Bu durumda cikarabileceginiz en muhtemel sonuc mevcut sistemin akilli ve caliskanlari odullendirmekten ziyade "sansli" kisileri odullendiren bir sistem oldugudur. O yuzden de vergiler oransal olarak cok kazananlardan daha cok, az kazananlardan daha az alinmalidir. Ayrica yoksul ve kendi kendine bakamayacak durumda olan "sanssiz" kisiler de daha cok zenginlerden alinan vergilerle desteklenmelidir diye dusunursuz. Ortaya emeklilik sistemi, saglik sistemi, egitim sistemi gibi uzun vadede ulke ekonomisini sakat edecek dusunceleri one surersiniz.
Basarida sansin rolu gercekten vardir, bunu inkar edecek degiliz. Ama kaderci de degiliz. Sans cogu zaman riske girenlerin sansini deneyenlerin yanindadir. Siz hic piyangonun bilet almayan birisine ciktigini gordunuz mu? Ya da piyangoyu kazananlarin kac tanesi bunu ilk kez bilet aldiklarinda kazaniyor? Bakiniz, bir piyango cekilisi oldugu zaman kesin olan bir sey vardir, o da piyangoyu elbet birinin kazanacagidir. Simdi siz tutup da bu kisiyi "sansindan" oturu yuksek vergilerle cezalandirirsaniz bir dahaki piyango cekilisine daha az insan katilir.
Piyango derken gercekten piyangoyu kastetmedigimizi cogunuz anlamissinizdir saniyorum. Teknolojik buluslar cogu zaman deneme yanilma yoluyla yapilir. Sirketler, arastirmacilar kimi zaman yillarini harcarlar ve neticede bunlarin kucuk bir kismi basarili olurlar. Siz sisteminizi bu kisileri cezalandiracak sekilde kurarsaniz kafasi calisan adam riske girmez, devlet dairesinde rahat bir ise kapagi atmaya bakar, is guvencesi kazandiktan sonrada yan gelip yatar. Bu arada da elalem ayda cirit atar, biz de mehtaba bakar huzunleniriz.
Ben cogu zaman yoksullarin desteklenmesine karsiyim. Yanlis anlamayin kimsenin yoksul olmasini istemem, onerdigim cozumlerde insanlari yoksulluktan cikarip zenginlestirecek cozumlerdir. Yine de egri oturalim dogru konusalim. Yoksulluk nadiren havadan gelen bir durumdur, bugunun yoksullugu dun verilmis yanlis kararlarin neticesidir. Mesela yoksullar zenginlerden daha fazla cocuk yapiyorlar ulkemizde. Zaten ellerinde bir cocuga bakacak kaynak dogru durust yok, 4-5 tane yapinca tum cocuklarin bahtini bagliyorlar. Cocuklarin annesi bunlara bakabilmek icin mecburen ev kadini oluyor. Zengin adam veya hali vakti yerinde birisi ise bir, bilemediniz iki tane cocuk yapiyor. Kari koca birlikte calisiyorlar. Bu cocuklara en iyi egitimi saglamaya calisiyor.
Simdi siz tepeden inme bir sekilde olaya bakip, "vay goruyor musun zengin cocuklari okuyup en iyi isleri kapacaklar, yoksul cocuklari da imkan olmadigi icin yoksulluktan bir turlu kurtulamayacaklar" diye uzulup "zenginden alip yoksula verelim, yoksulun cocuklari da okusun" derseniz en buyuk adaletsizligi yapmis olursunuz. Isin nedeni egitimsizlik diyorsaniz size bir proje onerim olacak: Insanlar evlenmeden once evlilik, aile gecindirme, gelecege donuk yatirim yapma, sigorta, cocuk terbiyesi gibi konularda ucretsiz 3 aylik bir kurs verilmesini oneriyorum. Bu kursu gecemeyenlere evlilik izni verilmemelidir. Ayrica birinci cocuktan sonra her yeni cocuk yapmak isteyen ailelere bu kurs zorunlu hale getirilmelidir.
Zenginden alip yoksula verme politikalarina artik bir son vermemiz gerekiyor. Kahrolsun Robin Hood!!
25 Yorum Var.:
Yoksullar konusunda sizin kadar kati olmamakla birlikte yazdiklariniza yurekten katiliyorum.
Kanimca bugun Turkiye`de ekstra efor sarfetmek manasiz. Kanuni yollardan hakkinizi aramaniz mumkun degil. Borcunuzu tahsil etmeniz, yaptiklarinizin calinmasini/kopyalanmasini engellemeniz, sizi tehdit eden mafya ile ugrasmaniz, haksiz rekabet ile mucadele etmeniz -politik olarak baglantilariniz kuvvetli degilse- imkansiz. Ayrica torpil olayi o kadar cok ki, erdemler, yetenekler ve basari cok geriden geliyor. Bence asil adaletsizlik burada..
Bu tip problemler giderilmedikce, calisanin/risk alanin odullendirilmesi veya ornek alinmasi soz konusu olamaz.
Egitim projesine gelince: aklimda liseler icin ekonomi, sosyal iliskiler, bilgi birikimi, takim oyunu, stratejik dusunme iceren oyunlara dayali bir ders vardi. Ama sizin projeye de dusunmeden oyumu veririm. Yeter ki millet butcenin ne oldugunu, yatirimlarin da borclarin da katlanarak buyuyecegini, kredi kartlari ile alinan mallarin parasinin birgun verilecegini ogrensin.
Saygilarimla
L.A
Hayatımda bu kadar saçma çok az yazı okumuşumdur. "Kalkınma" konusunda biraz çalışmanızı ve teorileri iyice araştırmanızı salık verebilirim ancak. Ayrıca şuna şans demesek artık. "Koşulların" belirleyiciliği desek.
Çok çocuk yapmalarının bilfiil sebebi fakirliktir zaten. Eğitim, sağlık dahil birçok şeye ulaşamıyor bu insanlar. Sistem tarafından reddedilmişler.
Sosyal devleti savumuyorum(ki sayfamda da net olarak yazmışımdır). Sosyalistim. Ve doğal olarak da devlet karşıtıyım.
Ama gelin beni dinleyin de şu kalkınma teorilerinden biraz okumadan yazmayın böyle şeyler. Hakikaten gülünecek hale geliyor yoksa. Bir meslektaş uyarısı olarak alın.
Sanırım yazı Türkiye için değerlendirilmeli öncelikle.
">>...Zenginler hak ettikleri icin degil, sansli olduklari icin veya yasadisi faaliyetlerde bulunduklari icin zengindir bu goruse gore."
Türkiye için bu söylenenler birçok konuda "ne yazık ki" doğrudur, sadece görüş değildir.Ülkenin 4 büyük holdinginden 2 tanesi (UZAN ve KOÇ) mahkemelere çıkmıştır.
Düşündüğünüz ya da önerdiğiniz sistemin kurulabilmesi için sanırım başlangıç koşullarının da ne olması gerektiğini belirtmelisiniz.Mevcut koşulları başlangıç noktası olarak almanızın sağlıklı olmadığını düşünüyorum.
Yoksullar yoksul olduklarindan dolayi cocuk yapiyor ha? Peki yoksullarin egitime ayda 11.4 YTL, icki ve sigaraya 91.1 YTL harcamalarini nasil acikliyorsunuz? Muhtemelen yoksul olduklarindan paralarinin onemli bir kismini icki ve sigaraya harciyorlardir. (bkn.
http://ekonomiturk.blogspot.com/2006/09/egitim-harcamalari.html)
Icki ve sigaraya harcadiklari parayi biriktirip senelik %10 reel getiri saglayan hazine bonosuna yatirsalar 40 yil sonunda biriktirdikleri toplam para 500,000 YTL olurdu. Yoksul olduklarindan kafalari da calismiyor demek ki bu insanlarin.
Yoksulluk ne buyuk bir illetmis yahu, virus gibi!!!
Siz sosyal devleti savunmuyorsaniz ustunuze alinmayin ama ulkemizde sosyal devleti savunmayi birakin bu kavrami icsellestirmis buyuk bir cogunluk var. Bu insanlara gore devletin egitim, saglik, sosyal guvenlik hizmetleri sunmasi gayet normal karsilaniyor hatta sunulan hizmetlerin arttirilmasi talep ediliyor. Ondan sonra da niye butce acigi veriyoruz, niye faiz yuku dag gibi oldu anlamiyoruz. Herhalde yoksul bir ulke oldugumuzdan kafamiz basmiyor. Dedim ya, yoksulluk virus gibi.
'Kahrolsun Robin Hood' mu ? Yapmayin Ekonomix bey kardesim. Insanlari bu kadar zorlamayin. Bu gidisle kuracaginiz 'Milliyetçi Sifirlama Partisine' benim ve Recep bey'in disinda oy veren çikmayacak.
Halbuki, çevresine fakir fukaranin durumuna çok üzüldügü, onlar için günde en az yarim saat agladigi görüntüsünü veren çok sayida 'vatandasimiz' var. Bunlara ne demeli ? Niye onlar 'iyi kalpli'de siz hiç kalpten nasibinizi almamissiniz ?
Kadir Çöpdemir'in geçmiste NTV'de yayinlanan bir 'vatandas röportaji' konuya açiklik getirecek gibi. Kadir bey'in vatandasa sordugu suna benzer bir seydi: 'Zenginlerin daha çok harcamasi fakirleri daha fakir yapar mi?'. Bu soruya ülkemizin iktisatçilari arasinda bile dogru dürüst cevap verebilen pek çikmazken, Istanbul'un orta halli semtlerinden oldukça akillica diyebilecegim cevaplarin gelmesi beni sasirtmisti. Zenginlerin daha çok harcamasindan en azindan kimsenin ektradan fakirlesmiyeciginin bilincindeydi buradaki vatandaslar. Fakat Kadir bey bununla da yetinmeyip, sosyal demokratlarin cirit attigi zengin semtlerini de kolaçan etti. 400YTL'nin altinda herhangi bir ayakkabiyi giyemeyecegini 'itiraf' eden oldukça bakimli bir hanimefedi, zenginlerin harcamarindan sikayetçiydi. Olmazdi, bu kadar aç yoksul adam varken böylesine harcama vicdana sigarmiydi. Devlet buna müdahale etmeliydi! Sosyal devlet neredeydi ? Hanimefendinin 'iyi kalplilik' konusunda bir eksigi olmadigi anlasiliyor. Ancak bu kalbin fakirlere bir faydasi olacagini hiç zannetmiyorum. Ha bakin kendisine bir faydasi var; görütüsünü düzeltiyor, onun için önemli olanda bu. Kadir bey hizini alamadi ve degeri en az 500 bin YTL olabilecek bir arabayi durdurdu. Direksiyonda oturan beyefendinin ne cevap vermesini beklersiniz: 'Evet sakincali buluyorum, ..'. Kadir de dayanamadi elbette 'In o arabadan da öyle konus !'. Bunlar uç örnekler. Ancak hepimiz elimizi kalbimize koyalim ve dürüstçe cevap verelim. Sosyalcilik yaparken kendimizi mi düsünüyoruz yoksa baskalarini mi ? Cevabinizi bizimle paylasmamaniz sizin çikarinizadir. Ben ekonomix'i iste tam bu noktadan elestiriyorum. Dürüstlük bizim neyimize be kardesim ? Bu isten kazanacagiz ? Halbuki biz senin yaptiginin tam tersini yapmaliyiz. Programimiz sosyal adeleti nasil tesis edecegimize dair binlerce sayfa hamasetle dolu olmali ! Bir ise yarayip yaramayacagi asla umrumuzda olmamali ! Bize ne ! Ikiyüzdir dünyada milyarlarcasi ayni hikayeyi döndürüp döndürüp satiyor. Bir sonuç çikmadi mi ? Sen öyle zannet. Fakirler açisindan bakilacak olursa hiç bir fayda elde edilmemis gibi gözüküyor. Ancak amaçlanan bu degilkendi zaten hocam. Hedeflenen fakirlere yönelik 'projeler' üretenlerin maddi ve manevi olarak rant elde etmesiydi. O da fazlasiyla gerçeklesmedi mi ? Örnegin bombos bir insan bile olsaniz, dünyanin yararlanabilecegi bir tek faydali fikriniz bile olmasa 'sosyal politikalara' vurgu yapmak sizi pekala köse yazarligi kazandirabilir. Fakirlerin bu isten faydalanmamalari o köye yazarinin mi suçudur ? Velhasil partimizi bastan kaybettirmeyelim. Sosyal politikalara önem verdigimizi, gelir adaletsizligin bir hal çaresine bakacagimzi ifade edelim. N'olur yapma gözünü seveyim. Aksi takdirde daha henüz bir seyleri sifirlayamadan bizi sifirlayacaklar.
ahmet çavusoglu
Sanki, yakalayabildiğiniz yerden vurmaya çalışıyor gibisiniz.
Türkiye için yaptığınız yorumun hatalı olduğunu TanselGüçlü ağır ben ise kibar bir dille açıkladım.
Siz ise hatalarınızı kabul etmek yerine, tuttuğunuz bir istavriti, 1 kamyon gibi yutturmaya çalışıyorsunuz.
>>Peki yoksullarin egitime ayda 11.4 YTL, icki ve sigaraya 91.1 YTL harcamalarini nasil acikliyorsunuz?
ve esas bomba;
>>>Icki ve sigaraya harcadiklari parayi biriktirip senelik %10 reel getiri saglayan hazine bonosuna yatirsalar 40 yil sonunda biriktirdikleri toplam para 500,000 YTL olurdu. Yoksul olduklarindan kafalari da calismiyor demek ki bu insanlarin.
Bana kaç tane insan bulabilirsiniz eğitim düzeyi düşük olduğu halde bu tasarruf güdüsüne sahip, reel getiri kavramının ne olduğunu bilen, 10 yıl sonrasının hesabını yapabilecek planlı bir çalışmaya sahip ve içki ile sigaraya harcamayacağı bu parayı "tasarruf" edebilecek!
Size teknik bilgi de verelim.Yoksul insan iyi beslenemez, iyi beslenemeyen insan iyi düşünemez, kendisini; içki,sigara,şans oyunları vb'ye verir.Onun çocuğu ise bu kısır döngü içine doğar...
Bunların açıklamaları hem psikoloji hem de sosyoloji biliminde mevcuttur.(Sakın bu istavriti de tutmaya çalışmayın!)
Durum böyle iken ve bizim gibi "yoksul(!)" ülkelerde patronlar -hırsızlıkla- patron oluyorken, kalkıp onlardan az vergi alınmasından bahsetmeniz komedi!
Haa, derseniz ki durumu değiştirelim.Herkesin eline 10birim para verelim, herkesin eğitim düzeyi aynı olsun, herkesin eline aynı fırsatları verelim (kendilerinin yaratacakları farklı olacaktır tabi ki) ve sonra bakalım hakikaten zenginlerin ne kadarı zengin; o zaman haklı olabilirsiniz.
Siz ise bir hayal dünyasının varsayımlarını alıyor, Türkiye'ye uyarlıyor, bir de yorum üstüne yorum yapıyorsunuz.Paradoks üstüne paradoks, yeme de yanında yat!..
Soyut teorilerle somut sorunlara çözüm üretmeye çalışıyorsunuz. Zenginlik bir çalısma ya da verimlilik olayi olmayip, baska seylerle ilgilidir. yani calisanin kazandigi bir meriktokratik duzende yasamiyoruz.Bu arada su da var piyasada daha fazla kazanacabilecekken akademisyen olmayi tercih eden bir cok tanidigim var, onlarin akilsiz oldugunu iddia edeceksiniz heralde.
Bence Ekonomix bey anti-kapitalist bir goruse sahip, onerileri kapitalizmi cokertecek nitelikte:)Ben sizi destekliyorum Ekonomix Bey, Keynes'in tas koydugu yolumuzu siz aciyorsunuz.
Bu arada evlilik için "driving license" Türkiyede olursa, insanlar resmi nikah yapmaktan vazgecip imam nikahi yoluna gideceklerdir. Bu tip evliliklerde ortalama cocuk sayisi daha fazla olacaktır. İste ekonomiyi sosyolojiden ayirmanin sakincasi da burada. Kennedy'e kulak verirsek "Bir toplum az sayidaki zenginini korumak icin cok sayidaki yoksulunu memnun etmek zorundadir". Sizin sokaklarda gasp edilmeden gezebilmeniz icin,bir uyusturucu bagimlisi tarafindan sislenmemeniz icin devlet var, ve sizin korunmasi gereken ozel mulkiyetiniz daha cok oldugu icin daha cok vergi oduyorsunuz. Ha bu arada saglik ve egitimi ozellestirmisken, polisi ve orduyu da ozellestirelim. Sizin evinizin ve sokaginizin guvenligini ya kendiniz saglayin ya da ozel guvenlik tutun.Ulusal savunmayi ne yapcaz bilmiyorum. Bir gun yoksul araplar ve hindlilerin ordusu, bir dini lider onderliginde, ganimet hirsiyla ulkenize saldirdiginda olacaklari dusunemiyorum.
Ahmet Çavuşoğlu'na verecek cevap yok. Onu maalesef kaybetmişiz. Dünya Sistemleri yaklaşımının yokluğu maalesef bu tarz gülünç yazılara sebep olabiliyor.
Merkez kapitalist ülkelerin koşullandırdığı bir süreç var ortada. Uluslararası ticaret maalesef eşitsiz bir değişimi önümüze getiriyor. Bir kısım ülke artan getirilere göre üretirken bir kısmı da azalan getirilere sahip sektörlerde uzmanlaşıyorlar. Ayrıca gelişen teknoloji işgücünü marjinalleştiriyor üstüne yeni sektörler açılsa da artan nüfusa iş olanakları kısıtlanıyor. Merkez ülkelerde bu süreç iliklere kadar hissediliyor. Çevre zaten azalan getirilere mahkum. Uluslararası ticaret onlar açısından eşitsiz.
Yoksulluk dediğimizde bu koşullar da göz önünde olmalı. Siz de Afganistan'da dünyaya gelen bir insan olsanız birçok olanaktan yoksun olacaksınız. Kültürel olanaklar buna zaten dahil. Örneğin Avrupa insanı görece daha müreffeh olmasına karşın nüfus artışı çevre ülkelere göre daha az. Demekki maddi koşullar da bilinç üzerinde etkili. Yani böyle kafadan atarak yazamayız. Hatta dünyada hala feodal bağların olduğu bölgeler olduğu da hesaba katılırsa durum vahim. Örneğin Feodal toplumlarda (türkiye-güneydoğu bölgesi)fakirlik hat safhada olmasına rağmen doğum oranları da fazla. Bu durumun bizatihi sebebi feodal toplumsal ilişkilerin nüfus artışına müsait oluşudur. Kafasızlık değil. Maddi koşullardır.
Yoksulluğu aşmak bu maddi koşulları değiştirmekten geçiyor. Dolayısı ile kapitalizm zaten bu kitleler için bu koşulları bizzat hazırlıyor. Ayrıca tasarruf eğilimi demişsiniz, afedersiniz de insanlar geçimlik ücretlerini anca kazanırken hangi tasarruftan bahsediyorsunuz? Kaldıki Türkiye gibi çevre ülkelerde ve hatta tek tarım ürününde(azalan getiriler) uzmanlaşmış muz cumhuriyetlerinde tasarruf eğilimi zaten düşük olur. Bu bilimsel bir gerçektir. Hatta şu anda ABD'de bile tasarruf eğilimi düşüktür ve hane halkları borçlandırılarak tüketimi çeviriyorlar. Kaldıki 3. dünyadan bahsediyoruz. Türkiye özelinde berbat bir gelir dağılımı da ortadayken hane halkına hala "tasarruf eğilimi" demek çok gülünçtür.
Kusura bakmayın sayın Ekonomix. Bu yazınızda da birçok yazınızda olduğu gibi maalesef fena halde çuvallamışsınız.
Tansel Bey, siz bu kafayla uyusturucu bagimlilarini tedavi etmek icin de uyusturucu bagimlisi olmayanlardan vergi toplar, gider uyusturucu alir ve bagimlilara dagitirsinizdir. Sonucta uyusturucu bagimlilari kurbandir cunku. Dis mihraklar uyusturucuyu ulkemize sokup, bu insanlarin zehirlenmesi icin ellerinden gelen herseyi yapmislardir cunku.
Bizim futbol takimlarimiz Avrupa kupasinda mac kazanamiyorsa suclu hakemlerdir veya sansizliktir cunku cok iyi oynamisizdir ama sans bizden yana degildir!!!
El elin essegini turku cigirarak arar. Problemlerimizi cozmek istiyorsak once kendimize bakmamiz lazim. Yoksul insanlarin tasarruf yapacak parasi yok diyorsunuz. Ben de size ayda 91 YTL'yi icki ve sigaraya harciyorlar diyorum. Daha ne diyeyim. Turkce mi anlamiyorsunuz? Bu adamlarin bu parayi tasarruf etmemesini bana feodallikle veya beslenme yetersizligiyle aciklamayin. Ayni problem Amerika'daki zencilerde de var. Bu adamlar ne feodal ne de beslenme yetersizligi cekmis kisiler. Sadece sorumsuz ve cahiller. Cahil adama para vererek cahilligini gideremezsin. Spesifik egitim vermeniz lazim, biz de bu yuzden insanlara evlenmeden once 3 aylik egitimi zorunlu tutalim diyoruz. Ama bu egitim okullarimizda verilen "Birinci dunya savasini kazanmistik ama Almanya yenildigi icin biz de yenik sayilmistik" sacmaliklarini iceren, hep bizim disimizdakileri suclayan bir egitim olmasin.
Haa, bu arada ben de yoksul bir aileden geliyorum. Ailemde hala bir cok yoksul var, caliskan olanlarin durumu daha iyi. Yoksul olanlarin asgari ucretli islere burun kivirdiklarini, her gun en az bir paket sigara ictiklerini, okulu erken terkettiklerini, girdikleri islerde tutunamadiklarini, sorunu kaynaginin sorumsuzluk ve cehalet oldugunu yasayarak gordum.
Neyse, anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az.
Son olarak Amerika'daki eksi tasarruf oranlari hakkinda bilmeden yorum yapmissiniz. Amerikalilarin toplam servetleri rekor uzerine rekor kiriyor, gelir hesabi yapilirken bu insanlarin servetlerindeki artis goz onune alinmiyor. Mesela gecen sene Amerikalilarin geliri 13 trilyon civarinda idi, servetlerindeki artis da 5 trilyon civarinda (daha once yapmis olduklari tasarruflarin getirisi bu). Amerikalilar 13 trilyon harcadiklari zaman siz "bakin Amerika'da hic tasarruf yapilmiyor, adamlarin tasarruf egilimi hic yok" diyorsunuz. Yanlis diyorsunuz. Adamlar kazanclarinin neredeyse %30'unu tasarruf ediyorlar. Servetlerindeki artis azaldigi zaman Amerikalilar da daha cok "tasarruf" yapacaklardir herhalde!!!
Sayin Herackles'in söylediklerinin birinin üzerinde önemle durmamiz gerektigine inaniyorum.
Anladigim kadariyla herkesi esit noktadan (para ve egitim) baslatabilseydik sonuçlar esit olurdu diyor.
Bu konu benim de kafami yormustu. Mesela futbolcu Hakan benden misli misli çok para kazaniyor. Ben de futbol oynardim. Ama kimse bunun için bana para vermedi. Simdi aradaki gelir uçurumunu bir çesit adaletsizlik olarak gördügümüzde nasil düzeltmemiz gerekir ? Öncelikle futbolumuzun esitlenmesiyle baslanmali. Ancak kosullar esit olursa Hakan yine bana fark atacaktir. Yapmamiz gereken bana her türlü imkanin saglanmasi. Ama yetmez. Çünkü ben çok kabiliyetsiz bir fubolcuydum. Hakan'i hiç bir imkandan yararlandirmamaniz da gerekir. Yani esit sonuçlar elde edebilmek için firsat esitligi degil tam tersine ESITSIZLIGI zorunludur. Ayni imkanlari sagladiginizda insanlar çok farkli performanslar sergiler.
Diyebilirsiniz ki Ahmet'i de kendi nitelikleri dogrultusunda egitelim. Ben de size diyorumki beni hangi konuda egitirseniz egitin, tüketicilerin (futbol severlerin) gözünde Hakan'in ulastigi degere ulastiramassiniz. Tüketici gözüyle baktiginizda Hakan'in Ahmet'ten yüz misli kazanmasi adaletin ta kendisidir.
Geçen aylarda, gazetelerde basbakan ve esinin kizlarini okutsun diye dogudaki vatandasin birisine parasal yardim yaptigi yaziyordu. Daha sonra bu yardim bir sekilde kesilmis, azaltilmis veya hiç gelmemis. Tam hatirlamiyorum. Baba sikayetçiydi: 'Bize yardim edecekleri vaadiyle kizima okula göndermistim, alamayinca tekrar tarlaya yolladim'. Bu babanin gözünde kizinin degerinin kümesindeki tavuklardan daha fazla olmadigini rahatlikla söyleyebiliriz. Öbür tarafta çocuklarina gelirlerinin yarisini harcayacak kadar deger veren bir grup var (çocuklarini özel okullarda okutmaya kalkan memurlar örnegin). Aradaki farki devlet mekanizmasini kullanarak kapatabilecegimizi nerden çikariyoruz ?
Bütün diger memelilerde oldugu gibi, insanlarin da çocuklarini karsiliksiz olarak beslediklerine inanmaya egilimliyizdir. Ancak alt gruplar söz konusu oldugunda bunun böyle olmadigini düsünüyorum. Bütün aileler için geçerli olmasa bile çocuk, maddi karsiligi olan bir çesit 'yatirim araci' olarak görülüyor. Biraz büyüyünce sokakta, tarlada aileye katki yapmaya basliyor. Kizlar evlendiriliken baslik parasiyla ticari kazanca dönüstürülüyor. Bunun ötesinde çoculara emeklilik sigortasi olarak görülüyor. Maddi ve manevi olarak çocuklarin ebeynlere maliyeti sifira yakin oldugu için, çok cocuk yapmanin en azindan kisa vadede ilave bir fakirlik yarattigi söylenemez. Halbuki öbür taraftan, en üstteki binde birlik tabakayi bir kenara birakacak olursak, çocuk yapmanin sifir getirili bir yatirim oldugunu görmeliyiz. Aslinda orta sinif için çocuk yapmak onlari 'fakirlestirir'. Manevi yükleri de cabasi. Ev almak yerine çocuklara harcanan paranin zenginliklerini asagi çektigini kabul etmemiz gerekir. Aslinda çocuk yapmak ZENGINI DAHA FAKIR, FAKIRI DE (NISPETEN) DAHA ZENGIN yapmaktadir. Böyle olmasaydi zenginlerin daha az, fakirlerin daha çok çocuk yapma egilimi söz konusu olmazdi. Zenginlerin egitime daha çok önem vermelerini onlari zengin olmasinin sebebi degil olsa olsa bir yan ürünüdür. Buna ragmen zengindirler. Ebeynlerin çocuklarina kazandirdiklari parasal imkanlardan çok 'deger yargilari' olabilir. Hayvanlardan farkli olarak insanlar deger yargilarina göre tercih yaparlar. Tercihleri de piyasalar tarafindan degerlendirilerek daha zengin veya fakir ayrimina yol açar. Bakin is paraya kalsaydi bütün milli piyango talihlileri Türkiye'nin en zenginleri arasinda yer alirdi. Niye böyle olmadigini hiç düsündünüz mü ?
ahmet çavusoglu
Bazı arkadaşlar farkında olmadan Rawls'ın, zamanında geliştirdiği adalet teorisine yakın şeyler yazıyorlar.Bu tip adalet kuramları (ki özellikle Rawls'ın ki) akademik camiada yeterli derecede eleştiri almıştır.Özellikle -buraya yorum yazanların farkında olmadan savundukları- 'koşulları rasyonel ve faydacı bir açıdan eşitleyebilmek' fikrinin ciddi açmazları vardır.Sadece 'rasyonalite' kavramının mahiyetinden haberdar iseniz durup düşünmeniz şimdilik yeterli olacaktır.
"Kalkınma" ve "yoksulluk" ise, birçok farklı görüşün, tarihi aktarmaların objektif bir biçimde değerlendirilmesine bağlı olarak incelenmesi gereken konular.Bu bağlamda bakıldığında Amin ve Wallerstein çizgisini takip etmek yanında birçok farklı ülkenin iktisadi kalkınma tarihlerini farklı açılardan ele alan kaynaklara da göz atmak yorum yapan kişilerin bilgi zenginliklerini arttırması bakımından faydalı olacaktır.
Aşağıya sıralayacağım kaynaklar, iktisadi kalkınma ile ilgilenen kişilerin muhakkak göz atması gereken özenle seçilmiş eserlerdir.Kaynakları vereyim ki, tek bir dünya görüşüne odaklanarak yorumlarımızı kısırlaştırmayalım.
Two standard economic histories by respected economic historians:
Jeremy Atack et al, ‘A New Economic View of American History’, Norton,
2nd ed 1994
Jonathan R Hughes, ‘American Economic History’, Addison-Wesley, 6th ed
2002
Thomas DiLorenzo, ‘How Capitalism Saved America’, Ivan R Dee, 2005
Burton W. Folsom Jr, ‘The Myth of the Robber Barons’, Young America
Foundation, 3rd ed 1993
Gene W Smiley, ‘Rethinking the Great Depression’, Ivan R Dee, 2003
Larry Schweikart, ‘The Entrepreneurial Adventure, A History of Business
in the US’, Wadsworth Publishing 1999
Colin Heywood, ‘The Development of the French Economy 1750-1914’,
Cambridge University Press 1995
Jean-Pierre Dormois, ‘The French Economy in the Twentieth Century’,
Cambridge University Press 2004
Introductory comparison of West & East Germany:
Mary Fulbrook, ‘A Concise History of Germany’, Cambridge University
Press, updated ed 1992, pp. 204-218, 228-241.
Fransa için daha detaylı bir çalışma için ; Sheilagh Ogilvie & Richard Overy, ‘Germany: A New Social and Economic
History, vol 3, Since 1800’, Hodder Arnold 2003.
Robert Scribner, ‘Germany: A New Social and Economic History, vol 1,
1450-1630’, Hodder Arnold 1995.
Sheilagh Ogilvie, ‘Germany: A New Social and Economic History, vol 2,
1630-1800’, Hodder Arnold 1996.
Kapitalizm'e sövmenin mecburi bir zorunluluk olduğu ülkemizde ise yukarıdaki yorumları okurken hiç şaşırdım.Zira yorum sahipleri de ne kapitalizmin sahip olduğu değerlerden haberdarlar, ne de güçlü kapitalizm savunucularının -türkçeye çevrilmemiş- kitaplarının sayfalarını çevirmişler...Bilgisizliklerinin internet ortamında sınırlı kalması dileğiyle...
Sayın ekonomix,
Anlamamak için direniyorsunuz. Benim vergi ile kayıtla işim yok. Bahsedilen değeri o sizin zenginleriniz değil, çalışan emekçiler yaratmıştır. Kimi kafa emeğini kimisi de kol emeğini ortaya koymuştur. Kapitalist eğitimin toplumsal niteliğinden bahsediyorum ama bilmediğiniz için (ne Ayvaz ne siz) o yüzden anlayamayacaksınız.
Ekonomix kardeşim, siz ortalama rakamları veriyorsunuz ama metolojik olarak açıktır ki pek aydınlatıcı değildir bu rakamlar. ABD konusunda siz yanılıyorsunuz. ABD'de "hanehalkının" tasarruf eğilimi düşüktür. Geliriniz arttıkça tasarruf eğiliminiz de artar. ABD'de tasarruf yapanlar zengin kesimlerdir. Birçok çalışma vardır bu konuda. JSTOR da tarasanız bile çıkar karşınıza.
Benim söylediğimin dış mihraklarla zerre alakası yok. Kusura bakmayın da ekonomix kardeşim sizin söylediklerimden anlayacağınız maalesef bu kadardır işte. Kapitalist ekonominin genişleme ihtiyacına denk düşen bir ekonomik bütünleşmeden söz ediyorum. Mesela katma değeri yüksek sektörlerde dünya genelindeki tekelleşme eğilimi böyle bir genişlemeyi de beraberinde getirir. Her tarihsel alt bölümde bunun izlerini görebilirsiniz. Dolayısı ile bununla birlikte yukarıda bahsettiğim "eşitsiz ticari ilişkiler" konusuna hala açıklık getiremediniz. Hep laf. Ricardo modelini bile kumaş-pamuk olarak kurarsanız (çıktı-girdi) sömürü ilişkisi hemen çıkıyor. Onu da geçtim bu ilişkiyi artan ve azalan getiriler bağlamlı kurarsanız aradaki eşitsiz ilişki (birinin aleyhine) rahatça görülebilir. Dünya sistemi de böyle işliyor.
Hakem futbol benzetmesi ise hiç uymamış, söylediklerimin bununla uzak yakın alakası yok. Bahsetme gereği duymuyorum.
Cahil adama para verelim mi diyorum ben. Öncelikle koşullar herkese farklı işliyor. Zenginin çocuğu olarak doğmak ile Afganistan da doğmak arasında fark vardır. Koşulları eşitleyelim derken kapitalist ekonomi bunun altını oyuyor diyorum. Bunun için sosyalizmi inşa etmek gerekiyor. Bu da zaten "eğitimi, sağlığı" birçok bölgeye götürmeyi gerekli kılıyor. Türkçe yazıyoruz herhalde ekonomix meslektaşım. Para verelim mi dedik. Hiç Marx falan okudunuz mu acaba? Bir "doktoralı" bir iktisatçı olarak ciddi ciddi bilmiyorsunuz, ve dediklerimi "sosyalistim dolayısı ile de uzun dönemde devlet karşıtıyım" dememe rağmen anlayamıyorsunuz ve abuk sabuk örnekler veriyorsunuz. Şaşırdım açıkçası akademik tartışmalardan bu kadar bihaber olmanıza.
Kaldıki "cehalet" dediğiniz problem de (söyledim ve bi daha söylüyorum) koşul problemidir. Bu insanlar birçok şeye ulaşamıyorlar. Adı üstünde yoksullar. Eğitime de ulaşamıyorlar. Kaldıki BM verilerinden hareketle konuşuyorum ki İnsani kalkınma indexine eğitim de girer ve buna sahip olamayan insan yoksuldur zaten. Cehalet yoksulluğun sebebi değil sonucudur. Koşul sorunudur. Yoksulluktan ne anlıyorsunuz allah aşkına?
Ayvazcım, sana bunları defalarca açıkladım. Kalkınma konusunda birçok yazarı eşzamanlı takip ettiğimi sen de biliyorsun ve hala bu satırları yazabiliyorsun. Bizzat bazı kalkınma deneyimlerinden yakından haberim vardır. Ayıp ediyorsun.
Kalkınma konusunda dünya ekonomisini bir bütün olarak tarihsel süreci ile ele almak gerekiyor. Her ülkenin kendine has gelişim biçimlerini dışlamak anlamına gelmiyor bu doğal olarak. Ama üretim ve dolaşım sürecini birlikte ele almak aynı zamanda içsel ve dışsal faktörleri de birlikte ele almaktan geçiyor. Bu konuda Amin çizgisini takip etmediğimi belirteyim.
Bisürü kaynağı wordden kopyalayıp yapıştırarak artistlik yapmaya da lüzum görmüyorum.
Kapitalizmin ve neoliberalizmin düşünsel dünyayı kuşattığı ve adeta kutsanmak zorunda bırakıldığı bu çağda yukarıdaki yorumları okuyunca hiç şaşırmadım. Zira kapitalizmin savunucularının kapitalizmin özünde ne olduğunu anlamamış olmaları, birçok kaynağı taramamış oldukları, tarasalar bile anlayamamış oldukları çok üzücüdür. Yurtdışı ve yurtiçi literatürü sıkı olarak takip eden bir iktisatçı olarak aynı problemlerin yurtdışındaki yazarlarda da olduğunu üzülerek ve biraz da kızarak görüyorum. Bilgisizliğin sadece internet ortamında kalması dileğiyle...
Bu arada "kapitalist üretimin toplumsal niteliği" olacaktı düzeltiyorum. ABD ile ilgili bir yazı için: http://www.monthlyreview.org/0506tbl4.pdf
Korkut hoca da ABD'deki tasarruf konusunda belirtmiş: http://sol.org.tr/index.php?yazino=3888&PHPSESSID=3debe3819abb92bff2858335b0276b54
Ben belki biraz bu tür ortamlarda henüz yeni oldugum için pek bilemiyor olabilirim. Yazilari
'Bilgisizliğin sadece internet ortamında kalması dileğiyle... '
cümlesiyle bitirmek standart bir uygulama midir ? Bunu okuyunca sunu kendime sormadan edemedim : Acaba gelecekte 'internet' disinda baskaca bir dünya olabilecek mi ? Bakin hepimiz internet-man olduk çiktik. Yakinda bilgisayarlarimiz tarafin yutulursak sasirmayalim. Çokta uzakta dünya muhtemelen tamamen 'sanallasacak'. Sanal alem disindaki reel dünyada bilgili veya bilgisiz olmanizin hiç bir önemi kalmayacak. Sonuç olarak internette bilgisiz, disarda bilgili olmak hayatinizin %99'unu cehalet içinde geçirmek anlamina gelecek. Böyle bakinca bu bir çesit beddua midir yoksa iyi niyet söylemi mi ? Pek çikaramadim.
a.çavuşoğlu
Sayın Ayvaz Özel, dünyaya tek tip bir gorusle bakan sadece biz degiliz. Sizin bakis aciniz da cok tarafli sayilmaz. Ben size Ilene Grabel ve Ha joon Chang'in "Kalkinma Recetelerinin Gercek Yuzu" adli kitabini oneriyorum. Fransa, ABD ve Ingiltere'nin hangi pol
tikalarla bugunlere geldigini anlatiyor. Biz bu sitede tartirken kimseyi bilgisizlkle cahillikle suclamadik,bizi bilgisiz gorurseniz tartismanin ne anlami kaliyor. Biz bilgisiz degiliz, sadece sizin gibi dusunmuyoruz.
Tansel Bey,
Sizi anlamadigimi dusunuyorsaniz yaniliyorsunuz. Olayi ozetleyeyim. Bir pasta uretiliyor. Sonra bu pasta paylasiliyor. Paylasildiktan sonra devlet araya girip pastadan cok pay alanlardan "vergi" adi altinda pasta alip pastadan az pay alanlara veriyor. Yani redistribution (yeniden dagitim?) yapiyor. Ben buna karsi cikiyorum. Bu sosyal demokratlarin dayattigi sey, toplumun cogunlugu da bunun dogru bir uygulama oldugunu dusunuyor.
Sizin pozisyonunuz biraz daha eski. Siz pasta ilk kez paylasilirken daha esit bir dagilim yapalim diyorsunuz. Ancak bu sistem insanlari daha cok daha iyi uretmeye tesvik etmeyen bir sistem. Bu eksikligi gidermek icin de devlet eliyle yatirim, ARGE faaliyetlerinin yapilmasini savunuyorsunuz. Boylece katma degeri daha fazla olan urunleri uretebilecegimizi zannediyorsunuz. Bu sistem Sovyet Rusya tarafinda uygulanan sistemdi ve 15 yil once iflas etti. Bu konulari sizinle daha once de tartistik. Ne sizin ne de benim fikrimizi degistirmek gibi bir durumumuz yok. O yuzden bu tartismayi daha fazla uzatmak niyetinde degilim.
Benim bu yazida somut bir onerim vardi: en alt %20 gelir diliminde olan ailelerimiz icki ve sigaraya ayda 91 YTL para harciyor. Yapmamiz gereken bu kisileri bilinclendirmek ve bu zararli aliskanliklara harcadiklari parayi tasarruf etmelerini tesvik etmektir. Tasarruf etmenin uzun vadede yoksulluk problemini cozecegini gorecek kadar matematik bildiginizi dusunuyorum.
Neyse, dedigim gibi bu tartismanin fayda/maliyet orani cok dustugu icin ben son veriyorum.
Özenle seçtiğim kaynaklara "artistlik yapmak" gözüyle bakanlara sıkça rastladığım için bu türden ithamlara da alışığım.Kitap önermek ayıp birşey değildir.Sizde bana kitap önerirsiniz (ki daha önceden zaman zaman yaptık bunu) bende onu okurum ne var ki bunda?
Tekrar ediyorum, verdiğim kaynaklar iktisadi tarih için 'özenle', kişisel araştırmalarım sonucu seçilmiş kaynaklardır.İktisadi tarih hakkında, başka bir yerde bu tür bir listeye rastlayın, ne dilerseniz onu yapayım.İster akıllılık ve teşekkür eder faydalanırsınız ister mevcut durumunuzu sürdürür, oluşturduğunuz bilgi dağarcığında belirli çevrelerin dışına çıkmazsınız.
Birgün internet ortamı dışında, kapitalizm hakkında atıp tutarken, çetin cevizin teki size gelip "hayatınızda kaç sayfa Mises, Rothbard, Hoppe vs.." okudunuz?" veya iktisadi tarih hakkında (farkında olmadan) tek taraflı görüş açılarını doğruymuşçasına savunurken yukarıdaki kaynaklardan yapılan aktarmalar suratınıza çarptığında anlamsız ifadeler kaplamasın diye yüzünüzü yardımcı olmaya çalışıyorum.
Grabel ve Chang hakkında fikir yürütebilmek için karşıt literatürden de biraz haberdar olmak gerekir.
Bakın olay gayet basit, sinirlerinizin gerilmesine gerek yok.Okuduklarınız belirli bir dünya görüşüne ait bakış açılarından ibaret.Ben diyorum ki (ve kaynakları bizzat vererek) ; "kalkınma mı? yoksulluk mu? iktisadi tarih mi? o halde bir de bunlar var, lütfen göz atın".
"Anladigim kadariyla herkesi esit noktadan (para ve egitim) baslatabilseydik sonuçlar esit olurdu diyor."
Sayın Çavuşoğlu, benim söylediğimden hiçbir şey anlamamışsınız.
"...sonra bakalım hakikaten zenginlerin ne kadarı zengin; o zaman haklı olabilirsiniz." (herackles)
Bunun hemen üzerinde de Türkiye'deki mevcut durum için yapılan yorumun hatalı olduğunu söyledim.Türkiye'de herkesi eşit koşullarla başlattığımızda, ortaya çıkan zenginlerden alınan vergilerle ilgili konuşabilirsiniz dedim.Şimdiki durumda adam zaten soyarak gelmiş oraya, aldığımız vergi değil bizden çaldığı paralar...
Rawls'ın da Bilgi Üniversitesi'nden çıkan (ve çıkamayanlar da dahil) kitaplarını da biliyorum.
Ben hayata biçok dolandırıcı ile aynı koşullarda başlamadım, ama o dolandırıcılar bugün benden daha iyi imkanlara sahipler.Sebebi ise hırsızlıklarıdır.
Böyle bir sistem üzerinden yorum yapıp;
"ben de fakir bir aileye doğdum ama devlet küçülsün..." eleştirileri komik oluyor.Bu devleti burdan mı başlayacaksınız değiştirmeye, burdan mı liberal olacak!
Özelleştirme ile başladık mesela işe, çok değerli(!) Can Aktan'ın da sevinçle anlattığı gibi.
Benim düşünceme göre sorununuz hala gerçek dünyada yaşamıyor oluşunuzdur! Yapacağınız değişimin gerçekleşebilmesi için başlangıç noktanız herkes için eşit olmalı! Mevcut eşitsizlikte (sebebi ne olursa olsun) düşündüğünüz rejim işlemeyecektir.Ama sizin hayaliniz zaten eşitsizlikten doğması ise, o zaman da saygı duyarım ama karşı mücadelemi de sürdürürüm.
Sonra sayın Çavuşoğlu yine bir değerlendirme yapmış;
"Bu babanin gözünde kizinin degerinin kümesindeki tavuklardan daha fazla olmadigini rahatlikla söyleyebiliriz."
Bunları söylerken duruma nereden bakıyorsunuz! Cahilliğin ne demek olduğunu bilmiyor musunuz? Sosyal çevrenin anlamını? Bunları biliyor da sırf savınızı doğrulamak için söylüyorsanız ayıp, yok bilmiyorsanız da cahillik ediyorsunuz!
ve mevzuyu geç de olsa anladığınızın bir işareti
"Bakin is paraya kalsaydi bütün milli piyango talihlileri Türkiye'nin en zenginleri arasinda yer alirdi. Niye böyle olmadigini hiç düsündünüz mü?"
Biz de sabahtan beri aynısnı diyoruz ya Sayın Çavuşoğlu! Adamlar cahil!!!
Ayvaz Bey ise şöyle demiş;
"Özellikle -buraya yorum yazanların farkında olmadan savundukları- 'koşulları rasyonel ve faydacı bir açıdan eşitleyebilmek' fikrinin ciddi açmazları vardır.Sadece 'rasyonalite' kavramının mahiyetinden haberdar iseniz durup düşünmeniz şimdilik yeterli olacaktır."
Şu genç yaşında, karı kız peşinde koşacağına kütüphanelerde sabahlayan birisiyim! Human Action'u da yine bir ikinci elciden almıştım 15YTL'ye. Zaman bir sınırdır, ama asla algılama yeteneğimizi kısıtlamaz, bilgi ise algıladığımız dünyayı genişletir.
Okuduğum onlarca şey olmasına rağmen teknik terimlerle konuşmuyorum çünkü oraya gelene kadar basit mantık kurallarını anlamamız lazım.Lakin okuduklarınız kadar düşündüğünüz için her yeni fikri okuduklarınızdan birisine benzetmeye çalışıyorsunuz.Böyle olunca da fikrin doğasındaki farklılıkları, esprileri anlayamıyorsunuz!
Siz Türkiye ile ilgili konuşuyorsunuz, Türkiye'yi tanıyorsanız kabul ama söylediklerinizden tanımadığınız ortaya çıkıyor.İngiltere oralara nasıl gelmiş; Hindistan'da insanların ellerini kesip gözlerini kör ederek!Sonra da bunu tarih kitaplarında "vahşi kapitalizm" diye okuduk.Böyle saçma, böyle ahlaksız, böyle ucube şey mi olur!Hem keseceksin, hem çalacaksın hem de nasıl yaptığını anlatıp buna bilim diyeceksin!
Burda dinlediğim yorumlardan bazıları teknik anlamda bilgi vermeyi, ekonomik verileri okumayı öğretirken; doğal olarak bir kısmı da kişisel görüşleri içeriyor.Bugüne kadar kişisel görüşleri içerenler ise Türkiye'deki mevcut durumu başlangıç noktası alarak konuşuyor.
Efendim Türkiye'de geliri düşük olanlar içki ve sigaraya daha fazla para harcıyormuş ama eğitime az harcıyormuş! Yoksul oldukları için mi eğitime önem vermiyorlar, yoksa eğitimsiz oldukları için mi yoksullar? Bu insanları eğittik, ondan sonra kalkıp içkiye kumara para yatırıp "nerde bu devlet" dediler, kalkıp bunu eleştiren bir Ekonomix, Çavuşoğlu oldu da biz de laf söyledik!
Ekonomix kardeşim,
Maalesef söylediğimi anlamamışsın. Hatta yanından geçmiyorsun. Ben devletin yeniden-dağıtımcı sosyal-demokrat politikalara karşıyım. Bunlar da kapitalizmin yamanması adına işlevsel politikalardır. Sosyalizmin ne olduğunu dahi anlamamışsınız.
Kalkınma derken devlet dolayımının olmadığı bir kalkınmadan bahsediyorum. Devlet gibi bir otoritenin sonuna kadar karşısında olduğumu da söyledim. Bunu anarşist veya sosyalist-komünist birçok sosyal bilimciden okuyabilirdiniz. Onu da geçtim Marx2ı okumadığınız ciddi ortada. Sovyet deneyimi ise maalesef 1925 yılından sonra devletin şiştiği bir sistem olmuştur. Benim dediğimin Sovyet deneyimiyle uzak yakın alakası yok. Sosyalizmin de! Kusura bakmayın da bu konuda bayağı yetersizsiniz.
Ayvazcığım,
Sen de benim liberal teoriyi ne kadar yakından takip ettiğimi ve birçoğunu okuduğumu biliyorsun. Kaldı ki sayfama arada bir girsen bile hangi kitapları okuduğumu görürsün. Onu da geçtim bir "kalkınma" çalışan bir iktisatçı olarak bu teorilerden haberdar olduğumu bilmen gerekir. Kalkınma dersleri aldım, iktisat tarihini bol bol okudum. Artık bakışımda bir eksenim var, bunu kabullen ve karşındakini cahillikle suçlama. Kaldı ki senin bakışın son derece tek taraflı. Kaldıki heraclesin de söylediği gibi Hindistan'daki ustaların elini kırıp, ucuz girdi ve emek sömürüsü ile sermaye birikimini gerçekleştirip bunu ğretim sürecine nakledersen, karşıma bunu "bilimsel" olarak açıklamaya çalışmak biraz beyhudedir. İyi bir iktisat tarihi bilgisi gerekir. Kitapları dizip bunları oku diyeceğine tartışmaya katkıda bulunmak gerekir, yoksa hiçbirşey koymuş olmazsın. Yoksa ben de sana çok tavsiyelerde bulundum ama görüldüğü üzere nafile...
Şunu kabul et ki biz senden farklı düşünüyoruz. Yukarıda yazdıklarımın hepsi yazının hataları için yeterlidir. Basitçe anlatmaya çalıştım. Sorun artık anlayamayanındır.
Sayin Heraklitus,
Cahilliğin ne olduğunu bilemeyecek kadar cahil olduğum saptamasini yaparken nezaket kurallarini asiyorsunuz.
Ben sizin yazinizi okudum. Üzerinde yorum yapilabilecek ölçüde degerli oldugunu düsündügüm için yazdim. Yoksa size bir garazim veya sizin görüslerini küçümsedigimden degil. Önemsiz gördüğüm bir sey üzerine niye düşüneyim, niye emek harcayayim. Amaciniz beni yaptigima pisman etmekse kismen basarili oldunuz diyebilirim.
a.çavusoglu
Yanlış olduğunuzu düşündüğüm bir konu var.
Siz işinize gelen sosyal hizmeti almayı, işinize gelmeyeni almamayı düşünüyorsunuz.
Devlet eğitim, sağlık gibi hizmetler vermeyecekse, güvenlik, adalet gibi hizmetler de vermesin.
Neden benim paramla sizin daha fazla olan mülkleriniz gasptan korunuyor.
Siz mülklerinizi kendiniz tuttuğunuz paralı askerlerle koruyun. Benim vergilerimle değil.
Yok eğer amacınız insanlar için eşit bir rekabet ortamı yaratmaksa, o zaman mülkiyetin miras, veraset yoluyla intikalini de kaldıralım.
Cagatay,
Emlak vergisi baslikli yaziyi okursaniz vergilerin adam basi sabit olmadigini, mulkiyetin degeriyle paralel olmasi gerektigini gorursunuz. Zengin daha fazla vergi verdigi icin de argumaniniz gecersiz oluyor haliyle.
Sn. Editör,
Eski takipçilerden olduğum için ve zaman zaman monologlarımız olduğu için belirtme gereği duydum.Yukarıdaki yorum sanırım başka bir çağatayın.
bu arada rumuz kullanmanın gerekliliği de ortaya çıkmış oldu.
Bu arada sn. editör, güngör uras sizden önce davranıp ''bak ben sana anlatayım'' isimli son kitabı çıkmış.
kitap hakkında ''http://alkansoyak.blogspot.com/'' sitesinde prof.dr. alkan soyak hocanın değerlendirmeleri de önemli.
konular ilginç.
köprüye, TV'ye ve yabancı sermayeye neden hayır dendiğine dair değişik bakış açıları mevcut.
Yorum Gönder