Reel Sektorun Borc Yapisi ve Doviz Kurunun Bilancolara Etkisi

Reel sektorun yabanci para cinsinden borcu nedir ve doviz kurlarindaki degismeler reel sektoru nasil etkiler?

Bir zaman once bu konu hakkinda Merkez Bankasi bir arastirma raporu yayinlamisti:

"Reel Sektorun Borc Yapisi ve Doviz Kurunun Bilancolara Etkisi" Mehtap Kesriyeli, Erdal Özmen ve Serkan Yigit

Amacim bu calismanin bulgularini burada ozetlemek.

Oncelikle yabanci para cinsinden borclanmanin miktari nedir?

Arastirmanin yazarlari, MB'nin sirketlerin 1992-2003 arasi bilancolarini kapsayan veri bankasini kullanarak bu soruya cevap vermeye calismislar. Asagidaki grafikten de gorulecegi gibi reel sektorun borc yapisindaki dolarizasyon orani (beyaz sutun tum finans disi sirketler, siyah sutun imalat sanayii) epey yuksek. 1992'de %40lar duzeyindeyken 90lar boyunca artis gostermis ve 1999-2000'de %80 ile tavan yapmis, sonra bir miktar azalarak %70'ler civarina inmis. Kiyaslama yapmak gerekirse 1999-2003 arasi Latin Amerika ulkelerinde bu oran %33.6, Asya'da ise %23.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar

Yabanci para cinsinden borclarin icindeki kisa vadeli borc miktarinda ise (beyaz cizgi tum finans disi sirketler, siyah cizgi imalat sanayii) bir miktar iyilesme var. 1992'de %95 iken surekli azalmis, su anda %60lar civarinda.



Tabii yabanci para cinsinden borclanmak tek basina bir sorun teskil etmiyor, eger yabanci para olarak tutulan varliklar ile yukumlulukler birbirine oranli ise veya yabanci para cinsinden elde edilen gelir yuksek ise.

Ikinci sekilde doviz borcu ile doviz kazanci arasindaki orana bakilmis.

Sutunlarin anlami, sirasiyla, doviz borcu/ihracat (tum finans disi sektorler), doviz borcu/ihracat (imalat sanayii), kisa vadeli doviz borcu/ihracat (tum finans disi sektorler), ve kisa vadeli doviz borcu/ihracat (imalat sanayii).

1992'de doviz borcu firmalarin ihracat gelirinin %75'i imis. 1994 krizinden sonra %60'a inse de sonra 90larin sonuna dogru artmis ve 2000'de %110'a ulasmis. 2001 krizi sonrasi ise azalarak 2003'de %58'e inmis. Kisa vadeli borcun ihracata orani ise %30lar civarinda.



Arastirmacilar ardindan doviz ile borclanmanin sebeplerine bakmislar. Bulduklari sey:

1. Makroekonomik sartlar onemli birer faktor. Enflasyon ve butce acigi dolarizasyonu arttiriyor.

2. Paranin deger kazanmasi yabanci para cinsinden borclanmayi tesvik ediyor.

3. Borclanma orani yuksek olan firmalar daha az doviz cinsi borclanabiliyorlar, nakde cevrilebilir varligi olanlar ise daha cok.

4. Ihracat agirlikli calisan firmalar daha cok doviz ile borclaniyor (cunku ihracat gelirinden dolayi yabanci para cinsi uyusmazligi daha az oluyor)

Son olarak yabanci para cinsinden borclanmanin sirketlerin yatirim, satis ve karlilik oranlarina etkilerine bakmislar. Vardiklari sonuc devaluasyon durumunda doviz borcu cok olan sirketlerdeki yatirim kisintisi ve karlilik azalmasinin daha cok olacagi.

2003 yilindan sonra neler oldu? Elbette sirket bilancolarina bakmadan bunu soylemek zor. Makro verilere bakarsak, hem ihracat hem ozel sektorun (finans disi) dis borcu 30 milyar dolara yakin artti. Bankalarin sirketlere verdikleri kredilerinin doviz veya dovize endeksli kismi %43'den %20'ye geriledi. Net olarak degisim ne oldu, orasi soru isareti.

Ikinci bir nokta, yukarida bahsettigim calismanin kapsaminda olmayan 2 olduguyu da gozonune almak lazim. Birincisi, bazi sektorlerde, gelir ihracat yoluyla yabanci para uzerinden olmasa da yabanci para birime endeksli olabilir. Mesela TUPRAS. Ikincisi, ozel sektor (umut ediyorum ki) swap, forward, option ve benzeri turev araclarini kullanip, kendini doviz kurundaki oynamalara karsi (her iki yonlu de) korumayi ogrenmislerdir.

Saruhan Özel bir kac gun once konu ile ilgili bir yazi kaleme almisti. Bu yaziyi da okumanizi tavsiye ederim.

4 Yorum Var.:

ahmet dedi ki...

Agir döviz cinsi borcu olan firmalarin fiyatlandirma esnekliklerini önemli ölçüde yitirdiklerini düsünüyorum. Finansman giderleri döviz olunca ürünlerinin fiyatlarini da dövize baglamak zorunda kaliyorlar. TL'nin deger kabetmesi kesinlikle onlara rekabet üstünlügü saglamiyor. Aksine yatirimlarini baltaliyor. TL borçlanmasina gidilebilir mi ? Bence çok zor. Özellikle büyük yatirimlar söz konusu oldugunda.
TL'nin güçlü oldugu dönemlerde ihracatin da hizla artmasi rastlanti degil (2001 yilini 2002-2005 dönemleriyle karsilastirin) . Çünkü bu dönemlerde üreticiler yatirim olanaklarini daha kolay genisletebiliyorlar. Bunu aklimizdan asla çikarmamamiz gerekiyor.
Fakat konunun para politikasini baglayan bir yani da var. Muhtemelen TCMB konunun farkinda oldugu için ataklarda güvenli ve rahat davranmakta zorlaniyor. Ben TCMB'nin ne tavirlariyle nede sözleriyle hiç bir güvence vermemesi gerektigini düsünüyorum. Aksi hareketleriyle ortaya çikan zarari artirmalarindan endiseleniyorum.

selamlar
a.cavusoglu

Adsız dedi ki...

Kanimca borclarin uzun vade olmasi cok olumlu. En azindan herkesin ayni anda kapiya yonelmek zorunda kalmayacagini bilmek bir nebze de olsa rahatlatici..

Ote yandan option/future olayi daha onceki yazilarda ele alinmisti. Anladigim kadari ile pek kullanilmiyorlar, zira islem hacimleri dar. Swap`in ise yabancilarin tercihi oldugunu okudugumu hatirliyorum. O bakimdan reel sektorun ne kadar kendini garantiye aldigi konusunda kuskuluyum.

Aklima gelen tek mantikli aciklama su: yatirim yapanlar MB`ye guveniyor, MB de mayistaki hamlesi ile bu guveni dogruluyor. Tugrul Bey de daha once artan MB rezervlerinin boyle bir etki yaratabilecegini soylemisti.

Tahminin dogru olmasi olasiligi da bir kez daha ayni sorulari akla getiriyor: benzer bir dalga soz konusu olursa izlenmesi gereken strateji nedir? Reel sektorun riski nasil azaltilabilir? MB reel sektorun sagligindan sorumlu mudur? MB icin kur gizli bir hedef midir?


saygilarimla
L.A

Adsız dedi ki...

TL'nin güçlü olduğu dönemde yatırım ithalatının arttığı ve bunun firmaların dış borcunu arttırdığı hatta istikrar politikalarını tehdit eden önemli unsurlardan olduğu söylenir.Ekonomi
de kaynak dağılımı yüksek faiz düşük kur ile bozulunca hangi etkinin olumlu hangisinin olumsuz olacağı dış dünya koşullarına bağlıdır.
Mundell'e göre yatırım ithalatının yaratacağı iki risk vardır.Birincisi, parasal istikrar politikasının altını oyar,ikincisi;ücret artışlarını finanse ederek emeğin marjinal verimliliğinin üstünde tüketim harcamalarının artmasına neden olur ki bu da iflasa giden kestirme yoldur.Dış borçlanma sadece özel sektör tarafından yapılsa bile ülke için gelecekte problem kaynağı olabiliecektir.1980'lerdeki borç krizinde bazı hükümetler özel sektör borçlarını ülke borcuna çevirmeyi gerekli gördü,firmaların ve bankaların iflas etmelerini kabul edeceği yerde millileştirme tercih edildi.

Tunç K.

e-recep dedi ki...

Aklima gelen tek mantikli aciklama su: yatirim yapanlar MB`ye guveniyor, MB de mayistaki hamlesi ile bu guveni dogruluyor.

Merkez Bankası ne kadar kontroldedir? 1994 ve 2001 yıllarında Merkez Bankası'nın ipin ucunu kaçırdığını unuttuk mu? Merkaz Bankası'nın net dış varlıkları, içerideki sıcak parayı dizginleyecek miktarda mıdır? Yüksek faiz taraftarı yazarların sıcak parayı azmış gibi gösterme çabası bundan kaynaklanıyor olmasın?

Firmalarımızın riskleri bile döviz borçlanmasını Dr. Salih Neftçi açıklıyor. Türk özel sektörünün sahip olduğu korkunç açık pozisyona (110+ milyar dolar) atıfta bulunarak, bunun bir tercih değil bir zorunluluk olduğunu ifade ediyor. "Borçlananın kendi bileceği şey, banane" diyemeyeceğimiz bir durumdan bahsediyor.

Öğretici bir yazı :

"Türk şirketleri borç parayı döviz cinsinden bulmak zorunda. Ancak bu
şekilde ayakta kalabilirler.

Size gelen her öneriyi fazla tartışmadan, 'Nasılsa yabancılar haklıdır' diye
kabullenmek bizce bir çeşit saflık oluyor.

Hemen itiraf edelim. Biz de aslında kişisel olarak bu bakıma epey safsız.
Ama Çinli'lerden bazı şeyler öğrendik. Dışarıdan kendilerine gelen önerileri
nasıl bir süzgeçten geçirdiklerini gördük.

İzlenen faiz politikasına bu gözlükle bakalım.

Bir yorum

Reuters'da dün bir haber vardı. Merkez Bankası'nın önümüzdeki PPK
toplantısında faizleri indirip indirmeyeceği konusunda banka
iktisatçılarının düşündüklerini özetliyordu 17 bankaya sorulan soru sonunda
bu bankaların tümü TCMB'nin bu toplantıda faizleri indirmeyeceği tahmininde
bulunmuştu. 'Bu toplantıda faizler düşürülecek' diyen tek bir tanrının kulu
çıkmamıştı.

Kuşkusuz her ay Merkez Bankası'nın kamuoyuna yaptığı açıklamaların bir
sonucu.

Bilindiği gibi Merkez Bankası son zamanlarda düşündüklerini kamuoyuna
duyurmaya özen gösteriyor. Temkinli gideceğini ve yaklaşan seçimler
nedeniyle oluşabilecek ekonomik risklerden dolayı faizleri yüksek tutmak
gerekeceğini duyuruyor.

Piyasalarda ve medyada olayları yakından izleyenler arasında genelde destek
bulan bir tutum.

Riskli tutum

Ancak bu politikanın iyi bilinen... Ama bu aralar pek üzerinde durulmayan
bazı riskleri de var. Politika kısa ve orta vadede enflasyon üzerinde az da
olsa etkili olabilir ama uzun vadede aslında enflasyonist çalkantıları
artıracaktır.

Birinci nokta denge faizleri ile ilgili.

Türkiye'de nominal bono faizleri yüzde 21'de. Bu rakamdan beklenen enflasyon
oranını düşün... Reel faizi elde edersiniz.

Peki, beklenen enflasyon nedir? Merkez Bankası araştırmalarına göre bu rakam
yüzde 9.84. Bizce beklenen enflasyonun yüzde 9'un biraz altında olması
gerekiyor. Önümüzdeki aylarda dünyadaki enflasyonist baskılarda bir
hafifleme göreceğimizi düşünüyoruz. Daha önce vurguladığımız gibi Türk
ekonomisindeki enflasyon oranı orta ve uzun vadede küresel koşullara göre
hareket etmeye başladı. Ama yine de biz diyelim yüzde 10.

Yüzde 10 enflasyon rakamından hareketle YTL cinsi reel faizi yüzde 10 olarak
buluruz. Bize sorarsanız biraz daha yüksek. Ama biz bu rakamdan hareket
edelim.

Şimdi bu devletin borçlandığı bir reel faiz. Özel şirketlerin aldığı borca
bir de YTL cinsi default riskinin eklenmesi gerekiyor. (Devlet YTL para
basabilir... Ama özel şirket basamaz. Farklı bir risk.)

Buna da yüzde 2 diyelim... Özel şirketlerin reel faizi yüzde 12'ye gelir.

Kıyaslama

Bu rakamı kullanıp iki kıyaslama yapacağız.

Çin'de iş yapan özel bir şirket uzun vadede borcuna yüzde 4 reel faiz öder.
(Bunların çoğu aslında borcu geri bile ödemiyor.) Aynı zamanda işgücüne
ödediği reel ücret de Türkiye'ye kıyasla çok düşüktür.

İkinci kıyaslama dolar cinsi reel faizlerle ilgili.

Borç parayı Londra'dan bulun. Kredi riskiyle birlikte dolar cinsi yüzde 5
reel faiz ödersiniz.

Bu rakamlardan şu sonuç çıkıyor. Aşırı değerlenen YTL meselesini bir kenara
bıraksak bile...

Sadece yüksek faizden dolayı YTL borçlanan bir Türk şirketi dünya üretim
makinesi olan Çin'le herhangi bir şekilde rekabet edemez. Çinli aynı malı
Türk şirketine kıyasla en az yüzde 8-9 daha ucuza satacaktır.

Bu marj da Türk şirketinin piyasasını uzun vadede sıfırlamaya yeter...

Sonuç

Bu durumda Türk şirketlerinin tek bir seçeneği vardır. Borç parayı döviz
cinsi bulmak. Türk şirketi ancak bu şekilde ayakta kalabilir. Hepimizin de
bildiği gibi bu da Türkiye ekonomisinde çok büyük bir kur riski oluşması
anlamına gelir. Şirket döviz borçlanmakta ama YTL kazanmaktadır.

Bu da demek olur ki yüksek faiz politikasıyla TCMB kısa vadede enflasyonu
düşüreceğim derken uzun vadede enflasyonu yükseltecek risklere neden
olmaktadır.

Bilinmeyen şey değil aslında."


MB icin kur gizli bir hedef midir?

Aynen öyle. Sıcak para miktarı ve kendi döviz rezervi ile döviz fiyatını belirlemeye çalışmaktadır.