Türkiye’nin ,maalesef diğer bir çok sektörde de olduğu gibi, elle tutulur bir tarım politikası hiç ol(a)mamıştır. Bu açığını da yerli yersiz her yere yazılan “köylü milletin efendisidir” sözüyle örtmeye çalışmıştır. Temel problem de burada yatıyor heralde...Çiftçi yerine köylü demekte…
Osmanlı ekonomisi tekelleşmeye karşı olduğu için elle tutulur bir burjuva sınıfı yaratamamıştır. Cumhuriyet sonrası ise devlet otoritesi yordamıyla oluşturulan burjuva sınıf zenginliğin denetim ve paylaşımını elinde tutmuştur. Kaynakların denetimi için ultra korumacı reflekslerle hareket eden bu hakim sınıf için en önemli nokta “rekabetsiz” bir ortam oluşturmaktan geçmiştir.
Zira halkın büyük kısmının kentlerin dışında tutulması, kendi yağları ile kavrulmaya mecbur kalmaları ve dolayısı ile rekabetin dışında olmaları onları “çiftçi” değil köylü yapmaktadır. Çiftçi üretimin bir parçasıdır ve dolayısı ile söz sahibi olmak ister fakat köylü yönetilendir.
Aşağıdaki tablo son on yıl içerisinde tarımsal istihdamın toplam istihdam içerisindeki payını gösteriyor.
Tablo1 (Ref. TUIK)
Tablodan da görüldüğü gibi son on yıl içerisinde tarımsal istihdamın toplam istihdam içerisindeki oranı %38’lerden %25’lere kadar gerilemiş durumda ki bu yeterli olmamakla beraber doğru istikamette olduğumuzu gösteriyor. Gelişmiş ülkelerde bu oran çok daha düşüktür. (%5’ler civarında).
Buradaki diğer nokta ise esasında ciddi bir miktar işgücünü köylerde tutarak istatistiklere yansımayan fakat gerçekte var olan büyük bir gizli işsiz ordusunu yıllarca taşımışız.
Bu gerçek son yıllardaki istihdam oranı sanayi ve hizmet sektörü lehine değiştikçe karşımıza artan işsizlik olarak çıkmış. Yani halının altına süpürdüğümüz pislikler halıyı kaldırınca ortaya çıkmış.
Peki bu kağıt üzerinde çiftçi görünen fakat gerçekte “gizli işsiz ve köylü” istihdam ile milli gelire nasıl bir katkı vermişiz? Aşağıda ki tablo son on yıl içerisinde tarımsal üretimin milli gelire oranını göstermektedir.
Tablo2 (Ref. TUIK)
Tablo 1 ve Tablo 2’yi birlikte yorumlarsak 2001 yılında istihdamın %38’i tarım sektöründeyken bu istihdamın milli gelire katkısı %8,8 kadarmış ve işin tuhaf yanı aynı sene bütçe faiz giderlerinin milli gelire oranı %17,1 oranındaymış (Tablo 3). Yani istihdamın %38’inin ürettiği gelir faiz giderlerimizi bile karşılayamıyormuş.
Tablo3 (Ref. TUIK)
İşte bir ülkenin kaymağını yemek tam olarak bu olsa gerek.
Yıllarca “Gelmeyin ve rekabet etmeyin” düşüncesiyle büyük bir nüfusu köylerde tuttmuşuz, popülist politikalarla piyasa gereksinimlerini hiçe sayarak ne ekerlerse eksinler almayı taahhüt etmişiz, almışız ve bütçeyi delik deşik etmişiz.
Bu tam olarak bir oligarşidir, azınlığın iktidarı…Peki böyle bir iktidarı nasıl devam ettirebilirsiniz? Ona kutsallık atfederek…
”Köylü milletin efendisidir.”
Neyse ki rakamlar son yıllarda istikametimizi düzelttiğimizi gösteriyor. Aşağıdaki son tablo bu süre içerisinde kişibaşı tarım gelirini göstermektedir. Tarımsal istihdam azalırken kişibaşı tarımsal gelirimiz düzenli olarak artmış. Yani daha verimli bir üretim söz konusu…
Tablo4 (Ref. TUIK)
Bundan sonrası için yapılması gereken köylülükten çiftçiliğe geçişi hızlandırabilmek için piyasa ve çağın ihtiyaçlarını gözeten bir tarım politikası oluşturarak bilinçli bir tarımsal işgücü oluşturmaktır.
Mahir ZİYREK
1 Yorum Var.:
Yüzde yüz doğru çok güzel bir yazı.Gelişen teknolojinin köylere gelmesi şehirdeki evlerin lüksünden farkı olmayan köy evlerinin ortaya çıkması yeni nesilin daha modern düzenli çiftçilik yapmasına sebep olmus olabilir.Ama ortada kalan bir neslinde,hala kışın dağdaki ormanları kesmeleri,hayvanlarını dağa salmaları,evinde iyi bile yaşasa devletin hayvana tarlaya verdiği teşvikleri bi güzel usulüne uydurup alması vergi vermemesi(kanunidir),güney yörelerinde kaçak inşaatlar (köy yerinde apartman) yapması yaptırması da ek olarak söylenebilir.
Yorum Gönder