Turkiye'nin Ilk 500 Buyuk Sanayi Kurulusu'nun Karlilik Orani

ITO'nun hazirladigi Turkiye'nin ilk 500 ve ikinci 500 sanayi kurulusu bilgileri bir kac ay once yayinlandi, haberiniz vardir.

Ilk 500 firmanin icindeki ozel sirketlerin 1994-2005 arasinda karlilik oranlarini gosteren grafik var asagida.

Grafikte oz sermaye karliligi toplam kar / toplam oz sermaye seklinde hesaplaniyor. Kiyaslama yapilmasi icin hazinenin reel faiz oranlarini da verdim. Boylece reel sektorden para kazanmak ile "paradan para kazanmak" arasindaki farki da gormus olursunuz.

Tutumluluk Nedir    Nükleer Enerjinin Zararları    Nükleer Kirlilik    Nükleer Nedir    Fraktallar

Dikkat edilmesi gereken husus, bu bilgilerin firmalar tarafindan gonullu olarak verildigidir. Kayit disi ekonominin hukum surdugu ulkemizde firmalarin verdikleri rakamlara da ihtiyatla yaklasmak gerekir. Diger bir husus ise, yuksek enflasyon ortami ile dusuk enflasyon ortami arasinda kiyaslama yapma zorlugudur. Mesela ozel sirketlerin 1994 yili sermaye karliligi %54 gibi anlasilmasi guc bir rakam. Sayilar enflasyon muhasebesine tabi olmadi icin boyle acayiplikler ortaya cikiyor.



Finans sektoru ile kiyaslama yapmak isterseniz, BBDK'nin yayinladigi yillik raporlara gore bankalarin yili sermaye karliligi soyle olmus:

2002__%11.2
2003__%15.8
2004__%14.0
2005__%10.6

Malumunuz reel sektorde karliligin cok dustugu soyleniyor ("yuksek faiz dusuk kur" politikasinin bir kurbani daha). Yukaridaki rakamlar bunu dogruluyor mu? Reel sektorun karliligi dusmus mudur? Yuksek faiz finans sektorunun karliligini arttirir iddiasi dogru ise reel sektorun sermaye karliligi ile finans sektorunun sermaye karliligi arasinda neden bir fark gorulmemektedir? Bir bilen varsa soylesin...

16 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

Tugrul bey,

Benim de kendime sordugum soru su: Yükselen faiz bankalarin karliligini artirir mi ? Ben bankaciliktan anlamiyorum. Ama 'normal' bankalar faizin kendisinden degilde 'komisyonundan' para kazanmaz mi ? Faizin yükselmesi demek maliyetlerin yükselmesi demek. Üstelik Türkiye'de mevduatlarin ortalama vadelerinin çok düsük oldugunu biliyoruz. Maliyetler hemen artacaktir. Buna karsilik dagittiklari kredilerin bu ölçüde kisa vadeli oldugunu zannetmiyorum. Aradaki fark 'zarar' hanelerine yazilacaktir herhalde. Ayrica artan faizle kredilerin dönmeme riskinin yükselmesi maliyetlerini daha da artirmali. Hazine kagitlarina yatirilan paralar için de durum farkli olmamali. Faizin yükselmesi derhal bu kagitlarin deger kaybetmesine yol açiyor. Buradan da zarar ediyorlar. Benim izleyebildigim kadariyla FED faizi artirirken bankalari soka sokmamak için çok yavas ve dikkatli hareket ediyor. O zaman insanin aklima su soru takilip kaliyor. Bilmiyorum siz bir yorum getirebilecek misiniz ? 'Normal' bir bankanin faizlerin zart diye yükselmesinden çok zarar görmesi gerekir. Gelin görünki bizim çok takdir gören yeni mb yönetimi 'fonlama maliyeti' olarak görülen günlük faizi 'güm' diye yükseltebiliyor. Buna bankacilik sektörü alkis tutabiliyor. Bu nasil olabilir ? Demekki bu bankalar bizim bildigimiz 'normal' banka klasmanina girmiyor. Disardan getirdikleri dövizle yalizca döviz kredileri açmalari gerekirken bunu yapmiyorlar. Son dalgalanmada bunu gördük. Kimin pozisyonun açik oldugu banka yöneticilerinin verdigi reaksiyonlardan anlasildi. Bu beni oldukça endiselendirdi. Sunu biliyoruz; ne faizle ne de döviz satarak mb kuru kontrol edemez. Bu onun kabiliyetlerinin ötesinde bir husustur. Bankalarin, özellikle milli olanlarinin bunun farkinda olmasi gerekirken muhtemelen disardan gelenle rekabet güdüsü içinde risk almaktan kaçmiyorlar. MB'nin 'merak etmeyin arkadaslar ben dövizi kontrol ederim' havalari Türkiye'nin aldigi riski artiriyor. Halbuki MB'nin sunu açikca ifade etmesi gerekirdi 'bakin arkadaslar bana güvenerek pozisyon açmayin'. Biz niye kuru serbest biraktik ? Öngörülebilir olmayan bir seye dayanarak oyuncular pozisyon almasin diye. Bundan Durmus yönetiminin ve onu alkislarla destekleyenlerin haberinin olmamasi inanilir gibi degil. Gelecekte 2001'e benzer tahribatlar olusursa bunun sorumlusu biraz da Durmus yönetimi olacaktir. Çünkü adam net bir sekilde 'merak etmeyin ben faiz kilicini çeker dövizi kontrol ederim' diyor. Bu söylem 'açik pozisyona' alenen tesvik degil de nedir ?
Diyeceksiniz birinin bu riskini almasi gerekir. Türkiye'de TL cinsinden yeterli fon yok. Olanlarin cogunuda devlet kullaniyor. Dogru. Ancak bu riski alanlar öz sermayesi yetersiz 'milli' bankalarimiz olmamalidir. Mortage'i ele alalim. TL cinsinde 10,20 hatta 30 yillik borcu asla bankalarimiz vermemeli olsa olsa aracilik yapmalidir. Riski disardaki fonlar (sicak para) bizzat üstlenmelidir.
Durmus ne yaparsa yapasin er yada geç dolar 2YTL'yi görecek. Hatta bugün yaptiklariyla bu olasiligi gün geçtikçe güçlendirmektedirler. Çünkü ona güvenerek pozisyon açanlar en ufak dalgada korku içinde dolara saldiracaklardir. 2000 yilindaki senaryo tekrarlanmamali. 'Milli' bankalarimiz basimiza kalmamali. Ben mecbur degilim ödedigim vergilerle bunlarin cenazelerini kaldirmaya. Kur riskini mutlaka 'sicak paranin' üstüne yikmaliyiz. Ha bu kosullarla gelmiyorsa gelmesin. Sicak paranin uç karakolu gibi çalisan milli banka istemiyoruz. Dolar hoplandiginda bankalardan 'yandim anam yandim anam, kos mb yardimima' gibi yalvar yakarlardan biktik usandik artik. Bunlari satamiyorsak, kapatalim. Çok ciddiyim. Dolar 2YTL olacaksa olmalidir. Eger bu bankalar su koymadigi takdirde 2YTL'nin kriz anlamina gelmedigini görecegiz.

ahmet çavusoglu

tugrul dedi ki...

Ahmet Bey,

Sorulariniz yorumlariniz kadar ogretici. Aslinda bu konuyu bir yazida toplamak lazim. Ama size bir kac cumlu ile bildiklerimi anlatayim.

Bankalar, acik posizyon itibari ile, faizlerdeki yukselmeye cok duyarli. Dediginiz gibi kisa vadeli fon toplayip, uzun vadeli posizyon aliyorlar. Mayis calkantisinda en cok gurultu faiz orani yuzunden cikmisti, yanlis hatirmiyorsam, dolarin yukselmesinden degil.

Doviz posizyonu ise kontrol altilnda. Bankalarin ne kadar acik dolar posizyonu tasiyabilecegi yakin bir sekilde BDDK tarafindan takip ediliyor. Bilanco ici acik posizyonlar, bilanco disi swap islemleri ile hedge ediliyor. Toplam acik posizyon, oz sermayenin %1'i gibi az bir rakam.

Faiz konusunda ise ayni seyi soylemek mumkun degil. Nitekim Haziran bilancolari aciklandiginda gorduk ki faizlerin yukselmesinden (ve getiri egrisinin diklesmesinden) dolayi epey bir zarar yazdilar.

Bu konuda daha ayrintili bilgi icin BDDK'nin yayinladigi kur riski raporuna bakabilirsiniz.

http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarveraporlar/rapor/bddk/kur_riski_degerlendirme/Kur_Riski_Degerlendirme_Raporu_Haziran_2006.pdf

Kamu sektoru kur yukselmesine karsi kendini (nakit bazda) hedge etmis durumda (borc stokundan bahsediyorum). Hazine, 15 milyar dolara yakin rezerv tasiyor. MB'nin net dis varliklara 30 milyar dolar seviyesinde. Gecenlerde kamunun net borc stoku yayinlandi. Eger Hazinenin dolar mevduati gozonune alinirsa, kamunun net dis borcu SIFIRA yakin. Yani dolar yukselse, borclar ile birlikte varliklar da aratacak, net degisim sifira yakin olacak.

Mevcut borc stokunun faiz yukselmesine karsi duyarliligi ise, Hazinenin sabit getirili tahvillere agirlik vermesi ve degisken faizli kagitlari azaltmasi yuzunden epey azalmis durumda.

Reel sektore gelince, aldiklari borc sabit faizle oldugundan faize karsi hassas degiller. Asil mesele dolar posizyonlari. Bir kismi bankalar araciligi ile forward islemleri sayesinde kendini hedge ediyor (herhalde bunlar buyuk olcekli firmalar). Cogu icin dolarin yukselmesi yukumluluklerinde buyuk artisa yol acicak. Tabii reel sektorun finans zorlugu yasamasi dolayli olarak bankalari da etkiler.

Sonuc

Doviz kuru riski
Bankalar: cok az
Kamu: cok az
Reel sector: yuksek

Faiz riski
Bankalar: yuksek
Kamu: orta
Reel sector: az

e-recep dedi ki...

Tuğrul Bey,

Şirket karlılıklarındaki düşüşün ana sebebi Merkez Bankası'nın yüksek faiz - düşük kur politikasıdır.

Yerli girdilerin maliyeti yükselirken, ürün satış fiyatları baskı altındaki kur seviyesi nedeniyle artamamıştır.

Yani emtia satış fiyatı, döviz kurlarının düşük seyretmesi nedeni ile rahat rahat artamazken, o ürünün yerli girdi maliyetleri enflasyona paralel bir artış göstermiştir. Aradaki fark, yani kar, erimiştir.

Peki neden büyük sanayicilerimiz tepki gösterip, düşük kur aleyhine bas bas bağıramamaktadır?

En önemli neden sahip oldukları açık pozisyonlar. Kurlar hızlı artarsa bırakın karlılığı geri kazanmayı belki şirketlerini kaybedecekler.

Diğer neden hükümetin tepkisi. Ekonomi yönetimi kurların düşük seyretmesini istiyor. Aksi bir söylem, şimşekleri çeker ve uzun dilli patronun devletler olan bir çok işi aksamaya başlar.

Bir başka neden, şişmiş olan varlık ve hisse fiyatlarını fırsat bilip, şirketi yabancıya "çakma" arzusu.

e-recep dedi ki...

Ahmet Bey,

Bankacılar faizin yükselmesini iki nedenden dolayı istiyorlar. Birincisi tahmini zor olmayan yüksek reel faiz maksimizayonu, diğeri yüksek faizin içeri sıcak para çekip kurları aşağı çekmesi ve bilindik riskleri ortadan kaldırması.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin sonunda banka ekonomisti köşeyazarlarına patladı.

Haber linki burada

"Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, "Yurtdışı raporların veya bazı köşe yazarlarının yorumlarının da etkisiyle dalgalanmada yapılan her ilave faiz artışı, bankacılık sisteminde çok daha büyük artçı şoklar yarattı" dedi."

Bu konuya ben çok daha önce değinmiştim.

İşte yazım ve kaynak linki :

"2006 yılının Mayıs-Haziran aylarında döviz kurları fırlarken, televizyonun haber kanallarında banka ekonomistleri sabahtan akşama kadar 'faiz arttırımı' telkini yaptı mı, yapmadı mı? Gazeteler editoryal sütunlarına 'enflasyona dikkat' uyarılarını ve 'faiz arttırımı bekleniyor' iddialarını taşıdı mı, taşımadı mı? "Merkez Bankası Başkanı rüştünü ispat edebilecek mi?" tarzı soru işaretleri manşet oldu mu, olmadı mı?

'Merkez Bankası bağımsızlığı' sadece hükümetten bağımsız olma hali midir? 'Piyasa' genel adı verilen, kibar adı bankacı olan tefeci taifesi ve bir takım uluslararası fonlar Merkez Bankası üzerinde basın aracılığı ile baskı kurmuş ve kuruyor olamaz mı?"

Çünkü adam net bir sekilde 'merak etmeyin ben faiz kilicini çeker dövizi kontrol ederim' diyor. Bu söylem 'açik pozisyona' alenen tesvik degil de nedir ?

Bu, poker oynarken elindeki kağıtları diğer oyunculara göstermekten tamamen farksız birşey. Bir Merkez Bankası Başkanı'nın ASLA yapmaması gereken birşey.

e-recep dedi ki...

Durmus ne yaparsa yapasin er yada geç dolar 2YTL'yi görecek. Hatta bugün yaptiklariyla bu olasiligi gün geçtikçe güçlendirmektedirler. Çünkü ona güvenerek pozisyon açanlar en ufak dalgada korku içinde dolara saldiracaklardir.

Saldırmasalar bile, dışarı çıkmak isteyen sıcak para kuru oralara taşıyacaktır. Açık pozisyondaki şirketlerin elinde 'saldıracak' bir nakit kalmış olacağını sanmıyorum. Biletix'lerini bile satmış vaziyetteler. Bahsettiğiniz seviye son derece mümkün, çünkü içerideki sıcak para stoku, Merkez Bankası dış varlıklarından daha yüksek. O yüzdendir ki, Merkez Bankası kurlar yukarı giderken seyirci kalıyor.

Ben mecbur degilim ödedigim vergilerle bunlarin cenazelerini kaldirmaya.

Sadece onların cenazesini değil, devletin pahalı borçlanmasını da siz finanse ediyorsunuz. Böbürlenebilirsiniz, bir kere bile kredi kartı faizi yemedim diye. Ancak devlet sizin yerinize dünyanın en yüksek faizini ödüyor, ve dünyanın en pahalı benzinini, doğalgazını size satarak bu parayı da sizden çatır çatır tahsil ediyor.

Dolar 2YTL olacaksa olmalidir. Eger bu bankalar su koymadigi takdirde 2YTL'nin kriz anlamina gelmedigini görecegiz.

Doların gerçek seviyesini hızlı bir şekilde bulması açık pozisyona girmişler için, bu banka da olabilir, holding de, esnaf da, bir kriz olacaktır. Açık pozisyona girmemişlerde de büyük bir yavaşlama yaşanacaktır, ancak açık pozisyona girmiş olanlar hem büyük bir erime yaşayacak, hem de ölüm-kalım savaşı vereceklerdir.

Esfender Korkmaz ile kapatayım bu gönderimi :

Kaynak linki

"Merkez Bankasının açıkladığı reel kur endeksine göre dolar son bir yılda yüzde 5.1 oranında değer kaybetti.. 1995 yılı ve TÜFE bazlı reel kur endeksi 157.3 oldu.. Yani bir doların bu gün için 1.4510 YTL değil , 2.2824 YTL olması gerekir.. Baz yılında sorunlar olsa bile ,artık cari açıktan anlaşılıyor ki bu gün bir doların 2 YTL üstünde olması gerektiği açıktır."

tugrul dedi ki...

Recep Bey,

Size kesinlikle katiliyorum. Yuksek faiz politikasi sebebiyle sirketlerin karliliklari dusmus bankacilik ise cok karli bir is haline gelmistir.

Sirketlerin karlilik oraninin bankalarin karlilik oranindan YUKSEK olmasini baska nasil aciklayabiliriz?

Dediginiz gibi bankalar daha fazla para kazanmak icin MB'nin faizleri yukseltmesini isterler. Cunku kisa vadede fonlanip uzun vadede kredi verdikleri icin faizlerin yukselmesi onlarin kazancini AZALTIR.

Nitekim, bankalar, Haziran'da MB'nin faizleri yukseltmesinden cok kazancli cikmislar ve 2 milyari askin ZARAR etmislerdir.

e-recep dedi ki...

Tuğrul Bey,

Bankalar döviz bazında yurtdışından aldıkları sendikasyon kredilerin bir bölümünü YTL bazında satıyorlarmış diyorlar. Bu uyanıkların fonlama maliyetlerini Merkez Bankası faizi mi arttırıyor yoksa yükselen kurlar mı? Merkez Bankası faizi yükseldikçe, artan sıcak para girişi kurları düşürüyor mu, yoksa arttırıyor mu?

Bankalar carry-trade yapmıyor diyebilir miyiz, diyemez miyiz?

Washington'a bir haberim var

"Vakıfbank'ın 9 aylık net kárını, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 65’lik artışla, 609 milyon YTL oldu."

Bir tane daha

"Akbank’tan 9 ayda 1.2 milyar YTL net kár"

İkisi de bugünün gazetesinden.

Adsız dedi ki...

Çok tesekkür ederim Tugrul bey,

Verdiginiz bilgiler beni çok sasirtti. Disardan çok farkli bir görüntü veriliyor. Samimi olarak söylemem gerekirse inanmakta zorlaniyorum.
Dalgalanmadan önce TL cinsinde 3 yila varan otomobil, 20 yila varan ev kredilerini hangi kaynaklarla fonlanmaktadir ? Kredi kartina yapilan taksitle 36 aya kadar tirmand. Bunlarda mi TL mevduatlariyla fonlaniyor ? Sizde bir yazinizda ortaya koydugunuz gibi dagitalan tüketici kredilerinin ezici bir kismi TL oldugunuz. Bunun yaninda hazineye ait olan 3yila varan vadeli kagitlar var. KOBI'lere verilenler TL kredileri de var. Neyle fonlaniyor bunlar ? Bu arada disardan topanan, ki cari açiginin finansmaninda önemli rol oynadigi söylenen krediler var. Büyük firmalar bizzat kendileri borçlaniyorlar. Bankalar bu kredileri ne yapiyor ? Ithalat kredileriyle ve KOBI'lere verilen kredilerle açiklanabilir mi ?
Bir de davranis kaliplarina bakin. Bir bankanin müdürü Merkez Bankasina hangi noktada müdahale etmesi gerektigini söyledi. Niye ? Eger pozisyonlarinda sorun yoksa böyle bir sey yapma ihtiyaci hissetmessiniz ? Bir digeri dalga sirasinda panige kapildiklarini ama Fransiz ortaklarinin kendilerini yatistirdiklalarini söyledi. Burada müdürün endisenin kaynagi faiz degildi hatirladigim kadariyla, döviz kuruydu. Daha sonra Özince'nin devleti (nasil yapacagini açiklayamadi) piyasalara müdahale etmeye çagirmasini hatirlayorum. 'Bakin bizde satariz' gibi tehdit kokan bir söylemdi bu.
Bakin, canlari çok yanmasa kalkip böyle konusmazlardi. Bankalarinin reklamina girismis gibi gözükmüyorlardi. Daha çok imdat çigliklari gibiydi ve 2001 Temmuz'un Stanley Fisher'i Türkiye'ye çagirip Merkez Bankasina döviz satmasi için IMF'in para vermesi için yalvardigimiz günleri hatirladim birden.
Eger döviz riski yok sadece faiz riski varsa niye kimse 'aman mb lütfen faizin kontrolden çikmasini önle' gibi baskilarda bulunmuyorda yalnizca dövizin fiyatina odaklaniliyor ? Bankalar Birligi faiz artirimlarini alkislarla karsiliyor ? Kendi adiniza düsünün lütfen hiç zarar veren davranisi bu kadar hararetle alkislar misiniz ?
BDDK'nin sayilarina güvenmeyelimmi ? Herhalde güvenmemiz gerekir. Ancak eger bankalarin pozisyonu normalse, özel sektör konusunda endiselenmemiz gereken bir konu yoksa bu panik niye kardesim ? Haziran ayinda öyle bir hava vardiki Türkiye gitti gitti geldi gözüyle bakildi. Niye piyasalari RAHAT birakmiyoruz Tugrul bey ? Dolar satarak, faizle oynayarak manipüle etmeye çalisiyoruz ?

a.çavusoglu

tugrul dedi ki...

Recep Bey,

Lutfen BDDK'nin sitesine gidip hazirladigi raporlari okur musunuz?

Dediginiz carry-trade'in on misli TL uzerinden yapiliyor, neden anlamiyorsunuz?

"Her ne kadar USD ve EUR pozisyonlarında faiz riski taşınsa da,TP pozisyonun taşıdığı faiz riski yanında,öneminin görece düşük olduğu, TP pozisyondan kaynaklanan faiz riskinin ise banka bilançolarındaki zarar üretme potansiyeli açısından en önemli unsur olduğu, buna ilave olarak Aralık 2005 tarihine nazaran, TP pozisyondan kaynaklanan faiz riskinin Nisan 2006 tarihinde daha da arttığı anlaşılmaktadır." Türk Bankacılık Sektörü Kur Riski Değerlendirme Raporu (Haziran 2006)

http://www.bddk.org.tr/turkce/yayinlarveraporlar/rapor/bddk/kur_riski_degerlendirme/Kur_Riski_Degerlendirme_Raporu_Haziran_2006.pdf

e-recep dedi ki...

Tarih 26 Haziran 2006

Amerikan Doları kuru hareketli günler geçiriyor. Interbank'ta 1.714 YTL bile görüldü.

Bir iç çekip elimdeki Hürriyet Gazetesi'ni araladım. Ekonomi sayfalarında gezinmeye başladım.

Tekfenbank Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ercan Kumcu'nun köşesi gözüme takıldı.

Yanlış duymadınız, Ercan Kumcu aynı zamanda bir ekonomi köşeyazarı.

Yazısı sanki Merkez Bankasına bir mesaj vermek ister gibi. Hem de o çek sevdiği dalgalı kurun ruhuna ters bir mesaj. Yoksa ben mi yanlış anlıyorum? :

"Dolar kuru 1.40'dan 1.35'e inince kurların oynak olduğunu düşünerek müdahale eden Merkez Bankası için nasıl oluyor da altı haftada dolar kuru 1.30'dan 1.70'e çıkınca kurlardaki dalgalanma dolayısıyla müdahale gerekli görülmüyor?

60 milyon dolar döviz rezerviyle yüzde 20 enflasyon içinde debelenmeyi mi yoksa 50 milyar dolar döviz rezerviyle tek haneli enflasyonla istikrar içinde yaşamayı mı tercih etmeliyiz? Biz bu döviz rezervlerini neden biriktirdik?

Bir ülke döviz rezervlerine ne zaman ihtiyacı olur?

İhtiyaç olduğunda döviz rezervleri kullanılmayacaksa, döviz rezervi biriktirmenin parasal genişleme yoluyla neden olduğu ekonomik maliyeti nasıl haklı kılabiliriz?

Geçmiş dönemde döviz kurları daha fazla düşmesin diye döviz rezervleri biriktirdiysek, aynı duyarlılığı döviz kurlarının yükselmesi durumunda neden gösteremiyoruz?"

tugrul dedi ki...

Ahmet Bey,

Valla ben BDDK'nun yalancisiyim. Yazdiklari raporun linkini vermistim. Orada bankalarin bilancolarini toplulastirmislar, analiz etmisler, bu sonuca varmislar.

Fonlamaya gelince... MB'nin sitesindeki bankalar bilancosu verileri toplam mevduatin pasiflerin %65'ini olusturdugunu, yurtdisi kredilerin ise %9 oldugunu soyluyor.

tugrul dedi ki...

Recep Bey,

Ben size banka bilacolarini, kar-zarar tablolarini, yayinlanmis risk raporlarini gosteriyorum, siz bana gazete kupurlerini veriyorsunuz.

Ben pes ettim. Meydan sizindir...

tugrul dedi ki...

Ahmet Bey,
Bir ekleme yapayim. BDDK raporlari bankalrin bilanco ici acik (doviz) posizyonu tasidiklarini kabul ediyor, ama bilanco disi islemler ile (ozellikle swap kontratlari ) bu posizyonlarin riskini kapattiklarini belirtiyor. Bilanco ici ve bilanco disi posizyonlar toplandiginda doviz cinsinden acik posizyon bir kac milyar dolar ile sinirli kaliyor.

tugrul dedi ki...

Ahmey Bey,

Size bir iki rakam daha vereyim.

2003-2006 arasi bankalarin pasiflerinde meydana gelen artisin %61'i mevduattan, %11'i yurtdisi kredilerden olmus.

Mevduattaki artisin %85'i TL, %15'i doviz hesabindan.

Demek ki, bankalar fonlarinin cogunu TL olarak ve kisa vadeli aliyorlar (cogu 3 ay vadeli hesaplar). Plasman ise yine TL uzerinden ve daha uzun vadeli kredi seklinde.

Bankalarin TL faizine duyarliligi bu yuzden oluyor.

e-recep dedi ki...

Bankacı Uğur Gürses açık sözlü biri:

"Merkez Bankası, kısa vadeli faizleri artırırken, bir artırım süreci değil 'bir defalık' artırım yaparak doğru davranmıştır." -16.06.2006

Merkez Bankası faiz arttırımını neredeyse ayakta alkışlıyor.

"Merkez Bankası'nın 'geç kaldığı', 'yetersiz kaldığı' gibi tartışmalar, bankayı tekrar eski günlerdeki gibi 'itfaiyeciliğe' teşvik ederken, bankanın dün aldığı kararlar, hem enflasyon, hem de finansal istikrar açısından önemlidir.
Gerektiğinde faizleri cesurca yukarı çekebilen, 'kadife eldiveni' çıkarabilen bir Merkez Bankası, kendi üzerine düşeni yapmış görünmektedir."
-26.06.2006

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.