Ekonomi konusunda öyle şeyler söylüyorlar ki sanırsınız bütün problemler halledildi, her şey süt liman. Enflasyon konusunda o kadar konuştular ki sanırsınız enflasyon sorunu halledildi. Oysa hala enflasyonun yüksek olduğu ülkelerden biriyiz.
Özelleştirme konusunda edilen laflara bakarsanız, sanırsınız herşey tamamlandı. Oysa Telekom, Tüpraş ve Erdemir'den başka özelleşen bir şey yok. Bunlar da zaten 2004-2005 döneminde yapıldı. Piyasa şartlarında belirlenmesi gereken fiyatların çoğu hala hükümet tarafından belirleniyor. Güya kamu bankaları, elektrik piyasası, enerji piyasası özelleşecekti. THY, Milli Piyango, Petkim, elektrik dağıtım şirketleri, TEKEL,.... Ekonomide hala herşey sosyalist bir ülke gibi.
Sosyal güvenlik reformu üzerine kaç yıldır edilmedik laf, tartışılmadık boyut kalmadı. Bir arpa boyu mesafe alınmadı. Hazine'nin sayfasına gidip 2004 yılında imzalanan niyet mektuplarına bakarsanız sosyal güvenlik reformunun 2005 yılında yapılacağının söylendiğini görürsünüz. 15 Temmuz 2004 tarihinde imzalanan sekizinci gözden geçirmeye ilişkin niyet mektubunda "Emeklilik sistemine ilişkin açıkların 2007 yılına kadar sürekli azalan bir seyir izler hale getirilmesini ve bu açıkların uzun dönemde GSMH’nın % 1’i seviyesine düşürülmesi" hedeflenmiş, "Söz konusu reform paketi, tasarının 2005 yılı Ocak ayında TBMM’ce kabul edilmesi ve 2005-07 yıllarında aşamalı olarak uygulanması amaçlarına paralel olarak, 2004 yılı Aralık ayı ortasında TBMM’ye sunulacaktır". Sonuç: hüsran.
Bütçe disiplini, vergi reformu, işgücü piyasası reformu, ağızlarda sakız edilen yapısal reformlar, mikro reform lafı vardı bir de, ara ki bulasın. Bütün ihaleler başbakanının dudaklarının arasından çıkacak lafa bakıyor. Marketler indirim yapsın mı yapmasın mı devlet karar veriyor. Kimin nereye ne kadar yatırım yapacağına devlet karar veriyor. Lafa gelince bunlardan piyasacı kimse yok. Ama icraata gelince sonuç sıfır. Açıkçası bu hükümet verdiği sözleri tutmuyor.
Dönelim AB konusuna. 2005 yılından bu yana AB konusunda da frene basılmış durumda. Sadece frene basılmadı, gündemden de düştü. Ne müzakere var ortada ne reform. Dostlar alışverişte görsün. Edilen laflara bakarsanız Türkiye AB'ye hazır durumda. Ama bugün AB ülkeleri gelin alıyoruz deseler, Türkiye'nin tamam hazırım demesi 10 seneyi bulacak.
Kaç ay yeni Anayasa tartışıldı. Sonuç: sıfıra sıfır elde var sıfır. Ne bir taslak çıktı ortaya ne de laf kalabalığından başka birşey.
301. madde konusundaki tartışmalardan artık zaten gına geldi. Duyan da 301. maddeyi başka birisi getirdi sanacak. Ne değiştirdiler, ne kaldırdılar. Bırakın değiştirmeyi, bir teklif bile getirmediler.
Bugünlerde türban ve başörtüsü konusu tartışılıyor. Sakın ha kimse sonuç alınacağını sanmasın. Tartışılacak, sonra kaynayıp gidecek. Daha önceki tecrübeler bunu gösteriyor. Oysa bu ülkenin türban ve başörtüsü sorunu yok. Özgürlük sorunu var.
Bu ülkede herkes özgürlükten korkuyor. Bu iktidar da öyle. 2005'ten bu yana ne ekonomi alanında ne özgürlükler alanında yeni hiç bir şey yapılmadı. Yapıldı diyen beri gelsin.
Daha öncekiler gibi bu iktidar da vatandaşından korkuyor. Bir yandan RTÜK vatandaşın ne izlemesi gerektiğini belirliyor, ekranlara çeki düzen veriyor. Bir yandan devlet vatandaşın hangi sitelere girip girmeyeceğine karar veriyor. Ayda bir YouTube'a yasak geliyor. Diğer yandan bir profesör konuştuğu için hapis cezasına çarptırılıyor. Temelde marketlerin ne zaman indirim yapacağına devletin karar vermesi ile türban yasağının hiç bir farkı yok. Bu hükümet vatandaşın ahlak bekçisiyim rolüne soyunuyorsa birilerinin de ben de laikliğin bekçisiyim diye ortaya çıkmasına şaşırmamalı.
(Yazı çok uzadı, başlığın işaret ettiği konuya daha sonra gireceğim.)
1 Yorum Var.:
güzel özetlemişsiniz barış bey, fakat daha vahim olan şuki tüm bunlara rağmen önümüzdeki seçimlerde yine oyumuzu akp'ye vereceğiz gibi görünüyor çünkü alternatifi yok.
Yorum Gönder