Bir süre önce
bir yazımızda "göbeğini kaşıyan adam" benzetmesini eleştirdiğimiz Bekir Coşkun, şimdi kendisi "toplumu kaşıyan adam" rolüne soyunmuş.
Bugünkü yazısında diyor ki eğer seçimi AKP kazanırsa Türkiye'de dinci devlet (yani şeriat, öcüüü) kurulacak demektir. Son üç haftada meydanlara koşan halkımızın korkusu da aynıydı. Yalnız ben bunun nasıl olacağını bir türlü anlayabilmiş değilim. Türkiye'de devletin şekli ve nitelikleri
anayasanın ilk üç maddesinde belirtilmiş ve dördüncü maddede de bu ilk üç maddenin değiştirilmesinin bile teklif edilemeyeceği kayda alınmıştır. Şimdi durum böyle iken AKP tekrar iktidara geldiğinde devletin şeklini ve niteliklerini nasıl değiştirecek, bir bilen varsa bana da anlatsın. Bu ilk üç maddenin değiştirilmesinin dahi teklif edilemez olması, Türkiye'de rejimin ancak silah zoruyla değiştirilebileceği anlamına gelmektedir. Nitekim 1960 ve 1980'deki revizyonlar da aynen böyle yapılmıştır.
Manipülasyon Nedir Borsa Nedir Hisse Senedi Nedir Kırmızı Başlıklı Kızın Hikayesi IMF Nedir Ekonomi Nedir Kalite Nedir
Demem o ki Türkiye'nin mevcut rejimini ancak ordu (daha güçlü bir silahlı güç olmadığına ve olması da mümkün görünmediğine göre) değiştirebilir. O zaman ordunun mevcut yapısında bir değişiklik olmadıkça Türkiye'de rejimin değişeceği yönünde bir korku duymaya da gerek yoktur. Yani AKP'nin tekrar iktidara gelmesi halinde Türkiye'de şeriat devleti kurulması ihtimali, solcu(!) partimiz CHP'nin iktidara gelmesi halinde komünist devlet kurulması ihtimali ne ise odur. Fakat Bekir Coşkun gibi aydın zannedilen karanlık adamların toplumu böyle kaşımaya devam etmeleri halinde, faşist (askeri yönetim) bir devlet kurulması ihtimali çok daha yüksektir, onu da söyleyeyim.
22 Yorum Var.:
Kimsenin görmediği yerinden yakalamışsınız konuyu, bıravvoo. Post'unuzu okudum rahatladım.
Bu gece rahat rahat uyurum artık.
İyiki varsın EKODOK!..
ps : Bu postunuza katılıyorum, ancak gülmekten !..
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=4755&y=FehmiKoru
burada da birşeyler var. bir kısmını aşağıya kopyalıyorum:
"Topluma salınan korkunun altının boş olduğunu bilenler aslında başka bir şeyden korkuyor; Ak Parti'den seçilecek cumhurbaşkanının, Çankaya'da bulunduğu süre içerisinde, bugüne kadar etkisi altında kalınan korkuların boşuna olduğunu ispatlayacağı korkusu bu…"
cuneydyasin
Gülmekten katılacağınıza biz cahillere şu işin nasıl olacağını anlatın da biz de öğrenelim. Yoksa bu gidişle önümüzdeki seçimde oyumu AKP'ye vereceğim. Madem ülkeye şeriatın gelmesinden korkuyorsunuz, bunu engellemek için AKP'ye oy verme ihtimali olan herkesi tek tek bilgilendirmeye çalışmanız gerekmez mi? Tabii "benim bu konuda bilgim yok, zaten benim beynim de yok, düşünemem, abilerim bana ne öğretirse ben onu söylerim" diyorsanız buna birşey diyemem.
Nasıl mı? anlatayım....
Türkiye Cumhuriyeti, toplumsal yapısı gereği değişik etnik köken, farklı mezhep, ırk, düşünce yapısına sahip bireylerin oluşturduğu, ülke toprakları üzerinde bir arada, aynı ülkü doğrultusunda, huzurlu, mutlu yaşama azmi içinde olması üzerine kurulmuş bir CUMHURİYET tir. Belki de Cumhuriyet kavramının toplumsal gerçekliğini bulması ve somutlaşması açısından da Türk toplumun yapısı ve idaresi son derece dikkate değerdir. Bu kişisel tanımlamamdan sonra size yazınızda belirttiğiniz bir partinin iktidara gelirse nasıl devlet yapısını değiştirebileceği hakkında öngörülerimi belirtmek isterim. Üzerinde duracağım ön görüler şahsıma ait olup herhangi bir kurumu bağlamamaktadır.
va-1
Türkiye de yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirlerinden ayrılmış ve bu erklerin birbirleri ile olan eşgüdümü başta anayasa olmak üzere çeşitli yasalar ile belirlenmiştir. Belirttiğiniz üzere Anayasanın yalnızca üç maddesinin değiştirilmesi teklif dahi edilemez ama diğerleri parlementodaki koltuk sayısına bağlı olarak değiştirilebilir. Bu durumun sakıncası 2.dünya savaşına (Nazi hareketi nedeni ile) neden olmuş olup, demokrasinin de kendini intihar edebileceği ortaya çıkmış bu durum parlementoların yasama hareketlerinin de temel hak ve özgürlükler ve insani değerler yönünde kontrolüne yönelik olarak Anayasa Mahkemesi tarafından denetime tabi tutulması gerektiği düşünülmüş ve bu düşünce kurumsallaşmıştır.
va-2
Ülkemizde Anayasa Mahkemesi kuruluş ve üyelerinin belirlenmesi konusunda detay bilgi vermeye gerek yok..Bu noktada üyelerin atanması konusunda Cumhurbaşkanının etkinliğini hakkında hiç durmayacağım. Bu nedenle ülkemizdeki parlementer demokrasi anlayışı ve Türk siyasal - sosyal yapısı ile örtüşmeyen ve sakıncalar doğuracağı şimdiden belli olan ve herhangi bir hukuksal yapıya henüz sahip olmayan halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanının doğurabileceği sakıncalarının şimdi den görülmesi gerekmektedir.
va-3
Özetle; tarihsel geçmişi belli olan bir parti seçim yasasındaki baraj nedeni ile toplumun tamamını temsil etmekten uzak bir şekilde meclisin çoğunluğunu ele geçirmiş ise, Cumhurbaşkanı da bu anlayışın bir uzantısı olacaksa, Cumhurbaşkanının iktidarın taleplerini ülke gerçekleri ile değilde partisinin politikaları doğrultusunda değerlendirirse, Anayasa Mahkemesi üyelerini kendi anlayışına sahip olan insanlar ile kadrolaştırırsa,
ey-5
, Türkiye Cumhuriyetinin anayasal yapısın korumaya yönelik son kale olan TSK’nin yapısını değiştirmeye yönelik yasaların çıkarmasına kim engel olacak…İmam hatiplilerinde TSK bünyesine alınması halinde TSK bugünkü kararlılığını gösterebilecek mi? Sonuçta öyle bir toplumsal yapı ortaya çıkar ki sizin o değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen anayasal maddelerinin bile bir anlamının olacağını sanmıyorum.
yv-6
Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanın seçimi konusunda yaşananları aşağıdaki şekilde değerlendirmemiz gerekiyor.
- Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısı sarsılmıştır. Cumhurbaşkanını halk seçecek olup artık Cumhurbaşkanının tarafsızlık özelliği kaybolmuştur.
- İktidar partisi görünmeyen amaçları doğrultusunda devletin temel kurumlarının yapısının değiştirilmesini sağlamaya yönelik olarak suni gerilim yaratmış ise başarılı olmuştur. Bir sonraki adım halk oyu ile Cumhurbaşkanlığı makamını ele geçirmektir.
sa-7
- İktidar partisi yaşanan olayları öngörmeden bu kaosa neden olmuş ise bu onlar için büyük bir başarısızlıktır. Şahsi fikrim RTE bu kargaşayı öngörmüş olup, siyasi hayatını tehlikeye atmamak için AG’yi aday göstermiştir.
- RTE, Manisa Milletvekilinin talepleri doğrultusunda hareket etmiş, partisi içinde ilgili milletvekilinin hakimiyetini kabul etmiş olup, partisinin liderliği konusunda olmaz yara almıştır.
-Toplum siyasi düşünceleri bazında radikalleşme eğilimi sergilemeye başlamıştır. Mitingler dikkat çekicidir. Bu noktada çok dikkatli olunması gerekmektedir.En tehlikesi bu
el-8
Bu site iyice siyasi bir platforma dogru gıdıyor.akP yi cici parti yapmak neden onu anlamadım ama.
bkz:(EKODOK yazıları)
Ekodok'a haksizlik yapmayalim.
Uzun bir süre önce gördügüm bir arastirma (simdi nerdedir bulamiyorum) ODTU ve Hacettepe ögrencilerinin önemli bir kisminin AKP egilimli oldugunu söylüyordu. Eski bir ODTÜ'lü olarak bu beni sok etti ve hemen ögretim görevlisi arkadaslarimdan teyidini istedim. Onlarda 'dogru olabilecegini' söylediler.
Anlamadigimiz sey sudur: AKP bir sonuç. Orduyu, anayasa mahkemesini, bürokrasideki kadrolarimizi kullanarak konuyu çözemeyiz. Dalga dalga geliyorlar ve CHP bir cazibe merkezi degil. Ayak oyunlariyla CHP-MHP koalisyonu kurdursak bile ömrü 57. hükümetten fazla olmayacak. Çünkü ekonomiyi yönetemeyecekler, 'beyin' eksikligi oldugu için küresellesmenin getirdigi incelikleri anlayamayacaklar. CHP'nin programina bir bakin, 'nitelikli' birileri tarafindan hazirlanmisa benziyor mu ?
Aslinda mitinglerde de gördük, CHP ezelden beri 'bati düsmanligi' yapiyor. Örnegin AB ile olan gümrükbirligini tekrar tartisma açmak istiyor vs.. Bu suna benzer: 'Müslümanlik elden gidiyor' diye ayaklandirdiginiz kitlelerin saskinliktan kendi camilerini yakmasi. CHP o kadar ahmek bir partiki, pompaladigi sey temelde 'bati karsitligi' ve onun arkasina takilarak batili hayat tarzimizi koruyacagimiza inaniyorsaniz siz de sasirmissiniz derim.
a. çavusoglu
AKP'nin rejimi değiştirmek için şimdiye kadar bir atılım yapmadığı bir gerçek. Bırakınız rejimi değiştirmeyi türban meselesine bile el atmadığı ortada. Demek ki bu tip konular tamamıyle yapay gündem oluşturmaktan başka birşey değil. Kimsenin rejimi değiştirip şeriat hükümlerini geçerli kılmak için kasacağına inanmıyorum. Ne yani, hırsızlık yapanın elini kesmelerini öngören hükümleri mi uygulayacaklar? Hal böyleyken işe kendilerinden başlamaları gerekmez mi? Emin olun böyle bir sistemi ne AKP temsilcileri arzu eder ne güzellik salonlarından çıkmayan eşleri, ne de lüks arabalarla milletin hayatına kasteden çocukları.
Yazımın altındaki yorum sayısının 13'e ulaştığını görünce bu konuda hararetli bir tartışmanın başladığını sandım. Meğerse yorumların çoğu anonim kardeşimizinmiş. Yahu anonim kardeş, bu kadar yorum israfına ne gerek vardı, hepsini bir seferde yazıp gönderebilirdiniz. Bir de "Üzerinde duracağım ön görüler şahsıma ait olup herhangi bir kurumu bağlamamaktadır" cümleniz beni epey güldürdü. Ne isminiz cizminiz belli ne de kurumunuz, bu durumda görüşlerinizi nasıl bir kurumla bağdaştırabiliriz ki? Galiba nereden kopyala yapıştır yaptı iseniz bu ibareyi silmeyi unutmuşsunuz.
Neyse, biz konumuza gelelim. Söylediğiniz o kadar laf salatası arasında ciddiye alınabilecek bir tek söz var. O da "Türkiye Cumhuriyetinin anayasal yapısın korumaya yönelik son kale olan TSK’nin yapısını değiştirmeye yönelik yasaların çıkarmasına kim engel olacak" sorusu. İyi de bu sorunun cevabını bilemeyecek kadar saf mısınız hakikaten. Çankaya'da türbanlı bir first leydi olmasın diye muhtıra veren bir kurum kendi yapısıyla oynanmak istendiğinde ne yapar tahmin edemiyor musunuz? TSK'nın yapısıyla oynamaya çalışmak ile anayasanın ilk üç maddesini değiştirmeye çalışmak arasında ne fark var? Kim buna cesaret edebilir? TSK'nın yapısıyla oynanmaya kalktığında buna engel olacak olan da yine TSK'nın ta kendisidir.
Bir de şu "tarafsız Cumhurbaşkanı" komedisi var. Siz hakikaten Sezer'in tarafsız bir cumhurbaşkanı olduğuna inanıyor musunuz? Benim bildiğim "tarafsız" diye, ortada iki veya daha fazla taraf olduğunda bu tarafların hiçbirinin dümen suyuna girmeyip de onları asgari müşterekte birleştirmeye çalışanlara denir. Sezer'in bu tanıma uyduğunu iddia ediyorsanız, sizin saflığınıza ancak gülerim. Ayrıca cumhurbaşkanının tarafsız olması gerektiğini de nereden çıkarıyorsunuz ki? Bugüne kadar kaç tane tarafsız cumhurbaşkanımız oldu? Atatürk ve İnönü tek parti döneminin milli şefleriydi. Bayar, DP'nin liderlerinden biriydi. 1960-80 arasında ise cumhurbaşkanlığı sembolik bir makam olduğundan emekli askerlerin (Gürsel, Sunay, Korutürk) yan gelip yatma yeri olmuştu. Evren, 1980-83 arasında ülkeyi bizzat yöneten askerlerin yönetimi bir süre daha vesayet altında tutmalarını sağlamak için cumhurbaşkanlığı makamına çıkmıştı. Özal ve Demirel sapına kadar siyasi kişiliklerdi ve partileri iktidarda iken cumhurbaşkanı olmuşlardı. Bu durumda sizin tanımınıza uyması muhtemel bir tek Sezer kalıyor ki onun da tarafsız olmadığı çok açık. Ayrıca cumhurbaşkanının tarafsız bir kişi olması isteniyorsa niye seçim yapıyoruz ki? Seçim bizatihi siyaseti çağrıştırmıyor mu size? Madem öyle Anayasa Mankemesi başkanlarının otomatik olarak cumhurbaşkanlığına atanmasını öngören bir sistem kuralım olsun bitsin. Böylece istediğiniz tarafsızlık sağlanır belki. Gerçi Anayasa Mahkemesi üyelerinin de pek tarafsız olmadığı ortaya çıktı ya neyse...
AKP'yi cici parti yapmaya çalıştığımızı sanan diğer anonime gelince... Kısaca dost acı söyler demekten başka bir şey gelmiyor elimden. CHP, doğru düzgün bir lider kadrosuyla ve ekonomi programıyla karşımıza çıktı da biz olmaz mı dedik. CHP, kendi seçmeninin bile güvenmediği bir liderle ve Genç Parti ve BTP ile yarışan bir ekonomi programıyla seçime giriyorsa biz ne yapalım. Kaç sefer söyleyeceğim bilmem, ben geçen seçimde CHP'ye oy verdim. Gerçi o zaman da Baykal'a güvenmiyordum ama Derviş'in partide birşeyleri değiştirebileceği konusunda zayıf da olsa bir ümit taşıyordum. Fakat ömrü boyunca bir siyasetçi öğütme makinesi olarak çalışan Baykal'ın Derviş'i de nasıl yediğini ve ülkeden kaçırdığını hep beraber gördük. Benim derdim iktisatçı olduğumdan beri hayalini kurduğum atağı son beş yılda gerçekleştiren ekonominin önümüzdeki dönemde de bu yolda devam edebilmesi. Şu anda bunu başarabilecek tek parti olarak ise AKP'yi görüyorum. AKP gelirse şeriat gelir safsatasına inanmadığım için de, artık takım tutar gibi siyasi görüş tutup oy vermek yerine acaba ekonomiyi ön plana alıp AKP'ye mi oy versem diye düşünüyorum. Daha kesin bir karara varabilmiş de değilim. Bura düşüncelerimi sesli olarak gündeme getirip acaba okuyuculardan da birşeyler öğrenebilir miyim diye uğraşıyorum. Gördüğüm kadarıyla da okuyucularımızın çoğu da benimle aynı durumda.
Bu arada olaya at gözlüğü ile bakmayan ve AKP ve şeriat konusunda benim ulaştığım sonuca ulaşan başka insanlar da var. Mesela Mehmet Yılmaz'ın bugünkü yazısına
bir göz atmanızı tavsiye ederim.
Ahmet bey "dalga dalga geliyorlar" demiş. Ama dalga dalga gelen AKP değil, bu milletin kendisi. Ekonomi dışa açıldıkça daha önce sadece belli bir kesimde teksif edilen ekonomik güç yayılmaya, ve elit diye tanımlanan ve belli bir tür yaşam tarzına sahip insanlardan oluşan gruba çevreden yeni rakipler çıkmaya başladı. Onlar da bu memleket için çalıştılar, savaştılar ama hiç bir zaman cumhuriyet balolarında dansetmediler, viski konyak içmediler. Ayrıca ekonomik güçsüzlüklerinden dolayı uçağa binmediler, tatile çıkmadılar vs. Şimdi bunları yapmaya başladılar. Ekonomik güç toplamaya başladılar. Bu yeni görünürlük elit kesimleri rahatsız ediyor. Ama elitler halkı küçümsüyorlar. Kendilerini ayrıcalıklı görüyorlar.
Ama bitti! Yeni bir devir başladı. Bu mitingler bu yeni devrin miladıdır. Ve bu gelişme irreversible yani geri döndürülemez. Geçmiş olsun!
Tek silahlarını fütursuzca kullanıyorlar. "Laiklik elden gidiyor, şeriat gelecek" haykırışlarını kastediyorum. O silahta da kurşun bitecek. Türkiye yeniden rayına oturacak.
chp nin kominizmi getirme tehlikesiyle akp nin şeriat tehlikesini aynı kefeye koymanız çok enteresan geldi; üslubunuzla ve chp ye oy verdim demenizle bağdaştıramadım. akp nin ekonomik alanda yaptıklarını bir iktisatçı olarak anlatmanız başka, bu iktisadi başarıları siyasi analizlerinize malzeme yapmaya devam etmeniz başka bence. bu durum korkarım tusiad gibi sürekli mola almanızı ve tekrar değerlendirme yapmanızı gerektirebilir.
SANIRIM SINIRLAMA VAR.. TEK SEFERDE DÜŞÜNCELERİMİZİ PAYLAŞAMIYORUZ..
VA
Tabiriniz ile salataya devam...Hoş blogunuzdaki bir yoruma bu şekilde bir niteleme yapmanız çok ilginç..Önemli değil. Kendini entellektüel sınıf içerisinde gören bireylerin tavrı bu. Ama okuma ve cevap verme nezaketini gösterdiğiniz için teşekkürler.Sanırım yorumumdan biraz rahatsız oldunuz. İsmimim önemli olduğunu düşünmemekle birlikte düşüncelerin tamamen bana ait olduğu hiç bir yerden copy paste yapacak kadar aciz olmadığımı bilmenizi isterim. Tabii bu durum sizi çok üzmüştür.Böyle olmasını umuyordunuz. Neyse...(Üzgünüm yorumumun tamamını tek seferde gönderemiyorum)
va-1
Laf salatamın ciddiye alınabilecek tek sözüne verdiğiniz cevaba ilişkin olarak TSK'nın yapısı ile anayasanın ilk üç maddesini değiştirmeye çalışmak arasında ne fark olduğunu soruyor ve buna kim cesaret edebileceğini soruyorsunuz.Bu soru üzerine şöyle bir izlenim veriyorsunuz..Sanırım son 5 yıldır ve özellikle son bir haftadır ülkemizdeki ilgili iktidar partisinin yaptığı/yapmaya çalıştığı yasal değişiklikler hakkında hiçbir fikriniz, haberinizin olmadığı anlaşılıyor. Geçen hafta ilgili parti liderinin açıklamalarını basından yeniden okuyun. Bunu görmeyecek kadar safmısınız. Gerçi görenler gördü..
va-2
Gelelim Cumhurbaşkanının tarafsızlığına. Anayasanın 101. md başlığından haberiniz var mı. Tabii hiç okuma fırsatı bulduysanız. Ancak yaptığınız açıklamalardan siyasi kurumlar ve kavramlar hakkında bilginizin oldukça zayıf ve yetersiz olduğunu görüyorum. Cumhurbaşkanının tarafsızlığı konusunda eski cumhurbaşkanlarını örnek göstererek ne yapmaya çalıştığınızı hiç anlamıyorum. Cumhurbaşkanı taraftır neye taraf olduğu Anayasanının 103. maddesinde detayı ile yer alır beyfendi. Sayın Sezer'in taraflı olduğunu ima ediyorsunuz. Bana şunu söyleyebilirmisiniz hangi partiye daha yakın olup o parti lehine nüfuzunu kullanıyor. 103. maddenin gereğini yapmak zorunda ve yapıyor.
va-3
Anayasa mahkemesinin aldığı son karara ilişkin olarak verdiğiniz yorumsa içler açısı..Beyfendi tüm yargı mensupları karar alırken yazılı hukuk kuralları yanında toplumun düzenini bozmamaya yönelik, hakkaniyet ilkesine dayalı olarak, toplumun geneli tarafından kabul görecek kararlar alırlar. Anayasa mahkemesinin almış olduğu karar bu çercevede değerlendirildiğinde gayet yerinde olduğu anlaşılacaktır. Bunu taraf olarak nitelemeniz sizin taraf olmanızdan kaynaklanmakta.
va-4
cumhurbaşkanın halk tarafından secilmesine yönelik olarak iktidar partisinin yasasını Sayın Sezer veto etti...lütfen gerekçesini okuyun...size söylemek istediklerim orada da var.
Va
Yorum Gönder