Ekonomist olmak bazen nahos sorulara cevap aramak anlamina da gelir. Iste bu sorulardan bir tanesi su:
bir insanin hayati kac YTL eder? Hemen celallenip "Ekonomix, adamlarin bobregin basladiniz satmaya, simdi de toptan mi bu ise el attiniz" demeyin. Mantikli ve cevaplanmasi gerekli bir soru bu. Diyelim ki, adamin biri A Sirketinin ihmali sonucu acilan cukura dusup hayatini kaybetti. Mahkeme de A Sirketini suclu buldu. Ne kadarlik bir tazminat odemeye mahkum etmeli mahkeme?
VOB nedir? Taksi Şöförü Borsa Tüyoları?
Olasılık nedir?
Enformasyon Nedir
Meydan sizin.
17 Yorum Var.:
Bu sorunun cevabini felsefi olarak veremezsiniz. Amerikan Legal sisteminin, her diger disaridan izole kuvvet merkezinin oldugu gibi kendine has bir ic mantigi vardir, ve bir anlamda bir arz/talep kavgasi burada hukum surer. Bundan onceki davalarin ornek teskil edebilecegi gibi, dava edilen sirketin ne kadar zengin oldugu, kurbani savunan ailenin avukatinin ne kadar iyi oldugu da koparilabilecek tazminatta rol oynar. Avukatiniz iyi, kanun sizin tarafinizda ise kendi aptalliginizdan dolayi uzerinize dokup kendinize yakmanizi sebep olan bir McDonalds kahvesi sayesinde 1 milyon dolar kazanabilirsiniz. Bu, yanan uzvunuzun 1 milyon dolar degerli oldugu anlamina gelmez.
Belki de bu afelsefi ve gercek hayattan ve bazen common sense'den uzakligi sebebiyle Amerika'da avukatlar sevilmez. "Fucking lawyers" kelimesinin gunluk insanlardan duymaniz mumkundur.
Sayin Ekonomix,
Bence insan hayatina paha bicilemez. Sorumsuzca davranarak bir insan hayatina mal olan kurulus, gucu ile orantili ama canini ciddi bicimde yakacak bir tazminata mahkum olmali, geride kalanlarin refah seviyesini yukseltecek bir meblag odemelidir. Bir kuruma gucuyle orantili olmayan buyuklukte tazminat cezasi vermek de dogru degil. Sonucta iflas ederse, baska insanlar da magdur olur. Kurum ciddi tazminat odeyebilecek durumda degilse, o zaman geride kalanlarin 15-20 sene duzenli olarak en yuksek memur maasina endeksli aylik para almalari gibi birsey de dusunulebilir belki.
T'Pol
Elbette insan hayatına bi değer biçemeyiz,, ama gerçek hayatta, toplumda düzen kuracaksak bazı hataların bedeli olmalı,,bu bedel maddi olunca akla hemen para ve, veya hapis cezası olabilir diyoruz tabi
Eğer bu durumda sadece para cezasıereceksek, kabaca şöyle birşey düşünebiliriz,,Sonuçta cukuru acan şirket buraya nasıl bir insan düşeceği konusunda bir fikri yoktu(yaşlı genç,,zengin fakir vs,,) o yüzden bu cukuru bence ortalama bir insanın duşup zarar göreceği senaryosuyla ele almamız gerekiyor. Ortalama insan kimdir??Ortalama insan bence türkiyede nufusunun ağırlıklı ortalama yaşına sahip,,o yaştan sonrada taa ölene kadar ortalama şekilde gelir elde edecek biridir. O yüzden o insanın gelecekteki kazanağı parayı dolara cevirip şimdiye indirgersek adamın beklenen(expected) kazancını bulmuş oluruz. Böylece ekonomik acıdan nası bi insan düşeceğini hesaplamadan boyle bi cukur acan sirkete nisbeten adil bir ceza vermiş oluruz diye duşunuyorum.
Eğer şirketi çok zor durumda bırakacaksak ödemeleri parçalara bölebiliriz,, ama şirket her halikarda batacaksa batacaktır,,cunku bu hatayı yapmadan once dusunmesi gerekiyordu(Tabi bu şirketi sadece kurum olarak dusunduğumuz icindi,, aslında işten cıkıp gidip birini vuran biri icin şirketi sorumlu tutamayız,, o yüzden sucun cezasını kuruma ve calışana paylaştırmak zorunda kalırızki,, bunu ancak duruma gore değerlendirebiliriz.(buda cok kastırıcı bi surec olur)
Eflatun
Cocukken olenlerin kac para kazanacagi nasil hesaplanacak? Bill Gates cocukken olseydi mesela kac kurus verirlerdi? Hay Allah, Amerika'da da belediye cukuru olmaz ki!
cuneydyasin
Biraz ipucu vereyim. 11 Eylul saldirilarinda hayatini kaybedenlerin ailelerine degisen miktarlarda odemeler yapildi. Bu miktarlar nasil belirlendi? Illaki sirkete ve kanalizasyon cukuruna takilmayin.
Turkiye'de insan hayatının değeri meftanın yaşına ve sosyal statüsüne bağlı olarak değişmekle birlikte bir araba parası ile bir ev parası arasıdır. Ortalama bir Türk insanının bir ömür çalışıp başını sokacak bir ev alabileceği varsayılır.
ekonomix'e:
odedigi sigorta primine gore olmasi lazim. ne kadar ekmek o kadar kofte durumu mudur?
cuneydyasin
benzetme pek hoş olmadı, kusura bakmayın. teşbihte hata olmaz diyelim.
c.y.
21 Gram eder...
Yaw bi kere ölenlere verilen para başka kişi başı verilmesi gereken para başka,, sonuçta adamın hayat sigortası varsa yatırdığı prime gore para alır sigorta şirketinden,,ama ayrıca adamların bide uçağa çarpanları dava etmelerinden para almaları gerekirki bu para bence expected olarak hesaplanmalı,,yoksa adil olmaz durum,,
Bence de odedigi sigorta primine gore olmali.. Hadi o olmadi diyelim.. O zaman meslegi, yasi, tecrubesi, egitimi, aile durumu vs vs goz onunde bulundurularak maas indexlerinden hayat boyu kac para kazanacagi bulunup (tabii ki ortalama) o kadar tazminat istenebilir..
Cocuksa veya soz gelimi ev hanimi ise isler karisiyor tabii.. Burada da onerim belli bir ortalamanin ustune ailenin gelir durumuna gore bir fark eklenmesidir..
Zor konular bunlar.. Ancak insan hayatina paha bicilemez sozune katilmiyorum.. Hergun, her kararda bir paha biciliyor: Seritlerin genisligi, hastanelerin oda sayisi, tutulan polis sayisi, secilen ilaclar, askeri harekatlar, acilan fabrikalar vs vs
Amerika'yı bilmem ama Türkiye'de zaten tazminat tutarı l.a.'nın söylediği gibi hesaplanıyor. Yani ölen kişinin, kaza olmasaydı, Türkiye'de geçerli ortalama yaşam süresine göre, daha kaç yıl yaşayabilecek olduğu hesaplanıyor ve bu dönemde elde edebileceği gelir bulunuyor. Bu tutar da ölenin ailesine tazminat olarak veriliyor. Eğer ölen kişi çocuk ise iş gerçekten de biraz karışıyor tabii. O durumda bu çocuğun ne kadar eğitim alabileceğine bakılıp ona göre bir tahmin yapılıyor. Tabii burada işin içine subjektif değerlendirmeler girdiği için verilen kararlar tartışmalı oluyor. Geçen yıl mıydı yoksa daha mı eski tam hatırlamıyorum, böyle bir durumda bilirkişi ölen çocuğun sosyal statüsüne bakıp fazla eğitim alamayacağı sonucuna varmış ve çok düşük bir tazminat kararı verilmesine yol açmıştı. Bu da epey tartışma yaratmıştı.
Son iki okuyucumuz (anonim ve L.A.) konuyu iyi ozetlemisler. 11 Eylul saldirilarinda olenlerin ailelerine devlet toplam bir kac milyar dolar tazminat dagitti. Bu tazminat kisilerin bireysel veya sirketleri tarafindan yapilmis hayat sigortalarina ek olarak verildi. Kimin ne kadar para alacagina ise hayatinin sonuna kadar daha ne kadar para kazanacagina yonelik tahminlere bakarak karar verdiler. Mesela senede 500 bin dolar para kazanan finansci ile senede 40000 dolar kazanan temizlikci ayni parayi almamis oldu boylece.
Bir bakima yasarken esit degillerdi, olum bile bunu degistiremedi diyebilirsiniz. Trajik.
Bu konunun bir yonu. Diger bir yonu ise insan hayatinin degerinin bakis noktasina gore degistigi. Trende sizin cep telefonunuzu calip sonra da sizi trenden atarak olmenize neden olan adam icin sizin hayatinizin degeri sadece bir kac yuz YTL'dir mesela. Ya da cocugunuzun %0.1 olasilikla gerceklesecek bir trafik kazasinda hayatta kalma olasiligini %70'den %80'e cikaran oturaklar (booster seat) icin $200 harcayan anne icin cocugunun hayatinin degeri en azindan $2,000,000'dir (risk-neutral oldugunu varsaydim).
Dogmamis cocugun bile degerini hesaplayabiliriz yukaridaki yontemle. Dawn sendromuna sahip olup olmadigini test etmek icin annenin karnindan igne ile su aliniyor. Bunun %1 civarinda bebegi kaybetme riski var, vs. vs. Demek istedigim hayatta her kavsakta karar verirken insan hayatina farkinda olmayarak bir deger bicerek karar verdigimizdir.
Ilginc konu gercekten.
Ekonomix
Ad hominem gibi olacak ama... (ad hominem'den nefret ederim)
Siz amerikalılar (amerikan kültürüyle yoğurulmuş türkler) karşılığı dolar ($) ile belirtilmeyen herşeye karşı bir tiksinti duyuyorsunuz? Neden hayata "trade" gibi bakıyorsunuz?
Bu cümleleri "pejorative" olarak kullanmadım, sadece bunların cevabını merak ediyorum. Hayatta herşey mal ya da hizmet midir? Hayatı bu şekilde görerek mutluluğu yakalamak mümkün mü?
"Hanımefendi o kadar güzelsiniz ki 1 milyon dolar edersiniz!" lafı oralarda iltifat kabul ediliyor olabilir ama bu topraklarda cinayet sebebidir!
Belki de batı'nın doğu toplumlarında asla anlayamadığı şey budur. Batı toplumu bile tarihin hiçbir döneminde bu kadar pragmatik, bu kadar hesapçı, bu kadar "hisse senetlerinizin değeri ne kadar?"cı olmamıştır. Ve siz, üslubunuzla batı toplumundan çok batıcı olarak beni rahatsız ediyorsunuz. Bu beni rahatsız eden ilk husus.
(Dikkat! Burdan sonrası komple ad hominem'dir ve argümantatif bir değeri yoktur, dikkate almayınız, prim vermeyiniz)
Her zaman tehlikeli sularda dolaşmayı çok seviyorsunuz, en hassas meseleleri sonuna kadar germeyi (bakalım nerede kopacak!) ve bütün ekonomistlerle papaz olmaya da bayılıyorsunuz. Ah aykırı olmanın dayanılmaz hafifliği!
Belki şu güne kadar müthiş bilgi birikiminiz, kıvrak zekanız, ve memleketimizde ekonomi konusunda uzman geçinenlerin aşikar molozluğu dolayısıyla kendinizi bir nevi derya-ı umman olarak gördünüz.
Fakat belki de ortadaki sadece bir Abdurrahman çelebi durumu. Türkiye'de yazılarında anlattığı alana gerçekten hakim olduğu izlenimi veren başka bir yazara rastlamadım fakat yurtdışında sizin kadar kalifiye pek çok insan gördüm.
Siz ise Türkiye'de iyi ya da kötü ekonomist titri olan herkesi - kimi zaman haklı olarak - aşağılayarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Zaten şunun şurasında bu siteyi okuyan sen ben bizim oğlan değil mi? Çok afedersiniz ama kişisel mastürbasyon dışında aklıma bir şey gelmiyor, ki akademik titrinize bakarak bile, bütün bu "küçük zaferlerin" çok üstünde olmanızı beklerdim.
Ya da birilerinin bu yazıyı okuyup, ağızdan ağıza yayılıp, yavaş yavaş çevre yaratıp, sonra Türkiye'de "düşük maliyetli endeks fonu" falan kurmak ise (ki bir yazınızda bundan bahsetmiştiniz) unutun, o iş yaş... Bu beni rahatsız eden ikinci husus.
Konudan konuya atlamak gibi olacak biraz fakat, şu Ciner'in şirketlerine el konma meselesini... Bilgin'le arkadan iş çevirip, sonra kavga etmişler galiba. Ya da AKP seçim döneminde bir katakulliler yapıyor. İki seçenek te mide bulandırıcı.
Bir de Halis Toprak röpörtajı okudum geçenlerde gazetede... Aydın Doğan'ın neler yaptığı, AKP'ye ne sözler verdiğini falan anlatıyor. Eğer dediklerinin binde biri bile doğru ise, o zaman yazıklar olsun iş adamlarımıza! Bunlar birbirini yiyor be, iş yaptıkları falan yok!
Zaten Halis Toprak, gayrimenkul tutkunluğunu ballandıra ballandıra anlatıyor yazıda... Londra'da 10, Paris'te 20 evi mi ne varmış! İsviçre bankalarında o paranın kaç katı vardır, allah bilir. Birbirini ye, o iktidardan bu iktidara yanaş, arkadan katakulli çevir, ha bir de gayrimenkul al (tercihan yurtdışında) bu arada habire yurtdışına para çıkar! Niye yabancı sermayeye karşıyız ki, kar transferi için mi? Yerlisi de yapıyor, hem de daha beter! Kraldan çok kralcı, işte burada da var!
Birilerinin iş adamlarımıza protestan ahlakını ya da kalvinizm'i anlatması gerek, oralarda sermaye nasıl birikmiş, hangi ahlaki değerler üzerine inşa edilmiş (köleleri kırbaçla çalıştırmak, ve Mayaları kılıçtan geçirmek te var gerçi ya o süreçte... Ama sermaye sömürü olmadan birikmiyor, böyle demiş Balzac üstad :)
Sadede geleyim. Bu topraklarda iş alemi, işte böyle yuvarlanıp gidiyor işte hocam! Birbirini yiyor bizim iş adamları birbirini! Ha bir de başbakanın uçağına 300 kişi doluşuyorlar, en alakasız Tacikistan ziyaretinde bile. Bu adamlar, servetlerini belki de sadece "şark (köylü) kurnazlığı" , "doğru zamanda doğru yerde olmak" ve "doğru kişileri tanımak" sayesinde yaptılar.
Ama allahın sopası yok. Servetini o şekilde biriktirirsen, bu şekilde de alaşağı edilirsin işte. Bugün buna, yarın ona. Bugün sarsılmaz, önüne geçilemez, kral, kartel gözüken Aydın Doğan'ın, yani Türkiye'nin en büyük iş adamının, yarın bilmem hangi siyasi çekişmede arkadan bıçaklanıp, bütün mallarına el konulmayacağını kim garanti edebilir?
Lafı uzattım ve dağıttım. Demeye çalıştığım bu işler öyle uzaktan GDP rakamlarına bakıp yorum yapmaya benzemez! Burası Amerika (ya da kapitalizm'i oturtmuş herhangi başka bir ülke) değil! Burada oynanan oyunun bambaşka kuralları var! Siz futbol kurallarıyla basketbol yorumlamaya çalışırsanız (tamam biraz abartılı bir örnek oldu) tabii ki saçmalamış olursunuz. Bu da beni en çok rahatsız eden husus.
Biraz agresif bir tutum içerisindeyim ama kusura bakmayınız.
Teşekkürler.
Sayin Adatopoulos,
Icinizi dokmussunuz, insallah rahatlamissinizdir. Yaziniz beni de ikna etti. Birakacagim bu isleri. Son isim olucak. Banliyode bir ev satin alicam. Sessiz sakin bir hayat istiyorum, colugumla cocugumla. Efendi de bir hatun bulucam kismetse...
Tam yagli bir cevap oldu kanimca. Al ekmege sur, o derece!!!
Kaynak: http://www.youtube.com/watch?v=Kahl674QvtA
Bati doguyu anlamiyor diyorsun kanka, sanki biz saksida buyuduk. Ben size ne diyeyim de gonlunuzu hos edeyim. Bi saniye, tamam buldum.
Konuşsam Faydası Yok, Sussam Gönül Razı Değil…
Kutu kutu pense...
E o halde izin verin de şu soruyu sorayım size: "Selvi boylum, al yazmalım" dan beri ne değişti ulan bu memlekette?
Zaten "Şehrazad" mıdır nedir bir dizi yapmışlar, konusu da şu; oğlu kan kanseri olan güzel kadın, para karşılığı patronuyla yatar. 30 saniye izlemek bile insanı delirtmeye yetiyor. Bari başroldeki karı güzel olsaydı, öyle bile kotaramamışlar diziyi.
Yine de acayip prim yaptı ha! Zira tam sınırlarında dolaşıyor ahlaki değerlerimizin. Bayılır halkımız böyle dizileri izlemeye (ve sonra dizideki kötü adamı yolda görünce yumurta atmaya)
O değil de, Segoene Royal eğer seçilirse bütün enerji şirketlerini "renationalise" edecekmiş. Sarkozy de aynı telden çalıyor. Le Pen zaten malumumuz. Kim gelirse gelsin, daha korumacı, daha gelenekçi bir çizgi çizecekmiş, fransız politikası için. Jacques Chirac'ın bizzat kendisi "Günümüzde serbest piyasa ideolokisi, en az komunizm kadar tehlikelidir!" cümlesini sarfetmiş (oh la la! quelle contradiction!)
Daha zayıf euro, daha yüksek asgari ücret, daha fazla işçi hakkı, sermayeye daha fazla regülasyon. Hepsinin istediği bu. "Economic- patriotism" imiş bu "Economic nationalism" de olabilirmiş adı. Heriflerin ödleri patlıyor globalizm'den ödleri! Globalisation = Outsourcing denklemi bütün fransızların beynine kazınmış durumda.
Globalizasyon bütün sendikaların belini kıracak, işçi haklarını yerlerde süründürecek. Milyonlarca bangladeşlinin 1 cent'e çalışmak için kuyruk olduğu bir dünyada, işçi hakkı falan olmaz! Fransa gibi bir kaç ülke, buna karşı çıkacaktır, direnmeye çalışacaktır ama nereye kadar? Direnseler de kucaklasalar da, her şartta nüfusları yaşlanacak, işsizlik artacak, bütçe açıkları büyüyecek, göçmen almak zorunda kalacak, sokaklarda gördükleri zenciler, "beyaz adamın" tüylerini diken diken edecek, Le Pen'in oyları artacaktır. Dünyanın yeni kavgası budur. Milliyetçiliğin son aşaması budur. Komunizm, momunizm artık kadük olmuş ideolojilerdir, komunistlerin dünya tahlillerini acilen yeniden yapmaları lazımdır.
Çok pis tahlil patlatırım!
Ben de dogu/bati arasinda kalanlardan biriyim. Basima bir bela geldiginde dogunun affediciligi ve tevekkul mantigiyla batinin acimasiz dunya gorusu arasinda hangisini sececegimi bilemiyorum. Affedip davasindan vazgecenleri takdir ediyorum ama karsi tarafin canini yakmak icin tazminat davasi acanlara da cok gormuyorum. Herhalde kendime birsey olsa hataliyi affedebilirim ama ayni kaza kardesimin basina gelse herhalde guzel bir tazminat davasi acardim. O zaman insan hayatinin degerini dolarla da, insan agirliginda altinla da olcerdim. Tazminat davalari zaten maddi ve/veya manevi seklinde aciliyor. Birincisini orneklerle anlatip bir fiyat bicmek zorundasiniz (is gucu kaybi vs), ikincisine akliniza gelen bir rakami koyarsiniz.
Son bir not: Amerika'da tazminat davalari dev sirketlere karsi halkin elindeki son silahtir. Yakin zamanda Washington eyaleti halki doktorlara acilan tazminat davalarinda ust limit konmasi yasasini reddetti. Bircok cerrahin eyaleti terkettigini bile bile.
Sevket
Yorum Gönder