKP iktidarı maalesef gerçek yüzünü göstermeye başladı. Dört yıl boyunca tuttuğu polpülizm orucunu bozdu. (Bu yazıyı normalde bir ay önce yazacaktım ama Şubat ayının rakamları da açıklansın diye beklemiştim). Şubat ayı sonu itibarı ile, yıllık bütçe açığı 11.7 milyar YTL'ye (2006 sonunda 4 milyar YTL idi) yani GSYH'nin yüzde 2'sine(2006 sonunda yüzde 0.7 idi) ulaşmış durumda. Geçmişe bakınca o kadar vahim bir durum değil. Ancak bu bozulma sadece iki ayda gerçekleşmiş, seçimlere de daha 6 aydan fazla zaman var. Üstelik bozulma hükümetin ve hükümet karşıtlarının iddia ettiği/edebileceği gibi 2006 yılında alınan bir defaya mahsus gelirlerin 2007 yılında alınamamasından kaynaklanmıyor. Bozulma harcamalardaki artışlardan, vergi gelirlerindeki azalmadan kaynaklanıyor. Üstelik sosyal güvenlik kurumlarına transferlerin azalması ama cari transferlerin artması, faiz giderlerlerinin azalmasına rağmen faiz dışı harcamalardaki artışla bu iyileşmenin etkisinin tamamen kaybolması gibi ilginç şeyler var.

Özetle, hükümet harcama musluklarını açmıştır. Böylece 2008-2009 krizlerine ilk adım atılmış oldu. Demek ki 1994-2001 krizlerinden hiç ders almamışız. Şu anda hükümetin gündeminde de bütçe disiplini değil, nereden KDV indirebiliriz, kime nasıl teşvik (rüşvet) verebiliriz, istihdamı nasıl artırabiliriz (KİT'lere adam alsaydınız?), özelleştirmeleri nasıl erteleriz, sosyal güvenlik reformu yetişmez (nereye yetiştirecekler anlamıyorum, yetiştirmek için son 3 ayda ne tür bir hazırlık yapmışlar bunu da merak ediyorum) gibi konular var.

Şimdi madde madde neden kriz beklediğimi açıklayayım.

1- Cari açık artıyor diye tir tir titreyip kriz gündemi oluşturanlara karşı çıktık, ara sıra dalga geçtik. Cari açık tek başına kriz yaratmaz, ama bütçe açığı yaratır.

2- Bütçe açığının artması demek borçlanmanın artması demek, dolayısıyla faizlerin artması demek. Şimdi faizler yüksek diyenleri, faizler daha da yükselince göreceğiz, bu günleri mumla arayacaklar.

3- Popülist politikalarla iktidarını koruyan hükümet olmamıştır. (AKP'de bunu görebilen üç-beş aklı adam yok mu yahu?) Diğer bir deyişle kılıçla gelen kılıçla gider. Bu da koalisyonlar dönemine yeniden merhaba demek. Türkiye'de koalisyonların ortalama ömrünün ne kadar olduğunu hiç hatırlatmayalım.

4- Seçim harcamaları ve popülist uygulamalar nedeni ile 2007 yılında yüzde 6-7 civarında bir büyüme görülebilir. Böylece halkımız son üç-beş senedir dillerde dolaşan "hormonlu büyüme"nin ne demek olduğunu bizzat yaşayarak öğrenme şansını elde edecektir. Bu hurmaların acısı da 2008-2009 döneminde çıkacaktır, daha sonra da kabak iktidarın (-ki 2010 yılında muhtemelen erken seçime gidilecektir) başına patlayacaktır.

5- 2008-2009 krizleri sonrasında bazılarının için için bayram edeceğini söylememe gerek var mı bilmiyorum?

Not: Umarım kriz çığırtkanlığı yapmadığımızı, ama kötü giden şeylere de iyi gidiyor diyemiyeceğimizi yeniden belirtmek durumundayım. Seçim ekonomisi ve popülizm maalesef geri döndü. Önlem alınmazsa maalesef krize gidiyoruz. Bunun bazılarının yaptığı felaket tellallığı ile karıştırılmayacağını umuyoruz.

16 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

barış, krizin ayak seslerinden soz etmiş,
dogrusu yazıyı okuyunca "eyvah ekonomiturk" te kervana mı katıldı dedim.
ama durum aslında baris'in bahsettigi kadar kotu degil.
oncelikle "subat ayi sonu itibariyle butce acıgı 11.7 milyar ytl(2006 sonunda 4 milyar ytl) GSMH nin %2'sine ulasmis durumda" demiş, bu rakamlari nerden aldiniz bilmiyorum ama maliyenin sayfasinda butce acıgı 8 milyar 173 milyon oldugu goruluyor. 11 milyar YTL olan faiz giderleridir. Dolayısıyla yıl sonu icin acıklanan hedefle cok tutarsiz bir durum yok. bazı aylarda butce fazlasi bile verilebildigi gozonune alinirsa harcamalardaki artista bir gevseme veya secim ekonomisi gozukmuyor eger varsa hangi kalemlerde sapma var acıklamak lazim.
ayrica ayni yazida "faiz giderlerinin azalmasına rağmen faiz dısı harcamalardaki artısla bu iyileşmenin etkisinin tamamen kaybolması" gibi bir cumle var. anlamadim, faiz giderlerinin azaldıgını butce rakamlarindan mi cikardiniz? cunku butce rakamlarindan faiz giderlerinin %32.8 oranında artmis oldugu gorunuyor bu da butcede faiz giderlerinin oraninin arttıgını gosteriyor. Gecen mayis-haziran ayinda yasadıgımız konjonkturel dalgalanma sonucunda artan faizlerinde butce ustundeki etkisi ocak-subat butcesinde bariz sekilde gorulmektedir. Dolayısıyla ortada bir sorundan sozedeceksek bence faiz artırım kararlarinın "lag" etkisini de gozonunde bulundurmamız gerekir.
Bu arada sosyal sigortalardaki gecikmenin kaygi verici oldugunu belirtmeliyim.
Ama bu tek basina bir secim ekonomisinin uygulandigi yada populizm yapıldıgı anlamina gelmiyor. Bence populizm konusunda da hukumetin durusu eski hukumetlere oranla oldukca farklı.

tersaci dedi ki...

sayın habib,
Sanırım gözden kaçmış, "Şubat ayı sonu itibarı ile, yıllık bütçe açığı 11.7 milyar YTL'ye.. ulaşmış durumda" demiştim, yani son 12 aylık. 8 milyar olan ilk iki aylık bütçe açığı.
Şubat 2007'de bir önceki yılın aynı ayına göre faiz giderlerinde 6.8 milyar YTL'den 5 milyar YTL'ye bir azalış var. Ama 12 aylık değerlendirince sizin de söylediğiniz gibi küçük bir artış söz konusu. Yüzde 32.8'lik artış da Ocak-Şubat dönemi için...

"harcamalardaki artista bir gevseme veya secim ekonomisi gozukmuyor" demissiniz ama benim baktığım rakamlar öyle demiyor. Son 12 aylık toplamda faiz dışı harcama kalemleri ve enflasyona göre düzeltilmiş artış oranları:
Personel (s.güvenlik primleri dahil): 46.4 milyar YTL (reel artış: % 17.2)
Mal-hizmet alımları: 20.1 milyar YTL (reel artış: % 23.1)
Cari transferler: 53.1 milyar YTL (reel azalış: % 11.8)
Sosyal güvenlik kurumlarına transferler:24.9 milyar YTL (reel azalış % 20.6)
Diğer: 19.3 milyar YTL (reel artış (% 22.9)

İsterseniz Ocak-Şubat olarak bakalım:

Personel (s.güvenlik primleri dahil): 8.8 milyar YTL (reel artış: % 13.2)
Mal-hizmet alımları: 2.1 milyar YTL (reel artış: % 35.1)
Cari transferler: 9.4 milyar YTL (reel artış: % 5.3)
Sosyal güvenlik kurumlarına transferler: 4.9 milyar YTL (reel azalış %14.3)
Diğer: 1.5 milyar YTL (reel artış (% 6.5)

Gördüğünüz gibi olay sadece faiz giderlerindeki artıştan kaynaklanmıyor. sosyal güvenlik kurumlarına transferlerdeki gecikmenin kaygı verici olduğuna katılıyorum. transferler gecikmişken bile cari transferlerde reel artış varsa sosyal güvenliğe transferler sonrası ne olacağını düşünmek bile istemiyorum.

Adsız dedi ki...

kriz çıkmayacak diyenler herşeyin mükemmel gideceğini mi varsayıyorlardı? siyasi partiler oy toplamak için kurulur sonuçta, seçim yılında seçim ekonomisi uygulanacağı veri olarak kabul edilmeli. bunu ilerleyen aylarda çok daha açık bir biçimde göreceğimizden eminim.
ama asaf savaş akat'ın kriz tanımını hatırlarsanız o türden birşey olacağını da düşünmüyorsunuzdur herhalde?
cuneydyasin

tersaci dedi ki...

cuneyd bey,
Asaf hocanın kriz tanımlamasını su anda net olarak hatırlayamadım. ama ben "kriz"den ne kastettiğimi söyleyeyim:
Yıllık büyüme oranının negatif olması, faiz oranlarının yükselmesi (ki yatırımları tamamen durduracaktır), dolayısıyla tarım dışı işsizlik oranlarında bir zıplama olacaktır.
Krizin tarihi konusunda da 2008 sonu ya da 2009 yılı başı olarak öngörüde bulunabilirim. Tetikleyici olay yine politik olacaktır. (Muhtemel koalisyonda çatlak, ya da buna benzer gelişmeler).
Bu öngörülerimin bütçedeki bozulmanın devam etmesi durumunda daha da keskinleşeceğini söylememe gerek var mı bilmiyorum.

Gidişat bu şekilde ama AKP hükümeti bütçe disiplinini yeniden sağlayarak beni yine yanıltabilir. Umarım yanıltır.

Adsız dedi ki...

Barış Bey,

Sizi biraz Asaf'laşmış gördüm.:) 2 aylık veriye dayanarak kriz öngörüsünde bulunmak da nereden çıktı? Gördüğüm kadarıyla o 2 aylık verilerdeki sorun da daha çok faiz ödemelerinin hedefin biraz üzerinde, vergi gelirlerindeki artışın ise hedefin biraz altında seyretmesinden kaynaklanıyor. Hatırlarsanız, bir zaman önce blogunuzda hurmalarla ilgili bir yazı çıkmıştı. E, hükümetin geçen yıl yediği hurmaların (Merkez Bankası'na başkan seçimi) acısı da şimdi çıkıyor. Faiz ödemelerindeki yükseliş faiz oranlarındaki yükselişin, vergi gelirlerindeki yavaşlama da ekonomideki yavaşlamanın sonucu. Ama bütçenin ipini çekmek için hemen acele etmeyelim. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, geçen gün Ekodiyalog'da borçların vade yapısı nedeniyle faiz ödemelerinin ilk aylara biraz fazlaca yüklendiğini, önümüzdeki aylarda bu ödemelerin azalacağını söylemişti. Ekonomi benim beklediğim gibi ikinci yarıyılda yeniden hızlandığı takdirde ise vergi gelirlerinde hedefe doğru bir yöneliş olabilir. Yani kriz öngörünüzü tedavüle sokmadan önce biraz daha beklemenizi tavsiye ederim.

Bu arada Cüneydyasin'in söylediği birşey de doğru bence. Seçim yılında hükümetin seçim ekonomisi uygulayacağını veri olarak almak lazım. IMF bile artık bunu veri olarak aldı. Bu yıla artık nasıl daha ileri gideriz diye değil, nasıl çok fazla geri düşmeyiz diye bakmak lazım.

Birşey daha var. Bütçede 2006 verilerini unutun. 2006'daki bütçe açığı Türkiye normallerinin çok altında bir açıktı. Bir daha da kolay kolay görülmesi zor. Bu yıl kıyaslamaları 2006 verileri ile değil 2007'nin hedefleri ile yapmak lazım. Uzun vadede ise bütçe açığımızın milli gelire oran olarak yüzde 3'lük Maastricht kriterinin altında kalmasını yeterli görmeliyiz diye düşünüyorum.

tersaci dedi ki...

Orhan Bey,
"İki aylık verilere bakarak..." diye başladığınız eleştiriye katılıyorum. Ancak bozulma sürerse krize doğru gittiğimizi de vurgulamamız lazım bence. Burada da hemfikir miyiz?

Şahsen, faizlerin artışı nedeni ile bütçe böyle oldu yorumuna katılmıyorum. Zaten onceki yorumlarımda durumun harcama artışından kaynaklandığını ortaya koydum. Bu hızla gidersek (tekrar ediyorum) cok fena toslayacağız. Siz katılmayabilirsiniz. Evet, gelinen yüzde 2'lik seviye bile Türkiye standartlarında iyi bir orandır, ama iki ayda 0.4'ten 2'ye yukselmeyi ben endişe verici buluyorum.

Bütçede toparlanma olsun, ben haksız çıkmaya da razıyım, kriz beklentimi tedavülden kaldırmaya da razıyım.

İleriki dönem için beni asıl rahatsız eden, bütçe açığı artarken hükümetten gelen KDV indirimi, değişik adlar altında teşvik konularında çalışmalar, reformların tümden ertelenmesi yönünde bir inisiyatifin olması. Yani bu tür harcamalar bütçede muhtemel bir toparlanmayı engelleyebilir, açığı daha da azdırabilir. (Korkum o ki) O zaman gerçek faiz hurması nedir görürüz.

Bu arada, TCMB başkanı seçilirken "Hükümet isterse Erdoğan'ın kapıcısını bile başkan olarak atayabilir, sonuçlarına katlanmak kaydı ile" diyerek hükümetin o konuda hatalı olduğu yönündeki eleştirileri eleştirmiştim. Önceki yazılarım hala duruyor. O gün hükümeti savunurken bugün eleştirmem de normal karşılanmalı.
Selamlar

Adsız dedi ki...

elbette kriz cıgırtkanlıgını yapmadıgınızı biliyoruz, ve yazılarınızı ve olayları bakısınızı takdir ediyoruz, (tum ekonomiturk ailesinin) ve tabiki yigit bulut gibilerle aranızda devasa farklar var, kıyası bile akla mugayirdir.
fakat "kriz" gibi populer bir kavramı netlestirmeyince, ekonominin bazı dinamiklerinde aslında bizi de rahatsız eden bazı istenmeyen gelişmeleri alt alta dizince kriz geliyor edibiyatı yapanlarla aranızdaki fark kapanma tehlikesi belirliyor.
oncelikle 'kriz' dediniz sey sanıyorum 2001 de yasadıgımız ve ekonominin tum dinamiklerini etkileyen bir durumsa, o yıldan itibaren yapılan bircok yapısal reform ve donusumun bir kac populist hareketle gume gidecegi gibi bir akla ters durum ortaya cıkıyor.
fakat bundan kastedilen sey duzeltme hareketleri ise onlar zaten kacınılmaz, artık veri olarak alıyoruz duzeltme hareketlerini.
diger taraftan son uluslararası calkantıda ulkemizin grafigini diger ulkelerin grafiginden belirgin bir farklılık gostermemiş olması da bence yapısal dinamiklerimizin artık oturdugunun bir gostergesidir.
daha alınacak cok mesafe, gidilecek cok yol, getirilmesi gereken bir cok reform vardır.

mr. brooks dedi ki...

asaf savaş akat'ın kriz tanımı için:
http://ekonomiturk.blogspot.com/2007/01/dag-fare-dogurdu.html

tersaci dedi ki...

Sayın habib,
2001 yılı sonrası yapılan reformların etkisiz oldugunu soylemedim, ama kırılganlıkların tamamen bertaraf edildiğini de iddia edemeyiz. 2006'daki dalgalanma sırasında ekonomik dinamiklerin 2001 benzeri bir sarsılma geçirmemiş olmasının arkasında da sağlam bir bütçe disiplini olduğunu unutmamamız lazım. Dikkat ederseniz "global likidite olası negatif gelişmeler" gibi oldukça popüler bir durumdan hiç bahsetmedim. Bazı proflarımız bu olguyu çok seviyorlar ama bu bana göre tamamen bel altı vurmak oluyor. Ama bütçenin sağlam gitmediği bir durumda krize toslamak için global bir türbülansa ihtiyacımız yok. (Şubat 2001'de global türbülans mı vardı?)

Krizden neyi kastettiğimi yukarıda belirttim zaten. Bu "beklenen bir düzeltme" durumu değil. Zaten bütçe disiplini sağlam tutulursa ben düzeltme falan beklemiyorum. Finansal dalgalanma ile ekonominin dalgalanması arasındaki farka dikkat çekmek istiyorum.

tersaci dedi ki...

cuneyd bey,
link verdiğiniz yazıyı okuyunca gulumsedim yine. Benim kriz öngörümde dolar kuru ile ilgili bir şey yok dikkat ederseniz. Dolar kuru konusunda MB gizli ya da açık bir şekilde bir kur seviyesini savunmadığı müddetçe kura karşı bir atak olmasını beklemiyorum. Oynaklığın daha çok faizlerde olacağını düşünüyorum ki yatırımları esas etkileyecek olan da faizlerdir. Bütçe açığının artması dolayısıyla yeniden "crowding out" dönemine dönebiliriz. Yatırımların azalması ve yok olması bizi 2001'de yaşadığımız ekonomik krizden daha ağır ve daha uzun surecek bir krizle karşı karşıya bırakacaktır.

Blog Sahibi dedi ki...

Finansal piyasalarda Subat ayinin sonunda baslayan dalgalanmadan fazla etkilenmememizin sebebi bence verdigimiz yuksek nominal faizlerdi. Butce aciginin azalmasi kisa vadeli gelismeleri degil uzun vadeli gelismeleri belirliyor.

Simdi butcedeki gevseme ne anlama geliyor diye ben de merak ediyorum, henuz bu konuda bir karara varmis degilim. Daha once de AKP'nin butceyi gevsettigi donemler ara ara oldu ama sonra dogru yolu yine buldular. Ancak bu sefer farkli olarak hem secim var hem de gecen seneki dusuk butce aciginin sagladigi "bir kereden bisey olmaz" dusuncesi. Butcede hedeflenen acik 15 milyar civarinda, AKP'nin gerceklestirecegi acik ise 25 milyar civarinda diye tahmin ediyorum.

Bu dusuncenin sakat olan tarafi su: secim sonuclarinin ne olacagi garanti degil, hatta halkin (bence yanlis bir sekilde) artik kriz tehlikesi kalmadi, eski populist politikalara yeniden baslayalim mentalitesine geri dondugunu, dolayisiyla secimlerden buyuk olasilikla bir koalisyon iktidari cikacagini dusunuyorum. Cumhurbaskani bu sefer AKP'li olacagi icin AKP yine iktidara gelecek ama (Erbakan'a yapilan katakulli AKP'ye bu sefer yapilmayacak) simdiki iktidarda oldugu sekilde politikalari belirleyemeyecegini de aci bir sekilde ogrenecektir.

Neticede kriz cikar mi bilemem, ama potansiyelimizin altinda buyuyecegimizi soyleyebilirim. Ayrica dis gelismelerden (ozellikle ic gelismelerle cakistigi noktada) cok daha fazla etkilenebilecegimizi de soyleyebilirim.

Tabii bunlar uzun vadeli tahminler ve Turkiye'de gorunum cok cabuk degisebiliyor. O yuzden de simdilik portfoyumde herhangi bir degisiklik yapmiyorum, izlemedeyim.

Adsız dedi ki...

ABD'de kongre uyeleri surekli kendi bolgelerine harcama yapilmasi icin kanunlara "pork spending" denen kayirma ekleri koydurmaya calisirlar. Toplanan vergi baska turlu tekrar millete dagilmaz. Bu isi en iyi yapabilen kongre uyeleri tekrar secilirler, cunku eyaletleri daha refahlasir, vs. Tabii butce acigi baska bir durum, ABD bunu finanse edebiliyor (degil mi?) bizim sartlarimizda galiba bu daha zor.

Anayasaya "butce acigi verilmesi yasaktir" diye bir madde mi koysak acaba? :)

Unknown dedi ki...

bir ulkeki;
devamli kriz beklentisinde,
ama bir ayda 6 milyar dolar fdi geliyor,
g.menkul fiyatlari tavan yapiyor,
yabanci fonlar haril haril satin alacak menkul/g.menkul ariyor,
krize en cok duyarli olan finans sirketleri gelmeye devam ediyor (en son garanti sigorta satin alindi)

Unknown dedi ki...

acemilikten son cumleyi atlamisim.

yani kriz diye biz mi kendimizi kasiyoruz, veya gelenlerin bildigi bizim bilmedigimiz bir durum mu var? yada zaten o kadar buyuk kaynaklari var ki, batsa da bir sey olmaz rahatligi icindeler mi?

tersaci dedi ki...

alp bey,
onceki yazilarimi okuduysaniz "devamli kriz bekleyen"lerden olmadigimi goreceksiniz. Temelde sizinle ayni fikirdeyim. Ancak bugün gelen FDI ve benzeri uzun vadeli kredi akışlarının geçmiş yıllarda uygulanan sağlam politikalar olduğunun altını çizmemiz gerekli. Aynı şekilde bugün uygulanacak popülizm, devaminda gelecek bir koalisyon hükümeti önümüzdeki dönemde gelecek olan yatırım ve kredi akımlarının önünü kesecektir. Ben altı ayda bir kriz hayaleti görenlerden değilim. ama bütçe disiplinindeki bozulma ve popülist soylemlerin nasıl sonuşlandığını daha önce gördük. Bu politikaların devamı halinde nereye gideceğimizi söylemenin adı kriz çığırtkanlığı olmasa gerek.
Bugün kriz çığırtkanlarının bir kısmı politik açıdan krizin olmasını temenni ediyorlar (kriz olsa da AKP'nin oyları düşse bari şeklinde) bir kısmı döviz yatırımcısı (kriz çıksa da 1.80'den aldığımız dolarlardan kar yapsak) ya da geçmişteki kur artışlarından tatlı tatlı beslenmeye alışmış asalaklar (ihracatçıların bir kısmı desem çok mu ileri gitmiş olurum?) Bir kısmı da her gün kriz bekleyip kriz çıkınca ben bildim demek için bekliyor.
Kendimi uykarıdaki grupların hiç birine sokamıyorum. Ya da buna öncek yazılarımı okuduktan sonra siz karar verin.
Umarım AKP popülist politikalar uygulamaz da bu tartışmalar da gereksiz yere yapılmış olur.

Unknown dedi ki...

neyazikki bir de sektorel kdv indirimi modasi cikti.

tekstilcilerden sonra turizmcilerde kdv indirimi istiyormus.

hukumette imf gitsin bakariz demis.

bunlar degilmi en guzel arazileri uc kurusa kapatip, tonlarca tesvik alip, cevreyi mahvedip, rekabette ipin ucunu kacirip, 5 yildizli oda fiyatini 40-50 euro'ya dusuren.

simdi yaptiklari hesapsizligin faturasini hazineye cikartacaklar.

ben derimki, para toplayip, imf'ye ev tutalim gitmesinler. tatilleri bunlarin otellerinde gecirmeyelim, gunlerini gorsunler.

son cumleyi dikkate almayin, o zaman kdv indirimiylede yetinmezler.