Butce Disiplini Ne Demektir

Sun-Tzu rumuzlu okuyucumuz "bu butce disiplininin AKP ile alakasi oldugunu zanetmiyorum. Kemal Dervis'in yaptigi program ayni sekilde IMF destekli devam ediyor." demis ve sunlari eklemis "Ekonomik programin KOBI'lere herhangi bir faydasi olmamistir, gerekli kaynaklar bu sirketlere aktarilmamistir, velasili bir cok firma kapisina kilit vurmustur." Sonraki mesajjinda da bize Referans gazetesinden su haberi yollamis:

"Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), ilk sekiz ayda kapanan şirket sayısının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 28.23 arttığını açıkladı. Açılan şirket sayısındaki artış ise yüzde 14.45 oldu. TOBB’dan yapılan açıklamada, ticaret sicili verilerine göre bu yılın ilk sekiz ayında 74 bin 408 şirket açılırken 24 bin 286 şirket kapandı. Geçen yılın aynı döneminde 65 bin 014 şirket açılmış, 18 bin 940 şirket kapanmıştı. Ağustos ayında da 7 bin 850 şirket açılırken 2 bin 49 şirket kapandı. 2005 Ağustos'unda 7 bin 697 şirket açılmış, bin 965 şirket kapanmıştı. Böylece açılan şirketler yüzde 1.99 artarken kapanan şirketlerde artış oranı yüzde 4.27 oldu."

Hisse Yorumları  Marjinal Nedir  Fiyat Kazanç Oranı Nedir?  Fraktal Nedir  Borsa Nasıl Oynanır

Yalniz haberin basligi da buyuk harflerle "Sekiz Ayda 24 bin sirket kapandi". Tam benim bahsettigim turden gazetecilik yapmis Referans. Yazinin basligini okursaniz ne dusunursunuz Allahaskina? Cok sirket kapanmis vah vah, ekonomi kotuye gidiyor olmali, en azindan KOBIler icin!!! Oyle degil mi? Bana sorarsaniz Referans adama gibi gazetecilik yapiyor olsaydi haberin basligi "Bu sene 50 bin net yeni sirket kurulmus" olmaliydi.

Simdi de gerceklere bir bakalim. Sirketlerin etrafinda celik kalkan yok, piyasalarimizin bir kismi rekabete az acikken bir kismi da bayagi bir yogun rekabet altinda. Rekabet demek derbi maci demek, ya Fenerbahce kazanacak ya Galatasaray, beraberlik Besiktas'a yarayacak. Yani isin sonunda en azindan bir tane kaybeden olacak. Sirket kurmakta riskli bir is. Garantisi olsaydi zaten kimse kimsenin agzinin kokusunu cekmez, herkes kendi isinin patronu olur, herkes cok para kazanirdi. Oyle olmadigina gore rekabete dayanikli sirketler yasamlarini surdurecek, rekabet edemeyen sirketler de kapanip gideceklerdir. O yuzden sirketlerin kapanmasi mutlak anlamiyla olumsuz birsey degildir.

Bir misal vereyim. Amerika'da Walmart adinda sizin KOBI diye tabir ettiginiz kucuk isletmelerin can dusmani olan bir sirket var (Real veya Migros gibi). Bu adamlar nereye dukkan acarlarsa oradaki kucuk isletmelerin neredeyse tamami kapanmak zorunda kaliyor. Bu kotu bir sey mi? Bakkaliniz, tuhafiyeci dukkaniniz vs. varsa sizin icin kisa vadede kotu tabii ki. Adamlar sizin ekmek teknenizi batirmislardir cunku. Ama tuketicilerin tamami icin Walmart cok iyi bir sirkettir. Bakkalda 5 liraya aldiginiz mal Walmart'ta 3 liradir. Walmart daha verimli calistigi icin maliyetleri asagi cekmesini bilmis ve Amerikan tuketicilerine dusuk maliyetli bir alternatif sunmustur.

Turkiye'de de buna benzer ornekler verebilirsiniz. Yani sirketlerin kapanmasi o kadar kotu bir olay degildir. Ozellikle Turkiye gibi buyuyen ve rekabete acilan bir ulkede bugunlerde oldugu gibi.

Temelde kac tane sirketin kapandigi veya kac tanesinin acildigi onemli degildir. Bir Walmart acilirken 10 tane dukkan kapaniyorsa net 9 sirket kapanmistir. Bu o kadar da kotu bir sey midir?

Turkiye'nin durumu bu da degildir. Ilk 8 ayda 74 bin sirket acilmis 24 bin sirket kapanmis. Yani net 50 bin yeni sirket acilmis diyebiliriz. Bu sizin kullandiginiz mantiga gore bile kotu olmayan bir seydir. Bana sorarsaniz sirketlerin sayisi cok onemli degildir. Amerika'da her yil acik sirketlerin %7'si kapanir, lokantalarin ilk yillari bitmeden kapanma oranlari %20'dir. Lokantalarin daha dusuk yasama oranlari olmasi kotu bir sey midir? Adam gibi yemek yapmasini bilmeyen, servisin "s"sinden anlamayan lokantalarin kapanmasi bana sorarsaniz tuketici icin gayet iyi bir gelismedir.

Son olarak 2005 ve 2006 senelerini karsilastiralim. Sorum su, hangisini tercih edersiniz: 74 bin yeni sirket acilmasini ve 24 bin sirket kapanmasini mi, yoksa 65 bin sirket acilmasini ve 19 bin sirket kapanmasini mi?

Onemli olan bir sirketin, bir sektorun, bir urunun, veya bir tuketici grubunun kollanmasi degildir. Bugunlere zaten tavukculari, kartzedeleri, findikcilari kollayarak geldik. Onemli olan uluslararasi piyasalarda rekabet edebilen sirketlerin olusumunu saglayacak ortamin olmasidir. Bunun yolu da oncelikli olarak yasal altyapini tam olmasi, burokrasinin minimize edilmesi, devlet harcamalarinin azaltilmasi yoluyla vergilerin azaltilmasi, faizlerin dogal olarak dusuk olmasi, ve piyasalarin rekabete acik olmasidir. Devletin Derdi baslikli yazi dizimizde zaten bu konuyu tartismistik.

Butce disiplininin AKP ile ilgisi olmamasi konusuna gelince... Eger ekonomi geride kalan 4 sene icerinde butce disiplini uygulamasaydi, mesela gecen seneden itibaren o zaman ki gazetelerin iddaa ettigi gibi AKP "secim ekonomisi" uygulasa ve bu yil secimlere giderken harcamalarin dozunu arttirsaydi suclu "turk politik kulturu veya IMF veya Kemal Dervis" mi olacakti? Hayir, suclu AKP olacakti. Varilan noktada kuskusuz Dervis'in ve IMF'nin katkilari buyuktur, uluslararasi piyasalarda faizlerin dusuk olmasinin da etkileri olmustur ama petrol ve dogal gaz fiyatlarindaki yukselislerin negatif etkileri de vardi. Son 4 senede petrol ve dogal gaz fiyatlarindaki yukselis nedeniyle biz senede 10 milyar dolarin uzerinde ekstradan harcama yapmak durumunda kaliyoruz. IMF'nin bize %3-4 indirim yaparak verdigi borc paranin bize senelik tasarrufu petrolun faturasinin cok cok altindadir.

Sizi mutlu edecekse AKP'yi elestirebileceginiz bir iki tuyo vereyim. Bu sene butce harcamalari %14 civarinda artis gostermekte. Bu AKP'nin bir bakima butce disiplininde ipin ucunu kacirdigini gosteriyor. Gelirlerdeki %18'lik artis bunu ortbas ediyor ama insanlarin bunu gozden kacirmamasi lazim. AKP'ye yukleneceksiniz bu konuda yuklenin ve ustu kapali secim yatirimi yapiyorsunuz deyin.

Not: Okuyucumuz "ekonomik programin KOBIlere bir faydasi olmamistir, gerekli kaynaklar bu sirketlere aktarilmamistir" sonune tam bir cevap vermedigimi farkettim. Vereyim. Reel faizlerin %30-40 seviyelerinden %10'lara dusmesinin KOBI'lere faydasi olmadiyda kime oldu? Ayrica gerekli kaynaklari kim KOBI'lere aktaracakti, devlet mi? KOBI'lerin eli kolu kirik mi, gidip bankadan kredi alamiyorlar mi? Simdi bankadan kredi alamiyorlarsa 5 sene once ne yapiyorlardi merak ediyorum. Dedigim gibi devlet baba degildir; isciye, ciftciye, sanayiciye kiyak yapma tesebbusunde bulunmamalidir. Devletin gorevi kanunlari koymak ve uygulamaktir, gerisine fazla karismasin.

10 Yorum Var.:

Adsız dedi ki...

sayın economix...

yazınızı dikkatle okudum...görüşlerinize saygı duyuyorum.... o yüzden herhangi bir yorum yapmayacağım, yargıda bulunmayacağım.. sadece konu üzerine kendi görüşlerimi belirtmek istiyorum...

bence kobiler için son dört yıl kadar kötü bir dönem olmamıştır...neden derseniz hemen aramalı ithalatındaki artışı işaret ederim...akp iktidarı boyunca aşırı değerlenen ytl sayesinde aramalı ithalatı, yerli aramallarından daha cazip hale gelmiştir. sanayici yerli aramalını alacağına, düşük kur sayesinde nispeten ucuz kalan ithal aramalına yönelmiştir..

aramalı imalatı kobilerin genelinde önemli yer tutar...bakkalı, marketi değil, tüm türkiye sathında organize sanayi bölgelerine serpiştirilmiş imalathaneleri, tezgahları kastediyorum...

talep daralması kobiler genelinde büyük ve kesif bir işsizliğe yol açmıştır... bu işsizlik sadece aramalı imalatçıları ile sınırlı kalmamış, onlara tedarik yapan yan sektörler aracılığı ile tüm yurt sathına yayılmıştır... zaten istihdam rakamları da bunu söylüyor..dikkat edin istihdam dedim işsizlik demedim...

öte yandam sun-tze'nin ifade ettiği gibi kobilere doğrudürüst bir kaynak yaratılamadı...faiz ödemelerine giden kaynaklar kobilere akabilirdi..ama olmadı...o paralar hazine bonosu sahibi yerli, yabancı fonların cebine aktı...

imalatçı arkadaşlarım var, bir iki yıldır aramızda hep bunları konuşuyoruz...paylaşmak istedim..sevgiler...

t.

Blog Sahibi dedi ki...

Tankut Bey,

Dun yediginiz hurmalar bugun midenizi tirmalar diye bir soz vardir. Ekonomideki problemler cogu zaman havadan gelmiyor; benim gozlemledigim bugunun problemleri dunun cozumlerinden kaynaklaniyor. Turkiye'nin borclari nasil birikti diye once bir kendimize soralim.

Zamaninda nice siyasetcilerimiz ciftcilere bol keseden avanta (dunya piyasa fiyatinin uzerinde taban fiyati aciklamayi baska turlu tarif etmek istemiyorum) dagittilar, ciftcilerin gunluk problemlerini cozduler. Sayin Demirel 38 yasinda (Turk politikacilarinin yarattigi stresten olsa gerek) anormal bir sekilde yaslanan vatandaslarimizi emekli etti. Turk sanayisini, basinini tesvik etmek kilifi altinda sanayicilere ne "avantalar" verildi zamaninda. "Batan" bankalari kurtarmak adi altinda gercek anlamda yoksuldan zengine transferler yapildi, aradaki boslugu hazine doldurdu. Ne yaptigi ne kadar verimli calistigi bilinmeyen milyonlarca memura yillardir ne paralar oduyoruz.

Bu paralar havadan gelmedi, onyillarca butce aciklari verilerek bugunku rakamlara geldik. Bugun verdigimiz faizler zamaninda isletigimiz haltlarin bedeli.

Siz de simdi kalkmis "faizlere giden para kobilere gidebilirdi" diyorsunuz. Iyi de simdi faizlere giden paralar eskiden faizlere gitmeyip de kobilere giden paralar yuzunden ortaya cikmadi mi zaten?

Devletin butcesi ekonominin %30'undan daha buyuk. Daha ne kadar buyumesini istiyorsunuz?

Unutmayin, devlet bugun kobilere bir kiyak yaparsa, yarin baska birisi ortaya cikip bize de yardim edin diyecek. Zaten olan da o zaten. Sene basindan beri tavukcularla, kartzedelerle, insaat sirketleriyle, offshorezedelerle, tekstilcilerle, findikcilarla, vs. ugrasip duruyoruz. Bunun sonu yok. Devletin yapmasi gereken KOBIlere "kaynak" aktarmak yerine o kaynagi kullanarak once borclarini kapatmali, daha sonra da herkese faydasi dokunacak vergileri azaltmalidir.

Devletin borclari oyle ya da boyle odenecek. Ne kadar cabuk odersek o kadar iyi. Yok saga sola destek cikmaya devam edersek simdiki kisir dongunun disina cikamayiz.

Dediginiz dogrudur, KOBIler dusuk doviz kurlarindan zarar gormustur. Doviz kurlari yuksek olsaydi daha cok sayida KOBI ayakta kalabilecekti. Ama bunun maliyeti nedir? Istihdam rakamlarina bakarsaniz son 4 yilda en buyuk gerileme tarim da yasanmistir, 20 yil once yasanmasi gereken yapisal degisim ancak simdi gerceklesiyor cunku devlet artik tarimi eskiden destekledigi kadar desteklemiyor. Iyi mi oluyor kotu mu? Bir kendinize sorun. Ne zaman bir degisim olsa kazananlar ve kaybedenler olacaktir, bu kacinilmazdir. Onemli olan toplamda ne oldugudur.

Yazilarimda bir cok dusunceyi one cikartiyorum ama en temel dusuncem su: Devletin gorevi kanunlari yapmak ve uygulamaktir, bunu disindaki faaliyetlerden ve mudahalelerden cekilmeli, harcamalarini uzun vadede onemli olcude (%60 gibi) azaltmali, buna paralel olarak da vergileri asagiya cekmelidir. Azalan vergiler ve senelik %4'lere dusecek reel faizler tum sektorler icin devletin simdi yapabileceginden cok daha buyuk bir doping etkisi yapacaktir.

Basimiza ne geliyorsa hep "bugunu kurtaralim da yarin Allah Kerim" felsefesinden geliyor. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Adsız dedi ki...

aramalı ithal etmek nedir? uretilen nihai urunun toplam katmadegerinin daha azinin ulke ekonomisi tarafından uretilmesidir. bu elbette bi sorundur. dediginiz gibi hem istihdam rakamlarini olumsuz etkiler, ayrıca da meşhur cari açığımızı arttırır. peki bu sorunumuzun temelinde yatan sebep ney. onu bilelim ki gercek careyi bulalim. Benim cevabını aradığım soru acaba aramalı ithalatını yapan ureticiler gerçekten sadece kur yüzünden mi bu ihtiyaçlarını ithal ederek karşılıyor, yoksa aynı kalitede malı içeride bulamadıkları için mi? yine aynı şekilde techizat ithal eden sanayici gercekten kur ucuz diye mi ithalatı seçiyor, yoksa modern teçhizatı uretecek teknolojiyi henuz ulkemizde yayginlastiramadigimiz icin mi? for me, it is because of the latter ones.

Adsız dedi ki...

Syn Junior;

Cevabını vermeye çalıştığınız "ara malın ithal edilme miktarı" ve "yerli üreticinin zarar görmesi" konusunda bende birşeyler yazmak istiyorum.

" aramalı ithal etmek nedir? uretilen nihai urunun toplam katmadegerinin daha azinin ulke ekonomisi tarafından uretilmesidir"

Yanlız bişeyler yazmadan, kendi payıma, yukardaki tanımın çok açık olmadığını düşünüyorum.

Eğer burada ara mal ithal etmenin kötü bir şey olduğunu söylemeye çalışıyorsanız olaya bir de şöyle bakalım derim.

Ara mallar kümesini, "nedir bu mallar" demeden şöyle genişçe bi hayal etmenin faydalı olacağını düşünüyorum.Mesela bu kümeye bi sehpacığın ayaklarının altına takılacak vida tarzı bi malla, atıyorum bi F-16 savaş üçağının en önemli parçası olan elektronik beyni de girebilir.

O yüzden ara mallar ürünün tamamlanıp adam edilmesi açısından önemlidir. Bu mallara vidalarını takıp monte ettikten sonra yürtiçi yurt dışı nereye istiyorsak satarız.O yüzden "eyvah malın hepsini biz yapamadık" kaygısına düşmemize gerek yok(Zaten dünya da kimse yapmıyodur bu saaten sonra, zaten dünya amelelik olayında Çin'i tek geçiyor). Olaya genel yaklaşmanın yani "Ne kadar kar edebildik bu ara mal üretimi vs ticaretinden ??" başka bi deyişle "O ithal ettiğimiz ara malların üzerine ne kadar değer ekledik??" diye düşünmenin daha faydalı olacağına inanıyorum.

Ara malı üreticilerinin durumuna gelince; biz bu aramalı kümesinin içindeki malların bazılarını üretebiliyorken bazılarını sizin de söylediğiniz gibi beceremediğimizden ya da başka sebeplerden üretemiyoruz dolayısıyla.

Üretemediklerimize geçmeden önce ürettiklerimiz açısından olaya bakarsak (yani üretebildiğimiz ara mallar kümesine bakıyoruz şimdi:) şunu söyleyebiliriz; eğer TL olması gerekenden değerliyse bizim ara malı üreticileri zarar görür.

Bu olay için, en basit haliyle "x" ara malı piyasası için konuşalım, mesela yerli üretici x malını "a" liraya üretebiliyosa başlanğıçta (maksimum verimle üretiyo diyelim)
ve aynı zamanda yabancı üreticininde aynı malı "b" liraya ürettiğini varsayayalım, ve başlangıç için a=b yani iki fiyat aynı diyelim(tabi "a" TL cinsinden, "b" ise $ cinsinden) ve yerli üreticilerin milli üreticiye değer verip aynı fiyatta olursa "x" malını "a" liraya yerli üreticiden aldığını varsayalım.
Yanlı hikaye böyle güzelken şimdi TL nin değer kazandığını düşünelim. Ne olacaktır bu durumda??

Tabiki bizim o eski "a" o eski a'lıktan çıkıp büyük "A" olacaktır "b" ye göre, yani yerli mal daha pahalı durumda gelecektir.Bu durumda hiç bir ülkede kimse birbirini gereğinden fazla para verecek kadar sevmediğinden yerli üretici aramalını daha ucuz bulduğu yabancı amcalardan "b" liraya paşa paşa alacaktır.Tabi bu durumda da yerli üretici iflas edecek yada küçülecek vs,,

Tabi bu olaylar sektörüne göre, şirketlerin verim durumuna göre değişir, ama kanımca olaylar genel olarak üretebildiğimiz mallar kısmında böyle ceryan eder.

Sonuç olarak kurun fazla değerli olması yerli üreticiler için bir dez avantaj. Yanlız enerji yada diğer hammadder açısından bakıldığında ise bir avantaj olarak görünüyor. Terazinin hangi kolunun ağır bastığı ise başlı başına ayrı bi konu.

Üretemediklerimize gelince, bu konu basit tabi, üretemiyosan mecbur alırsın kardeşim. Dediğimiz gibi F-16 kanat takmayla uçsaydı herkes dantel işer gibi evde F-16 falan yapardı.

Yanlız elbette üretemediğimiz malların miktarı ve çeşidi bi sıkıntı. Keşke bizde üretebilsek marsa gidip krater kazmaktan başka bi naneye yaramayan "path finder"lar ya da ekince tohum vermeyen ama bi ekmeye bizdeki domateslerin sonsuz katı domates veren tohumlardan falan filan,,Acayip para kazanırdık,,Galiba o günlere daha var.(O günlerin uzaklığı ise daha zor ve sancılı geçen ve geçecek olan mikroreformlara bağlı görünüyor.)

Eflatun

Adsız dedi ki...

eflatun arkadaşımız kur seviyesinin aramalı ithalatı için ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir yazı yazmış...epey de uzun..ama bence faydalı....

sonra bir soru işareti bırakmış..şöyle...

"Sonuç olarak kurun fazla değerli olması yerli üreticiler için bir dez avantaj. Yanlız enerji yada diğer hammadder açısından bakıldığında ise bir avantaj olarak görünüyor. Terazinin hangi kolunun ağır bastığı ise başlı başına ayrı bi konu."

kendimce bir yanıt vermeye çalışayım...

bana sorarsanız terazinin göstergesi cari açık...ytlnin rekabetçi olduğu dönemlerimiz çok kısa sürdü..onlar da finansal krizlerden sonraki dönemlere geldi hep...mesela 2001 yılı boyunca rekabetçi bir ytlmiz vardı, sene sonuna bakıyoruz..bir de ne görelim..cari fazla!

ancak bu saadet uzun sürmüyor tabii..ytl hızla değer kazanıyor..ondan sonra da yine uzunca sürecek bir cari açık dönemine giriyoruz...

türk insanı uzun süre rekabetçi ytl ile cari fazla sürecini yaşamadığı için nimetlerini de göremedi, görseydi cari açık gündemimizde bile olmazdı şeklinde düşünüyorum...sevgiler...

t.

Adsız dedi ki...

Eflatun Bey bir öğrenci! olarak yorumlar gayet iyi olmaya başladı der devamını dilerim!

Sevgiler&Saygılar,
Özge

Adsız dedi ki...

Öncelikle teşekkür ediyorum, yazdıklarımı beğenmenize sevindim.
Yanlız yazıda olaylar bi senaryo şeklinde gerçekleşiyor. O yüzden bazı şeyler(belkide bi çok şey) havada.
Konuyla birebir örtüşmesede ithalat/ihracat konusunda daha güzel ve detaylı fikir vermesi açısından http://www.tcmb.gov.tr/ adresinde "yayınlar kısmının araştırmalar/çalışmalar bölümünde Syn Ercan Türkanın bi çalışması var.
Biraz uzun ve akademik ama olayları daha iyi anlamak adına faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

Saygılar;
Eflatun

Saygılar,
Eflatun

tersaci dedi ki...

Sayın Sun Tzu,
"One-handed economist" sözlerinin Clinton ile bir alakası yoktur. Sözler Truman'a aittir. Yanlış bir bilgiyi "Council of Economic Advisors" falan karıştırarak doğruymuş gibi sunmaya çalışmanız yazınızın gerisini okumamı engelledi. Kusura bakmayın.

Bilmediginiz konularda, emin olmadığınız şeyler hakkında konuşmayı ya da ahkam kesmeyi bıraktığınız zaman emin olun daha medeni bir toplum olacağız.

Sevgiyle,
Baris

tersaci dedi ki...

Sayın Sun Tzu,

Alıngan olmanıza gerek yok, benim amacım da ikili bir polemiğe girmek değil. Ben sadece medeni bir tartışma için olması gereken şartları ortaya koydum. Bilgi toplumunun şartlarından biridir doğru ile yanlış arasındaki ayırımın yapılması. Her ne kadar şahsınıza cevap olarak algılansa da yanlış düşüncelerimizi birer doğru imiş gibi aktarırsak (ben buna ahkam kesme diyorum) yapılan tartışma kuru gürültüden ileriye geçemeyecektir. Beni asıl rahatsız eden Türkiye'de bu durumun yaygın bir olgu olması. Örnek isterseniz yüksek faiz düşük kur tekerlemesinden tutun da satın alma gücünün azaldığı iddialarına kadar her gün bir dolu "kakafoni" ile karşılaşıyoruz basınımızda. Tepkimi şahsınıza "medeni değilsin" şeklinde bir suçlamadan daha çok yukarıda anlattığım durumdan bir rahatsızlık olarak alırsanız ben de amacıma ulaşmış olurum.

Son olarak, "knowledge", "facts", ve "relativiy" gibi konular üstünkörü iddialarla geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Felsefenin epistemoloji kolu tamamen bunlarla uğraşın. Cevap aslında basit olsa da unutmayın, we have a Gettier problem.

Sevgiyle
Baris

Adsız dedi ki...

Yahu. "daha önceleri neredeydiniz!?" diyeceğim. "Sen neredeydin?" diyeceksiniz, haklı olaraktan...

Muhabbetle.. Oh be!