Paramizi ne yapalim? Parayı Ne Yapmalı?

Bir okurumuz bize gonderdigi e-mailde su yorumda bulunmus:

"Direk konuya giriyorum. Vatan gazetesi yazari Onur Kumbaracibasi'nin su yazisini okudunuz mu:
Vaktiniz yoksa sadece son paragrafi okuyun. Turkiye'de doviz yatirimcisinin uzun donemde hic zarar ettigini gormemis sayin Kumbaracibasi. Kendisinin uzun donem anlayisi ne bilmiyorum ama benim 5 senedir tuttugum dovizler, alternatif yatirimlarla kiyaslandiginda degerinin 3'te 2'sini kaybetti. (Belki daha bile fazla) Herhalde yeterince uzun bir donem beklersek ben degilsem de cocuklarim bu zarari telafi edecekler."

Oncelikle sunu belirteyim, eski politikacilara guvenim sifir, fikirleri ve gorusleri benim icin bir anlam ifade etmiyor. O yuzden de onlarin yazilarini pek okumuyorum. Onur Kumbaracibasi da eski bayindirlik bakanlarimizdan, yani ulkemizin 2001 yilindaki refah seviyesine ulasmasinda katkisi olan kisilerden. Yine de okuyucumuzu kirmayip Onur Kumbaracibasi'nin yazisini yorumlamaya karar verdik.

Hisse Yorumları  Marjinal Nedir  Fiyat Kazanç Oranı Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır

Yazinin ozeti su: borsa kucuk yatirimciya mezar olur, altin da pek iyi degil, en iyisi gayrimenkul, hazine bonolari ve dovizdir demis.

Pozitif baslayalim, gayrimenkul ve hazine bonolari gercekten de kucuk yatirimci icin iyi yatirim araclaridir. Son 15 yilin en yuksek getiriye sahip yatirim araci hazine bonolaridir. Ayni seyi altin, doviz ve borsa icin soyleyemeyiz. Maalesef yatirim gecmise donuk yapilan bir faaliyet degildir. Yani gecmise bakarak gelecegi kestirmeye calismak cok dogru bir yaklasim degildir. Ben bu yazida paranizi nereye koymaniz gerektigi hakkinda bir yorum yapmayacagim. Kumbaracibasi'nin doviz uzun vadede yatirimcisina hic bir zaman kaybettirmemistir ifadesine yorum yapacagim.

Doviz yatirimcisina kriz donemlerinde kazandiran bir yatirim aracidir. Kriz olmadigi zamanlarda ellerinde doviz tutanlar zarar ederler. Sagolsun, varolsun, Onur Kumbaracibasi'nin aktif politikacilik yaptigi donemlerde ulkemiz 3 adet buyuk kriz gordu. Ulkemiz halkina mustehakti bu krizler, sandikta ne ektiyse onu bicmisti. Populist politikalara destek vermenin neticesiydi bu krizler. O yuzden 1994-2001 yillari arasinda doviz yatirimcisina iyi kazandirmistir, ozellikle her krizden sonra faizler "normallesene" kadar dovizden hazine bonosuna gecen yatirimcilarimiz icin. Daha onceki donemlerde ise kapali, devletci bir ekonomi politikasi guttugumuz icin doviz yatirimcisina iyi kazandiriyordu (doviz tutmak yasadisiydi ya neyse!!).

Simdi 2001 sonrasindaki doneme bakarsak dovizin yatirimcisina cok kaybettirdigini goruruz. Kriz sonrasinda 1.7 YTL olan dolar kuru 5 yil sonra 1.5 YTL'ye dusmustur. Yani nominal olarak doviz deger kaybetmistir, reel kaybi ne siz sorun ne de ben soyleyeyim. 2001 sonrasi donemde kriz cikti cikacak, cari acik patlayacak, her sey kotuye gidiyor soylemlerinden etkilenip parasini dovizde tutan vatandasimizin cani cok yanmistir. Isin gercegi sudur ki krizin ne zaman cikacagini onceden tahmin etmek kolay degildir. O yuzden bir cok yorumcu her gun kriz tahmini yapiyor ulkemizde. Elbet bir gun hakli cikacaklar ve o gun geldigi zaman "biz size demistik" diyecekler. Maalesef onlarin akliyla hareket edenler son 4 yilda cok zarar ettiler.

Subat ayinda yazdigimiz bir yazida Turk yatirimcisinin elinde hala $70 milyar civarinda doviz oldugunu goruyoruz. Toplam portfoyumuzun dortte biri doviz varliklarindaymis. Bu nedenle doviz artislarina karsi ortalama yatirimcinin kendisini sigortaladigini soyleyebiliriz. Bana kalirsa fazla bile sigortalamisiz ama neyse.

Diyecegim su ki doviz konusunda %60 dogru tahminde bulunacak (yani yaptigi her 10 tahminden 4 tanesi yanlis olacak) adam daha anasinin karnindan dogmamistir. Ekonomi teorisinin bize soylediklerine bakarsak hizli buyuyen ulkelerin paralarinin uzun vadede diger ulke paralarina karsi deger kazanmasi gerektigini biliyoruz. Buna gore Turk lirasinin uzun vadede dolara, euroya ve japon yenine karsi "reel olarak" deger kazanmasini bekleriz. O yuzden Onur Kumbaracibasi'nin buyurdugu "doviz uzun vadede kaybettirmez" lafi sacmadir. Tabii ihtimaller dahilinde Onur Kumbaracibasi benim bilmedigim bir seyi biliyor olabilir. Belki tekrardan iktidara gelip ulkeyi bir 10 yil daha geriye goturmeyi planliyorsa o zaman yaptigi "doviz uzun vadede kaybettirmez" tahmini kesinlikle dogru cikacaktir.

23 Yorum Var.:

e-recep dedi ki...

Aslında birer 'finansal kriz' olan bahis konusu krizlerin asıl sebebi, Merkez Bankası'nın verdiği yüksek reel faiz sonucu YTL'nin aşırı değerlenmiş olması idi. YTL aşırı değerlendikten sonra, -şu veya bu sebeple- büyük bir sıcak para çıkışı da kurların aniden fırlamasını tetiklemişti. (Temmuz'da sıcak para dönüşü başlamasaydı, bu sene olacağı da oydu.)

Ne demek istediğimi şu grafik çok iyi anlatıyor. Grafik kabaca zaman içinde YTL'nin değerlilik serüvenini gösteriyor.

Yani bu tip krizlerin yaşanmaması için YTL'nin aşırı değerlenmesine izin verilmemelidir. Aşırı değerlenmemiş YTL'nin ani değer kaybetme riski de yoktur.

Peki bu grafik sadece bize mi özgüdür?

Tabii ki hayır. Bu sene içinde İzlanda ve Güney Afrika'da da aynı durum hasıl olmuştur.

Kriz istemiyorsak, YTL'nin aşırı değerlenmesine de izin vermemeliyiz. bu işin Onur'la, Ahmet'le, Mehmet'le ilgisi yok.

Blog Sahibi dedi ki...

Recep Bey, Turk lirasinin asiri degerli oldugu ve bunun krize neden olacagi gorusunu ne zamandir savunuyorsunuz? Ayrica paramizi nereye yatirmamizi tavsiye edersiniz?

Adsız dedi ki...

Recep bey,

Türkiye batacak diyorsunuz. Kendinize güveninizi kaybetmeyiniz. Ben sizin yerinizde olsam bu tahminimden asla geri dönmem. Mezara kadar israrci olurum.

Peki ama kaç vakte kadar batacak Recep bey kardesim ? Cesaretinizi toplayip buna da cevap vermenizi beklerim. 3 aya kadar gider miyiz dersiniz ? Yoksa 3 yil dayanabilir miyiz ? Ben 45 yasindayim. Hayatimin geri kalaninde bu batisi görebilecek miyim ? Zaman vermek çok önemli. Eger zaman vermiyorsaniz pek bir sey söylemiyorsunuz demektir.
2001'in Temmuz-Kasim arasini hatirlayiniz. Borçlarini çeviremeyecek deniyordu. Ama olmadi. 5 yildir batacak denip duruyor, vatandas dolar almaya çagriliyor. Bir türlü batmiyor su 'Türkiye' ya ! Halbuki batsa ne güzel olurdu.'Paranizi dolara yatirin'
diyenler hakli çikardi.
Bir zamanlar bende bir yatirimciydim. Sunu hepimiz biliriz. TL'ye yatirim uzun vadede her zaman kazandirir. TL ara ara hizla deger kaybedebilir. Bundan sonra da kaybedecektir. Ancak dolardan kazanabilmeniz için bu dönemlerde derhal bozdurup TL'ye geçmeniz gerekir. Yani bu isi örnegin 22 Subat 2001'de yapmaniz gerekirdi. Dolar'dan elde ettiginizi 'zamaninda' TL'ye çeviremesseniz kazanma ihtimaliniz hiç olmaz.
Sunu da unutmayalim. TL'ye geçenler genelde nereye yatirim yapiyorlar. Günlük faize mi ? Aylik mevduatami ? Hayir. Varliklara. Varliklardan kastettigim menkul kiymetler. Borsa kagitlari ve hazine bonolari gibi. Bu tür pozisyon alanlar 'faizlerin artmasini asla istemezler'. Bakin bende 2001'deki krize elimde hazine kagitlariyla yakanlandim. Faizlerin yükselmesi bana yaramadi. Elimdeki kagitlari degersiz hale getirdi. Varliklariniz deger kaybetmesi likidite krizine girmeniz demektir. Çünkü borçlarinizi ödemek için para bulamassiniz. Para bulmak için varliklarinizi sattiginizda zararinizi realize etmis olursunuz. Bu bir banka için böyledir. Bireysel yatirimci için de aynidir. Sicak para ismi verilen portföy yatirimcilari için tamamen böyledir. Hazine kagitlarinin faizlerinin yükselmesi onlar için zarar yazmak demektir. Merkez Bankasinin faizi yükseltme ihtimali dogdugunda kesinlikle pilinizi pirtinizi toplayip kendizi dolara atmalisiniz. Çünkü bilinki digerleri bunu yapacak. Son dalgalanmada TL'nin siddetli deger kaybetmesinden önceki Nisan enflasyonunun berbat çiktigini unutmayiniz. Siz bir spekülatör olsaniz ne düsünürsünüz ? Merkez Bankasinin faizi yükseltecegini. Onlar önceden bu satin aldilar. Olan budur

ahmet çavusoglu

e-recep dedi ki...

Epey oldu diyebilirim.

Sadece, YTL'nin ani değer kaybına uğrayacağını söylemiyorum, daha önce de defalarca uğramış olduğunu söylüyorum.

Mesela yakın geçmişi mercek altına alalım, Mayıs-Haziran aylarında kurlar aniden fırladı ve bu süreç bir aydan fazla devam etti. Nedeni sıcak para dediğimiz kısa vadeli mali akımların Türkiye'den çıkmaya başlaması idi. Daha sonra Temmuz ayından itibaren akım tersine dönünce kurlar yavaş yavaş düşmeye başladı ancak dolar 1.35'li seviyeyi göremedi. Çünkü dönen sıcak para, çıkmış olandan azdı.

Şimdi diyebilirsiniz ki, YTL'nin aşırı değerli olduğu alnında mı yazıyor. Hayır, alnında yazmıyor ancak elimizde devasa bir dış açık ve cari açık mevcut. Bu açıkların ana sebebine bakıyoruz, aramalı ithalatını görüyoruz. Türkiye'de üretilebilecek ve hatta üretilen aramallarını bile ithal etmeye başlamışız. Neden başlamışız? Çünkü daha ucuza mal oluyor da ondan. Sebebi, döviz kurlarının düşük seyretmesi, yani YTL'nin aşırı değerliliği.

Yatırım konusuna karışmam. Herkes neyin ne olduğunu bilsin, bizi neyin beklediğini idrak etsin, ona göre hareket etsin.

Merak edildiğini tahmin ettiğim bir konuya cevabımı peşinen vereyim.

"Sıcak para çıkınca kurlar fırlayacak" diyorsunuz, bir senedir de olmadı, peki ne zaman olacak bu?"

Cevabım kısa ve net :

Bilmiyorum. Sıcakçılar da bilmiyor. Ama gittiği yere kadar götürmeye kararlılar. İyi para kazanıyorlar. Oda gaz dolu, ama kıvılcımın nereden, ne zaman çıkacağı belli değil.

e-recep dedi ki...

"Türkiye batacak diyorsunuz."

Böyle birşey söylemedim.

"Peki ama kaç vakte kadar batacak Recep bey kardesim ? Cesaretinizi toplayip buna da cevap vermenizi beklerim. 3 aya kadar gider miyiz dersiniz ? Yoksa 3 yil dayanabilir miyiz ? Ben 45 yasindayim. Hayatimin geri kalaninde bu batisi görebilecek miyim ? Zaman vermek çok önemli. Eger zaman vermiyorsaniz pek bir sey söylemiyorsunuz demektir."

Kime söylemiyorum? Evet, size veya yüksek rant peşinde koşan bir sıcakçıya söylediklerim birşey ifade etmez ama o yüksek faizi ödemek için dünyanın en pahalı benzinini, en pahalı elektriğini kullanan Türk vatandaşına çok şey söylüyorum. Evet, dünyanın en yüksek reel faizini ödeyen vatandaşıma bir mesajım var.

"Bana ne ya Türkiye'den, ben cebime bakarım" diyene verebilecek birşeyim yok.

"TL'ye yatirim uzun vadede her zaman kazandirir."

Peki o kazandığınız para kimin parası haberiniz var mı? Hazine o faizi, Maliye'nin saldığı dolaylı vergilerden tahsil etmiyor mu? Dolaylı vergileri bu insanımız dişinden tırnağından arttırıp ödemiyor mu?

Yazınızın geri kalanı 'yatırım tercihleri' ile ilgili olduğu için es geçiyorum. Benim amacım kimseyi dolar almaya teşvik değil. Dileyen dilediğini yapsın. Ancak, neyin ne olduğunu, hangi makro sebeplere dayandığını idrak etsin, ondan sonra yapsın.

Merkez Bankası o kadar sıkı para politikası uygulamasına rağmen Nisan enflasyonu berbat çıktı diyorsunuz. Bu reel faiz Batı'da verilse, enflasyon sert bir şekilde düşerdi. Demek ki, bizde Merkez Bankası faizlerinin enflasyon üzerindeki etkisi son derece tartışmaya açık. E, peki o zaman neden hemen apar topar faiz yükseltti? Neden olacak, çıkan sıcakçıları geri çağırmak, çıkmak üzere olanları da caydırmak için tabii ki. "Aman ne olur gitmeyin, gidip de kurları uçurmayın, ne isterseniz veririm, istediğiniz faiz olsun, nasıl olsa cebimden mi veriyorum?"

O vermiyor ama tüm Türk halkı cebinden veriyor.

Adsız dedi ki...

Recep bey,

Benim tahminim net: Türkiye batmayacak diyorum. Elbette batmanin tarifini de yapmak gerekir. Dalgalanmak kriz anlamina gelmiyor bana göre. 1994'e, 1999'a, 2001'e geri dönmeyecegiz demek istiyorum. Ama arada dur kalklar elbette olacak. Iyimserlik degil. Milliyetçilik degil. Partizanlik hiç degil. Belli varsayimlari esas aliyorum. Bunlari tartismak çok zaman alir. Sizin bir tahminiz yok. Tahmininizin olmamasi söylemlerinizi zayiflatiyor. Onun için diyorum ki. Cesur olun. Batacagimizi öngörüyorsaniz batacak deyin. Hem siz de söylüyorsunuz ortalikta bol miktarda 'sicak para' var. Mayis - Haziranda yaptiklarinin çok daha fazlasini yapabilirler, ki sizin yazilarinizdan anladigim kadariyla yapacaklardir da. O zaman biraz riske girip 'durumumuz çok kötü olacak' deyiverin, olsun bitsin. Eger bunu söylemek riskli geliyorsa, sizde gizli bir 'iyimserlik' var demektir. Neden iyimser oldugunuzu kendinize bir kere olsun sorun.
Simdi baska bir noktaya daha deginmek istiyorum. Sn. Kumbaracibasi'nin yazisinda neyi hissediyorsunuz ? 'Yabancilar bizden daha iyi bilir'. Degil mi ? Kum.'nin ülkesine, onun insanlarina ve kendisine olan güveni sifir. Bu yüzden dolara kapilanin, gerisini unutun diyor. Simdi ayni kisiden bagimsizlik söylemlerini dinlediginizde ciddiye almamiza imkan var mi ? Eger yabancilar her durumda bizden üstün olacaklarsa ne yaparsak yapalim sonucu degistiremeyiz. Yabancilar geliyorda bizi teslim aliyor degil, biz kendimize olan güvensizlikle teslim oluyoruz demektir. Güven kelimesini dar anlamda, yalnizca size yönelik olarak kullanmadim Recep bey.

saygilarimla
ahmet çavusoglu

Adsız dedi ki...

"Büyük miktar sıcak para çıkışı" ne kadar İrecep Bey ?
Biraz salladınız galiba...Benim baktığım sayılar öyle demiyor.

Adsız dedi ki...

Recep Bey gibi o kadar sallayan var ki...Sayı yoktur, inanç vardır...

Mutlu B.

e-recep dedi ki...

Sizin bir tahminiz yok. Tahmininizin olmamasi söylemlerinizi zayiflatiyor.

Hayır, zayıflatmıyor, çünkü benim söylemimle bunun hiç alakası yok. Sıcak para ne zaman çıkacak diyorsunuz? Ben de bilmediğimi ifade ediyorum. Bilen varsa beri gelsin. Verdiğim bu cevap, Türk halkının yüksek faiz ile soyulduğu ve YTL'nin aşırı değerli olduğu gerçeklerini değiştirmez.

Onun için diyorum ki. Cesur olun. Batacagimizi öngörüyorsaniz batacak deyin. Hem siz de söylüyorsunuz ortalikta bol miktarda 'sicak para' var. Mayis - Haziranda yaptiklarinin çok daha fazlasini yapabilirler, ki sizin yazilarinizdan anladigim kadariyla yapacaklardir da. O zaman biraz riske girip 'durumumuz çok kötü olacak' deyiverin, olsun bitsin. Eger bunu söylemek riskli geliyorsa, sizde gizli bir 'iyimserlik' var demektir.

Bu da sizin yorumunuz. Bu konuda da hiçbir şey söylemedim. Aslında ne söylediğim net ve açık ama hernedense söylemediklerim, söylediklerimden daha çok ilgi çekiyor. :-)

Yabancilar geliyorda bizi teslim aliyor degil, biz kendimize olan güvensizlikle teslim oluyoruz demektir. Güven kelimesini dar anlamda, yalnizca size yönelik olarak kullanmadim Recep bey.

Açık ve net ifade edeyim :

1-Bizi son 16 yıldır yönetenler ekonomiden anlamıyor veya anlasa da halkın çıkarını değil kendi çıkarını düşünüyor. Zaten son 16 yıldır her iktidar yüzü görmüş partinin oyu erimiştir. Kontrol edebilirsiniz.

2-Bize akıl veren uluslararası kurumlar da haliyle bizim ekonomimizi düzeltmekten ziyade, kendilerini sevk ve idare eden süpergüçlerin çıkarlarına çalışmaktadır. Mesela bugün maaşını Dünya Bankası'ndan alan bir Türk kime hizmet etmesi gerektiğini gayet iyi bilir.

1. şıktaki kötü yönetim vatandaşın kendine/yönetimine olan güvenini sarsmıştır. 2. şıktakiler de bu güven eksikliğini kendi çıkarları için kullanmaktadır.

Güven konusunu umarım izah edebilmişimdir.

Adsız dedi ki...

recepcim diyorum ki hani su yuksek reel faiz dagitiliyormus ya merkez bankasinin avlusunda, cok kuyruk var midir bi aksam iftari orda acsak?

Adsız dedi ki...

Pek degil.

Siz niye kendimize güven duymadigimiz konusuna açiklik getirmeye çalisiyorsunuz. Özetle insanimizin kendisine olan güvensizligimizi disarda aramamiz gerektigini söylüyorsunuz. Ama herkes güvensiz degil. Mesela burada yazan arkadaslarin çogunlugunun kendilerine güveni oldugu açik. Onlarin dis mihraklarin oyununa gelip kendi hayatlarini karartma niyetleri yok gibi. Üstelik SIZDE kendinize güveniyorsunuz. Degil mi ?
Bakin ben size sicak para ne zaman çikip ülkede kriz yaratacak diye sormuyorum ? Elbette kesin bir tarih veremessiniz. Ama bir gün bunun olacagina kesin olarak inaniyorsunuz ki bütün bunlari yaziyorsunuz. Ayrica parça parça bu tahmininizi yazilariniza serpistiriyorsunuz. Ama net degilsiniz. Ben önce bu noktada netlesecek güveni kendinizden bulun diyorum. Simdi diyelim ki ertesi gün aniden bir sicak para çikisi oldu ve Türkiye ekonomisi havaya uçtu. O zaman çikip sunu diyemessiniz 'Evet bakin benim söyledigime geldiniz'. Çünkü pozisyonunuzu NETLESTIRMEDINIZ. Riske girmediniz. Sadece herkesin yüzlerce kez duydugu ve bizim de çoktan ezberledigimiz seyleri döndürüp döndürüp söylüyorsunuz. Peki sonuç nedir ? Ben sizin kadar söylediklerimden emin olsam pozisyon almakta zorlanmazdim. Merkez Bankasi yönetimi belli. Kimi getirirseniz getirin sonuç degismiyor. Dünya bankasini da ortadan kaldiramayacagimiz anlasiliyor. Bunu yapsak bile diaspora Türklerini hepsini öldürüp ortadan kaldiramayiz. Sizin mantiginizla olumsuzluklar ilelebet sürüp gidecek. Bu durumda Türkiye'nin uçuruma düsüp orada kalmasi ihtimali %80'nin üzerindedir. Niye Türkiye'nin sonun çok kötü olacagi tahminini yapmaktan kaçiniyosunuz ? Önce risk alin, ondan sonra sizin söylediklerinize de, en azinden ben, konsantre olayim.

saygilarimla
ahmet çavusoglu

Adsız dedi ki...

recep bey süpersiniz blogunuzu favoritlerime ekliyorum

-erdinç

e-recep dedi ki...

Ahmet Bey,

Konsantre olamadığınız için çok üzgünüm. Kaotik bir ortamı size tarif etmemi istiyorsunuz. 2002 Arjantin devalüasyonundan önce, kriz sonrasında haftada bir başbakan değiştirileceğini siz tahmin edebilir miydiniz? Ya da sıcakçıların parasının üçte ikisinin üzerine yatılacağını? Ya kriz öncesi dolar bazında %40'a varan reel faiz veren Arjantin'in dört yıl sonra, yani bugün negatif faiz vereceğini?

Ben ne yatırım danışmanıyım, ne de kahin.

Bu konularda yardım arıyorsanız Londra'da çalışan 'anlı şanlı Türk gençlerimiz' var. Eminim belli bir bedel karşılığında bülbül olur şakırlar. Ne de olsa işleri bu.

Benim burada yapıtığım çarkların nasıl döndüğünün izahı, kimin hangi motivasyonla hareket ettiğinin vurgulanması...

Adsız dedi ki...

sayın blog sahibi, gördüğüm kadarıyla blogunuzun adındaki "yatırım tavsiyeleri" sadece paraya yatırımı içeriyor. bu zihniyetle bi de verimlilikten bahsetmeniz çok ilginç geldi bana. belki de burda olayları yanlış anlayan benimdir. yani borsada binde bilmem kaç hisse almakla ülke ekonomisine bilmem neye yatırım yapılmış oluyorsa, bunu anlamamak benim yanlışımdır ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum. yani hisse senedi alarak ben gerçekten neye yatırım yapmış oluyorum? paraya mı yoksa ürüne mi? ürün de para kazanmak için üretiliyor, tamam ama yine de benim yatırım anlayışım bu değil.

Adsız dedi ki...

ahmet çavusoglu: "Benim tahminim net: Türkiye batmayacak diyorum."

ülkeler şirket gibi batmaz...ülke halkı fakirleşir...

saygılar,
t.

Blog Sahibi dedi ki...

Sayin anonim,

Sanirim kafanizda yatirim konusu biraz karisik, izah edelim. Yatirim araclari dedigim zaman sizin akliniza bir fabrika acip elle tutulur bir urun uretmek geliyor anladigim kadariyla.

Diyelim ki Fabrikator Ahmet bankadan borc alarak 1 milyon YTL harcadi ve plastik sise kapagi yapan bir fabrika kurdu. Bu bir yatirim midir? Evet.

Ayni Ahmet ikinci bir fabrika acmak istedi ama bu sefer bankadan borclanmak istemiyor. Gitti sirketini borsada halka acti, yani sirketine ortak olarak binlerce kucuk yatirimciyi aldi. Borsada Fabrikator Ahmet'in sirketinin hisselerini alan vatandas yatirim yapmis midir? Evet. Onlarin Ahmet'ten tek farki kucuk olcekte hareket ediyor olmalari.

Diyelim ki Ahmet ikinci fabrikayi acmaktan vazgeti ve parasiyla hazine bonosu almaya karar verdi. Bu bir yatirim midir? Devletin hazine bonosu satarak elde ettigi parayla ne yaptigina gore degisir bu sorunun cevabi diyorsaniz yaniliyorsunuz. Devlet harcasa da, baraj da yapsa, sizin hazine bonosuna koydugunuz para yatirimdir.

Borsa veya tahvil ile ilgili yorumlarimiz ilginizi cekmiyorsa girisimcileri ilgilendiren yeni yazimiz belki ilginizi ceker.

Adsız dedi ki...

Recep bey,

Nezaket gösterip cevapladiginiz için çok tesekkür ederim. Gerçegin tam üstüne bastiniz. Motivasyonumuz nedir ? Amacimiz gerçekleri arayip bulmak midir ? Yoksa blog yazarlariyla hesaplasmak mi ? Eger amaciniz yazarlari yumruklamaksa 'yüksek faiz, düsük kur vs..' gibi konular görünürde tartisilanlardir. Bu konulara dokunmak istemememin sebebi aslinda verimli sonuçlar alamayacagimizi bilmemdir. Ancak yanlis anlamayin. Motivasyonunuzdan dolayi sizi kinamiyorum. Aksine ne tür motivasyon kaynaklanirsa kaynaklansin blog yazarlarina daha güçlü saldirilarda bulunmaniz üçüncü sahislar (izleyenler, yani bizler) açisindan isi daha zevkli kilabilir.
Recep bey ilk yazinizdan bir alinti yapiyorum.
(Aslında birer 'finansal kriz' olan bahis konusu krizlerin asıl sebebi, Merkez Bankası'nın verdiği yüksek reel faiz sonucu YTL'nin aşırı değerlenmiş olması idi...)
Yazinizda açikca krize atifta bulunulmaktadir. Size göre su anda Merkez Bankasi yüksek faiz verip sicak parayi çekip durmaktadir. ÖYLEYSE Türkiye'nin güme gitmesi kaçinilmazdir. Niye bunu açikca ifade etmekten kaçiyorsunuz ? Ben size nedenini söyleyim: KENDI SAVUNDUKLARINIZDAN EMIN DEGILSINIZ. Benim o zaman size sunu söyleme hakkim doguyor: Eger fikirlerinizden emin degilseniz ve onlar adina riske girmekten kaçiyorsaniz bize zorla satma girisimlerinden vazgeçiniz lütfen.

Tankut arkadasim;
Ben 'batmanin' karsiligini tanimladim aslinda. Dikkat ediyorsan 1999 yilini da koydum. Depremin yikici etkisiyle bu yil Türkiye derin bir krizin içine yuvarlandi. Elbette bizlerin (Türkiye Cumhuriyeti vatandaslarinin) etkilenmedigi krizler bizi ilgilendirmez. Fakat devletin 'battigi' fakat vatandaslarinin etkilenmedigi hiç bir durum yoktur (devlet memurlari hariç, ancak onlar da uzun vadede etkilernirler çünkü maaslarini verenler devlet degil özel kesimdeki vergi verenlerdir biliyorsunuz). Bu yüzden devletin batmamasini istiyoruz. Aslinda 1999'da devlet krize girmistir. Yüzde 20-30 reel faizle borçlaniyordu, özel kurumlar repo yapmanin disinda faaliyet göstermiyordu ama pek çogumuz bunun farkinda degildi. Fakat bugünlerde özel kesim repoculukla yasayamiyor, alternatif faaliyetlerin pesine kosuyor. Sadece bu bile 1999'a göre çok daha iyi oldugumda oldugumuzun kanitidir.
Buna karsilik devletin krize girmemesi, vatandaslarinin hepsinin iyiye gitmesi anlamina gelmez elmette. Örnegin ben, nispeten durumumda iyilesmeler olsa bile hem gelirlerimde hem varliklarimda 1998
yilini yakalayamadim henüz. Alti yil sonra bile ! Bu benim kendi basarisizligim. Genellestirilemez. Etrafima bakiyorum. Özellikle benden daha düsük gelirli olanlarin durumu nispeten daha iyi. Mesela çalistigim firma istihadimini iki misline çikardi. Etrafimdaki insanlarin geçmisle karsilastirildiginda daha kolay is bulabildigini görebiliyorum (sadece beyaz yakalilar degil). Istatistikler bunu destekliyor. Ancak sunun farkinda olalim: Nüfusun bu kadar hizli arttigi bir ülkede hiç bir sihirli formül yoktur ki herkese is yaratilabilsin. Bakin Türklerin issizlik orani Almanya'da çok daha fazlaymis. Sasirmayalim. Sorunu yalnizca devlette veya sistemlerde aramayip kisilerin kendi becerilerinde ve çalisma isteklerinde de görelim lütfen.

ahmet çavusoglu

e-recep dedi ki...

Nezaket gösterip cevapladiginiz için çok tesekkür ederim.

Rica ederim.

Recep bey ilk yazinizdan bir alinti yapiyorum.
(Aslında birer 'finansal kriz' olan bahis konusu krizlerin asıl sebebi, Merkez Bankası'nın verdiği yüksek reel faiz sonucu YTL'nin aşırı değerlenmiş olması idi...)
Yazinizda açikca krize atifta bulunulmaktadir. Size göre su anda Merkez Bankasi yüksek faiz verip sicak parayi çekip durmaktadir.


Aynen öyle. YTL'nin sert değer kaybetmesi kaçınılmaz. Açık pozisyonda ve kısa vadede yakalananlar mum gibi eriyecek. Onlar batarken iş ilişkisi içinde bulundukları 'kredi almamış olan' düzgün şirketleri de sallayacaklar. Tüm reel sektör etkilenecek. Sallanacak.

ÖYLEYSE Türkiye'nin güme gitmesi kaçinilmazdir.

Öyleyse kelimesi bir çıkarıma gittiğinizin göstergesidir. Çıkarım da size ait. Daha "ülke batması" ne demek, onu tanımlamadan, şimdi bir de "ülkenin güme gitme"si lafını ortaya atıyorsunuz.

Ben size nedenini söyleyim: KENDI SAVUNDUKLARINIZDAN EMIN DEGILSINIZ.

İşte bir çıkarım daha. Konuyu bıraktık e-recep'i tartışıyoruz. Sakallı bir banka ekonomisti vardı. Köşeye sıkıştı mı karşısındakine sen hangi üniversiteden mezunsun diye sorardı. Bugünlerde pek ortalarda gözükmüyor. Kendini özletti vallahi.

Benim o zaman size sunu söyleme hakkim doguyor: Eger fikirlerinizden emin degilseniz ve onlar adina riske girmekten kaçiyorsaniz bize zorla satma girisimlerinden vazgeçiniz lütfen.

Biz? Biz kim? Ahmet Çavuşoğlu mu?
Zorla satmak??
What???

Tekrar etmemde fayda var sanırım.

1. Sebep-sonuç ilişkilerini ortaya koyuyorum.
2. Bu işe burnunu sokanların motivasyonlarını vurguluyorum.
3. Sizin beklediğiniz kaotik ortam senaryosunun detayları ile ilgilenmiyorum. Bizi kaosa iten dinamikler ve oyuncular daha çok ilgimi çekiyor.

Adsız dedi ki...

Daha da net olabilirim.
Bugün Merkez Bankasi baskaninin konusmasini okudunuz sanirim. Mevcut politikalari devam edecek gözüküyor. Herhalde en az 4 sene. Kendi fikirlerinizden yola çiktiginizda 2001 yilinda yasadiklarimiza benzer bir felaketin KAÇINILMAZ odugunu söyleyemiyor musunuz ? Savunduklariniza daha bir inandiricilik katmak adina bu kadarcik riske giremez misiniz ?

Bakin ben net bir sekilde 2001 krizine benzer bir kriz olmayacak diyorum.

saygilarimla
ahmet çavusoglu

e-recep dedi ki...

Ahmet Bey,

Siz e-recep'in kehanet yetenekleri üzerinde yoğunlaşadurun, ben size görüşlerimde yalnız olmadığımı ispat edeyim.

Buyrun okuyun :


“... Tasarruf etme ve çok çalışmanın alternatifi yoktur ! 45 yaşında insan emekli eden, nüfusunun önemli bir kesimi de çalışmayıp evde oturan bir ülkenin, hiçbir devlet sanayi politikası ve kur düzeyi ile verimlilik üretmesi ve öne geçmesi mümkün değildir !... ”

Bu savı, ekonomik görüş olarak pek anlaşamadığımız değerli bir Hocamız kaleme almış. Ama açıkçası bu satırları yazan rahatlıkla ben olabilirdim. Çünkü bu görüşlere sonuna kadar katılıyorum.

Yani gerçekten de hem kişilerin, hem de ulusların tasarruf etmelerinin mantıklı bir seçeneği olduğunu düşünmüyorum. Bir süre tüketmeyeceksiniz, dişinizi tırnağınıza takacaksınız ve tasarruf edeceksiniz. Tasarruf edeceksiniz ki yarınların garantisi demek olan yatırımlara ayıracak kaynağınız olsun.

Hem burada sadece parasal tüketimden de söz etmiyoruz.

Aslında “zaman” bizim en önemli varlığımız ve servetimiz değil midir ? Zamanınızı da boşuna harcamayacaksınız; ondan da tasarruf edeceksiniz. Daha çok zamanınızı öğrenmeye, eğitime, okumaya ve kendinizi geliştirmeye ayıracaksınız. Tavla oynamaya ve maç seyretmeye değil !

Gerçekten de “... insanları kırk beş yaşında emekli eden, nüfusunun çoğunluğu da çalışmayıp evde oturan bir ülkenin, hiçbir devlet sanayi politikası ve kur düzeyi ile verimlilik üretmesi ve öne geçmesi olası değildir...”

Peki ya tersi olası mıdır ? Yani:

- deli gibi çalışsanız da;

- uluslararası rekabete açık sanayinin ya da hizmetler sektörünün gerektirdiği bütün eylemleri yapsanız da;

- verimlilik artışı amacı ile makineleşmeye hızlandırsanız da;

- ürün çeşitlemesine gitseniz de;

- markalaşsanız da;

- innovasyon (yaratıcılık) üretiminizin ilk temel taşı olsa da;

- ülke içinde üretim yerinizi değiştirerek (delokalizasyon) maliyetlerinizi azaltmaya çalışsanız da;

- alt yüklenici (fasoncu) kullanma, perakende kanallarına sahip olma ... gibi bir çok değişik yollar kullansanız da;

- ...

Yanlış bir sanayi politikası ve yanlış bir kur düzeyi ile verimlilik üretmeniz ve öne geçmeniz olası mıdır ? ...

Geçen hafta Dani Rodrik’in FORUM İstanbul toplantısında yaptığı konuşmasını ben de dinledim. Görüşlerine tamamen katılmadım. Ama ilginç gözlemleri olduğunu da yabana atamazdım.

Dani bey de bizim birkaç aydır üstünde durduğumuz tartışmanın geldi tam ortasına oturdu: “Sanayisiz kalkınma olur mu ? Eğer sanayisiz kalkınma olmazsa, o zaman sanayileşme için mutlaka ve mutlaka dışsatımı destekleyen (en azından kösteklemeyen) bir döviz kuru izlemeniz gerekir. Türkiye son dört yılda bunu yapmamaktadır. ”

Ben de Dani Rodrik gibi düşünüyorum.

Sanayisiz de kalkınma olabileceği konusunda ikna edilebilirim. İlla ki sanayi ile kalkınmaya gerek olmayabilir. Yani Türkiye bile sanayi olmadan kalkınabilir. Ama Türkiye için yaratacağınız ekonomik kalkınma modeli, mutlaka sürdürülebilir ve istihdam dostu olmalıdır (yani istihdam yaratmalıdır).

Dünyada son elli yılda hızla kalkınan bütün ülkeler, döviz kurunu görece değersiz (devalüe edilmiş) tuttular. Önce 1950’lerde Almanya ve İtalya, sonra 1960 ve 1970’lerde Japonya, 1980 ve 1990’larda Güney Kore, Tayvan gibi Asya Kaplanları ve 1990’lardan sonra da Çin ve Hindistan.

Şimdilerde hepsi ekonomik olarak kalkınmış ya da kalkınmakta olan bu ülkelerde bir dönem sürekli döviz kuru (aşırı olmasa bile) hep devalüe edilmiş bir değerde olurdu.

Bu satırların yazarı, geçmiş ekonomik deneyimlerin, bazı durumlarda, bugün artık uygulanamayacağını öğrenecek kadar uzun yaşadı. Yani dünün başarılı ekonomik formülü ya da uygulaması, bugün size aynı başarıyı vermeyebilir. Ama yine de biz dünyada, Türkiye’nin son dört yılda yaptığı gibi, reel anlamda değerli bir döviz kuru ile kalkınan bir ülke de olabileceğini sayamıyoruz.

Çünkü bu olası değildir.

Er ya da geç, “ikinci dalga” mı dersiniz, tsunami mi dersiniz, ne derseniz deyin, o gelip sizi vuracak ve sahte cennetinizi başınıza yıkacaktır.

Siz ne derseniz deyin...

Ertuğ Yaşar;

İstanbul 08.11.2006


Ertuğ Yaşar'ın 8 Kasım 2006 tarihli yazısı

Adsız dedi ki...

Recep bey,
Yazinizi dikkatle okudum. Katildigim ve katilmadigim yerleri var. Ancak izin verirseniz bunlari tartismak istemiyorum.
Tahrik sayilabilecek sözlerimle sabirla karsilik vermeye çalistiginiz için gerçekten çok naziksiniz.
Benim söylemek istedigim sey sudur: Risk almak gördügünüz gibi hiç kolay degil. Insanlar 'bir seylerini' ortaya koymadiklari zaman sinirsizca tüketirler, limitizce atip tutabilirler (sizi kastetmiyorum). Bence bu hos degil.

saygi ve sevgilerimle
ahmet çavusoglu

e-recep dedi ki...

Risk almak gördügünüz gibi hiç kolay degil. Insanlar 'bir seylerini' ortaya koymadiklari zaman sinirsizca tüketirler, limitizce atip tutabilirler (sizi kastetmiyorum). Bence bu hos degil.

Çok doğru. Mesela bir IMF veya Dünya Bankası memurunu ele alalım. Herhangi biri olabilir. Bu arkadaş Türkiye'ye yüksek faiz telkininde bulunuyor, cari açık finanse edildiği sürece sorun değildir diyor. Bu öğretiler ışığında hareket eden Türkiye günün birinde kurların roket gibi uçması, ikinci el bono faizlerinin zıplaması, kredilerin geri istenmesi gibi bir finansal erime ile karşı karşıya kalırsa, kabul edersiniz ki açık pozisyona girmiş özel sektör ve bu özel sektörün yaratacağı zincirleme reaksiyon ile tüm Türkiye fakirleşirse, akılveren Dünya Bankası memuru arkadaşımızın kaybı ne olacaktır?

Ben cevap vereyim:

Hiçbir şey. Çünkü Türkiye'de yaşamıyor, maaşını Türkiye'den almıyor. Bilakis Dünya Bankası bu arkadaşı başarısından dolayı kutlayacak ve bir üst kademeye terfi ettirecektir. Kemal Derviş gibi yükselecektir.

IMF'nin akılverdiği Arjantin 2002 yılında finansal krize sürüklenip dizlerinin üzerine çöktüğünde, IMF'nin bu ağzı laf yapan memurları hiçbir şey kaybetmedi. Bilakis Arjantin'in IMF'ye olan borcu son kuruşuna kadar ödendi. İtibar kaybı mı? Adam tefeci; borç veriyor, "ister al, ister alma" diyor. İtibara ne ihtiyacı var? İşte bakın, Arjantin'i 4 sene önce dümdüz eden IMF aklını, bugün Türkiye alıp neredeyse koynuna sokuyor.

Madem benden bu kadar ısrarla kehanet istediniz, eh birşeyler söyleyeyim bari : Sıcak para çıkışı sert bir şekilde başladığında, ki ne zaman olur bilemem, kurlar uçacak, ikinci el bono faizleri uçacak, özel sektör kilitlenecek, büyüme oranı düşecek, piyasa soğuyacak, açık pozisyondakiler teker teker zarar veya iflas yazacaklar. Sıcak para geri döner umudu ile bekleyecekler. Ondan sonrası sıcakçıların işi. Merkez Bankası hemen olmasa da faiz arttırımına gidecek, belki de hemen gider. Maksat sıcak çıkışı durdurmaki yavaşlatmak veya tersine çevirmek. Ercan Kumcu akıl vermişti ya, "sıcakçıyı mı cezalandırıyoruz, kendimizi mi" diye? Merkez Bankası bunu yaparken enflasyon bahanesini de öne sürmeyi ihmal etmeyecek. Sakallı banka ekonomisti de aferin başkana enflasyonla mücadelede çok kararlı diye prime time'da milleti uyutacak.

Adsız dedi ki...

Yazinizi okumaya çalistim. Üçüncü sahislar hakkinda burada dedikodu yapmamiz belki hos karsilanmayabilir. Size sevineceginizi tahmin ettigim bir haber vermek istiyorum: Artik sizden risk almanizi beklemiyorum.

tesekkürler, iyi çalismalar
ahmet çavusoglu